hesabın var mı? giriş yap

  • uzun hali minibüste herkes indikten sonra tek kalan yolcunun huzursuzluğu olacak olan başlıktır.

    küçüklüğümde anneannem sürekli uyarırdı dershaneye giderken falan tek kalma in herkes inince diye.oradan aklımda kalmış olacak ki lise yıllarında saat akşam 7 civarında üsküdardan kadıköye dönerken bir dolmuşçunun manyak manyak sürekli dikiz aynasından kesmesi sonucu resmen yolun ortasında inip son inenle, deli gibi yürümüştüm.

    bir kere de sabah çok erken saatlerde ilk minibüse binecektim kadıköyden iğrenç herif(minibüs şöförü) nereye gidiyorsun güzelim diyip iğrenç bir sırıtışla süzünce yine binmeyip yürümüştüm.

    yalnız olduğumu zannetmiyorum.minibüste hep en sona kalınca huzursuz olurum.

  • ilk ve sonda hatırladığım, bir düğmeye basılmış gibi, kendi kendime, yememeye ant içmem ve aynı andı bozmam. şimdi, buradan bakınca, düğme benzetmesinin çok yerinde olduğunu düşünüyorum, çünkü, bu hastalığın temelinde yatan tam da bu; denetim saplantısı. bedenimin, hayatımın denetimini başka kimse değil, ben elimde tutuyorum (tutmalıyım) düşüncesi.
    genç bir kızı (hiç erkek hasta duymadım, belki benim cahilliğimdendir) bu saplantıya iten, ebeveynlerinin ondan beklentilerinin yüksekliği olduğu kadar, ona karşı tutundukları tavırlar arasındaki uçurumdur da. birisi gardiyan gibi başından ayrılmazken, diğerinin her yaptığına "bırakınız geçsinler" demesi, yüzeysel bir sempati duymasıdır; ben şahsen, iki cami arasında beynamaz kaldığımı düşünüyorum, sanırım denetime saplanıp kalmamın nedeni, onların "denetim"e ilişkin bu tutarsız tavırlarıydı.
    daha tehlikeli birşeyden söz etmek istiyorum, şişmanlığın damgalanması, hastalık gibi görülmesi, sağlıklı beslenme faşizmi falan, beni hem kışkırttı, hem de gizledi hastalığım boyunca. "manken gibi kız" diye övüldüm, hiç kimse garipsemedi günde 3,5 saat spor yapmamı, çiğ pirinç ve pamuk yememi (sakın denemeyin!), akşam yemeklerine katılmamamı. orda burada bayılmam kolayca yorgunluğa, sıcağa, heyecana yoruldu. gençtim, dinçtim ya. yediğime dikkat ediyordum, cips ve kolayla beslenen diğer obur kızlardan değildim, onların iyi yetişmiş kızıydım ben, "ne yaptığımı biliyor"dum.
    ve biri tıp tahsilli olmak üzere iki üniversite mezununun çocuğu ben, artık bedenimde östrojen salgılanmasını uyarmaya yetecek yağ kalmayıp da adetim kesilinceye dek, hiç farkedilmeden, hiç garipsenmeden, hiç uyarılmadan, herkesin gözü önünde, kendime yaklaşık bir yıl eziyet ettim.
    beni durduran da bu oldu zaten. birşeyler değiştirmeyi başarmıştım. bedenimin doğal işleyişine bile, müdahale etmiştim. sofraya oturunca kendine hakim olamayan iradesizlerden değildim, kaderi, hayatı kendi ellerinde olan, bambaşka bir insandım ben; şimdi bile içimi titreten o iktidar hissini unutmam imkansız. bunu, işler çığrından çıkıncaya dek, saman altından su yürüterek gerçekleştirmem de, ayrı bir haz vermişti, hatırlıyorum. ailemin şaşkınlığı, inkarları hele...bir nev'i intikamdı, faturasını kendime kestiğim.
    "iştahsızlığım" değil, "yememe iradem", dış dünyaya karşı beni koruyan, farklı kılan bir giysiydi. en temel güdülerimden birine hakim olabilmişsem, başıma her ne gelirse, onun da icabına bakabileceğime güveniyordum.
    herhalde; çünkü bunlar o zamanki bulanık zihnimdekiler değil, sonra yaptığım çıkarımlar. o zamanlar sadece saatlerce soyunup boy aynasının önünde, kendime baktığımı ve iç organlarımın beni şişman gösterdiğini düşündüğümü hatırlıyorum, bağırsaklarımın hepsinin bana lazım olup olmadığını düşündüğümü hatırladıkça gülesim geliyor.
    şimdi yağ oranı normalin üst sınırlarında bir kız olarak, iştah denetimi saplantımdan kurtulduğumu söylersem yalan olur. bir kere şekilcinin önde gideni olarak öleceğim, (başta kendim olmak üzere) insanları kilosuna bakarak yargılamayacağım gün hiç gelmeyebilir. yemek, sanırım, benim için asla, yalnızca beslenmekten ibaret olamayacak. yağa dokununca tiksinmeyebilir miyim acaba? sonra, kilo almamın normal ve de istenir olacağı gebelik gibi bir durum, başıma gelirse, nasıl başedeceğim konusunda hiçbir fikrim yok. şimdi yağlı olmaktan memnun muyum, kendimi normal hissediyor muyum? hayır, bu sefer de yağlarımın beni delirmekten ve kendime eziyet etmekten alıkoyduğunu zannediyorum, yeniden yediklerimi denetlemek zorunda kalırsam, sağlıklı bir yaklaşımla altından kalkabileceğimden emin değilim, bir kez tabağımdakini yarım bıraksam, bir sonraki öğünü atlayacağım, bir kilo versem, gerisi çorap söküğü gibi gelecek ve altı ay sonra kendimi yeniden kontrol manyaklığına savrulmuş bulacağım sanki. yeniden denetimi elime geçirirsem, bedenim için bu kez daha adil bir efendi olabileceğime inanmam zor.

