hesabın var mı? giriş yap

  • misafirleri uğurlamak için aşağıya indik böyle cümbür cemaat. baya bi kalabalığız. misafirler baya uzağa gidecek arabalarına binmeden vedalaşıyoruz. artık tuttuğumla tokalşıp, öpüşüyoruz aralarında yeni tanıştıklarımzda var. işte memnun oldun falan filan. tam o sırada bi bey amcayıda tuttum tokalaştık, adamı öptüm, iyi geceler, iyi yolculuklar dedim. adam bi ürktü hatta sonradan fark ettim adamı ilk tutup tokalaşınca adam irkilip baya şaşırmıştı zaten. neyse efendim adam bana baktı ben adama. ulan diyorum bu kim? meğerse efendim adam sokaktan geçen normal bi vatandaşmış, ben onuda bizim misafirlerden sanıp öpüp koklamışım. sonra dayı banada iyi geceler yeğenim dedi arkasına baka baka gitti. ne zaman aklıma gelse gülerim. yok böyle bişey o adamın şaşkın bakışları hala gözümün önümde.

  • insanların hakkında hiçbir şey bilmediğini gördüğüm eğitim türü.

    - tezsiz yüksek lisans iki gruba ayrılır, örgün ve ikinci öğretim. ikinci öğretim paralıdır, çünkü dersler 6da başlar. paralıdır çünkü öğretim üyelerinin ek ders ücretleri ödenir. ikinci öğretim çalışanlara yöneliktir ve genelde baktığınız zaman kariyer odaklı mba, insan kaynakları ve finans gibi dallarda sıklıkla rastlanır. diğer yandan örgün eğitim olan tezsiz yüksek lisanslar da vardır. kendi üniversitemde mesela (ankara üni) uluslararası ilişkiler, siyaset bilimi gibi baba anabilim dallarının da tezsiz programı vardır. bölümde zaten tezli-tezsiz diye bir ayrım yoktur, her şey ortaktır, harç ödemezler.

    - tezsiz yüksek lisans genelde akademi düşünmeyen, bu alanda birikimini arttırmak isteyen ve ileride kamu ya da özel sektörde çalışmak isteyenler için düşünülmüş ve genellikle onlar tarafından tercih edilmektedir.

    - tezli yüksek lisans öğrencileri tez yazıp jüri önünde sunarken, tezsiz yüksek lisans öğrencileri "temelde tezden hiçbir farkı olmayan" yüksek lisans dönem projesiyle mezun olur, tek fark bu çalışmayı jüri yerine danışman hocanız değerlendirir. tezde geçerli tüm kriterler geçerlidir.

    - hocalar ağırlık vermiyor, makaleler hafif denmesi tamamen yanlıştır. zira dediğim gibi örgün tezsiz yüksek lisansta böyle bir ayrım yoktur. iki grup da oldukça özverili ve yoğun bir periyot geçirir. yukarıdan bakıp "ıyy sen tezsizsin galiba" demek saygısızlıktan başka bir şey değildir.

    - ikinci öğretime de neden bok atıldığını anlayamadım. zaten bu program hali hazırda çalışanlar için vardır. sabah 10daki derse çalışan birisi nasıl gelebilir ki? izini maalesef özel sektör vermiyor, kamu da nadiren. hal böyleyken bu grubu küçümsemeye çalışmak egosunu bastıramayan ergenlerin işi gibime geliyor. onlara batan neyse.

