hesabın var mı? giriş yap

  • mesele 1 milyon bisikletin dağıtılması değil, bu bisiklete binecekler için yollar yapılması, etrafından geçecekler için farkındalık yaratılmasıdır. sağlık bakanlığı bu konu ile ilgili olarak güzel bir iş yapmaya çalışıyor ama bu süreci başlatmadan daha çok yol alınması gerekiyor.

    40 ülkeyi gezip, türkiye'ye geldiğinde trafik kazası sonucu ölen fransız bisikletçinin haberi daha tazeliğini koruyor. hazır sağlık bakanlığı da bu konuda bir adım atıyorken bu tip durumların tekrar yaşanmaması için radikal kararlar da almak gerekiyor.

    fransız bisikletçi hayatını kaybetti

  • macar satranç hocası. aslında bildiğiniz bir deliydi laszlo. daha çocuğu olmadan dahi nasıl yaratılır minvalinde kitap bile yazmıştı. projesini hayata geçireceği kadının peşinde dolaşıp onu ukrayna'da bulmuştu. klara'yla evlendi ve çoluk çocuğa karıştı. polgar markası işte böyle doğmuştu.
    ilk çocuk zsuzsa idi. zsuzsa üç yaşında özel olarak yetiştirilmeye başlandı. okula gitmedi. satrançta müthiş bir noktaya geldi. ikinci çocuk zsofia hanlara, hamamlara, olmadı şampiyonluklara ulaştı. son kız judit ise ablalarını aştı, elosu 2700'ü aşmıştı. hal böyle olunca da, kadınlarla oynamayı bırakıp erkeklerle çarpışmaya başlamıştı. anad'mış, kasparov'muş demeden onları bir güzel tokatlayan kız laszlo babanın zirve noktası olmuştu. tabii arada geçen yıllarda baba kendi eğitim sistemini de mükemmelleştirmiş ve istediğini yaratmıştı. üç kız kardeşin de dahi olduğu varsayımından hareketle, evde dahi yetiştirmek mümkün, söylemedi demeyin.
    laszlo'nun annesinin auschwitz'den kurtulmayı başardığını okumuştum bir yerde. hikâyeye bunu da ekleyince, sanki taşlar tamamlanıyor, masal da böyle bitiyor.

  • adamın biri bir gün psikolağa gitmiş. başlamış derdini anlatmaya: "geceleri uyuyamiyorum efendim, sürekli yatağın altında biri varmış gibi geliyor. yatağın altına iniyorum bu seferde sanki yatağın üzerinde birileri varmış gibi geliyor."

    doktor "altı aylik bir çalisma sonucu bu sorunu hallederiz." demiş.

    adam: peki vizite ücreti ne kadar ?

    doktor: seans başı 50 dolar haftada üç seans.

    tabi adamin gidis o gidiş. doktor bir kaç ay sonra sokakta hastaya rastlamis gicik bir şekilde gülerek ;
    - ne oldu hastalıktan kurtulabildin mi?

    adam da gülerek;
    - evet hemde bir şişe şaraba hallettim.

    doktor çok sasirmis ;
    - nasıl yani ?
    adam: sizden çıktıktan sonra birahaneye ugradim, birami içerken yanımdaki berduşla dertleştik, ona bir şişe şarap ısmarladım o da bana karyolanın bacaklarını kesmemi tavsiye etti!

  • adamların 10 sene önce fırlattığı uzay robotu bugün milyonlarca km uzakta göktaşına iniş yaptı. aynı durum bizde olsa fırlatan adamları 10 sene bedavadan maaş alacaklar diye sağa sola tayin ederler, bütçeye fazla maliyet yaratıyor diye yeni iktidar projeyi askıya alır, unutulan garibim robot bi başına rezil olur uzay köşelerinde.

  • olsun aq biktik bu adamlardan bok var aq kendi devletin olunca zenginleseceksin iyi hayat sureceksin. siz de ıstanbul dan izmirden gidiceksiniz ama tamam mi?

  • tabii ki tatsız bir durum, özellikle her maça kollarda respect yazısı ile çıkılan bir uefa organizasyonunda.

    durum bence şuursuzluk ve fazla hassasiyetten ibaret, ortada bir ırkçılık olduğunu düşünmüyorum. öncelikle şu görsel fotoğrafı bir bırakalım. üstü mor olanlar futbolcu, yeşil ve altın rengi olanlar ise teknik ekip ya da çalışan. en sağda ise pierre webo var.

