hesabın var mı? giriş yap

  • aşka uçma kanatların yanar. (sadi şirazi) ..
    aşka uçmadıktan sonra kanatlar neye yarar? (hz. mevlana)
    aşka vardıktan sonra kanadı kim arar? (yunus emre)
    aşkın açamadığı kapı kanatlanıp uçamadığı yer mi var? (demet akalın)

  • akbil dışarı mı? ulan uçak parası kadar taksi parası mı vereceğiz?

    radikal bir kararla, taksilerin havalimanı dışına taşınmasıyla sonuçlanırsa harika olacak eylemdir.

    edit: bu entry debe'ye girebilir ama eylem gerçek değil sanıyorum. zira hiçbir yerde yok haber.

    edit2: kaynak geldi, şimdi her şey daha net.

  • bir örneğiyle frankfurt'ta karşılağım insan grubu. oy verme sebebinin eskiye kıyasla türkiye'ye daha fazla uçuş olması ve ucuz olması olduğunu söyledi. "bu mudur yani tek sebebiniz? akp iktidarı sonrası yargının, sağlık sisteminin, eğitim sisteminin çürüdüğünü göremiyor musunuz? gezi'yi duymadınız mı?" diye sorduğumda türkiye'de yaşlıları hariç kimseleri kalmadığından çok gelip gitmediklerini fakat geldikleri zaman gitgide artan gökdelenlerden ve uçuş sayısının bolluğundan etkilendiklerini söyledi. gelmediğiniz, yaşamadığınız bir ülkenin kaderini kötü yönde etkilemekten hiç rahatsız olmuyor musunuz, siz almanya'da rahat yaşayıp tek derdiniz rahat uçmakken insanların her geçen gün daha da araplaşan bir ülkede özgürlük mücadelesi vermesi canınızı sıkmıyor mu diye sorduğumda cevap veremedi. zaten pek de zeki bir şey değildi.

  • paradoksal olarak, hi fi, gerçeğe en yakın olanı ifade etmekle birlikte, ancak lo fi kayıtlarda doğala yakın ses kaydı yakalanabilir; hi fi gerçeğe yakın tutulmak için fazladan çaba gösterilendir, lo fi gerçeği en doğal haliyle yansıtsın diye hiç çaba gösterilmeyendir, bu nedenle de lo fi kayıtlarda çevre sesi, cızırtı, kayıt cihazı sesi gibi, duyarken otomatikman süzdüğümüz ve farkına varmadığımız sesler temizlenmediğinden, hi fi'a nazaran daha doğal olmakla beraber, gerçek gibi algılanana daha az yakındır*.

  • " insan yalnızca söylediklerinden değil, sustuklarından da sorumludur. " sozunu soylemis, bu yuzden de hic susmamis insan.

    --- spoiler ---

    bir gün bu ülkenin başucuna bir not yanağına da bir öpücük kondurup gideceğim.
    çok tatlı uyuyordun uyandırmaya kıyamadım diyeceğim.

    --- spoiler ---

  • ankara’dan istanbul’a taşınmadan önce yaşadığım ev 130 metrekare dubleks bir apartman dairesiydi. istanbul’daki ilk evimse 55 metrekareydi. şimdiki de 75 metrekare. yani alkışı da duydum ihaneti de gördüm, sesim de oldu sessizliğim de sevgili suserlar. o bakımdan azıcık bilmişlik yapacağım izninizle…

    öncelikle downsizing şahane bir şey, gerçekten hafifliyorsunuz. ama geniş alanlarda yaşamaya alışmışsanız biraz zorluyor ister istemez. yine de bir süre sonra alışkanlık haline geliyor, beğendiğiniz bir şeyi - ki bu “şey” bazen bir şapka bile olabilir - alırken “benim bunu koyacak yerim var mı?” diye düşünüyorsunuz ve gerçekten elzem olanların dışında alışveriş yapmadığınız için bütçenize de faydası oluyor.

    gelelim tavsiyelerimize,

    - köşe ya da “l” koltuk almayın. gözünüzü seveyim abla sözü dinleyin, almayın. hem dekorasyon hem işlevsellik açısından sizi çok kısıtlayacak, inanın. onun yerine beğendiğiniz bir üçlü koltuk ya da kanepe, yanına da puf alın. hem ayağınızı uzatırsınız, hem dekorasyonunuzu zenginleştirmiş olursunuz ve hem de ihtiyaç halinde kullanılmak üzere fazladan bir oturma alanı yaratmış olursunuz.

