hesabın var mı? giriş yap

  • - iyi günler, fbi mı?

    - evet, nasıl yardımcı olabiliriz?

    - ben üzerinde fbi yazan bir şapkayla, bir tişört almıştım. iki yıkamada çekti... kime şikayet edeceğiz?

    - evet bir ara çok modaydı onlar ama biz üretmedik onları beyefendi.

    - yalan konuşmayın birader, paramı yedirtmem size...

    - bakın bayım neden üretici firmayı aramıyorsunuz?

    - üzerinde fbi yazıyordu...

    - bakın gerçekten vaktimizi alıyorsunuz, görüşmeyi bitirmek zorundayım.

    - allahsızlar!!! haram zehir zıkkım olsun, alcam olum sizden parasını... beni tanımıyorsunuz siz, mekanınıza gelecem lan...

    - gerek yok bayım, türkiye'deki ekiplerimiz sizin için yola çıktı bile.

    - değiştirecekler mi tişörtümle şapkamı?

    - hayır...

    - lan bak canınızı sıkarım sizin, uğraşırım sizinle, delirtmeyin lan beni..

    - on saniye içinde ekiplerimiz yanınızda olacak...

    - şu anda camdan gaz maskeli beş kişi girdi... onlar mı?

    - evet...

    - e ama dövüyorlar beni şimdi...

    - döverler...

    - kapatıyorum o zaman?

    - kapat.

  • hayır yunanlılar bunu bize yapamazlar. o beşiktaş'ın en değerli oyuncusu. umarım hakkında çıkan olympiakos'a gidiyor haberleri doğru değildir. nobre kalitesinde bir santrafor bulmamız için en az 10 milyon euro harcamamız lazım.

    şmdi braya byle yzdım ki gogle trnslte'ten çevri yaprkn.... anladnz sz onu.

    not: türkçe'yi katlettiğim için özür diliyorum. fakat bunu yapmak zorundayım.

  • ülkücü bıyığının kaşlarla birlikte üç hilal görüntüsü verdiği için bırakılması.

  • nevada üniversitesi'nde psikolog olan beatrice ile robert gardner çifti şempanzelerin yutaklarının ve gırtlaklarının konuşmaya uygun olmadığını fark etmiş ve bu sebepten washoe isimli şempanzeye işaret dilini öğretmiş: 1 - 2

    sonuç olarak bizim washoe işi o kadar ilerletmiş ki artık yeni durumlar için bile yaratıcı sözcük grupları türetebiliyormuş. ilk defa, gölde yüzen bir ördek görünce "su kuşu" işareti yapmış mesela.

    elmadan başka meyve bilmeyen ve renklerin işaretlerine hakim olan waşo, portakalı "turuncu elma" olarak tanımlamış.

    kendisini kızdıran makağa atarlanmış ve "pis maymun" işaretini yapmış. "çok çirkin ve aptalsın keşke ölsen" diye de eklemiş.

    aynı zamanda liseli seviyesinde de olsa mizah anlayışını göstermiş, eğitmeninin üzerine işedikten sonra "komik, komik" işareti yapmış.

    kendisiyle sohbet imkanı bulan ve anne-babası sağır olduğu için ilk öğrendiği dil işaret dili olan gazeteci boyce rensberger durumla ilgili "birdenbire başka bir türün bir üyesiyle ana dilimde sohbet ettiğimi farkettim" demiş.

    (bkz: primatlarda dil kabiliyeti)

  • bir sinema tv öğrencisi olarak kendi edindiğim tecrübeleri paylaşacağım tavsiyeler.

    öncelikle "kısa film çekmek istiyorum, çok seviyorum." diyerek türkiye'de bulunan üniversitelerin sinema-tv bölümüne girmeyin. devlet üniversiteleri imkansızlıktan kan ağlıyor. ne yeterli ekipmanı, ne nitelikli hocayı ne de beklentileri karşılayabilecek durumda değiller. bir atölye ortamı yerine, sınıf ortamı bulacaksınız. sanatçı yerine, akademisyenler ders verecek. özel okullarda teknolojik olarak daha iyi imkanlara sahip olacaksınız, sanatçıları dersinize sokabilecekler, daha esnek koşullar sağlayabilirler. bu alanda adını duyduğum iki üniversite var. birisi bahçeşehir diğeri bilgi. yine de orada okuyanlara danışmanızı öneriyor ve sinema-tv bölümün tercih etmeme konusunda büyük oranda anlaştığımızı düşünüyorum.

