hesabın var mı? giriş yap

  • fenerbahçe'nin son maçı* kazanamaması ilahi adalet olabilir mi? sorusuna "dünyada kötü giden bu kadar çok şey varken tanrı'nın bir maçla uğraşacağını sanmıyorum" demiş topçu.

  • at üstündeki heykellerde, eğer atın iki ön ayağı yere değmiyorsa, o kişi yaşamını savaşta kaybetmiş demektir.

    atın tek ayağı yere değmiyorsa, atın üstündeki kişi, savaşta bir yara almış demektir.

    eğer, atın dört ayağı da yere basıyorsa, kişi, yaşamını doğal olarak yitirmiş demektir.

    edit: bu kurala avrupa vb. yerlerdeki heykeller dahil. maalesef ülkemizdeki heykeltraşlarımız buna pek dikkat etmiyor.

  • uyandırdığı nefret duygularının artması üzerine açıklama ve çağrı yapma gereği hissettim.
    yaz boyunca istanbul - gümüşyaka civarında scolari'yi görürseniz saldırmayın, o adam scolari değil, tıpatıp aynısı olan benim babamdır. kendisine mahalle maçlarında scolari deriz. artık demeyeceğiz zira teknik taktik bilgisi bu dingilden on kat iyidir.
    teşekkürler.

  • cem uzan'ın motorola'yı dolandırmasından bu yana yabancılara atılmış en büyük kazığı attık galiba çinliler'e sayesinde.

  • (bkz: yıllar geçse de üstünden bu kalp seni unutur mu)

    kaderin cilvesi olsa gerek, profesyonel kariyerindeki son golünü, ankaragücü formasıyla inönü'ye çıktığı ilk maç olan 30 ekim 2005 beşiktaş ankaragücü maçı'nda beşiktaş'a atmıştır. golü atınca boynu bükük, başı düşük şekilde santraya yürüyen bu tatar oğlanı bütün stadyum ayakta alkışlamıştır (kadir gecesine gelen o maç koy ateiste koy sataniste koy putpereste tezahüratının ilk kez yapıldığı maçtı ayrıca. hemen ardından o dönem gündemin en önemli konusu olan islami terör örgütü el kaide'ye gönderme yapılarak "ateizm onuru kaideyi yenecek" diye bağırmıştı bütün taraftarlar).

    attığı golleri, gollerden sonra gidip korner direğini tekmelemesi, dövmesi, sempatik ama çekingen duruşu... ne güzel adamdın sen be ilhan. adın her geçtiğinde yalçın çetin'in sevinç nidalarını duyuyorum ben hala, kep atma törenine gitmeyip evde seyrettiğim o maçı ve bize yaşattığın o sevinci ve sesleri unutmuyorum:

    "ilhan… ilhan… ve goool… yarı finaldeyiz! dünya’nın 4 büyük takımının arasındayız…"

  • dün akşam fenerbahçeyi 3-2 yendiğimiz maçtan sonra pederimi aradım. telefonda kutlaşalım diye. sonunda şeytanın bacağını kırdık bıbıcığım dedim. ne bacak kırması, hamuğa goyduk bıraktık dedi kısık sesiyle. mario dedim. gomez dedi. siyah dedim. beyaz dedi. nartallo dedim. mrklea dedi. kısa süren bir seansla kemoterapi uyguladık birbirimize. sonra kapattık telefonları. oturduğum yerde 3-5 saniye sessiz bir şekilde dururken mutfaktan hanım bağırdı ;

    - yalnız iyi koyduk haa.

    limited edition : debe listesine 10.sıradan girmişiz. ilginiz için teşekkürler.

  • bundesliga'yı takip edenler zaten dün neler yaşandı bilir ama bilmeyenler için kısaca anlatayım.

    dün bayern münih mainz'a yenildi ve böylece dortmund deplasmanda maçını kazanarak bayern ile olan puan farkını farkını 8'den 5'e indirdi. üstelik sadece 2 gün sonra dortmund-bayern maçı var. yani dortmund yenerse aradaki puan farkı 2'ye iniyor. bayern'in şampyonluğu kaybedeceğini kimse beklemediği için almanya'da herkes haliyle olayın şokunda hala.

    tüm bunlar yaşanırken dün mainz'in dortmund'un twitter hesabına attığı aşağıdaki twitle, bayern'in de dahil olduğu süper bir diyalog yaşandı.

    mainz'in dortmund'a attığı bahsettiğim twit ve dortmund'un cevabı,
    https://twitter.com/…05en/status/705139760139005952

    bayern'in mainz'a cevabı,
    https://twitter.com/…yern/status/705156047238008832

    belki çok acayip bir olay değil ama bunlar türkiye'de asla yaşanmayan hadiseler olduğu için futbolun güzelliklerini unutan halkımız için futbolun ve spordaki diğer bütün alanların aslında sadece eğlence için var olduğunu hatırlatmaya vesile olabilir umuduyla paylaşmak istedim.

