hesabın var mı? giriş yap

  • filmde 11 yaşında kız olarak (termeh) olarak izlediğimiz oyuncu 1992 doğumludur. ve film 2011 yapımı. "bu kız 11 yaşında mı?" diye soranlar sonuna kadar haklılar yani.

    söz konusu oyuncu, filmin yapımcı-yönetmen-senaristi olan asgar ferhadi'nin kendi kızıdır zaten.

    gelelim alt metinlere:

    filmin başında fotokopisi çekilen nüfus cüzdanlarından ikisi yönetmenin 2006 yapımı filminde (çaharşanbe sûri*) boşanan çifte ait. diğer ikisi de filmde boşanmakta olan çifte ait. yani orası aile mahkemesinin fotokopisi odasıdır. iki filmin hikayesi de eşzamanlıdır.

    çiftin ayrılık kavgası çok manidar. kadın ülkedeki koşulların (ki telaffuz ettiği kelime şerait) iyi olmadığını düşünmektedir. kocası ise babasını terk edemeyeceği için o koşullar altında yaşamaya devam etmeleri gerektiğini düşünmektedir.

    bu ikilem aslında yönetmenin kendi ikilemi. yönetmen yurtdışında yaşamak zorunda kalan bazı iranlı yönetmenler lehine konuştuğu, iran'ın onları geri kabul etmesini söylemiş olduğu için iran devletiyle bazı sorunlar yaşamış bir yönetmendir. öte yandan kendisi de her şeye rağmen filmlerini iran'da yapmaya devam etmektedir çünkü "kök"ü oradadır. hatta "o koşullarda film yapmak zor olmuyor mu?" sorusuna şöyle cevap vermiştir:

    - bu soruyu sormak çölde yaşayan birine o sıcağa nasıl dayanabildiğini sormaya benziyor.

    yani iranlı aydınların bir kısmı daha iyi koşullar için ülke dışına çıkmışken ve baskıdan kurtulmak sayesinde başarılarını perçinlemişken asgar ferhadi gibileri de her şeye rağmen koşullara uyum sağlayıp babasını bırakmamaktadır. boşanan çiftin ikilemi iran aydınının kendi ikilemidir.

    ayrıca simin'in piyano sahibi olması ondaki batılılığı göstermektedir. hatta zemin katın üstünü 1. kat sayması bile aslında avrupa standardıdır.

    diğer taraftan kocası nadir hafiften fars milliyetçisidir. kızına ingilizce kelimelerin farsça karşılıklarını çalıştırırken "teminat" kelimesini arapça sayması, "farsça değildir" demesi ve onun yerine safi farsça bir kelime söylemesi onun "babası"nı bırakmama metaforunun bir başka göstergesidir.

    --- spoiler ---
    filmin devamında taşımacılarla tartıştıktan sonraki çok belli belirsiz bir sahne filmin kilit sorularından birinin cevabıdır: nadir'in çantasındaki parayı alan simin'dir. nadir babasını traş ederken o malum odaya girmiş, çantadan parayı alıp taşımacılara vermiş ve çantayı yerine geri koymuştur. buna sonra tekrar değineceğiz çünkü kilit bir mesele.

    sonrasında yardımcı kadının performansını izliyoruz. yönetmen oyuncunun dini bütün bir şii havasına girebilmesi için kadına filmden önceki birkaç ay boyunca 5 vakit namaz kılması, namahrem hiçbir erkeğe temas etmemesi ve bunun gibi tüm kaidelere uygun bir yaşam sürmesi talimatını vermiştir. kadın aylarca öyle yaşadıktan sonra filmde o ruhu gerçekten yaşamaktadır. çekimlerden sonra kadıncağız normal yaşam tarzına devam etmiş tabi.

    bir ufak ayrıntı daha: filmde yardımcı kadın "şehitlerim üzerine yemin ederim" derken savaş şehitlerini kast etmemektedir. kerbela şehitlerini kast etmektedir. bir şii için bu yemin yeminlerin açık ara farkla en büyüğüdür. ağır bir yemindir.

    oradan hastane sahnesine geçelim. filmde "yenge" diye bahsedilen kadın (ki teknik olarak yardımcı kadının yengesi değil görümcesidir) burada kilit unsur. asabi kocanın başta nadir'le hiçbir husumeti yoktur, karısını tanıdığını bile bilmemektedir.

    yardımcı kadın raziye'nin de onlara bir husumeti olamaz çünkü çocuğun düşme sebebini kendisi bilmektedir ama hastanedeki kavga onun yokluğunda gerçekleşmiştir.

