hesabın var mı? giriş yap

  • mal tribün liderleri nedeniyle maç boyu "bizim için antep'e de koy" diye bağırdığımız maç. he amk herkese koyduyduk bi antep kaldıydı.

  • andorra maçını anlatan spiker.

    biraz önce şuna benzer bir şey söyledi: "andorra o kadar kötü ki, bu tür takımlara karşı oynamaya alışkın değiliz, bu yüzden zorlanıyoruz." almanya, ispanya, hollanda vs gibi takımlara karşı güçlü oldukları için; andorra, malta, estonya vs gibi takımlara karşı da zayıf oldukları için zorlanıyoruz. eh, romanya, macaristan, belçika vs gibi orta sınıf takımlara karşı da zorlandığımıza göre, biz hangi takımlara karşı başarılı olacağız arkadaş?

  • oturup rakı içiyoruz, benim haricimdeki masadaki 5 kişi fb'li ve gs'li, bazıları benim beşiktaşlı olduğumu bile bilmiyor; "abi beşiktaş süper oynuyor, ligi kesinlikle beşiktaş hak ediyor."

    trabzon'da uçağa biniyoruz, uçağa geçerken körükte yarı gs'li, yarı ts'li ve hangi takımı tuttuğunu anlayamadığım iki adam konuşuyor; "abi beşiktaş maçını izledin mi, ne top oynuyor adamlar, bu sene inşallah şampiyon olurlar"

    işteyim sabah milletin afyonu patlamamış, sağdan soldan sesler geliyor "beşiktaş liverpool'u eler abi. eleyemez abi. süper oynuyor adamlar... ama sturridge, sterling dönüyormuş... dönsün abi adamlarda da demba ba var."

    o kadar çok bu muhabbetlere denk geliyorum ki, içten içe öyle mutlu oluyorum, öyle mutlu oluyorum... anlatamam.

    ama ve lakin, beşiktaş'ın şampiyon olması büyük olay. eşit rekabet şartları yok. koskoca beşiktaş'a devlet geçici de olsa bir stadyum tahsis etmiyor, gidip trabzon maçını, gs derbisini konya'da oynamaya kalkıyoruz, bir başka iç saha maçını ankara'da oynuyoruz. hakemlerin takdir hakları sürekli ince ince aleyhte. sürekli diğer takımlara çıkmayan kartlar, çalınmayan düdükler, verilmeyen penaltılar veriliyor.

    ama oyuncu grubu öyle inançlı ve mücadeleci ki, bu sene hakemi, siyasileri de yenip şampiyonluk ipini göğüsleyebilirler. hakemi ya da engel ne varsa hepsini yenmek için sahaya çıkıyorlar. hoca bana taktı deyip, sınava çalışmamazlık etmiyorlar.

    gurur duyuyoruz.

  • kuranda bir (1) erkek şahitliğinin yerine iki (2) kadın şahitliğinin geçerli olacağının ayan beyan yazılmasına rağmen, (bakara 282)
    kadınlarınıza hafifçe vurabilirsiniz denilmesine rağmen, (nisa 34)
    erkeğin günaha girmesinin sebebinin kadın olduğunun dolaylı olarak söylenmesine rağmen (yasak elma)
    kadınlar tarlanızdır ve tarlanıza dilediğinizce varabilirsiniz denilmesine rağmen, (bakara 223)
    mirası bile eşit olarak dağıtmamasına rağmen, (mirasçıların tamamı kızsa tüm mirasın 2/3ünü alabiliyorlar) (nisa 11)
    bizzat "erkekler, kadınlar üzerine hakimdirler." (nisa 34), "kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın" (nisa 3) cümlelerine rağmen,

    hala burada "kuranda kadın erkek eşittir" denilebilmesi.

    rakamla da eşit değil, ahlak ile de eşit değil... hala burda goy goy yapılıyor.

    ayrıca
    kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz

    *

    ekleme: ilgili ayetlerin kaynakları.

  • bir nevi ecstatic hal olsa gerek ki apollo 9 ekibinden rusty schweickart şöyle demiş:
    "you look down there and you can’t imagine how many borders and boundaries you cross, again and again and again, and you don’t even see them. there you are – hundreds of people in the middle east killing each other over some imaginary line that you’re not even aware of, that you can’t see. and from where you see it, the thing is a whole, the earth is a whole, and it’s so beautiful. you wish you could take a person in each hand, one from each side in the various conflicts, and say, "look. look at it from this perspective. look at that. what’s important?"
    herkese lazım bir bilişsel deneyim.

  • rvp tam doktorun odasına girecekken 1.50 boyunda pardösülü bir teyzenin omuz atıp ondan önce doktorun odasına girmesi, doktorun da omuz omuza bir şey yok diyerek teyzeyle ilgilenmesi.

    akşam akşam gözümde anlamsız kareler canlanıyor.

