hesabın var mı? giriş yap

  • (bkz: 1930'lara ait mustafa kemal atatürk görüntüleri) 'nden sonra son zamanlardaki en güzel paylaşımdır.

    beni en çok etkileyen şu kırmızı süveterli çocuk olmuştur. tek başına oturmuş arnavut kaldırımları tek tek yerlerine çakıyor. büyük yıkımdan geçen berlin de aynen bu çocuğun ruhunu taşıyan almanlarca tek tek sabırla tekrar inşa edilmiştir.

  • bugün yaptığım şey. arkadaşlar gerçekten sağolun ben de sizi seviyorum ama artık bana lütfen şurada şu gün patlama olacakmış diye mesaj atmayın. anneme de atmayın. zira sıradan bir ortadoğu ülkesinin talihsiz vatandaşları olarak artık başta turistik yerler olmak üzere her yerde patlama olabileceğini bilelim. bunun için ekstra bir istihbarat almama gerek yok. her yer tehlikeli. bugün boğaz köprüsü’nden geçerken tesadüf eseri annem aradı ve nerede olduğumu sordu..boğaz köprüsü’nde olduğumu öğrenince cinnet geçirdi çünkü bugün köprüde patlama olacakmış, onun için aramış. kadını da çıldırtmışsınız. “kim söyledi?” dedim. bilmem ne teyzenin oğlu binbaşıymış o söylemiş. o sırada önlerdeki bir araç aniden kaza yaptı ve zaten durma noktasındaki trafik o dakikadan sonra neredeyse geri geri akmaya başladı. “köprüden geçince arayım ben seni” dedim, “buradayım hoparlöre al” dedi. hayır hoparlöre aldım da..1 dakika, 5 dakika, 10 dakika..toplamda kat ettiğim mesafe 4 cm. bu gidişle bu kadın en az 1,5 saat telefonda mı kalacak? bu sorunun cevabını da biliyor mu acaba bilmem ne teyzenin oğlu binbaşı bey? bu iş böyle olmayacak dedim içimden, “oooo trafik akmaya başladı ya valla az kaldı” dedim dışımdan. böyle sanki sol şeritten yardırıyomuşum gibi şeyler söylüyorum anneme..o kadar inandırıcıyım ki annem “yavaş git” diyor. bu sırada ibre 0 (sıfır) dikkatinizi çekerim. en sonunda da ağzımla ogs taklidi yaptım “bip” diye. “duydun mu?” dedim..“ogs’den geçtim”. “oh çok şükür tamam hadi sen önüne bak oğlum” dedi kapattı. hayır ben neden takım elbise, kravat içinde çok ciddi bir görüşmeye doğru giderken ogs taklidi yapıyorum arkadaşım? bu nası bi ülke olm??

    edit: bunu yazdıktan 1 gün sonra taksim'de az önce patlama oldu (bkz: annenin her zaman haklı çıkması). hiçbirimiz güvende değiliz arkadaşlar. vasat bir ortadoğu ülkesinin vatandaşları olarak özellikle kalabalık turistik yerlerde dolaşmaktan kendinizi alıkoymanız için cebinize mesaj gelmesini beklemeyin.

  • latin alfabesindeki ile aynı yazılıp okunan harfler: a, e, k , m, o, t

    burada kafanızın karışmaması için dikkat etmeniz icap eden ufak bir ayrıntı şu: kiril alfabesinde küçük 't' harfi, bazen kıvrımlı 'm' şeklinde yazılır ancak t'dir o. zira hakiki 'm' harfi kiril alfabesinde kıvrımlı değil, keskin bir m olarak yazılır. şekil a'yı inceleyebilirsiniz.

    şimdi sırada, latin harflerine benzeyen ancak farklı seslere karşılık gelen harfler var.

    büyük 'b' diye yazılır -> 'v' okunur
    büyük 'h' diye yazılır -> 'n' okunur.
    'p' diye yazılır -> 'r' okunur.
    'c' diye yazılır -> 's' okunur
    küçük 'y' diye yazılır -> 'u' okunur.
    'x' diye yazılır -> 'h' okunur.

    hepimiz yunan alfabesine okul yıllarımızda karşılaştığımız bilimsel sembollerden ötürü az çok aşinayızdır. iyi haber: kiril alfabesinde, yunan alfabesindeki harfler ile benzeşen harfler de mevcut.

    büyük gama diye yazılır -> 'g' okunur.
    büyük fi diye yazılır -> 'f' okunur.
    pi diye yazılır -> 'p' okunur

    tebrikler, hiç efor sarf etmeden 15 harfi cebe attınız bile.
    diğer harfler de bunlar:

    b
    z
    j
    ya
    yo
    i
    y
    l
    d
    ts
    ç
    ş
    şt
    e (bu e'yi telaffuz ederken ağzınızı biraz daha geniş açın)
    yu

    bunların haricinde, soft sign,hard sign ve bl gibi telaffuz edilmeyen harfler var. buyrun size açıklamaları: soft sign ve hard sign + bl.

