hesabın var mı? giriş yap

  • takım komutanı üsteğmenin kız ismi ile facebook hesabı açıp takımındaki tüm askerleri arkadaş olarak ekleyip kışla içinde çektirdikleri fotoğrafları incelemesi ve ardından hepsine ceza vermesi.

  • gsm operatörlerinin rekabeti kızıştırmadığı yıllardı. babalar çocuklarına aylık 100 kontör alır, gerisini düşünmezdi. oğlum aşık mı olmuş, ergen miymiş bakmazdı. aynı operatörde olanlara mesaj atmak 1-2 kontörken farklı operatördekilere mesaj atmak imkansıza yakındı.

    şimdilerde ise rekabet çetin. her yöne 9767000 bin mesaj hakkını 10 liranın altına almanın mümkün olduğu gibi, whatsapp gibi bedava mesajlaşma imkanı sunan uygulamalar da var. msn'i, facebook'u hiç saymıyorum bile. bu sebeple şimdiki ergenler çok şanslı. bi kızdan hoşlanınca "inşallah telefonu telsim'dir" gibi zavallı dileklere ihtiyaçları yok.

    ben şu anki imkanlarla ergen olsaydım, orta 2'deki platonik aşkım duygu'nun elini mutlaka tutardım. eminim.

  • yakın zamanda bir yerli akıllı telefon şiarıyla tanıtımlara başlayan ve hükümet tarafından da göklere çıkarılan vestel'in durumudur.

    yazılımı, merkezi işlem parçası vs. amerikan yapımı bir telefon olan venus, raks'ın dışarıdan getirip üzerine kendi etiketini yapıştırdığı cep telefonu ne kadar yerliyse, o kadar yerlidir.

    yıllarca batının eski teknoloji ürünlerini amerikalı iş ortaklarıyla yaptığı anlaşmalarla ülkemizde üretip "yerli üretim" diye halkımıza kakalayanların geleneği aynen devam etmektedir.

    nasıl ki koç, vakti zamanında anadol'un motorunu ingiltere'den kent motor'dan alıp, getirtip, türkiye'de ürettiği saca takıp, yerli otomobil diye reklam yapmışsa, vestel de aynını kendi ürünlerinde yapmaktadır.

    vestel'in değil cep telefonu, ürettiği televizyonun içerisinde bile yurt dışı üretimi pek çok parça vardır. vestel'in ürettiği buzdolabının motoru bile italya'dan gelmektedir.

    koç, sabancı, zorlu vs. bunlardan yüzde yüz yerli nitelikte herhangi bir kalkınma hamlesi beklenemez. çünkü bunlar bütün yatırım ve üretim kararlarını uluslararası iş ortaklarından icazet alarak yapıyorlar ve asıl düşündükleri şey de bu ülkenin kalkınmasından önce kendi lüks yaşantılarının devamıdır.

    bu kadar basit

    emperyalizme bağımlı kapitalist türkiye'de daha fazlasını beklemek sistem değişikliği gerektirir.

  • ön siparişi nasıl verilir diye soran olmuş. ön siparişe açılırsa tesla'nın sitesine girip siparişinizi geçebilirsiniz. normal araç alımları da internet üzerinden yapılıyor. aracı, modelini, rengini, aksesuarlarını belirleyip, ne kadar peşinat yatıracağınızı ekleyip siparişi geçiyorsunuz. apple pay bile kabul ediyor.

    eğer deneme sürüşü yapmak isterseniz, onun da rezervasyonunu internet üzerinden yapıyorsunuz, ancak deneme sürüşü yaptığınız araç satın aldığınız araç olmayacak, çünkü siparişiniz size hazır olduğunda yollanıyor.

    eğer 6 bin dolarlık veya 15 bin dolarlık self driving paketlerini düşünüyorsanız birincisini öneririm, ancak 15 binlik paket gereksiz, ve türkiye'de çalışıp çalışmayacağı bile meçhul. 6 binlik pakette ise otobanda otonom sürüş, aracın park yerinde sizi bırakıp kendi kendine park etmesi, geri geldiğinizde park ettiği yerden gelip sizi bulması gibi özellikler var. en iyi yanı da arabayı sipariş verirken karar vermek zorunda olmamanız. bir süre kullandıktan sonra bu paketlerden birini aktif hale getirmek isterseniz ücretini ödeyip satın alabiliyorsunuz.

