• bu kadar geç vizyona girmiş olmasından ve salonda 7-8 kişiyle izlemekten büyük üzüntü duyduğum flim. korkularımızı ön plana alan ama tüm insanlık hallerine ilişkin yazılmış zekice bir senaryo, muhteşem oyunculuklar, binbir türlü detayın yakalandığı görüntüler.... tek kelime ile olağanüstü bir flim. ayrıca küçük oyuncunun çocuk saflığını çok güzel yansıtan oyunculuğunun da hakkını teslim etmek lazım.

    --- spoiler ---
    köpekler bizi içimizde kemik olduğu için mi ısırır neriman teyze?
    içimizde kalp olmadığı için ısırır oğlum
    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    - bende de, karaciğer yetmezliği var.
    + karaciğer yetmezliği ne?
    - benimle yarışmayın oğlum! ben var ya, iki kere mide kanaması ameliyatı oldum. bir kere de safra kesesi.
    + ne övünüyorsun lan! ne övünüyorsun! ameliyat olmak bir şey değil ki!
    - bak, ben askerden bu yana kemik erimesi ile uğraşıyorum. “kemik erimesi” adı yeter oğlum!

    --- spoiler ---
  • tartismasiz basyapit.. turk sinemasi icerisinde boyle ozgun bir kavram -kavram cunku hikayeden cok "insan" onemli- anlatimi, boylesine iyi oyunculuklar, boylesine simsicacik bir film.. ali dusenkalkar, koksal engur, bulent emin yarar, senay gurler, isil yucesoy, arzu bazman -ki hastasi oldum o sirinligin- , ve kucuk cocuk.. superlerdi.. ya anlatilmaz.. kesinlikle izlemek lazim..

    --- spoiler ---
    filmi ayrintilar surukluyor, insanin ve hayatin ne oldugu o kucuk seylerde gizli cunku.. filmdeki gecisler oyle harika ki.. mesela umit yalan soylediginde, baska bir karakter "yalan" diye girisiyor cumleye diger bir sahnede.. ama bu ikisi arasinda dogrusal, yani nedensel bir baglanti yok.. reha erdem'in kucuk bir oyunu bu sadece.. soyleyecek soz bulamiyorum o kadar iyi ki.. senaryosu ise aldigi odullerden tescilli.. ama calinan paranin ve yuzugun, olaylari gelistirmesi soz konusu..

    iki tane de diyalgo yazayim:
    -napicaksin yuzugu?
    -bir kadina vericem..
    -neden?
    -mutlu olmasi icin..
    -sevgilin mi?
    -sevdigim..
    bu birincisiyidi.. ve ikincisi:
    -kopekler insanlari kemikten olustugu icin mi isiriyor?
    -kalpleri olmadigi icin isiriyor..
    --- spoiler ---
  • ucuncu izleniste de ayri bir keyif veren film.. hele hele insanin yaninda en sevdigi olursa..

    --- spoiler ---
    filmin baslarinda kisa bir an hali silken 3 kadin gorulur.. kamera istanbul sokaklarini yansitirken cok kisa bir andir.. fakat balkonda haliyi silken aslinda 3 kadin degildir.. ortalarindaki esarp takmis bir adamdir.. reha erdem diyorum.. baska da bir sey demiyorum..
    --- spoiler ---
  • etkileyici küçük detaylardan oluşan parlak fikirlere sahip olması ve insanları, onların ilişkilerini bir miktar gerçek üstü anlatma tarzı ile kusturica filmlerini anımsatan, eli de yüzü de pek düzgün film. vesileyle gördük ki türk filmleri ikiye ayrılırmış; hikayesini kasarak anlatanlar, hikayesini hınzırca gülümseyerek anlatanlar olarak.
  • o dönemi düşündüğümüzde, zihnimiz olumsuzluklarla dolar. seksenlerde türkiye... siyasi ahlaksızlığın son haddinde olduğu, her zamanki gibi gaflet ve dalaletin hükümetlerin damarlarına işlediği, insanların rüşvete, hırsızlığa yönlendirildiği karanlık dönemler...

    oysa bu güzeller güzeli film öyle farklı yansıtıyor ki seksenlerin istanbulunu... belki de doksanların başlarını. her zaman kendine hayran bırakan narin ve alımlı istanbul'un özlenen güzel insanları ve dostlukları ruhunuza kadar işliyor. sohbetler o kadar samimi, duygular öylesine temiz ki... yalan söylemeyi, sahtekarlık yapmayı beceremeyen, saf ve pırıl pırıl insanlarımız... sokakta kedi tekmelemek yerine köpeği için hüngür hüngür ağlayabilen bir kadının, elinizdeki cep telefonunu çalmak için günlerce plan yapan, sizle arkadaş olup iki gün sonraki buluşmanızda telefonunuzla birlikte yok olan hırsızların değil, en küçük yardımınızı bile sonsuz ve karşılıksız dostluğuyla ödüllendiren adamların hikayesi...

    hayatımda gördüğüm en muhteşem oyunculuk performansı, 'oyunculuk gösterisi' hatta... ne bir figüranın, ne de küçük çocukların kamera önünde olduğunu hissediyorsunuz. hepsi öylesine mükemmel, öylesine kusursuzlar ki. bu kadar inanarak, hissederek, yaşayarak oynamak, o kareleri ve sonsuz doğallıktaki diyalogları bu kadar iyi perdeye yansıtabilmek... samimiyeti ve parlak renkleriyle bitmek bilmeyen bir alkışı hakediyor.

