hesabın var mı? giriş yap

  • bir arkadaşın filmin ilk bölümünde sıkılması sebebiyle tavanda oynaşan güvercinleri bütün yarı boyunca "gel geh geh" "cık cık cık" diye çağırması. aranın ardından ışıkların sönmesiyle güvercinlerden bir tanesinin arkadaşın kafasına konması, arkadaşın bonus kafası gibi kıvırcık olan saçlarına güvercinin dolanması, dolanan güvercinin iyice korkup çırpınması, arkadaşın da panikleyip çırpınmaya ortak olması, tüylerin uçuşması, arkadaşın "makinist imdaat" diye bağırması, ışıkların yanması zaten bi sikime benzemeyen filmin iyice piç olması..
    (bkz: oof of)

  • sinema konusunda gerçek bir sanat eseri ve başyapıt olduğu konusunda şüphesiz herkesin hemfikir olduğu filmdir. bazı sahneleri şahsımı neredeyse ağlatacak kadar etkilemiştir. ben-hur'un 3 yıl boyunca kürek mahkumu olduğu halde ölmemesi, annesi ve kardeşinin zindanda 4-5 yıl yaşaması ve cüzzama yakalanması yürekleri dağlamıştır. hz. isa'nın siluetinin gösterildiği sahneler görkemlidir ve çok etkileyici olmuştur.

    başrolü oynayanlardan ester karakterini canlandıran haya harareetin imdb de ki kariyerine bakınca çok az filmde rol aldığını görmek beni üzmüştür zira güzelliği hayran bırakacak cinstendir keşke ben hur karakterini canlandıran charlton heston kadar çok filmde rol alsaydı.

  • bu yaşlı kurt gündüzleri beylerbeyliği, geceleri de isyan eden bedevilerle vuruşmak için çete reisliği yapardı. napolyon akka kalesine dayandığında cezzar paşa'ya şöyle bir mektup yazar.

    "işte kalenin surları önüne geldim. ihtiyar bir adamın kalan birkaç günlük ömrünü almak bana birşey kazandırmaz. seninle savaşmak istemiyorum. benimle dost ol ve kaleyi bana teslim et."

    cezzar paşa'da mektubu şöyle cevaplar;

    "allah’a hamd olsun gücümüz yetiyor ve elimiz silah tutuyor. geri kalmış birkaç günlük ömrümüzü de küffar ile cenklerde geçiririz."

    napolyon bu cevabı aldıktan sonra yanındakilere "anlaşıldı, bu ihtiyar birkaç günümüzü heba edecek ama merak etmeyin, iki gün sonra şehrin ortasındayız." der ama 64 günlük kuşatmadan bir sonuç alamaz. kuşatma sırasında cezzar paşa'ya bir elçi daha gönderir ama şu cevabı alır. "devlet bizi bu kaleyi teslim etmek için vezir yapmadı. ben cezzar ahmed paşa şehidlik mertebesine ulaşmadan bir karış toprak vermem."

    bu cevaptan sonra iyice dellenen napolyon gece gündüz toplarla kaleyi dövdürür ama sonuç alamaz. sonra da geldiği gibi ülkesine döner.

  • ketum bir hayvan..

    sabaha karşı 02:30 civarında edirnekapı otobüs durağında oturuyordu dün biri.. banka oturmuş, kuyruğunu da kendine dolamış bekliyor..

    gittim yanına:

    -"pardon" dedim.. "bu saatte 500t var mı..?"
    şöyle ağır bir edayla başını kaldırıp yüzüme baktı.. gözleri mahmur..
    -"500t diyorum, bu saatte geçiyor mu?" dedim kendilerine doğru biraz daha eğilerek..

    göz göze muhabbetimiz taksicinin ilgisini çekmiş olacak, bizi izliyor..

    ama kedi efendide tık yok.. mahmur mahmur bakıp "miiiv" dedi sadece..

    "sana yol soranda kabahat serseri" diyerek okşadım başını.. aman, o mahmur karizma bir anda sırnaşık bir samimiyete dönüverdi.. iki patisinin yumuşağıyla elimi tutmalar, başını sevdirmeler..

    baktım gelen giden yok.. eyvallah dedim kedi efendiye.. yürüdüm metrobüse..

    bu sefer "miiiv" bile demedi.. çevirdi başını.. hem ketum hem vefasız..

  • üç kağıtçılığın sadece insana özgü bir şey olmadığı, bazı hayvanlarda da görülebileceği gerçeği.

    --- alıntı ---

    ben bugün drongo kuşunun nasıl usta bir sahtekar olduğunu öğrendim ve gerçekten ağzım açık kaldı.

    şöyle ki; bu acaip kuş önce diğer kuşlar veya mirketler gibi çeşitli hayvanlara gözcülük yaparak tehlikeleri haber veriyor, onların güvenini kazanıyor ve toprak altından çıkanlardan payını alıyor. bu yeterince ilginç değilmiş gibi bir de arada bir yanlış alarm verip onları kaçırıyor ve ganimetlerin hepsini kendi alıyor. bir de utanmadan "tamam tehlike geçti" işareti verip onları yerlerine geri çağırıyor.

    fakat zekası bununla da sınırlı değil. hiç bir numara işe yaramazsa, o zaman da hayvanların kendi seslerini taklit ederek tehlike uyarısı verebiliyor ve buna inanmayan da çıkmıyor tabi.

    numaraları eskidikçe sürekli taktik değiştiriyormuş bu vatandaş.

