• biraz bakımlı olup gençlikte gezip tozup eğlenip en son zengin varlıklı bir koca bulup evlenip hayatını kurtarma şansının olmaması.

    kendi başının çaresine bakmak zorunda olman.

    askere gitmek ya da para ödemek zorunda olman.

    okulda hocaların güzel kızlara nazik davranıp not konusunda daha elibol davranması, aynı hocanın seni hiç siklememesi.

    iş yerindeki patronun güzel iş arkadaşına akşam erken çıkması için izin verirken senin bunu hayal bile edememen.

    toplum tarafından sürekli potansiyel bir sapık muamelesi görmen.

    eğer olur da karınla anlaşamayıp boşanırsan çalışıyor olsa bile karına ömür boyu maddi destekte bulunmak zorunda olman.

    kadınların muaf oldukları tüm toplumsal ağır sorumlulukları senin sırtlanman, "ama sen erkeksin" denilmesi, iş çıkara gelince "kadın erkek eşittir" şeklindeki pozitif ayrımcılıkların altında ezilmen.

    bütün bunlara ve kadınlara karşı kibar saygılı davranışlarına rağmen bazı hemcinslerinin yaptığı kötü eylemlerden (kadına şiddet vs) senin de sorumlu tutulman ve çeşitli kadın toplulukları tarafından durmadan hakarete uğraman. hiç hakketmediğin halde bütün öfkenin senden çıkarılması.
  • işine geldiği zaman kadın erkek eşitliği diye bık bık öten kadınların söz konusu eve para getirme olunca "erkek değil mi, getirsin; ben de gezeyim" şeklinde çıkarcı triplerine maruz kalmak da bu zorluklardan biridir.
    edit: imla.
  • bir sürü hödükle aynı cinsiyeti paylaşmak ve onların hödüklüklerinin cefasını çekmek.
  • yok olmayan zorluklar.

    sevgili beyler, sizinle zorumuz, ya da şahsen benim zorum, sizin "dertsiz hayatlar" sürüyor olmanız değil. yani yine kendi adıma konuşayım, hiçbir derdiniz tasanız derinliğiniz vs olmadığını düşünmüyorum.

    meseleyi şöyle özetleyeyim:

    - "errrkek olmalısın!" baskısıyla yetiştiğinizin, inanın biz sizden daha çok farkındayız. bunun farkında olmayan asıl sizsiniz. mesela bununla zorum var.

    - haliyle, bu baskıyı kaldıramadığınızın da farkında değilsiniz. size ihtiyacı olmayan / sizden bağımsız var olan kadınlar gördüğünüzde girdiğiniz aşağılık kompleksinizin, kendinizi gösterme çabanızın, çünkü kendinizi görünür kılmazsanız erkekliğinize halel geleceği paranoyasından kurtulamadığınızın, bu saçmalıkların sizi birer hasta ruhlu kökenli birey haline getirdiğinin farkında değilsiniz. bununla zorum var.

    - balığın denizde olduğunu bilmemesi gibi, siz de dünyanın erilliğinin farkında değilsiniz. evet eşinizi çok seversiniz, ama eve istediğiniz saatte ve şekilde girip çıkma hakkı tabii ki yalnızca size aittir. bununla zorum var.

    - hayatı kolaylaştırmanın ve güzelleştirmenin, bir görev olarak insanlara değil kadınlara verildiği bir dünyada yaşıyorsunuz. böyle bir görevi siz asla zinhar almıyorsunuz. bununla zorum var.

    - evet kendi dertleriniz mutlaka var, vallahi var, inanın biliyorum. ama dert bir size var di mi ablası? bununla zorum var.

    - sizin kendi üzerinizdeki toplumsal baskıyı fark edebilmenizin bile haber değeri varken, biz hem kendi üzerimizdeki toplumsal baskıyla yaşayıp, hem de sizin üzerinizdeki baskının sizin ve yine bizim hayatımıza olan etkileriyle baş ediyoruz. alo kime diyorum. işte bununla zorum var.

