hesabın var mı? giriş yap

  • çekiçi (ya da keseri), tam çekirdeğin ortasına değil de, protonlarla nötronlar arasındaki küçük boşluklara denk getirecek şekilde ve hayvani bir güçle vurabilirseniz, gerçekleşecek olan hadisedir. peki hiç kimse denk getiremiyor mu da, sanayideki bir dayının ya da bir hurdacının atomu parçaladığını işitmiyoruz? çünkü, çekiçi doğru yere denk getirmek trilyonda birden bile küçük bir olasılık. ayrıca, o söylediğimiz hayvani güç de bir hayli fazla. iki üç adamın kuvvetinden fazladır bana göre. bunu laboratuarlarda yapabilirler aslında ama çok büyük patlama olur, her taraf tarumar olur diye bilim adamları çekiniyorlar. devlet de izin vermez zaten...

  • bir enstrumanist ve ses mühendisliği öğrencisiyim. ayrıca kompozisyon alanında yüksek lisans için çalışmalarım var. yani sektörden ekmek yahut bok yeme ihtimali fazlasıyla yüksek biriyim. iki saat kadar evvel güngören'de ailemle yaşadığım evime dönmek için kullandığım zincirlikuyu metrobüs istasyonuna, indirimli taşıma kartımda tek bir aktarma ücreti kalmaması ve cebimde para olmamasından mütevellit, levent'ten yürüyerek ulaştım. hak verileceği üzere bu korkunç bir garibanlık hikayesi değil. pek çoğumuz belki haftanın çoğu günü böyle takılıyor bile olabilir, sadece az evvel oldu diye söyleme gereği duydum.

    enstrumanistliğimi biraz açacak olursak, pek fazla bilinmeyen bir enstrümanın icracısıyım ve yurt dışında onlarca farklı ülkede onlarca netlabel tarafından yayınlanmış bir de solo albümüm var,

    aha da ilk bulduklarımın linki;
    http://magyar.walltapper.com/?page_id=410
    http://www.bfwrecordings.com/…urgatoryspendulum.php
    http://verynicenoise.com/release/vnn-028

    devam edeyim, babam oto boyacısı, evin hemen karşısında dükkan. küçükken okumam, adam olmam için kendini örnek gösterirdi. zımpara yapmaktan bütünüyle nasır tutmuş sağ elini ve diğerine oranla daha yumuşak olan yahut öyle sandığı sol elini yüzüme sürter, okumazsam benim de ellerimin böyle olacağını söyleyip dururdu. yaptığım işlere hala akıl sır erdiremiyor. geçenlerde satın aldığım lisanslı albümlere göz atarken kabaca bir hesap yaptım, çoğu underground müzisyen ve grupların kendi piyasasını kurduğu kanada'dan gelme 2500 liralık cd ve kafayı drone, noise işleriyle kırdığımdan ötürü günümüz deneysel müzik sanatçılarının toplamda en az 1000 lira eden plakları var. benim, yani 35 kuruş aktarma ücreti olmayan adamın...

    söylediklerime bakılacak olursa bi dolu ajitasyon yapıp, "korsan cd almayın, mp3 kullanmayın, emek hırsızlığı bikbikbik edeceğim sanılabilir. lakin tam tersi, korsan'ı mp3ü çıldırmış gibi savunuyorum. öyle ki netlabel'a beleş yayınlamalarını istiyor, etkinliklerimde kendi albümümü korsan satıyorum.

    okuduğum konservatuvara düzenli olarak mezunlar gelip para kazanamadıklarını, piyasanın battığını, iş yapamadıklarını yahut çok ucuza bir yerlerde çaldıklarını büyük bir patırtıyla anlatıyorlar. kendine has duruşu, icrası olmayan ya da üretim, yaratım, fikir eserleri sergilemeyen bu tiplerin her birinin altında araba var, halk oyuncusunun bile... bir ekmek kapısı olarak tahayyül etmediğim müzik işi üzerine tahsil yapan bu insanların açgözlülüğünden tiksiniyorum ki az biraz sesi, duruşu güzel diye albüm yapılan kişinin zırlamasına hiç tahammül edemiyorum. toplumumuz müzikle ilgilenen kişinin lüks içinde yaşaması gerektiği gibi fantastik yargılara sahip. eğer geçmişte değilse bile şimdi böyle olmalı; herkes bazen aktarma ücretinden yoksun kalıp yürümeli.

    korsan böyle giderse albümler daha az çıkar, giderek daha da azalır, giderek daha da, giderek... ancak çok iyi, çok kitleli müzisyenler sayıları binlerle ifade edilen kalabalıklara konser verebilecektir. öyle de olmalı zaten! kendisini yere göğe sığdıramayan kof starların açgözlülüğü ile körüklenen müzik piyasası maddi kaygılardan arınmış gerçek seslere kalır böylece.

    ben, yani garip gureba bir çalgının icracısı, ses mühendisi adayı, kendi albümünü bedava dağıtan sanatçı, boyacının oğlu, bazen otobüs biletine para bulamayan adam... 2 tb üzerinde illegal mp3 var harddiskimde, gelin tutuklayın beni!

