• arkadaşlara "burayi (sınıfı) ahıra benzetmisiniz" demiş onlar da "elimizden geleni yaptik hocam" demiş.
  • küheylan ve yeniden doğuş

    evimin konumu dolayısıyla kocaeli büyükşehir belediyesi şehir tiyatroları’nın uzun zamandır müdavimiyim. işıl kasapoğlu ve yücel erten’le yapılan muhteşem başlangıcın, o ilerleme sürecinin nasıl bir noktaya geldiğini de yakından takip etme fırsatı buldum. işıl kasapoğlu ve yücel erten dönemlerine yaşım dolayısıyla çok hâkim olamasam da hep anlatılan bu efsanevi dönemin son yıllardakiyle benzerlik göstermediğini biliyorum. sadece o dönemde oynanan oyunların isimlerine bakarak bile anlayabiliyoruz aradaki farkı. belediye yönetiminin el değiştirmesiyle tiyatromuzda da ciddi karmaşıklıklar oldu. ilk etapta herkesin bildiği bir “gösteri” düzenlendi, tüm oyuncuların, tiyatro severlerin katıldığı, şehir dışından önemli insanların destek için geldiği bir protesto yapıldı, yücel erten’in alelacele gönderilmesine, ragıp savaş’ın tepeden inme tiyatronun başına getirilmesine dair. ancak hiçbiri işe yaramadı, 3 yıl sonra nejat birecik geldi göreve ve ilk önce yolcu ve derviş ve ölüm göze çarptı, sonra komedilerden oluşan basit repertuvar. seyirci bir şekilde buna alıştırıldı, klasiklere alışık izleyicinin seyir zevki düşürüldü, sonra da “halk bunu istiyor” dendi. komedileri aşağılamak değil tabii ki buradaki niyet ama komedi dâhil her türde eşiği bu kadar yükselmiş seyirciye birdenbire çıkarılan çok da kaliteli sayamayacağımız oyunlar, işıl kasapoğlu ve yücel erten dönemlerinde 6-7 oyun çıkarken bu dönemlerde, 2 ila 3 oyun çıkması ve bunlarında sadece komedilerden oluşması seyirci profilini oldukça değiştirdi. ve şimdi birdenbire beklenmedik bir şey gerçekleşti kocaeli şehir tiyatrosu’nda, kalitesine şaşırdığımız bir oyun seçildi önce, sonra da bu oyun layıkıyla sahnelendi…
    burada küheylan’dan önce değişen izleyici algısına dikkat çekmek istiyorum. seyircileri dinlemeyi çok severim ben oyun sonraları, kulak kabartırım mutlaka. eskiden böyle bir oyun çılgınca ayakta alkışlanır ve “mükemmeldi”den başka sözcük çıkmazdı ağızlardan fakat şimdi seyirciden şunları duydum: “bu muydu iyi oyun?”, “aman nasıl da sıkıldım.”, “tavsiye edeni yarın gidip öldürelim.” bunları duyduktan sonra bir düşünce aldı beni acaba aynı oyunu mu izledik? küheylan, ağzımı açık bıraktı, metniyle, sahnelemesiyle. elbette hatası çoktu ama ben kocaeli şehir tiyatrosu için eskiye dönüş olarak gördüm, tekrar eski kaliteye ulaşma yolunda bir adım olarak gördüm küheylan’ı ve çok heyecanlandım. insanların verdikleri bu garip tepkilere de açıkçası kırıldım, sanki işin içindeymişim, reji ekibinde veya dramaturgi ekibinde yer alıyormuşum gibi kırıldım. artık izlediği oyunu algılayamayan, neyi neyle aynı kefeye koyacağını bilemeyen bir seyirci profili oluşmuştu kocaeli’nde bunu gördüm ve telaşlandım. oluşmuş bir şeyi yıktıktan sonra tekrar yapmanın ne kadar zor olduğunu fark ettim. sırf o yüzden yapılmışa daha büyük saygı duymaya başladım, yapılmışı yıkana da daha büyük bir kin besliyorum artık.
    kocaeli büyükşehir belediyesi’nin internet sitesinden şehir tiyatroları’nın tarihçesine baktığımda 2004’e kadar oyunların başarılarından, 2004’ten sonra yeni kazandırılan yapılardan bahsediliyor. son yıllarda sadece oda tiyatrosu’nda keyifli oyunlar izleyip, memnun ayrılabilen bir izleyici olarak küheylan’la ilgili çok söyleyeceğim var.
