*

  • bu bir ajandadır. çeşitli konularda çök önemli fikirleri olan ertuğrul özkirk'ün sağda solda kah bir peçeteye not aldığı, kah bir konuşmada irticalen dile getirdiği görüşlerinin derlenmesi toplanması ihtiyacıyla doğmuştur. isim özelikle ingilizce seçilmiştir, özkirk bizzat rica etmiştir. isim seçiminde saturday night live'dan esinlenildiği sır değildir. geçenlerde bir dost meclisinde öne sürdüğü görüşü bir açılış nevinden aşağıya aktarıyorum.

    "niçin bizim sanatçılarımız yurtdışındaki birliklerimize moral ziyaretleri gerçekleştirmiyor. bir tamer karadağlı afganistan'a gitse fena mı olur? aynı amerikalıların yaptığı gibi. düşünelim bunu"
  • "bu topraklar niçin bir frank sinatra, bir dean martin çıkarmadı bugüne kadar? kimbilir, belki de kendi insanımıza o gözle bakmadığımız için. bence özdemir erdoğan türkiye'nin frank sinatra'sıdır, erol büyükburç da dean martin'i.."
  • "geçen gün gittiğim cafede bob dylan çalıyordu. birden farkettim. bu bob dylan popstar yarışmasına katılsa mesela antalya'dan ve ben jüride olsam oy vermem. popstar'da bile yarışamaz yani. ses desen yok, sahne hakimiyeti desen yok. gelin kendimizi kandırmayalım, bob dylan bugünkü karizmasına ve politik kimliğine sahip olmasa onu dinler miydik? hiç sanmıyorum. bence yaşar daha yetenekli ondan. şiirse şiir, gitarsa gitar. düşünelim bunu."
  • "... mülkiye'den bir arkadaşımın "nostalji acıların en soylusudur" dediğini hatırladım şimdi paris'in bu yahudi mahallesindeki madam benjamin'in küçük cafesinde.

    ve şimdi yıllar sonra, bir new york banliyösünde taşları sektirerek yürüdüğümde, yeni dünyanın bu orta sınıf coğrafyasında izmir'i hatırladım. o madam benjamin'in kimbilir kaç bin yıldan akrabası, komşumuz küçük yahudi kızın yanağını öptüğümde hissediğim o yabancılık duygusu bugün türkiye'nin ufuklarını açan ve yeni türkiye'nin haberini veren bir öpücüktü.