    kısa film çekmek istiyorsunuz, böyle bir karar aldınız. ifade etmek istediğiniz şeyler var. ilk tavsiyem izlemekten çok, okumanız konusunda. senaryo için kısa film yazmak kitabını öneriyorum. kısa filmin uzun metraj bir film gibi kurulamayacağını ve nedenlerini anlatarak yazacağınız senaryo için ödevler vererek ilerleyen bir kitap. bu kitabı edinerek ve okuyarak senaryo ve kısa filmi yazma konularını hallettiğinizi düşünüyorum.

    "abi yazdık ama ne çekeceğiz, nasıl çekeceğiz?" diyorsunuz. sinemada kendinizi ifade etme aracınız kameradır. kısa film gibi kurgu ve görüntü ağırlıklı bir türde kamerayı kullanmayı öğrenemezseniz şansınız yok diyebilirim. temel olarak doğru pozlamanın nasıl yapıldığını ve kamerayla senaryoda yazdığınız etkiyi nasıl vereceğinizi öğrenmeniz gerekir. "adam kalabalıklar içinde yalnızdır." çok güzel bir ifade. kalabalıklar içindeki adamı hem ön plana çıkarıp, hem de nasıl yalnız göstereceğinizi bilmezseniz istediğinizi ifade edemezsiniz. aklınızdaki fikirleri cümleye dökememiş olursunuz. üst açıdan geniş açı bir lensle kendi etrafında dönen bir adamı verebilirsiniz. ya da uzaktan zoom bir lensle insanlar hareket ederken ortada sabit duran bir adamı verebilirsiniz. örtücü hızını düşürürseniz oyuncunuz daha da belirgin olur. kurguda aks atlatırsanız kaybolmuşluk hissi de ekleyebilirsiniz. kısacası kamerayı çok iyi kullanmanız gerekir "abi adam net böyle arka plan flu oluyor ya onu ben çok seviyorum." ifadesinin ötesinde kameraya hakim olmanız gerekiyor. ya da hakim olan birileriyle fikiralışverişi yaparak çekim senaryosunu oluşturmanız gerekiyor. bunu için dijital video ile sinema kitabını öneriyorum. "ben görüntüde uzmanlaşacağım abi" diyorsanız; blain brown'ın sinematografi kuram ve uygulama kitabını, ışığa hakim olmak istiyorsanız da aynı yazarın sinema ve videoda ışıklandırma kitabını öneriyorum.

    senaryoyu yazdık, görüntüleri çektik bunları birleştireceğiz bir de değil mi? görüntüleri kes yapıştır gibi gözükse de sinemayı sinema yapan şeydir. "abi adamı buradan çektik, biraz da buradan çekelim." dediğinizi duyar gibiyim. ama o iş öyle olmuyor. temel kurgu prensiplerini gözetmeden görüntülerinizi oluşturur ve sıralarsanız yaptığınız film hiçbir şeye benzemez. (ne yaptığınızı bilmediğinizi varsayıyorum. yeni bir dil oluşturuyorsanız deneysel sinema yapıyorsunuz demektir. bu da büyük oranda tecrübe gerektiren bir iş.)

    kurgu için önerebileceğim bir kitap ne yazık ki tam olarak yok. görüntüler kafanızda oluştuğunda bunların sıralanış biçimine de kafa yormanız gerekir. tanrı'nın kuralları olmasa da temel kurgu prensiplerini öğrenmeniz şart. sinema ve televizyonda görüntü kurgusu kitabını edinin, yazarı aleksey georgiyevic sokolov. ayrıca walter murch'un göz kırparken kitabını öneriyorum. son derece akılcı bir adam. kurgu hislerle yapılır diyor, fakat referanslarını bilimden veriyor.

    ne saydık şimdiye kadar? senaryo, görüntü, kurgu. bu işin bir de ses boyutu var. sesi düzgün almak ve tasarımını yapmak hiç de sandığınız kadar kolay değil. düzgün bir türkçe kaynak ne yazık ki yok.

    teoriden bahsettim biraz da pratikten bahsedeyim. oyuncu yönetimi var bir de bunlara ek, bir de bulmanız gereken oyuncular. "abi film çek ben oynarım ya." diyen insanları film çekeceğiniz zaman etrafınızda bulmanız oldukça zor. onları istediğiniz gibi oynatmanız daha da zor. başta mecburen bu yola başvuracaksınız, fakat bir şeyleri çözdükçe oyunculuk deneyimi olan insanlara ulaşmaya çalışın.