    edit: yukarıdaki yazar arkadaş çekici falan demiş. tesla sahibi olan 10'un üzerinde eşim dostum var. elektrikli araçların en iyi yanlarından biri kaza yapmadığınız sürece öyle arıza falan çıkarmamaları, periyodik bakımlarının ucuz olması. bu araçların kırk yılda bir frenlerine baktırmanız yetiyor. onun haricinde, eğer olur da yolda kalırsanız, tesla servis aracı gelip sizi bulup arızanızı gideriyor. öyle çekiciye bağlanmış tesla görmeniz mümkün değil.

  • şaşırtıcı değildir.

    özgürlük, insan hakkı, aydınlanma, demokrasi, seçme-seçilme hakkı, laiklik gibi kavramların anayurdu avrupa'dır.

    faşizm, nasyonal sosyalizm, toplama kampları, ırkçılık, köle ticareti, sömürgecilik gibi kavramlar da aynı yerden çıkmıştır.

    o halde avrupa'yı sadece ilk gruptakilerle özdeşleştirmek yanlıştır. sadece ikinciyi de düşünmek hatadır.

    polonya'da o masaya gelip zorla oturan arkadaşlar, ikinci gruba dahil hepsi bu.

  • farklı bir yere taşındığım için elimde boşta kalan bir ev vardı , 30 35 yaşında istanbul bağcılarda metroya da yakın konumda , ama eski bina olduğu için kiracıya vermeden evvel badana vs yaptım sonrasında bugün birisi aradı 850 bin tl veririm dedi , şimdi aklımda iki soru ;

    1) bu fiyata satılır mı ?
    2) satarsam parayla ne yapmalıyım ?

    ev bu arada 3+1 5. kat üzerinde çatı var. tecrübeli arkadaşlardan fikir almak isterim açıkcası , 850 bin tl nizi nasıl bi yatırıma döndürürsünüz , istanbulda başka ev alma şansım yok gibi , yeni ev alsam 1 milyon kredi çekmem lazım en az , il dışından belki bakılabilir ama hangi il , hangi bölge vs.

    bana mesajla ulaşırsanız çok sevinirim , tabi burayada yazarsanız başkası da belki yararlanabilir.

  • sarhoş damadın gelinden daha güzel olan baldızını kucağına alıp beraber havuza atlaması. (gerçektir)

  • kıskanç olarak, dört kez acı çekerim:
    kıskanç olduğum için,
    kıskançlığımdan dolayı kendimi suçladığım için,
    kıskançlığımın ötekini incitmesinden korktuğum için,
    bir bayağılığın beni tutsak etmesine boyun eğdiğim için: dışarıda bırakıldığım, saldırgan olduğum, deli olduğum ve sıradan olduğum için acı çekerim.
    barthes

  • türk futbol tarihinin en fantastik maçlarından birisi.

    o yaz sezon öncesi kampını avusturya'da yapan iki ekip bu hazırlık maçında karşı karşıya gelmiş ve o sıralarda kocaelispor'un başında olan türk futbolunun duayen hocalarından hikmet karaman, mahalle futbolumuzun yıllardır yıkılamayan mantığıyla "sizi eleyip, uefa kupası'nı alan galatasaray'ı, biz istanbul'da yendik. ona göre kadro çıkar, hafife alma" diyerek arsene wenger'i baştan uyarmış, gözü korkan wenger de bütün aslarını sahaya sürmüştü.

    ama yine de david seaman, lee dixon, martin keown, patrick vieira, robert pires, dennis bergkamp, tony adams, ray parlour, ashley cole ve junichi inamoto'lu arsenal kadrosu, ahmet şahin, timko, aleksandrov, cem sinan, lazarov ve abdelaziz ayman'lı kocaelispor karşısında fazlasıyla zayıf kalmıştı

    dakika 4'te lazarov'la öne geçen kocaelispor'a arsenal dk.16'da ray parlour'la cevap vermiş ancak daha sonra yine lazarov'un golüyle devreyi 2-1 geride kapatmıştı. ikinci yarı daha da coşan körfez ekibi nuri çolak ve serdar topraktepe'nin golleriyle maçı 4-1'lik galibiyetle bitirmiş ve arsene wenger'e sanırım hayatının utancını yaşatmıştı.

