12 entry daha
  • (bu yazı gidebilenlere yazılmıştır)

    antalyalılar, güney iklimi insanları, bu şehir tam size göre, nüyork'u falan es geçin, hiç vakit kaybetmeyin, hemen oralara doğru gidin.

    'new york aynı istanbul gibi' gazıyla gurbette ısrarla new york'a üşüşüp yeni dünya'da eski dünya fiksasyonu yapanlar, lafım size.

    tekrardan 'istanbul'un tadı madı' geyiğine kaptırmayın, sırf kaptırmamak için gidin.

    elinde elle tutulur tek şehir kültürünü istanbul'da yaşayabilen, yaşamaya da sike sike mecbur olan 'gelişmekte olan 2. dünya ülkesi' vatandaşları! l.a. monolitik şehir anlayışının yıkıldığı yerdir. yeni dünya'nın yeni şehir'idir. zaten mecburen gittiğiniz, yaşadığınız, sevdiğiniz, saydığınız istanbul tipi şehir formu'na gösterdiğiniz müsamaha ve özen'i bu yeni forma da gösterin, önyargısız yaşayın, önyargısız sevin, istanbul'u sevdiğiniz gibi bu şehri de sevebileceksiniz.

    los encılıs benim için ne demek? los encılıs benim için herşeyden evvel güzel iklim demek. kesintisiz güzel iklim yetişkin hayatında size pek bir şey ifade etmiyor gibi gelebilir, gelmesin. yanılıyorsunuz, yanılmaktasınız. los encılıs uzun süren bir 'güzel hava' kesinliğinin insan psikolojisine yaptığı olumlu etkiyi ancak deneyimleyerek yaşayabileceğiniz yerdir. 'hava hep güzelmiş' gerçeği, kafanızda simülasyonunu yapıp, etkilerini varsayabileceğiniz bir durum değil. hep güzel hava olan bir yeri deneyimleyerek yaşayan birisi ile, hep güzel hava olamaması gerçeğini deneyimleyerek yaşayan birisinin psikolojisi, hayattan yana beklentileri aynı olamaz. bu ayrım'ı görmek için gidin. bu ayrım'ın yarattığı gerçek'i bildiğiniz için kalın.

    los encılıs unuttuğunuz çocukluğa dönmek için bir fırsattır, kaçırmayın. her gün iş çıkışı, öncesi çıkın sokağa, sokakta oynayın, dışarıda vakit geçirmek denen şeyin güzelliğine tekrardan varın, ayın. yaşadığımız, yaşadığınız coğrafyalarda geçen ömrün çoğunun ev, palto, ceket, yelek gibi standart korumaları lüzumlu kıldığını hatırlayın, bu tip korumalardan bağımsız neredeyse çıplak denebilecek kadar az yükle yaşamanın atavistik neşesine varın. hatırlatmak gibi olmasın ama insan, tür olarak, afrika'dan, iklim in sürekli sıcak olduğu bir coğrafyadan çıkmadır. yani cıbıl halinizle yaşayabileceğiniz bir coğrafya insan için aslen biyolojik bir lüzumdur. los encılıs herkese genetik anavatanını hatırlatacak olan iklimle desteklenmiş bir şehirdir, zıtmayın. (1)

    los encılıs güzel iklim gibi, kurumluk alanı sebebiyle de henüz tam anlamıyla amına konmamış doğa demek. kaliforniya abd'nin en son kolonileştirdiği 'vahşi' batının bir parçası olduğu için, hepi topu 100-150 yıllık şehirleşme geçmişi sebebiyle, eski dünya'ya ve atlantik okyanusu tarafına göre çok bakir bir alan olarak kalmış. bunu iklim'in güzelliği ile birleştirince akla hayale gelmedik doğal, bitkisel, hayvansal güzellikler görüyorsunuz. los encılıs şehir içindeki parklarında çakallara rastlayabildiğiniz, şehrin az dışındaki parklarında bildiğin 'aslan' (dağ aslanı) yaşayan bir coğrafya. bana kimse bunun üzerine çıkıp da nüyork sentrıl park demesin. sentrıl parkta da, prospek parkta da sincap, sıçan, güvercin dışında bir sik yaşamıyor. sahte doğanın allahı hepsi, ne demek istediğimi ancak doğa'nın gerçeğini gören şanslılar anlar.

