hesabın var mı? giriş yap

  • bugün cüneyt özdemir'e çıkmış mülteci sorununu nasıl çözeceğini anlatmış aşağı yukarı şöyle: 'esad ile görüşeceğiz. onlara güvenli bölge oluşturup ev inşa edilecek. birleşmiş milletlerle görüşüp orada güvenli bölge oluşturulmasını önereceğiz. güvenliklerini yıllar boyunca bm sağlayacak...ayrıca suriyeliler'e sosyal yardımlar en az 1 yıl devam edecek, öyle hemen kesemeyiz.'

    16 temmuz 2021

    bakın kilicdaroglu ne demiş 2013'de bu yana: (bkz: #134069389) (bkz: geçmişten günümüze kk'nın suriyeli açıklamaları)

    eeee, bunları zaten kılıçdaroğlu yıllardan beri söylüyordu, hatta daha iyi planlanmışını ve mantıklısını anlatıyordu istikrarlı bir şekilde. ümit özdağ çıkıp aylardır sanki bu mültecilerin gelmesinin sebebi erdoğan değilmiş gibi sadece muhalefeti eleştiriyordu. ne oldu şimdi? kılıçdaroğlu'nun söylediklerini kopyalayıp yarım yamalak anlatınca bu işi çözmüş mü oldun? allah seni nasıl biliyorsa öyle yapsın, steril sızma seni.

  • "aşkım" yazmış. tabi bizim bünye öküz olunca, açarsın telefonu ve "mesajın yarım kalmış. ne yazacaksan söyle" denir.

    işte kadın ve erkek arasındaki en büyük farklardan biri budur. onun aşkı kabardığı için sms atar, sen ise tüm iletişim araçlarını fonksiyonel olarak kullanırsın.

    kadınlar mı zor, biz mi danayız bu yaşıma geldim halen anlayamadım.

  • haklı bulduğum serzeniştir…

    burada ahlaki ve etik olarak şöyle bir haklılık var.
    “öz anne çocuğu istiyorum demiyor” yani o gün olduğu gibi bugün de sorumluluktan kaçıyor ve buna rağmen çocuğun hayatında aktif olarak yer almayı talep ediyor. yani bir anlamda çocuğuna onu çok seven bakıcılar tutmuş gibi davranıyor.

    dolayısıyla çocuğunu geri istemeyen ama annesi olarak kalmak isteyen bu kadın haksızdır.

  • görmediğim, beklemediğim şey...
    beni anca annem babam arar.
    bana mesajı sadece bankalar, telefon operatörüm ve cumaları ehl-i müslim kalmış bikaç kişi atar.
    mail box'ta trendyol, bukombin ve daha nicelerinin reklamı vardır.
    feysbukta bildirimlerimin çoğu lanet olasıca oyun istekleridir.
    işin kötüsü sokakta tanıdığın biriyle burun buruna gelsen de görmezlikten gelenler vardır.
    varsın ekşiden mesaj da gelmeyiversin. ben hala oksijen alıp karbondioksit vermeye devam ediyorum işte daha ne olsun.

  • tespitlerim:
    - bozkurt ilçesi tamamen dere yatağına inşa edilmiş.
    - baraj kapakları patlamış tüm ilçe sel altında.
    - 60-70-80-90'larda inşa edilen hidro elektrik santrallerin kapakları patlamazken akp döneminde ihale usülü yapılan barajın kapakları neden patlıyor ?
    - sayın cumhurbaşkanımızın birkaç gün sonra gelip selzedelere çay atması ile tüm sorunların çözüleceğini düşünüyorum.

    herkese geçmiş olsun.

  • sedat peker'in yakalanmasını ya da öldürülmesini en çok isteyenlerin başında kendisi geliyor. böyle bir durumda çıkıp 'söylediklerinin hepsi deli saçması' diyecekti ve yoluna devam edecekti. allah ayağına taşlar dolasın veysi. bastığın yerler çukur, tutunduğun dallar çürük olsun. amin.

  • satıcı görevini yapmış, ürünü hasarsız olarak ulaştırmış; alıcı çıkan ambalajları geri dönüşüme ulaştırarak görevini yapmalı ve israfı önlemelidir.

  • filmlerle (aynı zamanda dizilerle de) ilgili aşağıda yer alan kavramların bir açıklığa kavuşturulması gerekiyor. çünkü bu terimlerin çoğunun tam olarak türkçe karşılıkları henüz mevcut değil. o yüzden hangisinin ne ifade ettiği bazen kafa karışıklığına yol açabiliyor.

    ilk olarak "franchise" ile başlayalım. franchise filmler, aynı evrende geçen filmleri anlatmak için kullanılır. bu kurmaca evrenlere örnek olarak marvel sinematik evrenini ve star wars filmlerini verebiliriz.