  • aptallarin en buyuk ozelligi aptalliklari sayesinde dikkatleri uzerine cekip kendi kendilerini ele vermeleridir. bu gereksizin balonunun bu kadar cabuk sonmesi sevindirdi. bakalim altindan neler cikacak daha.

  • konsol versiyonlari da mevcuttur
    soyle ki;

    based on a true story

    kahramanlar:
    ogul britannica - ruh ve sinir hastasi
    orcun - birsen teyzenin 10 yasinda dombili ekose gomlekli ve askili cocugu

    ozet:
    birsen teyzenin ricasi sonucu oturma odasina kurulan ps2 aleti. takilan oyun orcun(gerizekali)un istegiyle araba oyunu...(need for speed underground)

    oyunun turu: drag(dumduz yol zamaninda vites atma uzerine kurulu)

    annanneme...

    chapter 1 - orcuna tuslari anlattim.

    orcuna tuslari anlattim...
    denedim...
    aklinda sadece gaz vermek kaldi..

    ilk oyun

    vinnnnnnnnngrrrccc(vites atmiyor orcun)...boom
    blown engine... motor yanar...

    orcun guler..

    o embesil cocuga bir daha gosterdim.. oh bebek inan denedim..

    vinnnnnnnnnnngrccc(hala vites atmiyor)... kaboom
    blown engine... motor yanar...

    orcun kahkahalara bogulur
    ben yumrugumu sikarim..
    orcun gulmeye devam eder..

    chapter 2-afferim efendi efendi oynayin

    afferim efendi efendi oynayin... dedi oturma odasinin kapisindan birsen teyze..
    sadece basimi salladim

    orcunun yanina oturdum.
    baska oyun acayim mi dedim
    orcun burnunu karistiriyordu.
    suratina tukurmek istedim.

    son bir kez gosterdim.
    ibre yesil olunca vites atacaksin dedim
    orcun basini salladi...
    onun basini kesecegim...
    bir kaziga saplayacagim

    the final chapter - ve oyun basladi

    ve oyun basladi
    anlamis gibi gozuken orcunu uzaktan sessizce izliyordum...izliyordum

    3.
    2.
    1.
    rakip arabalar gaza basti
    orcun da oyle
    ama orcun deliler gibi vitese basiyordu!
    surekli
    sonuc olarak 250 basan araba, 10 ile gitmeye basladi..
    ben gozlerim acik, donuk bir ifadeyle televizyona bakiyordum.
    orcun 10 ile gitmeye devam ediyordu
    yarisi oyle bitirecekti...
    guluyordu ve hala vitese basiyordu...
    elimi havaya kaldirdim
    orcuna elimin tersiyle oyle bir caktim ki.. elim acidi...
    orcun agliyordu...
    ben guluyordum...

    -the end-

  • medeniyetsiz, gelismemis tipler her ulkede vardir. danimarka'da bile vardir.

    fakat medeniyetsizligin, gelismemisligin normal sayilmasi, hatta ovulmesi... iste bu gelismemis bir medeniyetin gostergesidir.

  • hiç unutulmayacak bir takım deyimleri hayatımıza sokan, türkiye de çekilmiş en iyi dizilerden. peki nedir bu deyimler (kronolojik sıra içerisinde olmayabilir, aklıma geldikçe yazıyorum) :

    1 - got got got : bir horoz ancak bu kadar güzel anlatılabilir, hele ki hayvana gıcık oluyorsanız ağzınıza cuk oturur.

    2 - kedi babası : sabri bey'in gıcık oldugu sozlerin en basında geliyor, bir insan kedi babası mı olur yahu ? birini gıcık etmek icin birebir.

    3 - masuk isimli papagana ait soylemler : babacım kapıcı, catlak catlak, aptal yesim, fifuu fifuu (ıslıkları) ve daha niceleri. farkında mısınız bilmiyorum ama karsımızda icinde bulundugu durumu inceleyip sonuclar cıkaran, insanları tanıyan ve onlara birden cok takma isim takan bir papagan var (kargaların en zeki kus oldugunu duymustum, ama masuk bu sacmalakların hepsini cope atacak nitelikte!)

