hesabın var mı? giriş yap

  • eser yenerler espri algoritması: biri eser’e bir cümle kurar, eser de bu cümleyi soru cümlesi haline getirip espri yaptığı sanar.
    örnek:
    x: abi yakıyorsun
    eser:yakıyor muyum?hahaha
    komik olmayan zatın showu.

  • tsk'nın siyasallaştığını gösteren rezalet.

    akp'li vekil konuşurken terk etse, burada askeri vesayet diye ağlayacak akp'liler şimdi bu işe bir kulp ararlar.

    hdp'li vekil 5 dk önce "ermeni soykırı", "kürt illeri", "kürt kökenli değiliz kürtüz", "devlet kürt illerinde zulüm yapıyor" derken değil de, konuşma sırası iyi parti'ye gelince gerçekleşmesi de tsk'nın yeni hassasiyetinin ne olduğunu gösteriyor. vatan mı, makam mı?

    bonus (bkz: 23 nisan 2018 rte'nin ysk açıklaması)

  • bu ufo'nun yer aldığı video hakkında "tübitak tarafından onaylanmış" demek doğru olmaz. tübitak ulusal gözlemevi söz konusu video hakkında yapılan ilk incelemelerde "cismin ne olduğunu" tanımlayamamıştır. bu da ufo demektir ve raporun sonuna ufo'nun uzaylı demek olmadığını açıklayan bir not eklemiştir.

    --- alıntı ---
    dolayısıyla bu tür şüpheli cisim görüntüleri için kullanılan "ufo" (tanımlanamayan uçan cisim) terimi bu görüntüler için de kullanılabilir. ama bu tanım görüntülerin dünya dışı bir cisim (uçan daire vb.) olduğu anlamına kesinlikle gelmez.
    --- alıntı ---

    raporun tamamı:
    http://www.siriusufo.org/tr/tubitak_rapor1.asp
    http://www.siriusufo.org/tr/tubitak_rapor2.asp

    kısacası tübitak ulusal gözlemevi bu görüntülerin uzaylı olmadığını belirtmiştir, ancak topluma yansıtanlar böyle yansıtmayacaklardır tabii.

    (not: aşağıdaki yazıyı iki kısımda okuyabilirsiniz. birisi milletin çektiği görüntülere bakan insanların yaptığı yanlış yorumlarla ilgilidir. diğeri ise "bir bilimadamı ufo görseydi ve elinde bir handy cam olsaydı yaklaşık olarak napardı?" sorusunu kısmen cevaplamaktadır.)

    ortak yanılgılar
    bu tip görüntüleri insanlar kendileri incelerken birkaç hataya düşer (ki bunlar sözlükte de görülüyor)

    --- arkada yıldız görünmemesi, kesinlikle o kamera/dedektör gökyüzüne çevirilmemiş demek değildir.
    bunun birkaç temel sebebi vardır.

    -- birincisi (ki bunun bir benzeri iddiası ay'a giden astronotların çektiği fotoğraflarda da vardır) fotoğrafı çekilen konunun, kullanılan optik cihazın odak uzaklığına göre "sonsuz" odak uzaklıkta olmaması ve net alan derinliğinin "sonsuz" ile ifade edilen kısmı çekmemesi durumunda, "sonsuz"da olan yıldızların odak dışı kalması, nokta ışık kaynağı oldukları için de görünmemesidir. kısacası ay'da duran bir astronotu çekmeye kalkışsanız (siz de ay'dayken) kamera sadece astronota odaklanacaktır ve sonsuzda kalan yıldızlar görünmeyecektir. ancak bu durum, kumburgaz görüntüleri için söz konusu olamaz, çünkü hem çekilen konu, hem de yıldızlar odak uzaklığı bakımından sonsuz'da kabul edilebilirler.

