• şöyle bir gündelik hayat teorisi var ki, bir insanın oturduğu muhitteki tanınırlığı "mahallenin delisini tanıması" ve dahası "mahallenin delisi tarafından tanınması" ile parallelik gösterir. kızılay'da, elindeki plastik topu havaya atıp "istop" diyen mahallemizin delisinin, herkesin bakışları arasında adımı söyleyip "abi bana dondurma al" demesi ile anlamış bulundum ben bunu.
  • şevkettir adı... ama herkes deli şevket diye bilir... küçük kasabalarda yaşıyorsa insan, herkes herkesi tanır, mahalleler delilerine sahip çıkar... deli şevket de mal mülk sahibi adamdı... kasabadaki 3 sinemadan birinin arazisi onundu... videolar birer birer evlere yayılmaya başlayıp yazlık sinemalar kapandığında sinema arsasının ortasına, cilasız ahşaptan doğramalarında naylon gerilmiş olan biriketten bir ev kondurmuştu ... aslında evli barklı adamdı, mahallelinin deli kadriye diye bildiği bir de karısı vardı... arsalarını satsalar gül gibi geçinirlerdi ama deli kadriye yine de dayanamaz dilenirdi...
    bir yaz günü kapılarının önünden geçerken etrafta tüyleri olmayan tavukların koşturduğunu gördük... öyle tüysüzlerdi ki şimdi olsa tavukçuluk yapan firmaların tavukların genetik kodları ile oynadıklarını düşünürdük, ama o zamanlar genetik bir mühendislik dalı bile değildi... kısa bir araştırmadan sonra bunun şevketin bir çözümü olduğunu öğrendik... kendisi sıcaktan o kadar bunalmış olacak ki tavukların da bunalacağını düşünerek tüylerini soyma yoluna gitmiş...
    biz yine de delimize sahip çıktık... oturduk saatlerce güldük, tavukların cilt kanseri olabileceğini düşündük...
    sonra şevket öldü, kadriye de çok yaşamadı...
    sonra büyük bir kente taşındık...şimdiki mahallemizde deli yok, varsa da biz tanımıyoruz...
  • cocuklugumda ki o zamanlar cokca deli dedigimiz fakat simdi dusundugumde deliler miydi yoksa cogumuzdan akıllı mı karar veremedigim insanlar vardi etrafimizda. derken zaman gecti ve birden kayboldular.. sahiden nereye gittiler, ne oldular kimsenin haberi yok. sanki seksenleri guzel kılmak icin tanri tarafindan dunyaya gonderilmis birer vazifeci gibi, gorevlerini yaptilar.. cocuklugumuzu senlendirip yok oldular..

    kucuk bir sehirde buyudugumuzden her semtte gezer dolasirdik ve mahallenin delisi degil sehrin delileri meshurdu o zamanlar.. sepetci sukru vardi sirtinda sepetle dolasirdi surekli, sepetiyle birseylerinizi tasimak isterdi hayir dediginizde ise siralardi kufurleri.. deli muzeyyen diye bir kadın vardi elinde bir torba anahtar isyerlerinin kapılarini acmaya calisirdi, burasi benim cikin dukkanimdan derdi. kemal abi vardi surekli bagirarak kufur ederdi, gorusecegiz seninle derdi surekli.. yolda yururken bir anda karsiniza dikilir bagira, cagira o zamana kadar duymadiginiz kufurleri siralardi. herkes tanirdi bu insanlari ve gulumser gecerlerdi.

    ama benim icin hem bizim mahallemizde oturdugundan hem de kendime cok yakin buldugum icin en ozeli imdat abiydi.. imdat abi o zamanlar 25 ya da 30 yaslarinda olmaliydi hatirladigim kadariyla. pantolonlari her daim tek cizgi utulu, gomlekleri kolalı, sac sakal trasi oldugu halde super parfumler kullanarak gezerdi. hani o bol, ispanyol pacali pantolonlar ve genis yakali gomlekler giyenler vardi ya o da oyleydi iste. bir de yakisikli adamdi, uzun boylu, renkli gozlu.. filinta gibiydi..

    onun super gucu ise surekli konusmasiydi..
    hic durmadan konusur ve sigara icer kendine has yuruyusu ile sehrin sokaklarini arsinlardi.
    bir anda durur bazı replikleri siralar sonra karsi tarafa gecer diger karakter olurdu.