    4 - dunkof (dummkopf) ve nein halis : aranızda bu diziyi izleyip, saf saf (aptalca kelimesinin kibarlastırılmısı) hareketler icerisinde bulunan arkadasına dunkof demeyen var mı ? (alternatifi icin : (bkz: abadi) )

    5 - internetten cızz : mail atarken bile diyorum hala icimden, send tusuna basınca cızzzz...

    6 - tak! : insanın kendine guvenini getiren muthis bir unlem. tamam abicim, tak!

    7 - anaaam katil : hala bazen korktugum zaman (yine icimden) anaam katil derim ben.

    8 - alzemhaymer : alzheimer hastalıgının, ayla hanım tarafından inatla yanlıs telaffuzu.

    9 - patlatırım enseni, teker teker in su basamakları : halisin babasının türkiyeye armaganı!

    10 - alti kere sekiz : yine bu diziyi izleyen nesiller tum carpım tablosunu ezbere bilseler bile bu sorunun cevabını 68 olarak verecektir (68 amca!).

    11 - kırarım boynuzunu iblis : cinnet halinde hala cevremden duydugum (aslında korkunc bir manası var) bana komik gelen soz.

    12 - bosnaya 5 fuze daha atılmıs : belki "abarttın artık !" diyorsunuz ama vallahi degil, bira deyince aklıma otomatikman bu laf geliyor.

    13 - tertip : bu lafı nasıl unutabiliriz ki? ben ilk defa bu dizide duydum tertip lafını, ve malesef yine bu dizide tiksindim. yani askerlik arkadası tamam da, o tezgahtar kız neden diyordu surekli ?

    14 - sayın abim : apartmanın korkulan adamı, apartmanın en igrenilen (igrenilen agır oldu belki ama bulamadım baska bi sey) adamını bu sozlerle onore ediyor, oldukca etkileyici. (halen bazı durumlarda severek kullandıgımı soylememe gerek yok sanırım?)

    15 - (cıvık) babam afedersin : bastaki cıvık yerine herhangi birsey konulursa saygı ifadesi olarak kullanılıyor.

    16 - tutuyorum zaptı! : seni oldururum! den bile daha korkutucu etkisi olan bir tehdit. (gerci sonlara dogru cafer efelenip "tutasan tut!" diye cıkısmaya baslamıstı)

    17 - yandan carklı : halil pazarlamanın lakabı idi, simdilerde binlerin lakabı oldu.

    18 - mö gibi : aslında her duruma uyan bir soz, ama genelde bir hosnutsuzluk barındırıyor gibi?

    19 - yumuşak yumuşak : halis'in harika repliği. öpüceksin kızı böyle yumuşak yumuşak.. ne tatlı. (ne tatlı da halise özgü kalıplardan biridir) (batu hatırlattı, teşekkürler batu!)

    (not 1 : aklıma gelenler bunlar simdilik, ama hatırlamaya ve hatırladıkca yazmaya devam edecegim)

    (not 2 : cok alakasiz olacak yazdiklarimla ama yazmadan edemiyorum. bu kapıcı cafer ekmek filan dagıtırken mutlaka evin salonuna kadar girer, ev ahalisiyle bir cift laf ederdi. bu hareketine tek tepki de sedat beyin karısından gelirdi : "girme su pis ayaklarınla salonun ortasına kadar!" kadın yerden goge kadar haklı vallaha, diger komsular biraz fazla sımartmıslar cafer beyi)

    (not 3 : aynı cafer turkan hanımın sıcak cukulatalarını icip icip bardagı yalardı: "oooh gul, su turkan hanımın cukulatalı kahvesi de...")

  • haklı sebepleri olabilir. "ahaha çok güldüm amana koyim" diye mesaj gelirse ne yapacaksın başka."ahaha beğenmene sevindim seni gidi piç kurusu puşt" diye mi geri dönüş yapalım.

  • yıl 2004.
    yer batı taraflarda bir üniversite.

    salsa, chacha, merengue kursu açıldı. gittik kayıt yaptırdık ama kurs açıldıktan sonra ne görelim 30 kız var kursta ve toplam iki erkeğiz yurttan oda arkadaşımla. kızlar bizimle eş olmak için adeta yarışıyor. sırayla bütün kızlara eşlik ediyoruz. her akşam kurs çıkışı yemek ve kahve bahanesi ile kızlar bizi evlerine davet ediyor. bir nevi öldük ve cennete düşmüş hayatı yaşadık 1 hafta boyunca.

    daha sonra salsa kursumuzda erkek açığı var afişleri asıldı kampüsün bazı yerlerine. lanet olsun ki asan kişi gidip bir tane de teknik eğitim fakültesinin kantinine asmış.

    ertesi gün kursu yıktılar. bildiğin haçlı ordusunun saldırısına uğramış gibiydik. cengizhan'ın ordusu sıraya girmiş kayıt formu dolduruyor.

    o günden sonra da her kurs çıkışında halı sahaya gittik. zamanla kız stoğu tükendi. en son kurstan kaydımı sildirdiğim gün 3 tane erkekle ayrı ayrı eşleşmiştim. 30 kız 2 erkek olan kurs 300 spartalı oldu çıktı. daha sonra da sanırım kursun adını değiştirip kardeşler kebap salonu yaptılar.