  • bu basliklari akpliler aciyor farkindasiniz heralde degil mi? her yorumdan etkilenen saf ve hassas vatandaslara söylüyorum. adayin kim olmasini istediginiz farketmez, eger tayyip in karsisina millet ittifakindan kim cikarda ciksin 2. turda tayyip e atiyorsaniz siz muhalefet degilsiniz. siz kralcisiniz. %0.1 lik kesim sarayda yasasin gerisi ac kalsin diyenlerdensiniz. kendinize muhalefet demeyin.

  • çoğu insanın düşündüğünün aksine çok da stresli bir meslek değildir. özellikle ekibiniz ile güzel bir uyum yakalayabilirseniz zevkli bir meslektir. esasında bir meslekten ziyade, mesleği polis ya da asker olan bazı kişilerin uzmanlaştığı bir ihtisas branşıdır.
    kırmızı kablo - mavi kablo olayı ise amerikan filmlerinde işin ihtiva ettiği yüksek riski ve gerilimi izleyiciye yansıtabilmek için icat edilmiş bir geyiktir.
    genellikle bomba imha uzmanları, ya da askeri terminolojide eod ekipleri, el yapımı patlayıcıları bulundukları yerde patlatarak imha ederler. bu gibi durumlarda patlamanın büyük zararlar doğurmayacağı bilinir ve uzman kendi can güvenliğini ön plana alır. bu tip olaylar literatürde "b kategorisi" olaylar olarak adlandırılır. bir de " a kategorisi" olaylar vardır. burada patlamanın büyük zararlar doğuracağı bilinir ve düzenek patlatmadan etkisiz hale getirilir. a kategorisi bir olayda uzmanın can güvenliği ikinci plandadır. örneğin, boğaziçi köprüsü'nün ayaklarına yerleştirilmiş eyp'leri patlatamazsınız. zaten onu oraya yerlşetirenlerin maksadı köprüyü havaya uçurmak. bu sebeple bu düzenekler çeşitli yöntemlerle patlatmadan etkisiz hale getirilir. işte burada devreye kablo seçimi yaparak düzeneğin içindeki elektrik devresini etkisiz hale getirme seçeneği girebilir.
    bütün eyp düzeneklerinin içinde patlayıcıyı istenen zamanda infilak ettirecek bir elektronik fünye ve bu fünyeye akım gönderen bir güç kaynağı bulunur. en basit mantıkla, güç kaynağından çıkıp fünyeye ulaşan kablo kesilirse düzenek etkisiz hale getirilir. ancak bir eyp'nin içerisindeki düzenek, tasarlayanın hayal gücüne bağlı olarak, bin bir türlü olabilir. röle tarzı devre elemanları kullanılarak "çöken devreli" düzenekler oluşturulabilir. böyle bir düzenekte, müdahale eden uzmanın kestiği kablo fünyeye giden ya da röle devre dışı kaldığında fünyeyi besleyecek olan güç kaynağından çıkan kablo değilse eyp infilak eder. yani kırmızı kablo - mavi kablo olayı buradan çıkmaktadır.

    eyp ile mücadele aklın akılla mücadelesidir. düzeneği hazırlayanın en önemli hedeflerinden biri de düzeneğe müdahale edecek bomba imha uzmanıdır. hazırladığı düzenek çöp olmasın diye hayal gücünü ve teknik becerisini sonuna kadar zorlar. geliştirilen karşı tedbirleri aşmak için yeni yöntemler uygular. yeni yöntem ve teknikler kullandıkça yeni karşı tedbirler bulunur. bu yüzden bomba imha uzmanları müdahele ile görevli olmadıkları zaman bol bol pratik ve teorik eğitim yaparlar. dünyadaki eyp olaylarını takip ederek farkındalıklarını üst seviyede tutmayı amaçlarlar. boş zamanlarında elektronik konusunda kendilerini geliştirmeye çalışırlar.