    beyler, allah tillah aşkına, içinizde ne yaşıyorsanız ortalık yerde yaşayın. "karı gibi" ağlayın, "karı gibi" gülün, "karı gibi" konuşun, azcık da öyle olun. kasmayın, kastırmayın, "bi dakika ya ben niye öyle dedim şimdi bu kıza, böyle davranılmayı hak etmedi ki" deyin. ve bunun için özür dileyin. ölmezsiniz. "ben derdimi açık seçik anlatayım da, varsın o anlamasın" deyin. hele bir oturun soluklanın yeğenim, anlamazsak bizim ayıbımız olsun, arkanızdan "kendi kendine allah bilir neler yaşadı da öyle saçma sapan davrandı gerizekalı" demeyelim.

    zira asıl güç kendini ifade etmektir ve asıl zayıflık, kendini ifade etmeyi bir gurur meselesi yapmaktır.

    ya sikeyim gururunu sana bana bişey olmasın, seviyorsan git konuş birader. yarın bir gün oğlunu da kendin gibi yetiştireceksin, delikanlı adam ağır olur da yok bilmem ne, sonra hop, ortalık yine saçma sapan adamlardan geçilmeyecek.

    bir insanı "delikanlı" yapan ağırlığı değil.

    tutarlı ve güvenilir olması. bunlar "errrrkek" olmadan da olabilen şeyler. okey?
  • türkiye özelinde, gündemin en arka sıralarında olan konulardan biri ama aslında çok çok önemli bir mesele. çoğu kişi gözardı ediyor ama türkiye sadece kadınlar için değil, erkekler için de cehennem. aynı doğu-batı, geleneksel-modern, eski-yeni cenderesi erkekler için de geçerli. kadınlarla ilgili sorunlar, erkeklerle ilgili sorunlar çözülmeden çözülmez. toplum bir bütün ve tüm sorunlar bir diğerini etkiliyor. her iki tarafın zevzekleri birbirine nefret kusmadan önce bunları kafasının kenarına koysa işler bayağı hızlanırdı. tabii böyle bir şey olmayacak.

    - öncelikle çocuklar ve ergenlik çağındaki oğlanlar her daim taciz, tecavüz, saldırı riski altındadır. ikiyüzlü toplumun görmezden geldiği bazı engelli erkek çocukların kapalı kapılar ardında başlarına geleni anlatmaya gerek yok sanırım. yetim ve kimsesiz çocuklar da sapıklar tarafından aynı şekilde kolay kurban olarak görülür. bunlara bir de kapalı, muhafazakâr ve dindar topluluklardaki tehditleri eklemek lazım. kuran kursu, cemaat, tarikat ve benzeri yapılar içinde neler yaşandığını anca dışarı sızdırılınca öğrenebiliyoruz ki buzdağının görünen ucu böyleyse aşağılarda neler olduğunu siz düşünün. çocukluğunda bu sorunlarla boğuşmuş bugünün yetişkin erkekleri de bu toplumda, aramızda, hemen her gün bir ikisiyle karşılaşıyoruz. her şey bir yana, bugün bile gündemde olan oğlancılık gibi bir gelenek var. muhallebi çocuğu dolaşımdan kalkmamış bir ifade. bu tehditler en yakın çevreden; özellikle kalabalık ailelerde aile içinden, akrabalardan, komşulardan, mahalleden başlayıp halka halka yayılıyor. büyük şehirlerde korumacı çekirdek ailelerin üzerine titreyerek büyüttüğü çocuklar bugün bile azınlıkta sayılır. haliyle küçük yaşta kötü muameleye maruz kalmış, travma geçirmiş erkek çocukların, ergenlerin oranı azımsanmayacak oranda.

    - erkek çocukların ve ergnelerin diğer erkek çocuklar ve ergenlerle ilişkisi gayet vahşi ve travmatik olabiliyor. bir erkek arkadaş grubu oluştuğu zaman çoğunlukla bir rekabet ortamı da oluşur. iletişimde dan dun ekolüne yakın olan erkek çocuklar birbirlerine karşı çok acımasız ve agresif olabilir. erkekler çok küçük yaşta, aşağılamadan tut, topluluk içinde rezil etmeye, fiziksel şiddetten sözlü şiddete ve hatta taciz, tecavüze ya da suça itmeye kadar gidebilen bir eylem yelpazesini arkadaşlık grubunda tecrübe edebilir. ufak tefek hırsızlıktan, daha zayıf görülen erkeklere saldırıya kadar tonla şeyi saymıyorum bile. ergenlik çağında intiharı düşünen çok sayıda oğlan olması sadece hormonal bir durum değil yani. bugün ergen zorbalığı diye abd ve avrupa kaynaklı olarak gündeme giren olguyu bugünün pek çok yetişkin erkeği çocukluğunda günlük olarak tecrübe ediyordu. çözüm bulmayı geçtim, bunlardan yakınmak için bile birini bulmak kolay değildi.

