4 entry daha
  • evvela zorunlu göçten dolayı kaç kişinin mağdur olduğunu bir açıklığa kavuşturalım ki konuştuklarımız suya yazı "yazıyormuşculuk" tan kurtulsun.

    devletin resmi kademelerinden verilen rakam 280 bindir. ama bu içişleri bakanlığı tarafından verilen bir sayıdır. gerçek ile uzaktan yakından alakası yoktur. konu ile ilgili çalışan sivil toplum kuruluşlarını verdiği rakam ise 3 milyon civarında ve etnik olarak “kürt” olan bir populasyonun “zorunlu” göçten mağdur oldukları yolundadır..

    şimdi "bunlardan hangisine inanalım acep?" demeden evvel; vicdani ve bilimsel olarak konuya yaklaşan akademik çevrelerin ve meclis komisyonun yazdığı ( şaşırtıcı bir şekilde objektif olan) rapora göre bu sayı "2 milyon" civarındadır. 4000'e yakın köy ve bundan çok daha fazla sayıda mezranın boşaltılmasından, ve ohal kapsamındaki illerin birçoğunda koruculuk yapmayı kabul etmiş olan köyler dışındaki tüm köylerin boşaltılmasından yani “zorun olarak göç ettirilmiş olmaktan” bahsediyoruz..

    kısa bir internet araştırması sonrasında elde edilenler ışıksızlığında ”ortada kuyu var yandan geç kurban!” denemeyecek kadar ciddi bir insan kitlesi hakkında konuşuyoruz, zihinler uyanık tutula..

    evleri-bahçeleri-ürünleri ve belki hayvanları yakılmış, köyü boşaltılırken evinden bir parça ev eşyası bile alamamış, kaçarken kurtarabildiklerini ve sahip oldukları hayvanları yarı fiyatına satmak zorunda kalmış, belki kalmamış, belki kısmen kalmış ve kalmamış olması uğradığı mağduriyetin yanında kaç yazacağı soru işareti olan bir olaylar silsilesine maruz kalmış ve bu zincirin sonunda belki aylarca çadırlarda yaşamaktan bitap düşmüş, ekmeğe ve kuru soğana muhtaç hale gelmiş ve nihayetinde ayaklar altına alınmış olan bir insaniyetten bahsediyoruz..

    ve önce köylerinin bağlı bulunduğu ilçeye veya il merkezine göç etmiş lakin işsizlikten-yoksulluktan metropole gelmek zorunda kalmış, dillerini dahi bilmedikleri bir topluma ve en önemlisi hayatları boyunca belki de hiç görmemiş oldukları şehir hayatına atılmak zorunda bırakılmaktan bahsediyoruz.

    ve şehirlere geldiklerinde neredeyse birer “getto” haline dönüşmüş olan semtlerde yaşamak zorunda bırakılmış olan insanlardan bahsediyoruz. yıkılmaya yüz tutmuş evlerde, kendileri gelmeden önce kimselerin yaşamıyor oldugu çoğu zaman tek göz odalarda; ailecek yaşmak zorunda bırakılmaktan bahsediyoruz.. belki de birçoğumuzun gitmeye bir taraflarının müsade etmeyeceği yerlerden bahsediyoruz; yani tarlabaşı‘ndan , balat’ tan, yenibosna’dan, hatta kadırga’dan.. [istanbul’un kürler tarafından işgal edilmesi ile bağlantılı olduğundan istanbul semtleri sayıyorum]

    ve şehirlere geldiklerinde “bulabildikleri vakit” tekstil ve inşaat gibi en kötü işlerde 12 saatin üzerinde çalışarak ve asgari ücretin bile altında, şaşırtıcı olmayacağı üzere sigortasız çalışarak hayat idame etmek zorunda bırakılmış insanlardan bahsediyoruz..bir acındırma parodisinde olmadığınızı ve gerçeklerden bahsettiğimi hatırlatmaya gerek bile duymuyorum.

    ve elbette, şehre tutunamayanlardan, iş bulamayanlardan, ailesi dağılmış olanlardan, sokaklarda mendil-sakız satanlardan, tiner çekenlerden, kapkaççılık yapanlardan; kısacası “göç süreci” sonrasında istanbul’a yenilmiş olan ve hemen her gün gazetelerde gördüğünüz “yine kapkaççı cinayeti” şeklinde anons edilen suç vakalarında en ön saflarda yer almak zorunda bırakılmış olan insanlardan söz ediyoruz.

    uzun lafın kısası, aslında bahsettiğimiz şey köyünde kendine ait evinde belki 20-30 koyunu ve bir-iki dönüm arsası ile “insan gibi yaşayabilen” 2 milyon civarındaki bir kitlenin haksız yere yerlerinden edilmesi sonrasında gelmek zorunda kaldıkları metropollerde sosyal tabakanın en altında ve en kötü şartlarda yaşamak zorunda kalmalarına dairdir..hakkında yazılanların hiçbir zaman olamağıdı kadar, hatta klavyeleri ile ülke kurtardığını zannedenlerin yaptığından çok daha ”gerçek”..

    ve en kötüsü ise bu mağdurların varlığını inkar etme cüretini kendinde bularak, mağdur sayısını gerçekten azmış gibi göstermeye çalışarak, kürtlerin başka sebeplerden dolayı batıya göç ettiklerini haykırırken “gerçek olan” ile “inanmak istenilen” şey arasındaki aynı olmama durumunu inkar ederek ve hemen hiçbir sosyal-doğa bilimleri disiplinin kabullenmediği bir dayanaksızlığa sırt dayayarak iddialar ortaya saçmaktır ve saçmalamaktır..
6 entry daha
hesabın var mı? giriş yap