hesabın var mı? giriş yap

  • şaşılacak bir durum değildir. niye gerim gerim geriliyorsunuz anlamak zor. malatya'nın doğusunda kalan her yerde sadece bijiler mi var sanıyorsunuz?

  • bu seferki yazılı bir diyalog... 11 yaşındaki ilay'ın eğitim hayatına emekli öğretmen anneanne el koymuştur. ödevler, sınavlar, testler anneanne kontrolünde yapılmaktadır. ilay'ın matematik öğretmeni çok titizdir. her derste, hem defter, hem de kitap ödevlerini kontrol edip imzalamaktadır... anneanne tarafından kampa alınan ilay biraz bunalır, biraz da kendini takdir etmek ister...

    kitap ödevlerinden biri de, işlenen ünitenin öğrenci tarafından öz değerlendirmeye tabi tutulmasıyla ilgilidir. ilay bütün konulardan kendine en yüksek notu verir. "öğretmenin notu" kısmına da şöyle yazar:

    öğretmenin notu (ilay'ın yazısıyla): çok akıllı bir öğrenci. performansını her gün arttırıyor (70, 85, 96). ayrıca çok tertipli ve titiz. o kadar da tatlı ki... dürüst olmak gerekirse sınıftaki bütün öğrencileri sempatik bulmuyorum ama ilay'ı çok seviyorum. aynen böyle devam et ilay!

    ödevi kontrol eden öğretmen yorum kısmını okuyunca gülmeye başlar ve ödevi imzalarken şöyle bir not düşer:

    "aynen katılıyorum :)))"

  • ortada sorun görmeyen yazarlar için şöyle örnek verilmesi gereken olay; araç alıyorsunuz ama herhangi bir durum için yurtdışına çıkmanız gerekiyor ve 1 yıl boyunca aracı garajda tutuyorsunuz. 1 yıl sonra ülkeye dönünce bakıyorsunuz ki bir kanun çıkmış. kanunda deniyor ki 1 yıl boyunca plakasına benzin alınmayan araç trafiğe çıkamaz çünkü şase numarası başka bir araca geçirilmiş olabilir!

    her türlü anayasal hakka aykırı bir tasarıdır... mülkiyet hakkı, iletişim özgürlüğü vs. vs.

    aydınlatma eklemesi:
    - sim kart tak çıkar n'olcak ya, imei kopyalama engeli vs. vs. argümanları sunan arkadaşlar hala olayı anlamamış durumda. burada parasını verip her türlü kullanım hakkına sahip olduğunuz tamamen yasal ürüne "bir kanunsuzluk yapılma ihtimali var" argümanı üzerinden bir regülasyon getiriliyor. ancak getirilen bu regülasyon farklı şekilde de yapılarak "kişilerin anayasal hakları engellenmeden" de düzenlenebilir. insan yaşantısına müdahale eden içerikle çıkan kanunların etrafından dolanarak ya da kendince bir çözüm?! bularak o kanunun yapmaya çalıştığı şeyi altettiğini zannetme ata sporunu bir unutsak şu memleketteki yaşam kalitemiz birazcık artar.

    - halihazırda 7 yıl olan sürede zaten evde duran telefon belli bir zaman sonra teknolojik açıdan geri kaldığı için fiilen kullanılmaz hale geliyor. misal ilk çıkan iphone var bende. hala çalışıyor ama ne uygulama yükleyebilirim ne de doğru düzgün hat kullanabilirim. 7 yıllık sürenin oldukça dramatik bir şekilde 1 yıla düşürülmesi ekonomik açıdan da hala verimle kullanılabilecek cihazların doğrudan çöpe atılması demek oluyor ki bu da ekonomi için zarar verici bir olay aslında.

