*

  • rızkını kaldırım taşlarının aralıklarında ürkekçe arayan kumrucuklarla, caddeden karşıya geçmek için etrafına şaşkınca bakınan ya da park hâlindeki arabaların üzerine konuşlanarak mahalleyi sevimli sevimli tarayan kediciklerle selâmlaşmak, çevrede çok "göz" yoksa bir hallerini hatırlarını sormak, kimi zaman kavgalarını ayırıp nasihat etmek, ayrılıp yolunuza devam ederken "allâh'a emânet olasın" demek...

    cevap da verebiliyorlar üstelik, alıp anlayabilmek için gözlerinin içine sâkin ve samimi bir şekilde bakmak yeterli.

    tabii insanların hayhuyundan fırsat olursa, oldukça...
  • seni eleştirmeyeceğini,akıl vermeyeceğini ve aptalca sorular sormayacağını bildiğin her canlıya konuşmak çok rahatlatıcı. belki sizi teselli edemez;ama bir hayvan inanın bana sizi kimi zaman bir insandan daha iyi anlar.
  • islama göre süleyman peygamberin gerçekleştirdiği mucizedir.
  • "bir gün, hayvanları insanlardan daha çok sevmeye başladığında; içindeki insanlığı kazanmış, dışarıdaki insanlığı kaybetmişsin demektir."
  • bir süredir yapamadığımdır. oğlum doğduğundan bu yana bir yıl geçmesine rağmen hala yarım yamalak işlerim,bölük pörçük uykularım ve ilk göz ağrım dediğim kedicanımdan uzak kalmalarım... hâlbuki en yakınımdı diyebilirim, bol muhabbet bol eğlence ve güzelim susuşları anlasa da anlamasa da beni anladığını sanışlarım. galiba yaşlandım.
  • çoğu zaman, insanlarla konuşmaktan daha güvenli olan eylem. sakıncaları da -insanlarla iletişimde karşılaştıklarınızı düşününce- yok denecek kadar az.

    zira sizi olumsuz manada etkileyen bir durumu muhatabıyla konuşmaya çalıştığınızda hiç beklemediğiniz karşılıklara maruz kalabiliyorsunuz, dolayısıyla "konuşalım, neyse sorun, çözeriz" sözünün aslında koca bir kandırmaca olduğunu acı bir şekilde anlıyorsunuz. meseleyi ailenize ya da arkadaşlarınıza detaylı anlatmaya kalkışırsanız farkında olmadan vakitlerini almış ya da ilgili olmadıkları bir durumla muhatap etmiş olabiliyorsunuz. tanımadıkları kişiler ve bire bir şahit olmadıkları olaylar hakkında konuşarak hem kendinizi hem de onları günaha sokma sakıncası da var üstelik. ki üzüntünün gafletine kapılarak çok detaya girerseniz, mümkün olduğunca korumaya çalıştığınız mesafede kendi elinizle gedikler açmış oluyorsunuz. nereden bakarsanız bakın, riskli durum yani. hâlbuki hayvanlarla konuşup dertleştiğinizde meselenin gönlünüzde oluşturduğu yük hafifliyor, söz ise çoğalıp dağılmadan orada uçup gidiyor. kimsenin vaktini almamış, kimseyi arada bırakmamış ya da günaha sokmamış oluyorsunuz. o yüzden onlarla kısacık bir sohbet, hattâ bir selamlaşma ya da başlarını bir okşamak bile insanın bünyesine ne güzel şifa oluyor. iş ki meraklı ya da yadırgayan birileri müdahale etmesin, araya girmesin!

    mahallemizdeki metro istasyonunun içinde ve çevresinde birçok kedi ve köpek geziniyor ve barınıyor, şükür. akşamları eve dönerken, onlarla muhakkak selamlaşıp başlarını okşamaya çalışıyorum ki, üzüntülerin ve insanlardan bulaşan negatif etkinin bir kısmından olsun kurtulayım ve bari hepsini eve taşımayayım... lakin o kısacık zamanda bile muhakkak bir meraklı geliyor, ille sohbete müdahil olmaya çalışıyor. normalde şehrin karmaşasından çok da şikâyet etmem ve kalabalıklar içinde kaybolmanın daha iyi olduğunu düşünürüm ama; böyle zamanlarda ıssız dağlarda tabiat ve hayvanat ile huzurla zaman geçirebilen köy insanlarına özeniyorum sanırım!
  • 1964 yapımı, başrolünde sadri alışık, ajda pekkan ve kenan pars’ın oynadığı avare filminden;
    sokak köpeklerine selam vermek adam olmaya çeyrek var demektir.
  • hemi de yeşil reçeteli prozrac
  • okulda her gün yaptığım şey. sokakta, dükkanlarda, hatta telefonda bile yapıyorum bazen. *
hesabın var mı? giriş yap