hesabın var mı? giriş yap

  • yazılanlardan görebildiğim kadarıyla çok da gerekli olmayan bir eleştiriye ayarsız bir cevap vermiş olan işletmecilere sahip otel.

    sorun "üç kuruş fazla verdim otel benim" diyen misafirlerden çok, "sen kimsin lan benim butik otelim var" diyen işletmecilerden kaynaklanıyor gibi.

    zira misafirini beyoğlu'nun arka sokak otellerinde kalmaya layık görmenin başka bir açıklaması yok.

  • doğa üstü müdür değil midir bilmiyorum ama hayatım boyunca başımdan geçen en ilginç olaylardan biriydi.

    üniversitede 2 ev arkadaşımla birlikte büyükçe bir evde kalıyorduk. ortak projeler, grup çalışmaları derken normalde evimizin boş kaldığı nadirdi. gelenimiz gidenimiz yatılımız hiç eksik olmuyordu. o hafta ev arkadaşlarımdan biri memleketine gitti, diğeri de grup ödevi için başka bir arkadaşının evinde çalışıyor. ben de evde yalnız başıma arkadan bir film açmıştım ve çizim yapıyordum. saat gece 10 civarı olması lazım. birden gözlerimi açamayacak kadar halsiz hissettim ve o saniye uyumakla bayılmak arasında kafamı masaya koyup biraz dinlenmek istedim. filmi de durdurmamıştım, muhtemelen 1-2 dakika içinde gözümü geri açarım diye düşünmüştüm.

    arkadaşım eve dönerken aramış, anahtarı evde unuttuğunu, evde olup olmadığımı teyit etmek için aradığını 10-15 dakikaya geleceğini söylemişti. tamam evdeyim zaten çizim yapıyorum gel açarım kapıyı dedim.

    eve dönerken yol üzeri parkta yatan yaşlı bir kadın görmüş. kadın memleketten geldiğini ama çocuklarının onu eve almadığını sokakta yatacağını söylemiş. bizimkinin hemşerisi diye kıyamamış, gel teyze bizde kal bu gece diyerek almış kapıya getirmiş. aklınca cevap points alacak. kadının kendisi de üstü başı da çok çirkindi ve leş gibi kokuyordu demişti sonradan. arkadaşım da gördüğüm en titiz insandır belki, kesin kadın evden gidince 40 gün ev temizlettirirdi bize. sağ kalsaydık…

    neyse kapıya gelince aşağıdan 3-5 kez basıyor zile. açmayınca banyoda olabileceğimi düşünüp bekliyorlar kadınla kapıda. sonra hem telefonumdan arıyor hem de zile basıyor bir yandan ısrarla. 15 dakika bekledik kapıda diyor. sonra birden korkmuş acaba düşüp bayıldım mı, maket yaparken sprey kullandım da ondan mı zehirlendim acaba diye. yaşlı kadına korktuğunu kapıyı açması için polisi arayacağını söylüyor ve kadın o saniye gerek yok ben uğraştırmayım sizi diyerek bir hışımla ayrılıyor oradan.
    elini zilin üzerinden kaldırmadan tüm apartmanı ayağa kaldırmak pahasına basıyor düğmeye. o sırada tam polisi arayacağı sıra kapı açılıyor. muhtemelen komşulardan biri dayanamayıp açtı kapıyı, bizimki ben açtım sanıyor. geri dönüp kadına bakınıyor çağırmak için ama daha birkaç saniye geçmeden köşeyi dönüp gözden kaybolup gittiğini görüyor.

    asansörün bizim katta durduğunu asansör kapısının açılma sesinden anlayınca uyandım. sanki 15 dakikadır apartmanı inleten o zil sesini, kulağımın dibindeki telefonu ve titreşimi duymayan ben değilmişim gibi o saniye kalkıp kapıyı açtım daha zil çalmadan. bir de espri yapıyorum aymaz gibi "bak daha zile basmadan açtım kapıyı" diye. ev arkadaşım şaşkınlık ve şok içerisinde giriyor içeri, haliyle sinirlenmiş biraz dalga geçiyorum diye. bir şey anlatmadan geçiyor odasına. bakıyorum telefonda onlarca cevapsız arama var ve filmin de yaklaşık 15 dakikasını kaçırmışım. uykuya dalmışım ona sinirlendi demek diye düşünüp filmi geri sarıp devam ediyorum çizime.

    sanırım bir akşam sonrasıydı televizyonda haberler açık ve birlikte yemek yiyoruz salonda. bizimkinin lokması ağzından kaşığı elinden düşüyor bir anda. yüzüne bakıyorum beti benzi atmış, bembeyaz kesilmiş. ne oldu diye soruyorum ama gözleri ekranı eritecek gibi keskinleşiyor habere bakarken. hiç unutmuyorum o haberi. “3 kişiyi öldüren katil zanlısı adam, kadın kılığında yakalandı. üzerinde cinayet bıçağıyla, seçtiği yeni kurbanını takip ederken yakalandı" diyor…

    sonra arkadaşım bana sarılıp ağlamaya başladı. o gün bana kapıyı nasıl olup da duymadığımı sordu. iyiki açmamışsın diye tekrar tekrar sarıldı. oysa hiç fikrim yok, bir anda gözlerimi açamadım, kapattım ve uyumuşum. hayatımda hiç kendimi kaybederek ölü gibi uyuduğumu bilmem. o gün o on beş dakika dışında. normalde çıt sesine bile uyanırım, tilki uykusu gibi hafiftir uykum ama öyle bir dalmışım ki belki de ikimizin de hayatını kurtarmışım farkında olmadan. üzerinden çok yıllar geçti ama bu olay aklıma geldikçe hala ürperirim.