    zaman zaman o yururken yanı sıra yururdum ve mahalleden uzaklasmaya baslayinca aniden normal dunyaya geri doner beni eve gonderirdi. aslinda ben hep onunla dolasmak isterdim.. kimi zaman bir dostoyevski romanindan pasajlar okurken kimi zaman sokakta durur eyy babam hamlet der bizim cok sonralari ogrenecegimiz o tiradi seslendirirdi. buyudukce ogrendik imdat abinin oykusunu.. imdat abi ailesinin tek cocuguydu ve babasi o kucukken olmustu. annesi de elinde avucunda kalanlari satarak o zaman ki yasadigimiz tasra vilayetine yerlesmisti. imdat ise derslerinde cok basarili olmus ve dereceyle tip fakultesini kazanmis. ogrenimi de ayni basariyla devam etmis ve uzmanlik sinavini gecemedigi gun balatayi yakmis diye anlatilirdi.. dogru mudur degil midir bilmiyorum fakat seslendirdigi romanlar, teknik terimleri falan yillar yillar yillar sonra ogrendik.

    bir yerlerde ondan bahsedecek olsam merak ederim sonralari ne oldugunu. kimseye zarari olmayan kendi halinde birisiydi imdat abi, deli derlerdi onun icin ama ben hala bir cogumuzdan daha akıllı oldugunu dusunuyorum ya neyse..
  • küçükken bizim mahallede vardı bir tane. sevdiği kızı vermedikleri için delirdiğini söylerlerdi hep. delirmeden önce gecekondularının duvarının önüne çömelip maltepe içerken görürdüm hep. hatta bazen beni bakkala maltepe almaya gönderirdi. o zamanlar da altımda bmx'im olduğu için kim dese giderdim bakkala. çok sessiz sakin kendi halinde bir adamdı ama kısa zaman içerisinde akli dengesi bozuldu ve o sessiz sakin sigara içen adam mahallenin altını üstüne getirmeye başladı. tabi mahalle çoluk çocuk dolu olduğu için ebeveynler bir hayli korkuyordu çocuklara bir şey yapmasından. tarih mezunu olduğu için bazen sabahlara kadar bağıra bağıra sokakları dolaşarak ferman okuyordu bazen gençliğe hitabeyi okuyordu. bazen top oynarken hihuahahahaha diye gürültülü bir şekilde gülerek aramıza dalıp çalıma giriyordu. tabi 1.90 küsür boyunda olduğu için biraz da dengesiz girdiği için kimse topu o alınca yanına yaklaşmaya cesaret edemiyordu. hatta top oynuyan çocukların anneleri hemen çocukları eve çağırıyordu.

    hiç unutmam bir keresinde öğlen güneşin altında yine çömelmiş sigara içiyor. ben de mahallede tek başıma bisiklet sürüyorum. millet sıcaktan evinden çıkmıyor kimse yok ortalarda. tam yanından geçerken çok sakin bir şekilde bir dakika gelir misin diye beni yanına çağırdı. tabi mahallede kimsenin de olmamasının etkisiyle acaba kaçsam mı diye düşündüm ama kaçarsam daha çok sinirlendiririm yakaladığı zaman ağzıma sıçar düşüncesiyle tırsa tırsa gittim yanına. bağırıp çağıracak diye düşünürken cebinden para çıkarıp çok sakin bir şekilde bana bir maltepe alır mısın dedi. ben de hiç düşünmeden alırım dedim teşekkür ederim dedi ve korkumun yerini şaşkınlık aldı. bakkala gidip gelene kadar acaba iyileşti mi diye düşünüyordum. tam yanına geldim sigarayı verip paranın üstünü verecekken senin olsun dedi. ben de hiç üstelemeden tamam dedim ve o an elimi iki eliyle öyle güçlü tutup çekti ki bisikletten düşecektim neredeyse. o an korkudan altıma sıçacakken aha şimdi sikecek belamı kimse de yok nasıl kurtulucam diye ağlamaklı olduğum an allah senden razı olsun diyerek elimi öpmeye başladı. abi napıyosun diyerek elimi kurtarmaya çalıştım ama öyle sıkı tuttu ki bir türlü kurtaramadım elimi. salya sümük elimi öpmeye devam etti ve abi lütfen yapma filan diye ağlamaklı olunca bıraktı elimi. sonra kusura bakma diyerek bıraktı elimi ama o can havliyle öyle bir fırladım ki bisiklette pedal boşluğu olduğu halde hız rekorumu kırdım.