  • ne zaman ki bir şehit haberi çıkar benim raporda ya da haberde içgüdüsel olarak ilk baktığım şey şehidin çocuğu olup olmadığıdır.

    kesinlikle ajitasyonla falan bir işim yok, kameralara bıçak kemiğe dayandı açıklaması vermek dışında bir şehit evine gittiyseniz görmüşsünüzdür. ortamdaki en çarpıcı şey şehidin çocuğudur. hele ki bebekse 1 yaşında falansa hiç bir şeyden haberi yoktur onun. etrafında feryat figan ağlayan, gözyaşlarını durdurmaya çalışan insanların yanında hep bildiği şeyleri yapar. halıda oynar. kendinin durup durup başını okşayanlardan bunalır. annesinin neden etrafında beş kişinin olduğunu ve herkesin ağladığını bir süre merak eder. babası o sırada bir morg çekmecesindedir. babası kendisini bir daha asla görmeyecektir. ilk adımlarını, ilk karnesini, okuldan mezun oluşunu, düğününü falan tecrübe edemeyecektir. işte o çocuk hayatının o gün geri döndürülemez bir şekilde değiştiğini bilmeden çocuk olmaya devam eder. ama bilirsiniz. zira bu manzara değişecektir. bu ortam insanlık tarihinin gördüğü en ciddi, en dolu sorunun ama bir ama beş yıl sonra doğmasına mutlaka vesile olacaktır. hiçbir cevabın şiddetini dindiremeyeceği bir sorudur o :

    -benim babam nerede anne?
    -şehit oldu yavrum. meleklerle beraber.
    -ama neden???

    ne diyeceksiniz o vakit tam olarak? sünni değil diye ondan 10 yıl öncesine kadar resmen tanıdığımız, meşru saydığımız, karşılıklı resmi ziyaretlerde bulunduğumuz, yıllarca ticaret falan yaptığımız falan bir ülkenin (komşumuz bu ülke) liderini ilk fırsatta sattık. adamın ülkesinde iç savaş çıkınca kendisini diktatör eset ilan edip, hükümet olarak savaşın taraflarından bizim de dini anlayışımıza daha yakın sünni factionla -yani tekbir getirip kafa kesip ciğer yiyen ösocularla el nusracılarla flört ettik. ama sonra gün oldu devran döndü işler pek yolunda gitmedi, bunlar iki elleriyle bir şeyi doğrultamadılar, işte biz de bu cihatçıların elde kalan son toprağını korumak için bu rusyayla iranla masada anlaştık. işte bu amaçla kaleler kuleler gözlem noktaları kurmuştuk top tüfek de girmiştik babanı da üç kuruş maaşa oraya dikmiştik. sonra o ülkenin meşru rejiminin askerleri kendi ülkelerindeki bu bizim kulelere haince saldırdılar. kendisi o yüzden şimdi meleklerle beraber.

    bu çocuğun size cevabınızın kolpa olduğunu farkedip ağız dolusu küfretmesi için kaç yaşına gelmesi gerekiyor sizce? 10? 12?

    vatan uğrunda can vermeyi "komşularla sıfır sorun" politikası güderken onların ülkesinde onların askerleri tarafından öldürülmeye kadar uzatırsanız o masum "neden" sorusunun altında nasıl ezilirsiniz biliyor musunuz? o çocuğun artık babasının olmayışını değil sizin yamalı dış politikanız veya 2007 astana anlaşması, dünyanın bütün dinleri bir araya gelse mantıklı bir şekilde açıklayamaz. o çocuk sizi unutmaz. güneşi balçıkla sıvayamaz, suriyede tam olarak ne bok yediğinizi, niye bu rezilliğin bir aktörü olduğunuzu kendisine açıklayamazsınız.

    artık suriye işi daha da dibe girdiği, artık idlibi halebi geçip zat ı muhterem tarafından şam da denildiği için aklıma geleyor bir takım deli sorular:

    * tsk'yı alıp şam'a girmeyi planlarken bu meşru hiçbir cevabınızın olmadığı kaç adet "neden babam yok" sorusu geldiğinden haberiniz var mı?

    * o operasyonda düşenler vatan savunmasında mı şehit olmuş olacak? ne bileyim zamanında kore'de falan şehit verirken bizi ittifaklarına alsınlar da sovyet rusya bize dalmasın diye şehit vermiştik. onlar bile vatan savunması idi. suriye'de vatanın tam olarak nesini koruyor tsk?

    * şam'ı ele geçirdikten sonra oranın tamamen düşman olmuş (belligerent bir işgalci olduğumuzu düşünürsek) halk sayesinde bizim vietnam savaşımız haline gelmeyeceğini siz mi garanti ediyorsunuz? sovyetler afganistanı, amerika ırak'ı aldı. almakta sıkıntı yok. sonrasında ne olacak mesela? beş yıl orada kaldıktan sonra artık kaç bin şehitle, kaç bin "neden" sorusuyla dönmeyi bekliyorsunuz?