    los encılıs kaliforniya denen dünya üzerindeki 'cennet parçası'nın da stratejik bir yerinde konuşlanmış. amerikalılar şanslı, amerikalılar ballı. şehirden arabayla 2 saat içinde hem çöl'e, hem göl'e, hem orman'a, hem nehire, hem bataklığa, hem dağ'a, hem kayak pistine, hem meksika'ya, hem kumarhane'ye, hem de kerhane'ye gidebiliyorsunuz. ben bu tip bir 'erişilebilir alan' çeşitliliğini sadece antalya civarında gördüm. antalya daha iyi, daha kötü demiyorum. antalya, antalyadır. los encılıs da los encılıs. madem gurbetçi oldun, amerika diye tutturdun, vizyonunu genişlet. şabalak gibi gidip iç göç'ün son noktası olan, ve kanımca yarrako bir iklime ve binlerce yıl boyunca insanlar tarafından kanırtıla kanırtıla ebesinin amını tersten görmüş bir doğal çevreye mahkum kalmış olan istanbul'a benzeyen şehir arama! istanbul'un zaten feleği şaşmış, kendini tanıyamaz olmuş, sen hala hangi 'hava'sından bahsediyon kuki? göçmensen az yeniliğe açık ol. bıraktığın yerdeki adetleri aynen yaşamak üzere yeni dünya'ya göç edilmez, salaklaşma. setur ile 3 gün paris, 2 gün brüksel, 2 gün amsterdam tatili yapan orta sınıf ailenin avrupa'da dahi kebapçı aradığı gibi, bilmediğin yerde bildiğin şeyleri bildiğin şekilde yaşamaları, ona benzemeleri, o tip yansımaları arama, aranma.

    kültür, sanat çevresi olmaması ile alakalı los encılıs'a yakıştırılan laflara da aldırma. amerikadasınız abicim, amerika'da ne kültürü, ne sanat'ı? senelerdir nüyorkta yaşıyorum, nüyork dünyanın kültür başkentiyse bu, inan bana, sergi, enstelasyondan ibaret bir vitrin'den fazlasını kast etmiyor. oradayken mecburen o vitrin'e bakma, o vitrin'den satın alma lüzumu ve imkanından başka bir şeyle de ifade edilmiyor, edemiyor. vitrin'i koyunca vitrinden kültür ektoplazması sıçrayıp şehri ele geçirmiyor. amerikalı yine amerikalı. kültürsüzlük yine sabit.

    nüyorklu -zaten- kültürsüz. los encılıs'lı da ha keza onun gibi cahil, tırtoz. ve fakat şu var: lala people dedikleri bu adamlar nüyorklu hemcinsleri gibi kültürlü taklidi yapıp asabınızı bozmuyorlar. los encılıslının öyle bir derdi yok, düzler ve memnunlar. hangisini tercih edersiniz? ben ikincisini tercih ediyorum. madem bilmiyon, bilmediğini bil. biliyor gibi yapma. los encılıs o açıdan biliyormuş gibi yapmak yönündeki sosyal baskıdan habersiz, saf, duru, berrak cahillerle dolu. nüyork sevenler'in de bir çoğunun biliyor gibi yapma meraklısı cahiller olduğunu göz ardı etmeyelim, orada toplanıp birbirlerine karşılıklı ayak yapıyorlar. ki bunların başında vudi elın denen o yetenekli götoş geliyor. vudi! ne konuşuyon ordan amına koduğum bergman taklitçisi? stendapçı adamdın, iki freud, üç camus okudun kültür timsali mi oldun fifi? filmlerini hala amerikalılar izliyor, sürekli nemalandığın nüyork için toprakçılık yapmana rağmen, hala los encılıslılar seviyor. yarrağımın fiyongu seni, koyunsuz ülkenin abdurahman çelebisi seni. sana şevki yılmaz hadi ordan'ı çekiyorum!

    benim bunlarla işim olmaz. eğer sen amerika'da bir şehirsen, bana ancak amerika'daki bir şehir'in verebileceği somut şeyler ver koçum:

    güzel hava ver.
    güzel doğa ver.
    taze sebze, meyve, trader joe's salata sosları ver, bakkal'dan alınabilen kaliforniya şarabı ver (ki bu cümlenin başlı başına bir kitap konusu oluşturacak kadar yoğun bir içeriği var).
    nüyork'ta tabut kadar stüdyo tutamayacağın paraya salon'u, mutfağı, banyosu, garajı, havuz'u olan ev ver.
    sıkı kalçalar ve silikonlu göğüsler ver.
    bunları veremediğin için kültür veriyormuş gibi yapma.
    tırto bir iklim ve emlak arasında sıkışıp kalmış bir hapishanede, aktiviteler kısıtlı olduğu için mecburen yapılan şeyleri 'aranan' değermiş gibi kaskallamaya çalışma.
    o pazarlama politikasını 'hiç yaşamamış' adam, hayatında 'pazarlamacı' tanımamış insan yer. ben (artık) yemem.