    küheylan, peter schaffer’ın ilk kez 1973 yılında ingiltere’de sahnelenen bir oyunu. oyunda geçen tüyler ürpertici olayı da bir arkadaşından öğrenmiş, ne isim ne de yer biliyormuş ancak bu konuyu yazmaktan alıkoyamamış kendisini. ve küheylan’da işlenen suç hariç her şey yazarının hayal gücüne ait. 1973’ten bu yana defalarca oynanmış bir oyun küheylan, 1977’de filme çekilmiş, her oynandığında büyük beğeni kazanmış, pek çok ödül kazanmış. brodway’de de halen oynanmakta.
    küheylan, 17 yaşındaki alan strang’in “nedeni belli olmayan” bir sinir krizi geçirip altı atın gözlerini oyması ve dr. martin dysart’a sevk edilmesi üzerine.
    oyunun yönetmeni yunus emre bozdoğan, dokuz eylül üniversitesi, oyunculuk bölümü’nden mezun olmuş, yüksek lisansını fransa’da tamamlamış, dostlar tiyatrosu’nda ve adana ve antalya devlet tiyatroları’nda çalışmış, şu sıralarda da ankara devlet tiyatrosu’nda oyuncu ve yönetmen olarak görev yapıyor. küheylan’ı anlamış, anlam kazandırmış bir yönetmen, oyuncularını doğru yönlendirmiş, oyuncuların birçoğu da bu direktifleri doğru anlayarak oynamış. epik bir drama örneği, zor bir oyun olan küheylan’ın altından başarıyla kalkmış. bir psikiyatrdan yardım almış, oyuncuların karakterlerle ilgili psikolojik detaylara da tam anlamıyla vakıf olmalarını sağlamış.
    dekor tasarımında, behlüldane tor’u görüyoruz, bu sezon, behlüldane tor’un sahnede gördüğüm ikinci tasarımıydı küheylan, daha önce ölüleri gömün’ü görmüştüm. oradaki tasarımı pek başarılı bulmadım ancak küheylan için yaptığı tasarım çok sade ve yerindeydi. alan, dysart ve atlar hariç tüm oyuncular, sanık kürsüsüne benzer yerlerde duruyorlardı, atlar içinse ahır görüntüsü verilmiş bir alan vardı, geçmiş için arka tarafta bir yükselti hazırlanmış. ilgi hiç dağılmıyor, sahne de arka arkaya sıralanmış üç bölüm var, aynı yerde toplanmış oluyor böylece oyun ve oldukça işlevsel bir dekor ortaya çıkıyor.
    kostüm tasarımında funda çebi’nin ismini görüyoruz, kostümler de oyunun yorumuna uygun hazırlanmış. sanırım tek rahatsız edici yanı emel pala için seçilmiş veya yapılmış eteğin son derece estetikten uzak görüntüsü. bir de atların kostümüne yeterince özen gösterilmediği gibi bir izlenim veren sıradanlık. ancak at kafalarını yapan ozan onur, göz kamaştırıcı bir iş çıkarmış ortaya, internetten oyunun diğer yorumlarının fotoğraflarını incelediğimde göz kamaştırıcı bir fark, bir özen gördüm at kafalarında. diğer yorumlarda sadece çıplak demirlerden oluşturulan at kafaları ozan onur’un elinde birer sanat eserine dönüşmüş.
    işık tasarımında özel bir şey görmedim, üstelik atlarla alan’ın sahnesinde daha farklı bir ışık tasarımının sahnenin etkisini güçlendireceğini düşünüyorum. pek de özelliği olmayan bir ışık tasarımı olmuş bu kez cafer yiğiter’inki. cafer yiğiter, kocaeli şehir tiyatrosu’nda pek çok oyunun ışık tasarımını yapan bir isim ancak sanırım bu kez pek özenli davranmamış. oyunda bulduğum en büyük eksik ışıktı çünkü.
    müzik, oyun için özel olarak bestelenmiş fatih veli ölmez tarafından ve insanı içine alan, oyunun psikolojisini destekleyen bir müzik olmuş, söylenecek fazla söz yok, müzik muhteşemdi.
    koreografide cihan yöntem’in adını görüyoruz, gerçekten çok başarılı atlar ve alan’ın bölümleri. özellikle atlardan biri olan ferdi yıldız ve alan’ın birebir sahnesi çok etkileyici olmuştu.
    ancak oyunun en önemli tamamlayıcısı barkovizyon olmuş. açıkçası oyunlarda barkovizyon kullanımına pek sıcak bakmıyorum, hoşuma gidenine de küheylan’ı izleyene dek rastlamamıştım. barkovizyonda kum ressamları ramazan yumrutepe ve veysel çelikdemir’in harikalar yaratışını izliyoruz, ne ilgimizi dağıtıyor, ne de gereksiz olduğuyla ilgili ufacık bir hissiyat veriyor. oyunu destekler, anlamını yansıtır nitelikteki bu barkovizyon kullanımı beni çok etkiledi.