  • bildiğiniz üzere olan biten başlığını takipten çıkmak mümkün değil. sözlük bu başlıktaki bildirimleri zorunlu bir şekilde gösteriyor. haliyle de o bildirim ışığı sürekli yanıyor ve bu durum kimileri için sinir bozucu olabiliyor. ama bunun basit bir çözümü var; olan biten başlığına yazan @ekşisözlük bot hesabını engellerseniz bildirim ışığınız bir daha asla yanmayacaktır.

    edit: yakalandık arkadaşlar, artık @ekşisözlük hesabı engellenemiyor :d

  • basligi acan yazar, keske yunan kazansaymis da yunan alfabesine gecseymisiz yazmayi unutmus. zira bu tipler cok sever turkceye ve turklere karsi olan her seyi. ya arap galip gelsin ya yunan, aman turkler kendilerince birsey yapmasin.

    tanim: latin alfabesi ve kiril alfabesi temelde yunan alfabesi uzerine kurulmustur. kiril alfabesini tasarlayan rahipler kiril ve methodios zaten yunandir. bu yuzden yunanlilarin alfabelerini degistirmelerine gerek yoktur.

    lakin turkler ise osmanli doneminde turkce fonetige uygun olmayan arap alfabesine gecmislerdir ki, bu bir tane de degildir. dil ile ortusmedigi icin eklenen baska harfler ve turevler ile 7-8 ayri cesit alfabe (devlet kayitlarinin tutuldugu bambaska bir sifreli alfabe bile var) kullanilmistir.
    alfabe degisikligi sanildigi gibi ataturk'un kafasina gore aldigi bir karar degildir sevgili yobaz kardeslerim. 1926 baku turkoloji kongresinde turk diline en uygun alfabe secenekleri tartisilmis ve latin alfabesi (uzerinde yapilacak minor degisiklikler ile) secilmistir. ılk gecen de azerbaycan'dir. ıkinci olarak turkiye gecmistir. sonrasinda stalin'in baskisiyla diger ulkelerde gecis dursada, sovyetlerin 1991'de yikilmasiyla bu surec yeniden baslamistir. son olarak 2023'de kazakistan'in da latin alfabesine gececek olmasiyla birlikte turk devletlerinde alfabe birligi saglanacaktir.
    sirada dil birligi vardir. bu turan birligini guclendirecek bir adimdir.
    bakmayin sozlukteki ajanlarin dini duygularinizi somurerek latin alfabesine karsi nefreti korukleme cabalarina. esas amaclari bellidir. turan birligini baltalamak.

  • ön not: bir başka sitedeki kendi yazımı olduğu gibi kopyalayacağım.

    11 nisan 1970 tarihinde ay'a insanlı iniş yapmak üzere başlatılan, ancak olmadık bir aksilik nedeniyle ay'a iniş yapamadan geri dönen astronotların yer aldığı nasa programı.

    meraklısına detaylar geliyor. uzun bir yazı, uyarmadı demeyin.

    --- mürettebat ---

    görevin ilk mürettebatı gordon cooper, donn eisele ve edgar mitchell olarak belirlenmişti. fakat bu durum uzun sürmedi. kiminin eğitim sırasındaki davranışları, kiminin özel hayatındaki sorunlar göreve de yansıdı. böylece mürettebat alan shepard, stuart roosa ve edgar mitchell olarak yeniden düzenlendi. bu kez de ortaya birtakım sağlık sorunları çıktı derken yeniden bir düzenleme yapıldı: jim lovell, fred haise ve ken mattingly. mattingly de bir hastalık geçirince mürettebat yine yenilendi ve jim lovell, fred haise ile jack swigert görevde yer almak üzere son seçilen kadro oldu.

    lovell daha önce nasa'da çalışıyordu zaten. haise ve swigert ise daha önce askeri pilotluk yapmıştı. bu nedenle ekip uçuş konusunda oldukça tecrübeliydi. bu, ilerleyen günlerde gelecek olan felaketler için büyük bir avantajdı.

    --- uçuş öncesi ---

    mekik; servis modülü, kumanda modülü odyssey ve ay örümceği aquarius adlı kısımlardan oluşuyordu. ay üzerindeki fra maura adlı bölgeye iniş planlanmıştı.

    uçuştan önceki haftalarda geri sayım aşaması için tatbikat yapıldı. bir test sırasında, oksijen tankındaki likit oksijen boşaltılarak yerine gaz halinde oksijen dolduruldu. test sonrasında tank boşaltılırken, aracın boru tesisatının kontrol edilmediği görüldü. bunun üzerine gerçekleştirilen kontrol sırasında, ısıtıcı sistemin kullanacağı elektriği sağlamak için yeni bir düzenleme yapıldı.

    burada bir ihmal söz konusu oldu. roket üreticisi ile oksijen tankı üreticisi arasında bir görüşme yapıldı ve tank üreticisine, termostatların çalışması için gereken voltaj aralığının yükseltilmesi gerektiği söylendi. ancak ne yazık ki bu yapılmadı. üstelik buna rağmen tank 2. kez kontrol edildi ve yıpratıldı ki zaten tankın üretilmesinin üzerinden yıllar geçmişti. bu ihmalin neye yol açtığını az sonra yazacağım.

