hesabın var mı? giriş yap

  • bu çocukları alıp suriye-ırak sınırlarımızda canlı kalkan yapacaksın 2 sene. ölen ölür kalanlar akıllanır.

  • devlet tarafından son zamanlarda ülkemizin getirildiği durum. televizyondan her istediğini izleyemezsin. internet yasak, koridorlarda sigara içmek yasak, akşam 22.00'den sonra içki yasak, eylem yapmak yasak, kızlı erkekli oturmak, yürümek, aynı odada bile kalmak yasak. her yer polis, güvenlikçi kaynıyor. başımızda zaten yurt müdürü tipli bıyıklı amcalar var. etrafta sağcılar, solcular birbirlerine devamlı ahkam kesiyor. arkadan cemaatçiler dirseğinizden tutup, "kardeş bi baksana, akşam pilavlı sohbet var" diyor...

    oldu olacak herkese akşam 10.00'da imza attırıp, zorla uyutun bir de hıammına. bu nasıl bi hayat tarzı lan? bizim ne suçumuz var olum? neden bi ingiltere, abd, norveç gibi bi yaşamımız yok da yozgat kyk öğrenci yurdu gibi yaşayan bi ülkeyiz?
    yakında yunanistan falan da uyarmaya gelecek amk; "çoraplarınızı, donlarınızı yıkayıp yıkayıp cama asmayın, bizim de anamız bacımız var lan!" diye.

  • bugün bana ptt müşteri hizmetleri'nden emine hanım tarafından yöneltilen ilginç soru.

    yaklaşık 1 ay önce litvanya'ya küçük bir gönderim yaptım fakat hala ulaşmadı. bu konuda bilgi almak için ptt müşteri hizmetleri'ni aradım. kargonun akibetini sordum. barkod numarasını ilettim v.s derken, bana hayatı sorgulatan soru geldi emine'den; ''litvanya tam olarak nereye bağlı efendim?''

    litvanya çemişgezek beldesi, susuzlar köyüne bağlı emine.

    ''ah emine ah. ne yardırdın kimbilir devlette memur olayım, geleceğim sağlam olsun diye. kpss için yardırdın. torpil, morpil yardırdın. devlette bir 25 yıl yardırırım, emekli olurum savaş bile olsa param garanti diye düşündün. eşin evin ihtiyaçlarını karşılayacaktı. senin maaş da ev kredisine gidecekti. toz pembe hayat. hayat garantili daha bir güzel değil mi emine? ah emine ah. sorun sende değil. sorun sistemde. emine ama bir işi yapıyorsun, yurtdışı kargolar hakkında sorulara cevap veriyorsun. litvanya'nın nerede olduğunu bil be emine. ah emine ah. litvanya'yı nazilli mi sandın emine, nereye bağlı olduğunu soruyorsun. ah emine ah. 25 yıl maaş alacaksın daha emine. 5'te işten çıkıyorsun. 9'da işe başlıyorsun emine.
    diğer sorumda da beni başından savdın. çünkü yetersiz olduğunun farkındasın ve toz pembe, garantili hayatın hiç sekteye uğramasın, azıcık bile gün içinde modun düşmesin istiyorsun emine.''

    ah emine ah. senin gibi ne yetersiz emineleri, hasanları, hüseyinleri, nilgünleri besledik biz. seni de 25 yıl vergilerimizle besler, emekli ederiz. gözün arkada kalmasın emine. sabah 9'da git. akşam 5'te dön. akşam portakalını soyup muhtelem yüzyıl'ı izle emine. hiç kızmıyorum sana emine. biz sana, egemen bağışlara, zafer çağlayanlara, bekir bozdağlara layığız emine. bir tık ötesine layık değiliz.

  • uzun süreli ciddi bir ilişkinin en güzel yerinde er kişi sevgilisi tarafından “ailem seninle tanışmak istiyor” denilerek ilk yemeğe davet edilir. kahramanımız, gülşen bubikoğlu’nu istemeye giden tarık akan kıvamında hazırlanır, en güzel elbiseler giyilir. güzel de bir kanyaklı pasta alınıp ebeveynlerin huzuruna çıkılır. ilk salaklık anı atlatılıp ortama ısınılır. yemekler güzeldir, muhabbet koyudur, baba da beşiktaşlıdır hatta. ilk yemek için mükemmeldir her şey. yemek biter anneye “elinize sağlık” içerikli birçok övgü dizilir. baba da “hadi ellerini yıka da bir tavla atalım, kızım arkadaşına banyonun yerini göster elini yıkasın” der bu sırada. bunun üzerine er kişi ortamın sıcaklığı ve samimiyetin verdiği salaklıkla şu cümleyi sarfeder:
    - zahmet etmeyin efendim biliyorum.**