hesabın var mı? giriş yap

  • ülkenin sınır güvenliğini sağlamak ve kendi insanlarını korumak için başkan'a kafa tutabilen sivil ve askeri bürokratların, yerel yöneticilerin ve siyasetçilerin var olabildiğini gördüğümüz ilginç olay.

  • cerrahpaşa' daki öğrenci evimde 3 gün suların kesik kalması sonucu üst katımdaki hafif problemli anaokulu öğretmeni delirmiş, saçı başı yağlanmış, ayağında sünük pijama ile sokağa fırlayıp "uleeeynnn ben bu cerrahpaşanınnn daaaa, sular idaresiiininnn deee, bi buldurun laaan suyuuuu, kokuştuuukk ulaaağğnn evdeeeee, anasınııııı ...tiklerrriiiiimmmm" şeklinde bağırmıştı.
    asıl trajik olan, karşı apartmandan ve yan apartmandan birileri çıkmış "aaa bizim kesik değil ayol? sadece sizin apartmanı mı kesti bunlar" demişti.
    apartmanca yaptığımız keşif sonucu, dellenen komşumuzun bir vesile tamirat için ana vanayı kapayıp, açmayı unuttuğunu keşfetmiştik.

    sonra tabii apartmanca; uleeeeynnn biz senin gibi öğretmeniii, sana iş vereen okuluuuu, o okulunn müdürünüüü, elinin ayarınıı, aklınınn kenarını...

  • sanki bunca para, tek tek çocuk tedavisine değil de bu tedavi yönteminin ucuzlatılmasına harcansa daha fazla sma hastası çocuğun yararına olur gibi geliyor ama yine de emin değilim.

  • bir abim anlatır. birgün pazarda kıyafet satıyorken koşa koşa bir kız gelip, etek stantının arkasına girer. "abi, peşimdeler burda olduğumu anlarlarsa, nişanlısıyım yada erkek arkadaşıyım gibi bişey de" der, çömelir.
    neyse bir iki dakika içerisinde iki delikanlı gelip burdaymış derler.

    a: abi
    o: onlar

    o: burdaymış burayı gösterdiler.
    a: hop hop n'oluyor.
    o: *
    a:dağalın lan rahat bırakın kızı
    o: sen kimsin
    a: ben onun erkek nişanlısıyım.

  • evet efendim, bugünkü "evrim vardır" konferansımızda da yarasalar ve radarlar arasındaki benzerliklerden bahsediyoruz.

    yarasaların büyük bölümünün neredeyse tamamen kör olduğunu herkes bilir. aslına bakarsanız tamamen görerek avlanabilen yarasa türleri de vardır, ancak bu canlıların çoğu gündüzleri mağara tavanlarında ters biçimde asılıp dedikodu yaparak vakit geçirmekten keyif alırken, geceleri avlanmayı seçerler.

    şimdi sevgili yarasamız insan kulağının algılayamayacağı kadar yüksek frekansta şakırtılar çıkarıyor. tıpkı bizim geniş bir alanı görmemiz gibi, çevreden gelen yankıları dinleyerek ortamın görüntüsünü oluştururken, bir yandan da yine bizim gözlerimizle bir yere konsantre olmamız gibi, kulaklarını konsantre olduğu bölgeye çevirerek o kısmın daha ayrıntılı bir resmini çıkarıyor. farklı olarak bizim gibi sürekli bir görüş almıyorlar. bunun yerine her çığlık için beyinlerinde bir görüntü oluşturuyorlar. diskoya gittiyseniz stroboskop denilen hızla yanıp sönen ışıkları görmüşsünüzdür. yarasalar da beyinlerinde bu şekilde kesik kesik ilerleyen bir dünya imgesi oluştururlar. ne var ki normal gezinti sırasında saniyede on civarı şakırtı çıkaran yarasa avına yaklaşırken git gide daha yüksek frekansla atımlar oluşturmaya başlar. hatta bazı yarasalar avına çok az bir mesafe kala saniyede iki yüz kadar ses atımı oluşturabilir ki, saniyede iki yüz kez yanan bir stroboskop ışığı altında bizim gördüğümüz gibi kesintisiz bir dünya görüntüsü oluşturuyor olmaları muhtemeldir. hatta saniyede iki yüz atım oluşturan bir yarasaya sorsanız saniyede yirmi beş kare görüntü alan insan gözünün kesik kesik görüntü aldığını iddia edip kendi kulaklarıyla övünmeye kalkabilirdi. neyse ki yarasalar alçak gönüllü canlılar olacak ki bizim yaptığımız gibi görüşlerinin kusursuz olduğunu ancak başka yaratıkların kesik kesik görüntü aldığını, iddia etmiyorlar.

