hesabın var mı? giriş yap

  • bildik klişe. ama anaya saygısızlık. ayrımcılık, haksızlık bu.

    ana yemeği yemekten de rahatsızlık duymak lazım bence. ama kimin umrunda, millet hiç utanmadan yumuluyor hazır sofralara, önlerine getirilmiş soyulmuş doğranmış meyve tabaklarına... babasının 1 lirasını yemekten rahatsızlık duyanların, annesinin 1 tencere dolmasını 1 oturuşta yiyip bitirmekten rahatsızlık duymaması büyük haksızlık bence.
    sizi gidi gizli emek sömürücü sinsiler sizi!
    (bkz: anne yemeği yemek)

  • bir ara ingilizcesini geliştirmek için telefonunun dilini ingilizce yapanlar vardı, noldu onlara, büyük elçi falan oldular mı?

  • acilen kedilerime onlar tarafından ödüllendirilmek istemediğimi, mamaları karşılıksız verdiğimi anlatmam gerekiyor sayın kediciler. ben kediden anlamam, köpekten anlarım. köpeğe hayır derim mesela, ödüllendirmez. ancak kedi konusunda ne yapacağımı bilmiyorum. hatta ödüllendirildiğimi anlamam bile aylar sürdü bak, o kadar yabancıyım kedi milletine. beynim bir türlü basmıyor.

    şincik, benim 5-6 tane kedim vardı. bu sayı çok diye başta bayağı söylendim. ben bakmam, istemem, vermiyorum mama cart curt diye. sonra bir baktım meğerse 14-15 kedim varmış! aynı renkte olanları ayırt edemeyişimi fırsat bilen üçkağıtçılar sırayla ortaya çıkmak sureti ile beni kandırdılar. zaten hiç doymuyor oluşlarından şüphelenmem lazımdı. yav diyorum kuş kadar mideleri var, 15 kg mamayı anında bitiriyorlar. yine de kötü düşünmedim, yakıyorlardır, koşuyor garibanlar dedim. duygularımla oynadılar. ta ki mama vermeyi unuttuğum güne kadar. ertesi gün mamayı bir döktüm, her yerden kedi yağdı. sağa bakıyorum benim şişko sarı, sola bakıyorum benim şişko sarı. zaten o sarının huyunun hep değişiyor olmasından da şüphelenmeliydim ama işte hep iyi niyetimden hep :( neyse sonuçta sürüsüne bereket kedim var.

    bir gün mutfak penceresinin önünde, bahçede, ölmüş bir fare gördüm. aha dedim, kedilerim eve girmeye çalışan bir fareyi yakalamış. fareye üzüldüm çünkü ben üzülmek için yaratılmıştım ama yine de kedilerin evi koruması hoşuma gitti. ödül olarak verdiğim mama miktarını artırdım. çalışın aslanlarım dedim. sonra yine mutfak penceresinin önüne bir koyun bacağı geldi:( gittikçe bir korku filminin içinde yaşamaya başlar oldum. evi koyun bacaklarından korudukları için de teşekkür edebilirdim ama biraz saçma geldi ne bileyim. zavallı koyun bacağı bana ne yapabilirdi ki? heveslerini kırmamak için bunu yüzlerine vurmadım. olur öyle dedim.

    bu arada kedilerimin mamasını mutfak penceresinden veriyordum. sonra kapının oradan vermeye başladım çünkü mamalar girişte duruyordu ve böylesi daha kolaydı. ayrıca uzun uğraşlar sonucu o ölmüş fare ve koyun bacağını da atmıştım, ardından da ptsd tedavisine başladım, sizlere acıdığım için onları atarken hissettiklerimi yazmıyorum. his derken neyle tutarsan tut bedenleri böyle, tamam anlatmıyorum.

    neyse, sonra kapının oraya başka bir ölmüş fare geldi. bu kez fare kendi geldi ölük ölük. ve tombişti, diğer ölük fare değildi. ertesi gün de aynı kapının önüne tombiş koyun bacağı geldi:( bilmiyorum kayaları birleştirebildiniz mi ama farelerin ve bacakların her seferinde benim mama verdiğim yerden eve girmeye çalışmaları çok mümkün değil gibiydi. kedilerim beni ödüllendiriyordu:( nolur beni kurtarın, sözün özü bu. bahçede çok sevdiğim ve köpeklerimi delirten kirpim var, ödül olarak onu getirirlerse ya? kirpime savunma sanatlarını öğretmek istiyorum çünkü dikenleri sivri ve sert değil. geçen gün büyük köpeğim onu ağzına almış gezdiriyordu kirpime hiçbir şey olmadı. köpeğime de. tabii ki köpeğin kirpiyi aldığını fark etmedik yoksam izin verir miyiz ya neyse işte. eve gitmiycem ben karar aldım şu an. kesin kapının önünde ölük bir şey olacak:(