    - almaya, en gerekli parçalardan başlayın. heveslisiniz biliyorum ama kendinizi dizginlemeye çalışın, gördüğünüz her güzel şeye atlamayın. bırakın eviniz zaman içinde ihtiyaçlarınız doğrultusunda şekillensin. her salonda orta sehpa olacak diye bir kaide yok.

    - tüm evi bir anda “düzme”menin bir faydası da şudur, kaliteli parçalar almak için size fırsat verir. ve arkadaşlar mümkün mertebe kaliteli parçalar alın. bekleyin, para biriktirin, bir müddet minderde oturun ama sırf yasak savmak için, sırf ihtiyaç görülsün diye mobilya almayın. o eşyaları her gün göreceksiniz, her gün kullanacaksınız ve her biri sizinle ilgili bir şey söyleyecek. evinizin “yuva”ya dönüşmesi için ve o evde huzurla oturabilmeniz için severek kullanacağınız, güzel eşyalar alın. “şimdilik bunu alalım da sonra bakarız” dediğiniz her eşya evinize çakılıp kalacak. kıyıp atamayacaksınız, verecek yer bulamayacaksınız, haliyle de değiştiremeyeceksiniz. sinir sinir bakışacaksınız öyle…

    - hiçbir şeyi takım almayın. evinizin mobilya showroomu gibi görünecek olması bir yana, tüm takımı küçük evinize sığdırmakta zorlanacak, yatak odası takımının komodinini hole koymak zorunda kalacaksınız. parçaları zaman içinde tamamlamak evinize daha sıcak bir hava katacak inanın.

    - “süs” kategorisine giren şeyleri almış olmak için almayın. zaman içinde arkadaşlarınızdan gelen hediyeler, seyahatlerinizden getirdiğiniz parçalar vs derken bir sürü “süs” eşyası biriktireceksiniz zaten. ama duvarlarınızı da boş bırakmayın. “şimdi asarım, yarın vazgeçerim, değiştirmesi zor olur” diye çekiniyorsanız, ikea’da mosslanda çerçeve rafları var, onlardan edinin. tablo ya da fotoğraflarınızı istediğiniz kombinasyonla sergileyebilir, istediğinizde değiştirir, ekleyip çıkarırsınız.

    - küçük evde misafir ağırlamak için şişme yatak üstüne tanımam. kendinden motoru olanlardan 2 tane tek kişilik ya da bir tane iki kişilik yatak edinin. çok işinize yarayacaktır.

    - bu biraz zevk meselesi tabii ama salon halınızı el dokuması seçin. tercihen kısa hav yüksekliğine sahip sık dokunmuş bir model olsun. bünyan mesela. hatta halıyı alıp salonun kalanını onun etrafında, onun renklerine göre bile şekillendirebilirsiniz. el dokuması halılar pahalı, biliyorum. ikinci el dükkanlarını ziyaret edebilir ya da internette de çok uygun fiyata güzel halılar bulabilirsiniz.

    - ve last but not least ailenizin evinden bir parça getirin. bir sandalye, bir minder, bir örtü… ne olursa… emin olun gözünüze çarptıkça gülümseyeceksiniz.

    hayırlı olsun

  • bugün yaşanan versiyonu tamamen takdir-i ilahidir.
    yetkililer nereden bilebilir ki trafik kazası olacağını?
    elbette son derece inanılması güç bir olay olan bu kazanın kaldırılması da uzun sürüyor.
    hani deseniz ki istanbul sık sık trafik kazası yaşanan bir şehir, amenna, hepimiz kızalım yetkililere.
    ancak en son kazanın 1953 yılında yaşandığı bir dostluk, barış, kardeşlik ve sevgi kentinden söz ediyoruz. lütfen eleştirirken bunu da göz önüne alın, yapıcı eleştirin, edebsizlik yapmayın.

  • retweeted ebru ziyagil (@_ebruska):

    küçükken kardeşimi tahta kepçeyle döverken sırtında kepçe kırıldı sonra kardeşmle oturup anneme ne diycez diye ağladık, bu orjinal fakirlik.