    şimdi saniyede iki yüz atım oluşturabilen yarasa normal uçuş sırasında neden sadece on atım ile yetiniyor? iki yüz atım oluşturmanın zorluğundan, fazla enerji harcanması gerektiğinden falan bahsetmeyeceğim. onun yerine olaya bir matematikçi gibi yaklaşıp, ses dalgalarının birbirine karışması gibi bir problemden bahsedeceğim. ses dediğimiz dalga havada saniyede 340 metre civarı bir hızla ilerliyor. bu durumda saniyede 200 atım yapan bir canlı için çıkan ilk ses dalgası, yarasadan henüz 1.7 metre uzaklaşmışken ikinci bir ses dalgasının yola çıktığını söylemek mümkün. ancak burada bir gerçeği hatırlatmakta fayda var, yarasalar yansımalarla görüntü oluşturduğu için 1/200 saniye sonra gelen yansıma 1.7 metreyi değil, bu değerin yarısı olan 85cm'yi ifade eder (ses 85cm gidip geldiğinde 1.7 metre yol almış olur). başka bir deyişle saniyede 200 atım yaratan bir yarasa duyduğu bir yankı parçasının 10cm uzaklıktan mı, yoksa 10+85=95cm uzaklıktan mı geldiğini anlamakta zorlanacaktır. bu yüzden yankıların sıklaştırılması yarasanın kafasını karıştıracaktır. bu soruna karşı oluşturulabilecek muhtemel bir mühendislik çözümü yankıların çok daha kısık sesle oluşturulmasını sağlamak olurdu, ne var ki bu durumda da görüş menzilimiz ciddi biçimde kısalırdı.

    sonuç olarak bir böceği avlamak için on santim mesafesi kalan bir yarasa görüş menzilinin kısalmasını fazla umursamayacaktır, ancak sağa sola çarpmadan uçup bir yandan da geniş bir alanda av arayan bir yarasa daha az sayıda yüksek sesli atımla çok daha geniş bir alanı tarayabilir.

    şimdi geniş bir alana yüksek ses atımı yapmak demişken dalgalarda ters kare kuralı dediğimiz şeyden bahsetmek faydalı olacak. bir ses dalgası (ya da bir ışık dalgası) yayıldığı hedeften uzaklaşırken bu uzaklığın karesiyle orantılı biçimde zayıflar. yani, ses dalgası iki kat uzağa gittiğinde dört kat zayıflayacaktır. yansımanın duyulması işi söz konusu olduğunda bu iş iyice ölümcü bir hal alıyor, zira geri yansıyan ses de aynı kurala tabi olduğundan bir hedeften gelen yansıma bu hedefin uzaklığının dördüncü kuvvetiyle ters orantılı çıkıyor. daha basit bir deyişle hedef 2 kat uzaklaştığında yansıma 16 kat azalırken, hedef 5 kat uzaklaştığında 625 kat zayıflıyor. bu durum da yarasanın uzak mesafelerdeki yansımaları duyabilmesi için çok güçlü sesler çıkarmasını zorunlu kılıyor.