  • sadece sağ ayağı ile 500 golü olan bir mitolojik karakter. bu sayı brezilyalı ronaldo, thierry henry, andriy shevchenko gibi efsane forvetlerin tüm kariyerinde attığından daha fazla. sol ayağı ve kafasıyla ayrı ayrı üçer haneli gol sayılarına ulaştığını hatırlatmaya gerek olmasa da kariyerinin dörtte üçünde kanatta oynadığını eklemek gerekiyor. tarihin gördüğü en komple gol makinesi. gelen ortanın üstünden geçme şansı yok, sol ayağına gelen topu sağına çekmesine gerek yok. set oyunu oynadığınızda tilki gibi konumlanabilir, kontra aradığınızda 36 yaşında bile hala ölümcül olabilir. ceza sahası dışından 100'den fazla golü vardır, yarısına yakını serbest vuruştur. otuz beş metrenin uzağından attığı çokça golü vardır. yüz elliden fazla penaltı kullanmasına rağmen %85'e yakın gole çevirme oranı vardır. o fizikteki başka hiçbir futbolcunun atmadığı kadar fazla slalom gol atmıştır. avrupa şampiyonası, şampiyonlar ligi, premier lig, serie a ve la ligada gol kralı olmuştur. ilk ikisinde ayrıca tüm zamanların lideridir. galiba futbola gol denilen şey bu adam atsın diye girmiş. sonsuz saygıyı hak ediyor.

  • içimde bi yerlerde, çok derinlerde gizli kalmış ruh hastası, manyak, psikopat bir ruh halini uyanmaya zorlayan şarkılar barındıran fiona apple albümü. kendisi albümü “bunalımdan özgürlüğe adım atma albümü” olarak tanımlıyormuş, dolayısıyla çoğumuzun başucu albümü olmaya çok müsait bu aralar. çoğumuzun demek hatalı bir kullanım olabilir aslında çünkü herkese hitap edecek bir albüm olmadığı çok açık. zaten albümün öyle bir çabası olmadığı da çok açık. özellikle albüme birkaç kere dinleme şansı vermenizi öneririm. ilk dinlemede alamadığınız tadı dinledikçe alıp, bazı şarkıların hastası olma ihtimaliniz çok yüksek.

    metacritic puanının 100 olduğunu da eklemeliyim, bununla ilgili kısa bir yazıyı da şuraya bırakıp, favori şarkımı bulmaya gidiyorum zira karar veremedim hala. *