    - ergenlik çağında evin dışındaki sorunlar kadar ev için sorunlar da var. erkek çocukların büyüme çağında yaşadıkları çatışmalar genelde baba ya da baba figürü kimse onunla olur. türkiye'de bugün bir miktar iyileşme olduğuna eminim ama yakın zamana kadar babaların sevgi göstermesi yadırgatıcı bulunurdu ve erkek adam şunu yapar, bunu yapmaz kategorizasyonu içine hapsolmuş nice babanın evladı, başı okşanmadan büyümüştür. bir tür zayıflık olarak mı görülüyordu neydi bilemiyorum ama çok yaygın olan bu duruma bir de erkek çocuğun karakterini oturtma aşamasında otorite figürüne baş kaldırma dönemi eklenince baba-oğul ilişkisi sağlıklı temellere oturmuş aile içi ilişkilerin çoğunlukta olması şaşırtıcı olur. geleneksel anne figürü oğluyla konuşmaya, dertleşmeye, iç dünyada olup biteni öğrenmeye en yakın kişi olsa da bazı konularda anne yetersiz kalacaktır, kalmaktadır. aşırı sevgi, şımartılma ya da aksine sevgisizlik, takdir ve teşvik edilmeme vs. gibi aileyle ilgili travmatik duygusal sorunlar da cabası. bu noktada işin daha cinsel yönelimlerle ve cinselliğin keşfi ile ilgili kısımları, aile içi şiddet falan meseleleri de var ki bunlar apayrı bir hikaye. bugünün yetişkin erkeklerinin bazılarının babalarının cinsellikle tanışması birtakım hayvanlarla ya da eskinin genelevlerinde olmuştur ve bu durum yakın zamana kadar bir sorun olarak bile görülmüyordu, hatta teşvik ediliyordu. sikmeyeceği eşeğe ot vermez deyimi ağaçta yetişmemiştir yani.

    - ergenlik sonrası, yüksek öğrenim ve çalışma hayatına uzanan yol da benzer şekilde gül bahçesi sunmuyor. her şeyden önce türkiye özelinde bir erkeğin nasıl olması gerektiğine dair çok keskin kanaatler var ve bunlar en yüksek perdeden ve bombardıman şeklinde erkeklere empoze ediliyor. bu bombardıman devlet kurumlarından başlayıp mahalleye, aileye, arkadaş çevresine girmekle kalmıyor, hem kadınlardan hem de erkeklerden geldiği için çok güçlü ve özünde bir tür tektipleştirme işlemi halini alıyor. belli kodlarla büyüyen ve çevresinde de bu kodları kabullenmiş erkeklerle çevrili bir oğlan takip ettiği rol modelleri benimsediği ölçüde aynı yolun yolcusu oluyor. kafasına kazınmış erkek adam tanımını zedeleyecek karmaşık sinyaller aldığındaysa ya kaygıyla elindeki daha sıkı sarılıyor ya da yeni bir keşif karmaşına dalıyor, bir tur daha erkeklik kavramının derinliklerine dalması gerekiyor. ortaya çıkan ürün de çoğu zaman biraz ondan biraz bundan ortaya karışık bir şey oluyor. her şeyden önce her insan farklıdır ve erkek adam tanımı o kadar tek yönlüdür ki herkese uymaz ama çevre baskısının güçlü olduğu yerlerde, bu baskıyı kaldıramayacak karakterde erkekler bile bu role bürünmek için çaba harcar ta ki baskı altında çatırdayana ya da başından büyük işlere kalkışana kadar. insanların kendilerini keşfetmelerine izin vermeyen her çevre sorun üretir.