    eve geldiğimde elimi burmuna götürmeden bile elimdeki maltepe kokusunu öyle yoğun hissettim ki burnuma yaklaştırdığımda sigara içsem bu kadar kokmaz filan demeye başladım. tüm gün boyunca sadece sigara ve çay içtiği için dişleri sarılıktan neredeyse kahverengi olmuştu. tabi salyaların da etkisiyle elime öyle bir sindi ki deli gibi yıkadığım halde iki gün kokusu gitmemişti. birkaç sene sokaklarda öyle dolaştıktan sonra bir gün öldüğü haberi geldi. mahalleli oh be kurtulduk diye sevinse de ben çok üzülmüştüm. mahalledeki bir arkadaşım gibi alışmıştım. değer miydi bi kız için be celal abi. mekanın cennet olsun.
  • hrant dink'in 27 mart 1998’de agos gazetesinde yayınlanan yazısı.

    mahallenin delisi

    bugün de öyle midir bilemiyorum ama, bir zamanlar anadolu dendi mi, mahallesi delisiz bir yöre düşünülmezdi. anadolu kültüründe her kasabanın, her köyün, neredeyse her mahallenin muhakkak bir delisi vardı. tıpkı bizim malatya’nın “deli gaffar”ı gibi. eski tren yolu çevresine yayılmış, çavuşoğlu ile salköprü mahallelerinin ortak delisiydi o... esnafın eğlencesi... kadınların zararsız belalısı... çocuklara gelince, şöyle söyleyeyim... iyinin dostu, kötünün de canavarıydı gaffar... taşlayanı taşlar, oynaşanla akranlaşırdı.
    bugün orta ve eski kuşak malatyalılara, “nasıl bilirdiniz gaffar’ı” diye sorduğunuzda, eminim hepsi de, aynı sevecen hasretle anımsar onu. en başta da gaffar’ın o “herbirşeyi ortada” halini tabi. “esnafın eğlencesiydi” demiştim ya, boşa etmedim o lafı. bakın o zamanın çarşı esnafı, sanki marifetmiş gibi, nasıl ballandıra ballandıra anlatır gaffar’ı. “garibanı alır önce bir güzel giydirirdik. giyinince kendine süzüle süzüle bir bakardı ki, deme gitsin. boşuna giydirmezdik ama... asıl derdimiz ona giysilerini yırttırmaktı. “ulan gaffar o geydiğin ölü malı” dememizle başlardı üstünü başını yırtmaya... ortada anadan doğma kalırdı öyle... biz giydirir salardık komşuya, onlar yırttırırdı, komşu giydirir salardı üstümüze, biz yırttırırdık. böyle, eğleşirdik işte. ama deli gaffar bu... laf anlar mı, adı üstünde... deli işte... çırılçıplak kaldı mı, kalmazdı öyle yerinde... bu kez gider mahallede kıza, kadına gözükürdü. kadınlar da taşlar, kovalarlardı, “de kına* denksiz” diye.

    ***

    “şimdi bu deli gaffar hikâyesi de nereden çıktı”? diye soracaksınız. agos iki yaşını tamamladı ya, ne bileyim deli gaffar’ı anımsadım işte. kimilerine göre agos da bu cemaatin delisi değil mi yani? doğrusu biz de zaten “mahallenin delisi” sıfatını gönülden kabullenmişiz. bunun gereklerini de elimizden geldiğince yerine getirmeye çalışıyoruz, iki yıl boyunca “akıllı deli”yi oynamaya çalışmadık mı? iyi kötü birşeyler başarmadık mı?

    ***

    biliyorum şimdi yine soracaksınız, “peki ama deli gaffar’ın üstünü başını yırtıp delirmesiyle agos’un bağlantısı ne”? diye. agos, “hareketsiz bir cemaatin hareketli gazetesi olma” çabasını ne kadar başarabiliyor? doğrusu biz kendi adımıza memnunuz. ancak, bizzat bizi bu günlere getiren cemaatin kendisi, hareketsiz ve bir ölçüde de ölü ise, çeşitli konulardaki sorgulamalarımızı, “aman ha, karıştırmayın, elleşmeyin”! diye geçiştiriyorsa, kendi üzerindeki ölü giysisini bize de giydirmeye yelteniyorsa, gaffarlaşmazsınız da ne yaparsınız?

    ***

    bizler cemaat sistemimizi, eğitim yaşantısından, kurumlarımızın diğer tüm alanlarının mekanik ve dinamik yapılarına kadar, sorgulamaya ve düzeltilmesi için katkıda bulunmaya çalıştıkça, önümüze çekilen seti, bize sunulan ölü elbisesi olarak nitelendiriyoruz. kimse giydirmeye teşebbüs etmesin...yırtar parçalarız...masum çıplaklığımızı da sonuna,, kadar koruruz.

