hesabın var mı? giriş yap

  • iç burkan anne söylemlerindendir.
    maddi durumunuz kötüdür ama siz farkında değilsinizdir. çarşıda pazarda gördüğünüz pasta, kurabiye gibi yiyecekleri tutturmanıza rağmen, anneniz *almaz. "onların neylerle yapıldığı belli değil, ben evde sana aynısını yaparım temiz temiz" der. büyüyünce anlarsınız bu cümlenin anlamını..

  • eskisehir 1991, aylardan kis aylarindan biri olsa gerek zira inanilmaz soguk [sanirim o sene eskisehir'in en sert kislarindan biriydi, rekor muydu neydi oyle birsey] .

    bir kac gundur yagan kar sona ermis, yerler buz. odunpazari'nda oturuyoruz o donem cumbur ve cemaat halinde. bir yerden eve yuruyerek gidiyoruz, hamamyolu'ndan gececegiz. kalabalik bir grubuz $amata, girgir yuruyoruz. birden, murat benim kulagima egilerek "bak simdi tugrul*'u iticem kayacak" dedi fakat tugrul bunu duydu ve kacmaya calisirken tamamen kendi cabalari ile kaydi ve iki ayagi birden yerden kesilerek inanilmaz estetik bir sekilde kic ustu dustu. biz gulmekten yarilmisken birden boyle hizli hizli yuruyen, elinde james bond canta, borsaci kilikli takim elbiseli [aynen depeyi gibi, evet] bir adam geldi, tugrul'a egilerek "birader, nefis dustun.. artistik puanlar 9.5 9.6 9.6" seklinde dalga gecti ve gitti ama boyle uc saniye icinde, cok hizli bi sekilde. biz daha da yarildik haliyle...

    neyse..

    ayni gunun aksami, tugrul ve ben arkadian'a gittik, bir ara aciktigimiz icin disari ciktik, bufelerden sandvic almaya. yanimizda ziya nam-i diger lopez var [o donem eskisehir'de ogrenci olup da lopez'i tanimayan cok azdir] bu ikisi dusmeyelim diye kolkola girdiler [yerler hala buz] ben de bunlar kesin dusecekler diye tahmin ettigim icin yanlarina yaklasmiyorum. az sonra, tahmin ettigim uzere ikisi birden yine iki ayak yerden kesilecek sekilde [totalde dort ayak] dustuler, ben bir daha gulme komasina girmiske,n sabahki adam yine ayni sekilde sanki bir yerlerde saklaniyormus gibi cikageldi ve tugrul'a egilip "birader zincir tak zincir" dedi ve yine saniyesinde kayboldu.

    bakakaldik ardindan.

  • sevgilisiz geçen süreyi geçici bir süre olarak kabul edip bir gün mutlu olabileceği kişinin karşısına çıkacağı umuduyla hayatına devam edebilen insandır.

  • aslan ormandaki senelik iznini kullanacakmış. toplantı düzenlemiş, ormanın %90'ı da katılmış. hemen konuya girmiş aslan:

    "evet arkadaşlar biliyorsunuz yine benim yıllık iznim geldi, 15 gün kadar olmayacağım buralarda, bu süreçte benim yerime bakacak olan arkadaşınızı bu sene tavşan olarak belirledim, 15 günlüğüne ormanın kralı odur"

    bütün hayvanlar biraz şaşırmış ama kralın kararına itiraz etmeye cürret edememişler. neyse, aslan çıkmış tatiline, ormanda tavşan hegemonyası sürmeye başlamış. gidip maymuna pandik atmış, "hoop napıyorsun" demiş maymun, "ben kralım ne var?" diye hemen üste çıkmış tavşan. onun dışında kurtun sırtına çıkıp deh deh diye sürüyormuş, geyiğe pandik atıyormuş vs. bütün hayvanlar şikayetçiymiş ama kral olduğundan sesleri de çıkmıyormuş.

    tavşan bir gün dolaşırken bakmış ayı nehirde balık avlamaya çalışıyor. gitmiş hemen pandik atmış ayıya. ayı dönmüş bildiğimiz minnacık beyaz bir tavşan mal mal suratına sırıtıyor. bir koymuş tavşana elinin tersiyle, tavşan duvara yapışmış. ardından üstünden tozları falan silkelerken tavşan:

    "mına kodumun ayısı bir toplantıya da katıl be !!"

