hesabın var mı? giriş yap

  • hikayenin gidişhatı ile ilgili ne kadar kafa patlatırsanız patlatın oda-sensei her seferinde güzel bir şekilde yan yatırabiliyor.

    bu anime diğerlerinden çok farklı azizim, bu noktada kurgusunun ve dünyasının güzelliği oda'ya büyük avantaj sağlıyor, hikaye karakter dahil etmek çok kolaylaşıyor bu dünyada. her ada başka bir dünya, hani grandline'de daha 100 tane ada olsa 100 farklı hikayeler işlenecek, bir yandan genel hikayeyi merak etmeye devam edeceğiz ama şikayet etmeyeceğiz. tanıtılan binlerce karakter, bunların öyle ya da böyle hikayeye ilerleyen noktalarda dahil olması, olacak olduğunu kestirmemiz iyice zenginleştiriyor hikayeyi. genel hikaye kısmında dünya devleti, korsanlar, devrimciler üst noktada kapışırken (şüphesiz ki doğru okuma yapanlara büyük ibretler vardır) alt tarafta cp-0 assassins vb karanlık örgütler mevcut. daha da genelde karanlık çağ nedir? d. ailesi nedir? gibi köklü sorunlar mevcut. böylesine geniş ve derin bir dünya bu kadar güzel bir şekilde tıkır tıkır ilerleyecek şekilde tasarlamak alkışlanası bir başarıdır.

    keşke gemimizi ve tayfamızı toparlayarak grandline'ye doğru yola çıkabileceğimiz bir rpg oyunu olsa animesine yakışır şekilde.

  • can dündar ın evinde bi gece sabaha kadar neşet ertaş dinlendi. rakı içildi ama kimse sarhoş olmadı. olgun şimşek bi türkü okudu neşet baba ağladı. beni dedi ölünce garip anadolumun insanına sarın. sonra uzun adam geldi cenazesine. önce cenaze namazını bekletti. sonra cenazeyi halk' tan ayırdı korumaları. o' nu var eden garip anadolu insanı vasiyetini yerine getiremedi, dokunamadı ona. sonra uzun adam geldi. cenaze nin yanına gülerek geldi. gördüm. bi şiir okudu neşet e ait değil. düzelttiler. kaç yıl gurbette kaldı bu adam. kim yüzünden? cenazesini seçim aracı olarak kullanılan fikir yüzünden. sonra gitti kalan müzik in sahibi hasan saltık getirdi almanya dan. neşet ' i. artık aşıklık geleneği yok. mahzuni şerif ve neşet den sonra son buldu. ama ölen neşet değil biziz. çünkü dinlemiyoruz. dinletmiyoruz. hem neşet ertaş ölür mü ulan? +nasılsın?
    -iyiyim, sen?
    +neşetsiz.

    ayrıca, arkadaşlar özür dilerim ama benim neşet ertaş ile rakı içmişliğim var.

  • --- spoiler ---

    hepimiz öleceğiz unutmayın
    --- spoiler ---

    şeklinde devam eden rte cümlesi.

    ay olabilir mi öyle bir şey ? lütfen olsun çünkü

    tanım: evladım olsa cebine eroin paketi koyup polise ihbar edeceğim bir vatandaşın cümlesi.

  • benim yanımda esamesi bile okunmayacak insandır.
    ben kim miyim?
    "ilişkilerinde strateji kaygısı güdemeyen insan."
    ne yazık ki..

    iyi adamım, hoş adamım ama konu karı kız olunca benden daha iradesizi, benden daha kaypağı, benden daha beceriksizi yok maalesef.

    yoksa ben istemez miyim karşımdaki hatuna bir kasparov edasıyla yaklaşmayı. barda bir kızla tanışmaya çalışırken " l şeklinde gitmeyi. "
    ama yok işte olmuyor. ne yaparsam yapayım, sizin kadar ıssız olamıyorum..

    2 haftadır bir kızla görüşüyorum. sevgililik arkadaşlık arası bir yerdeyiz.
    son buluşmamızda saçma bir sebepten ötürü, biraz gergin vedalaştık.

    haklıydım ve ilk mesajı o atmalıydı..
    yazmadım, aramadım..

    "sigara içmeden yapamam, orucu bozarım" diye ateist olmuş bir adamım ben, mesaj atmadan ne kadar dayanabilirim?

    bu iradesizliğimi bildiğimden, mesaj atmamak için numarasını sildim.
    yetmedi..
    arama kayıtlarını, mesajları, herşeyi. o mesaj atınca tekrar kaydederim diye düşünüp, numarayı bilinmeze yolladım.

    artık istesem de mesaj atamaz, ölsem de arayamazdım..
    dakikalar geçti, saatler geçti.. yazmadı. aramadı..

    çünkü o haklıydı ve ilk mesajı ben atmalıydım..

    belki whatsapp mesajlarından silmemişimdir - olumsuz.

    taslaklarda falan mesajı kalmıştır - olumsuz.

    cevapsız çağrılar - olumsuz.

    çaresiz facebook'a girip mesaj attım.