    oyunculara gelirsek, ufuk aşar’ı çok yabancı olmadığımız bir karakterde izliyoruz aslında, hala devam eden rita’da canlandırdığı karakter buradaki psikiyatrla benzerlikler gösteriyor. üzücü olan şu ki ufuk aşar, birbirine benzeyen bu iki karakter arasında bir fark yaratmaya çabalamamış, rita’da oynadığı profesörün sadece mesleğini değiştirmiş, onun dışında hali tavrı tamamen aynı, biraz hayal kırıklığına uğradım. metni okuduktan sonra, oyuncuların isimlerini öğrenince fatih sevdi’nin alan rolü için pek uygun olmayacağını düşünmüştüm. alan ve fatih sevdi arasında oldukça fazla bir yaş farkı vardı ve türkiye’deki ve dünyadaki örneklerine bakınca bu zor rolün altından hep yaşça alan’a daha yakın oyuncuların kalktığını görmüştüm. izleyinceye dek de bu çekincem sürdü ancak fatih sevdi, rolünün hakkını son derece iyi veriyordu ve 17 yaşında bir ergen olduğuna inandırıyordu bizi. zeliha çetinkaya izlediğim oyunların hiçbirinde beni oyunculuk anlamda tatmin etmemiş bir oyuncudur, bu oyunda da farklı olmadı ancak oyundaki tiradı sırasında etkilendiğimi gizleyemeyeceğim. frank strang rolünü üstlenen ibrahim şahin, ne eksik ne de fazlaydı. tam kararında gerektiği gibi oynamıştı rolünü. atlar, şehir tiyatrosu’nun genç oyuncularından seçilmişti, ambiyansı yaratmak konusunda büyük rolü olan bu oyuncular da oyunun hakkını verdiler. atların içinde özellikle ferdi yıldız, alan’la baş başa olan sahnesinde oldukça etkileyici bir oyun çıkardı. kocaeli şehir tiyatrosu’nda oyunculuğun yanı sıra koreograflık da yapan ferdi yıldız bu görsel anlatımı dans yeteneklerini de kullanarak öyle güzel destekledi ki, etkilenmemek mümkün değildi.
    en son olarak da değinmeden geçemeyeceğim, bu oyunun oldukça özenli bir broşürü var, oyunla ilgili bilgi almak için başka hiçbir şeye ihtiyaç duymuyoruz, başta oyunun yazılışı, daha önceki oynanışlarıyla ilgili olmak üzere pek çok bilgiye broşürden ulaşabiliyoruz.
    sonuç olarak küheylan, eğer devamı gelecekse kocaeli şehir tiyatrosunun yeniden uyanışıdır, tekrar türkiye çapındaki tiyatrolar arasında dikkat çekici bir yer kazanması için gereken adımdır, kocaeli seyircisi için büyük bir umuttur. çabucak izlenmesi gereken bir oyun çünkü korkuyorum, iyi oyunların bir sezon bile oynanmadan kaldırıldığını gördüm ben kocaeli şehir tiyatrosu’nda, “ne olur ne olmaz” diyerek kaçırmamak gerek.
  • 16. uluslararası ankara tiyatro festivali kapsamında bu gece, dt çayyolu tiyatrosu sahnesinde, kocaeli büyükşehir belediyesi şehir tiyatroları tarafından muhteşem bir şekilde sahnelendi.
    ankara ankara olalı böyle güzel bir temsil seyretmiş midir acaba? muhakkak seyretmiştir; ancak kocaeli büyükşehir bu kadar zor bir eserin altından öylesine başarıyla kalktı ki... istisnasız bütün ekip çok iyiydi. ama fatih sevdi, arkadaş sen nasıl bir adamsın? zangır zangır titrettin yahu. inanılmaz bir aktörlük!
  • alan ile ata ait (isa) homoerotik koreografi nefesimi kesti diyebilirim. devrim evin ve fırat demirağ arasındaki diyaloglarda aklım hiç başka bi yer gitmedi, dikkat kesildim. tam konsantrasyon. adana dt'de izlediğim ilk oyundu. 23 şubat 2016'da tekrar sahnedeler. bir kere daha izlemek istiyorum.
  • (bkz: angut) bicimlerde gulen (bkz: evliya celebi)nin ati.
  • kal'da matematik hocası olanın birkaç süper(!) espirisi için;

