hesabın var mı? giriş yap

  • öyle bir durum yok ama seçime kadar olursa hepimiz anlayacağız ki ibb'de çöreklenmiş aktroll ekibinin organize sabotajıdır.

  • köpeklerin yeri sokaklardır insansız sokaklar istiyoruz diyen ruh hastalarının eseridir. buyrun işte. insansız sokaklar ve köpekli sokaklar. hani köpeğin yeri sokak ya.

  • nolan'ın gotham'ı chicago iken, burton'ın gotham'ı gothamdır. gece yarısı bağcılar'da olma huzursuzluğunu verir burton gotham'ı; bir de gotiktir, grotesktir. batman'in ruhunu iyi yansıtır. nolan gotham'ı adamı germez, en fazla öğle vakti etiler gibidir, klasik amarigan şehridir işte. senaryo olmasa at gitsin nolan gotham'ını.

    haa ama nolan'ın batman serisi senaryo olarak daha derindir, burton ona göre masalsıdır ama bu başka bir versusun konusu.

  • nasıl ki cemrenin havaya düşmesiyle havaların ısınmaya başladığı anlaşılıyorsa; geyiklerin tayta düşmesiyle de kışın geldiği anlaşılmaktadır.

  • bu sefer emir demiri kesmez yalnız söyliyim. ülkenin başkentine de kayyum atamak öyle diyarbakır'a atamaya da benzemez. boş atıp dolu tutmaya çalışma gibi duruyor.

  • sene 1997
    istanbul'a yeni gitmişim.
    çocukluk arkadaşım, can dostumla kadıköy postanesinin önünde saat 1'de buluşacağız.

    ben avrupa yakasından iett ile geliyorum. fırtına, kar, buz. rüzgar, insanın bir kulaklarından girip diğerinden iki misli çıkıyordu. deve katarı ağır aksak ilerliyordu. hava kül ve katran kokuyordu. manzara tam benlikti. neyse dağıtmayalım konuyu.

    kar, buz, trafik derken benim saat 1'de kadıköy'de olamayacağım belli oldu. başladım stresten kaşınmaya, "ya arkadaşım bekleyemez çekip giderse" diye. muhtemelen benim kar, fırtına, trafiği görüp geri döneceğimi de düşünmüş olabilirdi. ama ne olursa olsun gidecektim, geri dönmedim. saat oldu 2, daha yeni boğaz köprüsündeyiz, gıdım gıdım ilerliyor otobüs. saat oldu 2,5, sonra 3. hala varamadık amısına koduğum kadıköyü'ne. "arkadaşım şimdi çoktan gitmiştir, nasıl döneceğim bir daha aynı yolu" endişesi sardı, bitirdi beni. saat 3,5'a doğru kadıköy'de oldum, düşe kalka koşarak postaneyi buldum. "yok yok kesin gitmiştir, beklemez bu kadar saat" diyorum bir yandan. postanenin ön tarafından göremedim onu. dizlerimin bağı çözüldü. hafif diğer tarafa doğru baktığımda, karın, soğuğun ortasında tir tir beni bekleyen arkadaşımı gördüm. vazgeçip gitmemiş, it gibi titrese de beni beklemişti. koşarak sarıldım ona. garibim, 2,5-3 saate yakın beni beklemiş o soğukta.

    -işte böyle buluşuluyordu.

    şimdiki gibi kimse dakka başı osuruk gibi "qanka 10 dakikaya ordayım" diye birbirine mesaj atamıyordu ama insanlar bıçak gibi sertti, mertti.

  • "dünyaya zulmeden bir milletin dilini öğrenmişsiniz" deyip "7 cihana korku salan" osmanlı'yı öven bir kişinin videosu.

    doğru ya batı yapınca zulüm, osmanlı yapınca fetih, ecdad, din iman.
    tarihi iki yüzümüzle okumayı bıraktığımızda insan olacağız, gerçekten.

  • ürünlerinin üretim kaynakları altında-arkasında yazmaktadır. kesinlikle vasat altı değildir.

  • videoda en çok dikkatimi çeken detay şu oldu;

    cem uzan sanatın ve sanatçının önünde saygıyla eğiliyorum dedi. şimdiki muteber(!) kişiler istiyor ki sanatçı benim önümde saygı ile eğilsin. hakeza eğiliyorlar da.

    neyse efendim bence hem videodaki günlere hem de kendi çocukluğumuza hasret duyuyoruz: ne demişti büyüklerimiz "biz büyüdük ve kirlendi dünya"

    bir de kendi kendime geleceğe not; nasıl ki bakın nasıl güzel yıllar nasıl güzel sanatçılardı diyoruz ya, acaba gelecekte de şu anımız için enes batur'lu yıllar ne güzeldi diyen gençlerimiz olacak mı? ay umarım olmaz. dinimiz amin