    "bebeğini öldürdünüz" diyerek husumeti başlatan görümcedir. üstelik filmin sonunda öğreniyoruz ki aslında görümce de bebeğin araba çarptığı için düştüğünü bilmektedir. amacı üst sınıf aileyi kardeşine tazminat ödemek zorunda bırakmaktır. zaten üst sınıf aile raziye'nin kocasının iznini de almadıkları için mahçup durumdadırlar. görümce bu fırsattan yararlanıp kardeşini kışkırtır.

    araba kazasını kocasına söyleyemeyen raziye de kendini bu husumete dahil bulur. aslında onun kızgınlığının nedeni parasını alamamış ve hırsızlıkla suçlanmış olmasıdır.

    gelelim hırsızlık meselesine. parayı çantadan alan simin'dir. buna rağmen film boyunca parayı kimin aldığı ortaya çıkmaz çünkü bu mesele hiç simin'in önünde tartışılmamıştır. raziye'ye olan her şeyi simin'e anlatan ve onları hastaneye getirtip ortalığı iyice fişekleyen görümce (evet adamlar iyi-kötü ayrımı yapmadan film çekmeye çalışmışlar ve ben görümceyi direkt kötü ilan ettim) simin'e çalınan paradan hiç bahsetmemiştir. nadir zaten raziye'ye karşı o sebeple kin beslemediği için bunu nadir de simin'e hiç söylememiştir.

    peki ortalığı kızıştıran görümce neden raziye'nin haksız bir suçlamaya muhatap olduğunu da söyleyip ortalığı daha da kızıştırmamıştır? belli ki raziye "çalmadım" dese de görümce parayı onun çalmış olduğuna ihtimal vermektedir. raziye'nin yalan söylemeyeceğine kalpten inansa mutlaka bu hususu da gündeme getirirdi. başta olmasa bile bir yerlerde simin'in kulağına nadir'in bu "iftira"sını da çalardı.

    işin ilginci raziye'nin 14 yıllık görümcesi raziye'nin hırsızlık yapıp inkar etmiş olmasına ihtimal verirken raziye'yi sadece 3 kere görmüş olan nadir onun yalan yere yemin etmeyeceğine tamamen bel bağlayıp "yemin etsin tüm tazminatı vereceğim" diyebilmektedir. ve nadir haklı çıkar çünkü raziye yalan yere yemin edecek biri değildir.

    yine de görümceyi safi kötü karakter yapmayalım tabi. raziye'nin para kazanmak için de olsa kocasına yalan söylediğini bizzat görmüş hatta onunla işbirliği yapmıştır. raziye'nin yalan söylemesine ihtimal vermesi ve hırsızlık ithamını simin'e aktarmaması bundan olabilir.

    asabi kocanın davasına karşı duruşları nadir ile simin hakkındaki ipucunu tekrar vermektedir:

    nadir, “koşullar” ne olursa olsun kaçmayarak mücadele etmektedir. simin ise önemli olanın yaşam koşulları (mesela kızının okulda tehdit edilmemesi) olduğunu düşünmekte ve bu mücadeleyi anlamsız bulmaktadır. temelde boşanmalarına yol açan ikilemin aynısı.

    peki arabanın camını kim kırdı? tabi ki asabi koca. asabi koca bebeğin düşmesinde nadir'in suçu olmadığını öğrenmiştir ama yine de evine çağırdığı alacaklılarına mahcup olmaya kadarki süreçten genel olarak nadir'i sorumlu tutmaktadır çünkü karısı, nadir'in babasını korumaya çalışırken çocuğu düşürmüştür. oysa nadir bunu bilmemektedir ve muhtemelen asla bilmeyecektir. nadir'in raziye'yi yemine çağırmasının nedeni sadece kendinin suçlu olmadığından emin olmasıdır.

    yemin konusunda önemli bir ayrıntı da nadir'in yemine kızını da çağırtmasıdır. nadir ile kızı arasındaki ilişki de ikilemin bir diğer yansıması.

    nadir kızına "ilkeli" olmayı ve koşullar her ne olursa olsun "yerinde kalmayı" öğretir. benzinciden bahşişi geri aldırması başta cimrilik gibi görünebilir ama para üstünü kızına bırakması aslında amacının kızına kolay pes etmemeyi öğretmek olduğunu göstermektedir.

    aynı şekilde, simin evi terk etmişken, yardımcı raziye'yi de kendi eliyle kovduktan sonra babasını kendi eliyle yıkamak zorunda kaldığında (tek başına kaldığı için) babasının omzuna yaslanıp ağlamaktadır ama o halde bile asla simin'e karşı geri adam atmamaktadır çünkü o hale düşmüş olmak bile onun için ilkelerinden taviz vermek kadar aşağılayıcı değildir.

    gelelim final sahnesine:

    "kızın kararını öğrenemedik" fikrine katılmıyorum. kızın kararını bal gibi öğrendik.

    kız ya babasını seçecek yani içinde bulunduğu olumsuz koşullara rağmen babasını terk etmeyecektir (tıpkı babası gibi, iranlı sanatçılar gibi) ya da annesini seçecek ve kendini yorucu mücadeleden kurtarıp tamamen kendini geliştirmeye verecektir. tıpkı iran dışındaki iranlı sanatçılar gibi.

    peki kızın kararını hakime söylemesi 10 dakika sürer mi? filmde izliyoruz. baba ve anne orada dakikalarca oturuyor. kız o süre içinde ya kararını hakime söylemiş olurdu ya da hakim kızı mahkeme salonundan kovmuş olurdu.

    anlatılmak istenen şu: iran aydınının bu ikilemi hala sürüyor ve asgar ferhadi hala babasının yanında.

  • performer* ve recipient*a gore gruplanan dort sosyal davranistan biri*. soyle ki:

    cooperative: performer(+)/recipient(+)
    altruistic: performer(-)/recipient(+)
    selfish: performer(+)/recipient(-)
    spiteful: perfomer(-)/recipient(-)

    (+)-yararina
    (-)-zararina

    altruism gen havuzunun gelisimi yararina veya bireyin fitnessini sonraki kusaga aktarmaya yonelik olarak gelismis olmasi muhtemel bir davranistir, bu yuzden dogal seleksiyonla evrimlesmis olabilecegi dusunulmektedir.

    altruistik davranisin performer ve recipient in arasinda genetik bir baglanti oldugunda kolay gelistigi bilinmektedir. bu nedenle, altruistik davranisin akraba olan canlilar arasinda sikca goruldugu bilinmektedir. (arilarda gorulen partenogenez buna bir ornektir) bunun sebebi de akraba canlinin fitness inin artirilmasi olarak aciklanabilir.

    ornegin: ayni ana-babadan gelen iki kardesin ayni alellerin %50sini tasiyor olma olasiligi yuksektir; bireyin kardesinden olan yavruyla alellerin %25ini paylasmasi mumkundur. bu nedenle, canli akrabasina yardim ederek kendi alellerinin bir porsiyonunun populasyonda temsil edilmesini saglayabilir.

    psikolojide ise*, pragmatizm ile karistirilmasi son derece yanlis olan dusunce. aksine, altruism birey dusmanligina yakinsar*. pragmatizm ozunde bireyciyken, altruism de bireyin kendisini baska bir birey/topluluk icin feda etmesi soz konusudur (ki bu "kendini feda etmek" psikolojik olarak bahsedilse bile, daha makro boyutta, yukarida bahsettigim gibi kendi genlerini populasyonda temsil etmeye yonelik de olabilir. bu konuda bilgi icin (bkz: the selfish gene)).

    yine de, inadim inat kicim iki kanat suretinde illa da bireyci bir yaklasimda bulunulmak istense bile altruism in bireycilikle baglantili olabilecegi ihtimali oyle pek de uzak degildir. altruistik bir davranis bile, ilerki donemlerde karsidakinden de ayni davranisin beklenmesi sebebiyle gerceklesebilir. ornegin, trivers insanlarda gorulen altruistik davranisin adalet, ahlaki ofke duygusu, sucluluk, sukran ve sempati duygularina bagli olarak, dolayisiyla karsilikli olarak goruldugunu savnumustur reciprocal(karsilikli) altruism teorisinde yamulmuyorsam*.

    utilitarianism ise ozellikle bireyin suru icin kendini feda etmesi gibi davranislarda altruism e sasilacak derecede benzerlik gosterse de aslinda ikisi farkli seylerdir. altruism deyince akla recipient cikari gelir, utilitarianism de ise bu "cikar" kavrami daha sinirli tanimlanmistir: cikar majoritenin yararina olmalidir, ayriyetten bu cikar yani "the greatest good" biraz hedonistce bir "greatest good"dur, zira aci/zevk suretinde ayrilmis iki keskin kavram arasinda mutlak olarak zevk e ulasmayi amaclar. altruism de ise, zevk bir amac degil, aractir; yukarida belirttigim bazi sebeplerin saglanmasina yonelik yolda kullanilabilitesi vardir.

    eh, bu da boyle bir tanimlamamdir*. saygilarimi sunarim.*

    edit: cok kotu butonu mafyasina honolulu'dan itinayla saygilarimi yollarim. beni sizler var ettiniz.