    -- peki neden o zmn yıldızlar kumburgaz görüntülerinde görünmüyor? bu da ikinci sebep ile ilgili. bu tip kameralar yıldız ışığını algılayabilecek kadar hassas değillerdir.
    -bunun ilk temel sebebi, söz konusu aletin merceğinin açıklığıdır.*
    -açıklık bir yana, bu tip kameralar düşük ışığa duyarlı çekim yapacak şekilde dedektörler ile donatılmamışlardır.** çünkü günlük kullanım için tasarlanmışlardır, dolayısıyla üzerlerinde bir soğutucu sistem bulunmaz. soğutucu sistem bulunmayınca da dedektöre az sayıda elektron toplanır, çok miktarda gürültü oluşur. sinyal/gürültü oranı düşük olur. (bkz: well depth)
    -diğer bir nedeniyse, söz konusu görüntülerin video görüntüleri olmasıdır. zaten başka formatta olması beklenemez diyebilirsiniz, ancak video çeken cihazların çalışmasını bir sürü fotoğrafı arka arkaya dizmek gibi düşünebilirsiniz. ve söz konusu fotoğraflar, çekildikleri anı* temsil etmeleri bakımından çok kısa süreli pozlardır. kısa süreli pozlanan görüntülerde ise normal olarak az ışık toplanır. (bkz: exposure) bu sebepten ötürü de genellikle eline handy cam alıp gökyüzüne çeviren, yıldız göremez.

    --- görüntünün üç boyutlu olmaması, fake olduğu anlamına gelmez. çünkü üç boyutlu çekim yapmanız için iki tane dedektöre ihtiyacınız vardır. bu dedektörlerin arasındaki uzaklık sabit tutulmalıdır, sonra çeşitli yazılımlara dedektörlerinizin aralarındaki uzaklığı söyleyerek işlemelerini söylemeniz gerekir. böylelikle elinizde üç boyutlu bir görüntü oluşur. ancak bu görüntüyü görmek için de yine iki boyutlu bir monitör kullanacağınız için bir anlamı olmaz. bu sefer de sizin üç boyutlu algılayabilmeniz için başka bir program bunları ikiye böler, siz de gözünüze özel bir gözlük takarsınız ki sağ gözünüze sağdaki kameranın görüntüsü, sol gözünüze soldaki kameranın görüntüsü gelsin. böylelikle görüntüyü üç boyutlu görürsünüz. bu duruma bakarak tek gözü olanlar üç boyutlu göremez diyebilirsiniz, ki doğru. bu yüzden tek dedektör kullandığınız takdirde her zaman iki boyutlu görüntü elde edersiniz. (bkz: paralaks) ayrıca 29 mart 2006 güneş tutulmasını tübitak ulusal gözlemevi 3 boyutlu olarak çekmiştir de. hatta üç boyutlu çeken kişi (bütün personel böyle önemli bir olayda görevlendirdiği için) tug'un aşçısıdır. (ya da güvenlik görevlisi tam hatırlamıyorum) ama sonuçta o üç boyutlu düzeneği kendisi hazırlamamıştır tabii. sadece tripodu güneşe doğrultmuştur. (ayrıca -sanırım- o üç boyutlu düzeneği hazırlayan kişi ile bu ufo olayının raporunu hazırlayan kişi aynı kişidir.) sonuç olarak üç boyutlu çekilmemiş görüntülere fake demek yanlıştır. o zaman kameramızı güneş'e çevirdiğimizde elde ettiğimiz görüntülerin fake olması gerekirdi.

    ufo çeken bilimadamı
    "iyi de ben tepede ilginç birşey gördüm bunu görüntülemek istiyorum her çektiğimde 'abi kötü çekmişsin bundan bi bok anlamayız' diyorlar. napıcaz?" diyorsanız eğer.

    -öncelikle kameranızı sabit yere koyun. kımıldamasın.
    -koyduğunuz yerden ufo'nun görüntüsünü çekerken sadece ufo'yu görüntü dahiline almayın. mümkünse bir bina, veya başka sabit bir cisim daha alın ve bu şekilde çekim yapmaya çalışın. o sabit cismin küçücük bir yeri görüntüye dahil olsa bile işe yarayacaktır.
    -zoom yapacağınız takdirde "digital zoom da yapayım kocaman olsun" demeyin. digital zoom ile yaptıgınız şeyin milyon kat detaylısını siz görüntüyü çektikten sonra bilgisayarda yapabilirler. ama optik zoom yapın. çünkü optik zoom sayısal değil fiziksel bir olaydır.