    "bir kısa film çekeceğiz dedik, hevesimizi kursağımızda bıraktın." diyor olabilirsiniz. fakat film çekmek gerçekten çok zor, bir o kadar da kolay bir iş. hem matematik, hem edebiyat, hem de iletişiminizin çok güçlü olması gerekiyor. fakat bunlar sizi korkutmasın. eğer gerçekten ben bu yola baş koyacağım diyorsanız sonuna kadar imkanlarınızı zorlayın. başlangıcı ise ödül almış ya da beğendiğiniz kısa filmleri izleyerek yapın. ben bunu neden beğendim? ve gerçekten böyle bir şey çekmek istiyor muyum? anlatmak istediğim ney? sorularının cevaplarını vermeye çalışın.

    temel olarak başlamanız gereken kitabı ise benimle aynı bölümden mezun olan ilker canikligil'in yazdığı dijital video ile sinema kitabından yapmanızı öneriyorum. ortak değilim, birebir görüşmüşlüğüm de yok. fakat birinci sınıftan ikinci sınıfa kadar okuduğum sinema bölümündeki derslerin özeti niteliğinde bir kitap. anlatımı da oldukça açık, o nedenle onu öneriyorum. bu arada sinema tv bölümünden bir şeyler öğrendiğimi fark ettim. fakat kitaplarda yazan şeylerin dışında kayda değer bir şey öğrendiğimi söyleyemem. o nedenle ömrünüzü burada heba etmek yerine, sinemayı kitaplarla ve kendi çevrenizle öğrenmenizi tavsiye ediyorum. lisans eğitimi oldukça önemli, düzgün bir üniversitede, düzgün bir çevrede yapmanızı öneriyorum. sinema türkiye'de okullarda öğrenilecek bir sanat değil.

    bu arada kitapların hepsini sipariş verip, bu entryi favorilere atıp bir daha yüzüne bakmama yapacağınız bir eylem olabilir. buna dikkat edin. kitapların hepsini aynı anda sipariş vermenizi tavsiye etmiyorum. okudukça bir yenisine göz atın ve diğer insanların tavsiyelerine de bakın. entryi favorilere ekleyecekseniz de bir kere okuduktan sonra eklemenizi öneriyorum.

  • moruklar yunanistan'da yaşıyorum biraz da benim (yunan vatandaşlarının) gözünden anlatayım durumu. şöyle ki, yunanistan'ın kriz yaşamasının en büyük sorumlusu eu'nun ta kendisi. neden diye soracak olursanız, 20 yıldır yunanistan'ın parayı neye harcayacağını belirleyen zaten eu. almanya baba bize dedi ki, sizin nüfusunuz zaten az, üretim yapmayın biz zaten üretimin babasını burada yapıyoruz, siz turizme yoğunlaşın gerisini biz hallederiz. eu'nun da mantığı zaten budur, herkes iyi olduğu konuda uzmanlaşsın, sonra ne varsa paylaşalım aramızda, sanki büyük bir aileymişiz gibi, hepimiz refah içinde yaşayalım.

    sonra neden işler kötüye gitmeye başladı derseniz, küresel sorunlar da bu sorunun cevabı olur. usa eski ivmesini kaybetti, eu eski ivmesini kaybetti, parayı sıkalım dediler, sıktılar ama çözüm olmadı. almanya, fransa vs kendilerini yaşanan küresel durgunlaşmadan kendilerini koruyabilir çünkü ekonomileri üretime dayanıyor. olan yunanistan'a oldu, ispanya'ya oldu, italya'ya oldu. bu üçlü arasında da en güçsüz yine yunanistan haliyle şu an bu haldeler. eski dostları posta koydu, haliyle yeni başgan sinirleniyor bu duruma kabul etmek istemiyor haklı da. bu yüzden yunanistan'ı eu'dan bağımsız olarak ele almak yanlış olur, 20 yıldır yediler paraları çatır çutur demek yanlış olur. hani nasıl türkiye'nin politikalarını batı belirliyor ya aynı şekilde yunanistan'ın da öyle.

