hesabın var mı? giriş yap

  • balta döner sap döner, gün gelir hesap döner..

    de o gariban zeytin ağaçları dönmez.. aferim size..

  • en şaşırtıcı olduğunu iddia etmiyorum, sadece ilginç olup, birilerini de şaşırtacağını düşündüğüm gerekçesi ile paylaşma gereği duydum.

    titanik'in neden dört bacası vardı?
    esasında dördüncü baca, aynı aileden gelen olympic (ya da britannic wiki) sınıfı gemilere bir denge ve zarafet duygusu sağlaması sebebiyle eklenmiştir. gemilerin kazanlarını havalandırmak için ilk üç bacaya ihtiyaç vardı.dördüncüsü estetik nedenlerle eklenmiş ve mutfakların ve diğer bazı iç mekanların havalandırmasını sağlamıştır. yararsız değildi, ama duman püskürtmüyordu ve aynı şey daha küçük bir havalandırma ile de başarılabilirdi. ancak gemi dört bacayla çok daha güzel ve estetik görünüyordu, bu yüzden dördüncüsü de yerleştirildi.

    görsel'de üstte mevcut titanic ve alta üç bacalı hali.
    üç bacanın aktif olarak çalıştığını da gösteren görsel.

    edit: düzeltme.

  • "siz antik tiyatroyu görme heyecanı içinde yürürken, sizin paranızı almak üzere ellerinde hiçbir anlamı olmayan eşyalarla yalvararak sizi taciz eden bu kalabalıkla karşılaşmak tüm neşenizi kaçırıyor."

    müthiş bir gözlem. türkiye'nin herhangi bir yerindeki turistik bölgenin yöre halkını eksiksiz tanımlamış teyzem.

  • babası o güne ait 112 komuta merkeziyle ambulans şoförünün konuşmasını bulmuş, kendi imkanıyla devletin yapması gerekeni bir baba olarak yapıyor. bu babaya karşı ben vicdanen borçlu hissediyorum. elimizden gelen tek şey, ki şu an mahkemelerden de değerli aslında, sosyal medya aracılığıyla kamuoyu oluşturmak. lütfen görmezden gelmeyelim, unutmayalım, bu baba için bu küçücük kız için bunu yapalım, gündemden düşmesin bu olay. babasının tweeti

  • msn rüzgarının estiği yıllar. whatsapp portakalda vitamin, facebook var mı emin değilim..
    hatırlarsınız; kanka kız msn'si var mı? sorusunun sorulduğu yıllar.

    oyun_bozan@hotmail.com adresiyle fırtınalar estiriyorum..
    serpil'le tanıştık. fransa'da yaşayan gurbetçi bir ailenin en büyük kızı.
    zalimguzel@hotmail.fr

    bütün gün serpil'le konuşuyorum. yatıyorum serpil, kalkıyorum serpil. 1 ay sonra o malum şarkı patladı..

    "zaaalim, oyunbozaan. sen de, bu büyü de yalan."

    ''yok artık!! böyle tesadüf mü olur?'' dedik ve aşık olduk.
    o zalim, ben oyunbozan..
    o fransa'da, ben türkiye'de..
    ancak her aşk gibi kısa sürdü ve ayrıldık..
    ----------------------

    yıllar geçti. biz büyüdük, msn tarih oldu.. bir gün serpil ekledi facebook'tan ve yine konuşmaya başladık..

    - biliyor musun? türkiye'ye her gelişimde seni aramak istedim ama bir türlü cesaret edemedim. beni unutmuş olmandan korktum..

    + seni unutmak mı? deli misin sen?
    aylarca yazmanı bekledim. fotoğrafına bakıp içtiğim günlerin sayısını ben bile bilmiyorum.
    ne unutması serpil? anahtarlığımda bile senin resmin vardı. eve girerken seni görüyordum, evden çıkarken seni..
    ne unutması??

    bir hafta sonra malum şarkı patladı..
    " eve senle dönüyorsam, evden senle çıkıyorsam, yine de doyamıyorsam, aşksın.."

    birkez daha başladık, hiç ayrılmamak üzere.
    ama nerdee?
    2 hafta geçmeden, savrulduk gittik yine..
    ------------------------

    aylar, yıllar geçti.. sayısız kez sarhoş, sayısız kez aşık oldum. aldattım, aldatıldım. terkettim, terkedildim..
    unuttum, unutuldum..

    bir gece serpil aradı. türkiye'ye gelmiş, çok özlemiş..

    - gitmeden görüşelim, mesela çarşamba akşamı.
    + çarşambaya çok var. ben de çok özledim. yarın akşam görüşelim mi?
    -bugünkü gibi yağmurlu olmazsa olabilir. haberleşiriz..

    yarın, tıpkı dün gibi yağmurluydu.. yine de buluştuk..

    sarıldım, sımsıkı sarıldım.. ilk kez, rüya gibi, yıllar sonra..
    sarıldık, yağmur durdu, ağladık..