    * tsk vatan savunması veren kurum mudur suriye iç savaşının en zayıf aktörünün (öso) savaşını onlar için kazanmak için mezhep savaşına falan girip şehitler vermeyi göze almış bir tür heyula mıdır?

    * asker olarak idlib şam arası 325km'lik bir mesafeyi ortamda iç savaş dönerken, ülkenin güneyi komple esad'a biat etmiş bir haldeyken, tartus'ta konuşlu rus s400'leri 15m üstü her irtifayı her an tararken hava desteğinden aşağı yukarı mahrum olarak sizin liderliğinizde mi gideceğiz?

    * rusya'nın 1500 kişilik personelinin 2016 senesinde suriye'de geçirdiği bir günde 4.4 milyon dolar kadar masrafı olduğunu düşünürsek şam'a top tüfek gidecek ve orada bir müddet kalacak personelin mevcudunun bunun 60-70 katı olacağından haberdar mısınız? o operasyonun ilerleme safhasında can kaybı şehitler ve size ileride neden diye soracak binlerce çocuk hariç günlük 264 milyon doları (dolar 6 lira falanken) ekonomi bu haldeyken kimin vergisiyle kaç ay boyunca ödemeyi planlıyorsunuz? size babam neden yok diyen çocuğa da "itibardan tasarruf olmaz" diyecek misiniz?

    * başkalarının çocukları üstünde bu kadar kolay tasarruflara gidebilen insanların kaçının çocuğu bilfiil orada?

    artık herşeyi gördüm daha da şaşırmam dedikçe geliyor. dur bakalım daha neler göreceğim.

  • "banzai charge" diye de bir şey var, ("banzai hücumu" diye çevrilebilir) 2. dünya savaşı sırasında çıkmış bu tanım. nedir olayı, japonlar tabi eski savaşçı gelenekleri sebebiyle yüz yüze, kılıç kılıca muharebeye alışık, bağırarak cenk ediyorlar. bizdei "allah allah" nidasına denk düşüyor bu bir yerde.

    şimdi bu "bağırma" süngü hücumunda, ya da benzeri kılıçla mızrakla yapılan hücumlarda filan savaşçıları motive edici bir şey, "battle fever" dedikleri şeyin bir parçası (bildiğimden de değil işte yalan yanlış ne duyduysak). ama tabi bir yerden sonra işler değişiyor, tüfek icad oluyor mertlik bozuluyor.

    japonlar 2. dünya savaşı sırasında sırf bu banzai hücumu ile düşmana kabak gibi yerlerini belli ettikleri için o kadar çok kayıp vermişler ki. binlerce asker mermi sıkamadan "banzai" diye bağırırken ölmüş. yani herifler samuray atalarına özeneceklerine ninjalara özenip atılan pusuları bozmasalar belki de 2. dünya savaşının seyri değişecekti (atom bombası attı herifler nereye değişiyor?).

    bunun bir istisnası var, o da iwo jima savaşı. buradaki japon komutanı general kuriyabaşi askerlerine banzai hücumunu yasaklıyor. amerikalılar tabi japonlardan hep bağırmalı çağırmalı ataklar beklediklerinden epey kayıp veriyorlar burada. ama iş işten geçmiş tabi, savaş çoktan kaybedilmiş artık...

    neyse işte, böyle de bir şey var banzai olayında. daha fazla ayrıntı isteyenler de buradan yaksınlar: http://en.wikipedia.org/wiki/banzai_charge

  • polonya'dan almanya'ya geçtiğim sırada pasaport göstermek için bir ton sıra bekledikten sonra ilgili memura zorla pasaport göstermeye çalışmam, ikna olmayıp havalimanı polis şefliğine çıkmam ve avrupa ülkeleri arasında geçiş yaparken buna gerek olmadığını öğrendiğim sırada yaşadığım şeydir muhtemelen.
    bu kadar mı serbest dolaşmak avrupa'da ya, sanki suriye'den türkiye'ye geçiyorum.