    ***

    agos’u bugünlere getiren, bizi baştan aşağı yaratan cemaatin, bu vurdumduymazlığı karşısında, çıldırmamak mümkün değil. deliliğe ama akıllı deliliğe razıyız ve bunu da seve seve yapıyoruz zaten. yeter ki bizi gaffarlaştırmasınlar.
  • -mustafa şu kızlara teşekkür etsene
    +ko ko koyiii amına koyyiiii

    nasıl delirttiler lan seni mustafa=(
  • bizim mahalleninki nuri’dir. aylar önce ilk defa tandığında bizi (isimlerimizi tekrar tekrar söylememize rağmen) herkese kendince isim taktı. aylardır asla birinin ismini diğerine telaffuz etmedi. ani sorulan sorulara öyle cevap veriyor ki insan kedini deli nuri’yi akıllı sanıyor. komik tarafları da var tabi mesela herkesin tek bir yeğeni var o da nuri. halası istanbul küçükçektirmece’de oturuyor. ekimin 11. ayında doğumgünü var. zamanla bizim çalışanımız gibi oldu nuri her sabah mesaiye gelir gibi gelir yemeğini yer çayını kahvesini eksik etmeyiz bir de çalışır ve evine gider. bugün nuri’nin gerçeklerini öğrendik nuri sonradan delirmiş meğerse saatlerdir etkisini üzerimden atamıyorum. tek bir sebebi var. bir kızı sevmiş. kimseye anlatamamış derdini aşkı onu deli etmiş. her gün gözleri kıpkırmızı geldiğinde biz madde bağımlısı diye düşünürken aslında her gece ağlıyormuş. bu hikaye beni darmadağın etti. biraz yutkunmadım. saygıların en büyüğü nuri’ye
  • bizim mahallede 3 tane vardır bunlardan üçü bir araya gelince tadından yenmez,ortalık bayram yerine döner tam seyirliktir.
    aralarında geçen bir diyalog.
    1. deli - olum adam gibi durun lan bütün millet bize bakıyo delirdiniz mi ?
    2. deli - ben nabıyım olum sizin gibi manyaklar yüzünden oluyo :)
    3. deli - ya allahını seven alsın şu delileri başımdan (kendilerine bakan ahaliye bakarak)
  • mahallenin, semtin en çok konuşulan insanları olurlar. kendi mahallemde iki farklı türüne, daha doğrusu delilik algısına tanıklık ettim. ilki için çocukluğuma gitmek gerek: yaz kış pardesü ile gezen 30 yaşlarında bir adamdı. özellikle cami çıkışında bekleyip namazdan çıkanlara penisini gösterirdi, ara sıra sokak sokak pardesünün önünü açarak (bu sefer teşhircilik etmeden) gezinirdi. liseye başladığım dönemde mahalleden ayrılmıştı, belki hastaneye de yatırılmış olabilir. daha sonradan öğrendim ki bu arkadaş çocukluğunda defalarca cinsel tacize uğramış.
    ikinci örnek ise bugüne dair. bu sefer sorunlu bir delilik algısı söz konusu. uzun zamandır ana caddede yolun ortasında durup arabalara el sallayan, bazen bağıran, su fırlatan bir gencin dedikodusu dönüyordu. birkaç ay önce kendisine denk geldim: karşımda 20'li yaşlarında down sendromlu bir genç vardı. bir kez daha çarpık delilik algısıyla karşı karşıyaydım. neyse arkadaşla sohbet ettik, tanıştık, cadde ortasında yaptığı eylemlerin tehlikesinden bahsettik. mahallede bulunan bir telekomünikasyon bayisinde iş ayarlandı. esnafın bir parçası haline gelmesiyle yavaş yavaş kendisine dair delilik algısı yok olmaya başladı.
  • mahallede muhtardan sonra en yetkili kişidir. hatta hükümet tarafından atanmış bir ajan* olma ihtimalleri de yüksektir. hepsi ayrı bir nickname kullanır. kendisini tanımlayan özelliğe veya hayat felsefesine sahiptir. yaşadığım yerden örnek verecek olursam:

    nickname: dombili, özelliği: dombili diye bağırılırsa "anayn amı gandilli!" diye cevap verir.

    nickname: ramazan, özelliği: samsun'un en meşhur hayvanının "elektrikli fok yılanı*" olduğunu iddia etmektedir. tozlu araba camlarına çözdüğü problemlerle nobel ödülüne aday gösterilmiştir.

    nickname: şenol, özelliği: her dükkanı tek tek gezerek hatıra olsun diye birşey alır ve hızla uzaklaşır.

    nickname:diloş, özelliği: sessiz ve sakindir. gözleriyle temas kurduysanız mekandan acilen ışınlanmanız tavsiye edilir.
hesabın var mı? giriş yap