    - artık yağmur yağmaz, sarıldım sana..
    + bırakma beni.

    2 hafta sonra malum şarkı patladı..
    " sana sarıldığım an, yağmur duracaktı.. "

    gel de yeniden aşık olma! ömrümün en güzel iki haftasını geçirdim. güldüm, sevdim, sevildim.. bir daha hiç bırakmamak üzere tuttum ellerinden..

    ancak yalnızca 2 hafta sürdü. önce gitti, sonra bitti.. her zamanki gibi..
    -----------------------

    dün yine aradı. haftaya türkiye'de olacakmış ve bu sefer beni almadan gitmeye hiç niyeti yokmuş..

    " gelir misin? " dedi, " hiç düşünmeden. " dedim..

    hazır olun. yeni albüm kapıda..

  • jazz rock 1960’lı yılların sonları ile 1970’li yılların başlarında ortaya çıkmış, 1970-1980 arasında ise doruğuna ulaşmış bir müzik türüdür. genellikle klasik jazz ekolünden gelen yeni kuşak, jazz-blues müziklerini rock elementleri ile zenginleştirip daha dinamik ve popular hale getirmişlerdir. bu yeni kuşağın en etkin ve enerjik temsilcileri amerikalı larry coryell ve chick corea ile ingiliz john mclaughlin ve avusturyalı joe zawinul ve bunların topluluklarıdır (the eleventh house, return to forever, mahavishnu orchestra ve weather report). coryell ve mclaughlin progresif-rock etkisinde bir tür denerken, chick corea müziklerinde latin, zawinul ise internasyonal-folklorik öğeler kullanmıştır. 1970’li yılların ortalarından itibaren bu topluluklarda çalışan daha genç kuşak virtiyoz müzisyenlerin de kervana katılıp muhteşem albümler yaptıklarını gorüyoruz: amerikalı stanley clarke (bass gitar), billy cobham (bateri), al di meola (gitar), lanny white (bateri), jerry goodman (elektro keman), brezilyalı alphonso mouzon (bateri), fransız jean-luc ponty (elektro keman), çek jan hammer (klavye) gibi. aşağıda bu sanatçı ve toplulukların bende iz bırakan 10 albümünü listeleyeceğim. buraya sadece stüdyo albumleri alınmıştır ve her topluluk ya da sanatçı sadece bir eseri ile temsil edilmektedir. örnek olarak chick corea’nın buraya girecek en az 3 albümü daha sayılabilir. derecelemede müzik, konsept, kayıt-produksiyon kalitesi ve sanatçıların bireysel performansları esas alınmıştır. yine de, listedeki albümler ve bunların sıralaması ilk planda bireysel müzik zevkini yansıtmaktadır ve doğal olarak pek çok ekleme-çıkarma teklifine açıktır.
    1. romantic warrior (return to forever, 1976)
    2. enigmatic ocean (jean luc ponty, 1977)
    3. casino (al di meola, 1978)
    4. school days (stanley clarke, 1976)
    5. spectrum (billy cobham, 1973)
    6. my spanish heart (chick corea, 1976)
    7. oh yeah ? (jan hammer group, 1976)
    8. belo horizonte (john mclaughlin, 1981)
    9. birds of fire (mahavishnu orchestra, 1973)
    10. black market (weather report, 1976)

  • brezilya'da vuku bulmuş olaydır. 11 yaşındaki kızını taciz eden 23 yaşındaki tacizciyi döve döve öldüren bir baba.

    haber linki

    liveleak (+18)

    şimdi, linç kültürüne karşıyım fakat ben bu haberi okurken öldürülen için hiçbir şekilde rahatsızlık duymadım. sözlük ahalisi ne der bu duruma acep?

  • japon balığıyla birlikte, ona sarılarak uyumak isteyen salak bi kızım var benim.
    ben doğurdum onu, ehe ehe..

  • "arkadaşlar biz bu iktisadı neden öğreniyoruz? başka iktisatçılar bizi kandırmasın diye!"

    her geçen gün değerleniyor sözün hocam, sen çok yaşa!

  • 13 yaşında bir çocuk, elden ele dolaştığı söylenen tecavüz videosu ve "benimle de ol, yoksa abine söyleriz seni öldürür" diye tehdit eden 15 insanlıktan nasibini almamış orta doğulu.

    şu kadınlara, kız çocuklarına aile olarak arkasında olabileceğinizi hissettirin. şu çocuk bilseydi ki abi yanında olacak, ilk tecavüzden sonra şu tehditlere boyun mu eğerdi.

    "namus" diye sokak ortasında kadın döven adamlar, milletin karısına, kızına da tehditle, şantajla tecavüz ediyor.

    edit:hiç bana kelime oyunlarıyla gelmeyin. açın bakın hangi coğrafyaya ait olduğumuza.