high hopes
-
kendisini ilahi kılan şeyi uzun uzun düşünmeyi planlarken yanıtı bir anda sakince bana fısıldamış şarkıdır; gülümsemesi high hopes'un solosuna benzeyen bir kız tanımıştım ben bir zamanlar. gerçekten!
-
bu şarkıyla ilgili ilginç bir durum var. repeat'i şu sözlerden oluşuyor.
the grass was greener
the light was brighter
the taste was sweeter
the nights of wonder
with friends surrounded
the dawn mist glowing
the water flowing
the endless river
hayatı özetleyen dünyadaki en iyi şarkı olmasını bir kenara bırakıyorum. bu climax'deki sözlerinde de şöyle bir detay var, insan yıllar geçtikten sonra buradaki satırlardan daha aşağıda olanları kendine sahiplenmek istiyor.
lisedeyken the grass was greener'dı bu cümle çünkü çocukluğunu özlerdin. okul bittikten sonra the nights of wonder'dı bu satır çünkü okul hayatının bitmeyen gecelerini özlerdin. bir yaştan sonra bu with friends surrounded'e döner çünkü etrafında arkadaşın kalmamıştır. parlayan sise bile özlem duyarsın -
beyond the horizon of the place we lived when we were young
in a world of magnets and miracles
our troughts strayed constandly and without boundary
the ringing of the division bell had begin
along the long road and on down the causeway
do they still meet there by the cut
there was a ragged band that followed in our footsteps
running before time took our dreams away
leaving the myriad small creatures trying to tie us to the ground
to a life consumed by slow decay
the grass was greener
the light was brighter
with friends surrounded
the night of wonder
looking beyond the embers of bridges glowing behind us
to a glimpse of how green it was on the other side
steps taken forwards but sleepwalking back again
dragged by the force of some inner tide
at a higher altitude with flag unfuried
we reached the dizzy heights of that dreamed of world
eneumbered forever by desire and ambition
there's a hunger still unsatisfied
our weary eyes still stray to the horizon
though down this road we've been so many time
the grass was greener
the light was brighter
the taste was sweeter
the nights of wonder
with friends surrounded
the dawn mist glowing
the water flowing
the endless river
forever and ever -
"sonsuza dek arzu ve tutkuyla yüklü
bir açlık daha var doyurulmamış
yorgun bakışlarımız hala başıboş geziniyor ufukta
çakılıp kaldığımız halde bu yolun üzerinde defalarca"
tam anlamıyla insan karakteri : doymazlık (ve bu doymazlık yüzünden dünyayı mahvediyoruz zaten) -
high hopes 201:
bir çocuk düşünün. özgür ve saf. dünyada keşfedecek o kadar çok şeyi var ki. dehası henüz hayat tarafından bükülmemiş, eğilmemiş. algıları dünyanın kötülüğü tarafından şekillendirilmemiş.
sonrasında ayrılığın, değişimin, uyuşmazlığın çanları çalmaya başlıyor çocuğun hayatında. insanlar ayrılıyor. farklı fikirler oluşturuyorlar, saflık, masumiyet kayboluyor.
çocukken, özgürce düşler kurarız; fakat yaşlandıkça bu düşler kaybolur. büyüdüğümüzde ve geriye dönüp baktığımızda büyüme eyleminin kendisiyle savaşmış olmamız gerektiğini görüyoruz. çocukken, mucizeler hala yerli yerinde duruyor. dünyanın üzerinde sayısız küçük yaratıklar * olarak yaşıyoruz. çocukların diğer çocuklarla arasında bir çeşit bağ vardır; yalnız kalan bir çocuk belki de büyümeye kendi içinde karşı koyabilir. önce okulla başlıyor. bir zamanlar özgür olan ruh, esir tutuluyor; bağlanıyor. sonrasında, yavaş yavaş, parçalanma başlıyor. *
ne var ki, yaşlanmak kaçınılmaz. geriye dönüp baktığımızda, gençken dünyanın ne kadar güzel olduğunu görüyoruz. özgür, sonsuz. yine de, içimizdeki bir parça büyümüş; gençliğimizin getirdiği özgürlüğe karşı bir adım atmak isterken, bilinçsiz halde o adımı geriye atıyoruz. yaşlanma süreci, gençliğin saflığını kaldıramıyor. tamamen özgür olmaya yaklaşabiliyoruz, fakat asla tekrar özgür olamıyoruz.
hayat süreci bir nehirden başka bir şey değil. başlangıcı ve bir sonu var; fakat daha önemlisi, akış halinde. tek yöne akıyor. nehrin başlangıcı, kaynağı ihtişamlı olabilir fakat tüm çabalarımıza karşın, nehir akmaya devam ediyor, her geçen gün bizi başlangıçtan uzaklaştırıyor, hem de yıpratarak. bu süreç, hayatın ta kendisi, hep böyleydi ve hep böyle kalacak. sonu yok. **
bu bakış açısına göre, david gilmour high hopes'u yazarken hayatı kendi bakış açısından yorumluyor, bu hayatın değiştiği, dönüşüme uğradığı noktaları sevmiyor. fakat şarkının sonlarına doğru, sanki acı bir gülümsemeyle kabulleniyor, o acı gülümseme de bir zamanlar çimenlerin daha yeşil oluşunun hatrına...
disclaimer: bu çeviriler, kafiye amacı güdülerek, birebir çeviri yapmak amacıyla yapılmış çeviriler değil; tamamen şarkının derinindeki anlamları yakalayabilmek adına, düz yazı amaçlanarak yapılmış çevirilerdir. bazı şarkılarda, şarkının yapısıyla paralel bir şekilde kafiyeler görülebilir. katkıda bulunmak, yanlış olabilecek bir yeri işaret edecek yazarların eleştirileri, daha doğrusu iyi/kötü tüm eleştiriler kabuldür.