    1. hakem ve 4. hakem rumen. kendi aralarına rumence konuşmaları kadar normal bir durum yok. cüneyt çakır da avrupa maçlarında kurmayları ile telsizden türkçe konuşuyordur herhalde.

    bir pozisyon sonrasında kenardan yükselen sesler duyuluyor, seyirci olmadığı için daha net dinleyebiliyorsunuz. sonra muhtemelen 4. hakem telsizden 1. hakeme olağandışı bir durum olduğunu belirtiyor ve teknik ekipten birini bildiriyor. bildirirken de "negro" dediği duyuluyor. hakem de gelip webo'ya kırmızı kart gösteriyor. ancak neden webo kırmızı kart görüyor onu bilmiyoruz. hakem daha kırmızı kartı göstermeden webo zaten sinirlenmiş durumda ve hakeme "bana neden negro dedin" diye sinirleniyor.

    öncelikle, yukarıdaki fotoğrafa baktığımızda teknik ekipteki tek siyahi ismin webo olduğunu görüyoruz. 4. hakemin başakşehir teknik ekibindeki herkesi bildiğini, webo'yu tanıdığını düşünmüyorum. bu yüzden ayırt edici olduğu için kendi dilinde "siyah olan" demiş, yani webo'ya ırkçı bir söylem olarak "negro" kelimesini kullanmamış.

    bir de şu açıdan düşünelim; yedek kulübesinde herkes 170 olsa ve kart gösterilecek adam 195 boyunda olsa, "uzun olan" dendiği zaman problem olmayacaktı. çünkü bu hakaret etmek için söylenmiyor, 4. hakem orada ayırt edici bir özellik olarak hakeme kolaylık olsun diye söylüyor. (parmağı ile gösterse o kadar kalabalık içinde hakemin seçebilmesi mümkün değil) buradaki nokta, rumence siyah kelimesinin "negru" olması ve ırkçılık için söylenen "n word"e çok benzemesi, hatta muhtemelen aynı kökenden gelmesi. yani türkçe olarak "siyah" ya da almanca olarak "schwarz" deseydi hakem (aynı dili konuştuklarını göz önünde bulundurmak lazım) bu sorunların hiçbiri olmayacaktı.

    ama uefa bu kadar yoğun bir ırkçılık karşıtı kampanya yürüttüğü için çalışanlarını, elbette bunun içinde hakemler de var, bu konuda bilinçlendiriyor ve dikkat etmeleri gereken durumları tembihliyordur. eğer uefa gerçekten bu konuda sıkı bir tutum izliyorsa, hakemin de o kelimeyi kullanmaması gerekir elbette. burada ben hakemin boşluğuna geldiğini düşünüyorum, dediğim gibi ağır bir şuursuzluk var. maçların seyircisiz oynanması ve stadyumun çok sessiz olması da denk gelmiş. normal bir maçta hakemlerin konuşmalarını bu kadar çok duymuyoruz, yani her maçta olabilecek bir durum bu, oluyordur da olmuştur da.

    peşin edit: hakemi savunmuyorum, ancak yargısız infaz yapılmasından da yana değilim. sadece kendi görüşümü belirttim. hakemi tanımıyorum belki gerçekten ırkçıdır, bunu bilemeyiz ancak bu maçtaki eylemin bir ırkçılık eylemi ya da dışavurumu olduğunu zannetmiyorum.

  • bu adam büyük adam be. geçenlerde iz tv de bir belgesel izliyorum, yeşilçam ile ilgili.. röportaj yapıyorlar yeşilçam'ın emektarlarıyla, tarık akan'a sıra geldi, ben hayatımda böyle mütevazı bir adam görmedim. konuşması şu şekildeydi;

    komedi oyuncusu olmak çok zor, ben hiçbir zaman bir komedi oyuncusu olamadım, etrafımdakiler, kadroda bulunan arkadaşlarım iyi birer komedi oyuncusuydu, kemal sunal, zeki alasya, metin akpınar, adile naşit, münir özkul. ben onların sayesinde bu kadrolarda parladım.
    yani adam demiyor ki ben olmasam bunlar hikaye, ben başrol oyuncusuyum, benim egom tavan vs. tarık akan'ın oynadığı yüzlerce başrol filmi vardır ama adamdaki saygıya bakarmısın, eski devrin filmleri bir başka olduğu gibi, oyuncuları da çok kıymetli ve çok efendi. tarık akan hala yaşıyor ve yaşıyorken bu adamın kıymetini bilelim.

