5525 entry daha
  • belki kendi kendimi büyüttüm ama sen gittiğinden beri kalbimi hiç büyütemedim. anne demek boğazımda
    yumru, kalbimde geçmeyen bıçak yarası demek.

    çiçekler toplayıp resimler yaptığım, mektuplar yazıp şarkılar söylediğim o eski günlere şimdi uzaktan el sallıyorum.

    usul usul anneler gününü kutlarken bir kez daha seni özlemle anıyorum.
  • o gittiğinde yer yüzünde sizi en çok seven, düşünen, önemseyen, özleyen ve karşılıksız seven kişi de gidecek.

    o yüzden gidin onu ne kadar çok sevdiğinizi, ondan razı olduğunuzu defalarca kez, sıkılana kadar ona söyleyin. öpün, koklayın, sarılın.

    bunu yaptığınıza hiçbir zaman pişman olmayacaksınız ama yapmazsanız pişmanlığınız çok büyük olacak.
  • özlemek çok zor, sensizliğe alışmak ise daha da zor. son zamanlarda neler yaşadığımı bir bilseydin, bana ne kadar kızardın, tahmin edebiliyorum. sana verdiğim sözleri tuttum… beni üzen, mutsuz eden kim varsa hepsini hayatımdan çıkarttım. hayatta “ keşke” demeyi hiç sevmem ama keşke biraz daha benimle kalabilseydin, bu kadar erken beni bırakıp da gitmeseydin… seni çok seviyorum, deli kızın.
  • “afrika kabilelerinden birinde bir bebek doğduğunda kabilenin kadınları hep birlikte ormana çekilir, o bebeğe bir şarkı yaparlarmış. dikkatle gözlemledikleri bebeğin karakteristik özelliklerini ve gücünü ona anlatan bir şarkı...

    sonra, çok sonra bir gün, hayatla başa çıkmakta zorlanıp da kolu kanadı kırılacak olursa o şarkıyı, yani kendini hatırlasın diye... afrikalı bebek o şarkıyı dinleyerek büyürmüş...

    günün birinde o şarkıyı tekrarlayamayacak kadar kendine inancını yitirdiğinde, onu tanıyan biri ona şarkısını çalarmış ıslıkla. kendini, gücünü, öz hâlini hatırlar, kendine gelirmiş...

    annelerimiz yaşarken ayrıca bu şarkıyı duymaya ihtiyacımız yoktur. annemiz, o şarkının ta kendisidir zaten.”

    ~ doğan cüceloğlu | damdan düşen psikolog
  • candır, benim deyimimle: minik annedir, annişkodur.
  • bir insanı karşılıksız seven iki unsurdan birisi. sağken ve sağlıklıyken zaman geçirmek çok değerli. kıymet bilmeyen, kötü davranan ve küçümseyenler büyük yanlış içinde.
  • kendisiyle yaşadığımız ilişki benim için borderline tetikleyici.

    evet bunu çok geç fark ettim. evvelden çok sevdiğim bir kişi ailenden ayrılıp ayrı eve çıktığında evini benimse, annenin üzerinden hak istemesine izin verme, kendine değer ver dilediğin gibi yaşa ama paranın en az 4te 1ini yatırıma harca demişti. sen çok iyi bir insandın ve ileri görüşlüydün. o zaman da ve hatta hayatım boyunca da annemle gitgelli ilişkilerimiz olmuştu. ama senin dediklerine fazla anlam verememiştim. sonuçta 19uma kadar beni büyüten, kardeşlerimle okumamız için iş hayatına atılan biriydi. senin dediklerinin kıymetini, asıl anlamını neredeyse bir yıl sonra anladım.

    benim için kocaman bir yara anne kavramı. küçükken yaptığım en ufak hatada kendisini bir odaya kitlemesi öyle korkunçtu ki. kapının altından ona özür mektupları, şekerler itmeme rağmen saatlerce ordan çıkmaması. birkaç kez bu mektupları yırttığını bile hatırlıyorum. 4 yaşındayım. 5 yaşındayım. 6.7. yazı yazmayı bilmediğimde karikatür cizgi roman gibi çizerek derdimi anlatmak istemiştim o mektuplarda. yazmayı öğrendiğimde de ona güzel iltifatlar yazmışım. kendimeyse kötüyüm, iğrencim, hak ettim ve bol bol affet.

