hesabın var mı? giriş yap

  • videodaki iki genç sahilde takılırken aniden dev bir parmak izi beliriyor üstünde de yeni çağın başlangıcı yazıyor, ne anlama geliyor olabilir altından ne çıkacak merak ederseniz takipte kalın
    bkz: esrarengiz parmak izi
    edit: altından hangi dizi, hangi olay çıkacak akıllara sorular düşürür.

  • anne: sadece aptallar kedilerden korkar.
    ada (4,5): emin misin?
    anne: tabii ki eminim.
    ada: sadece aptallar emin olur.

  • eskiden arkadaşlarla sahile sohbet etmeye giderken markete uğrayalım da bir şeyler alalım derdik.

    o bir şeyler şimdi yılbaşı paketi olmuş işte.

  • 13 temmuz 1977 akşamı, new york üzerinde etkili olan yağmur ve rüzgarlar yoğun bir elektrik fırtınasına neden oldu. eyaletin üzerinden güneydoğuya ilerleyen kara bulutlar akşam saat 20:40 civarında çok şiddetli bir yıldırım düşmesine vesile oldu.

    bir bir sönen sokak ışıklarını, kapanan televizyonlar, kararan gökdelenler ve nihayetinde tamamiyle karanlığa gömülmüş bir şehir silüeti seyretti. kesinti anında halkta bir paniğe neden oldu. izlediğim videolarda tanıklar "elektrik kesintisinin ardından önce karanlık, yaklaşık 1 dakika sonra ise şehirde yankılanan bir çığlık seli geldi" diye anlatıyor. zincirleme reaksiyon ile yayılan panik öncelikle çığlıklara ardından ise özellikle fakir bölgelerde yağma, tecavüz, kundaklama ve cinayetlere dönüşmüş.

    evet doğru okuyoruz; 1977 de new york sokaklarında yağma, tecavüz ve kundaklama. 25 saat süren elektrik kesintisi, şehri bir gecede bir kaosa gömmüş. öyle ki, tecavüzler sonucu, hadiseden 9 ay sonra bebek doğumları peak yapmış.

    amerikan toplumundaki "felaketlere hazırlık" topluluk fenomenlerini biliyoruz. nüfusun, özellikle kırsal ve "county" olarak tabir ettiğimiz merkezlere uzak ilçelerde yaşayan kısmının ciddi bir çoğunluğunda felaketlere ve "dünyanın sonu" gibi katastrofobik şeylere hazırlanma güdüsü çok yüksek. eskiden beri varolan "kovboy kültürü" olarak takma isim koyduğumuz kişisel alan, özel mülkiyet, kişisel silahlanma düşkünlüğü gibi olguların bu derece yüksek olmasının stimülatörlerinden birisi de bu toplumsal fenomendir.

  • aslinda cok var. ama birkac tanesini sayabilirim.

    - oncelikle otel ucretini giriste tahsil etmek istemeleri.

    - kahvaltida oda numarasi sormak icin gelen gorevliler.

    - odada ikram olarak icecek bir ufak su, cay-kahve bile bulundurmamasi.

    - otele giriste elinizde tasinacak canta olmamasina ragmen sirf bahsis koparmak icin odaya kadar eslik etmeye kalkan, gereksiz yere lafi uzatan bellboylar.

    - otoparktan para alinmasi.

    - en cok guldugum de "otele disardan yiyecek-icecek" getirmek yasaktir uyarisi koymalari. 4 yildizli otellerde bile gordum.

    edit: son madde ile ilgili soyle bir uyari geldi, ben isin bu boyutunu pek dusunmemistim:

    dışardan yiyecek içecek getirip ve bunlardan zehirlenip suçu otel yemeklerine atmaya çalışanlara yönelik bir önlem. başı ciddi belaya giren oteller var bu yüzden.

  • ohoo bu paylaşım az bile.

    size şimdi gün içinde paylaşılan 2 adet kareyi anlatmak istiyorum. lan aslında şeytan diyor direkt koy resmi buraya da hadi neyse. bu kız mafya bozuntusu süper zengin biriyle evli onu da not olarak vereyim.

    paylaşım 1: kızımızın son model bmw'sinin içini kırmızı gül yapraklarına boğmuş beyimiz, 4-5 farklı poz çekilmiş ve ortaya karışık bi kolaj yapılmış. bu paylaşım öğle saatlerinde.

    paylaşım 2: akşam saatlerinde de asıl görüntü geliyor. küvet doldurulmuş, etrafında mumlar loş bir ortam. suyun üstü gül yapraklarıyla dolu. bu paylaşımın en deli noktası da fotoğrafa yapılan yorum "arabayı anladık da banyoda ne işiniz var". lan ne işi olacak, kıza kese atacak hali yok ya.

  • sahillerde mohitolarla winter is coming mi yapacağız?

    iyi tarafindan bakarsak da kış gelecek diye ekime kasıma da birakabilirlerdi.

    yaziklar olsun...

  • bunun yüzünden favorilenen entrylerime bakmaya korkuyorum. insanın sevinci te şurasına yabışıyor.
    tanım: bir çaylak.

  • bilişsel bilimler, bilişsel "sistemlerle" ilgilenirler. öyleyse önce bir sistem varsayımı olmalı. peki sistem nedir?

    bir mekanizmanın veya bağlı bir ağın parçaları olarak birlikte çalışan şeyleri oluşturan, sistem adı verilen karmaşık bir yapıdır. bu nedenle, sistem belirli ilke ve prosedürlere göre çalışır.

    bilgisayar bilimleri (özellikle aı kısmı), psikoloji/sinirbilim (özellikle sinirbilim yani neuroscience), linguistik ve felsefe blümlerinin ortaklaşa çalıştığı bir projedir aslında bilişsel bilimler. beynin tam bir hesabını vermeye çalışan sistemlerine agı gerler. yani artifical general intelligence, fakat aı'cılardan bazıları bunun beyhude bir çaba olabileceği düşüncesiyle "pragmatik" hedeflere odaklanılması ve aı prosedürlerine bağlı kalınması gerektiğini önerirler. ileride zaten bir şekilde agı, yani bilmenin bütünlük içindeki tüm bilgisi kendi kendine peydah olacaktır.

    şimdi bu konu altında bilişsel bilimler camiasına "genel kanının aksine" görülen bazı tespitlerde bulunayım. spekülatif de olsa bu tespitlerin üzerine kurulu teoriler, eski bakış açılarının içine düştüğü bazı çıkmazlar yüzünden günden güne bilişsel bilim camiasında popüler olmaya başlamışlardır.

    *

    bilişsel sistemler sadece ve sadece kendi eylemlerini (actions) yaratırsa işe yarar çözümler sunarlar. buna göre geri bildirim duyumları, (feedback sensations) eylemlerini varlığını sürdürmek için çok özel bir şekilde yönlendirmeye yarar. bu tanımlarla biliş ve yaşam temelde aynı fenomen haline gelir. prensip olarak, ruh-beden problemi ancak bu şekilde tasviye edilerek bilişsel sistem gibi bir projeye başlanabilir.

    bu perspektiften baktığımızda, autopoiesis mefhumu oldukça önemlidir, çünkü ancak bu yol üzerinden bilişsel sistemlerin "iş görmesini" sağlayabiliriz.

    buna göre, sistemi olusturan parçaların tüm eylemleri sisteme yeni bir geri bildirim olarak geri döner. yani, kendini yeniden üretebiliyorsan yaşıyorsun bu hayatı demektir. istersen termosifon bile olabilirsin. eğer bu özelliğe sahipsen sana diyeceğim şey yine "yaşıyorsun bu hayatı" olur.

    autopoiesis söz konusu olduğunda, dağıtıcı bir yapının ortaya çıkması iki ayrılmaz varlık arasındaki ayrımı ortaya çıkarır: bir yandan organizma, diğer yandan ekolojik niş. 20. yüzyıl büyük düşünürlerinden biri olan gilbert simondon'un terimiyle bu iki mefhum sadece birbirleriyle ilişkilerinde var olurlar. fakat bunların varlıklarının statüsü, bilişsel bilimlerden ayrı, sadece felsefenin teknik mülahazalarına dayandığından, belki de zaten sadece "kuruntudan" ibaret olan bu probleme girmeyeceğim.

    autopoiesis ve bilişsel bilimi birlikte değerlendirdirdik ve birbirlerine kısaca eklemledik. şimdi de, duyu motor döngüsü (sensorimotor loop)kavramını ortaya koyalım.

    buna göre, duyusal girdiler, yukarıda tarif ettiğimiz autopoiesis'i korumak adına eylemleri belirli bir şekilde yönlendirmek için kullanılmalıdır. bu aslında bir bilme biçimidir. aslında bu, bir öneri niteliğindeki bilme terimi değil, doğrudan eylemde nasıl ifade edildiğini bilme biçimidir. dolayısıyla bir öğrenmedir. eğer bu kurala uyarsa, makinalar da öğrenir...