  • malumun ilamına lüzum yok da hadi konuşalım, gerçekten var olan ciftlerdir. her pazar bunlari izleyip, keske yardımcı olabilsek diyorum. zira zift gibi akıyor, yayılıyor, ayaklara bulaşıyor simsiyah mutsuzlukları. gittikçe büyüyerek bütün takım yıldızları hürp diye yutan bir kara deliğe dönüşüyor. katladiklari veya sürdükleri bebek arabalarıyla, hayattan iki gram zevk alamadıkları, ruhsal ve zihinsel anlamda baska mecralarda fink attıkları ve bedenlerini bu bayat düzenin peşinde sürükledikleri açık seçik izlendigi halde, onbinlerce genc her gun, her saniye bu mutsuz düzene doğru, bant üzerinde pres makinesine ilerleyen salçalık domatesler gibi ilerlemekteler.
    neden? bunu kendinize neden yapıyorsunuz? çocuklar harika varlıklar olabilirler. fakat bu toplumda, avm kültüründe, boktan eğitim sisteminde, soğanın kıymete bindigi enflasyon şartlarında, köy kadar kalabalik fakat komşunun komşuya yabancı olduğu 1+1 evli itiş tepiş sitelerde, evlenip cocuk yapılır mı? sevdiğiniz insanın ortasından bastığı diş macununa veya sabun üzerinde bıraktığı kıllara şaka yollu sövmek keyifli olabilir, fakat bunu ömre yaymaya gerek var mı?
    hafta sonları ben kulağımda müzik elimde kitap, telefonun ucunda veya yanımda dostlar, hayatta bana keyif veren her türlü hobimle, kendimi gerceklestirdigim sanrısını yaşarken; bebek arabasıyla çantaları sırtlanmış baba ve kucağında bebegiyle önde ilerleyen dogum kilolarını verememis anneye bakıyorum. hayatı anlamlı kılma çabası peşinde üreyip, girdikleri cendereyi anca fark etmelerini izliyorum. çocuğa adanan ömrün, çocuk büyüyünce çocuğun hayatının her lahzasına karışmak suretiyle hesabının yine çocuktan sorulacağı bu debelenmeyi, esefle izliyorum. keşke yardımım dokunsa diyorum. keske onlar icin bir sey yapabilsek. fırsatları olsa kucaklarında ne var ne yok sıpıtıp kaçacaklarini bilerek, park ettikleri arabaya tin tin yürümelerini veya sahilde dolanmalarını izliyorum.
    bebek ekseriyetle viyak viyak ağlıyor, kalabalıktan huzursuz oldukca ağlıyor sabi. bir kasabada, otlak alanda, meşe ağacının altında, sırtını ağaca yaslamış anne ve babasının yanında kundaklanmış vaziyette, agac dallarının arasından sızan ışık hüzmelerine bakıyor olsa, böylesi ağlamazdı. gülücükler saçardı, ninesi derdi ki "bebekler melekleri görürmüş, melek gördü bizimki."
    dört bir yandan üzerime insan akın ederken, ben dahi sallanmış şampanya misali kımıl kımıl patlayacak gibi oluyorum, o bebek nasıl fenalaşmasın.
    köyde kasabada tamahkar beklentiler ve minimal dinamikler içerisinde, sobanın üzerinde kestane çevirerek yaşlandığımız hayatlar yaşasak genç de evlenilirdi altı çocuk da yapılırdı. şehirde ısrarla bu düzeni kurup ilerletmeye çalışanlar hafta sonu görülen çocuklu mutsuz çiftlerdir.
    kendilerine nasıl yardımcı olabileceğimizi bulabilmek isterim. çocukları ve bebekleri seviyorum, belki bazı hafta sonları bencilce gtumu gezdirmek ve kendimle ilgilenmek yerine yarı zamanlı - gönüllü bebek bakıcılığı yapabilir ve o çiftin, flört eden iki taze aşık gibi takilabilecekleri anlara kavuşmalarına destek olabilirim. blabla ötmek kolay, karanlığa bi mum yakmak lazım.

  • allah'tan belediye başkanı dedirtmiştir. mazallah bu zihniyet cumhurbaşkanı falan olsa kendine kaçak saray yaptırır.

  • asgari ücretin 1594 euro olduğu almanya'da ortalama bir asgari ücrete evin neredeyse tüm beyaz eşyası rahat bir şekilde alınabilirken, asgari ücretin 2324 tl olduğu güzel ülkemde bir kalem beyaz eşyanın anca alınabildiğini görmek artık şaşırtmıyor. bu arada yerli ve milli taş gibi arçelik, beko, vestel gibi baba firmalarımız varken bu durumdayız. hadi bunu da geçtim almanya'da yerli malı beko buzdolabı 299 euro iken, aynı marka buzdolabının aynı modeli bizde 3490 tl. elin almanı kendi maaşıyla türk malı buzdolabından 5 tane alabilirken biz 2 ayda 1 tane alabiliyoruz. bu milletin alım gücünün bu kadar düştüğü başka bir zaman olmamıştır.

    kaynak:
    almanya fiyatı
    türkiye fiyatı

    edit 1: yazım yanlışı düzeltildi.
    edit 2: hala yok kargo ücreti, yok indirimde yazan beyinsiz sürüsüne verecek cevap bulamıyorum. nişanlı ve ev dizme arifesinde biriyim. ota boka verilen paraları, her şeyin nasıl ederinin 3-4 kat pahalı satıldığını görseniz ağlarsınız. ben cebindeki paranın nasıl 5 kuruş değeri olmadığını vurguluyorum hepsi bu! hadi indirime girsin 2500 lira olsun ne fark ediyor? adam senin malını kendi ülkesinde şaka gibi fiyatlara alıyor maaşına kıyasla. kilosu 99 cent olan muzun kilosu bizde 14-15 liralarda. hiç mi ağrınıza gitmiyor ben anlamıyorum.