hesabın var mı? giriş yap

  • tartisma/kavga esnasinda akla gelmeyen ama gece yatarken bir an da dank eden,”off bunu diyecektim olm yaa” dedigimiz tum seylerin olay esnasinda aklina gelmesi.

    hep yatarken aklima geliyo,diyemedim diye icimde kaliyor sonra hep ya:(

  • bu hayatta sadece erkeklerin tadabileceği ve yine erkekler tarafından salgılandığına inandığım değişik bir hormon sayesinde yaşanan coşkudur efendim. gereksiz kibarlık, pozitiflik, insanın karnında kelebekler uçuşması, seviyesiz esprilere karşı abartılı kahkahalar, hadi beyler hadi nidaları falan.. off yazarken bile tüylerim diken diken oldu. en karamsar insanın bile "ehe ehe" diye yaşayacağı coşkudan bahsediyorum ben size. ağır depresyon geçiren insanların kurtuluş reçetesinden bahsediyorum.

    biliyorum beyler; şu anda ekran karşısında manidar bir tebessümle okuyorsunuz yazdıklarımı. hepiniz yaşadınız bunları.

  • dizinin özeti şu şekildedir.

    güney: n'oluyo oğlum ya?
    cemre: kuzey n'oldu?
    ali: kuzey olm n'oluya lan?
    anne: n'oluyo çocuklar?
    banu: güney n'oldu, bişey mi oldu?
    kuzey: bişey yok aq yaa...

  • güç kazanma ve onu korumanın 20. yüzyıldaki en keskin yolunun devletle iyi geçinme, bürokrasiyi elde etme ve onu besleme ama devlete bağlılık göstermeme; bağlılığı bilinen aile kavramından biraz daha büyük olan, kan bağı da taşıyan genişletilebilir bir organizasyonda bireyler arasında örmeye kendini vakfetmekte bulan stratejist.

    vito, hakimlerin, polislerin, senatörlerin ve diğer pezzonovantelerin sürekli olarak satın alınması, onlara iyi bakılması ve devlet kurumlarıyla savaşa girilmemesi gerektiğini ama örneğin ikinci dünya savaşı'na katılma konusu gelip çattığında "aile"nin bireylerinin savaştan uzak tutulmasının şart olduğunu düşünür. böylece devletle bağı bir nevi iş anlaşması gibi kalır ama devlete bağlılık zayıflıktır. en küçük oğlu sözünü dinlemeyip savaşa gittiğinde bunu "yabancılara bağlılık" olarak görür. hatta onun bir savaş kahramanı olup madalyalarla eve dönmesini dahi önemsemeyip küçümser.

    aileye uzak duran ama çaresiz kaldığında aileye başvuran bonasera gibilere devletle kendi organizasyonu arasındaki keskin ayrımı hatırlatırcasına ilk sorusu "neden önce polise gittin?" olur. vito corleone saga'sı hem film hem de kitapta bu keskin ayrımdan bahsedilerek açılır. mario puzo onu lineer ve kronolojik bir bakış açısıyla anlatmaz. bunun yerine çöküşten hemen öncesini, organizasyonun en tepede olduğu dönemdeki halini ortaya koyar. okur/izleyici, vito'nun bu gücü bir şekilde elde edip devletten öte bir devletçiğin patronu olduğunu kavrar, ancak bundan sonra organizasyonun kuruluşunda vito'nun stratejilerini öğrenmeye başlar.

    devlet vatandaşlarının bağlılığını iki ölçütle ifade eder: vergi vermek, gerektiğinde ülke için ölmek/öldürmek. vatandaşın devletini sevip sevmemesi ve soyut bir bağlılık hissedip hissetmemesi devlet için önemli değildir. vergisini veren ve savaşa giden vatandaş olmak devlet için yeterlidir. vito'nun "aile" organizasyonunda da bu iki kıstas kesin bir şekilde yürürlüktedir lakin vito bunlarla yetinmez. sarsılmaz bir bağlılık ve organizasyonu sevmek de en az "kazançtan pay" ve aile için diğer ailelerle "savaşmak" kadar önemlidir.

    kuralları kendi çağından çok önce yazılmış olan omerta'nın devleti dışlayıcı tutumu vito için de uygundur. devlet tarafından suç işlerken enselenen aile üyesi iki şeyi iyi bilir: ailesi, onun davasına bakacak hakimi veya ona lafını geçirebilecek senatörü çoktan satın almıştır. bu satın almada kullanılan parada kendi "kazançtan pay"ı da kullanılmıştır. yani bir nevi sigorta poliçesinin işe yarama günü gelmiştir. ikincisi ise satın alma gerçekleşmemiş olsa dahi aile, üyenin arkada bıraktığı çekirdek ailesine en iyi şekilde bakacaktır. bunu da kazançtan pay sistemiyle baştan garantilemiştir zaten. tam burada bağlılık kuralı da devreye girer. üye kendi kazançtan pay'ını geride kalan ailesinin bakımı için garanti görüp de suskunluk yasasını bozamaz. eğer bağlılığını kaybedip de suskunluk yasasını bozarsa sigorta poliçesi yandığı gibi çekirdek ailesi de organizasyon ailesi tarafından dışlanır. çekirdek ailedeki yetişkin erkekler de öldürülür.