  • maça çağırdığımız bir elemanın (ki kendisi gelirsem dengeler değişir demişti) ısınırken bana "şş paşa! topu bana atsana bi solak mıyım değil miyim ona bakıcam" demesi, üstelik solak olup olmadığını anlamak için çektiği şutta topun koskoca sahada kalenin 3 metre yukarısında bir topun anca sığacağı delikten çıkıp gitmesi ve "solak değil mişim ehuehehehe" dedikten hemen sonra diğer topu isteyip bu kez sağ ayağıyla çektiği şutta topun bilmem kaç milyonda bir kez olacak ihtimale yine aynı delikten dışarı çıkması hayatımda halı saha maçlarında beni en çok şaşırtan olaydır. bir daha da şut çekmedi kerkenez.
    hayır adam bizimle dalga mı geçti anlamadık maç başlayıncaya kadar. maç başladı da fasulye olduğunu gördük de bir daha çağırmadık pilardacıyı (aramızdaki lakabı oldu bu olaydan sonra).

  • kazının yeni yeni başladığı, kazı alanına arkeologların serbestçe girebildiği günlerdi.. ismini hatırlamadığım genç bir arkeolog, kazının aşama aşama fotosunu paylaşıyor, kazının ilerleyişi hakkında bilgiler veriyordu. arkeolog'un son tweeti, kelimeleri tam olarak hatırlamamakla beraber " sasani hükümdarı shapur'un kişisel serveti olduğu tahmin edilen, içlerinde envai çeşit değerli mücevher, dönemin ünlü pers büyücülerine ait değerli büyü kitapları ve el yapımı özel işlemeli savaş aletleri ve zırhlar bulunan çeşitli büyüklüklerde sandıklar bulundu" şeklindeydi. tweet aynı gün, atıldıktan birkaç saat sonra silinmişti. yanlış hatırlamıyorsam arkeolog da birkaç gün sonrasında hesabını kapatmıştı. hesabı kapattıktan bir süre sonra da bölge tamamen koruma altına alınmıştı.

  • ben çağdaş bir ebeveynim arkadaşım! her ne kadar çocuk daha çağdaşlığımı gösterebileceğim yaşa gelmediyse de ben kendimi biliyorum. çocuğumla arkadaş olacak, onunla dertleşecek, gece gezmelerine birlikte çıkacağız bunları biliyorum, ben çağdaş bir babayım arkadaşım.

    ama ne oluyor, nasıl oluyor bilmiyorum ama benim de dahil olduğum geniş bir çağdaş baba grubu yeni doğan çocuğunun kırkı çıkana kadar (kırkı çıkmak) hurafelerin esiri oluyor ya da bir tek ben böyleyim ama genelleme yapınca kendimi daha rahat hissediyorum. aman çocuğun üstünden bir şey verme, kırkı içinde her banyo suyuna saçı güzel olsun diye tarak, el işi güzel olsun diye tığ koy, banyo suyunu elekten geçir su kırk delikten geçsin, kovaya yumurta kabuğundan kırk kere su doldur bahtı güzel olsun. bezlerini gece atma, çamaşırlarını gece dışarıda bırakma, burnunu sık burnu güzel olsun, kulağının üstüne yatır kepçe olmasın ve daha neler neler. çağdaş baba olma yolundaki ilk adımlarımda hurafelerin bayrak taşıyanı oluyorum farkında değilim.

    aynı çağdaş baba yine aynı hurafelerin izinde. resmen kayınvalidem ile hurafe yarıştırıyorum. o diyor ki “bizde çocuğun kırklık suyuna tuz konmaz, ben diyorum ki yanlış biliyorsun azıcık tuz koyup koltuk altına ayaklarına süreceksin ki ayakları, teri kokmasın. o diyor ki çocuğun göbeğini boş bir alana göm içi ferah olsun ben diyorum ki hayır üniversite bahçesine gömelim ki bir ayağı okulda olsun. kendimi tanıyamıyorum, gece kayınvalidesi ile oturup çay içerken hurafe tokuşturtan bir oldum.

    ben çağdaş bir ebeveynim arkadaşım, çocuğun kırkı içindeki banyo suyuna soğan kabuğu koyup, “duruluk, geldiği yere gitsin murdarlııık” diyecek biri değildim. biraz daha büyüsün bakalım, sanırım içimdeki çağdaşlık henüz açığa çıkmaya hazır değil.

  • ülkenin koşar adım hiperenflasyona gittiğini gösteren bir başka haber.

    yıl 2012 brent petrol 120 dolar benzin 4,50 tl
    yıl 2022 brent petrol 120 dolar benzin 26,50 tl

    işte bunlar hep rekabetçi kur. rekabetçi kur saçmalığıyla birlikte hem faizi, hem ithalatı, hem cari açığı, hem dış ticaret açığını hem de enflasyonu aynı anda coşturup ülkeyi batırdılar.