    hocam sınav nereye kadar olucak?bastan sona mı?
    'hayır kızım.ortadan iki yana doğru olucak 'der ve kopar

    sınavlara çok çalıştığı halde iyi not alamayıp kendisine 'hocam çok çalışıyorum.hayvan gibi çalışıyorum niye böyle oluyo' diye isyan edene de ;hayvan gibi çalışma.hatan burda.insan gibi çalışacaksın der ve kopar..o koptukça sınıf da kopuyodu bunlara iş olsun diye

    bi de dönem ödevi olarak verilen boş disketlere 100 verdiği efsanesi vardı.dersi geçmeyi dönem ödevi notuna bağlamış biri olarak cesaret edip veremediğim için ne kadar doğrudur bilemiyorum.
  • "bir doktor bir tutkuyu yok edebilir ancak yaratamaz."
  • eskiden taa yakari, voltran, transformers zamanında az gittik uz gittik diye bi gezi programı vardı..her hafta farklı iller kendine has özellikleriyle halka takdim edilirdi..çocuk programıydı özünde..işte bu prog.un içinde bi de çizgi skeçler vardı..nasreddin hoca kılıklı bi adam bi de onun atı vardı..işte o atın adıydı küheylan..hoca buna bişiy koklatırdı, küheylan yok olurdu..böle gari bi çizgi diziydi..bazen saykodelikleşirdi hatta..
  • "leave the door december" (kapıyı aralık bırak) yada "bu soruyla denklem kuramayanlar turşu kursun" benzeri espirileriyle matematik derslerimi eğlenceli kılmış insan. ayrıca sınıfta "interchange ne demek hocam?" ("interçang" diye okuması üzerine) sorusuna "çin atasözü evladım" yanıtını verdiğine de şahit olmuşluğum vardır..
  • kocaeli'de süleyman demirel kültür merkezi'nde sezon itibariyle oynanan tiyatro oyunudur. yaş sınırı +13 olmakla beraber buna dikkat etmesi gerekenler ebeveynlerdir.

    emeği geçenler:
    yazan: peter shaffer
    çeviren: sevgi sanli
    yöneten: yunus emre bozdoğan
    dans düzeni: cihan yöntem
    dekor tasarım: behlüldane tor
    kostüm tasarım: funda çebi
    müzik: fatih veli ölmez
    işık tasarım: cafer yiğiter
    dramaturg-yönetmen yard.: sündüz haşar
    kum ressamları: ramazan yumrutepe - veysel çelikdemir
    dekor - kostüm asistanı: emine kaynak yildirim

    oynayanlar
    martın dysart: ufuk aşar
    alan strang: fatih sevdi
    dora strang: zeliha çetinkaya
    frank strang: ibrahim şahin
    jill mason: pınar ünsal
    hester salomon: emel pala
    hemşire: seda güven şahin
    harry dalton: onursal yildirim
    genç atlı: koray onur
    atlar: koray onur-aytek mete elgün-destan batmaz-bülent baytar-ahsen gül ever-ferdi yildiz

    van gogh'u* aklıma getirdi bu oyun. büyüdükçe içimizde kirlenen çocuk bazılarımızda * iyileştikçe yani normalleştikçe gösterir kendini. iyileştikçe susar o çocuk.

    oyun; herkesin özeneceği türden bir tutkuya sahip genç bir çocuğun, hastalığını oluşturan etkenlerden iyileşme ve normalleşmesine giden yolu tüm dramıyla anlatıyor. her insanın hayatında olabilecek figürler can bulmuş kişilerde ve simgeleştirilmiş babada, annede, ahır sahibinde...ne kadar bir başkası gibi uzak dursada aslında hepimizin içinde olduğu sosyal, dini, siyasal çevreye selam edilmiş inceden inceye. iki buçuk saatlik oyun bir solukta izleniyor bu sayede. öteki gibi gözüksede, içimizden birini bile değil, tam da içimizi anlatıyor. son olarak, genci oynayan fatih sevdi'nin adını anmadan geçemeyeceğim, alın teri nedir gördüm canlı canlı.
hesabın var mı? giriş yap