  • rakibinde havali okcu gozlugu varken kendisinde dershaneye giden fen liseli gozlugu vardi. buna ragmen tam bir arabasiyla kari kiz kaldiran, elinde nargilesi, yavrucu, parlocu, pic olan gobekli fransizi eledi.

    helal sana aslanim.

  • beş sayfa entry okudum. bir insan evladı bile doğru düzgün belirtmemiş nedenlerini. yazılanların bazıları çok subjektif ve detaysız. gelin kısa bir sektör yolculuğuna çıkarken gerçek sebeplerine değinelim.

    öncelikle "porno sektörü" ifadesinden anladığımız nedir? film üretmek ve yayınlamak mı? yoksa periscope üzerinde iki bin beğeniye götümü açıyorum da pornografik içeriğe giriyor. karısını başkalarına düdükleten ala gavatların paylaştığı amatör videolarda. veya şöyle sorayım; olmayan sektörümüzün "geri kalmış" kısmı nedir? içerik üretimi mi? internet ile büyüyen pazardan kar elde edemeyişimiz mi? kaset ve dergi döneminin başarısızlığı mı? erotik sinemaların kapatılması mı?

    profesyonel seviyede porno film üretmek ve yayınlamaktan bahsediyorsak en büyük sorun zannettiğiniz üzere toplumsal tabular veya ahlak algısı değil. bu sektöre darbe vuran devletimiz ve yasalardır. yeşilçam'ın erotik film döneminde herkesin donla sevişmesi bu yüzdendi, sonrasında kimsenin yasal işletmeler kuramamasının da sebebi bu. yoksa porno sektöründeki para illegal bahiste yok.

    türk ceza kanunu'nun 226. maddesi ve 4. fıkrası gereği üretiminden, bulundurulmasına, dağıtılmasından, yayılmasına kadar her aşaması suç teşkil ediyor ve 1 yıl ile 4 yıl arasında hapis cezası mevcut. bu maddenin başında şu gelir; alenen cinsel ilişkide bulunan veya teşhircilik yapan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. bu ürünleri, içeriğine vakıf olunabilecek şekilde satışa veya kiraya arz eden vs. vs. zaten otomatik olarak olay kişinin rızası olsun veya olmasın maddi bir kazanca dönüştüğü için fuhuş olarak değerlendiriliyor. haliyle ceza yukarıda belirtildiği üzere 1-4 yıla çıkıyor. bunlara ek olarak içerikte işkence, hayvan, çocuk vs. varsa ceza ikiye katlanıyor.

    kendi elleriyle genelev açıp vergisini alan devlet porno sektörünü bir iş dalı olarak kabul etmediği için bu sektörde prodüksiyon şirketleri var olamadı. bugün her eline kamera alanın yapımcı kesildiği, youtube kanalı açtığı bir ülkede yasal engel olmasa kimsenin ahlakı sikleyeceğini gerçekten düşünüyor olamazsınız. çünkü bu öyle bir sektör ki youtube, instagram vs. gibi ortamlara günlük video yükleme oranlarıyla yarışır seviyede pornografik içerik yükleniyor her gün.bugün internetin %30'u yani neredeyse 1/3'i pornodan oluşuyor. hayatımıza akıllı telefonlar girmeden önce internette bulunan fotoğraf ve videoların yarısına yakını yine pornografik içerikliydi. google 2015 yılında günlük beş milyondan fazla "teen porn" başlıklı video araması yapıldığının bilgisini vermişti ki sanırım bu bilgi sadece abd için geçerliydi.