    maçı canlı takip eden ingiltere milli takımı teknik direktörü sven goran eriksson sahaya inip hikmet hocanın elini öpmüş, arsene wenger de bu kurt hocayla hatıra resmi çektirmiş gaza gelen hikmet hoca rotamız şampiyonlar ligi demiş ancak kocaelispor sezonu küme düşen rize'nin 6 puan üstünde bitirebilmişti.

    arsenal ise bu yenilgiden büyük dersler çıkararak premier lig'de o sezon bütün maçlarında gol atmayı başarmış, old trafford'da manchester'ı devirerek şampiyonluğunu ilan etmiş, fa cup finalinde de chelsea'yi sürklase ederek kupaya uzanmıştı.

    yıllar sonra gelen edit:
    hikmet hocamın ağzından dinleyelim bir de mevzuyu. beckenbauer'i kocaelispor'a getirmeyi nasıl kılpayı kaçırdığını :) ve sonrasında onun yerine reinhard saftig'i getirdiklerini anlattığından hemen sonra mevzuya giriyor. sanki kendi anısını anlatmamış da benim entry'i okumuş :)

    https://youtu.be/xi9vuhulimc?t=548

    yıllar sonra gelen 2. edit:
    sözlük yazarı takmabanaad sağolsun gollerin video kaydının linkini iletti. serhan çeviktürk arşivi olarak görünüyor video.
    20 yıl sonra sonunda görebildim golleri. buyrun efendim

    https://www.youtube.com/watch?v=qbid8je5xl0

  • yapılan bazı paylaşımlarda kendini gören ali, metroda kitap okurken tanımadığı bir kızın fotoğrafını çektiğini ve kızında fotoğrafın altına "entel olcam kız tavlıcam diye kendini yırtan izban kekosu :d terliklerine bayıldım :* " yorumunu görünce biraz da duygusallık ile yazdığı ve bir kitap sayfasında paylaştığı alttaki yazı ile bir kez daha düşündürmüştür hepimizi.

    yazıdan önce değinmeden geçemeyeceğim şey ise, şu sosyal medya zımbırtısı yüzünden her şeyden haber çıkarma, dalga geçme veya bilgelik taslayanları görmek ( paylaşımı yapan kız ve onun gibiler) ne kadar mide bulandırıcı olsa gerek. her sabah normal hayatta ne tarz birisi olduğunu bildiğin insanlar dünya'nın filozofu, enteli geçinir değil mi çevrende, hepsine haklısın hep bir sus diyesin gelir mi?

    işin komiği insanları hala kıyafetleri, ayakkabısı vs. yargılayacak ölçüde sadece potansiyele sahipler. kıyafet insanda izlenim bırakır evet ama bu önyargı olmamalı. diğerleri için hayat gittiği tatil de en güzel fotoğraf açısını bulmak için milyon kare, pahalı ya da ünlü bir restoran ise sınıf etiketleri, ödenemeyen kredi kartları ile alınan şeylerin fotoğraflarını paylaşmaktan, telefona gömülen hayatlardan ibaret.

    ha, bir de en nefret ettiğim kitap okumak marifet değildir önemli olan okuduğun ve yaşadığındır. herkes kitap okur, kimisi sabahtan akşama ama boş okur, önemli olan bir şey çıkarabilmektir. bu yüzden bunları yazma gereği duydum, başkalarının hayatlarını bilmeden kimileri kitaplardan bir şey çıkarmaya çalışırken kimileri de popüler kültürün meraklısı ama her ne hikmetse bu ülkenin filozofları kesilir diyeyim de, yazının devamını siz okuyun.

    ali uçar arkadaşımızın paylaşımdaki ifadesi,

    "arkadaşlar fotoğrafta ki şahıs benim ve hiç utanmıyorum karşımda oturmuş olan kıza veya çevremde hiç kimsenin namusuna bakmadığım için.. evet ben cebi çok zengin bir insan değilim hatta ilkokul 6 sınıf terkim annem babam ayrı toplumun huzurunu kaçıran soytarı olmadım utanıyorum...

