• eğitim sisteminin rezilliğini gösterir.

    insanlara bir ideal, çalışma arzusu, ahlak kazandıramayan ve tüketim üzerine kurulu olan türk eğitim sistemi, velilerin çocukları için sürekli boşuna yeme içme ve dershanelere, kitaplara para harcadığı, çocukların ise gereksiz konular ve testler içinde yıpranıp uyuştuğu, zaman kaybettiği bir sistemdir.

    kısacası bu eğitim sistemi pırlanta gibi küçük bir çocuğu alır zamanını harcatır, uyuşturur ve sonunda bunalıma girmiş bir şekilde git iş bul ya da kpss'ye gir deyip de ortada bırakır. böylece becerisi az, işşiz ve tembel, kısa yoldan para nasıl kazanırım, zamanım kalmadı diyen bunalıma girmiş nesiller yetişir. oysa düzgün bir eğitim ve kültür sistemin olsa herkes sevdiği ve becerisi olan işe daha erken ve kolay şekilde kavuşur, çalışkan olur ve hem kendi zevk alır hem de ülkede üretim katlanır. türkiye'nin yıllardır kabuğunu bir türlü kıramaması hep bu saçma eğitim sisteminin sonucudur.
  • aynı anda hem işsizlik yüksek hem de çalışanların mesai saatleri fazla. tam bir gelişmemiş ülkeye yakışacak türden bir meziyet.
  • türkiye'nin okuduğunu anlama ve derdini anlatma konusunda da gerilerde kaldığını gösteren başlıktır.

    "en az çalışan" değiliz; "istihdam oranı" veya "işgücüne katılım oranı" en düşük olan ikinci ülkeyiz.

    oecd verilerine göre haftalık çalışma saatlerinde avrupa'nın en fazla çalışan ülkesiyiz.
  • kadın istihdamının azlığını ve kayıtdışı çalışmayı da gösteriyor olabilir.
  • türkiye'de sıkıntı şu:

    40 yaş üstü herkes emekli. herkesi genç yaşta emekli eden popülist siysetçilerin bok yemesi.
    25 yaş altı herkes öğrenci. her köşeye adı üniversite olan ama pek de olmayan kurumlar açan siyasetçilerin bok yemesi.
    kadınların da önemli bir kısmı ev hanımı. hala daha şehirleşemeyen halkın bok yemesi.

    sonuç ne oluyor? 25-40 yaş arasındaki bir avuç erkek ve kadın canı çıkana kadar çalıştırılıyor.

    böyle bir ülkede tabi ki her şey pahalı olur, bir avuç insanın koca ülkeyi doyurması kolay mı?
  • en az çalışan demek çok doğru bir tabir mi bilemem.

    bir de şu açıdan bakın; türkiye oecd ülkeleri içinde çalışma saatleri yüksekliği açısından birinci sırada ayrıca modern kölelik endeksinde de zirvedeyiz.

    az para, az işçi, çok iş. mantık budur.
  • nasıl embesil gibi entry başlığı açılırın örneği

    açılan başlık: türkiye avrupa'nın en az çalışan 2. ülkesi olması

    doğrusu: türkiye'nin avrupa'nın ez az çalışan 2. ülkesi olması

    giriyi okuyunca onun da yanlış olduğunu, aslında anlatılmak istenenin türklerin toplam nüfusa oransal olarak en az çalışan 2. halk olduğunu anlıyorsunuz.

    daha tamlama bilmeyenler ekşisözlük üzerinden halka ayar vermeye çalışıyor.

    edit: akl-ı evvel, doğrusunu yazdığım başlığı aratıp böyle bir başlık yok diye görsel paylaşmış. ulan onu sen oluşturup açacaktın zaten
  • istanbul için konuşacak olursam, gündüz iş saatlerinde havalar da fena değilken toplu taşımaya, cafelere bakarsanız bir sürü insan var. şehir tabi ki kalabalık da herkes mi uzaktan çalışıyor, herkes mi öğrenci ya da emekli. yurtdışından gelen akraba da bunu görüp sormuştu. bu kadar insan tatil olmayan günlerde sağda solda ne yapıyor.
  • biraz ağzımı bozacağım. türkiyede çalışanı sikerler afedersiniz. o çalışıyor gözükenlerin de yarısı aslında çalışmıyor. yorumlar ona göre yapılmalı.
  • kötü yönetim sonucudur ve bu tartışmaya kapalıdır.