  • türkiye'nin sorunu tam da bu işte. tam bir şey yaparsın iyi kötü büyük küçük önemli değil. hemen biri damlar 1 milyon da para mı yeaaaa diye heves kırmaya çalışır. başkasının üzüntüsüyle mutlu olan bir milletiz ne yazık ki.

  • gazeteci barış pehlivan'ın ortaya çıkardığı durum;

    " pakdemirli’nin sakladığı skandal

    “çakmak çaksalar yakalıyoruz.”

    tarım ve orman bakanı bekir pakdemirli’nin bu sözünü duymamla telefonumun çalması bir oldu. arayan, bakanlıkta güvendiğim isimlerden biriydi.

    neler gizleniyor, bir bilsen” diye söze başladı. iddia üstüne iddia anlattı:

    meğer bakanlığa ait tüm bilişim sistemleri birkaç gün önce siber saldırıya uğramış. maalesef ki, ülkeye ait tüm tarım ve hayvancılık verisi de kaybedilmiş.

    açık söyleyeyim; inanmadım. doğrulamak için web adreslerini verdi.

    girdiğim her sayfa ya açılmıyordu ya da “bakımda” deniyordu.

    sözün özü: bu satırlar yazıldığı sırada hayvancılık ve tarım bilgi sisteminden veterinerlerin ilaç takip sayfasına kadar onlarca hizmete erişilemiyordu.

    yangından etkilenen çiftçilerin kayıtları bile sorgulanamıyor, afet bölgelerindeki arazi ve hayvanın verisine ulaşılamıyordu.

    hatta ve hatta bakanlık ile bağlı kuruluşlar arasında resmi yazışma bile yapılamıyordu.

    bakanlık kulisleri bu iddialarla kaynıyordu. öyle ki konuşulanlar şu yöndeydi:

    tarım ve orman bakanlığı’na bağlı kurumların bilişim sistemlerinin merkeze taşınması için 2020’de karar alındı. bu karar doğrultusunda geçen hafta süt üreticileri birliği’nin sistemleri taşındı. normal şartlarda uygulamadaki açıkları görmek için sızma testi yapılması lazımdı. ama iddia o ki; o güvenlik testi yapılmadan sistem çalıştırıldı.

    sonra da kaçınılmaz sonuçla yüzleşildi.

    bilinmez mi, hacker grupları kamu sistemlerini sürekli didikler ve açık arardı.

    ama işte liyakat sahibi insanları sorumlu koltuklara oturtmazsanız, olacağı buydu. öyle ya bu bilişim sistemlerinden sorumlu entegre idare ve kontrol sistemi daire başkanı son yıllarda kaç kez değişti?

    sona geleyim. şimdi ne mi olacak?

    iddia o ki, saldırganlar cryptolocker adı verilen zararlı yazılımla bakanlığın tüm veri tabanını şifrelemiş durumda. fidye istiyorlar ve böylesi saldırılarda ödeme yöntemi takibi zor olan bitcoin aracılığıyla gerçekleşiyor. cumhurbaşkanlığı dijital dönüşüm ofisi’nin ve türksat’ın da devreye girdiği ileri sürülüyor.

    acı olan şu ki, kaybolan hazine değerindeki verilerin yedeği de elde yok.

    düşünün; şu an biri sorsa tarım ve orman bakanı’na “ne kadar hayvanımız ve ekilebilir alanımız var” diye...

    bakan güncel bilgiyi paylaşamaz. "

  • şimdi burada çok güzel çemkirmişsiniz ya kızlara "hiçbiri böyle değil" diye,

    he benim canlarım, şimdi söyleyin bakalım, erkek tarafı olarak sizde "düğün istemiyoruz" dediğinizde kalpten gitmeyecek ana-baba var mı?

    kız orada çıksa "ben sadece nikah istiyorum" dese o kayınvalide-kayınbaba onu oracıkta paralar, "modernlik de bir yere kadar(!), ben oğlumun düğününde göbek atamayacak mıyım yelloz!" diye anasından emdiği sütü burnundan getirirler o kızın.

    demedi demeyin, bence siz önce bir kendi anne babanızı yoklayın. sonra hem böyle bir kız bulur, hem de kızcağız istemediği halde "ama selma, annemi babamı kıramam ben tağam mı?" pısırıklığı noktasında kalırsanız, o kız da uçar gider elinizden.

    not: evladının tercihlerine saygılı olan anne-babaları tenzih ederim. lakin türkiye sınırlarında çok bol bulunan bir maden olduğunu düşünmüyorum.