    çalmıyorum çalışarak kazanıyor param yettiğince kitap almaya kütüphaneye gitmeye çalışıyorum çok utanç duyuyorum böyle bir insan olduğum için...

    elbisem kirli terliğim bindiğim metroya uygun değil işte zihnimi kirletemiyorum utanıyorum. ama her ne olursa olsun bana kitaplar böyle olmayı öğretti insan olmayı hayvanlaşıp çevremi kirletemiyorum üzgünüm utanıyorum...

    ali uçar"

    https://www.facebook.com/…199100475/?type=1&theater

  • saatlerden anlayan bir sözlük yazarı olarak bu başlık altında konuyu uzun olarak yazmak istedim. konuyu web ortamında aratırsanız bu kadar detaylı anlatımı bulamazsınız. entry ve nick uyumumdan anlayabilirsiniz.

    öncelikle, rolex saat firmasının üretime ilk başladığı yıllarda, bu firmadan, diğer saat üreticileri ile hemen hemen aynı fiyatlarla kol saati temin edinilebiliyordu. ancak globalleşme ile birlikte yeni tip üretim anlayışları ortaya çıktı. uzak doğu da artık rolex’in ana vatanındaki gibi saat üretebiliyordu. hemen hemen aynı kaliteye çok daha ucuza satılan uzak doğu malı saatler tüketicilerin ilgi odağı olmuştu. isviçre’deki diğer saat üreticileri bu durum karşısında birleşerek sabit maliyetleri azalttılar ve uzak doğu ile yarışabilecek saat türlerini ortaya çıkardılar. rolex şirketi ise maliyetleri azaltıp bu sisteme dahil olmaktansa daha farklı bir yola gitti. çok daha kaliteli, maliyetli ve dolayısıyla bir o kadar da pahalı saat üretimine odaklandı. rolex’in ayrım noktası da burada başladı.

    otomatik saat üretiminin büyük bölümü talaşlı imalat ile ilgilidir. yani masif çelik ya da diğer metalleri işleyerek, keserek istenen tasarımın ortaya çıkarılmasından ibarettir. bu işlem bilgisayar kontrollü makineler ile olur. yani kısaca cnc makinelerdir. cnc makineleri; işleme, eksenli işlemeler, erezyon, dalma, eksenli torna vb makineleri olarak bilinir. bu makineler ortalama bir araba parasıyla servet değerine kadar uzanan fiyatlara sahiptir. ne kadar alanda kesim yaptıkları, hassasiyet ölçüleri, eksen bilgileri, dayanım ve servis olanaklarına göre fiyatlar değişebilir. makineler için kullanılan işleme takımları ya da teller de çok önemlidir. bunların haricinde soğutma suları, takım tutucu aynalar, üretim programları da kaliteyi belirleyici role sahiptir. dünya çapında alanında en iyisi olduğunuzu iddia ediyorsanız, üretim için gerekli bu donanım ve yazılımların da en iyisine sahip olmanız gerekir. yani anlayacağınız orta sınıf bir araba değerindeki makineler ile de rolex’i yapabilirsiniz aynı şekilde lüks bir yat değerindeki makineler ile de üretimi yapabilirsiniz. bu programlarla aynı parçayı 15 dakikada üretebileceğiniz gibi kaliteyi arttırmak amaçlı 12 saatte de üretebilirsiniz. yüzey aşındırılırken bir seferde 1mm çelik kesildiği gibi 0,05mm çelik de kesilebilir. 5000 devir hızında da çalışabilir 50.000 devir hızında da çalışabilir. 5 liralık işlemle takımı ile de kesilebilir 150 euro değerindeki takım ile de kesilebilir. aralarında 20 katı fark olan soğutma suyu da kullanılabilir. soğutma suyu yılda iki kez de değişebilir günde bir kez de değişebilir. rulmanlar, elektronik kartlar vb her şey için geçerlidir. hatta pc için üretim programları da çok önemlidir. bazı yazılımlar üretim programlarındaki hataları bulur, onarır, yapay zeka ile aksaklıkları tespit eder, kendisi resen düzelttiği gibi öneri olarak operatöre sunar. en iyiyim diyorsan en iyi sonuca odaklanmak gereklidir. aradaki farkı ben anlıyorum, bir kez anladığın zaman iyi yapılmamış olanı insanın gözüne çöp gibi görünmeye başlıyor. aradaki fark; dayanım, tam fonksiyonel çalışma ve yüzey kalitesi ile anlaşılabilir. ancak bunlar sizin için hiç önemli de olmayabilir.

