hesabın var mı? giriş yap

  • denizbank'ın çalışanını tüm denizbank'a mal etme girişimidir. gram işim olmaz denizbankla ama bu kadar çarpıtılmış bir rezalet de görmedim arkadaş. git bankacıyı şikayet et işte.

    ayrıca o nasıl başlık açmaktır?

    rezalet puanı: 0/10

  • mudodaki kütük, beymendeki trençkottan sonra ekşi sözlük ahalisine 2015 armağanım olsun.

    1 - > http://store.apple.com/…oduct=mj3k2ll/a&step=detail

    2 - > http://store.apple.com/…oduct=mj3g2ll/a&step=detail

    türkiye satış fiyatlarını da vergilerle beraber yaklaşık 3,5 katı olarak tahmin edebiliriz, sıfır km astra falan alınıyor galiba.

    an itibariyle türkiye mağazasında da yok henüz, sessizce koyarlar gece.

    peşin edit: rolex, tag heuer, seiko veya bilimum isviçre kurmalı saatleri falan diye mesaj atıp lüks kültürünü öne çıkarmaya çalışan olursa keserim bileklerinizi. normalleştiremezsiniz. saat. saat. saat.

    dipnot: sayın bakanım sizi kesmez, varoş işi bunlar.

  • -ibrahim bi kafanı kaldır lan, utangaç durma.
    +abi zaten kafamı kaldırabilsem barcelona'da olurduk şimdi.

  • hoş bir kavram olduğundan olacak, fransızca'nın sınırlarını aşıp başka dillerin, bilhassa da ingilizce'nin içine girmiş, ve de türkçe'ye "merdiven nüktesi" diye çevirmemizin hatalı olmayacağını düşündüğüm bir tamlamadır esprit de l'escalier. diderot'nun çok daha önce yazılmış olup da 1830'da yayınlanmış "paradoxe sur le comédien" kitabında, ki aktörlük üzerine aykırı düşünceler şeklinde yayınlanmış bizde bu, geçen bir hikayeye göndermedir söz: kendisine evde söylenmiş kötü bir lafa o sırada karşılık veremeyip de, hoş, zekice bir cevap aklına ancak merdivenlerde gelen adam hakkındadır.
    kendisine acı bir şekilde laf koyulan ve bunun altında kalan birinin olay geçip gittikten sonra "tüh, keşke şöyle deseydim, nasıl da lafı gediğine koyardım" tarzında düşünmesidir işte l'esprit de l'escalier. almanca'ya birebir treppenwitz olarak çevrilmiştir, ingilizce'de de staircase wit, bravery of the staircase ya da staircase afterthought gibi şekillerde kullanılır orjinal halinin yanısıra.
    internet'te de aynı konsept üzerine kurulmuş, "ne dediler bana, ben ne dedim, oysa ne demeliydim" formatlı, what i should have said gibi adlara sahip siteler var. ben de burda bir itirafta bulunabilirdim, ama hatırladığım hiç böyle bir anım yok açıkçası. çok mu hazırcevabım, hiç altında ezileceğim bir laf mı işitmedim, yoksa hafızam mı çok acınası, ondan emin olamıyorum.

  • --- spoiler ---

    dördüncü sezonun on ikinci bölümününden sonra ortaya çıkan tablo şu; jesse-walt-gus üçlüsünün aynı anda hayatta kalması söz konusu değil. üçünden biri ölecek ama bu sezon sonunda ama gelecek sezonun başında. dizideki rol dağılımını göz önüne alınca; gus'ın ölmesi ihtimalini diğerlerine oranla daha yüksek bir ihtimal olarak görüyorum. peki soru şu;

    gus nasıl ölecek?

    her yeri izleyen, iş ortamında güvenliği üst düzey olan, arabasına bomba konulmasına dahi uyanan bir suç örgütü lideri nasıl öldürülür? yakın mesafeden silahla öldürmek söz konusu değil, arabasını patlamak işe yaramadı. zehirlemek en azından artık kısa vadede bir opsiyon değil. hal böyleyken ne yapılabilir? güvenliği ikinci planda bıraktığı, tek başına olduğu, öldürülebilir olduğu tek bir yer var. salamanca'tı ziyaret ettiği yer. sezon başından beri bu buluşmaları izliyoruz ve son buluşmada; aldığı intikamın hazzıyla kibrine yenilen, salamanca ziyaretini şahsi şovuna çeviren gus, burada öldürülebilir. walt bilse burayı zaten kafadan hallederdi işi ama yeri bilen jesse ve o'nun kafası görece ağır çalışıyor. walt, elinde bombayla gelip; arkadaş adam bomba kokusunu alan k9 gibi hareket etti, bombayı tespit etti dediği zaman nihayet jesse'nin kafası çalışacak ve salamanca'nın kaldığı yeri walt'a anlatacak. walt, elinde patlayan bomba ile salamanca'nın yanına gidecek. durumu anlatacak; bu eleman senin ailenin kökünü kazıdı, o'nu öldürmek için bir fırsatın var diyecek. salamanca'nın üstüne ya da tekerlekli sandalyesine yahut orada artık televizyonun yanına, arkasına bi yere bomba konulacak. gus, salamanca'nın yanına gidip yüzüme baksana diye havalara girecek. salamanca bu defa yüzünü gus'a doğru çevirecek ( ve bölüm ismi hakkını verecek ) bir bakış atacak ve belki de gülerek zile basacak... boommmm. gus sizlere ömür.

    dizinin dördüncü sezonu boyunca karşılıklı gus-salamanca sahneleri izlemiş olmamız. gus'ın kendisine bakmasını istemesi. jesse'nin bu yeri biliyor olması ve bölümün adı birleşince neden olmasın?