    " yavrum telefonu düşürdüm ekran falan gitti, kardeşimin telefona taktım şimdi. numaranı bulamıyorum. seni arayamıyorum. beni arar mısın? seni özledim. özür dilerim. "

  • süleyman soylu çizmelerini giyip, sel ile mücadele ettiği için bu konuda bir şey yapamamistir. çünkü içişleri bakanının görevi, kaçak göçmenlerden ziyade, istanbula yağan yağmur ile mücadele etmektir.

    ayrıca bu insanlar marmarise nasıl gitmişler?

    milasta polis kontrol noktası var.

    bodrum sapaginda var.

    marmaris, akyaka arasında var.

    bu kontrol noktalarının bazılarında araçlara tek tek bakılıyor.

  • hülya avşar’ın 10 yaşındaki kızı zehra çilingiroğlu’nun hülya dergisinin son sayısından itibaren köşe yazarı olması ve engin hayat deneyimlerini okurlarıyla paylaşması durumu. kendi adıma, zehra çilingiroğlu’nun bir “küçük virginia woolf ” olduğundan ya da onun yazarlık yeteneklerinden şüphem yok. ama türk medyasındaki sarsısıcı entelektüel rekabet nedeniyle zehra çilingiroğlu’nun yazarlığının daha çok hülya avşar’ın kızı olmasından kaynaklandığını düşündüğüm için – tamamen saçmalıyor da olabilirim- başlığı da bu şekilde açtım.

    şimdi konumuza dönelim ve hemen zehra çilingiroğlu’nun ilk yazısından bazı alıntılar verelim:

    -her çocuk gibi ben de hafta içleri alışveriş yapmaktan ve arkadaşlarımla buluşmaktan keyif alıyorum. tabii derslerimden arta kalan zamanlarda... hafta sonları da ormana gitmeyi, balık tutmayı ve sahilde koşmayı seviyorum.(...) annem gibi ben de ayvalık'a bayılıyorum. hafta sonları annemle fırsat buldukça antalya'ya kaçıyoruz. kışları kayağa gitmeyi ve londra seyahatlerini çok seviyorum.

    - sizin hiç tahta oyuncağınız var mı? taa ki nişantaşı'nda açılan tayga toys'a uğrayana kadar benim de yoktu. 'sihirli annem' dizisinde severek izlediğim inci türkay'ın açtığı mağazada, sadece kesilmesi uygun olan ağaçlardan yapılmış oyuncaklar satılıyor.

    -bay majör'le klasik müzik masalları dizisi bence harika. bay majör isminde bir müzik araştırmacısı, kimi zaman anlatıcı, kimi zaman maceranın içindeki biri olarak karşımıza çıkıyor. dizi çobanın mevsim yolculuğu (vivaldi), şatoda üç saat (bach), büyük sır (mozart), duygu makinesi (beethoven) isimli dört kitaptan oluşuyor. üstelik her birinde bulunan müzik cd'lerini, hem yalın olarak, hem de seslendirilmiş versiyonlarıyla dinlemek mümkün.

    ...........................

    10 yaşındaki kızını kendi ismini taşıyan, her ay kendi resmini kapak yapan dergide köşe yazarı yapmak nedir allahaşkına? hayır zehra çilingiroğlu’nun yeteneğinden tabii ki kuşkum yok. “üstelik her birinde bulunan müzik cd'lerini, hem yalın olarak, hem de seslendirilmiş versiyonlarıyla dinlemek mümkün”..müş. bu cümleyi kurmakta hala zorlanırım mesela ben. 17 yaşımda bu cümlenin dörtte birini kursaydım belki de babam bizi terk etmezdi. neyse kişisel acılarımla sizi üzmek istemem.

    aslında beni bir ertuğrul özkök okuru olarak asıl rahatsız eden; “kışları kayağa gitmeyi ve londra seyahatlerini çok seven” zehra çilingiroğlu’nun canımdan çok sevdiğim, kişisel yol göstericim, aykırı düşünür ertuğrul özkök’e rakip olma ihtimali. biliyorsunuz “haftasonu las vegas’da çok ünlü bir restorandaydım. yanımda çok ünlü bir türk iş adamı, onun güzel eşi ve al pacino vardı” yahut “dün akşam petrus bana yeni bir şarap göndermiş. tattım. ve o an dünyanın gerçekten yaşamaya değer olduğuna inandım” türünden yazıları biz ertuğrul özkök’ten öğrendik.

    peki ne olacak şimdi? aydın doğan bey, yarın bir gün, zehra çilingiroğlu'nu hürriyet genel yayın yönetmeni yaparsa? biz ertuğrul özkök'ü nereden ve nasıl takip edeceğiz? skyturk'ten mi? oh, ulu tengrim, öyle çok korkuyorum ki....buyrun bu da zehra çilingiroğlu'nun köşe yazarlığıyla ilgili bir haber linki:

    http://www.internethaber.com/…_detail.php?id=115435

    edit: kidmanist ve kibritsuyu'na düzelti için çok teşekkürler. ben korkudan, üzüntüden ne dediğimi biliyor muyum arkadaşlar?