    polisaj (yüzey işlemleri) çalışmalarına geçersek daha belirgin farklar ortaya çıkar. polisajı genel olarak pamuk bir diske sürülmüş cila ile çelik yüzeyin aşındırılarak parlatılması olarak biliniyor. ancak bu işin en kolay tarafıdır. çünkü bez zımpara diskleri, parlatılmaya çalışılan malzemenin geometrik yapısını tanımaz. rastgele temas ettiği tüm yüzeyden belli belirsiz metal parçacıklarını aşındırarak kopartır. sonuç olarak parlak ama ışığı iyi yansıtmayan, geometrisi kısmen bozulmuş bir parça ortaya çıkar. bu bozulmayı anlayabilmek için bozulmadan parlatılmış aynı parça ile bire bir mukayese yapmak gerekir. eğer bir göz zevkine sahipseniz daha önceki bozuk parça artık gözünüze çöp gibi gelmeye başlar. ne yazık ki artık saat dünyasındaki gördüğünüz çoğu ürün size bozuk/üretim hatası gibi gelmeye başlayacaktır. çünkü hemen hemen hepsi ucuz ve basit olan konvansiyonel polisaj yöntemini kullanırlar. üreticiler önce malzemeyi tasarlarlar, daha sonra ise nasıl polisajının yapılıp parlatılacağını düşünürler. rolex gibi firmalar ise parlaması ya da yüzey işlemi görmesi gereken tüm parçaları bu işlemlerin sonradan nasıl yapılabileceğini göre tasarlarlar. parçalar konvansiyonel polisaj yöntemi ile parlatılmazlar. her paça için ayrıca tasarlanmış aparat ya da makinelerce zımpara/kumlama/taşlama ya da bez cilalı disklere temas ettirilirler. bu sayede mükemmel bir yüzey görünümü elde edildiği gibi tasarlanmış geometrik yüzeyin (pah/radyus/iç alanlar vb.) de korunması sağlanır. müşteri için kusursuz bir ürün ortaya çıkarılmış olur. konvansiyonel polisaj yöntemi ile saatte 100 parça yüzey işleminden geçebilirken özel (grand seiko zaratsu gibi) polisaj yöntemleri ile 8 saatte yalnızca bir parça ortaya çıkarılabilir. üstelik daha yüksek işçilik masrafı, pahalı sarf malzemesi ve iyi ar ge edilmiş aparat/makinelerle bu işlem yapılır.

    çelik kaliteleri de çok büyük öneme sahiptir. birkaç ana başlık altında toplansa da binlerce farklı çelik tipi vardır. her bir çelik tipinin hangi formda (kütük, lama, yuvarlak, kare vb.) üretildiği de çok önemlidir. ayrıca hangi fabrikada hangi standarda üretildiği bilinmelidir. rolex firması aisi 904l (süper östenitik paslanmaz çelik) tipi çelikten saatlerini üretiyor. bilinen en kaliteli çelik sınıflarından biridir. şunu diyebilirsiniz, bir altından ne kadar pahalı olabilir ki fiyatını arttırsın. evet bu tip bir çeliği buldunuz diyelim. kilosunu 10 euro gibi fiyattan satın alabilirsiniz. ama asıl mesele bu değildir. bu çeliği kusursuz kalitede üretebilmek için gerekli çalışmalar maliyeti yükseltecektir. çünkü çelik çok sert ve işlemesi çok zordur. saat fabrikası çelik blokları arasında olabilecek muhtemel kalite farkını ortadan kaldırabilmek için bu çeliği ham olarak kendi bünyesinde yapmaktadır. çünkü çelik içinde oluşan farklılıklar ya da standart değişiklikleri üretimi tamamen baltalayabilmektedir. ısıl işlem süreçleri tamamen ar-ge ile ilgilidir. bu konuya hiç girmiyorum. müşteri için çizilemeye çok daha dayanıklı ve daha parlak saat kasası avantajı sağlayacaktır.