    aynı durumun radarlar için de geçerli olduğunu söylemek mümkün olabilir. diğer görüntüleme sistemlerinden farklı olarak radarlar tıpkı yarasalar gibi aktif çalışırlar. nasıl bir yarasa çevresinin görüntüsünü oluşturmak için ses çıkarıp yansımaları takip ediyorsa, radarlar da görüntüleme sağlayabilmek için kendi yaydığı kızıl ötesi ışığın yansımasını yakalamaya çalışır ve

    hedef uzaklığı = gelen yansıma süresi * ışık hızı / 2

    denklemiyle hedefin uzaklığını kolayca bulurlar. ne var ki dördüncü dereceden kuvvet kuralı burada da söz konusu olduğu için gök yüzüne yüzlerce watt güç basan bir radar bilmem kaç kilometre uzaktaki uçaktan ancak bir kaç mikro watt seviyesinde bir yansıma alabilir. çok üzücü.

    şimdi tam bu noktada sensörlerle ilgili çok kritik bir mühendislik sorunuyla karşılaşıyoruz. mesele sadece ışıkla radarla falan ilgili değil, tüm sensörler için geçerli: bir şeyleri hassas biçimde ölçen bir sensör her neyi ölçüyorsa o şeyden çok fazlasına maruz bırakılırsa, genelde bozulur. örneğin 0.001 gr hassasiyetle ölçüm yapan kuyumcu terazisinin üzerine 5kg lik bir ağırlık koyarsanız o tartıdan bir daha verim alamazsınız. çok az miktarda ışığı ölçmeye duyarlı bir gece görüş gözlüğünü ışık koruması olmadan güneşe çıkarırsanız, aleti bir kaç saniye içinde bozarsınız. aslında gece görüş gözlüklerine kadar inmeye gerek yok, normal ortam ışığına ayarlı insan gözüyle bile bir süre güneşe bakarsanız gözünüze kalıcı hasar verebilirsiniz. aynı şekilde az miktarda sesi algılayabilen bir insan kulağı patlama gibi yüksek bir sese maruz kaldığında bir süre çınlar, hatta patlama çok yakında gerçekleştiyse sağır olabilir.

    yukarıda bahsettiğim problem radarlarla yapılan ilk denemelerde çok hızlı biçimde boy göstermiştir. bir kaç mikro wattlık radyo dalgasını algılayan alıcı ile gökyüzüne yüzlerce watt veren verici; aynı anten seti üstüne konulup çalıştırıldığı anda alıcılar satüre olmakta ve bir kaç saniye içinde bozulmaktadır. radar ikinci dünya savaşı sırasında üç ayrı ülke tarafından paralel biçimde geliştirilmiş, her üç ülkenin mühendisleri de daha ilk denemelerinde bu sorunla karşılaşıp ellerindeki sensörleri yakmışlardır. mühendislik tarihini incelediğinizde böyle durumlarda farklı ekollerden gelen mühendislerin sorunu farklı şekillerde çözdüğü bir çok durumla karşılaşırsınız. ancak ilginçtir, radar söz konusu olduğunda her üç ekolden gelen mühendis grupları sorunu aynı şekilde çözmüş, radyo dalgalarının atımının başlamasından hemen önce alıcının elektriğini kesmiş ve bozulmasını engellemişlerdir. yapılan işlem radar verici antenin güç uygulanıp gök yüzüne yüksek şiddette radyo dalgası yaymasından hemen önce radar alıcısının elektriği kesilmesinden ibarettir. radar verici bir kaç mikro/nano saniye içinde radar atımını tamamlar, oluşan radyo dalgası ışık hızıyla radardan uzaklaşırken alıcıya tekrar elektrik verilir ve böylece radar vericinin, alıcıyı yakmasının önüne geçilmiş olur.