  • gerçekten muharrem ince bunu demişse bu adama inananların, bu adamın peşinden yürüyenlerin oturup bir düşünmesi gerekiyor.

    mitinglerinde belirli anahtar kelimleri söyleyerek bilimsel görünmeye çalışıyor. ama hiçbir alt yapısı yokken komik duruma düşüyor. kendini her geçen gün rezil ediyor.

    edit: bazı eklemeler yapma gereği duydum.

    bu adam bir ay öncesine kadar akp'lilerden oy alabilecek durumdaydı, millet ittifakı için de şu anki kadar olumsuz şeyler söylemiyordu. hatta ikinci tura kk kalması durumunda kk'yı destekleyeceğini de söylüyordu.

    şimdiyse kitlesine sürekli millet ittifakının pkk'yla işbirliği içinde olduğu mesajını veriyor. 6'lı masaya 7'li masa diyor. bu adam 2. tura kalmayacağını kendisi de biliyor ve tek yaptığı millet ittifakına zarar vermek.

    2. tura kk kaldığında, ince kk'ya oy toplamak isterse kitlesi "sen daha geçen bu adama pkk'li dedin diye biz seni destekliyorduk, şimdi biz bu adama nasıl oy verelim?" diye soracaklar. ince bunu bilmeyecek kadar aptal değil. o yüzden kk'ya oy isteyemeyecek. ve oluşturduğu kitle ya akp'ye oy verecek ya boykot edecek. ve nihayetinde seçimi akp kazanmış olacak.

    bu durumda aklımıza iki seçenek geliyor.

    1 - muharrem ince intikam ateşiyle yanıp tutuşmuş, hırsından ne dediğini bilmeyecek seviyeye gelmiş ve "ben kaybettim o da kaybetsin" fikriyle agresifleşmiş birisi.

    2 - muharrem ince ak partili.

    hangisine inanmak istediğinize siz karar verin.

  • kendi yerleştirse kıllı, damacanayı getiren abiden rica etse yollu, yapmasa pasaklı, kocasını beklese feminist olacak kızdır.

  • eskiden devlet baba derdik saygı gösterirdik. hoş hala saygıda kusur etmiyoruz ama devlet artık iyice beleşçi arkadaşa, hatta hayırsız evlada döndü.

    beleşçi arkadaş örneğinden gidelim;

    1 telefon alıyorsun devlet gelip kanka 1 tane de bana al diyor,

    1 araba alıyorsun hacı 2 tane de bana alsana diyor,

    1 paket sigara almaya gidiyorsun, 4 paket de bana al diyor.

    maaşı alıp eve geliyorsun, bilader sen bu ay iyi kazandın maaşından bir yüzde 30 bana versene diyor.

    sizin cebinizden yiyor, içiyor, geziyor, evinizde kalıyor, hatta it kopuk arkadaşlarını getirip sizin evde yatırıyor. yetmiyor, kardeş bunları da yedirelim diyor.(bkz: mülteciler)

    kendisi ticaret yapıyor. parayı tahsil edemeyince; kanka şu kadar zararım var sen ödesene diyor. (bkz: kayıp kaçak bedeli)

    bankalardan, tefecilerden borç para alıyor. sizi kefil gösteriyor. (bkz: dış borç, cari açık vs..)

    bilader, sen ne iş yapıyorsun, bana ne faydan var diye soruyorsun. kanka ben senin can ve mal güvenliğini koruyorum, biliyorsun çevrem geniş, gücüm kuvvetim yerinde diyor. aradan zaman geçiyor, sokakta serseriler önünüzü kesip paranızı gasp ediyor, ağzınızı burnunuzu kırıyor (bkz: ışıd eylemleri)(bkz: pkk saldırıları) vs........

    bilader niye yardım etmedin bak ne hale geldim diyorsunuz, kanka ben o ara karısını döven yan komşuyu ayırıyordum yetişemedim diyor. (bkz: suriye iç savaşı) (bkz: filistin saldırıları) vs. .................. hatta komşunun çocuklarını da getirdim, evde dayak yiyorlardı bunlar da sende kalsın sen bakarsın diyor. çocuklar sonra evi kırıp döküyor.

    bilader bıktım artık böyle yapma diyorsunuz. arkanızdan demedik laf bırakmıyor. (bkz: fetöcü, vatan haini, çapulcu, ayyaş, nankör vb.) ama evden de çıkmıyor.