    afişinde hülya avşar, mehmet ali erbil gibi insanlar olmadığı için muhtemelen üç beş hafta oynayıp yok olacak bu değerli yapım. türk filmlerinin "vizyonda kalma sınırının" olduğu bu garip ülkede...
  • seyrettiğim en güzel türk filmlerinden biri. ulan anasını sattığım pire torbası bile güzel oynamış be!
  • 17 mart 2006 cuma günü yaşamımın en güzel anatomi dersine girdim. bu bir reha erdem şiiriydi: "korkuyorum anne".

    kahkahalarla gülerken birden boğaz düğümlenmesi, burun çekilmesi, gözyaşı (içe doğru); cebimin doluluğundanmış;onu anladım. kimse görmesin diye de elimle gizledim cebimi; bugüne kadar hep yaptığım gibi. yorgunluğumu kuyruk sokumumda hissettim, sol bacağım uyuştu. bu film beni çok rahatsız etti: ne güzel!

    bu filmin kusturica ve jeunet adlarını anımsatması, reha erdem'in adını güzel bir şekilde avrupa sinemasının bu yönetmenlerinin yanına yazdırıyor, ama altına değil. bu iki yönetmenin bir takipçisi değil, yoldaşı oluyor yönetmen reha erdem. bu adam oyuncularını ne güzel inandırmış, hepsi ne çok sevmişler bu güzelim öyküyü. bu "tokat masal"ı ne güzel yaşıyor hepsi birden. ali düşenkalkar, ışıl yücesoy, şenay gürler, köksal engür, bülent emin yarar, aydoğan oflu, arzu bazman, esra bezen bilgin ve her ne kadar afişte adı olmasa da (nedenini anlamak mümkün değil) ozan uygun (küçük çocuk çetin)'a büyük alkışkar.

    herşeyiyle güzel bu filmi çok az kişi izleyecek ne yazık ki. çünkü bu filmde mehmet ali erbil ya da onun tayfasından kimse yok. bugüne kadar 17 ödül almış bu film, yüreğimin birikmiş tüm ödüllerini de aldı.

    bütün bu güzelliğin içinde beni tek rahatsız eden ve gerçekten güzele zarar verdiğini düşündüğüm bir tek şey var: müzik. çok yanlış, gereksiz ve kötü bir müzik seçimi yapıldığını düşünüyorum. ayrıca seçilen müzik filmin başından sonuna susmayarak "imdat" dedirtiyor. filmi hiçbir şekilde desteklemeyen ve hatta köstekleyen bu müzik seçimi ve kullanımı filmin tek yanlışı olmuş kanımca.

    sonuç:
    emeği geçen herkese selamlar. çok güzel bir iş yapmışsınız. çok mutlu ettiniz!
  • insanlar ikiye ayrılır: korkuyorum anne'yi izleyenler ve izlemeyenler. sevenler ve sevmeyenler demiyorum bak, öyle bir ihtimal yok zira. süper film!
  • insanoğlunu aynı anda hem birbirine benzeten hem de birbirinden ayıran zaafları ve korkuları üzerine son derece lezzetli işlenmiş bir film. gördüğü bir kâbusun ardından annesinin koynuna saklanmayan çocuk yoktur herhâlde. ama niyeyse annemizden başka kimseciklerle paylaşamayız bu ürkekliğimizi. daha pekçok insanın bizim gibi, bizim kadar, hatta belki bizden de fazla korktuğunu bile bile... işte "korkuyorum anne" bir nevi bu ürkekliğin itiraf filmi.

    filmin kimilerinin fransızvari bulduğu anlatım tarzını, ben daha ziyade teatral buldum. oyunculuk, dekor, kostüm, hatta diyaloglar bile çok az değişiklikle rahatlıkla tiyatro sahnesine aktarılabilecek bir oyunu canlandırdı gözümde. bu nedenle evvelâ karakter zenginliği ve inandırıcılığı nedeniyle takdir etmek lâzım reha erdem'i. (bu minimal zenginlik bana dogville'i hatırlattı)

    öyküsü de son derece sıradışı filmin. ancak kurgu biraz kafa karıştırıcı. burdan filmin hikâyesinin inandırıcılık kaygısı olmadığını gözlemlemek mümkün. hayatın aslında hep detaylarda aktığını, neden-sonuç ilişkilerinin aranması gereken yerin de aslında bu incelikler olduğu düşüncesi pekişiyor bu noktada, kronoloji tarih oluyor. (buradaki detaycı anlayış bana da herkes gibi le fabuleux destin d amelie poulain'i anımsatırken, kurgudaki karmaşa da reconstruction izleri taşıyor gibi geldi*)

    son dönemin en iyi türk filmleri arasında rahatlıkla sayabileceğim derecede iddialı bir film olmuş "korkuyorum anne" -ya da uluslararası platformdaki adıyla "what's a human anyway". izleyelim, izlettirelim. üstüne de bülent ortaçgil üstadımızdan "küçük şeyler" dinleyelim.

    "hep küçük şeyler bizi savaştıran
    küçük şeyler bizi barıştıran
    hep küçük şeyler seni sevdiğim
    küçük şeyler seni üzdüğüm
    küçük şeyler hepsi minicik şeyler
    bizi yönlendiren, sevindiren, düşündüren"

    son olarak: bunu seven bunu da sevdi (bkz: italiensk for begyndere)
hesabın var mı? giriş yap