• [bu yazı-araşmayı incim'e adıyorum.]

    o anda ve burada...

    geleceği şimdinin içinde kurduğun gibi, bir de gelecekte olacağını arzuladığını veya olmasından korktuğunu şimdi olmuş kılarsın. hissetmek ve zannetmek her şeydir. düş, hissettiğin için gerçektir. korku, bunaltı da. gerçekleşme eğiliminde ve birbirine dönüşür olduklarından arzu ile korku hemen hemen aynı etkiye sahiptir, zıt ikizdir. zannederek zaten olmuş kıldığının aslının gelecekte olacağından şimdi şimdide korkarsın.

    ruh hastasının açmazı da budur. olmasın dediği olmuştur, kendi tarafından oldurulurken olmaktadır. bir yerde en istemediğine hizmet etmektedir. hasta hem de onu atlatıyor, geçiriyor. korku koridorundan geçiyor olduğuna göre güçlü, ölünceye kadar güçlü, arta kalan kadar güçlü.

    düş ile yaşam birbirinin aynası ve biri ötekini anlamak için var. düşümüze gerçek diyorsak yaşamımız da gerçektir, eş ölçüde gerçektir. düşümüze ben onu yaşamadım, yalandır diyorsak yaşamımızın da geçmişte (dünde) kalan bölümü ulaşılmaz olduğundan yalandır. yaşamın gerçek olduğuna dair en önemli veri şimdidir. gelecek zaman da geçmiş zaman da şimdide yuvalanır, şimdide odaklanır. şimdi ise uçuşkan ve kaçıcı olduğundan isteyen gerçek isteyen yalan olarak adlandırabilir. düş aynı dün gibi hem vardır (var gibidir), hem de ulaşılmazdır, yoktur (yok gibidir). dün(ler) gerçekse düş(ler) de gerçektir, düşler gerçek değilse dünler de yaşanmamıştır. (bkz: dün/@ibisile)

    biriktirmeye karşı en önemli itiraz ve boşa çıkarma buradan gelir. biriktirdiğinin sadece şimdide var olan ve şimdi yarayan kısmı gerçektir, ötekileri anı veya plan tortusudur. akıl da öyle. dün yoktu, bugün var, yarın bir bunamayla gene uçar. akıl bile düş gibidir. şimdiki aklım olsaydı sözü en sıkı göstergesidir: şimdiki aklım olsaydı değil sadece şimdiki aklım vardır. aklın gitmesinden korkmak şimdide aklı gitmiş ve cehennemin dibine girmiş yapar zaten. aklın gelmesinden korkuşun da uyanış sancısını başlattığı gibi.

    jean paul sartre varlık ve hiçlik'te insan varoluşunu "kendinde varlık" değil, "kendi için varlık" diye niteler. bunun mantıksal uzantısını çıkarır: insan ne ise o olmayan, ne değilse o olacak olandır. insan bir yerde, huzur arayan ve huzuru sabitlikte arayan bir hayvan. ama sabitlik istediğinde konuyu tam götünden anlamış oluyor. çünkü akış yasası gereği ne yaşıyor ve hissediyorsak o geçmek üzere, aşılmak üzere var/yaşanıyor. ve evren aşağı yukarı (yani olasılıkla) stabil (kalımlı) olduğundan, o akışın her an bir üste, bir daha mutluya, bir daha iyiye doğru olmasını garantileyemeyiz. kim kaybetmiş, biz buluyoruz? üstelik arzumuz buyken olmakta veya olmuş olanın değişik donlarda (görüntülerde) arzumuzun bedenlenmesi, gerçekleşmesi, yani her sonra yaşadığımızın daha iyisi olmadığını nerden biliyoruz? "şifreli iyi?" (arzumla kendim arasındaki ilişki "ne istersem olmaz" mı, "ne istersem olur" mu?)

    sonunda yok olacağına inanıyorsan her yapıntın sonu ertelemeden, saçmadan başka şey değil. enerjinin ve ruhun korunumuna inanıyorsan her yapıntın maceranın ve iyinin, kalıcının çeşitlemesi olut. inanışına ve kuruş tarzına göre. buna diğer canlı ve cansız kardeşlerini, muhataplarını katış tarzına göre.

    sor kendine, yaşayan ölü müsün, ölebilecek canlı mı? canlıysan tüm zamanda canlısındır. ölüysen ölülüğü canlandırıyorsundur. burada soruları yaşam sorar, sorgucuymuş gibi soruyu hep ötekilere yöneltip duruşun gözden kaçmayacak salak uyanıklığıdır. bu bağlamda sartre, ölmek yaşamımızın bizsiz devam etmesidir buyurur, dikkate şayandır.