    psikoloji pedagoji bilmeyen sıradan bir ev hanımıydı. o zamanlar da dehb kavramı yaygın değildi şimdiki gibi. ben sürekli bir şeyleri kıran, unutan, dalıp giden, saatlerin nasıl geçtiğini fark etmeyen biriydim. ve bunlar ona göre sorumsuzluktu. müsriflikti. dikkatsizlikti. belli bir sınıfa kadar çalışmadan yüksek notlar aldığım için belki bana zeka geriliğin falan var diyemedi. ama o da farkındaydı okuldan eve gelirken yollarda bir oraya bir buraya dalıp eve 2 3 saat sonra geldiğimin. o da farkındaydı sürekli anahtar, atkı bere, ders kitabı kaybettiğimin. arkadaşıma gittiğimde dönmek bilemememin farkındaydı. arardı beni "kızım gelsene eve insanları rahatsız etme akşam oldu" aslında çok güçlü bir çocuk da değildim ve o zamanlar kıyafet dolabı olarak plastik çekmece kullanırdık. ben bunun bir köşesini nasıl ettiysem kırdım bir gün ve aylarca lafını etmişti hiç unutamıyorum. büyüdüm lise için şehir değiştiriyorum, valizimi muavin kaldırırken kulpunu kırdı. onda bile beni suçladı. ben yapmadım dediysem de inanmadı. yalan söylüyorsun, falan dedi. "ben seni tanıyorum." sırf bu yüzden 2. sınıfta aldığı çizme su geçirdiği halde bir şey diyecek diye sesimi çıkarmadan 2 kış kullanmıştım.

    genler bakımından da çok şanssızdım. 10lu yaşlarımda mide rahatsızlıklarım başladı. ilaç olarak sadece mide koruyucu kullanıyordum. asıl problem 13 yaşımda saframda ağrıyla sonuçlandı. bitmek bilmeyen kramplar. gece boyu süren ağrılar. yatamama ama ayakta da duramama. ortaokul arkadaşlarımla yaşadığım problemler nedeniyle boktan bi ilçenin lisesine gitmiştim. okul çok güzeldi ama yurdu yoktu. cemaat yurduna senelik 3kya anlaşmıştık. benim burs paramdı. ama bunun bile lafını etmişlerdi. babam bunun için iş bankası burs kartımı almıştı. kendi bursumla kaldığım yurtta harçlıksız okumam bekleniyordu. kıyafet yıkayacak deterjan parası yok. şampuanı sabunu neyle alacağım. kıyafetlerimi yıkamak icin ayda bir dönerdim mecbur eve. okul formalarımı elimde yıkardım zaten hacı şakirle ya da şampuanımla sjhdjdj diğer kıyafetlerim için her seferinde valizi 'bu kadar" doldurmama kızardı. valizin kulpu da bu yüzden kopmuştu zaten...

    cemaat yurdu tahmin edersiniz ki özel misafirleri geldiğinde güzel yemekler* çıkartıp öğrencilere kurtlu böcekli yemekler servis ettiklerinde parası olan dışardan yerken ben yemediğim için hızlıca birden 20 kilo vermiş olmamın da etkisiyle saframda taşlar coşmuştu ve artık acı veriyordu. haftada 3 kere acile gittiğim ve anne babama bunun haberi hastane ve yurt tarafından verildiği için bıkmışlardı. yurt sorunlarına yakındığım için de keza. lise 3 başında falan da ercp oldum. o da masraflı bir işlemdi bizim bütçemize göre. bu yüzden bu da epeyce kafama kakıldı. ben çok masraflı ve çok sorunlu bir çocuktum. annem bunu her fırsatta her yerde, aileden olsun olmasın arkadaşlarımın yaninda bile dile getirirdi. ona göre kendi etti kendi buldu'ydum. uzak yere gitmiştim okumak için (eve sadece 2 saat mesafe) ve çok masraflıydım. benim yoluma paralar dökülmüştü ve işin kötü tarafı diğer kardeşlerime benim kadar değer verilmemiş(!)ti. tüm bunların sonunda ben baba parası yemiştim.

    yine bu yıllarda, lisede beni sadece yazları gören annem her seferinde yüzümdeki benlere laf ettiği için bu benleri çıkarmak için üzerlerinde sarımsak tuz bekletip aylarca yüzümü yara bere içinde bırakmış ve acı çekmiştim. yürüyüşüm hızlıydı ve sağa sola bakmazdım. önüme bakar düşünerek yürürdüm. beni camdan izleyip *adım* başını kaldırarak yürü diye bağırmışlığı var, 1 değil 2 değil defalarca. bu kadın yüzünden yürüyüşüm bile bozulmuştu robotlaştım. kıvırtma, kalçanı sallama, düz yürü, yavaş yürü, başını kaldır... yüzümden gülümsemem bile silinmişti, biraz gül dediğinde levator kaslarımda tik başlıyordu.

    türbana girdiğimde babamın bana aldığı şalı kendi kullanmak istemesine izin vermediğim için aylar boyu lafını yapmış olmasını, sırf bu yüzden beni nankörlükle suçlamasını da eklemeden edemeyeceğim. çok küçükken, 8 yoktur yaşım hatta yazmayı bilmiyor olabilirim, verdiği parayla aldığım cipsi arkadaşlarımla yediğim için de nankör ilan edilmiştim evet...