  • "sevgili anne, çilek sadece reçel yapmak için kullanılan bir malzeme değildir. bazı insanlar (küçük oğlun da buna dahil) çileği meyve olarak yemeyi de tercih edebilirler. "sakın o çilekleri yeme, onlar reçel olacak!" şeklindeki savunman çok kalp kırıcı!"

    artik nasil dokunduysa cocuga..

  • satrancın bence en önemli sorunsalıdır. dolayısıyla, duruma göre değişir diye bu konuyu kestirip atmak olmaz. öyleyse bu konuyu uzun uzadıya tartışalım.

    özet:
    iki taşın da değeri 3 puana denk kabul edilir. dolayısıyla üç aşağı beş yukarı denk güçte taşlardırlar. ancak bu denkliğe rağmen, iki taşın özellikleri birbirine tamamen tezat teşkil eder. dolayısıyla kimi konumlarda at filden, kimi konumlarda ise fil attan çok daha güçlü olabilir.

    basit özellikler:
    fil ata göre daha uzun menzillidir, bir hamlede tahtanın bir ucundan diğerine gidebilir, birinci yatayda durmasına rağmen rakip tahkimata baskı uygulayabilir. ayrıca bir fil, aynı anda rakibin hem şah hem vezir kanadını vurabilir. filin en büyük handikapı, ya sadece siyah ya da sadece beyaz karelerde hareket edebilmesidir.

    at ise kısa menzillidir, tahtanın bir ucundan diğerine varmaları zaman alır. dolayısıyla, etkili olabilmeleri için aksiyonun olduğu yere ve rakip hedeflere yakın olmaları gerekir.

    ilk sonuç:

    madem filin avantajı uzun menzilli olması, demek ki filler pek çok açık diyagonalin olduğu konumlarda etkili olurlar. bunun da ön koşulu, pek çok piyonun kırışılmış olması, özellikle merkezin açık (piyonlarla bloke edilmemiş) olmasıdır.

    at ise, mümkün olduğunca merkez karelerde, mümkünse rakp yarı sahada bulunduğu takdirde etkili olabilir. atın bu tarz iyi karelerde uzun süre bulunabilmesinin ve rakibi baskı altına alabilmesinin en önemli koşullarından biri, atın bir piyon tarafından destekleniyor olmasıdır. örneğin, sırf kenar piyonlarının arta kaldığı bir konum atın işine gelmez, at merkez karelerinde bulunmak istese bile, rakip taşlarca kovulur, iyi karelerde tutunamaz. halbuki bu tarz bir konum fillerin çok işine gelir. çünkü bir fili bir-iki kare geriye itseniz bile, etkinliğinden pek bir şey kaybetmeyecektir.

    dolayısıyla, bol piyonun olduğu konumlarda at, az piyonun olduğu konumlarda fil daha etkilidir. özellikle de merkezin açık mı kapalı mı olduğu bu taşların etkinliği üzerinde rol oynar. daha da kaba ifade edersek, oyunun başında at filden daha iyidir, oyun uzadıkça, taşlar ve piyonlar kırışıldıkça filin gücü artar, bir noktada fil attan daha güçlü hale gelir.

    iyi fil-kötü fil sorunsalı:

    satranç kurallarına göre, kendi taşlarımızı yiyemiyoruz, değil mi? farz edelim, beyaz karelerde hareket eden bir filimiz olsun. rakibimizin de pek çok beyaz karede sabitlenmiş piyonları olsun. bu piyonlar, her ne kadar filimizin etkinliğini kısıtlasalar da, er ya da geç, bu fil bu piyonların arkasına sarkabilir ve piyonları tek tek alabilir. dolayısıyla bu file "iyi fil" denir. ama mesela bizim piyonlarımız beyaz karelerde sabitlenmişse, bu sefer bu piyonlar hem bizim filimizi kısıtlar, hem de bazen filimizi etkinleştirmek için bir yol bulmak imkansız olur. bu file de "kötü fil" denir. istisnai durumlar hariç, iyi fil iyidir, güçlüdür, kötü fil ise kötüdür.