    ben geldim: kedilerimi göstereceğim. burada soldaki şişko sarı kedim, sağdaki ise şişko sarı kedim. tabii iki gün önce bu kediler böyle değildi. soldaki şişko sarı resmen gitmiş yüzünü gözünü patilerini beyaza boyamış ama neyse, bir şey demiyorum. böyle boyanmış halini dedem de ayırt eder. nasıl boyamış ya, hayret bir vaka. bu da diğer sarı kedim, boyanmamış olan. sabahın köründe çektim fotoları ve otur dedim bekle dedim hiç dinlemediler. insan güceniyor. sonra şu fotoyu gördüm. sağdaki ne:( önce ayakkabım sandım ama öyle tüylü ve yumuşak ayakkabım yok. kedi mi bu, kediyse benim öyle kedim yok:( kirpim desek hiç değil çünkü kirpim toparlak ve tek renk, gri. tilki de olamaz, tilki olsa kedilerimi yerdi. kesin karıncayiyen bu çünkü karıncayiyen hiç görmedim, demek ki gözüm algılamadı sabah sabah. aa karıncayiyenim oldu bahçede, yaşasın be, ismi guido olsun. guido salvadora.

  • black mirror'ın 3. sezon 1. bölümünün ismidir.

    hikayesinin charlie brooker’a ait olduğu 1. bölümün senaryosunu kaleme alan kişiler rashida jones ve michael schur. joe wright’ın yönetmen koltuğunda oturduğunu gördüğümüz bölümün başrol oyuncusu ise bryce dallas howard.

    nosedive, 2 yıla yakın bir süredir beklediğimiz yeni black mirror sezonunun ilk bölümü olması ve konusunun da sosyal medya olması sebebiyle bir kara mizah örneği olarak sosyal medyada büyük bir hızla yayıldı. pastel renklerle bezeli olan bölüm, ilk etapta 2013 yapımı spike jonze imzalı “her” filmini anımsatıyor. üstelik filmle bağlantısı bu kadarla da sınırlı değil. yakın bir gelecekte geçen her ile nosedive teknoloji ile iç içe geçen insan yaşamına odaklanıyor. tıpkı filmdeki gibi nosedive’da da ekranda görünen herkesin elinde insanların sanal bir dünyaya giriş yapmasını sağlayan aygıtlar bulunmakta. black mirror’ın önceki bölümlerinden de izler taşıyan bu bölüm ile izleyicisine yeni kanalında yeniden merhaba diyen dizi, son derece sert bir sosyal medya eleştirisine imza atıyor ve önceki tüm bölümlerden geri kalır bir yanı olmadığını kanıtlıyor.

    günümüzde facebook, twitter, ınstagram, snapchat, periscope gibi sosyal medya uygulamaları ile insanların her anlarını sanal bir ortama aktardığı zaten bilinen bir gerçek. bu bölümde anlatılanlar ise biraz daha korkutucu bir fikir ile çıkıyor karşımıza. bu tür uygulamalarda yapılan her türlü paylaşıma gelecek olan her beğeni ve yorum insanların egolarını tatmin etmekten başka bir işe yaramamakta ve insanlık her geçen gün sanal bir kutuya hapsolarak yapaylaşmaktadır.

    lacie’nin günlük hayatına konuk olduğumuz bu bölüm adından da anlaşılacağı üzere bir “dibe vuruş” öyküsü anlatıyor. zaten konu black mirror olunca ütopik bir senaryo beklemek abes olurdu. distopyayı iliklerimize dek hissedeceğimiz bir gelecek portresinde insanlar 5 puan üzerinden sınıflara ayrılmıştır. günümüz sınıf farkının sanal bir boyuta taşındığını gözlemediğimiz hikayede puanı yüksek olan kişilerin yapmacık, düşük olan kişilerin doğal/normal insanlar olduklarını fark etmekse trajikomik bir durum yaratıyor. acaba lacie 4.5 üstü bir puana sahip olan arkadaşının düğününe katılıp puanını 4.5 üzerine çıkarabilecek ve bu sayede o çok istediği evi satın alabilecek midir?

    black mirror bu bölüm itibarıyla kelimenin tam anlamıyla, “ben döndüm!” mesajı veriyor.