    ısrar ediyorsunuz, artık sana para vermeyeceğim diyorsunuz. üzerinize yürüyor, sizi dövüyor. (bkz: icra takipleri, vergi borçları, eylemcilere dayak,vs.....)

    anlayamıyorum nedir bu bilader. aynı şeylerin çeyreğini, örnekte olduğu gibi bir arkadaşınız yapmaya kalksa kafayı yersiniz. devlet olunca çaresiz kalıyoruz.

    keşke devlet bizi kaz gibi yolmak yerine, bizim de insan olduğumuzu ve biz var olduğumuz için kendisinin de var olabildiğini idrak etse. herkese saygılar.

    edit: imla. uyarıda bulunan arkadaşlara teşekkürler.

  • kazanılmış tat (acquired taste), başlangıçta hoşlanmadığımız bir tadı veya yiyeceği tekrar tekrar yedikten sonra tercih etmeyi öğrenme olgusunu ifade eder. tatsız bir yiyecekle ilgili hoş olmayan bir deneyim hissetmediğimizde, beyin bu bilgiyi güncelleyerek bir tat 'kazanmamıza' yardımcı olur.

    kazanılmış tat, öğrenme yoluyla geliştirilen bir tat tercihidir, dolayısıyla bilim adamları buna koşullu tat tercihi (conditioned taste preference) adını vermektedir. bu öğrenme ancak tekrarlanan maruz kalma yoluyla gerçekleşebilir. (bkz: maruz kalma etkisi) örneğin, kahveye karşı kazanılmış bir zevke sahip olan insanlar, başlangıçta acı tadından hoşlanmamalarına rağmen, kahveyi tekrar tekrar içerek bu tadı geliştirirler. kuşkonmaz, alkol, istiridye ve hatta kimchi gibi fermente gıdalar benzeri çok çeşitli yiyecekler yalnızca öğrenme yoluyla lezzetli hale gelir.

    doğamız gereği tadı acı olan yiyeceklerden nefret eder, tatlı olanları tercih ederiz. beynimiz bu şekilde tepki verecek şekilde programlanmıştır çünkü acı olan yiyeceklerin bizim için toksik olma ihtimali daha yüksektir. öte yandan tatlı yiyecekler çoğunlukla enerji içerir. bu nedenle, bebeklerin bile tatlı yiyecekleri tercih ettiği ve acı yiyeceklerden hoşlanmadığı gösterilmiştir, bu da bu tercihlerin doğumda belirlendiğini gösterir. ancak bu davranış, tıpkı pavlov'un köpeği gibi koşullandırma yoluyla değiştirilebilir.

    kahve gibi acı yiyeceklerden (koşulsuz uyaran/unconditioned stimulus – us) kaçınma veya kaçınma, koşulsuz tepkidir (unconditioned response - ur) veya doğuştan gelen davranışımızdır.

    acı yiyecek veya içecek tekrar tekrar sunulduğunda, tüketildikten sonra bağırsaklarda kötü bir his yaratmadığını ve dolayısıyla toksik olmadığını fark etmeye başlarız. ayrıca kahve içmenin uyarıcı etkileri gibi başka faydalar da yaşarız. bu etkiyi ödüllendirici bulursak beyin tepkimizi günceller. bu nedenle bir dahaki sefere kahve içtiğimizde onu itici bulmayız veya kaçınmayız. hatta tecrübeyle kahve ararız çünkü uyarıcı etkisi ilk acı tadından daha ağır basar. kahveye yönelik bu tercihe koşullu tepki (conditioned response - cr) adı verilir ve kahve artık bizim için koşullu bir uyarıcıdır (conditioned stimulus - cs). başlangıçta hoş olmayan bir tadı, tercih edilen bir tada değiştirme olgusuna, koşullu tat tercihi (conditioned taste preference - ctp) adı verilir.

    bu kazanılan tatların ağzımızda hissettiği tadın aynı kaldığını unutmamak önemlidir; yani kahvenin tadı her zaman ağzımıza acı gelir. beyin yalnızca 'haz değerini' veya tüketiminin yarattığı hazzı tekrar tekrar maruz kalmayla günceller.

    koşullu tercih, belirli bir yiyeceği/tadı maruz kalmayla birlikte tercih etmeye başladığımız davranışımızın değişmesi durumudur. ancak “tad almanın öğrenilmesi” bazı yiyeceklerden kaçınmamıza da neden olabiliyor. bu, insanların kötü bir deneyim yaşadıkları yiyeceklerden nefret ettiği durumlarda oldukça yaygındır. kötü bir mide enfeksiyonuna neden olan bir restoranda şık bir akşam yemeğinde istiridye yediğinizi hayal edin. bir dahaki sefere istiridye gördüğünüzde mide bulantısı bile hissedebilirsiniz.