    üretimde kullanılan aparat ve bant sistemlerini açıklayalım. ürünün en iyi kalitede üretilmesi için makine ve fabrika alt yapısında bu sistemlerin bulunması gerekli. bu sistemlerin bazıları çözüm olarak sunulduğu gibi ar-ge sonucu oluşmuş gizli makineler olarak da tanımlayabiliriz. fabrika turlarında bu aparatları her hangi bir şekilde göremezsiniz. kamera ile hiçbir şekilde kayıt altına alınamazlar. örneğin saat mekanizması içindeki temel plakanın işlenmesi aşamasında kullanılmak üzere, işlenen metalin ısıdan bükülmesi önlemek, makineden çapak olmadan çıkarılabilmesi gibi durumlar için özel olarak tasarlanmış aparatlar vardır. bunlar satılmaz, tamamen bir işe yönelik olarak üreticinin planladığı mekanizmalardır. bu mekanizmalar ürünün kusursuzluğunu sağlamaya yöneliktir. yalnızca saat için değil tüm üretim aşamalarında zekice planlanmış aparatlar (sanayi ağzı ile fiksür) vardır.

    marka değeri çok önemlidir. marka hava atmaktan ziyade bir nevi garantinin adıdır. rolex dünyada bilinen en sorunsuz saatlerden biridir. bu garanti ve imajın da bir maliyeti vardır. pire için yorganı yakmaz iseniz bu marka algısını sağlayamazsınız. ayrıca pahalı saat takan insanların hava atmak için taktığı söylenir. bu tamamen yanlıştır. genelde erkeklerin düşkün olduğu saat takıntısı tamamen erkeğin kendi iç dünyası içindir. örneğin benim için insanoğlunun günümüz itibari ile gelmiş olduğu en son teknolojinin, disiplinin, öz verinin, malzeme kalitesinin, zarafetin ve tabi ki emeğin kolumda olmasının verdiği bir hazdır. kimi insan için de yalnızca saati gösteren bir alettir. bu konuda erkekler pek anlaşamazlar. ama saat seven erkeklerin daha belirgin özellikleri vardır. sadece saat sevmezler, dolma kalem, geneneksel masif çelik tıraş bıçağı, takım elbise, bisiklet ve otomobil de ilgi alanları içindedir.

    kalite kontrol ve montaj süreçleri de maliyeti belirler. en iyi kaliteyi üretmek için artık bu alanlara kozmetik bir isim bile verilmiş. saat stüdyoları deniyor. sırf isminden bile nasıl bir ortam olduğu anlaşılabilir. bilmeyenler için ameliyathane gibi yerler olduğunu söylemek yeterli olur.

    dişli sistemleri ve üretimi hakkında bilmemiz gerekenler. her hangi bir otomatik saati açtığınız zaman içerisinde çok sayıda dişli (çark) olduğunu göreceksiniz. saatin fonksiyonlarına göre bu dişli sayıları artabilir. saat mekanizması üretiminde en hassas konulardan birisi de dişli üretimidir. dişli sistemlerini incelemek için öncelikle iki konuya dikkat etmek gerekir. dişlinin içinden geçen mil, dişli ile yek pare masif bir parça ise üretimi çok zordur. genelde saat firmalarının büyük bölümü iki ya da daha çok parçalı olarak bu dişlilerin üretimini gerçekleştirirler. mil daha sonradan dişliye sıkı geçme yöntemi ile birleştirilir. ancak bu yöntem tam istenen seviyede hassasiyeti sağlamayabilir. dişlilerin açılması da pres yardımı ile yapılmaktadır. lüks saat firmalarının bir çoğunda ise ısıl işlem görmüş silindir bloğu tek parça olarak mil ve dişli çarkı olarak üretilir ve c eksende dişli kısımları açılır. bu sayede dişlilerin bir birlerine olan güç aktarımları daha verimli olmuş olur. ayrıca dişlilerin temel plaka üzerinde çalışmalarını sağlamak için gerçek ya da sentetik elmaslar konulur. bu elmaslar bir nevi rulman gibi dişlilerin rahat bir şekilde sıkışmadan tam ekseni etrafında aşınmadan çalışmasını sağlarlar. bu rulman görevi gören elmasların üretimi ve yerleştirilmesi de maliyeti etkileyen hususlardır. saatlerin çok uzun dönemde en az sapmalarını sağlamak için bu parçaların yapımına özen gösterirler. pahalı olan saatlerin çoğunluğunda bu parçalar talaşlı imalat ile tek parça metallerden üretilirler. dijital ortamda büyütülerek ölçümleri yapılmadan mekanizma içinde kullanılmalarına izin verilmez. en az sapma için en bir birleri ile en uyumlu kusursuz makine elemanlarının yapılması gerekmektedir. bunlar da maliyet olarak yansırlar.