    kısaca yaşanan küresel durgunluk ya da kriz adına her ne diyorsanız, bunun eu ayağını yunanistan'a kilitlemeye çalışıyorlar ama çipras başgan bunu yemez "r" de yapmaz. çünkü yunanistanın eurodan çıkışı eu'nun sonu olur, bunu hem yunanistan biliyor hem diğer eu ülkeleri. zor bir dönemden geçiyor yunanistan ve bu dönem epey bir süre de devam edecek gibi.

    halkın durumunu merak ediyorsanız ondan da biraz bahsedeyim. eski alışkanlıklarından hafiften vazgeçmeye başladılar ama hafiften diyorum çünkü hala cafe'ler eğlence yerleri dolu, işten 4-5 gibi çıkıp tsipouro'sunu içip takılıyorlar bütün gün, aktivitelerini de bir güzel yapıyorlar, hayat kalitesi çok az düştü diyebilirim. sorun gençlerin işsiz olmasında, ailesinden pek yardım göremeyenler çalışmaya gidiyor diğer eu ülkelerine ki bu o kadar da büyük bir mesele değil çünkü işçi göçü değil bu. ayrıca eu ülkeleri arası vasıflı çalışan hareketi popüler ve normal karşılanan bir durum.

    türkiye'de günde 10-12 saat çalışıp, yunan halkıyla aklınca taşşak geçmeye çalışan kesim ise cidden çok komik. nedenini anlatmaya çalışırım ama anlamazlar. sadece gidip 1 hafta bile olsa yunanistan'ın her hangi bir yerinde vakit geçirmelerini öneriyorum. o zaman anlarlar ve kendi hayatlarını düşünüp kötü hissedeceklerine de eminim.

  • türkiye'deki koşu parkurlarında gerçekleşen elim olay. adı üzerinde "koşu parkuru" sevgili vatandaşlar. tamam hadi spor yapmak istedin yürüdün diyelim. neden yolu kapatıp koşu yapan insanların temposunu bozuyorsun? bir de üstüne üstlük utanmadan yanından koşup giderken "cık cık", "tövbe tövbe" diye sitemlerde bulunuyorsun. ayıp. aynı güruh alışveriş merkezlerinin yürüyen merdivenlerinde yolu kapatır.caddede dar sokaklarda yolun ortasından yürüyüp, arkadan gelen kişileri "pardon" demek zorunda bırakırlar.

  • kötü bir yöneticidir ama yazma sebebim bu değil. bu arkadaşı savunan sözlükte bir tane yazar var baktım bu başlıkta elliden fazla entrysi var adamın. sürekli savunmuş sürekli savunmuş hep de dikkatimi çekiyor. lan diyorum bu nasıl galatasaraylı. bugün öğrendim ki adam fenerliymiş. o an aydınlandım amk.

  • az önce denk geldiğim video. sinirden elim ayağım titriyor. şerefsizler, adi köpekler. o çocuğun tek bir damla gözyaşına değer mi lan yaptığın fanatiklik? nasıl bir gözü dönmüşlük bu?

    https://twitter.com/…rlig/status/656406750330036224

    edit: adam kayseri'de tanınan bilinen amigo recai adında biriymiş. böyle adamların öfkeli kalabalık lafıyla aklanması, sakinliğe davet edilmesi utanç vericidir. bir tane kolluk kuvveti görmedim "aga hayırdır sen kimsin de çoluk çocuğa, insanlara saldırıyorsun" diyen. yeter lan.

    edir 2: vaguedespassions denen bir garip kişilik "hemen saldırı diye olayı lanse et, ortalığı ateşe ver. işte bunlar hep uzun süren akp döneminin sonuçları" gibi değişik laflar etmiş. saldırı kelimesinin anlamının sadece fiziksel şiddete dayalı olmadığını anlaması için bu cahilliğinden kurtulması gerekiyor. tdk bile saldırı kelimesini açıklarken "kötülük yapmak, yıpratmak" diye başlar cümleye. aksi takdirde bu saldırı yapanlarla aynı düşünce yapısına sahip olduğunu iddia edebilirim.

    edit 3: ilhan ekşioğlu ve şekip mosturoğlu minik kardeşimizin kadıköy'e davet edildiğini yazdı.

    kardeşimize ulaşılmış, nasıl da gülüyor. emeği geçen herkese teşekkürler.