    genelde piyonlar birbirlerini bloke ettikleri için (bkz: piyon zinciri), bir tarafın piyonları ekseriyetle beyaz karelerdeyse, diğer tarafınkiler siyah karelerde bulunurlar. eğer her iki tarafın da beyaz karelerde hareket eden fili var ise, bu fillerden biri kötü, diğeri iyidir.

    benim tecrübelerime göre, iyi fil-kötü fil mücadelesinde kötü fili olan taraf, oyunu tutabilir. ama atın kötü bir fille mücadelesinde at neredeyse her zaman kazanır. bu tarz oyunlarda, genelde at, piyon tarafından korunan bir kareye yerleşir, ve kötü fil bu ata saldıramaz. (misal, piyonumuz d4'te, atımız e5'te, rakibin piyonları ve fili beyaz karelerde. e5, siyah bir kare olduğu için, fil ata hiçbir zaman saldıramaz. halbuki at filin gidebileceği 32 kareden 8'ini kontrol eder, çünkü siyah karedeki bir at beyaz kareleri kontrol eder.)

    fil çifti konusu:

    filin dezavantajı, sadece siyah ya da beyaz karelerde hareket etmesidir, demiştik. halbuki iki fil, 64 kareyi de kontrol edebilir. dolayısıyla fil çiftinin gücü, bir filin gücünün 2 ile çarpımından daha fazladır. iyi oyuncular fil çiftine çok önem verirler.

    özellikle açık konumlarda, fil çifti, at-fil ya da at-at tandemine karşı çok etkili olur ve oyunu kazanır. kapalı konumlarda ise konu biraz daha tartışmalıdır: kapalı konumlarda at-fil veya at-at fil çiftinden daha güçlüdürler. buna rağmen, atı olan taraf, girişimde bulunurken çok dikkatli davranmak zorundadır. genelde hücum edip oyunu kazanmaya çalışırken, oyunu az ya da çok açmak gerekir. eğer bu esnada işer çığırından çıkarsa, bu sefer rakibin fil çifti sahneye çıkıp rüzgarın yönünü değiştirebilir. dolayısıyla kimi oyuncular, kapalı konumlarda da fil çiftinin daha üstün olduğunu savunurlar. çünkü fil çiftinin potansiyeli, karşı tarafın pozitif planlar geliştirmesine mani olur.

    benim deneyimlerime göre: fil çifti, diğer şartların eşit ve rakibin herhangi bir dezavantajının olmadığı durumlarda yalnız başına oyunu kazanamaz. lakin, ikinci bir avantajımız daha varsa, bir dezavantajımız olsa bile fil çifti oyunu kazandırır. misal, fil çifti+alan avantajının, piyon formasyonumuz daha zayıf olmasına rağmen oyunu
    kazandırması pek muhtemeldir. halbuki normalde, tek avantajı olup 0 dezavantajı olmak, 2 avantaj 1 dezavantajdan daha makbuldür; gerçi bu biraz da zevk meselesi.

    oyunsonu:

    eğer bir oyunsonlarında fil-at mücadelesine sık rastlanır. eğer iki taştan biri belirgin şekilde kötü değilse, materyal eşit ve iki kanatta da piyonlar mevcutsa, fil, uzun menzili ile daha avantajlıdır. fil tarafının oyunu kazanıp kazanamayacağı, şahın rakip kampa girip giremeyeceğine bağlıdır. atı olan taraf, atını, şahını ve piyonlarını kullanarak, rakip şahı durdurabilirse, oyun berabere biter. atı olan tarafın kazanma şansı ise genelde yok denecek kadar azdır.

    ayrıca at, a veya h geçer piyonunu durdurma konusunda aşırı kötüdür.