    "sequel", en basit anlamıyla devam filmi demektir. örnek olarak, en sevdiğim örümcek adam filmlerinden olan spider-man 2 (2004) ve spider-man 3 (2007) filmleri, spider-man (2002) filminin devam filmleridir.

    "prequel", bir filmin öncesini anlatan filmlerdir. karıştırıldığını düşündüğüm için the thing (2011) filmini buna örnek olarak vermek istiyorum. genelde insanlar bu filmi john carpenter'ın bir korku klasiği olan the thing (1982) filminin yeniden yapımı zannederler. aslında carpenter'ın filminde geçen hikayenin öncesini anlattığından the thing (2011) gerçek anlamda bir "prequel"dır. aynı şekilde, bu yıl gösterime giren prey (2022) filmi de bir "prequel" örneğidir.

    "remake", dilimize yeniden çekim (yapım) şeklinde çevrilebilir. yine en sevdiğim korku yönetmeni olan john carpenter üzerinden bir örnek vermek istiyorum. üstadın the thing (1982) filmi aslında the thing from another world (1951) filminin yeniden çekilmiş halidir. ancak carpenter orjinal filme çok bağlı kalmamış ve kendine has muazzam bir film ortaya çıkarmıştır. buradan şunu anlarız ki "remake" filmler referans aldıkları filmi birebir kopyalayadabilir, o filmden sadece esinlenedebilirler.

    "reboot" ise genelde "remake" ile karıştırılan bir kavramdır; ancak ikisi birbirinden çok farklıdır. "reboot", var olan bir evrene bambaşka karakterler ve hikayelerle sil baştan başlanması anlamına gelir. örneğin tobey maguire'in yer aldığı ilk örümcek adam serisinin ardından gelen andrew garfield'lı filmler ilk reboot iken; tom holland'ın yer aldığı filmler ise ikinci reboot yapımlardır.

    "spin-off", bir filmin ya da dizinin içinde var olan bir karakter ya da karakterler hakkında yeni bir proje yapılmasına denir. güncel olması açısından better call saul, breaking bad dizisindeki avukat saul goodman karakterini başrole taşımasıyla çok iyi bir spin-off örneğidir. filmlerden de aklıma ilk olarak fast & furious presents* (2019) geliyor. hızlı ve öfkeli serisinin sevilen bu iki karakteri bu filmde bambaşka bir hikayeyle karşımıza çıkmıştı.

    "crossover" ise aynı evrende yer alan ve kendilerine ait filmleri olan karakterlerin tek bir film ya da seride bir araya gelmesidir. avengers ve justice league filmleri bunun en güzel örnekleridir.

  • insanlara olayın ciddiyetini hissettirmektir.

    2008 krizinde, o dönem çalıştığım şirket (ki kendisi türkiye'nin enn taşşaklı holdinglerinden birinin lokomotif şirketidir, bunu patron şirketi olmadığını özellikle belirtmek için yazıyorum) hızla düşen hammadde fiyatları sebebiyle on milyonlarca dolar zarara uğramıştı. hatta sonrasında ciddi bir küçülmeye de gitmek zorunda kaldı.

    bu kriz şirketi vurmaya başladığında alınan tedbirlerden ilki ne oldu biliyor musunuz? idari binanın ortasındaki çay standında bulunan meyve / bitki çaylarını kaldırmak ve sadece (sallama) siyah çayları bırakmak... şaka gibiydi.

    bir kaç gün sonra fabrikanın müdürüne direkt "allahaşkına kaç kuruş kârınız olacak?" diye sordum... o da bana "ne kârı? amaç kâr değil, çalışanların işlerin yolunda gitmediğini hissetmelerini, gerçekten anlamalarını sağlamak" dedi.

    efendim bu pandemi konusunda da işler yolunda gitmiyor. sebebi hükümetin parayı öncelikli tutan boktan politikaları biliyorum.. ama diğer bir sebebi de insanların umursamazlığı. işte bu 9-5 yasağı da umursamazlığı sorgulatıyor, insanların kendilerine biraz çeki düzen vermesini sağlıyor, "iş ciddi yav" dedirtiyor.

    bu sayede de 1 ay içerisinde yarı yarıya azaltılabiliyor vaka sayısı.

  • almanya'da erasmus yapan birkaç türk genci olarak bindiğimiz şehir içi otobüste* biraz fazla ses çıkarıp, gülmemiz üzerine şöförün dahili mikrofondan türkçe olarak ''çocuklar, hayatınız boyunca hep böyle gülüp mutlu olursunuz inşallah.'' anonsunu yapması.