    düşünün ki elinizde insan kaynağı var siz bu insan kaynağını kullanamıyorsunuz. halbuki o insanlara iş imkanı yaratabilseniz daha fazla insan çalışacak, türkiye daha hızlı büyüyecek, toplam ekonomik pasta büyüyecek, devletin vergi geliri artacak, refah seviyesi yükselecek.

    fakat eldeki insan gücünü kullanamayan bir iktidarla karşı karşıyayız.

    bakın daha yeni çinli bir otomotiv devi bizi değil ispanya'yı tercih etti.
    daha önce volkswagen türkiye'de yatırım yapmayı düşünürken polonya'yı tercih etti.

    benzer o kadar çok şey oldu ki.

    türkiye'nin kabul etmesi gereken şey şu:

    biz petrol zengini değiliz. doğalgaz zengini değiliz. yer altı kaynaklarımız yok. 100 yıl önce ürettiğimiz sağlam ve global markalarımız yok.

    biz uluslararası ticarete mahkumuz.

    yatırım çekmek zorundayız ki işsizlik düşsün.

    yatırım çekmek zorundayız ki sermaye arasındaki rekabet artsın, kalite yükselsin, nepotistçe yönetenler elensin, liyakat kazansın.

    yatırım çekmek zorundayız ki işsizlik sorunu ortadan kalkınca maaşlar yükselsin. dışarıda aynı işi yapmaya gönüllü işsizler olduğu sürece kimse hak ettiği parayı alamaz.

    türkiye'nin kurtuluşu kent lokantalarından, kent berberlerinden, kent tuhafiyecilerinden, devlet baba gelsin şunu bunu versin zihniyetinden, devletçilikten değil;

    küreselleşmeden, ticaretten geçiyor.

    iyi uluslararası ilişkilerden geçiyor.

    yeni osmanlı hayalleriyle çıkılan yolun sonunda hepimiz fakirleştik.

    bizim yolumuz doğulu diktatörlükler ve ortadoğuda emperyalizmcilik oynamak değil, küresel ve önemli bir ticari partner olmak.

    genç iş gücümüzü, yetişmiş kalifiye gençlerimizi kullanmak.

    işsizliğin olduğu bir ülkede refah olmaz.

    piyasacı olduğumuz için milliyetçiler bize vatan haini diyorlar. ama sizin kafa yapınız çok farklı değil. bu aşırı devletçi politikaların bir sonucu ve tr'deki hemen her siyasi parti hala devletçi zırvaları savunuyor.

    çare kapitalizm. bölgesel güç olmak, hayt huyt, yeni osmanlı, bir gece ansızın 81 düzce 82 blabla değil. 100 yıl önce kaybettiğiniz yarışı bugün başlayıp kazanamazsınız. eldeki kartlar belli. yapılacak hamleler belli.

    yaşlı ve zengin erkeklerin lise yıllarında kurduğu hayalleri beslemeyi bırakın artık. devletin de çözümün değil problemin parçası olduğunu görün. anlayın.

    arjantin anladı.

    siz de anlayacaksınız.

    ama çocuğunuza et yediremediğinizde.

    geri zekalısınız çünkü başka türlü kafanız basmıyor.

    göreceksiniz, bugün dalga geçilen (ki ana akım medya mensupları bile dalga geçiyor) milei arjantin'i 15 yıla güney kore seviyesine getirecek. güney kore, arjantin, singapur vs geçmişte bizden çok daha kötü durumda olan bir çok millet bize fark atıp geçecek.

    devletçilik ww1 ve ww2 arasındaki dünya paradigmasıydı.

    ww2'den beri update almayan geri zekalıların aptallığının vergisini ödüyoruz hepimiz, adına da enflasyon diyoruz.
hesabın var mı? giriş yap