    eğer bu işler legal olsaydı emin olun adıyla sanıyla bilinen en az on tane yapımcımız olurdu. şahsi fikrim, eğer yasal sıkıntılar olmasaydı türkiye başarılı bir porno film cenneti olabilirdi. şu an yaşadığımız dizi patlamasının bir benzeri porno film yapımlarında olabilirdi. insanlar sanıyor ki porno sektörü brazzers gibi yeni akım internet pornoculuğu ile var oldu. abd ve avrupanın son otuz yılda ürettiği porno filmlerin kalitesi hep beklentiler ve trendlerle paralel ilerledi. örneğin abd'nin en meşhur porno aktörlerinden birisi ron jeremy'dir. kendisi super mario gibi adamdır. gençliğindeki filmlerinde kas yığını tüysüz ve bronz bir adam değildi. şahin k gibi göt göbek dalardı sahneye. onun gibi daha onlarca porno yıldızı vardı. alman pornolarıyla büyümüş nesil ne demek istediğimi anlayacaktır. götlü göbekli, ali kırca bıyıklı, koltuk altı kılları sarı sarı dışarı fırlamış adamlar izledik yıllarca. rocco ve günümüzün popüler siması johnny sins gibi karın kasları baklava olan adamlar sonradan türedi. onların dışında main stream olmayan bir çok konunun alıcısı kendileri gibi insanları izlemek istiyorlar. en azından erkek kısmı. çünkü porno izleyicisinin %70 küsürü erkek.

    başlıkta bu ülkede herkes çirkin o yüzden porno çekilmiyor gibi saçma sapan kelamlar ediliyor. bizim erotik sinema dönemimiz porno kategorisinde değil. eğer olsaydı serpil örümcer, zerrin egeliler gibi dönemin estetik algısına uygun kadınlar, salih güney, kazım kartal gibi en azından göt göbek bağlamamış eli ayağı düzgün insanlar rol aldığı için yabancı örneklerinden geride kalmazdı. aydemir akbaş gibi tiplerin bu filmlerde rol almasının başlıca sebebi bu filmleri komedi başlığı altında pazarlamaya çalıştıklarından ötürüydü.

    bu algı tıpkı geçen sene türkiye'ye gezmeye gelen güney amerikalı bir turistle yaptığım sohbete benziyor. adam türk dizilerini izleye izleye her yerde taş gibi kadınların olduğunu, bunların lüks villalarda ikamet ettiğini, ülkenin de çok zengin olduğunu zannediyormuş. sultanahmet civarında iki tur atınca sikeyim sizin dizilerinizi bu ne biçim türkiye? bir tane güzel kadın yok, kendimi kandırılmış gibi hissediyorum demişti. hatta bizde bu konudan yakınmıyor muyuz? soktuğumun dizileri güzellik yarışması gibi. en fakiri bile dolmuşa değil taksiye biniyor demiyor muyuz?

    bizim türk erkeği de aynı mantıkla avrupa'nın porno devi çek cumhuriyeti'nde bütün kadınlar taş gibi, hepsi orospu ve selam vereni kuytuya çekip zorla sevişiyor zannediyor. gidip milletin karısına kızına iş olup dayak yiyince anlıyorlar. türkiye'de böyle bir sektör var olsaydı ve iyi paralar kazanılsaydı emin olun ne taş gibi hatunlar, ne biskolata erkekleri bulur onları oynatırlardı. işin için para girince oyuncu da imkan da yaratılırdı. bu ülkenin yıllarca vergi rekortmeni olmuş bir genel ev patroniçesi varken hiçte imkansız değildi bence.

    gelelim ikincil etmenlere. toplumsal tabular ve çeşitli ahlaki saplantılar. bu konu yukarıda anlattığım üzere öyle çok dert değil. herkes filmini yapacağı yeri yurdu bulur. bugün genelevleri yakmaya çalışan, orada çalışan kadınları sokakta görünce recm eden var mı? eski erotik filmlerde oynadığı için kim zerrin egeliler'e saldırmış? hatta şaşıracaksınız ama asıl toplum baskısı abd'de baş gösterdiği için porno sektörü hollywood gibi kendi özel faunasını yarattı. bugün izlediğiniz bir çok yapım merkezi los angeles'da bulunan belli bir alanda çekiliyor. on sene önce okuduğum bir makaleye göre toplam yasal stüdyo sayısı yüzü aşmıştı. toplamda 35.000 metre kare civarında stüdyo alanından ve her gün yüzden fazla film çekildiğinden bahsediliyordu. bugün kim bilir ne kadar artmıştır bu oranlar. kendine özel dekore edilmiş setleri, bu sektöre çalışan kostüm vs. tasarımcılarıyla mini bir hollywood oldu.

    bu stüdyolar bazı açılardan hollywood stüdyolarından daha gelişmiş. örneğin kadın oyunculara yapılan komple beden makyajı olayı çok ilginç. air brush ile istedikleri tonda boyayıp çeşitli estetik durmayan kısımları yok ediyorlar. kadını araba boyar gibi baştan aşağı boyuyorlar. sivilceler, doğum lekeleri vs. hepsi kayboluyor. göğüslerine silikon takılmış kadınların dikiş izlerini vs. bu yöntemlerle gizliyorlar. buna keza kendi laboratuvarı olan stüdyolar var. malum zührevi hastalıklar sıkıntılı konular. herkese sağlık kontrolü, lavman vs. yapan personelleri var. erotiktir söylemesi, göt yırtılması veya sik kırılması gibi durumlara müdahale edebilecek uzman insanlar çalıştırıyorlar.

