• ben bu çocuğu tanıdığımda gri kırçıllı paltosu, göbeği ve bir de kasketi vardı. harbi yanı ağır basan, beşiktaşlı ve aynı zamanda eğlenceliliğini de muhafaza eden bir yapıya sahipti. gel zaman git zaman internet üzerinden site denemeleri oldu, cemaat.com da site yöneticiliği falan yaptı. sağla solla tanıştı. yeni dostlar edindi. bir gün dikildi karşımıza ben gazete çıkarıyorum dedi. uğraştı didindi ve yaptı da; bu yaka... iyi bir gazetecilik deneyimiydi bana kalırsa bu. köşe yazarları sağlam yazılar yazdılar, dosyalar falan hazırlandı, laf aramızda para bile kazandı bu işten. gel zaman git zaman çocuk büyüdü. gazeteyi kapattı. boşta falan gezdi bir süre. beşiktaşlılığı devam etti bu arada hep. bugün gazetesi'nde sanırım bir kaç saatlik bir iş tecrübesi oldu. dik başlı ya, çarptı kapıyı çıktı dışarı. o çarpılan kapı başka kapıyı açtı delikanlımıza. gerçek hayat günleri başladı. dosyalar hazırladı, okkalı yazılar yazdı, röportajlar gerçekleştirdi. halime kökçe gerçek hayat'tan ayrılınca suavi kemal yazgıç'ın yönetmenliğinde dışarıdan devam etti gerçek hayat'a. bu arada gerçek hayat patronajının satın aldığı 8 sütun'u da idare ettiğini söylemeden geçmeyelim.

    sonra evlilik zamanı geldi. bizim oğlan evlendi. yemeğini felan yedik. kucakladık, omuzuna tak tak yaptık. gerçek hayat günleri de sona erdi. iski'de çalışmaya başladı. ömerli barajı tesislerinin ambarında kendi tabviriyle mal indirdi mal kaldırdı. odun sobasında çıtır çıtır ses vardı, manzarada baraj. istanbul'un susuzluk günlerinde denk gelmeseydi de barajlar dolu olsaydı tadından yenmezdi manzara ama ne yapsın kaderde varmış böyle yaşamak.

    sigarayı bıraktı bu arada. insan en çok sigara otlattığı insana bir sorar da öyle bırakır şu sigarayı. alındım inan faruk.

    sıkıldı bizim oğlan iski'den. kapıyı çarptı ve çıktı yine. daha evvelki kapı çarpışındaki gibi gerçek hayat göreve çağırdı yine. pozisyon farklıdyı bu kez; yazı işleri müdürü!

    onun dergisinde yazıyorum ben şimdi. daha dün tıfıl tıfıl -abartıyorum biraz ama olsun- cebinde çikolatayla mekanıma gelip, masama erimiş çikolata bırakıp da yanımdan ayrılan faruk bugün tepemde yazı işleri müdürü oldu. nasıl çalışacağımı bilemiyorum kendisiyle. nasıl bir müdürdür bilemiyorum. tripleri nelerdir mesela? yazım gecikince tavrı ne olur? zaman zaman bir fenerbahçeli olarak beni götürdüğü beşiktaş maçlarında ensesine basıp tokadı n'aber lan diyebilecek miyim bilemiyorum.

    kırçıllı paltosu, -azalsa da- göbeği ve kasketi var hala. bu iyi bir şey...

    her ne olursa olsun, ama yolu, kalemi ve zihni açık olsun. başkaca bir dileğimiz yoktur kendisinden.
  • biz onu ömer faruk yücel olarak bilirdik meğer ömerini atmış. hayırlı olsun ne diyelim.
  • genç yaşında ilahi çağrıya uydu ve bu gece hakk'a yürüdü. kansere yenik düştü. allah rahmet eylesin. 26 yaşındaydı, yakışıklıydı. onu hep yakışıklı bir mümin olarak hatırlayacağız.
  • kısacık ömrünü dolu dolu yaşayan bir adam bu. daha sana soracak hesaplarım vardı, matematik filan tartışacaktık. allah rahmet eylesin.
  • yaptıkları yapacaklarının teminatıydı.
    allah katında da eminim görülecektir çektiği sıkıntılar, dertler, mesakketler.
    geriye ondan gercek hayat kaldı, sahipleneceğiz.
  • insanlar öldüğü için üzülürüz evet. fakat bazılarının yokluğu hayatımızda her daim eksikliktir. işte faruk da onlardan biri. sadece kişisel değil, bu ülke için eksiklik.
    "kör ölür badem gözlü olur" ya. faruk zaten badem gözlüydü. gelin siz hesap edin gerisini.
    yaradan rahm eylesin sana.
    güzel yüzlü kardeşim.
  • bir gün haber geldi, dediler ki kartal anadolu imam hatip lisesi'nde konser var. liseden birkaç arkadaşı ayarlayarak çıktık yola, konserin ücretli olması hoşumuza gitmemişti belki ama hem merak hem heves gittik konsere. o dönemlerde imam-hatip lafı geçtiği zaman akla takkeli, tesbihli, sürekli hatim indiren sıralarda sallana sallana kur'an okuyan -omen eşliğinde tabii- kişiler akla gelirdi.
    bir baktık ki gitarıyla, klavyesiyle, davuluyla çulsuz bir rock grubu. ne yalan söyleyeyim kıskanmıştım. yarım yamalak çaldıkları master of puppets, karahisar kalesi falan baya güzeldi.
    o dönemler düşünüldüğünde aşırı medya baskısından ötürü oluşan imam-hatipli imajı "aykırı" bir biçimde bozulmuştu.
    şimdi konserden seneler sonra gece vefatını öğrendiğim bu genç adam, o rock grubunun klavyecisiymiş. en son gerçek hayat'ın yazı işleri müdürlüğünü yapıyormuş. sevenlerine sabırlar dilerim.
    edit: baterist değil klavyedeymiş. düzeltmiş olalım -gaptash'a teşekkürler-.
  • ancak ilahi yolculugunun haberini almamla taniyabildigim, az da olsa okuduklarimla bu tanimada ne kadar gec kaldigimi anladigim, durusu da kendisi gibi duzgun insan.

    genc yasinin yaninda yadirgayarak telaffuz ettigimiz hastaligiyla ve zamansiz gidisiyle dunyanin ve onun uzerindeki kosturmacalarimizin ne kadar kisa oldugunu ama bazen bu kisalikta bile geriye hos bir sada birakilabildigini gosterdi bize. onun gidisiyle yazihane.org'u kaplayan huzun, bir gun hepimizin ardimizdan birakacagimiz sessizligi hatirlatiyor insana.

    mekani cennet olsun, rabbim onu sevdikleriyle hasr eylesin.
hesabın var mı? giriş yap