    dahası los encılıs'ta nüyorkta olan şeylerin olmadığını iddia da etme. zira var. heriflerin, tıpkı ny'dakiler gibi gerekli olan şeyleri, hem de çok daha fazlası, var: para.

    para'yı al. ko oraya bir yere. bak uça uça sanat nasıl geliyor. parayı ko, pikasso da gelir, dali de; filarmoni de gelir, brodvey de. geliyorlar da. geliyorlar ama hepsi eski şehir düzeni gibi bir merkez'e tepeleme yığılmış değil. arazi geniş, para bol, parayı nereye koymuşlarsa tıpış tıpış oraya geliyor bu kültür de, kültürlü de. peki nüyorkta ve dahi istanbul'da parayı ko, güzel hava geliyor mu? gelmiyor. güzel doğa geliyor mu? gelmiyor. sike sike atlıyon uçağa, neredeyse güzellikler, oraya gidiyon. ben de onu diyorum, atlayın taşıt'a, herşeyin bir araya geldiği o yer'e gidin, yerleşin, kültür size gelsin. derdiniz buysa bu, kimse kimseyi imkansızlıklar, ve yoksunluklar evreninden derlenmiş değerler ve gelenekler sebebiyle sikmesin.

    kötü şeyler yok mu? hiç şüphesiz var. misal ne var? şu var. burada bir süre yaşayan adamlar dünya ile alakalı her türlü referanslamalarını, yukarıda saydığım sebeplerden dolayı, kaybetmeleri söz konusu. misal buraya insan olara gidip de, vest kost kültürüne angaje öküz olarak yaşayan çok insan tanıyorum. gayet de yakınen tanıyorum. üzülerek, kahrolarak tanıyorum.

    buraya gidip de gittiği bölgenin dışına çıkmadığı için sefih yaşam'ı ayaklarına getiren o görünmez alt-sınıfı, getto'yu, sefalet'i, yıkım'ı, kesif ırkçılığı, faşist polis devleti uygulamalarını hiç göremeyen, göremeyecek hale gelenleri tanıyorum, hem de çok yakından tanıyorum. burada kendisine sunulan h1 evreninde yaşadığı için üst orta sınıf konformizmiyle, uyumlanma gayretkeşliği içerisinde 'amerikalı'dan anlaşılan biçimsizliğe, ayıboğanlığa, apatiye, new-age kaçışçılığına, tüketim canavarlığına, alterno-kültür sahtekarlığına gömülmüşlüğü tanıyorum, çok yakınen tanıyorum, tanıdığıma mahfolarak tanıyorum. ve fakat bu adamların aynısını, eğitimlisini, amerikalı olmak adına götünü yırtan tanzimat komplekslilerinin aynılarını burada, east coast'ta da, hem yakından, hem uzaktan tanıyorum. yani topu los encılıs'a atmak doğru olmuyor, o h1-b vizeli ahlaksızlık, geçmişsizlik, öncesizlik, haysiyetsizlik los encılıs'ta daha uygun zemin buluyorsa da, allahın aşkına 'amerikalı sözlükçü'lere bir bakın, demokrat parti adayıymışçasına bayrak sallayan liberal ideologundan, para piyasacı ekonomistine, fikir işçisi fütursuzluğundan, burjuva sanatçısı yırtıklığına kadar her alanda bu ablak çehreyi, biçimsizliği göreceksiniz. eley, o güzel toprak parçasına kurulmuş o yayvan ve bitik şehir, bunun suçlusu olmasın, azmettiricileri arasında en etkilisi olsun lütfen.

    (1) bölgede yaşayan amerikan yerlileri, bering boğazı öncesi hayatlarındaki kılık, kıyafet ve toplumsal kodlarını bu bölgede de terk ederek alabildiğine ilkel, primitivist bir çizgiye geri dönüyorlar. öyle ki tüm kuzey amerika kıtasında bu bölgede yaşayan yerlilerin sepet örmek ve ok başı üretmek dışında hiç bir 'üretim'leri olmaması, hepsinin cıscıbıl gezmesi, kolonyal yayılmacılık sırasında da bu yüzden hemen ayıklanmaları çok ilginç geliyor bana. cennet'te yaşayanların cennet'in sundukları dışında hiç bir şeye ihtiyaç duymuyor olmalarından enfes çıkarımlar yapmak mümkün diyorum. kültür'ü ve dahi medeniyet'i yaratan şeylerin bu coğrafi, materyal lüzumlar ile ifade edildiğini düşünüyorum. öyle olmayaydı, güzel iklim ve doğayı bulan kürklü, aletli, ticaretli seyyah sibirya yerlisi bulduğu ilk fırsatta don gömlek sepetle yaşama döner miydi? dönmüşler ama.
26 entry daha
hesabın var mı? giriş yap