    bu eylemler çevreyi veya organizmanın çevresiyle olan ilişkisini değiştirir ve dolayısıyla duyusal girdiyi değiştirir. yazının ilk kısmıyla beraber ele alırsanız, bu durum döngüyü kapatır ve dinamik bir sistem kurar. hadi buraya küçük bir bakınız verelim. (bkz: dynamics systems theory) bir tane daha (bkz: dst) şimdi bu noktada, kilit nokta şu: dünyanın organizma için "ne" olduğu, eylemlerinin sonuçlarından ne daha azı ne de daha fazlasıdır, "ne" sorusunun cevabı da muhtemel eylemlerin dağarcığına bağlıdır.

    buna göre, eylem olmadan dünya ve algı yoktur. her canlı organizma eyler ve içinde bulunduğu dünyayı ortaya çıkarır. (bkz: eylemek)

    dolayısıyla, gerçeklik organizmaya çevre tarafından önceden verilmez, daha ziyade organizma tarafından ortak olarak kurulur.

    yani, duyusal deneyim, dış dünyanın içsel temsilini duyusal sinyallerle aktive ederek yaratılmaz, duyusal deneyim, tecrübe, his vs. ancak bir keşif tarzına karşılık gelir. bu nedenle de aktif bir süreçtir.

    algılama ve duyusal farkındalık, bu keşif eylemlerinden kaynaklanan duyusal girdilerdeki değişikliklerin yapısını kullanma eylemiyle ortaya çıkar. bu nedenle, planlama, akıl yürütme ve hedef başarısına ilişkin diğer görevler, tamamen olumsal bir şekilde çalışmaktadır. yani bilişsel sistemler, genellikleri gittikçe daralan bir şekilde yazarsak mantıkta, matematik ve fizik biliminde karşılaştığımız gibi zorunlu kurallar ve bu kuralların zorunlu sonuçları olarak gelecekteki olayların zorunluluğu yani determinizm kisvesinde iş görmezler.

    algı ve duyu gibi sonuçlar olumsal olsalar bile, bu olumsallık herhangi bir düzenleme olmadan gerçekleşmez. buna göre, eyleyen düzenleyici bir programla, bir yol haritasıyla (guideline) donatılmıştır. eyleyen (cognitive agent) buna göre yararlılığını en üst düzeye çıkaracak eylemleri seçer. bu minvalde, robotlar da çeşitli duyusal tarzlara sahip olabilir ve hatta sahiptir.

    tüm bu yazdıklarımın bulunduğu perspektif; beynin, ezberleme, akıl yürütme ve planlama gibi daha yüksek bilişsel süreçlerin üzerinde çalıştığı dış dünyanın içsel bir sunumunu yaptığı klasik görüşten radikal bir ayrılmadır.

    bu bakış açısı, algıyı açıklamak için içsel temsillere duyulan ihtiyacı ortadan kaldırır. içinde bulunduğu çevreyi, en iyi rol oynayan eyleyen tarafından örneklenebilecek en iyi temsil olarak görür.

    yani temel olarak pragmatik bir yaklaşımdır. bu doğrultuda da evrim teorilerinin dogmatik olmayanlarıyla da örtüştürülebilir, yakınlaştırılabilir.

    buna göre gerçerli olan evrimsel görüş, darwin'deki gibi survival of the fittest değildir. evrimi, lamarck'taki gibi kullanılan organlar zamanla gelişir, kullanılmayanlar körelir diye de teorize edemeyiz. daha ziyade bir katastrof süreci veya sürekli katastroflar sayesinde gelişen bir sistem olarak teorize edebiliriz.

    bu bakış açısının mottosu şudur:

    daha iyi performans = daha iyi adaptasyon

    *

    peki nasıl oluyor da, çevre bizde içsel bir temsil haline dönüşüyor? o da başka bir yazının konusu olsun.

  • vatandaşlık, hakim çoğunluğun sınırlarını belirlediği bir durum değil anayasal bir haktır ve türkiye cumhuriyeti vatandaşı kimliği taşıyan herkes bu ülkenin yurttaşı, sahip olduğu değerin esasıdır. bu görüntülerden hoşlanmayan hatta üzülen gidip başka ülkelerin vatandaşı olabilir. gördüğüm kadarıyla türk museviler oldukça mutlu.

  • bu gece de muthis olan efsane program. ızleyin, mutlu olun.

    --- spoiler ---

    ahmet cakar : bir cin atasozu vardir; kakayi ustune oturarak saklayabilirsin ama kokusunu saklayamazsiniz.

    sinan engin: kurutursun.

    --- spoiler ---

  • bunun aciklamasi yilin ilk alti ayinda 78.6 milyar lira acik veren butcenin ve 5 milyar lirayi bulan saray harcamalarinin bedelini halka yeni vergiler yoluyla yikmaktir, baska da bir sey degildir. hadi vatandas pamuk eller cebe.