  • ulan hayatta tek amacı latte içip eski sevgilisine laf sokmak olan pelinsulara bile siyasi tweetler attıracak kadar ne yolsuzluk yaptınız be.

  • 24 ocak 74 tarihinde türk hava yolları'na ait fokker f28-1000 fellowship modeli, tc-jao kuyruk tecilli van uçağı izmir cumaovası havaalanı'ndan istanbul yeşilköy havalanına gitmek için kalkmış ve kalkış anında kanatlarındaki buzlanma sebebiyle stall konumuna gelerek düşmüş ve yanmaya başlamıştır.

    sabah 7:30 da uçak 35 pistinde hızlandı ve havalandı. 10 metre kadar yükseldikten sonra aniden sola yaw hareketi yaptı ve uçağın burnu yere doğruldu. uçak tekrar yere inmeyi başarsa da burun drenaj hendeğine vurdu, uzun süre kaydıktan sonra parçalandı ve yanmaya başladı. uçaktaki 68 yolcudan 62'si ve 5 mürettabattan 4'ü hayatını kaybetti.

    72 senesinde thy hollandalı fokker firmasında 5 adet f-28 satın almıştır. f-28'lerin ilki bu kazada düşmüştür. ikincisi ise 30 ocak 1975 marmara denizi uçak kazasında marmara denizinin sularına gömülmüştür. üçüncüsü ise 23 aralık 1979 ankara uçak kazasında düşecektir. geriye thy'nin elinde iki adet sağlam f-28 kalacak, bu uçaklar daha borçları tüketilmeden yurtışına satılacak ve kısa süre sonra bu iki f-28 de kaza yapıp düşecektir. üç uçağın izmir, istanbul, ankara illerinde düşmesi ilginçtir.

    kaza buzlu kanat ve stabilizatörle uçuşa kalkıştığı için tamamen pilotaj hatası olarak kayıtlara geçti ve kaptan pilot ilhan günaydın suçlu bulundu. kazada hayatını yitiren kaptan pilot ilhan günaydın'ın o sıralar 5 ve 7 yaşlarında olan iki kızından önce büyüğü thy'de kabin memuru olacak, küçüğü ise itü fizik mühendisliğinden mezun olduktan sonra babası ve ablası gibi havacılık tutkusuyla hostesliği seçecek ama 2009 senesinde finlandiya seferinde uçakta beyin kanaması geçirip ölecekti. bu da kazayla ilgili bir başka hüzündür.

    tc-jao tescilli van uçağının kaza yapmadan önceki fotorafı

    çok alakalı (bkz: #21133810)

  • bir haftadan beri kullandığım ve cildimde adeta fondöten varmış gibi bi görüntü kazandıran asit. lekelerimin bile rengi açıldı ve cildim aşırı yumuşak, kadife gibi bi şey oldu.

    herkese tavsiye ederim. ben içeriğinde bu asitten bulunan tonik ve direkt bu asidi serum gibi cildime kullandım. normalde üstüne c vitamini serumu da tavsiye ediliyor. ama bilinçsizce kullandığım bi zaman c vitaminine alerjim olduğunu anladım çünkü yüzüm ve boynumun her yeri küçük küçük kırmızı sivilcelerle dolmuştu.

    hyaluronik asitte böyle bi şeyle karşılaşmadım ve bir de tedbir olarak önce küçük bi alanda denedim. hiç bir reaksiyon vermeyince cildim kullanmaya başladım. nemlendirici bile kullanmıyorum. kendisi hakkıyla nemlendiriyor.

    edit: her gün mesaj geliyor bu entry ile ilgili. şimdi, ben zamanında watsonstaki bir toniğin içinde bu asidi görüp öylesine almıştım. ama kullandığımda aşırı bi değişiklik gördüm.(o tonik şu anda satılmıyor watsonslarda daha yeni baktım reklam olmasın ama markası bielenda idi sanırım içeriğinde sadece 4 bileşen vardı biri de hyaluronik asitti.) cildim parladı, böyle baya bi güzelleşti. sonrasında da bu asidi merak edip doa kimya'nınkini kullandım. ama üşengeçliğimden bıraktım. buraya da marka vermek istemedim, "ben kullandım sivilce çıktı", "bana etki etmedi" vs. demesinler diye. bu saattan sonra mesuliyet kabul etmiyorum. *