    -görüntüyü çektiniz, bitti mi? yavaş yavaş zoom out yapın.
    -eğer çektiğiniz görüntülerde ufuk görünmüyorsa yavaş yavaş ufku da görüntülere dahil edin. böylelikle cismin ufuk yüksekliği yaklaşık olarak tespit edilir.
    -sonra gökyüzünde ay, güneş varsa yavaş yavaş kameranızı ona doğru yöneltin. bu sayede cismin doğu-batı-kuzey-guney konumu tespit edilir.
    -daha sonra bulunduğunuz noktadan hiç kımıldaman 360 derece etrafınızdaki herşeyi şöyle bir panoramik çekin. (yakınlarda aldatıcı ışık kaynağı, toz gaz duman şu bu var mı onu bilirsiniz, ayrıca bulunduğunuz yeri herkese ıspatlamak için yararlı olur)
    -çekiminiz bittikten sonra kameranızı kaptın ve ufo görüntülerine de dahil ettiğiniz sabit cisim ile kameranız arasındaki uzaklığı ölçün. görüntünün gökyüzünde kapladığı alanı, hareket ettiyse ne kadar hareket ettiğini yaklaşık olarak belirlemede yardımcı olabilir.

    artık görüntü işlemeye vereceğiniz adamdan ciddi hayır duaları alacaksınız demektir. (tamam bütün bunları yapmak çok ütopik oldu ama doğrusu bu) **

  • benim bir arkadaşım var, yeminle adam dövdü böyle ya, herifi indirmiş yere, bir de tekmeliyor ama el de gömlek cebinde. soğuk kanlı piç ya.

  • şarabın parasını saf mı saf alt komşumdan gelen vergilerle ödediğim için haklı serzeniş; tövbe.

  • 1995 yılında hitnet yazılarımdan ilkini (bkz: #2940055) yazarken kullandığım saçma bkz'lara bakıp "içinde en saçma sapan şeylerin bile en ince ayrıntısına kadar var olduğu bir bilgi kaynağı olabilir mi?" diye düşünüp "yok be imkansız ahahha" diye gülüp geçmiştim.

    1997 yılında disq'in irc'den yolladığı douglas adams'ın the hitchhiker's guide to the galaxy romanını bilgisayar ekranından okudum. "e ilk ben akıl etmemişim ki bunu" dedim.

    1999 yılında ise internet'te içerik yayınlamanın zorluğu yüzünden ekşi sözlük'ü birkaç saate kodlayıp 16 şubat gecesi yayına geçirmiştim. o sırada ilk entry ne girsem diye düşünürken masamın üzerinde klavyenin yanında duran penaya gözüm takılmış ve #1'i yazmıştım.

    bugün ekşi sözlük'ü her ay 19 milyon kişi ziyaret ediyor. her gün douglas adams'ın tüm romanlarının toplamı kadar içerik giriliyor. şimdi 1995 yılında düşündüğüm şeyin hayal edemeyeceğim kadar büyük boyutlarda gerçekleştiğini görüyorum. biz "2010'da sözlük" diye başlık açıp "mars'tan entry girilir hahah" gibi fantaziler kuruyorduk. 2010'u fırladık geçtik back to the future'daki geleceğe geldik bile.

    20 yıl önce gülüp geçtiğim bir hayalin, hayal bile edemeyeceğim kadar büyük bir boyutta, hayal edemeyeceğim sonuçlara vesile olmuş olması beni her sene daha çok şaşırtıyor, hayran bırakıyor. her seferinde konunun benle pek de ilgili olmadığını daha iyi anlıyorum. ekşi sözlük'ün kültürü ve dinamizmi bir toplumun yıllardır açlık çektiklerinin, içine attıklarının dışavurumundan geliyor, benzersiz bir mizahla harmanlanıyor. pek çok şeyini tasvip etmediğim oluyor, kızdıklarım oluyor. ama bu dinamizmin bir benzerini başka mecralarda görmüyorum. tamamen bize ait, bizim kusurlarımızı eksiksiz taşıyan, bizi eksiksiz anlatan bir ortam.

    umarım hikayemizin katipliğine uzun yıllar devam eder. 12 yıl önce dediğim gibi bir gün aniden ortadan kaybolsa bile sonrasında torunlara bahsedecek acayip bir masalımız olacağı kesin.

  • bu şarkıya hayran olup da klibini halen izlememişseniz, izlemeyin. klibi izlediğinizde dünyalar güzeli bir kızı kolum gibi sıçarken görmüş kadar hayalkırıklığına düşersiniz. öyle bir klibe sahip parça, izlemeyin, izlettirmeyin.

