• karşılıklı gerçekleştirilen bir cinsel ilişkide kızlar için kullanılan yanlış tanımlama. halbuki veren erkek, alan kızdır.
  • verilince almasini, verilince kabul etmesini ogrenmeden, yeri gelince istemeyi bilmeden yapilinca kisiyi olesiye yoran, hatta asindiran.

    elimdekini paylasmaktan hic cekinmedim. evimi actim. soframdakini bolustum. omuz verdim istenince. en degerlimi, zamanimi verdim. yoruldugum oldu ama, yapmayi istemedigim hic olmadi. insanlari seviyor ve onlara deger veriyorum. insan olmanin degerinin yardimlasmaktan, paylasmaktan geldigine yurekten inaniyorum; ama cok, cok yorgun hissediyorum son zamanlarda. biri bir sey isteyince kosup giden ben, kendim icin tek bir sey bile yapamayacak kadar yorgun hissediyorum. tasiyamayacagim kadar cok yuku sirtladigim, insanlar yardim etmek istediklerinde yuk olmamak, zahmet vermemek icin her yardimi geri cevirdigim ve hatta yardim etmek zorunda birakmamak icin yukumu gostermedigim, hakkinda tek bir soz bile etmedigim icin, tasidigim onca yukun altinda eziliyorum. ezilmekle de kalmadim. altinda kaldim.

    anlatilinca can kulagi ile dinledim ama, anlatmadim. el atmam istenince kosarak gittim ama, kendim yardim isteyemedim. biri aglayinca sarildim ama, aglayarak kosmadim kimseye. "sen buyuk kardesin. sorumluluk almalisin." ile baslayip "kimseye yuk olma. kendi isini kendin gor. guclu ol." diye devam edince sonunda ben hep vermeye alismisim ve almayi, yani yeri gelince isteyebilmeyi ya da verilince kabul etmeyi hic ogrenmemisim. bu bir kibir mi? kendimi tanri mi saniyorum da her seyi kendi basima yapabilecegime, hep guclu olabilecegime inaniyorum? kendimi tanri saymiyorum da, yapabilirim gibi gelmisti. kendim icin olmasi gerekenin bu olduguna inanmistim. yuku sirtlayamazsam da koseye birakir ve gucumu toplayana kadar dinlenip gerekirse suruklerim ve gidecegim yere ulasirim gibi dusunmustum. yanilmisim. birilerine zahmet vermeyeyim diye diye omuz veren herkesi bin bir israrla reddedince boyle tek basima kalakaldim. en nihayetinde kendimin de bir insan oldugunu ancak fark edebiliyorum. altinda ezildigim o yuk agirlastikca agirlasiyor. yalnizca kaburgalarim kirilsa iyi; ruhum catirdiyor.

    dogru degil bu. yeri gelince isteyebilmek, en azindan kabul etmek gerekiyor verilince. alabilmek de gerekiyor; cunku insaniz. insanim, ben de insanim ve yapamiyorum bazen. olmuyor. ufacik bir sey isterken bile ezildigim onca zaman, ufacik bir sey istemenin bile zul geldigi onca yil... olculu bir istemenin yanlis olmadigini ancak anliyor kafam. birilerine "bana omuz verir misiniz?" diye rica edebilecegimi ancak fark ediyorum. anlatarak insanlara rahatsizlik verebilecegimi dusunmenin yersiz, iyi degilsem "iyi hissetmiyorum." diyebilmenin gerekli oldugunu anliyorum artik.