    --- uçuş günü ve sonrası ---

    roket ateşlendi, araç beklenen yörüngeye oturdu. 2 saat kadar sonra, pogo salınımı başlayınca motorda bir tuhaflık olduğu fark edildi. aslında benzer bir durum apollo 6'nın testlerinde de ortaya çıktığı için, bir çeşit önlem alınmıştı bu duruma karşı. bu önlem devreye alındı ve sonrasında ay'a doğru yolculuk başladı. her şey düzeldi zannedildi ancak ne yazık ki durum sandıklarından daha kötüydü.

    uçuşun 56. saatinde, her şey yolundaymış gibi görünürken son derece yüksek sesli bir patlama gerçekleşti.

    ilk başta lovell bunu, test zamanlarında haise tarafından yapılan şakalardan biri zannetmiş. zira haise vanalarla oynayarak patlamaya benzer sesler çıkarmalarına neden olarak eğlenirmiş. ancak patlamanın ardından lovell ile göz göze geldiklerinde, haise korku dolu bir suratla "ben yapmadım" deyince lovell da endişelenmeye başlamış.

    patlayan şey, yukarıda bahsettiğim ihmal nedeniyle, oksijen tankının ta kendisiydi çünkü tanka kontrol aşamasında 65 voltluk gerilim sağlayan bir devre düzenlemesi getirilmişti. fakat tank üreticisi yapılması gerekeni yapıp sistemi buna uygun hale getirmediğinden, tankın sıcaklığı 80 dereceyi bulmuştu. bu da ortamdaki sıvı oksijeni harekete geçirmişti. düşmesi gereken sıcaklık da hatalı sistem nedeniyle düşürülemediğinden süreç patlamayla sonuçlanmıştı.

    --- houston, bir sorunumuz var ---

    filmlerden bildiğimiz bu cümle, swigert'ın dudaklarından dökülen cümle oldu. oksijen tankına ait göstergede koca bir "sıfır" görünüyordu. modülün camından dışarıya baktıklarında, uzayın derinliklerine doğru yol alan bir sızıntı gördüler. ardından diğer tank da sıfırlandı ve kumanda modülünde gerekli teknik desteği sağlayan oksijen bir anda tükendi. bunun anlamı, kumanda modülünün işe yaramaz hale gelmesiydi.

    yapılacak tek şey kalmıştı: ay örümceği aquarius'a geçmek (çünkü onun oksijen tankı sağlamdı) ve görevi falan bir kenara bırakıp dünyaya dönmek.

    ancak aquarius, ay'a iniş için tasarlanmıştı. aslında bu da geri dönüşü sağlayabilecek bir araçtı ama yer atmosferine girildiğinde gerekecek olan ısı kalkanı bu araçta yoktu. normal şartlarda kumanda modülünü taşıyan mekikle geri dönüş mümkündü ama bunu yapmak için aquarius'u mekikten ayırmaları gerekiyordu. oysa şimdi iş, aquarius aracılığıyla geri dönmeye kalmıştı ki bu da başlı başına bir sorundu.

    aquarius'un içerisinde sıcaklık, dondurucu seviyelerdeydi. üstelik haise bir üriner enfeksiyon nedeniyle rahatsızlanmıştı ve halsiz bir şekilde bir kenara yığılmıştı. ihtiyaç olan elektrik seviyesi ellerinde bulunandan yüksekti. bu nedenle yer ekibiyle olan bağlantıları sık sık kesiliyordu.

    neyse ki lovell oldukça tecrübeli biriydi. birkaç yörünge düzeltmesi ile ay'ın etrafından dolanıp dünyaya doğru yönelmeyi başardılar. dönüş için 2 kişiyi 2 gün süresince idare edecek bir oksijen filtresi vardı aquarius'un içerisinde. ancak dönüşün 4 gün süreceği ve içeride 3 kişi olduğu düşünülünce sıkıntının büyüklüğü anlaşılabilir sanıyorum. burada da yardıma yerdeki ekip koştu ve onların talimatı ile kumanda modülünün kare filtresini alarak binbir güçlükle aquarius'un yuvarlak bir kısmına takmayı başardılar. böylece araç içerisinde biriken karbondioksit sorunu çözülmüş oldu.

    dünyaya yaklaşınca, ısı kalkanının devreye girmesi gerektiğinden, işe yaramaz haldeki odyssey yeniden çalıştırılmalıydı. üstelik aquarius'un da odyssey'den ayrılması gerekiyordu.

    burada detaya fazlaca girmeme gerek yok. yer ekibinin yaptığı bir plan sayesinde işler yolunda gitti. odyssey pasifik okyanusu'na inmeyi (ya da düşmeyi diyelim) başardı. böylece filmlerdekilere benzeyen kabus gibi birkaç gün sona ermiş ve astronotlar bu görevden canlarını sağ salim kurtarmayı başarmıştı.

    ay'a kadar gidip yüzeye epeyce yaklaşıp onu yakından görmek ama üzerine inemeden gerisin geri dönmek oldukça moral bozucu olmalı. ancak hayatınızın devamı ile görev aşkını kıyaslayınca, bunu sineye çekmek belki biraz daha kolay oluyordur, kim bilir.