    batı düşünüşü zamanın yapısını sezer, kabul edemez. zaman makinesi kitabının batıdan çıkması zorunluydu. batı biriktirmenin olanaklı olmasını deli gibi isterdi. doğu düşünüşü akışı/zamanı sezer, kendini edilginliğe kaptırır. doğu biriktirmenin tümden olanaksız olmasını isterdi. ana koynundan hiç çıkmamayı dileyeceği gibi. batının çocuğu memeye dölyatağına dönmeyi özler, doğunun çocuğu içindedir, çıkmayı özler veya memeden ayrılmamayı diler. ve her iki ana izlek dünyası da aynı bugünü, çağı, göğü paylaşır -farklı parçalarından tutarak. ne garip değil mi? doğu ve batı yarılar hem etkileşmek zorundalar hem kendi olmak/kalmak zorundalar. belki ağır işleyen çark etkisiyle kutup değiştirdiklerini, genellemelerimizin tersinin geçerli olduğunu bir başka şimdi gösterecek. bu, aklımıza gelişiyle bile kısmen gerçekleşmeye başladı.

    insan zihni, aslında lanetli gezegen solaris gibi. insan ne hayal ediyorsa o gerçek oluyor. eskiden sanrıların olanaksız kategorileri (gayrimümkün gayri varit: olamaz olmamış) vardı. şimdi anlaşılıyor ki sanrılardan, hayal edilenlerden olmamış olanlar var, olanaksız diye kesin sınır yok. eski akıl hastalarının sanrıları artık gerçek. görüntü nakli, düşünce kontrolü, kendi bedeninin içine düşmanın girebilirliği, ömür boyu sürekli kandırılıyor olmak. iyi veya kötü aklımıza ne geldiyse er geç gerçekleşti. ve devamı da yolda. o bakımdan sadece ağzımızı toplamayalım, zihnimizi de toplayalım. zihnimiz çöp üretince yaşamımız da çöp üretiyor.

    düşündüğüm silsileyi uyaran eckhart tolle'nin yabancısı olmadığım sözleri oldu. "zaman hiç de değerli bir şey değildir, çünkü o bir yanılsamadır. sizin değerli olarak algıladığınız şey zaman değil, zamanın dışındaki tek noktadır: şimdi."

    ezoterik-meditatif bilgiler ve aydınlanma son ortak yolda kendini kasmayı azaltıcı ve gönlü açıcıdır. dünya ve yaşamın gizemini artırır, renklendirir. arzu sıfırlanır mı, dönüşür mü bilmiyorum. biz ara durak yolcusuyuz. ayrıca (bkz: meditasyon), tesbih çekmek/@ibisile.

    keza panik atak (hastalığı), ruhsal bunalım üstünden gelişmeye tipik örnek olan bir aydınlanma türüdür. güvenli evrenimizde perdenin birden yırtılıp arasından boşluğun, hiçin, uzayın (bize karanlık ve soğuk gelen imgesinin) görülmesidir. insan bunu alelacele onarmaya çalışır. oysa bu bilgiyle yaşamaya, hiçliği tanımaya ve incelemeye değer. bu hiçle ilgilenen kitaplar arasında usta ile margarita, parfümün dansı, zen ve motosiklet bakım sanatı, carlos castaneda grubu kitaplar benim fark edip değer verdiklerim.

    yanlış olmasın, bu tip açılma illa kitap istemez. hatta biz kitapları kendimizi böyle açılmalardan, deneyimlerden kaçmaya, güvenli duruşumuzu süslemeye (oturduğum yerden ne kadar eksantrik ve riskli şeylerle dans ediyorum demeye) kullanırız. bu halimizle de komiğizdir. her hepimiz. belki acı çekişlerimiz de komiktir (ve yalan ve aldanıştır) ama bu pek kibar bir yaklaşım olmadığından ulu orta söylenmemeli, daha çok özeleştiri cümlelerine saklanmalıdır.

    hem aşkınlık ve yatışma olarak, hem delirme/delilik olarak şimdi yaşamına odaklanma çingene sinemasının dahisi tony gatlif'te de var.

    ve lanetlenme dünden kaldıysa bile lanet her zaman bugündür, sürendir ve yeniden kurulandır*.

    şimdiki geçmiş zaman ama bir de , "her zamana karşı, hepzaman.."

    "zaman ve değişimin gerçek olduğu ancak geçmiş ve geleceğin gerçek olmadığını kabul eden yaklaşım, şimdiciliktir. (...) daima değişen bir "şimdi'de" yaşarız: deyim yerindeyse, geçmiş ancak hafızalarımızda ve gelecek ancak tahayyülümüzde vardır." adrian bardon - zaman felsefesinin kısa tarihi

    (bkz: bakışlar mayalar tarihöncesi)
    (bkz: zaman yok)
    (bkz: şimdi/@ibisile)
    (bkz: zaman ve mekan/@ibisile)
    (bkz: zamansız zamanlar/@ibisile)
    (bkz: şimdiki geçmiş zaman)
    (bkz: şimdide yaşamak)
    (bkz: ölmeden önce ölmek)
    (bkz: deneyim kapalılığı)
    (bkz: hacet kapıları)
    (bkz: an/@ibisile)
    (bkz: şembe)
    (bkz: one time)
    (bkz: gün bugündür)
    (bkz: zaman hadi sen öl şimdi biraz)
hesabın var mı? giriş yap