    koskoca bir meydanda oturmus insanlari izliyorum. onca sorumluluk, agirlasan duygular, zorunluluklar ve zaman baskisinin altinda ezilmis halde oturmus insanlari izliyorum ve ne diyecegimi, kime nasil yaklasacagimi bilmeden, birilerine anlatmayi kafamdan gecirip buna hakkim olup olmadigini hala sorgulayarak, tum o kafa karisikligi ve yorgunlukla oturmus insanlari izliyorum. tum bunlari kendime itiraf edip yazabilme cesaretini toplayabilmem bile uzun bir zaman almisken nereden baslayacagimi bilmiyorum.
  • kadın cinselliğinin kimi erkekler ve kadınlar tarafından nasıl algılandığını son derece net ortaya koyan söz. son derece tek taraflı bir eylemi ifade ediyor vermek. kadının cinsellikten haz almak değil, erkeğine haz vermekle yükümlü olduğunu ima ediyor. cinselliği, bir kadın için rıza gösterilmesi gerken bir eylem yerine koyuyuor. kadın cinselliğini, açık ve rahat ortada ol(a)mayışını benimseyerek ve onu metalaştırarak erkeğe verilmesi gereken birşey haline getiriyor, paylaşılan bir deneyim olmaktan çıkartıyor. kadınları cinsel ilişkiden ve hatta ilişkiden dışlayan bir ifade biçimi. hayatındaki kadınla arasındaki cinsellik için bu ifadeyi kullanan erkeğin, ilişkiyi kadınla değil, kadının ona sağladığı ya da potansiyel olarak sağlayabileceği cinsel deneyimle (hatta bu durumda aktiviteyle) yaşıyor olduğunu da gösteriyor.
  • bir halil cibran şiiri:

    sonra, varlikli bir adam konustu: 'bize vermekten bahset.'

    ve o cevap verdi:

    'sahip olduklarinizdan verdiginizde,
    çok az sey vermis olursunuz;

    gerçek veris, kendinizden vermektir.

    çünkü sahip olduklariniz, yarin ihtiyaciniz olabilir
    diye saklayip korudugunuz seylerden ibaret degil mi?

    ve yarin, kutsal sehre giden hacilari takip ederken, kemiklerini,
    iz birakmayan kumlara gömen fazla uyanik bir köpege ne getirebilir?

    ve ihtiyaç korkusu da, ihtiyaçtan baska bir sey degil midir?

    kuyunuz tamamen doluyken susuzluktan korkmak,
    tatmin olamayan bir susuzluk göstermez mi?

    çok fazla seye sahip olup, çok az verenler, bunu
    gösteris isteyen gizli arzulari için yaparlar,
    ki bu da armaganlarini yararsiz kilar.

    ve bazilari vardir ki, çok az seye sahiptirler ve hepsini verirler.
    bunlar hayata ve hayatin definesine inananlardir,
    ve kasalari hiç bos kalmaz.

    bazilari sevinçle verirler, bu sevinç onlarin ödülüdür.

    bazilari ise istirap içinde verirler ve bu aci onlarin vaftizidir.

    ve bazilari vardir ki, ne vermenin acisini hissederler,
    ne sevinç ararlar, ne de bir erdemlilik düsüncesi tasirlar;

    onlar, su vadideki mersin agacinin kokusunu salisi gibi verirler.

    böyle kisilerin ellerinde tanri dile gelir ve
    onlarin gözlerinden tanri, dünyaya gülümser.

    istendigi zaman vermek güzel bir davranis olabilir; fakat
    istenmeden, ihtiyaci hissederek vermek çok daha anlamlidir.

    ve cömert olan için, verecek kimseyi aramak,
    veris olayindan daha fazla sevinç getirir.

    vermekten alikoyacaginiz herhangi bir sey olabilir mi?

    sahip oldugunuz her sey bir gün verilecektir.

    öyleyse simdi verin ve vermenin hazzini
    mirasçilariniz degil siz yasayin..

    çogunlukla söyle dersiniz:
    'verecegim, ama hak edeni bulabilirsem.'

    ne koruluktaki meyve agaçlari böyle düsünür,
    ne de çayirdaki sürüler.

    onlar, saklandiginda çürüyecek olani, yasayabilsin diye verirler.

    herhalde kendisine günler ve geceler verilmesini hak eden
    bir kisi, sizden gelebilecek seyleri de hak eder.

    ve hayat okyanusundan içmeye hak kazanmis bir insan,
    sizin küçük irmaginizdan da bir bardak su alabilir.

    faydasindan öte, kabul etmenin gerektirdigi cesaretten ve
    güvenden daha büyük bir deger var midir?

    ve siz kim oluyorsunuz da, onlarin gögüslerini yirtarak
    gururlarini korunmasizca ortaya seriyor, sonra da
    onlarin degerlerini örtüsüz ve gururlarini
    utanmasiz olarak degerlendiriyorsunuz?

