• 1965'de başlayıp 1973 yılı başlarına kadar sekiz yıl devam eden, amerika'nın kuzey vietnam'la mücadelesi, amerikan tarihi bakımından olduğu kadar, savaş sonrası milletlerarası münasebetlerin gelişmesi açısından son derece enteresan ve mühim bir hadise teşkil eder.

    vietnam savaşı, bir süper-devlet'in, 17 milyonluk bir küçücük ülkede bataklığa nasıl saplandığının da bir hikayesidir. bu, aynı zamanda, ağır tabiat şartlarından iyi yararlanan bir gerilla taktiğinin, en mükemmel konvansiyonel silahlar karşısındaki zaferinin de bir ifadesidir.

    nihayet, 1861-1865'den beri, yani son yüz yıl içerisinde ilk defa, amerikan halkı, manasız ve amaçsız bulduğu bu savaş dolayısıyla federal hükümete karşı başkaldırmıştır. amerika'nın vietnam'a bulaşması birdenbire olmamış, yavaş yavaş gelişen bir politikanın neticesi olarak ortaya çıkmıştır.

    1954 temmuzundaki cenevre anlaşmaları ile laos, kamboçya, kuzey ve güney vietnam bağımsız devletler olmuşlardı. yalnız, 17'nci enlemin kuzeyinde bulunan kuzey vietnam'da ho chi minh liderliğinde bir komünist rejim bulunuyordu. bu rejimin daha kuzeyinde ise çin gibi bir komünist dev vardı. onun da kuzeyinde, sovyet rusya gibi bir komünist süper-devlet bulunmaktaydı. meseleye bu açıdan bakınca, kuzey vietnam asya'daki büyük komünist blokun bir ileri ucu, bir ileri karakolu idi ve bu hali ile de bütün hindiçini kıtası için muhtemel bir tehdit ve tehlike idi.

    bu sebeple amerika, 1954'den sonra vietnam'da ve genel olarak hindiçini'de fransa'nın yerine geçti ve asya komünist bloku ile seato üyelerinin meydana getirdiği anti-komünist güney-doğu asya arasında bir tampon teşkil eden güney vietnam ile yakından ilgilenmeye başladı.

    güney vietnam'da 23 ekim 1955'de yapılan bir referandumda imparator bao dai düşürüldü ve vietnam'ın başına ngo dinh diem geçti. koyu bir komünist aleyhtarı olan diem'i amerika hemen 26 ekimde tanıdı ve diem de ilk günden itibaren amerika'ya dayanma yoluna gitti. diem 8-10 mayıs 1957'de amerika'yı ziyaret etti ve yayınlanan ortak demeçte, çin'in de adı zikredilerek, bölgede komünizmin yıkıcı faaliyetlerini gittikçe arttırmakta olduğuna dikkat çekildi.

    diğer taraftan, 1954 cenevre anlaşmalarına göre, kuzey ve güney vietnam seçimler yoluyla birleştirilecekti. seçimler 1956 yılında yapılacaktı. o zamanki genel kanaat odur ki, eğer 1956 yılında seçimler yapılmış olsaydı, ho chi minh güney vietnam'da da seçimleri kazanabilirdi. bunu bildiği içindir ki, güney vietnam diktatörü, katolik ve anti-komünist diem bu seçimlere yanaşmadı. amerika da diem'i destekledi. ho chi minh 1957 yılına kadar bekledi. diem'in seçime yanaşmadığını görünce, diem hükümetini devirmek için, güney vietnam'daki viet cong vasıtasıyla yoğun terörist faaliyetlerine ve gerilla mücadelelerine girişti.

    viet cong'un güney vietnam'da yarattığı huzursuzluk o derece ciddi bir hal aldı ki, başkan eisenhower 4 nisan 1959'da yaptığı bir konuşmada, 12 milyon nüfuslu güney vietnam'ın komünist kontrolü altına düşmesinin, 150 milyonluk bir bölgeyi tehlikeye sokacağını, amerika için ve "hürriyet için" yıkıcı bir gelişmeyi başlatacağını, bundan dolayı amerika'nın güvenliği ve milli menfaatleri için güney vietnam'a ekonomik ve askeri yardımın yapılması gerektiğini söylüyordu. amerika'nın vietnam'a bulaşması böyle başladı.

    başkan eisenhower 1960 kasımında görevden ayrıldığında ve kennedy başkanlık seçimlerini kazandığında, amerika'nın güney vietnam'da 1000 "askeri danışman"ı bulunuyordu. başkan kennedy 22 kasım 1963 günü öldürüldüğünde ise, bu danışmanların sayısı 17.000 olacaktır. bu arada 70 danışman da öldürülmüştü. amerika ilk kayıpları vermeye başlamıştı.

