3 entry daha
  • tom waits, rain dogsdaki time'ı türkçe söyleseydi belki de şöyle bir şey olurdu:

    ne diyorduk, haydan gelen para huyda bekler tüyosunu
    ve dolunay düşerken sokaklara
    bıçkın delikanlıların kırmadığı ceviz kalmamış,
    sen ise kenar mahallenin de kenarında kalmışsın
    rüzgar nutuk atarken
    yağmur yükselen bir alkış sesine dönüşüyor,
    napolyon karnaval salonunda
    aynadaki nişanlısıyla oynaşıyor (1),
    çalgıcılar evlerine dönüyorlar,
    bardaktan boşanırcasına, damları delercesine yağıyor yağmur
    evet, doğru, o adama burada hayat yok artık.

    ve zaman zaman zaman
    ve zaman zaman zaman
    senin aşık olduğun
    ve zaman zaman zaman
    herkes yetim herkes kimsesizmiş gibi,
    anılar tıpkı bir tren
    uzaklaştıkça vagonları küçülen
    hatırlayamadıkları şeylerle birlikte,
    öyleyse sen de unutamadıklarını say tek tek
    geçmiş, düşlerimize birer aziz bırakır.

    o kız buralarda takılacağını söylüyor
    yaraları iyişeşene dek,
    bu oğlanlar dur durak bilmiyorlar ki...
    ve matilda soruyor denizcilere, kabus mu bu gördüğüm diye,
    yoksa gerçekleşen beddualar mı.
    öyleyse sen de kapat gözlerini, evlat
    o zaman canın bir damla bile acımaz.

    işte gördüğün gibi, takvim güzelleri için işler tıkırında değil buralarda
    serseriler arabalarından sokaklara akıyorlar
    ve caddelere sıçrıyorlar sokaklardan
    ve sıra kıza gelince, kız, usulca bir jilet çıkarıyor
    çizmesindeki zulasından ve binlerce
    güvercin üşüşüyor ayaklarının dibine.
    öyleyse sen de bir mum yak bari pencerende
    ve öp oğlanı dudaklarından yavaşça
    yağmur, pencerenin pervazındaki kabı doldurana dek,
    tıpkı yüreğini ele geçiren bir yabancı gibi
    ve ben dönene dek ver sus payını kemancıya.

    (1): buradaki napolyon, kafesinde, aynadaki aksiyle ötüşen bir muhabbet kuşu olsa gerek.
3 entry daha
hesabın var mı? giriş yap