    türk milletinin çükü küçük götü büyük gibi argümanları ciddiye almıyorum. beş santim penisleriyle japon pornosu diye bir ekol yarattı adamlar. üstelik onu bile göremiyorsunuz çünkü mozaikliyorlar. yine de hayvan gibi izleniyor. hatta ülke sıralamasında japonya ilk beşte geliyor. sizin izlediğiniz kıllı tüylü mağara adamlarının telefonla çektiği kekomanço videolar adı üzerinde "amatör" olarak adlandırılır. şahin k, filmlerini zaten almanya'da çeken ve asıl kitlesi orada olan bir adam. sadece denizin buz gibi sularından çıktığı meşhur film türkiye'de çekilmiş. onun da üzerine jandarma baskın yapıp mahkemeye sevk etmiş. ondan sonra türkiye'de film çekmeye cesaret edememiş. bence elde bir sektör olsa diğerleri gibi tek sorunu vizyonsuzluk olurdu. nasıl ki yüzbinlerce dolara gidip kamera alıp onunla recep ivedik çekiliyorsa aynı kafayla erotik kuşakta olduğu gibi absürt komedi porno işine devam edilirdi. gerçi şunun gibi senaryolar çeksinler ben yine izlerim.

    (bkz: lüpus grandüs malafatüs) https://youtu.be/ma-71zniwe8

    toparlamam gerekirse asıl ve en büyük sebep yasalardır. diğerleri hep bir şekilde çözülebilecek ufak tümseklerdir. çünkü bir şekilde kaçak göçek çekseniz bile bunu yayınlayan siteden tutun kodunu yazan adama kadar herkes suçlu duruma düştüğü için kimse yanaşmak istemiyor. çek cumhuriyeti'nde meşhur olmak isteyen kadınların meşhur olmak, abd'e kapat atabilmek için casting videolarına para ödediğini biliyoruz. nerede okuduğumu hatırlamıyorum, kaynağını bulursam eklerim. çekler turizm gelirinin iki katı kadar para kazanıyormuş bu sektörden. abd'li firmalardan yetkililer scout ekibi yollayıp futbolcu gözler gibi yeni yetenekler aramaya prag'a geliyorlarmış, sonra beğendiklerini bonservis karşılığı transfer ediyorlarmış. ben bunu cast olayında gördüm gidip aracıya komisyon vermeden kendim görüşeyim demiyorlarmış. kendi içinde bir etik, ahlaki düzen bile kurmuşlar anlayacağınız.

  • kendisini sezon başından beri çok sıkı takip ediyorum. tüm leicester maçlarını izledim. geçen sene takip edemiyordum. çünkü maguire varken yedek oturuyordu. maguire'ın united'a gitmesi onun için büyük şans oldu.

    öncelikle söylemek gerekir ki çağlar'ın en büyük şansı brendan rogers gibi bir hocaya ve jonny evans gibi aşırı tecrübeli bir tandeme sahip olması. brendan rogers özellikle bu sezon olmak üzere sürekli vizyon depoluyor çağlara, görüşünü açıyor. jonny evans ise onun eksik yönlerini kapatıyor. böylece çağlar her geçen hafta üstüne koyarak ilerledi.

    peki çağlar'ın iyi yaptığı şeyler neler? sonuçta bu kadar parlamasına o iyi özellikleri sebep oluyor. öncelikle kafa toplarında hakimiyeti çok iyi. özellikle ceza sahasına açılan ortalarda çağlar'ın hemen öne atılıp topu kafayla uzaklaştırdığını çok kez görebilirsiniz.

    çağlar'ın diğer bir iyi özelliği hızı. çağlar gerçekten çok hızlı. modern oyunda hızlı bir stoper olmak çok önemli. özellikle de topa hakim olarak maç kazanma üzerine oynuyorsanız leicester gibi, rakibiniz muhtemelen kontratak oyunu oynayacaktır. burada da savunmanın arkasına atılan uzun toplarda hızlı santrafor ve kanat oyuncularının durdurulabilmesi için hızlı stoper gerçekten önemli. evans her ne kadar yavaş kalsa da ilk 10 haftada çağlar'ın evans'ın yavaş kaldığı pozisyonlarda onun açığını kapattığı pozisyonlar da oldu.

    hız ile birlikte fiziksel güç de çok önemli. çağlar aynı zamanda buna da sahip. hücum oyuncularını nizami chargelar ile bozduğuna çok kez şahit olduk. ilk aklıma gelen tottenham maçında kane'yi yine böyle bir charge ile yıkmıştı. ancak kane öyle bir santrafor ki düşerken bile topu gole çevirmeyi bilmişti. yine de bu özelliğini geliştirmesi lazım. çünkü her charge'ı tam nizami olmayabiliyor. bu da onun sarı kart yemesine sebep olabilir. sanırım daha önceki sarı kartı böyle bir pozisyonda olmuştu diye kalmış aklımda.

    çağlar aynı zamanda düzgün de bir ayağa sahip. savunmadan oyun kuruyor. önünde boş alan bulursa gidebildiği kadar gidip orta sahada top paylaştırıyor. gidemezse geriden ters kanatta ayoze perez'e veya ricardo pereira'ya adrese teslim uzun toplar göndererek takımı atağa çıkarıyor. kendi tarafı boş kalırsa da chilwell'i hareketlendiriyor.

    ayrıca çağlar tam bir kontratak kesici. rakip takım hızlı hücuma çıkmaya başlarken ileri çıkarak agresiflik göstererek daha atak başlamadan topu kazanıyor ve kendi takımının hücuma devam etmesini sağlıyor. bu hareketleri biraz riskli çünkü ileri bölgede eğer o oyuncu kendisini bir şekilde geçmeyi başarırsa arkada çok büyük tehlike olur. normal bir stoperin de zaten kontratak gelirken geri çekilerek rakibi olabildiğince geride kabul ettiğini görürüz. ancak çağlar'ın ilk 11 haftada daha bu konuda bir hata yaptığını görmedim. hep topu kazanmayı başardı. sadece bu son crystal palace maçında sarı kart yediği pozisyonda saniyelik bir hata yaparak geçilecekti. onda da faul yapmak zorunda kaldı.

    çağlar ayrıca bir hücum oyuncusuna yapışırsa topu ondan mutlaka alır ve bunu faul yapmadan yapar. müdahaleleri çok temiz gerçekten. tamamen topa odaklanıyor.

    çağlar hücumda da çok etkili. badisi evans ile beraber korner organizasyonlarında ciddi tehlike oluşturuyorlar. her kornerden önce evans ve çağlar konuşur ve evans'ın direktiflerine göre biri ön direğe öbürü arka direğe hareketlenir. ikisinden biri de genellikle kafayı vurur. yine crystal palace maçında attığı gol de böyle gerçekleşti. çağlar golü atana kadar da evans'ın bir kaç tehlikeli kafa vuruşu oldu.

    çağlar çok soğukkanlı bir oyuncu. top ayağındayken güven veriyor. takım gegen press'i yerken bile o coolluğundan taviz vermiyor ve topu defanstan çıkarmasını biliyor. bu özelliği ile onu van dijk'a benzetiyorum.

    çağlar söyüncü aynı zamanda sosyal özellikleri de güçlü bir oyuncu. takımını sahipleniyor. takımda da herkes onu çok seviyor. crystal palace maçında herkesin ve özellikle james maddison'un içten bir şekilde onu kutlamaya gelmesine tanık olarak bunu görebiliyoruz. chilwell'in çağlar için attığı tweet de bunu destekliyor. ayrıca taraftarın da sevgilisi. hakkında şarkılar, besteler yapılıyor. sanırım 10 haftada en az 2 bestesini biliyorum ben kendisi için yapılan.

    peki çağlar'ın hiç kötü özelliği yok mu? birazcık daha uzun olsa iyi olabilirmiş ama çok problem değil. ayrıca pozisyon alma konusunda bazen affalayabiliyor. sezon başında ciddi hatalar yapabiliyordu bu konuda ama evans'ın tecrübesinden faydalanarak bu açığını her hafta kapattı ve şu an böyle bir sıkıntısı da yok.

    özetle çağlar neredeyse kusursuz ve üst seviye oyunuyla tüm bu başarıları hakediyor. yaşının da çok genç olmasıyla parlak bir geleceği olduğunu öngörmek çok zor değil. genç türk futbolculardaki vizyonsuzluk hastalığına da sahip değil. o sebeple çağlar söyüncü'nün belki bu sene sonunda belki seneye maguire'dan bile daha yüksek bedellere satıldığını görebiliriz.

    seni izlemeye devam edeceğim. leicester city' i bana sevdirdin.

    yürüyedur çağs!