    - bu etkileri büyük şehir, küçük şehir, kasaba, köy diye daha ufak parçalara ayırıp mikrokozmoslarda çok daha derin kategoriler oluşturmak mümkün. hatta şehirlerin mahalle ve hatta semtleri arasında bile uçurumlar olabiliyor. bir oğlan çocuğu geleneksel değerlerin hakim olduğu bir çevrede büyüyüp mesela eğitim için daha modern ve özgürlükçü bir çevreye girdiğinde bir dönüşüme giriyor ve sonuç olarak gelişim süreci uzuyor. haliyle zincirleme reaksiyonla karakteri, dünya görüşü, kimliği daha karmaşık süreçler sonucunda oluşuyor, kimi zaman türlü çelişkilerle ve çözemediği sorunlarla hayata devam etmek zorunda kalıyor.

    - işin içine toplumsal değerler ve ahlak öğretileri de girince, türkiye gibi bir ülkede yetişmenin ne kadar şansa bağlı olduğu anlaşılabilir. aile oğlan çocuğunu belli bir disiplin içinde büyütmeye çalışırken, dürüstlüğü, erdemli olmanın önemini empoze etmeye çalışırken daha amcadan, dayıdan, kuzenden, yeğenden, komşunun oğlundan başlayan bir yıkım süreci tüm bu çabalara set çekebiliyor. üstüne üstlük toplumda belli konumlara, saygınlığa, imkanlara, görünürlüğe kavuşmuş örneklerin üçkağıtçı, suçlu, yalancı, hırsız, ikiyüzlü, güvenilmez vb. tipler olması, ailenin oturtmaya çalıştığı çalıştığı etik altyapının temelinden çürümesine neden oluyor.

    - ortalama bir erkeğin hayatında önemli yer tutan evlilik ve cinsellik meseleleri de işleri kolaylaştırmıyor. çocuk yetiştirme konusunda birbirinden farklı o kadar çok yaklaşım var ki yeni tanışan bir erkekle kadının ana hatlarıyla da olsa benzer bir dünya görüşüne sahip olup olmadığını kısa sürede anlamak imkansıza yakın. en modern şehirli görünümlü kadının içinden bile, köylü veya kasabalı anasının ya da çarıklı erkanı harp babasının şehirli kopyası çıkabiliyor. bir yandan bir tür kültürel zenginlik olarak görebileceğimiz bu durum, ilişkiler sözkonusu olunca tarafların üzerine bol bol kavga edebileceği bir ortam yaratıyor. bu örneğin aynısını erkek için de verebiliriz. velhasıl normal şartlar altında aynı toplumsal katmanın birbirine benzer profilleri olması gereken kadın ve erkeğin bir anda iki ayrı çağda yaşayan iki ayrı coğrafyanın iki ayrı kültürünün ürünü bambaşka insanlar olduğu ortaya çıkıveriyor. bu bilinmezlik içinde oku, evlen, iş bul/kur, çocuk yap, araba/ev al, çocuk büyüt, çalış, emekli ol ve öl döngüsünün baskısı altında başkalarının uygun gördüğü hayatlar yaşanıyor. dünyanın sunduğu farklı seçeneklerden bihaber bu döngüye sürüklenenler, bir süre sonra neredeyim ben diye etrafına bakınca işler karışmaya başlıyor. kendini tanımayan, keşfetmeye çalışmamış, bunun üstünde pek az düşünmüş ve yetmezmiş gibi sağdan soldan edindiği kanaate göre yaşamaya çalışan bir erkek kadar gariban bir canlı belki de yoktur. bunun üstüne, karşı cinsi tanıma fırsatı bulmadan evliliğe yönlendirilen bu erkek için bugünün zamanın ruhu iyi bir geleceğe işaret etmiyor çünkü toplum eski geleneksel ve kapalı yapısını muhafaza etmeye çalışsa da teknolojik gelişmelerle artan fikirlerin ve fırsatların yayılma hızı buna müsaade etmiyor. hiç evlenmemesi daha hayırlı olacak biri bunu evlenip iki çocuk yaptıktan sonra keşfedince hayat birden fazla kişiye zindan oluyor. falan filan.