    peki kiril alfabesi bilmenin size ne faydası mı olacak? gittiğiniz tüm slav ülkelerinde etraftaki tabelaları rahatlıkla okuyabileceksiniz. "bilmediğim bir dildeki yazıyı okusam ne olur?" demeyin. slav dillerinde eski fransızcadan ve ingilizceden geçme olduğu için anlayabileceğiniz bayağı sözcük var. mesela rusya'ya da gitseniz, makedonya'ya da gitseniz information "informatsiya"dır. elbette belarusçadan bulgarcaya, bulgarcadan sırpçaya ufak değişiklikler olabilir lakin diğer dillerden geçme olan "internet" gibi global kelimeleri yine de okuyunca anlarsınız. ilaç almanız gerektiği zaman, almancadaki apotheke sözcüğünden slav dillerindeki apteka'nın eczane olduğu çıkarımını rahatlıkla yapabilirsiniz. öğrenmekte fayda vardır, zira yalnızca 15-20 dakikanızı ayırmanızı gerektiren basit bir yatırım.

    edit: bazı harflerin ülkeden ülkeye değişiklik gösterebildiğini not etmekte fayda var, sonraki entrylerde ayrıntılar verilmiş.

  • 94'de türkan saylan ve ekibi beni ikna odasına almışlardı. başörtünü çıkar dediler. direndim! oğlum sen erkeksin çıkar şunu dediler. direndim!

  • bu yıllar sonra gelen devam filmi fikri çok iyi sonuçlar vermemişti bildiğiniz üzere. matrix'inden star wars'una çok defa denendi ama salondan çıkarken hepimiz o havanın tekrar yakalanamadığını düşünüyorduk. çünkü her filmde işte devir değişti, eski kahramanlar köşeye çekildi ve serilerin ruhuna pek uymayan yeni durumlar ortaya çıktı deniyordu. bu nedenle maverick ilk duyurulduğunda pek bir heveslenemedim. ancak sonra fark ettim ki bu projenin içinde tom cruise var ve bu adamın olayı zaten yaşlanmamak. yani ne olursa olsun yeni bir dönemdeyiz deyip filmin ruhunu öldürmeyeceklerini düşündüm ve cuma akşamı koşa koşa sinemaya gittik. şimdi film nasıl olmuş bir bakalım.

    --- spoiler ---

    biraz önce bahsettiğim üzere bence yeniden çevrimlerin ya da devam filmlerinin en büyük hatası bizim ilk filmlerde sevdiğimiz şeylerden çok uzaklaşmaları. mesela böyle bir durum star wars için geçerlidir. yeni üçlemede güçlü kadın temasını zorla hikayeye sokmaya çalışmışlardı. (güçlü kadın temasından şikayet etmiyorum yanlış anlaşılmasın benim derdim bunu hikayenin içine tam ekleyememelerinde) ancak buna gerek yoktu çünkü taa allah'ın 1977'sinde bunu yapıyorlardı zaten. a new hope'un başında han solo, her işten kaçmaya çalışan çıkarcı bir insanken, luke ise bunalımlı ergen gibi takılıyordu. o sırada leia galaksiyi kurtarmak adına ölüm yıldızının planlarını çalıp darth vader'ın karşısına dikilmekle meşguldü. bunu da hikayenin doğal akışı içinde yapıyorlardı.

    benim top gun maverick filminde en sevdiğim nokta da bu oldu. oturup ilk filme bakmışlar izleyici neyi beğenmiş, anlatılan filmin ruhu nedir tekrar çalışmışlar ve ikinci filmde de bunları bire bir uygulamışlar. top gun'ın olayı nedir? donanmanın en iyi pilotları bir araya gelecek, zorlu bir görev olacak, işte uçaklar vın vın uçacak, bir takım ego çatışmalarına girilecek, arkadaşlık dostluk ön plana çıkacak, deri ceketli tom cruise karizmatik şekilde motora binecek, bira falan içip kafa dağıtacaklar, maverick otoriteye falan karşı gelecek. tüm olay bu. izleyici bundan farklı bir şey beklemiyor zaten. herhangi bir ekleme yapmaya ya da farklı bir söylemi zorla dahil etmeye gerek yok ve top gun maverick tam olarak bunu başarıyor.

    tabi ki güncellemeler var çünkü aradan 36 sene geçmiş. ancak bunu da kalp kırıcı bir şekilde yapmıyorlar. sadece filmin başında pilotların devri bitti drone falan olacak deniyor. bu konuyu film boyunca devam ettirseler ve ana karakter işte bizim dönemimiz geçti diye üzülse sıkıcı olurdu. ancak film boyunca bir daha drone konusu hiç açılmıyor bile. bu olayın kalp kırıcı olma sebebi de şu; ben mesela han solo'nun, leia'nın luke'un falan yaşlandığının tekrar tekrar hatırlatılmasını istemiyorum. çocukluk kahramanım onlar benim, neden gözüme sokuyorsunuz bu konuyu manyak mısınız? bu filmde ise tom cruise'un inatla yaşlanmamasının da etkisiyle, yaşanan değişimi sadece hikayede yapılan atlamayı tutarlı şekilde oturtmak için kullanmışlar. olması gereken de bu aslında.