***
gençken yaşadığımız o yerin ufuklarının ötesinde,
büyülü ve mucizelerle dolu bir dünyada;
fikirlerimiz hep hareketliydi, sınırları yoktu.
ayrılık çanlarının sesi gelmeye başlıyordu.
uzun yolun ilerisinde, o geçidin aşağısında;
insanlar hala buluşuyor mu o kavşakta?
adımlarımızı izleyen düzensiz bir orkestra vardı,
zaman düşlerimizi alıp götürmeden önce yürüyen.
geriye kalan, küçük, sayısız yaratık; hapsetmeye çalışan bizi toprağa:
yavaş yavaş parçalanmaya mahkum bir hayata.
daha yeşildi çimenler o zamanlar,
daha parlaktı ışıklar.
harika akşamlar geçirirdik;
yanımızda arkadaşlar...
bakıyorken arkamızda bıraktığımız ateşten köprülerin ötesine,
diğer taraftaki yeşilliğin bir anlık görüntüsüne;
adımlar atılıyor oraya doğru; fakat fakat geri gidiyor ayaklar,
sürüklenip yenik düşerek içimizdeki gelgite.
yüksek bir rakımda, açılmış bayrakla;
ulaştık düşlenen o dünyanın baş döndüren tepelerine.
dolup taşmış haldeyiz, istek ve hırsla
hala tatmin edilmemiş bir açlık hissi var.
yorgun gözlerimiz hala geziniyor ufukta;
geçmişte bu yoldan geçtiğimiz halde, defalarca.
daha yeşildi çimenler o zamanlar,
daha parlaktı ışıklar,
daha tatlıydı tüm zevkler,
harika akşamlar geçirirdik;
yanımızda arkadaşlar...
sis, şafak vakti parlardı,
sular ise akardı,
uçsuz bucaksız bir nehirde,
daima, sonsuza dek.
***
high hopes 201'in sonu.
tüm şarkı analizleri için:
(bkz: suffocated/#27443415) -
pink floyd'un kanimca en asmis sarkisi..klibi de ayni derecede sade ve mukemmeldi..
looking beyond the ambers of the bridges glowing behind us..
tek kelimeyle magnificent -
ayrica su ana kadar izledigim en iyi klibe sahip sarkidir.
-
david gilmour'un bir röportajından:
"high hopes division bell'de kaydettiğimiz son şarkıydı. tüm diğer şarkılar bittikten sonra bestelendi. aniden ortaya çıkan birşeydi ama güzeldi. ilk baş elimde daha önceden kasede çektiğim küçücük bir piyano melodisi vardı. sanırım temmuz ayıydı ve kız arkadaşım polly ile küçük bir evde kafa dinlemeye kaçtık. şarkının sözleri üzerinde uğraşmaya başladım. polly bana zamanın insanı yıpratması ile ilgili küçük bir phrase söyledi. ben de onun üzerine yoğunlaştım ve.. aslına bakarsanız bu benim otobiyografim, benim hayatım hakkında. cambridge'deki günlerim, çocukluğum.. dediğim gibi şarkı çok hızlı oluşuverdi. sözlerini neredeyse bir günde yazdık. ardından stüdyoya girdim. yalnız başıma. birkaç dakika sonra bir demo ile çıkıverdim. ve dediğim gibi tamamı neredeyse bir günde bitmişti." -
şarkının gelmiş geçmiş en iyilerden biri olmasının yanı sıra, klibi bana göre gelmiş geçmiş en iyisidir. içerisinde albüm kapağı olabilecek mükemmel sahnelere sahiptir. sizler için derledim.
beyond the horizon of the place we lived when we were young
the grass was greener
ın a world of magnets and miracles
running before times took our dreams away
leaving the myriad small creatures trying to tie us to the ground
the light was brighter
steps taken forwards but sleepwalking back again
dragged by the force of some inner tide
at a higher altitude with flag unfurled
we reached the dizzy heights of that dreamed of world
the ringing of the division bell had begun
our weary eyes still stray to the horizon
though down this road we've been so many times
encumbered forever by desire and ambition
with friends surrounded
our thoughts strayed constantly and without boundary
the dawn mist glowing
there was a ragged band that followed in our footsteps
to a life consumed by slow decay
at a higher altitude with flag unfurled
along the long road and on down the causeway
high hopes
her karesi ayrı bir sanat. -
hayata dair, atilan her onemli adimla ozde$le$ebilecek muhte$em bir $arkidir, cunku atilan her buyuk adim, ileriye dogru, geriye donulmez bir devinimdir hayatta, david gilmour babanin da gozlemledigi gibi. her adim, biri koprunun bir ayaginda, digeri oteki ayaginda olmak uzere atilir...ve o adimdan sonrakinde, kopru coker, yanar kul olur, sirf geri donulmesin diye. geriye bakanlar goreceklerdir ki, artik yanmi$ kul olmu$ koprunun ote tarafinda kalan cimenlik, her zaman $u anda olunandan daha ye$ildir...forever and ever...
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap