hesabın var mı? giriş yap

  • insan klonlama çalışmalarının kokoreç yapmak kadar kolay olacağını düşündüğüm 2018 yılında, ferhat göçer korkumu bilen yakın arkadaşlarım tarafından şahsıma yapılması muhtemel bir eşek şakası.

    hakkaten daha yazarken bile gerildim. sabah mahmurluğuyla kalkmışım, işime gücüme gideceğim, dolabımdan donumu gömleğimi alacağım, dolabı bir açıyorum içinden siyah takım elbise, parlak siyah gömlek giymiş ve ferhat göçer kulaklığı takmış beş tane ferhat göçer çıkıp "biriiii bana gelsiiiiiinnn o da seeeennnnsiiiiinööeeee" diye üstüme geliyorlar. tam bir kabus... valla çok korkuyorum ferhat göçer'den, nedenini bilmiyorum ama, gerçekten çok korkuyorum ondan. bu entrymi de sezercik tadında bitirmek istiyorum: teknoloci, kılon mılon bunlay hep güzel şeyley ama sen bizi böyle felaketleyle kayşılaştıyma oluy mu allah baba?

  • yeni başlayanlar için bir çırpıda güneşin kızları

    --- spoiler ---

    haluk anne hasretiyle yanıp tutuşur.
    haluk'un babası çocukken 3 kardeşten en çok haluk'a girişmiştir.
    haluk'un annesi 3. çocuk doğunca depresyona girmiş kendini çatıdan atmıştır.
    haluk oğlunu (ali) mütemadiyen kemerle dövmektedir.
    haluk eski karısını da zamanında çok dövmüştür.
    haluk'un küçük kardeşi (ahmet) gençken haluk'un şimdiki karısına (güneş)aşıktır.
    haluk şimdiki karısını sırf küçük kardeşine inat olsun diye almıştır.
    haluk'un yeni karısının ikiz kızlarından biri (selin) haluk'un öz oğluna (ali) bir diğeri (nazlı) de haluk'un ablasının (rana) üvey oğluna (savaş) aşıktır, küçük kız (peri) da ablalarının can düşmanının (tuğçe) küçük kardeşine (can) aşıktır.
    haluk, ablasının üvey oğlunun eski sevgilisini (melissa) annesi yerine koymaktadır.
    selin ilk başta ali'nin en yakın arkadaşı emre ile çıkmıştır.
    güneş'in eski kocası (zafer) güneş'e tecavüz etmiştir. ikizler birer tecavüz meyvesidir.
    güneş sonrasında tecavüzcüsüyle evlenmiş, bir de üstüne çocuk (peri) yapmıştır.
    dizide herkes şahsına münhasır psikopat ve denyodur.

    --- spoiler ---

  • alex için;
    oyun zekası, teknik kapasitesi ve istikrarı çok üst seviyede olan futbolcu, ligin en güçlü takımlarından fenerbahçe'nin 5 senesine damgasını vurmuştur dersek, kendisini hiç abartmamış oluruz. toplu oyunda ve topsuz oyunda oldukça üst düzey futbolcu olan alex, klasik oyun kurucu kavramının son temsilcilerindendir. süper adamdır vesselam.

    ancak bazılarının kendisini gheorghe hagi ile kıyasladığını üzülerek okuyorum, gelin yapalım bakalım neymiş ne değilmiş bu karşılaştırma;

    en baştan söyleyeyim tartışma mevzusu türkiye'deki kariyerleri olduğu için karşılaştırmaya buradan başlamak istiyorum. esasında istatistikler bir futbolcuyu değerlendirirken bir halta yaramayan bilgiler olsalar da onlardan konuşmaya başlayalım;

    alex, fenerbahçe spor klübü'nde oynadığı 5 sezonda 2 lig şampiyonluğu, 1 türkiye süper kupası kaldırmış.

    gheorghe hagi galatasaray'da geçirdiği 5 sezonda 1 uefa süper kupa, 1 uefa kupası olmak üzere 2 avrupa kupası, 4 lig şampiyonluğu, 2 türkiye kupası, 2 cumhurbaşkanlığı kupası (oynadığı dönemde süper kupanın adı) kaldırmış.

    tabi şimdi istatistiksever arkadaşlar itiraz edeceklerdir ki haklılar. istatistikler bir futbolcu için pek fazla bir şey ifade etmezler. istatistiklere güvensek mesela avrupa'da hiç büyük kupa kaldırmamış francesco totti bizim fatih akyel'den kötü futbolcudur dememiz gerekir ki allah çarpar adamı.

    sistem içerisindeki konumlarını konuşalım hadi öyle ise; alex fenerbahçe futbol kulübü'nün döneminde oynadığı sistemin vazgeçilmez elemanı. hatta öyle ki kendisini mevkisinde oynatabilmek uğruna fenerbahçe camiası anelka, kezman, semih senturk gibi isimleri harcamakta hiçbir beis görmedi. dolayısı ile alex'in dolaylı olarak kulübe kaybettirdiği bir takım değerler ve böyle bir maliyeti daha var (pek tabi ki teknik ekiplerin tercihidir bu durum, alex'in bir kabahati yok ama durum böyle). bunun yanında azımsanmayacak derecede futbolsever fenerbahçe'nin alex üstüne kurulmamış bir futbol anlayışı ile çok daha başarılı olabileceğini düşünmekteydi. bununla birlikte alex'in mevkisindeki uzun soluklu tekrarlanan başarılı ve istikrarlı futbolu bu konuyu her daim rafa kaldırmıştır. taa ki aykut hocaya kadar.

    gelelim hagi'ye; hagi oynadığı dönemde takımın saha içerisindeki komutanı, patronu, her şeyiydi. onsuz bir oyun sistemi düşünmek mümkün değildi. gerçi hiç kimse böyle bir şeyi söylemeye cesaret edemezdi ama,eğer birisi oyunu hagi'nin üstüne kurmayalım da alternatif sistemlere gidelim diyecek olsa ona deli gömleği giydirip bakırköy'e gönderirlerdi. galatasaray'a oynadığı futbolun yanında yaptığı katma değerlerden bahsetmek gerekirse; bitmiş hakan şükür'ü tekrar efsane haline getirmek, emre belözoğlu (hani şu fenerbahçelilerin yere göğe sığdıramadıkları emre), ümit davala, fatih akyel, ergun pembe, hakan ünsal, gibi hagi yokluğunda orta halli denilebilecek oyunculardan birer dünya yıldızı yaratmasını söyleyebiliriz.

    karakter olarak etliye sütlüye pek karışmayan alex örnek bir profesyoneldir. profesyonelliğin doğal bir neticesi olarak takımından önce kendi kariyerini düşünür. tekmeye kafa atmaz, kavga etmez, kart cezası görmez, büyük maçlarda kendisini göstermek için çabalarken, küçük sıra takımları ile oynanan maçlarda kendisini riske atmaz.

    hagi ise taraftarın sahadaki gölgesi gibiydi. o tam bir amatör ruhluydu. hakemle kavga eder, tribünlerle birlikte şarkılar söyler, onlara sarılır, gücünün yettiği yere kadar mücadelesini eder, sinirlenir, bağırır çağırır, kavga ederdi. yeri gelir genç emre'nin ayakkabısını bağlardı, gol attığında karşı takımın kalecisine espri yapardı, forma çekerdi, kendi formasını başkası çekince (ki bu daha çok olurdu) sinirlenirdi. ama maç bittiğinde herkesle sarılır, eğlenir, güler ve kucaklaşırdı. maç içerisinde profesyonel kariyerini düşünmezdi. hırçındı hagi, bizden birisiydi.

    alex'in türkiye'ye gelme sebebi paradır. avrupa'da kendisine daha iyi para veren bir kulüp bulsaydı fenerbahçe aklından bile geçmezdi. avrupa'da kendisine fenerbahçe ile aynı parayı verebilecek kulüp yoktu. çünkü bu paraları verebilecek büyük kulüplerde alex gibi birçok isim daha düşük ücretlere oynamaktaydı ve büyük takımların kulübelerinde bu isimlerden bolca vardı. küçük kulüplerin ise alex'e verecek o kadar parası yoktu.

    hagi'nin galatasaray'da oynama sebebi ise kendisinin bitmediğini, hala dünya'nın oynadığı dönemde faal en iyi futbolcusu olduğunu kanıtlama isteğidir. hagi'nin galatasaray'da varlığı onun kişisel savaşıdır. hiçbir maddi güç onu bu savaşından vazgeçiremezdi. oynadığı dönemde ise dünyada bir tane hagi vardı. hiçbir takımın kulübesinde onun gibi bir isim daha yoktu.

    eh iki ismin türkiye'deki kariyerleri bunlar; gelelim türkiye'ye gelmeden önceki kariyerlerine, belki bu bilgiler hangisinin daha büyük futbolcu olduğunu bize hatırlatır.

    alex'in türkiye öncesi kariyerinde hatırı sayılır olarak söyleyebileceğimiz avrupa'da 6 maçlık parma dönemi var. bunun dışında güney amerika'da bilinen, çeşitli takımlarda oynamış ve önemli bir oyuncu.

    hagi için ise;
    steaua bucuresti'yi şampiyon kulüpler kupası finaline taşımıştır (düzeltildi). kulüp oynadığı dönemde 3 sene üst üste lig şampiyonu olmuştur. romanya ulusal futbol takımı'nı tek başına dünya sahnesinde önemli bir noktaya getirmiştir. italya'da brescia'yı ikinci ligden birinci lige çıkarttığı sezon dolayısı ile brescia taraftarının gözünde bir ilahdır. real madrid futbol tarihinde çok önemli bir yere sahiptir. oynadığı dönemde real madrid futbol takımının en önemli futbolcusu idi. barcelona tarihinin en güzel golünü hagi atmıştır. ülkesinde yaşayan en büyük rumen kabul ediliyor. uefa tarafından tüm zamanların en iyi futbolcuları statüsünde ilk beş de yer bulan hagi'ye, yine uefa tarafından rumenlerin altın çocuğu onuru verildi. yine uefa tarafından yüzyılın en iyi rumen futbolcusu seçildi. uefa tarafından 6 sezon yılın en iyi rumen futbolcusu seçildi. fifa tarafından gelmiş geçmiş en iyi 10 numaralar sıralamasında üçüncü olmuş bir futbolcu olan hagi; romanya'da tüm zamanların en iyi sporcusu seçilmiştir. aynı zamanda; ülkesinde yalnız hagi'ye ait olan altın futbolcu ünvanına da sahiptir. ülkesinde, türkiye'de, italya'da, ispanya'da ve daha bir çok ülkede kahraman statüsündedir.

    hala mı alex daha iyi futbolcudur diyorsunuz?
    komik oluyorsunuz!

    dipnot: roberto carlos'u bırakmışlar ortaya sabaha kadar rakip bulacakmışız. gerizekalı mısınız evladım? burada karşılaştırma geleneksel futbolun en önemli mevkisi 10 numaralar üzerinden yapılıyor. roberto carlos bir sol bek. üstelik türkiye'de futbol oynadığı dönemde hemen hemen hiçbir etki bırakmamış bir isim. bak mesela kariyer dersen adamlar daha geçen sene futbolun en üstün oynandığı dönemde cl finali görmüş kaleciyi getirdi... ne diyelim şimdi karius vs. hagi mi diyelim... bi saçmalamayın allahınızı severseniz.

    edit: marston and son'un hatırlatması ile hagi şampiyon kulüpler kupası kazanmamıştır. bükreş tarafından bir yıl önce kazanılan bir kupa ve ertesi yılki tekrarlanan hagi ile final başarısı çocuk aklımda yanlış yer etmiş...

  • 27 yaşında olup hala liseli gibi yaşadığım için beni germeyen durumdur.
    evden çıkarken annemden izin istiyorum bruh.

    edit: 30 oldum, durum hala aynı.
    edit2: 31 oldum, durum daha da beter.
    edit3: 32 oldum, korkuyorum beyler :(
    edit4: 33 oldum...
    edit5: 34 yaklaştı hala aynı, artık editlemeyeceğim beyler.

  • ben az kazanan bir adamım. öyle akıllı telefonum filan yok. geçen şirketin evrağı teslim etmek için cevahir'e gittim. daha önce de birkaç kez yine aynı sebeple gitmiştim. neyse lafı uzatmayayım kendisini orada gördüm.

    imza mı istesem, foto mu çektirsem diye düşündüm. en iyisi ölümsüz bir anı olan foto çektireyim dedim. dedim dedim de ben de akıllı telefon yok ama bilic de orada. bir daha nereden göreceğim onu deyip yanına gittim.

    derdimi tarzanca-ingilizce anlattım. kırmızı kapaklı samsung telefonumu gösterdim; ''but i want photo with you'' dedim tarzanca olarak. utanmadan bir de dedim ki; ''take photo with your phone than e-mail to me, ok?''

    aklımca; ''senin telefonunla çekelim bana e-mail ile gönder olur mu?'' demek istedim. adam zeki tabi, şak diye anladı. ben olur mu öyle şey len filan deyip kızacağını düşünüyordum ''okey'' dedi, beraber selfie çekindik. sonra e-mail'imi aldı. teşekkür edip tokalaştık.

    sonra ben şirket evrağını teslim ettim. sonra işe yeninden döndüm. dönüş yolunda; ''iyi çekindik de bu bana göndermez ki hacı'' diye düşünüyordum, neyse çekildik mi çekildik diye kendimi avutuyordum. yol bunu düşünerek geçti. yeniden masamın başına oturdum, e-maillere bir heyecanla baktım. yoktu.

    neyse, göndermezse canı sağolsun dedim. o gün bilic'ten gelen giden yoktu. ertesi gün de yoktu, ondan sonra da yoktu. olmadı. artık ben vazgeçtim. içten içe de biraz kızgındım, sonra artık umudumu kaybettim. yaklaşık 10 gün sonra tanımadığım bir adresten e mail geldi, şüphelendim ama yok ya artık gelemez dedim. heyecansız bir şekilde açtım. bir baktım bilic'le ikimizin fotoğrafı ve bir de antrenmana davet mektubu.

    kıt ingilizcemle bunu anladım ama bir arkadaşa kesin olsun diye tercüme ettirdim. evet, önümüzdeki perşembe beni davet ediyordu. önümdeki 4 günü bir bayramı bekler gibi bekledim, allem edip kallem edip patrondan izin aldım ve beşiktaş antrenmanına gittim.

    bu sefer hazırlıklıydım, bir arkadaşın fotoğraf makinesini yanımda getirmiştim. binlerce foto çektim. sağol bilic, bana çok güzel bir perşembe sabahı yaşattın.

    debe editi: hikaye gerçek mi diyenler oluyor, evet hikaye gerçek değil. yalnız bu entry'nin sevilmesindeki maharet benim değil. slaven bilic'in. kimse bilic öyle şeyler yapmaz lan demedi. herkes bilic'in böyle gönlü bol, taraftarına değer veren biri olduğu konusunda hemfikir. ben de bu yazıyı kurguladım yazdım. insanları hayal kırıklığına uğrattıysam affola.

  • faizleri düşüreceğiz dedi hatta zamanını bile üstü kapalı ima etti. fed'in faiz artırma ihtimali varken bu laf söylenmez, mb'nin elindeki silah aylar öncesinden alenen ilan edilmez, yeri ve zamanı gelince mb ilan eder. özel sektör borcu varken ve eksi rezervlerdeyken faiz indirimi yapamazsın. faiz sonuçtur neden değildir. enflasyon nedendir. enflasyonun üzerinde faiz vermek zorundasın. cds primlerin bu kadar yüksekken zaten gelmeyen yatırımcı faizin düşmesiyle tamamen ülkeyi terk eder. en basit ekonomi bilgisi. bu ülkede faiz lobisi falan yok, anti faizci neo osmanlı iktisat lobisi var. en temel ekonomi bilgisini reddediyorlar. ilkel bir ekonomi görüşü bunlarınki, herhangi bir bilimsel alanda yeri yok. tamamen rant var, tamamen soygunculuk var.
    edit: yaklaşık 20 dakikada 20 kuruş arttı. bilime sırt çevirirsen sonuç bu olur. dünyada bu kadar para bolluğu varken abd bu kadar para basmışken bu döviz kurunu haketmiyoruz. tüm türkiye'ye geçmiş olsun. umarım bu liyakatsizlikten en kısa zamanda kurtuluruz. umarım siyasal islamın olmadığı güzel günler yakındır.