    yazarlar ne diyor:

    jeremy silman'a göre, fil üçüncü yataydaki bir attan daha iyidir. dördüncü yataydaki bir at, file denktir. 5'inci yatayda artık at daha güçlüdür. 6. yataydaki bir at ise artık kale değerindedir. tabii atın bu konumlarda uzun süre tutunabildiğini farz ediyoruz. ben de jeremy silman'ın görüşlerine katılıyorum.

    ludek pachman'a göre, fil şu koşullardan biri gerçekleşirse attan daha güçlüdür:
    1. merkez açık ise
    2. filin hedefi olabilecek bir piyon mevcut ise

    yine ludek pachman der ki: eğer at-filin fil çiftine karşı mücadelesinde atımızı merkeze yerleştirebilirsek, bu at fil çiftini nötralize eder. yani diğer bir deyişle, bu şekilde bir mücadele ile at-fil tarafı bir beraberlik koparabilir, ama daha fazlası değil.

    iki yazar da, satranç camiasının en saygıdeğer yazarları arasında yer alırlar.

    atla file veya fillere karşı mücadele yöntemleri:

    her şeyden önce konumu kapalı tutun. atınıza iyi, kolayca kovalanamayacağı bir kare bulmaya çalışın. mümkünse bir iyi at-kötü fil durumu yaratmaya çalışın.

    fil ile ata karşı mücadele yöntemi:

    bu durumda en etkili ve kanıtanmış yöntem, ilk resmi dünya şampiyonu steinitz'in tavsiye ettiği yöntemdir: yavaş ama emin adımlarla, atı piyonlarınızda geriye sürün. asla ama asla, ata yerleşebileceği, atı kovamayacağınız bir kare vermeyin. örneğin rakibin atı d4'te, sizin piyonlarınız c4 d3 ve e4'te ise hata yapmışsınız demektir. sabırlı olun. en sonunda pasif ata karşı fil kazanır.

    ayrıca, oyunu açmaya çalışın, piyon kırışmaktan korkmayın, her piyon kırışması ile filin etkinliği artacaktır.

    bir diğer çok önemli nokta da, fil, tahtanın kenarındaki bir atı tek başına hapsedebilir. örneğin rakibin atı a4'te, sizin filiniz d4'te ise, at hareket edemez. rakibin atını bu şekilde hapsetmek oyunu genelde kazandırır. çünkü ya atı kazanırsınız, ya diğer kanatta hızlı bir hücum yaparsınız ve at yardıma gelemez, ya da rakip atını oradan kurtarmak için aşırı sayıda hamle yapmak zorunda kalır ve bu süreyi siz daha yararlı işler yapmak için kullanır ve oyunu bu şekilde kazanırsınız.

    fil çiftine karşı mücadele yöntemi:

    rakibin fillerinden bir tanesini at veya filinizle kırışmaya çalışın. ortaya çıkacak, at vs fil ya da fil vs fil senaryosu, fil çiftine karşı mücadele etmekten daha kolaydır genelde.

    diğer noktalar:

    at-vezir kombinasyonu, fil-vezir kombinasyonundan daha güçlü kabul edilir. at ve vezirinizi, rakip şaha hücum için kullanın.

    eğer iki filinizden birini kırıştıysanız, piyonlarınızı filinizin üstünde gitmediği renk karelere koyun. mesela fil d3'te ise, merkez piyonlarınız d4 ve e3'te olsunlar. böylece filiniz beyaz, piyonlarınız siyah kareleri kontrol eder, işbirliği içinde çalışırlar. hatalı düşünce, örneğin, fil f4 veya e5'te ise piyonları e3 ve d4'e koymaktır. acemi oyuncular bunu sık yaparlar ve "ne güzel filimi koruyor piyonlar" diye düşünürler. halbuki bu genelde bir hatadır. piyonlar hem kendi filinizin etkinliğini kısıtlar, hem de rakip, siyah kareleri kontrol altına alma imkanı yakalar.