    ve şimdi neden bizler amsterdam'ın, londra'nın şirin cafelerinde dmc'nin albümlerini dinlemeyelim. işte yeni türk romatizminin doğuşunu müjdeleyen grup düş'ü dinlerken bunları anımsadım."
  • "geçenlerde bir toplantıda 'artık bu abdi ipekçi'nin, uğur mumcu'nun rol modeli olarak görülmemesi lazım" dedim diye e-mail kutuma 'göt', 'saldıracak başka bir şey bulamadın mı?' gibi mesajlar geliyor. bunları ciddiye almıyorum. görüşümde ısrarlıyım. abdi ipekçi ve uğur mumcu'yu unutmakla yetinmemeli, gazeteciliği de artık değiştirmeliyiz. neden haber yayınlıyoruz ki? bence muhabirlerin hepsinin işine son vermeliyiz. bütün köşe yazarları kendi fikirlerini haber gibi sunmalılar. gazete köşe yazılarından ve onların fikirlerinden ibaret olmalı. özlediğimiz toplumu ancak böyle oluşturabiliriz."
  • çiçek pasajına gittim, paris gibiydi. haliç'te yürüdüm, venedik aklıma geldi. etiler'de yemek yedim, new york'un herhangi bir restoranından farksızdı. metro'ya bindim, londra kadar olmasa da londra kokusu aldım. sonra pedikür yaptırıp arabama bindim. popstar albümünü dinledim. anılar 9'dan bile daha güzel geldi... anladım ki biz zaten avrupalıyız ve ab'ye gireceğimiz tarih, istanbul'un fethi kadar önemli...
  • satir aralarinda derinden derine i$ledigim hususlari artik dogrudan yazmaya karar verdim. ne de olsa ben bir sivil generalim. ermenistan sinirimizi açalim. ermenilerin karabag'i i$galini büyütmeyelim, o kunuyu kapatalim. ben ilham aliyev'i ikna etmek için gönüllüyüm. ne de olsa tecrübesiz bir devlet ba$kani. kibris'i verelim, denkta$ yakinda ölür zaten. ab ne derse aynen yapalim. abd irak'a yeniden asker göndermemizi isterse bu sefer firsati kacirmayalim. kürtlerle iyi ili$kiler kuralim. onlara hasmane tutum almaktansa verelim güneydoguyu da hatta. zaten bizim i$imize yaramiyor. camilere kiliselerde oldugu gibi masalar konsun. kadinlarla birlikte gidelim, birlikte ilahiler söyleyelim. haa bir de unutmadan ya$asin akp ve onun muhte$em lideri. ya$asin türkstar.
  • efendim sozluk diye bir olusum varmis. olusum diyince aklima geldi, eski solcu yillarimizda biz de boyle bir seyler yazar ciziktirirdik, o zamanlardan kalmadir yazmadaki tutkum. tutku dedim de gecenlerde gazeteci arkadaslarla italyaya gidince la passion diye bir lokantaya gittik. keske ulkemde de boyle yerler olsa dedim. aslinda var ama pazarlamayi bilmiyoruz, esasinda bizim elimizdekiler acisindan bir farkimiz yok, ab'ye ye de girmeliyiz derken degisim de yasamaliyiz. gecenlerde dostum pier mardin'le puro iciyorduk fransada, o da ayni seyi soyledi, daha cok acilmaniz lazim dedi, evet amerikalilarda da boyle bir model var. model dedim de ulkemizden hala neden bir ulusal model cikmiyor, bir tugce kazaz, bir demet senerin top modellerden nesi eksik. kadim dostum cemil ipekcinin o harikulade elbisesiyle dunya guzelligi tacini alan kizimizi hatirliyor musunuz? tuylerim diken diken olmustu, elimdeki viskiyi bile heyecandan icememistim. zaten sonradan serdar geldi bizim eve beraber new york'tan bahsettik uzunca. gulumsun bize fransizca chanson'lar soyledi saatlerce, ne kadar sendik anlatamam, keske damadim da olsa dedim ama o ulvi gorevini yerine getiriyordu turkstarda.
  • "şimdi hürriyet'te ufuk güldemir'le yapılan bir röportaj yayınlandı, güldemir de kamçatka yarımadasındaki ayı avı maceralarını ayrıntılarıyla anlattı, hatta ayının çükünün içindeki kemiği nasıl çekip çıkardığını da söyledi diye hem güldemir'i hem de hürriyet'i eleştiriyorlar. benim itirazım var. hadi gelin itiraf edelim* hepimizin içinde bir avcı yok mudur? o avcı çocuk kedileri köpekleri severken uzaktan bir yabandomuzunu tek hamlede vurmanın hazzını özlemez mi? ben içimdeki o avcı çocuğu koruyorum, eminim siz de ara sıra ruhunuzun derinliklerinde bir yerde o avcı çocukla karşılaşıyorsunuz"
  • ertugrul ozkirk'un icindeki hezeyanlari, heyecanlari aciga vuran bazen sesli olarak dile getirdigi dusuncelerdir. yine bu sesli dusume seanslarindan birinde soyle demistir ozkirk:

    "ya o kadar para bayildim cleveland'da check up olmak icin, bir de ustune san francisco biletine para bayildim, butun gun imaj olsun diye klasik muzik magazasinda da dolandim. ya ne bicim ulke burasi, bir tane hatun da gelip, siz de mi vivaldi seversiniz diye yanima yanasmadi. bu ulkeye her geldigimde moralim bozuluyor, kendimi cok siradan hissediyorum. neyse yine kaldik kendimizle basbasa; en iyisi hayal gucumu kullanayim. soyle ciplak bir kiz ... yok cok abazan oldu, biraz sofistike yapalim, bugun ne gormustum magazada?.. hah cello!muzik aletlerinin en sevicisi. soyle bacaklarinin arasina bir cello koyalim. ohh guzel oldu.... gelin itiraf edelim, hepimizin icinde bir abazan yok mudur? oh, evet vardir.

    lannn, lan pazar yazisi konusunu buldum galiba lannn!!.. yalniz bundan sadece bir kac cumle cikar, biraz klasik muzikle ilgili isimler koyarim, bakayim ne varmis? vay cello adagios, maria callas, elisabeth schwartzkof, super.. hem amerikaya gittigimi de yeniden vurgulamakta fayda var, belki nato zirvesine gelen yabancilardan biri gorur, havamiz olur. bahceli yeni evimi de koyayim yaziya, iyi iyiii.. bir de 1969 da planorle ucmustum, onu yazilarimda hic kullanmadim, asi genclik yillarima da bir gonderme yapmis olurum, pek konuyla alakasi yok ama olsun. turkiyede guzel seyler de oluyor."
hesabın var mı? giriş yap