  • yıl olmuş 2015 geyiğini geçerek direk ciddi ciddi konuya giriyorum.

    sadece metal değil, blues'dan tutun caz'ına, hard rock'ına, progressive'ine hatta halk müziğine kadar bir ton müzik dinleyip elektro gitar, piyano ve bağlama çalabilen birisi olarak yazıyorum bunu. **

    megadeth her türlü siker aga. işin popülerlik kısmını ve james hetfield'in güçlü, benzersiz vokalini geçtiğimiz anda metallica'nın hiçbir kozu kalmıyor. (dave mustain'de iyi bir vokaldir ancak hetfield yanında sönük kalıyor doğal olarak.)

    ilk defa metal müzik dinlediğim zamanları hatırlıyorum. daha ortaokuldayım. arkadaşımdan aldığım sagopa kajmer şarkılarını winamp'a atıp atarlı, melankolik ergen tadında dinliyorum. rezilliğim diz boyu yani ancak bende suç yok. bütün çevrem öyle. zengin mahallesinde, entellektüel insanların arasında büyümemişim ki. kenar mahallesinin çelimsiz, çakma adidas t-shirti ile gezen kafası 3 numara bir apaçiyim resmen.

    sagopa'yı tek tek dinliyorum. içimden ulan vay be müzik budur diye geçiriyorum. hayatımda daha ne bach, ne mozart biliyorum. bir anda şarkı değişti ve aradan mi-sol-si-mi-si-sol-mi arpeji geçti. kitlenip kaldım resmen. şarkıyı dinlemeye devam ediyorum. tahmin edeceğiniz gibi nothing else matters. şaftım kaymış halde büyülenmiş gibi dinliyorum. hayatımda ilk defa melodiyle vokalin bir gitmediği, armonik bir şarkı dinliyorum. sanki renksiz televizyondan renkliye geçmiş gibi. hemen winamp'ı açtım sanatçıya baktım metallica. içimden öncekinin tam tersi olarak vay amk diyorum bu müzikse sagopa ne? kendi kendime küfür ediyorum. hayatımın aydınlanmasını, beni konservatuvar okumaya itecek kadar bir dönüm noktasını yaşıyorum.

    oturdum hayvan gibi kotalı internetle evde metallica araştırıyorum. şarkıları tek tek dinliyorum. mest oluyorum. bütün diskografisini indiyorum. kotanın anasını sikiyorum. tek tek dinliyorum hepsini. her şarkıda daha çok seviyorum.

    her neyse araştırmalarıma devam ediyorum. internette bir megadeth vs metallica geyiğidir dönüyor. nedir bu megadeth araştırmasına giriyorum. bir tane şarkısını açıyorum. şarkıda dave mustaine direk vokalle giriyor. bu ne lan yarrak gibi vokal deyip geri kapatıyorum. o sıra zırt pırt kotayı aşmaya peder dayanamıyor eve sınırsız internet bağlatıyor. ben torrente nasıl koyduysam megadeth diskografini de koyuyorum. üzerinden yaklaşık bir yıl geçiyor. ben lise'ye başlamışım. artık yeni arayışlara girmem lazım. metallica sıkmaya başladı. müzikal açıdan aç bir haldeyim. araştırmalarım sonucu rust in peace albümünü farkediyorum. aa ben bunu indirdiydim deyip media player kütüphanesinden açıyorum.

    ilk şarkı holy wars. gitar makineli tüfek gibi bir giriyor neye uğradığımı şaşırıyorum. daha önce hiç dinlemediğim birşey. ustaca yerleştirilmiş kromatik gam, ritim gitar başlı başına bir olay zaten. hayatımın 2. aydınlanmasını yaşıyorum. solo gitar girdiği anda kulaklarını dikmiş kedi gibi kas katı kesiliyorum. evet, sahnede gitar konusunda idolüm saydığım bir müzisyen marty friedman. şarkı yağ gibi akıp gidiyor. deli gibi bütün albümü mustaine vokaline aldırmadan soluksuz dinliyorum.