    önce kendinizi vermeye hak kazanmis ve
    verme olayinda bir araci olarak görün.

    çünkü gerçekte her seyi veren hayattir
    ve siz kendinizi bir verici olarak belirlediginizde,
    sadece bir tanik oldugunuzu unutuyorsunuz.

    ve siz alicilar, ki hepiniz bu gruba dahilsiniz, ne kendinize
    ne de size verene bir boyunduruk yüklememek için,
    hiç bir minnet hissi tasimayin.

    bunun yerine, armaganlari kanat yaparak,
    verenle beraber yükselin;

    çünkü borcunuzu gereginden fazla abartmak,
    annesi özgür yürekli dünya,
    babasi evren olan cömertlik olgusundan
    süphe etmek demektir.
  • dün yaşlı bir adamla oturup dilenen 12 yaşlarında suriyeli bir çocuğa çantamda taşıdığım elmayı verdim. çocuk mahçup oldu önce. amca teşekkür etti. sonra çocuk hemen elmayı yemeye başladı.
    bir süredir daha az harcıyorum. bir an düşündügümde olmasa da olur dediğim o kadar çok şey var ki. düşünmüyormuşum. ve pek çoğu dün çantamdaki elma kadar beni mutlu etmiyormuş.
    veren el alan elden mutludur.
  • içindeki az ya da çok fedakârlık durumu dolayısıyla çok büyük bir iş yapıldığı hissedilse de bunu bile hak etmek lâzımdır..

    almaya tenezzül etmeyip hep ihsan eden olmayı istemek de kibrin bir türüdür.. çünkü hakikatte cömert insan başka biridir, etrafındakilere daima yüce olan gönlünden ihsan eden firavun ise bambaşka.. veren el olanda boyun samimiyetle eğilmiyorsa maksat hâsıl olmaz..

    önce burnumuzu sürtüp almayı öğreneceğiz yani.. öyle bedava değildir bu iş..
  • "sevişmek" yerine kullanılan ve bu hâliyle erkeği de kadını da ayrı ayrı aşağılayan söz. "veren" meta oluyor, "verilen" lütfedilen.

    "bilmek" dense ne güzel olurdu halbuki.
    "ben onu çok sevdim ama o beni bilmedi..." mesela. yanlış da olmazdı hani... sevişmediğin, tenini bilmez, kokunu bilmez, dokunuşunu, sarılışını bilmez, seni bilmez. insan sevişirken ve ağlarken çıplak kalır.

    "sevişmek" demeye utanmak da ayrı bir mevzu zaten. "sadece seks" dediğinizde bile, -beyninizi aldırmadıysanız- duygu vardır. beğenirsin, istersin, hoşlanırsın, hiçbir şey olmasa beğenildiğini düşünüp egonu tatmin edersin, falan. niye meraklısınız ki bu kadar seksi basitleştirmeye? duygusuz olduğunu düşündüğünüzde daha mı rahat ediyorsunuz? yükten kurtulduğunuzu mu zannediyorsunuz? ne kadar uğraşırsanız uğraşın, insanın sekse bakış açısı, hayvanların çiftleşmesi gibi basit değildir.

    insan düşünür, insan hisseder, insan iletişim kurar.

    ama diyorum ya, beyninizi aldırmadıysanız tabi.
  • argo kullanımıyla iyice içi boşaltılmış, ancak, aslında tam da gerçek aşkın tek başına tanımı gibi olan hissiyat. (bkz: aşk/#22514161)

    evet hissiyat dedim.
  • bekaretini izale ettirmek, sonra da hadisenin ustune ustune gitmek...
  • lord of destruction sırasında druidle kazandığınız skillleri dağıtırken yanlış anlamalara yol açabilecek eylem:

    -abi ben kurda verdim
    *biraz daha oynayım ben de ayıya verecem

    (bkz: art niyet)
hesabın var mı? giriş yap