    vito, insan psikolojisini çok iyi bildiği için bağlılığın sınırsız olmadığını, üyelerin de ihanet edebileceğini her zaman hesaba katar. bu yüzden hiyerarşi sistemini de önemser. bu, devletin yasa sınırları yüzünden göze alamayacağı bir şeydir. devlet, ihanet eden bir çavuş için onun komutanını da suçlayamaz. ama vito'nun ailesinde ihanet eden bir soldatto'yu işe alan capo da sorumlu tutulur. capo, o soldatto'yu ortadan kaldırmakla yükümlüdür yoksa capo yok edilir. vito'nun organizasyonunda yasa hem sarsılmaz hem de esnektir. ihanet cezalandırılmaz ve affedilirse bu başka ihanetleri kolaylaştıracağından dolayı tazmin edilemez.

    aileye bağlılık, devlete sadakat kavramına oranla daha katıdır. lakin bağlılığını kaybetmeyen her üye her istediğini elde ettiği, güçlü ve zengin bir yaşam sürer. oysa devlete sadakatini yitirmemiş, kanunlara uyan, uysal bir vatandaş çoğu zaman sefalet içinde yaşayıp ölür. vito'nun en iyi kullandığı acı gerçek budur.

  • kardeşlerim yurtdışına çıktığınızda hard rock cafe'ye gitmeyin.. floransa'da otantik bir osteriaya, viyana'da şık bir viyana kafesine, londra'da 300 yıllık orijinal bir mahalle pub'una gidin ki o şehrin gerçek ruhunu hissedin, geziniz anlam kazansın.

  • açılın! tedirgin olan ve bu durumu merak edenleri bilgilendirmek için ben geldim! * orman yangınları sonrasında rüzgarın şiddeti ile dumanların farklı şehirlerde ulaşması sonrası ortaya çıkan ve gökyüzünün (bkz: sepya) gibi görünmesi durumudur. bazen de sıcak ve kuru rüzgar olan (bkz: siroko) beraberinde kum taşıdığında bu durum olur.

    izmirdeki durum'a bakarsak: yangınlar sebebiyle gündüzleri bulutlar turuncumsu, güneş ise kızıl bir renge bürünür. bunun detaylı ve bilimsel açıklaması şu şekildedir;

    orman yangınlarının olmadığı günlerde dünya'da bulunan gaz ve parçacıklar ışığın tüm yöne neredeyse eşit oranda dağılmasını sağlar. mavi rengin dalga boyunun daha ufak olmasından dolayı da diğer renklere kıyasla daha çok dağılır ve mavi renk diğer renklere göre daha net görünür. bu, zaman zaman ilginç manzaralar ortaya çıkarabilir.

    yangınların olduğu veya yangın bölgelerine yakın yerlerde ise durum farklı olur. dumanlar yukarı çıkar ve (bkz: atmosfer) 'i doldurur. böylelikle güneşin uzun olan görsel dalga boyları da bu dumanlı sisten daha çok geçer. dünya atmosferinde kalan parçacıklar, fotonların düzenini etkiler, gündüzleri bulutları ve güneşi, geceleri ise ay'ı turuncu ve kırmızı görmemize sebep olur.

    edit: izmir'de gördüğümüz bu gökyüzü rengini istanbul ve orman yangınlarına komşu diğer illerde de görebiliriz. bulutların geçişi ve rüzgarla farklı illerde de görmek normal - bu oldukça doğal ve beklenen bir durum. ayrıca bahsi geçen illerde olası bir yangın durumunda, bu durumun karşımıza çıkışını hızlandırabilir. balıkesir, manisa, aydın - yalova - bursa- istanbul - sarkarya'da da görülebilecek. atmosferde yangından dolayı biriken gazlar sebebiyle yoğunluk farklılığı ortaya çıkarak bu şekilde gökyüzü renklerini karşımıza çıkıyor.

    atmosferdeki durumun, gökyüzüne yansıması ve meydana gelen geçişe ait görsel -görsel 2

    bilim'i seçen herkese selam olsun.
    sevgiyle.

  • ali koç'un açıkladığı gerçekler yıllardır bilindiği halde, tüm cemaatçi veya o dönemde kirli ilişkiler içinde olan, hatta bank asya'ya 1 lira yatıranlar bile tutuklu iken, rasim ozan kütahyalı ve nagehan alçı neden ifade bile vermedi? ya da itirafçı mı oldular?

    --- spoiler ---

    başkanımız ali koç, rasim ozan kütahyalı'nın yüzüne “bu gün dönmüş olsanız bile zamanında fetö sempatizanı, destekçisi ve sözcüsüydünüz. bu adamlar cumhurbaşkanımıza ve devlete göz dikiyorlarsa senin gibi adamlardan aldığı cesaretten dolayıdır. aziz yıldırım'ın adını ağzına alma”
    --- spoiler ---

    video

  • var ya belki de bu işte en az suçu olan esnafı hedef gösteriyor durmadan. vatandaş da sanıyor ki esnaf 5'e alıp 15'e satıyor. ve aynı esnaf hala bunlara oy veriyor. nasıl bir akıl tutulmasıysa artık

  • ilk başta erdoğan'ı ılımlı müslüman demokrat zannedip kıçının üstüne oturan avrupalıların bir zamanlar diktatör diye hor gördükleri atatürk'ün müslüman coğrafyadan çıkabilecek yegane devrimci olduğunu anlaması olayıdır.
    darısı akp seçmeninin başına.