  • futbolcular yardim etmez.
    inşaat zenginleri ihale zenginleri etmez.
    milletvekilleri adaylar aday adayları siyasi partiler etmez.
    ulkenin sosyal kurumlari yardim etmez.
    yine biz sozlugun fakirleri ustuste para koyariz toplariz o parayi.
    tanim: zengin ve fakir kavramlarini tekrar sorgulatan kampanyadir

  • cekinme abim.. cekinme "özür dilerim" de.. biz eglenceli bir sey hazirladigimizi sanmistik ama oyle olmadi de.. farkinda olmadik ama sizi bir "hic" yerine koymusuz de.. sözlügü ciddiye almanizi size pahaliya ödettik; üzgünüm de.. kücültmez bu seni.. en azindan yazdigin son yazi kadar olmaz.. daha kötüsü de nazarimda olamaz. yok gitmez, etmez degil, gider abi. ben bu kadar gerizekali yerine konmadim, sen koydun beni. helal olsun.. simdi sen yine toplanip gerrain filan deli gibi gülüyorsundur biz boyle delirince ama durum bu.

    bir de belirteyim; saka baskadir, insanlari ciddiye almamak, gerizekali yerine koymak cok baskadir.

    sozlukteki duraganlik baska bir konudur, varolan gücünüzün arkasina aldiginiz yetki ile insanlarla eglenmek, cok baskadir.

    bunlar birbirlerinden farkli konular..

    "özür dilerim" de.. kurtarmaz ama keser atar pek cok seyi. en azindan bu kadar bir "sey" iz biz abi. on bin kisi degil, okuyan, eden, üzülen, sevinen.. binlerce insan.. duygular bunlar.. ayip abi, inan bana ayip.

    ama sunu da bilyiorum. boyle, yüzde yüz, binde bin "sacmalik" oldugu kesin olan bir konu dahi, bir süre sonra tersine dönecek "abi bir de olayin su yüzü var ama"cilar cikip sizin bu sakaniza destek olacaklardir, sözlük bu. hicbir düsünce, yüzde yüz salakca dahi olsa ancak bir süre bir tarafta kalabilir. onlara filan da aldanmayin diye bunlari yaziyorum; yaptiginiz ayip, hcibirinize yakistiramadim, bir tek kerizlenmeyi kendime yakistirdim. hakettim bunu ben, burasini gereginden fazla önemseyerek.. eni sonu senin bir "del" tusuna basar benim onlarca saat üzerinde durup yazdigim yazilar, entryler, onlar bunlar..

    bir yerde haklisin kesinlikle de.. aci geliyor o gercek bize.

  • benim gibi çocuklar yaptığında abukluk değil gerizekalılık oluyor sanırım.

    peluş bir eşeğim vardı. babaannem getirmişti alamanya'dan. çok severdim. ama oyuncağın gözleri yapıştırmaydı ve bir süre sonra mıncırmaya dayanamadığı için teker teker düştü gözleri. gözsüz kaldı hayvan.
    her gece diğer tüm oyuncak bebekleri yatağımda yan yana yatırırdım ve o eşeğe hep en güzel yeri verirdim. sonra da başlardım diğer tüm oyuncaklarımı dövmeye. "o kör! neden kötü davranıyorsunuz ona. özürlü o özürlü " diye. "engelli" deseymişim keşke.

  • yav arkadaş eskiden bu fetöcülere kopya çektirdiniz, yüksek puanlarla kadrolara yerleştirdiniz. bugün fetöcüler artık kopya çekemiyor (ya da ben öyle sanıyorum), bu seferde bileğinin hakkıyla puan alanları atamıyorsunuz, ne idüğü belirsiz tipleri alıyorsunuz. amk’dum yerinde az emeğe saygınız olsun, bare ilk onu ilk onbeşi doğrudan atayın. yazıktır, günahtır. bu kadar da aç gözlü olmayın ya.