    üniversite zaten bir faciaydı. istemediğim bir bölüme "bu meslekte çok para var" yönlendirilmesiyle gitmiştim. annem katiyen mezuna kalmamı, evde olmamı istemiyordu. delirirmişim ben evde. okurken de bir yandan jüriye yetişmeye çalışırken bir yandan ortaöğretim kpssye girip zabıta falan olmamı bekledi benden. en son bunalıma girip okulu da terk ederek eve döndüğümde gördüğüm muamele hayvanat bahçesinde bir hayvan gibi hissettirdi bana. insan kızına öl, der mi ? öl de kurtulalım, der mi ? zaten aklımdaydı ölmek, kredi borcunu nasıl öderdim yoksa ? annemin mutfak dolabı borcunu kapattığı, babamın iş makineleri aldığı kredimi ?

    4 gün bilinçsiz yattım, hiç gelip bakmaz mı insan kızım neden ses vermiyor, niye bu kadar uyuyor diye ? yok. işte o zaman anladım bu evden kurtulmam gerektiğini. iyi kötü iki buçuk sene geçirdim bir akrabamla. bu sürecin sonunda psikolojim sağlamlaşmıştı, sağlığım iyiydi. küflü hissetmiyordum. bir şekilde yeniden ilişkimiz başladı annemle. uzakta, yeniden üniversiteye başlamıştım. problem görünmüyordu, okulu bitirip eve geldim. her şey normaldi. işe girdim, evden ayrıldım. işte o zaman başladı yeniden benim mesai.

    bir iyi bir kötü davranıyordu. bir dediği bir dediğini tutmuyordu. sadece bir şey isteyeceğinde beni arıyordu. ben ondan destek beklediğimde umursamıyordu. ben ona hediyeler alıyor maddi yardımda bulunuyordum. ama sonra görmemeye başladı yaptıklarımı. hediyelerime ihtiyacı olmadığını söyledi. daha fazlasını istedi. sonra kendime aldığım akrilik boyalarıma, eskiz defterlerime, hobi için aldığım iğne ipliğime, aldığım üst baş bir şeylerime laf etti. 4 köşesi kırılmış 7 yılık çok yavaş bir bilgisayarım vardı. yenisini aldım diye aylarca lafını yaptı. çok mu gerekliymiş varmış zaten bilgisayarım. dedim benim paramı nasıl harcayacağımı sana mı soracağım ? çıldırdı. bi ara iyi oldu aramız sonra. dedi benim evime geç kira vermezsin. tamam dedim. yine yardım ediyorum bu süreçte. eve her ay ziyaretlerine gittiğimde 2 3klık mutfak alışverişi yapıyorum. kışlık giyecek alışverişi yapıyorum. bir tartışma daha oldu maddi konularda yetemiyorum çünkü ben bu kadına, dedim sana yardım etmiyorum adı kira olacak bundan sonra. kira olarak ödemeye başladım. yine bir iyi oldu aramız, ardından kötü. kiraya x2 zam yapacağını söyledi. 2 yıldır maaşımı bir tek ben yiyormuşum. bak sennn shsjshdjdh çalışmaya başlayalı 1 yıl olması dışında bir sorun yok dhdjdjdjd bunu akrabamlarımla da konuşmuş bir de, o ladar düşman, hırslı, bencil.

    işte tüm bu süreçte benim psikolojim sürekli alt üst oldu. kendime tanı koymak benim haddime değil ama kişilik bozukluğu olmadan da bu bozuklukların semptomları görülebiliyor sonuçta. bu kadın benim tıkınırcasına yeme bozukluğumun, duygu durumumun zırt bırt değişmesinin, güven problemleri yaşamamın, kendime zarar verecek kadar dikkatsiz ve tehlikeli davranmamın, cezalandırıcı ebeveyn moduna girmemin sebebi.

    ben bunların çoğunu unutmuştum. bellek unutuyor sonuçta savunma mekanizması. unutmamak için yazıyorum. anne sadece bir küf bende.
  • hem en çok yaralayan hem en çok seven
  • birden çok sıfatı olan varlık. kültürümüzde o kadar önemli bir kavramdır ki “ cennet annelerin ayakları altındadır “ denmiştir. bir anne hem kadın, hem anne, hem mücadeleci, hem ailenin birliğini sağlayan, hem şeytana pabucu ters giydirecek kadar akıllı, hem de o derece kapsayıcı bir sevgi duyabilir. allahın yarattığı en karmaşık yapıya sahip, en özel varlıktır. bu özel günleri kutlu mutlu olsundur.
4 entry daha
hesabın var mı? giriş yap