    kötü sonuçlar nedeniyle başlangıçta lezzetli bir yiyecekten kaçınmayı öğrendiğimiz bu tür bir koşullanmaya, koşullu tattan kaçınma (conditioned taste aversion - cta) adı verilir.

    bu öğrenme hayatta kalmamız için önemlidir çünkü rahatsızlığa veya hastalığa neden olan yiyeceklerden bir dahaki sefere kaçınmayı öğrenebiliriz.

    hem kaçınma hem de tat tercihi durumunda, yiyeceğe verilen ilk tepkinin maruz kalmayla birlikte değiştiğini gördük. bu nasıl oluyor?

    ağzımızdaki tat tomurcukları, tat ile ilgili bilgileri fasiyal ve glossofaringeal sinirlere taşır. bu sinirler bilgiyi, beynin insula içinde yer alan tat alma merkezine aktarma merkezi görevi gören talamusa iletir.

    talamus ve insular korteks, korkuyu düzenleyen amigdala, ventral tegmental alan ve nükleus accumbens gibi beynin ödül temelli (dopaminerjik) yollarının yanı sıra beslenme davranışını etkileyen hipotalamus gibi birçok bölgeyle etkileşime girer. kazanılmış tat, beynin tat alma merkeziyle etkileşime giren bu ödül ve korku hafızası yollarındaki sinyallemeyi değiştirerek öğrenilir. böylece, bir yiyeceğin “zevk” değeri, onunla ilgili kötü ya da iyi deneyimlerimize bağlı olarak değiştirilebilir ve ona verdiğimiz yanıt, beynimiz tarafından, bir dahaki sefere o yiyecekle karşılaştığımızda onu tercih edecek ya da ondan kaçınacak şekilde güncellenebilir.

    kazanılmış tat, başlangıçta hoşlanmadığımız bir tadı veya yiyeceği tekrar tekrar tükettikten sonra tercih etmeyi öğrenme olgusunu ifade eder. tatsız yiyeceklerden dolayı hiçbir hoş olmayan yan etki yaşamadığımızda, bunun yerine beklenmedik bir ödül hissi hissettiğimizde, beyin bu bilgiyi güncelleyerek ona olan nefretimizi azaltır. bunun nedeni, beynin ödül ve öğrenmeyle ilgili bilgileri kontrol eden bölümlerinin, beynin tat merkeziyle etkileşime girmesidir.

    insanlar her yaşta zevk alabilirler ve bu tercihlerin ne zaman değişme eğiliminde olduğu konusunda çok fazla araştırma yapılmamıştır. en azından anekdotsal olarak ergenlik kritik bir dönem gibi görünüyor. yaşamın bu noktasında insanlar akran etkisine karşı çok hassastır ve bu da edinilen zevki yönlendiren en büyük faktörlerden biri olabilir. sevdiğiniz insanlar bir lezzetten hoşlanıyorsa, bu sizin de onu sevmenize neden olur. akranlarınız bunu yapıyorsa bu çok önemlidir. hollywood'dakiler gibi kahramanlar bunu yaparsa, bu sizin de hoşunuza gider. her zaman değil ama genelde böyle oluyor.

    bu mekanizma hayatta kalmamızın merkezinde yer alır çünkü bize zararlı yiyeceklerden kaçınmamıza ve faydalı veya besleyici bulduklarımızı tüketmemize yardımcı olur. bu mekanizma sayesinde, doğal acı tadı olmasına rağmen sabah kahvenizin tadını çıkarabilir ve o heyecanı duyabilirsiniz. siz ya da yakınınız ilk başlarda bir yiyeceği sevmemiş olabilirsiniz ama önemli olan onu tekrar denemeye cesaret etmektir.

    kaynak:
    https://www.scienceabc.com/…-hated-it-as-a-kid.html
    https://www.mentalfloss.com/…w-do-you-acquire-taste

  • kafamda gıcık olduğum insanlardan seçtiğim bir cinayet listesi var, bir gün ölümcül bir hastalığa yakalanırsam hepsini öldürüp öyle gidicem. bazen bu durumu onlara açıklasam mı acaba diyorum, hiç olmazsa sağlığım için dua ederler.