    albüm bitiyor. dudaklarımdan şu kelimeler dökülüyor: metallica'nın götüne koyayım.

    megadeth ile tanıştıktan sonra elektro gitar çalmaya karar veriyorum. sırf holy wars'ın ritim gitarını çalmak için haftalarca uğraşıyorum. sadece o şarkı bile benim için mihenk taşı gibi birşeydir. sonra hızımı alamayıp solosuna çalışıyorum. sanılanın aksine yine bir marty friedman klasiği klavyede dikeyde değil de yatayda arpegio çalma olayını, komaya kaçan, kayan bendler yapmayı çakıyorum. parmaklarımı gere gere klavyenin başından sonuna sağda solda sweep atıyorum. lisede 8 kg taşşak sahibi oluyorum.

    yine marty reyiz sayesinde jason becker ile tanışıyorum. hayatımın 3. aydınlanması. elektro gitara aşık oluyorum.

    şimdi kendimi blues'a verdim tabi orası ayrı. eski washburn heavy metal serisi gitarımı duvara astım mapple klavye stratımla takılıyorum. ancak inkar edemediğim bir gerçek var ki gitar hakimiyetimin ve sevgimin %90'ını megadeth ve beni tanıştırdığı marty friedman'a borçluyum.

    insan hiçbir şey bilmese bile bir bakar, şunu çalan adam hangi grupta diye.

    özet geç piç diyenler için: megadeth sadece bir gruptan öteye metal müzik türünde bir mihenk taşıdır. sürekli alışılmışın dışında şarkılar, çok iyi müzisyenlerle çalışmaları dolayısıyla olması gerek. megadeth şov yapmaz. megadeth daha önce yapılmadık şeyler yapar, ters köşeye yatırır.

    işin müzikal boyutuna gelirsek megadeth şarkılarına, özellikle rust in peace albümüne kalitesiz, çok sıradan diyen çarpılır kalır yemin ediyorum.

    ayrıca ben bu iki grup arasında deney bile yaptım. daha önce ne megadeth ne de metallica dinlememiş birisi buldum. kendisi de bağlama çalıyordu ve müzisyen.the doors falan da dinlerdi.

    ağır metallica fanı bir arkadaşımla iddalaştık. hangisi daha iyi diye. deneğe ben megadeth'in en sevdiğim şarkılarını, arkadaşım da metallica'nın en sevdiği şarkılarını kulaklıkla dinletti. doğal olarak iki grubunda en başarılı şarkıları.

    megadeth dinledikten sonra deneğimiz kulaklığı çıkartıp aynen şöyle dedi "abi adamlar çok iyi! hele sololar keman taksimi gibi."

  • pers imparatorluğu
    ahameniş imparatorluğu olarak da bilinen büyük cyrus ( keyhüsrev) tarafından kurulan krallık , iran'dan orta asya, mısır'a ve anadolu'ya kadar uzanıyordu. büyük cyrus imparatorluğu sadece kurmakla kalmadı ayrıca en iyi dönemini de yaşattı. ikinci darius zamanında kral yolu yapıldı*. itfaiyecilik ve postacılık sistemi geliştirildi. persler ile yunanlılar zaman içinde komşu oldular. persler yunanlıları iyice boyunduruk altına almak istiyordu. yıllarca bu iki uygarlık arasında savaşlar meydana geldi. maraton, salamis, termofil bunlar iki uygarlık arasındaki önemli savaşlar olarak tarihe geçti. persler başta kuruldukları coğrafya olmak üzere yunan kültürünü de etkiledi.

    han hanedanı
    mö 206'da kurulan çin'in han hanedanı 400 yıldan fazla sürdü ve çin'den vietnam ve kore'ye genişledi.

    emevi halifeliği
    hz. muhammed'in ms 632'de ölümünün ardından kurulan devasa emevi hanedanlığı imparatorluk tarihinin en büyüklerinden biriydi. sahip oldukları topraklar 4 milyon mil kareyi aşmıştı.

