• dönemin önemli kaba zurna temsilcilerinden, milaslıdır. "küçük hasan" olarak da tanınmıştı.
  • değerli akademisyen, ilm adamı aynı zamanda bir şair ve denemecidir. bu çokyönlülüğüyle tanpınarı hatırlatır. kendisi yapıbozumculuk olarak da bilinen post yapısalcılıkı, bir çözümleme yöntemi olarak, türk edebiyatında şiir üzerine uygulamıştır. hatta türk edebiyatında henüz ne demek olduğu bile tam olarak anlaşılamamışken hasan akay bu yöntemi behçet necatigil'in şiirleri üzerinde uygulamıştır. görülmeyeni gösteren zekâsı ve konuşmasından akan ilmle etrafında hayranlık uyandırır. yenilikçi ve gelenekçidir. ikisini sentezleyerek nev-i şahsına münhasır bir üslûp yakalamıştır. ( özgün üslûbu kelimelerine yansır: (d)okumak, (ç)ağrılı...gibi. kendine has imlası vardır: bâzân ) bir metnin tek bir anlamı olduğunu düşünmek büyük bir yanılgıdır diyen derrida gibi o da kelimelere üç boyutlu bakar.

    hey hat bir hasan akay cümlesini bir okuyuşta anlayabilmek şanslı doğmaktır.
  • bu hoca bu okula çok be kardeşim dedirten değerli şahsiyettir. yollar ki gider tehî, ebedî derken ne de uzaklara götürür insanı...
  • sadece bir dersine girseniz bile kendinizi şanslı hissedebileceğiniz, kelimelere farklı bakış açısı ve yüklediği anlamlarla sizi sizden alabilecek bir akademisyendir. o, kelimerle oynadıkça; siz hayretler içinde kalırsınız. hele ahmet hasim'in ''yollar'' şiirini tahlil edişine tanık olursanız acaba beraber mi yazdılar diye şüpheye düşmemeniz imkansızdır. ama bunlar bile benim tembel bedenimi saat sekizde olan dersine taşımama vesile olamamıştır. utanıyorum şimdilerde hocam hem de çok...
  • bugüne kadar okuttuğu bütün öğrencilerinin gözünde ayrı bir yere sahiptir. vaktiyle dersinden kaldığımda, gece gündüz "temel kompozisyon bilgileri" çalıştığımda bile gücenmedim kendisine. öğrencilerine "bilmeyen, cahil bir kalabalık" gözüyle bakmaz, karşısında "her şeyi bilen seçkin bir topluluk" varmış gibi anlatır dersini. öyle bir dil kullanır ki, "yahu hoca biliyormuşum gibi anlatıyor ama benim bundan haberim yok. dur araştırayım şunu" dersiniz, merak edersiniz. bunların hiçbirini kafaya vura vura yapmaz, tuhaf bir şekilde kendiliğinden gelişir hepsi. edgar allan poe'yu, doğan aksan'ı, behçet necatigil'in malte laurids brigge'nin notları* çevirisini, aklıma gelmeyen bir sürü şeyi unutmamacasına ondan öğrendim. şiir yazmaya çalışırken, "iyi şairden önce iyi insan olmaya bak" lafı aklımdan çıkmadı; olamadım o ayrı mevzu.

    öğrencileri hakkında "başımıza bela bunlar. onların yüzünden makale yazamıyoruz, iş göremiyoruz." diyen, odasına bir şey sormak için giren öğrencisine pislikmiş muamelesi yapan hocaların varlığına kahırla şahit olduğum bir devirde, hâlâ akademisyen olabilmek için görünmez duvarları yıkmaya çalışıyorsam; yine hep onun yüzünden.
    iyi insan, iyi hoca; ikisi aynı cümle içerisinde.
  • şiiri yeniden okumak adlı kitabında ıtri'yi yapıbozum metoduyla okumaya çalışmış; ama yapıbozumu yanlış anlamış.
  • aynı zamanda atılım üniversitesinde akışkanlar mekaniği dersi veren profesör hocadır.
hesabın var mı? giriş yap