    belki bu kısmı en tepeye koymalıydım. bu yazdıklarım çocukluktan yetişkinliğe bir erkeğin ille de yaşaması gereken tecrübeler değil. pek çok erkek bu sorunların pek azına maruz kalarak, olabildiğince sağlıklı bir şekilde büyüyüp hayatın tadını çıkarabiliyor. ancak bu sorunların bir ya da birkaçını tecrübe edip hayat boyu karakterinde, zihninde bunun izleriyle yaşayan pek çok erkek de var. şu veya bu sebepten ötürü erkekler sorunlarını ifade etmede genel olarak daha gönülsüz oldukları için, vakitli bir müdahale için fırsat da vermiyorlar ve pek çok mesele kemikleşerek kendilerinin bir parçası oluyor. toplumsal/çevresel etkilerden kişisel sorunlara uzanan geniş bir skalada dile gelmeyen ya da sorun olarak tanımlanmadığı için farkına bile varılmayan pek çok sorunla büyüyen erkekler için de hayat pek kolay değil. bu durum yine erkek olmanın kitabını yazan sığ kafalar tarafından tartışmaya değer görülmediği için hasta bir toplum olarak yaşamaya devam ediyoruz. buraya eklenebilecek başka maddeler ve sorunlar da vardır elbette. ben bir çırpıda aklıma gelenleri yazdım.

    bana kalırsa, bu sorunlar var diye kimsenin kimseye fazladan sempati beslemesine gerek yok. erkekleri daha sempatik gösterip yaptıkları hataları masumlaştırmak için yazmıyorum. sadece arka planda neler olduğuna dair üzerinde düşünülmesi gereken, ihmal edilen bir alandan bahsetmek istedim. hayat aynı zamanda bir sorun çözme yolculuğu ve yolda karşılaşılan sorunlara öyle ya da böyle bir çözüm bulunup yola devam edilir. bu sorunlar da hayatın parçası ve karakter gelişiminin önemli dönüm noktaları. diğer yandan da bu sorunların mümkün olduğunca fazla oranda insanın kendini keşfederken karşılaştığı sorunlardan ibaret olması gerekirken, bu ülkede çevreden gelen tehditler, kültürel-geleneksel tektipleşleştirme, şiddetin normalleştirilmesi gibi anomaliler daha fazla yer kaplıyor. bunlar açıklıkla tartışılamadığı ve yanlışla doğru birbirinden ayrılamadığı için erkek olmanın beraberinde gelen pek çok sorun gündeme bile gelemeden çözümsüz kalarak, bazı başka toplumsal sorunların parçası olarak herkesi etkilemeye devam ediyor.
  • ne geleneksel, ne modernist, ne de feminist kadınların anlayamadıkları zorluklar.

    1) toplumsal beklentilerin altında ezilmek

    çocukluktan itibaren lise, üniversite sınavlarıyla başlayan başarı beklentilerinin daha sonra askerlik, dolgun maaşlı bir iş ve akabinde evlilik ile katmerlenmesi durumu. kız çocuklarının ve kadınların üzerinde erkekte olduğu kadar yoğun bir başarı beklentisi yok.

    bu yüzden kadınlar; psikoloji, biyoloji, kimya gibi türkiye'de para kazandırmayan bölümleri tercih edebilme hakkına sahipler. orta sınıf aileye mensup bir erkeğin çok şansı yok mühendis, doktor, avukat gibi para kazanabileceği, meslek sahibi olabileceği bir eğitim almak zorundalar.

    sayıca az olsalar da, aynı eğitimi alan kadınlar da var ama beklentilerini karşılamak mümkün değil.

    2) sapık damgası/friend zone/damsız girilmez

    toplum erkek egemen ama erkeğin bir değeri yok toplumun gözünde. bu değersizliği her yerde kabullenmek zorundasınız.

    damsız girilmez kadar bir erkeği potansiyel sapık olarak göstererek kendinden tiksinmesini sağlayacak çok az şey vardır. insan durup dururken masum olduğunu kanıtlamaya çalışır. ülke feministleriyle beraber erkek düşmanlığı yapan erkekler görmeye kadar varır işin sonu.

    reddedilmek, ağır bir duygudur. bunun bedelini her zaman erkeğin ödemesi beklenir. hoşlanılan erkeğe açılmak başlığında, bunu savunan birçok kadın var. bu yüzden sakın açılmayın, çok kötü bir şey, bırakın erkekler yapsın siz onları reddedin diye akıl verirler.

    toplum ataerkil, erkekten beklentiler çok yüksek, haliyle hep daha çok ilgi göstermeniz beklenir. sırf ilgi açlıklarını doyurmak için geliştirilmiştir friend zone denen müessese. salak yerine konma hissi, paha biçilemez.

    erkeğe yasaklanmıştır mağdur olmak. seyfullah karısı hüsniye'yi dövdüğü için, caner'in hayatı, selin'in tek bir iftirasıyla kararabilir. bu yüzden caner, dikkatli olmak zorundadır, selin'e iftira şansı tanımamak zorundadır. asansöre selin'le binmemelidir, metrobüste olabildiğince uzak durmalıdır, takip ettiğini sanmasın diye hızlı adımlarla önüne geçmelidir.