    moğol imparatorluğu
    tarihteki en büyük bitişik kara imparatorluklarından biri olan moğol imparatorluğu , ms 13. ve 14. yüzyıllarda yayıldı. orta asya'daki bir göçebe kabileler topluluğundan doğdu ve yüksekliği orta asya'dan orta avrupa'ya ve japonya denizi'ne kadar uzandı. imparatorluğun en tanınmış lideri, imparatorluğu ms 1206'da kuran cengiz han'dı.

    osmanlı imparatorluğu
    kurucusu osman bey'dir. ondan sonra başa geçen sultan orhan döneminde teşkilatlanma çalışmaları başlamıştır. bu dönem rumeli 'ye ( güney balkan) başarılı seferler düzenledi ve toprak kazanıldı. iskan politikasının uygulaması, toprak paylaşımı ve üretim, ilk vezir atamaları bu dönem oldu. birinci murat zamanında haçlılara karşı başarılı savaşlar verildi ve balkanlarda ki egemenlik güçlendirildi. yıldırım beyazıt timur ile yaptığı ankara savaşını kaybetti. bu yenilgiden sonra fetret dönemi ve iç karışıklıklar başladı. bu 11 yıl süren kargaşayı birinci mehmet sonlandırdı. 1453 yılında fatih sultan mehmet (ıı. mehmet) zamanında constantiopolis ( istanbul) fethedildi. bu fetihle sadece bir şehir fethedilmedi, bir imparatorluk'ta sona erdi. ilk çağ sona erdi orta çağ başladı. bu fetihle bir devlet imparatorluğa dönüştü. yavuz sultan selim döneminde mısır alındı ve halifelik bu fetih ile osmanlı hanedanına geçti. kanunî sultan dönemi (15. yy) en geniş sınırlara ulaşıldı. osmanlı devleti 20. yy'ın başlarında yıkıldı. üç kıtaya hükmeden sayılı imparatorluklardan biri oldu. güneydoğu avrupa, batı asya ve kuzey afrikayı içeren bir sınıra sahipti. osmanlı imparatorluğu fethettiği yerlerdeki halkları etkilemiştir ve hala da günümüzde etkileri devam etmektedir.

    ispanyol imparatorluğu
    1700'lerin sonlarında yani imparatorluk zirve yıllarında, 5,3 milyon mil kareden oluşuyordu ve muazzam ekonomik ve askeri güce sahipti. cesur ve gözüpek denizcileri sayesinde deniz aşırı yerlerde topraklar ve sömürgeler elde ettiler.

    rus imparatorluğu
    en geniş haliyle, 1895'te rus imparatorluğu 8,9 milyon mil kareye ulaştı. büyüklüğü ve etkisi nedeniyle imparatorluk, napolyon'un avrupa'yı fethini durdurmada ayrılmaz bir rol oynamıştı.

    ingiliz imparatorluğu
    en geniş haliyle, 20. yüzyılın başlarında, britanya imparatorluğu gezegenin yaklaşık dörtte birini oluşturuyordu. sömürgeleştirdiği bölgelerin çoğu o zamandan beri bağımsızlık kazandı. hatta bu imparatorluk için "güneşin batmadığı imparatorluk" denmiştir.

    roma uygarlığı
    roma, belki de antik çağın en dikat çeken uygarlığıdır. çok geniş topraklara sahip olmuş olan bu medeniyet her dönem insanını etkilemeyi başarmıştır. sınırları hemen hemen bütün avrupa, kuzey afrika'nın tamamı, anadolu'nun tüm toprakları ile beraber mezopotamya ve arap yarımadasının bir bölümünü kapsıyordu. bu uygarlığın etkileri günümüze kadar ulaşmıştır ve hem askeri başarıları hem de yönetim biçimi ile insanları günümüzde etkilemeye devam etmektedir.

    *sardes'den (şimdiki izmir) iran içlerine kadar.

  • basbakan antony albanese nin aciklamasina gore 10 milyon dolarlik yardim kizilay ve kizilhaç araciligi ile bolgeye ulastitirilacakmis.

    okyanus otesinden yardim gelir araplardan hala ses yok

    edit: arap yalqyicilarindan mesaj geliyor