  • benim de bazen kaldigim bir ikilem bu; pazarda fermuari acik kadini uyarip "sanane hava aliyor belki!" cevabini alan annemden sonra.
    yazik kadincagiz dumur olmus asgshdgs

    edit: #51624833 anne sozluk yazarligi almisin hayirli olsun ama kullanici adini niye amdan abla diye aldin, hic olmus mu :/

  • kendisi aynı zamanda abd donanmasının 6. uçak gemisinin (cv-6) adıdır. bu adlı gemi denizcilik tarihinin efsane gemileri arasındadır. ikinci dünya savaşı pasifik cephesinin neredeyse tüm muharebelerinde öyle ya da böyle bulunmuş (pearl harbor'da saldırı sırasında limanda olmasa da limana girdiğinde baskının çıkardığı yangınlar devam etmekteydi) yakışıklı, güzel ve savaşçı bir gemidir. 20 battle star, presidential unit citation (kişilere verilen navy cross madalyasının birlikler için olan versiyonu) ve navy unit citation madalyaları ile abd donanmasının ve dünya donanmalarının en bol madalyalı gemilerindendir.

    her savaşçı gemi gibi hikayesi ve efsanesi boldur, fıkra kabilinden bir tanesini aktaralım.

    hikayenin geçtiği dönemde enterprise'ın hava grup kumandanı (air group commander) binbaşı william r. "killer" kane adında bir as pilottur. bu pilot, liderlik tarzı ve yeteneği ile mürettebat tarafından çok sevilirmiş. 1944'te abd donanmasının saipan adasını ele geçirmek için yaptığı saldırıda, enterprise ve hava grubuna çok iş düşmüş. iki gün boyunca sürekli muharebe halinde olan pilotlar ve mürettebat, ayakta zor duracak hale geldiklerinde, bir söylenti gemiyi sarmış: "killer kane kayboldu". zira son sortide çıkış yapan ve neredeyse iki gündür uyumamış olan kane, sortinin diğer uçakları ile birlikte geri dönmemiş. doğal olarak gemide moral dip yapmış. iki gün boyunca filoda düşen pilotları toplamaktan sorumlu destroyerlerden haber bekleyen mürettebat iyice umudu kesmişken, ufukta bir destroyer belirmiş. destroyer, enterprise'ı görür görmez ışıldakla sinyal vermeye başlamış:

    "killer kane ne kadar dondurma eder?"

    şöyle ki, küçük destroyerlerde gıda depolama alanı fazla olmadığı için, genelde sağlıklı beslenme için zorunlu yiyeceklerle (taze ve konserve sebzeler vb.) doldurulup, daha "keyif işi" yemeklere yer kalmazmış. uçak gemileri ise zebellah boylarıyla her şey için fazlaca yere sahip olduklarından, daha "lüks" gıdalar da bu gemilerde bolca bulunurmuş. bunun sonucu olarak, destroyerler, denizden topladıkları düşen pilotları için uçak gemilerinden dondurma ya da çikolata gibi fidyeler almayı alışkanlık edinmişler.

    meğer, kane, o gün sortisindeki diğer uçaklarla birlikte geri dönmüş. ama uçak iniş kalkışları nedeniyle son derece kalabalık ve karmakarışık güverte yüzünden, güverte ekibi kane'i "şimdi git sonra gel" kabilinden kovalamış. kane de motoru deponun son damlalarını çeker, kendisi de uyku gözlerinden akarken turlamaya başlamış. ama turlamanın sonu (artık kane'in ayıklığı mı, yoksa motorun benzini mi önce bittiyse) enterprise'ın güvertesinde değil, geminin bir kaç kilometre açığında yumuşak inişle denizde sonuçlanmış. lakin kane, inerken kafayı kabinin kenarına vurup bayılmış. gemiden açıkta uçaksavar devriyesinde olan destroyerlerden biri de, kane'in uçağının denize indiğini görünce, bunu denizden toplamış. ama filoda birden fazla uçak gemisi olduğu, kane de baygın olduğu için kime geri vereceklerini bilememişler. kane iki gün sonra ayılınca, ellerindekinin filonun sevgilisi as pilot killer kane olduğuna uyanan destroyer mürettebatı, tabii ki alelacele kane'i enterprise'a yetiştirmişler.

    killer kane hakkatten kıymetliymiş ki, dediklerine göre, kurtaran destroyer, enterprise'ın kaptanından, normalde bir pilot için ödenenin neredeyse dört katı, 100 kiloya yakın dondurma koparmış.