    3) askerlik

    sırf bundan kaçmak için yurtdışında doktora yapan bir insanım, başka bir şey söylemiyorum askerlikten başka motivasyonum yok.

    4) duygulara sahip olma hakkının yasaklanması

    erkekler ağlamaz diye ağladığında kızılan, hor görülen çocuk olarak başlanılan hayatta, içindeki şefkat açlığının günbegün büyümesine göz yumma yükümlülüğüyle yaşamaya çalışmak. sevgili/eş için ağlanacak bir omza her zaman sahip olmak, ama duygusallaşma hakkının olmaması. hele hele bir erkeğin gözyaşları, aman allah'ım ılık/ibne/gay/eşcinsel olmak demek.
  • selam verdiği kızdan bende gözü var algısıyla trip yemesi
    hareketlerin yanlış anlaşılması sapık muamelesi yapılması
  • karşınızdaki kadından daha uzun olmak zorundasınız, geliriniz daha yüksek olmalıdır, sürekli alttan alan taraf olmak zorundasınız, bir yuva kurarken saçma sapan adetlere maruz kalırsınız, üzülmek ve ağlamak size yakıştırılamaz, askere gitmek durumundasınız, bir kadınla aynı asansöre tek başınıza binmeye korkarsınız, evlenirken ve boşanırken maddi olarak hep size girer.

    aklıma gelmeyen daha bir sürü zorluk var.
  • the godfather’dan gelsin: “kadınlar ve çocuklar hata yapabilir. ama erkeklerin hata yapma lüksü yoktur.”
  • tanrı eşeği yarattı ve ona dedi ki:

    “sen bir eşeksin. sabahtan akşama kadar yorulmadan, yakınmadan çalışacaksın ve ağır yükleri sırtında taşıyacaksın. ot yiyeceksin az akıllı olacaksın ve 50 yıl yaşayacaksın”.

    eşek cevap verdi:

    “50 sene böyle bir hayat için çok çok fazla, lütfen bana 20 yıldan fazla verme!” ve
    öyle oldu...

    sonra tanrı köpeği yarattı ve ona dedi ki:

    “sen bir köpeksin. insanların mallarını koruyacaksın, onların en yakın dostu
    olacaksın. geriye kalan artıkları yiyeceksin ve 25 yıl yaşayacaksın.”

    köpek cevap verdi:

    “tanrım, 25 yıl böyle yaşamak için çok fazla. bana 10 yıl ver yeter.” ve öyle oldu...

    daha sonra tanrı maymunu yarattı ve dedi ki:

    “sen bir maymunsun. ağaçtan ağaca salınacak ve bir aptal gibi davranacaksın. insanları eğlendireceksin ve 20 yıl yasayacaksın”.

    maymun cevap verdi:

    “20 sene dünyanın palyaçosu olarak yasamak çok fazla. bana 10 seneden fazla verme”. ve öyle oldu...

    en sonunda tanrı erkeği yarattı ve ona dedi ki:

    “sen bir erkeksin. dünyada yasayacak tek rasyonel düşünen canlı olacaksın. diğer yaratılmışlara zekanı kullanarak hükmedeceksin. dünyayı yöneteceksin ve 20 yıl yaşayacaksın.”

    erkek cevap verdi :

    “tanrım, erkek olmak için 20 yıl yetmez. lütfen bana eşekten artan 30 yılı, köpekten artan 15 yılı ve maymunun 10 yılını ver.”

    tanrı bunu kabul etti ve erkek 20 yıl erkek olarak yaşadı sonra evlendi ve 30 sene eşek olarak sabahtan akşama kadar çalıştı ve ağır yükler taşıdı. sonra çocukları oldu ve 15 yıl köpek gibi yaşadı, evi korudu, aileden artanları yedi. sonra ilerleyen yaşında 10 yıl maymun olarak yaşadı. aptal gibi davrandı ve torunlarını eğlendirdi. bu güne kadar da böyle geldi...
hesabın var mı? giriş yap