    --- alıntı ---

    ilgili video

    ben bugün bi'şey öğrendim

    debe edit: ovakışla cumhuriyet ilkokulu'na yardım ediyoruz

  • 15 sene önce fellik fellik güney amerika dizisi izlediğimizden ötürü iade-i diz-i olayıdır.

  • hayatını kaybetmeden bir ay önce ayşe arman'la yaptığı röportajdan:

    kanser olmanızı, yaşadığınız üzüntülere, sıkıntılara mı bağlıyorsunuz?

    - bundan kimsenin haberi yok ama ben 2000 senesinde de kanser oldum. kan kanserinin bir türü. doktorum bana, “bundan ölmezsin” dedi. ben de sordum, “sebebi stres mi? bir şeyleri kendime dert ettim diye mi oldu?” “alakası yok! bu tamamen piyango!” dedi. ama şu anda yaşadığım karaciğer kanseri, iki buçuk ayda oluşmuş. yine sordum, “bu da piyango mu?” diye. “yok” dedi bu sefer, “stresten ve sıkıntıdan olmuş!”

    sizi bu kadar strese sokan neydi?

    - her şey bir arada. yasaklanmalar, ekonomik problemler, kişisel dertler üst üste geldi. televizyona çıkmam, program yapmam engellendi; e nereden para kazanacağım, neyle yaşayacağım? onurlu bir adamım, gelmişim 65 yaşına. süleyman demirel cumhurbaşkanıyken bana devlet sanatçısı unvanı vermiş, sonra bu iktidar geri almış... e insan bunlara sıkılmaz mı, kafaya takmaz mı?

    katilini soranlar olursa diye burada dursun.

    "bir ayakta durabilsem, çıkıp oyun da oynarım ama ayakta duramıyorum. yürüyemiyorum. şu koltuğa gidip orada oturuyorum, sonra yatıyorum. genelde de yatıyorum. ama bunlar normal. birileri ölecek, birileri yaşayacak. ölmek zorundasın ki, başkaları doğsun. hayatın diyalektiği bu. ben yapacağımı yapmışım. yaşadığım sürece de mücadele ederim."

  • ferhan sensoyu anma toreninde kultur ve turizm bakani ve akpli beyoglu belediye baskaninin oldugu salonda "70 senedir bu ulkeyi din bagimlisi hukumetler yonetiyor, ama ona ragmen 70 senedir inatla tiyatro yapiyoruz biz, ferhan da inadina tiyatro yapti hep" demis sanatcidir. helal olsundur.

  • şayet ingilizce'de hangi taşıtlar için hangi edatı ("on" veya "in") kullanmanız gerektiğinden emin değilseniz şu kural her zaman geçerlidir:

    eğer koltuğunuza yürümenizi gerektiren, kompartımanları olan bir taşıttaysanız "on" kullanmalısınız (on the ship, on the bus, on the plane)

    eğer koltuğunuza yürümeniz gerekmiyorsa "in" kullanmalısınız (in the car, in the canoe, in the speedboat)

    debe editi: motorsiklet, bisiklet ve kaykay gibi koltuğu olmayan taşıtlar bariz şekilde zaten üstüne binilen taşıtlar oldukları için “on” kullanılır.

  • çocuk cinayeti > check ( şanlıurfa'da arabayla ezip öldürdüğü çocuk)

    hayvan cinayeti > check ( film için öldürdüğü at)

    kadına şiddet > check ( nebahat çehre'yi arabayla ezmesi, kafasına bardak koyup silahla ateş etmesi)

    cinayete yardım ve yataklık > check (ephraim elrom'un katillerini evinde
    saklaması )

    bıçaklı saldırı ve yaralama > check (alper feyman'ı göğsünden yaralayıp, ilhan feyman'ın sustalı bıçakla boğazını kesmesi.)

    cinayet > check (hakim sefa mutlu'yu öldürmesi)

    yargıyı yanıltmaya çalışmak > check (sefa mutlu'yu öldürdükten sonra cinayeti yeğeninin üzerine yıkmaya çalışması ama başarılı olamaması)

    terör örgütü faaliyetleri > check (hapisten kaçıp fransa'ya gittikten sonra terör örgütü lehine yürüttüğü faaliyetler ve yaptığı açıklamalar vs. )

    adamın cv'si bu şekilde. eklemeyi unuttuğum daha çok daha fazla suçu vardır ama adamın suç dosyası aşırı kabarık yetişemiyoruz.

  • dijital dönüşümünü gerçekleştirememiş bir ülkenin yaşadığı bir durumdur.

    çok önemli bir evrak bekliyorsunuzdur. her gün posta kutunuzu kontrol ederseniz. telefon açıp soramazsınız, gerekli işlemler bitince evrağı postaya vereceğiz deyip azarlarlar. yolda bisikletle posta dağıtan postacıları görürsünüz. ama evrak hala gelmemiştir. azar yemeyi kabul ederek evrağın çıkacağı kuruma giderseniz. bi de öğrenirsiniz ki, tek özelliği alman olmak olan 50 yaşındaki memur evrağınızı postaya vermeyi unutmuş.

    bi şey yapamazsınız, yine evrağı beklersiniz. 1 ay sonra postanız gelmiştir.