    güç grubu üretimi. otomatik saatler güçlerini herkesin de bildiği gibi piller yerine kurulmuş yaylardan almaktadır. yaylar kurularak rulo biçimde bir yuvarlak kutu içinde muhafaza edilmektedir. kurma işlemi sarkaç görevi gören bir parçanın kolumuzun hareketlerinin yararlanarak ileri geri salınımı sonrası gerçekleşir. iki yönlü salınım yöntemi ile de güç toparlanabildiği gibi tek yönlü salınımla da güç toparlanabilir. daha kaliteli saatlerin yapımında ise bu yay/güç grubunun önemi çok büyüktür. yaylar belirli bir zaman sonra ilk günkü güçlerini kaybederler. örneğin güç rezervi 48 saat olan bir saat yıllar sonra 30 saate kadar düşebilir. ya da bu güç rezervi için dizayn edilmiş fonksiyonlar ve güç aktarım organları düzgün çalışamayabilir. bunu önlemek için yay yapımında kullanılan metalürji tekniklerini çok iyi bilmek gerekiyor. ısıl işlem süreçlerini de anlamak gerekir. bunlar ar-ge maliyeti olarak karşımıza çıkarlar. bence saat üretiminin en hassas konularından birisidir. çok basit bir şekilde yay üretimi gerçekleştirilebilir ama üretilen yayın gücünün büyük kısmını çok uzun yıllar aynı şiddetle koruyacağının garantisinin vermek her saat üreticisi için zordur.

    kadran üretim maliyetleri. saat kadranı üretiminde en çok maliyeti kaplayan kısım üstündeki işaret rakam ve yazılardır. bu işaretleri 3 boyutlu olarak kusursuz bir şekilde üretmek çok maliyetlidir. genelde saat firmaları kimyasal baskı yöntemleri ile kadrana bunları yerleştirmektedir. bazı firmalar ise pres yöntemi ile kesilmiş parçaları şablon yöntemi ile yapıştırmaktadır. lüks saat firmaları ise üç boyutlu olarak mikro hassasiyet ile bu parçaları masif metallerden işler ve diğer yüzey işlemlerini gerçekleştirirler. yalnızca bu işaretlerin üretim maliyeti ile onlarca basit çapta saatin tümüyle üretimi gerçekleştirilebilir. kadranın kendisi de işlenirken üzerine yine üç boyutlu filigran benzeri desenler dokular oluşturulabilir. bu dokuları yapmak ovalama benzeri tezgahlarda yapılabildiği gibi kesiciler ile de kusursuz olarak yaratılabilir. kadran üzerindeki boyaların güneş ışığı altında yıllarca solmadan kalmaları, fosforlarının gücünü koruyabilmesi de önemlidir. kadran üstüne marka işareti basımı her saat firmasının onuru gibi bir durumdur. dikkat ederseniz bunun onlarca farklı yöntemi olduğunu görürsünüz. en az risk almak isteyenler genelde kimyasal baskı yöntemini seçerler. ama bu konuda en başarılı gördüğüm grand seiko marka saatlerdir. mikron hassasiyetinde üç boyutlu marka işaretlerini çıkartabilmek büyük teknoloji gerektirir. rolex’in taklit edilmesindeki en büyük sebeplerden birinin de marka işaretleri olduğunu düşünüyorum. çünkü baskı tekniği ile rahatlıkla işaretler çıkartılabiliyor. ayrıca kasının arkasında cam kapak olmaması sebebiyle, içindeki parçaların orijinal olup olamadığını anlamak çok güçtür. orijinal olup olmadığını anlamak için dış yüzey üzerine yoğunlaşmak gerekir. dış yüzey de kolay taklit edilebilir.