  • benim için her sene tezahür eden bir durum. bu sene ise, 30 kilo domates, 20 kilo patlıcan, 25 kilo taze fasulye, 30 kilo sivri biber, 10 kilo kırmızı közleme biber, 25 kilo bezelye ile kapadık konserve sezonunu. sayılar abartı değil maalesef, bu ürünlerin hepsi kilo kilo yıkandı, soyuldu, ezildi, doğrandı. bu süreçte hiçbir teknolojik aletten yardım almadık, yani soyma doğrama yıkama tamamen annem ve ben tarafından gerçekleştirildi.

    koskoca 1 günü, haftalık tek izin günümü, sabah 7'de kalkıp gece 12'de yatmak suretiyle bu işe ayırdık. en gıcık iş ise, kaynatılan domatesin kaynar halde kavanozlara doldurulmasından sonra kapağının sıkıştırılması olayı. çünkü mutlaka hayvani bir güçte sıkışması lazım ki hava alıp bozulmasın soğuyana kadar.

    velhasıl toplamda 72 kavanoz+29 poşet buzluğa atmalık olarak bitirdik konserve işlemini.

    yani daha evlenmeden, annem sağ olsun, nene gibi yetiştirdi beni.

    edit: mesajlarınız sağ olsun, entry 3 nokta gibi görünüyordu neden anlamadım. şeyler'den kopyaladım tekrar.

  • zaman veya mekan hakkkında düşüncelere dalınca yaşanabilir.

    dinozorlar günümüzden 65 milyon yıl önce yaşamıştır. ancak yeryüzündeki ilk modern insana sorulsa o da aynı yanıtı verip 65 milyon yıl önce derdi. bütün insanlık tarihi boyunca bu rakamı değiştirecek kadar bile zaman geçmedi. topu topu 160 bin yıldır buralardayız insanlar olarak. dinozorlar bile 158 milyon yıl yaşamışlar dünyada. insan türünün o kadar yaşayacağından şüpheliyim çünkü çevreyle adaptasyonu sıfır. ve çevreye uyum sağlayamayan türler yok olmaya mahkumdur.

    mekan kısmına hiç girmiyorum. bu yeterli sanırım.

  • türkiye cumhuriyeti'nin kurucusu olan gazi mustafa kemal atatürk'ün 85. ölüm yıl dönümünde emniyet şeridinde saygı duruşunda durduğum için türk polisi tarafından bana düzenlenmiş cezadır.görsel

    bu sabah trafikte olduğumdan dolayı herhangi bir kazaya neden olmamak amacıyla aracımı 09.04’te e-5 yenibosna-merter istikametinde yenibosna mevkiinde en sağ şeride çekip saygı duruşunda bulundum. trafikte yer alan tüm araçlar araçlarını durdurarak saygı duruşunda bulundular. durduğum yerin 50 metre ilerisinde ise 1 polis aracı ve 3 memur olduğunu fark ettim. ilk olarak saygı duruşu sırasında bir trafik kazası meydana gelmesi durumunda hızlıca müdahale etmek için polislerin hazır beklediğini düşündüm. ilk yanlış düşüncem bu oldu.

    polis memuru beni durdurup evrakları isteyince rutin kontrol yapıyorlar diye düşündüm. ikinci yanlış düşüncem de bu oldu. bana trafik cezası yazacaklarını söyleyince itiraz edip, siz türk polisi değil misiniz saygı duruşunda durduğum için bana nasıl ceza yazarsınız dediğimde, saygı duruşu için mi durdun dedi (bu sabah 09.05’te aracımı sağa çekip, dörtlümü yakıp, aracımdan inip, arabanın yanında 1 dakika boyunca ayakta istanbul’un temiz havasını ciğerlerime çektiğimi düşündü galiba). evet dedim saygı duruşu için aracımı çektim. tamam o zaman ceza yazmıyorum dedi. ben de ehliyet ve ruhsatımı yoluma devam ettim. (yolda keşke polis aracının ve memurların videonu çekseydim diye düşündüm, çekmediğime şu an çok pişmanım.)

    bu akşam e-devletten ceza sorgulaması yaptığımda tarafıma 47/1-c maddesi kapsamında 436 tl ceza düzenlediğini gördüm. şimdiye kadar yediğim trafik cezaları (hız limitini aşma) arasında bu cezanın yeri çok başka. ben bu cezayı yemekten gurur duyarım. lakin bu cezayı, bana kesenlerin yanına bırakmaya hiç niyetim yok. öncelikle cezaya itiraz edeceğim, sonrasında ise bana ceza yazan memur hakkında (tutanaktan belli oluyordur diye düşünüyorum) dava açacağım.

    edit 1: güzel mesajlarınız için teşekkür ederim arkadaşlar. dava süreci ile ilgili gelişmeleri ayrıca burada paylaşacağım.