    sonuç:
    asıl mesele, at olsun fil olsun, taşlarımızı etkin kullanmak ve rakip taşların etkinliğini kısıtlamaktır. bunu her zaman aklınızda tutun. ben burada sadece, filin de atın da ne gibi koşullarda etkin, ne gibi koşullarda zayıf olduğunu anlattım. ve dediklerim özünde çok basit şeyler: fil uzun menzilli, dolayısıyla rakibin filine açık diyagonaller verme, at kısa menzilli, dolayısıyla rakibin atını yaklaştırma, vs. bunları nasıl yapacağınıza da kabaca değindik. artık gerisi, sizin tahta başındaki maharetinize kalıyor.

    kişisel tercihim:

    madem konu at mı iyidir fil mi iyidir, somut bir cevap vereyim: ben atları daha çok seviyorum. bir ata bir iki hamle yatırım yapıp onu iyi bir kareye yerleştirirseniz, en az bir fil kadar etkili olur. genelde açık oyunlarda, bu bir iki hamleye fırsat bulamayabilirsiniz. çünkü siz ille de atımı c4 karesine getireceğim vs derken, rakip çok daha ciddi ve somut tehditler yaratabilir. ama ben kapalı, ağır tempolu oyunlar tercih ettiğim için, benim oyunlarımda bu tarz manevralara zaman bulmak mümkün oluyor. bir de böyle oyunlarda filler, özellikle de kötü fil diğer taşların ayağına dolanıyor, acayip gıcık oluyorum. yine de fillerimi düşüncesizce vermiyorum, çünkü benim üzeyimdeki rakipler fil çifti avantajını hakikaten iyi kullanıyorlar, mesela ben bu konuda o kadar iyi değilim.

  • - turkiye'ye gelince cennete gelmiş hissediyorum.
    + iznin bitince ne skime cehenneme dönüyorsun o zaman. kal burada.

  • dogaustu guclerin gonderecegi ozel bir "kargo"nun yeni bir kutsal cag baslatacagi inancina dayali dinsel akimlara verilen ad. ozellikle melanezya'da gelismis, yore halkinin somurge yoneticilerine ulastirilan malzeme ve yiyeceklerin gelisini gozlemelerinden kaynaklanmistir.

    inancin degisik bicimlerinde kabile tanrilarinin, halk kahramanlarinin ya da atalarinin kargo ile geri donecegi umulur. bazen kargoyu yabancilarin getirecegine inanilir; bazen de yabancilar yerli halka gelen mallara el koymakla suclanir. kargonun gemi ya da ucakla gelmesi bekleniyorsa, simgesel rihtim ya da havaalani ve depolar hazirlanir; bahcecilik ve hayvancilik gibi geleneksel ugraslardan vazgecilir ve yiyecek stoklari yok edilir. eski geleneklere donuldugu ve uygulamalarda koklu degisiklikler yapildigi da gorulur. bazen de somurge polisine ya da silahli kuvvetlerine benzeyen yeni toplumsal orgutler kurulur. bu hazirliklar koklu degisikliklerle gelen yeni bir cagin habercileridir. bu cagin tufan, felaket gibi bir dizi olayin eski duzeni yok etmesiyle baslayacagina, beyaz yabancilar ile yerli halkin konumlarinin degismesine yol acarak bolluk icinde ozgurluk ve adalet getirecegine inanilir.

    siyasal cagrisimlari ve yol actigi ekonomik kayiplar uzerine somurge yoneticileri, bu kitle hareketlerini yasaklama ve bastirma yoluna gittiler. ama kargo kultu bir olasiliga gore hiristiyan misyonerlerinin eskatolojik ogretileri ile canlanan geleneksel binyil dusuncesinin bir ifadesiydi ve beyazlarin maddi zenginliklerinin yerli halk tarafindan denizasiri ulkelerdeki dogaustu guclere baglanmasiyla besleniyordu.

    kendilerini yeni bir vahyin habercisi olarak sunan kisilerin onderliginde 19. yuzyilin sonlarinda gelisen kargo kultleri, 1919'da papua yeni gine'de yayilan "vailala cilginligi" sirasinda dikkat cekti. 1930'lardan sonra da ozellikle gelismemis bolgelerde hizla yayildi. gelisen kasaba ve kentlerde ise kargo kultlerinin yerini dindisi hareketler aldi.