    işçilik kaliteleri her şeyden önce geliyor. ama bu durumu sona sakladım. bu süreçleri yönetebilmek tabi ki insanın verimli ve kaliteli çalışmasından geçiyor. en iyi işçilik kalitesi hedefleniyorsa en iyi de işçi gereklidir. en iyi işçiler de ucuza çalışmazlar. bir işçinin yaptığı bir hata belki on yıl sonra ortaya çıkacak, bu riski aza indirmek çok maliyetli bir iştir. öz veri ve yüksek standartlara uygun çalışma için devamlılık arz eden bir sistem gereklidir. bu durum insan kaynaklarının en iyi yönetimi sonucunda oluşacaktır. hepimiz bir şekilde mal veya hizmet üretimi içinde bulunduğumuz için bunun ne demek olduğunu zaten çok iyi biliyoruz. benim için ise bir fabrika gençken aldığı işçisini mühendisini kendi bünyesinde emekli edebiliyorsa yüksek kalitede işçiliğin olduğu ortadadır demektir. rolex için bu son kısım hakkında emin değilim. ama çalışanların çok uzun süreli devamlılık esasına göre istihdam edildiğini şirket yöneticileri söylüyorlar.

    yazdıklarım alıntı değildir. yerli ve yabancı her hangi bir web sitesi ya da video platformunda bulamazsınız.

    bu yazı da belirtilen birçok şey diğer pahalı lüks saat firmaları için de geçerlidir. ancak toplumda en bilineni rolex olduğu için özellikle yazmak istedim.

    ayrıca, yalnızca saatler için değil, hayatımız akışı içinde kullandığımız çoğu ürün için yukarıdaki anlatımlar geçerlidir. bir şeyin reklamını yapmaktan ziyade, tüketici olarak neyi ne kadara neden satın alıyoruz kısmını irdelemektir. rolex marka saatim de yoktur. longines marka saat almayı planlıyorum. ileride durumum iyi olursa favorim her zaman grand seiko marka saatlerdir.

    edit: imla, on parmak

    edit2: bilgi ekleme

  • "askerlik yapmak benim vatana olan borcumdur, onu ödemeliyim." diyemiyorum. o kadar yüksek vergiler ödedikten sonra devlete bir borcum kaldığını düşünmüyorum. beni 60 kişilik sınıflarda bok gibi hocalarla eğitmiş devletin bana bir faydası olduğunu da düşünmüyorum.o kadar eğitim aldıktan sonra hiçbir özelliği olmayan ego manyağı subayları tatmin edecek olmak bana çok ağır geliyor. askerlik yapmamak istemem ne korkudan ne cesaretsizlikten; sadece bu ülkenin vatandaşlarından böyle bir fedakarlık isteyecek yüzü olmadığını düşündüğüm için.

    mesela bugün askerlik şubesine gitmem gerekti ve bir noktada şube başkanı komutanın imzası gerekli oldu. adam dışarı çıkmış; 30 dakika bekledik bir sürü kişi. adam gelmeden önce zil çalınıyor, adamın kapısını falan açıyor erler o derece. adam odasına girdi; öyle oturdu keyif yaptı falan. bir 30 dakika sonra imza bekleyenleri içeri çağırdı. "gel", "dur", "ne var", "al", "git", "kimden aldıysan dosyaları ona ver". adamın kurduğu cümleler bu. "sen kimsin lan artist?" demek o kadar geldi ki içimden adama. altı üstü kıytırık bir askerlik şubesinde başkansın başka bir şey değilsin. ne bu artistlikler? erlerle "çay", "bana cevtel bul", "kapat" tarzı konuşmalar. azıcık saygı göstersen ölür müsün, rütben mi düşer biraz saygı göstersen insanlara! bu gibi adamların ordunun çoğunu oluşturmasından dolayı ben bu ordudan nefret ediyorum arkadaş. nerede o düşmana karşı tek yürek olan ordu, nerede bu bir özelliği olmayan heriflerin gençler üzerinden egolarını doyurdukları sözde ordu.

    itiraf ediyorum, ordunun yönetim kadrosundan nefret ediyorum.