    filmin bir diğer güzel noktası da konuyu çok dağıtmadan ilk top gun'da hiç konuşulmamış ancak çağın ruhuna uygun olsun diye zorla eklenecek konulara hiç girmeden pür aksiyon yaşatması. aksiyon filmlerinin bile ilk yarısı görece sakin geçer. bu filmin ilk yarısında ise maverick'in kötü duruma düşmesi gerekiyor ki top gun'da öğretmen olmayı kabul etsin. orada işte bir köşeye atılmış üzgün bir ana karakter yerine prototip uçakla ses hızının 10 katına çıkan ve uçağın parçalanmasına neden olan bir pilot izletiyorlar bize. bu da izleyiciyi yakalamak için gerçekten mükemmel düşünülmüş bir fikir.

    filmin devamında ise gerçekten heyecan verici çekimler olduğunu söylemeliyiz. şimdi ilk top gun filmi 1986 yılında yapıldı ve o zaman sinema için kullanılan kameralar baya büyük ve hantal şeylerdi. o nedenle kokpite kamera koyup doğru düzgün çekimler yapmak çok zordu. bir de havada çekim imkanı falan daha düşüktü. şu an ise cep telefonuyla 4k görüntü alabiliyorsunuz. bu da izleyiciye daha detaylı görüntüleri daha net şekilde aktarma imkanı sunuyor. mesela uçaklar tırmanışa geçeceği zaman gazı ittirip yönlendirme kolunu eş zamanlı olarak geriye çektikleri bir çekim var. bunu ne zaman görseniz aha bir aksiyon geliyor diyorsunuz ve o 2 saniyelik cut bile filme muazzam bir heyecan katıyor.

    film senaryo anlamında da heyecanlı. hatta seyirciyi şaşırtacak şöyle ufak bir numarası da var. şimdi filmin büyük çoğunluğunda tek bir görevden bahsediliyor. işte vadiye giriş yapılacak, radar seviyesinin altında uçulacak, hızlı olunacak ki karşı taraftaki uçaklar bize yetişemesin, bir tırmanış yapılacak tepe aşılırken uçaklar ters dönecek, hedefe dalış, iki ekibin arka arkaya isabetli atışı ve sonra 10 g'lik tırmanış. rakamlarla aranız iyiyse kaç knot'ta gidilecek irtifa kaç feet olacak onu bile hatırlarsınız. bu durum izleyiciye bir güven duygusu da veriyor çünkü ne olacağını biliyorsunuz zaten. bu noktadan sonra rooster'ın ve maverick'in vurulmasıyla film o güvenli alanı ayağınızın altından çekip alıyor ve ne olacağını bilmeye film boyunca alışık olduğunuz için o son aksiyon kısmının heyecanı 3'e 5'e katlanıyor. ha yine belki klişe işler oluyor ama film ilk kısımda senaryo inşasını o kadar iyi kurmuş ki son anda kurtarma gibi şeyler bile izleyiciye eğlenceli geliyor.

    --- spoiler ---

    sonuç olarak sanırım en beğendiğim ve eğlendiğim devam filmi bu oldu. işleri çok karıştırmadan izleyici neyi sevdiyse onu yapıp geçmişler. gün batımına doğru arabanın başında bekleyen sevgili çok mu klişe dememişler mesela top gun biraz da poz kesme midir, diye sormuşlar. evet yanıtını alınca basıp geçmişler sahneyi sonuç da muazzam keyifli bir film olmuş.

    bir de tabi ki filmi izleyip yine yaldır yaldır inceleme videosunu yaptık. ona da bakmak isterseniz linki burada. https://youtu.be/-v3jylimfs4

  • bos istir.

    sma ilacina kafa yormaktansa sma'nin erken teshisle onlenmesine kafa yorarak her yil yaklasik 200 bebek ve milyonlarca dolar kurtulabilir.

    ama psikolojisi sallantida halkimizin vicdani bu sekilde rahatlar mi bilemem.

  • bu evin fotoğrafını çekip ilana atarken kendisinden hiç mi utanmadı acaba? bu evde bir insanın bu şartlar altında yaşamasının imkansız olduğunu hiç mi düşünemedi mesela? bazen gerçekten bazı insanlara fazla anlam yüklüyoruz. işte bu da onlardan birisi.

  • isviçre'de yaşlı nüfusun talebi sebebiyle geliştirildiği konu edilmiş. türkiye'de olsa gençler tarafından rağbet görür. maalesef hal bu.

  • sen yaptığın o terbiyesiz hareketten ötürü üzgün ve pişman değilsin, hareketinin doğurduğu sonuçlardan üzgünsün.