    --- spoiler ---

  • muhtemelen arabasına korsanı bitirdiğiniz için teşekkürler başbakanım yazısı yapıştıran, seçim zamanı rte istanbul'a geldiğinde haliç kongre merkezine gidip maymunluk yapan, sorsan dürüstlük abidesi taksici.

  • tamam güzel kardeşim de karar doğru. istediğin kadar küfret, ama doğru. neden doğru olduğunu açıklamak istemiyorum. ufak bir mantık süzgeci yeterli. belki makarna süzgeci bile yetebilir.

    edit: makarna süzgeci de yetersiz gelmiş. hala sövüyor adam. olay kısaca şu, bazı aklı evveller daha iyi anlasın diye anlatayım. muhtemelen zor durumda olan bir çalışan, mağazanın nakit parasını cebine atıyor, kendisinden aldığı yetkiye dayanarak kendi kredi kartı ile aynı tutarı ödüyor. ve haliyle işten çıkarılıyor. dünyanın en normal olayı aq. daha normal bir süreç hayatımda duymadım. birincisi o mağaza sahibi bu çalışana nasıl güvensin bundan sonra? ikincisi bir sonraki aşama el altından satış olabilir mi? stokta eksilme? yine kendisinden aldığı yetkiye dayanarak kasayı patlatıp kaçma riski var mı? yok diyen buyursun ticari hayata atılsın, üç sene içinde makarna süzgeci alacak kadar zengin olabilir.

    edit 2: bir kaç arkadaş mesaj atıp, mevzubahis şahıs için yapmadığı şeyler üzerinden suçlamada bulunduğumu yazmış, ve maddi kayıp olmadığından bahsetmiş. nakit/kredi kartı alışverişi arasında fark vardır. birisinde kasaya para girer, diğerinde ise hesaba düşer. hesaba düşen para bankalarla imzalanan protokollere göre süreleri değişiklik göstermek kaydıyla, bloke halde kalır. bu sayede de bankalar kredi kartıyla taksit imkanı sunarlar, bloke kalan parayı ise kullanır, kazanç sağlarlar. @falanfilan arkadaşımızın attığı mesajı aynen kopyalıyorum buraya. o benden daha net biliyor belli ki: "güvenin yanında mağazayı da maddi zarara uğratmış oluyor. banka kredi kartından çekilen tutarı 45 günde ayni olarak öder. sen nakit istersen bu parayı belli bir komisyon ödersin." @deserteskimo da şöyle demiş: "ustad, bir adim daha ilerisini siyleyeyim: firmanin buyuklugune (dolayisiyla bankayla pazarlik gucune) bagli olarak hem komisyon, hem vade ayni anda da olabiliyor ve bu konisyon orani (ozellikle dusuk faiz donemlerinde) cok abartabiliyor. bizim 100 liraya aldigimiz malin karsiligi magazaya 40 gun sonra 90 tl olarak odenebiliyor. aleni hirsizliktir, bunu bilmeyen kasiyer olmaz"

    daha fazla uzatıp da boku çıksın istemiyorum. tekrar ediyorum, maddi kayıp olması gerekmiyor, haklı fesih sebebidir. kimse başkasının parası ile istediği gibi oynayamaz. işverenin şerefsiz olması, işçinin özünde aslında son derece iyi bir insan olması vs olay özelinde önemsizdir. bu tip mesajlar atmayınız lütfen.

  • doksan dokuz sene önce bugün, büyük taarruz başlamış ve ingiliz yetkililerin: “türkler bu tahkimatı altı ayda geçebilirlerse kendileri ile iftihar edebilirler.” diyerek övdüğü yunan ordusu ve yunan hattı adeta bozguna uğrayarak ağır kayıplar vermiştir. taarruzun ikinci gününde olayın ciddiyetini idrak eden itilaf devletleri izmir’de bulunan konsolosları aracılığıyla atatürk’e bir telgraf çekerler ve atatürk ile görüşmek istediklerini beyan ederler.

    atatürk ise telgrafında, kendileri ile 9 eylül tarihinde kemalpaşa’da(eski adıyla nif) görüşebileceklerini söyler. konsoloslar atatürk’ün bu cevabını saçma bulurlar ve telgrafa cevap vermezler. daha sonra gazi tarihe geçen o emri verir: ordular ilk hedefiniz akdeniz’dir ileri. bu emirden sadece birkaç gün sonra atatürk ve ordular gerçekten de 9 eylül tarihinde kemalpaşa’da olurlar ve ortalıkta ne bir konsolos ne de bir yetkili vardır. atatürk bu durumu nutuk’ta şöyle kaleme almıştır: “söz verdiğim gün ben kemalpaşa’da bulundum. fakat görüşme isteyenler orada değildi. çünkü ordularımız, izmir rıhtımında, ilk verdiğim hedefe akdeniz’e ulaşmış bulunuyorlardı.”