    yukarıda bahsettiğim problemin yarasalarda da ortaya çıktığını söylemek mümkün olabilir. nasıl ki konuşurken kulaklarınız tıkasanız bile kendi sesinizi duyuyorsanız yarasalar da benzer biçimde kendi seslerini duyuyor olmalılar. ancak bir yarasanın oldukça güçlü çığlıklar attığını ve kulaklarının çok küçük yankıları bile algılayacak kadar hassas olduğunu düşündüğümüzde kendi çığlıklarının kendi kulaklarını çınlatmasını, hatta uzun dönem içinde işlev göremez hale getirmesini bekleriz. yani bir nevi "içerideki ses düzeyi kalıcı duyma kaybına sebep olabilir" olayı. ne var ki bu canlılar da tıpkı radarlar gibi çığlık atmadan hemen önce kulaklarını sağırlaştırarak bu sorunu çözmüşlerdir.

    yarasaların kulaklarında tıpkı bizimki gibi çekiç örs ve üzengi denilen üç adet kemik vardır, fakat insanlardan farklı olarak bu üç kemik bir birine kaslarla bağlıdır. işte tam çığlık anında hayvanın kulağındaki kemikleri bağlayan kaslar kasılır ve yarasanın kulak zarıyla sesi algılayan kısımı arasındaki bağlantıyı koparır. başka bir deyişle tıpkı radarların atımdan hemen önce alıcısını kapatması gibi yarasalar da çığlıktan hemen önce kendilerini sağır eder ve kulaklarını kendi çıkardıkları sesten korurlar. demek oluyor ki ingiliz, alman ve amerikan mühendislerine paralel olarak yarasalar da aynı sorunları yaşamış ve benzer yöntemlerle çözmüşler.

    işin felsefesine gelecek olursak şunu söyleyebiliriz: radar gibi bir mühendislik eserinin nasıl bir tasarlayıcısı varsa elbette yarasa gibi bir hayvanın da tasarlayıcısı vardır. doğa evrimin laboratuvardır ve evrim, bilinen en iyi mühendistir. evrim deneme yanılma yoluyla karşısına çıkan bir çok problemi çok başarılı biçimde çözebilmiştir. böyle bir şey "tesadüfen"*oluşamayacağına göre demek ki evrim vardır.

    yazının son kısımın değiştirip nurcu forumlarda kullanmaya kalkmayın çok pis döverim.

  • ikinci tura bırakmak istemesinin sebebi belli oldu. ülke yangın yerine dönmüşken kendi çıkarlarını ülkesinin çıkarlarından üstün gören “ milliyetçi “ cb adayının açıklamaları.

  • alarmı, uyanılması gerekenden 1 saat önceye kurmak ve 60 dakika boyunca her 5 dakikada bir uyanıp alarmı ertelemek. böylece uykuda geçirilen vaktin daha iyi hissedildiğine, hazmedildiğine inanmak.

  • siyasal islam bu işte, adamlar o kadar beceriksiz, o kadar zekadan yoksun ki s400 alıyor ne aktive edip kullanabiliyor ne dekatlardır tasarımına üretimine ortak olduğu, parasını ödediği f35’leri alabiliyor. salgın oluyor hem ekonominin anası sikiliyor, hem hasta sayıları rekor kırıyor. hem amerika’nın ekonomik yaptırımını yiyip, doğu akdeniz’de köşeye sıkıştırılıyor hem rusya’dan üstü kapalı ambargo yiyor. suriye iç savaşını körüklüyor, bölgede de-facto özerk kürt bölgesine sebep oluyor. avrupa’nın birbirine girdiği, sert sınırları tartışıp neredeyse birliğin dağılacağı dönemde 3-5 milyar dolar için adamlara giden suriyeli mültecisini alıyor, üstüne avrupa’dan yaptırım tehdidi yiyor. bu arada aynı mültecilere bakabilmek için avrupa’dan aldığı desteğin onlarca misli para harcıyor. tam bir şamar oğlanına döndük. bu böyle uzar gider. bu adamlar ancak ülke içinde caka satabilir ülke sathının dışına çıktıkları anda hakettiği muameleyi görür.

    (bkz: siyasal islam kanserdir)