hesabın var mı? giriş yap

  • evdeki kadın ve çocukların mutlu ve korkusuz olması. her an kavga çıkacak huzursuzluğunu yaşayan bilir. huzurlu ev birçoğumuz için lükstür.

    ekleme: gelen mesajlardan anladım ki, bundan muzdarip çok arkadaşımız varmış maalesef. ben doğduğum ailede böyle şeyler olduysa da kurduğum ailede çok mutlu ve huzurluyum artık.

  • - bugün çok güzelsin
    - öyledir de bak ne diyeceğim...

    - senin gibi akıllı, güzel bir kız daha tanımadım inan
    - tanırsın ya ne olacak bir sürü var benim gibi

    - makyaj yapmana hiç gerek yok bence, makyaj senin güzelliğini perdeliyor
    - nasıl ama, rimelim iyi değil mi? yeni aldım mak faktar.

    böyle kadınlardır bunlar, yapılan iltifatı alırlar, güzel bir göğüs istopunun ardından taca atarlar. ya iltifata zerre kıymet vermiyorlardır, ya çokca iltifat aldıkları için bağışıklık kazanmışlardır ya da sizin önünüzü kesmek istiyorlardır ki %99 sonuncusudur. eğer bir kıza yaptığınız iltifatlar karşılık bulmuyorsa platonik aşk yaşamaya kendinizi hazırlasanız iyi edersiniz. çünkü bir kadın erkeğin iltifatını almıyorsa ondan uzak olmaya çalışıyordur.

    gözünüzün önünde bir film şeridi gibi geçti değil mi, hoşlandığınız kızın iltifatlarınız karşısında sığır gibi bakması? boşver arkadaşım, ben as good as it gets filminde jack nicholson'ın, kadının ayaklarını yerden kesen "senin için iyi biri olmaya çalışıyorum" iltifatını yaptığımda hoşlandığım kız, "ay o filmde bir köpek vardı hastaydım ben ona" demişti.

    köpek çektiler olm bana sen ne diyorsun... üzülme.

  • milletvekili olma yolunda istifa eden 9 rektörün sadece 2 tanesi aday gösterilmiştir. (ethem tolga, durmuş boztuğ)

    geri kalan 24 akademisyen arasında aday gösterilen kişi sayısı ise 4'tür. (fazıl hüsnü, ahmet doğan, hüseyin yayman, emin zararsız)

    istifa edip, ''yeni türkiye'yi inşa edeceğiz'' diye mesaj atan akademisyenlere, bilim adamlarına (!) geçmiş olsun. yeni türkiye yolunda puahahahaha

  • bitmeyen bir düşünce çemberi içerisinde durmadan daireler çizmektir.

    bir karar verme sürecindeyken en ince ayrıntısına kadar ölçülüp biçilir. başkasının aklına gelmeyecek olasılıklar, detaylar peşi sıra birbirini kovalar. bunun neticesinde nihai bir karar da çıkmaz pek tabii.

    başkalarının aklını ve niyetlerini okumaya çalışırsınız sürekli. bir kişinin belki de sizle ilgili ya da yaşadığınız bir olayla ilgili hiç düşünmediği şeyleri düşündüğünü düşünürsünüz. sanki karşınızdaki kişinin beyni sizin kafanızın içindeymiş gibi onun ne düşündüğüyle ilgili durmadan okumalar yaparsınız.

    geleceği tahmin etmeye çalışırsınız, tahminleriniz genelde karmaşık neden sonuç bağlarından meydana gelir ve çoğunlukla karamsardır. düşündükçe en kötü olasılıkları meydana serersiniz ve her şeyin daha da kötüye gideceğini kendinize inandırıp, gelecek parçalarını düşünce makasınızla kendiniz kesip biçerek oluşturmaya çalışırsınız.

    aklınızdan bir durum ya da olay hakkında gerçekte hiç yapılmamış yorumlar geçer durur. bu olay ya da durumlara mümkün olabilecek her açıdan bakarak en olmayacak yorumlar getirirsiniz. kimsenin zihnini meşgul etmeyen şeyler, sanki herkesin zihnini meşgul ediyormuş gibi gelir size ve o yüzden başkalarının zihnini meşgul ettiğini düşündüğünüz şeyleri düşüncelerinizle kontrol altında tutmaya çalışırsınız.

    bir şey hakkında aşırı düşünmek aslında sizin o şey üzerinde kontrol kurma çabanızı da gösterir. oysaki gerçeklerle hiçbir bağıntısı olmayan bu zihinsel süreç sizi yormaktan başka bir işe yaramaz.

    dün yaptığınız bir konuşma, gerçekleştirdiğiniz bir diyalog, karşınıza çıkmış olan bir durum, yaşadığınız bir olay hâlâ sizin zihninizi işgal etmektedir. 'şöyle deseydim daha iyi olurdu' diye düşünürken paragraflarca monolog üretmiş olarak bulursunuz kendinizi. çözüme ulaşmadığını düşündüğünüz bir tartışma zihninizde devam eder, sürekli o tartışmada üstünlük kurmaya çalışır, hiç akla gelmeyecek argümanlar üretir ve gerçekte olabilecek bir tartışmadan daha verimli ve asla yenilemeyecek olan bir karşı atak yapmış olursunuz. aslında bırakın dünü, bundan beş yıl öncesinde başınızdan geçmiş bir olayın bile hâlâ muhakemesini yaparken bulursunuz kendinizi. hiç hoşunuza gitmeyen bir anı aklınıza düşer ve sanki o ânı yeniden yaşıyormuşçasına siz, o anki duygularınız daha güçlü bir biçimde ortaya çıkar ve sabaha kadar nasıl olabilirdi şeklinde düşünceler silsilesine maruz kalırsınız.

    gelecek hakkında sürekli ‘ya böyle olursa’ şeklinde senaryolar üretip o senaryolar kati suretle gerçekleşecekmişçesine durmadan senaryodaki her bir elemente yeni bir element ekler, durmadan en kötü felaketten daha kötü bir felaket bulursunuz.

    her şeyi kafanızda çözmeye çalışırsınız. oysa siz bir şeyi ne kadar sizin lehinize sonuçlanacak şekilde evirip çevirip düşünseniz de, gerçekte düşünceleriniz o şeyi zerre etkilememiş olur. saatlerce düşüncenin ardından hiçbir şeyi çözememiş olarak bulursunuz kendinizi.

    her zaman, ne vakit vuku bulduğunu bilmediğiniz bir şeyde saplanıp kalmış gibi hissedersiniz kendinizi. durmadan saplanıp kalmış gibi hissettiğiniz şeyin ne olduğunu bulmaya çalışırsınız. bulamadığınız sürece kendinizi eksik ve hatalı hisseder, şu ânınızla aranızdaki bağı yitirirsiniz.

    bitmek bilmeyen düşünceler silsilesi anksiyeteye neden olur. hayatın gidişatını felce uğratır. en sıradan şeylerde bile durup düşünür en olmayacak engeller bulup durursunuz. her şeyin en kötüye gideceği inancı sizde güçlendikçe güçlenir. eyleme koyulmanızı zorlaştırır bu da. siz de eyleme koyulmadığınız sürece değirmenlerle savaşmış olursunuz sadece. eyleme koyulduğunuzdaysa her şeyin düşüncelerinizde ürettiğiniz felaket senaryolarından daha kolay şekilde çözülebileceğini görmüş olursunuz.

    geçmiş sizin için 'şöyle olmalıydı, böyle olmalıydı' gelecekse 'ya şöyle olursa ya böyle olursa'dır.