    amerika'nın yeni başkanı john f. kennedy 20 ocak 1961'de görevine resmen başladığı zaman viet cong'un faaliyetleri ile güney vietnam'da durum daha da kötüleşmişti. bu sebeple kennedy, başkan yardımcısı lyndon b. johnson'ı, durumu yerinde incelemek üzere; 1961 mayısında güney vietnam'a gönderdi. johnson ve diem arasında yapılan görüşmeler sonunda, 13 mayıs 1961'de yayınlanan ortak bildiride, güney vietnam'da mevcut olan gerilla savaşı ve "komünist imparatorluğu'nun" "hür vietnam"a yaptığı baskı karşısında alınması gereken tedbirler 8 madde halinde belirtiliyordu ki, bu tedbirler arasında amerika'nın askeri yardımı ile uzman yani danışman yardımı başta geliyordu.

    bu durum karşısında kennedy iki baskı arasında kalmıştır. askerlere göre güney vietnam'a amerikan askeri gönderilmeliydi. dışişleri bakanlığı ise, bunun tehlikeli sonuçlar doğurabileceğini ve amerika'yı vietnam'da fransa'nın durumuna düşürebileceği görüşünü ileri sürdü. başkan kennedy bu iki görüşün arasında yer aldı ve güney vietnam'daki amerikan askeri danışmanlarının sayısını arttırdı.

    1963 kasımında bir suikaste kurban gittiğinde, danışmanların sayısı 17.000'i bulmuştu. fakat bu meseleye çare olmadı. öte yandan, güney vietnam'da diem'in diktatörlüğü her geçen gün halk için çekilmez hale gelmeye başlamıştı. bu sebeple, siyasi reformlar yapabilecek bir idareyi işbaşına getirmek amacı ile ve amerika'nın desteklediği bir darbe ile, diem 1963 aralık ayında iktidardan düşürüldü ve yerine general duong van minh başkanlığında bir askeri ihtilal konseyi geçti.

    kennedy'nin öldürülmesinden sonra, anayasa gereği, başkanlığa, başkan yardımcısı johnson geçti. johnson'la beraber amerika'nın vietnam politikası da yeni bir safhaya girdi. daha doğrusu amerika vietnam savaşına fiilen bulaştı. zira, 2 ağustos 1964 günü tonkin körfezinde amerikan donanmasına ait maddox destroyeri viet minh (kuzey vietnam) gemilerinin saldırısına uğradı. 4 ağustos günü bu saldırılar diğer amerikan gemilerine de yöneldi.

    amerikan donanması bu saldırıları püskürtmekle ve iki viet minh gemisini batırmakla beraber, hukuken viet minh amerika'ya saldırıda bulunmuş olmaktaydı. bu sebeple, başkan johnson 5 ağustos'ta kongre'ye gönderdiği mesajda, komünizmin saldırılarına karşı amerika'nın kararlılığını göstermesini ve bu saldırılara karşı koymada, asker kullanma da dahil; başkana yetki verilmesini istedi. kongre ise, 10 ağustosta aldığı ortak kararında, başkana, amerikan silahlı kuvvetlerine karşı vuku bulacak her türlü saldırıyı defetmek ve amerika'nın seato antlaşması çerçevesi içindeki taahhütlerini yerine getirmek için, amerikan askerlerinin kullanılması da dahil, her türlü tedbiri alma yetkisini verdi.

    karar, senato'da 2'ye karşı 88 ve temsilciler meclisinde de sıfıra karşı 416 oyla kabul edilmişti. amerika'nın bu kararlılığı, viet minh'in cesaretini kıracağı yerde, güneydeki faaliyetlerini daha da arttırdı. bunun üzerine başkan johnson kuzey vietnam'ı müzakere masasına oturtabilmek amacı ile 1965 şubatından itibaren kuzey vietnam'ı bombalatmaya başladı. maksat, viet minh gerillalarının gücünü kaynağında yok etmekti. bu sebeple askeri hedefler bombardıman ediliyordu.

    bu bombardımanlar üç yıl sürecektir. fakat bombardımanlar istenen neticeyi vermedi. zira ho chi minh, amerika'nın havadan yaptığı baskıya, karada kendi baskısını arttırarak cevap verdi. yani, güney vietnam'a sızmalar ve gerilla faaliyetleri büsbütün arttı. bu ise amerika'yı, vietnam'ı amerikan askeri ile savunmaya sevketti. 1965 mayısında güney vietnam'a 80.000 asker gönderildi. bu sayı giderek artacak ve 600 bine yaklaşacaktır.

    vietnam'a asker gönderilmesi amerika'nın kendi içinde büyük çalkantıya sebep oldu. zira amerikan askeri ölmeye başlayınca amerikan kamu oyunda tepkiler artmaya başladı. büyük şehirlerde ve bilhassa üniversitelerde vietnam savaşına karşı protesto gösterilerine girişti.

    gençlik vietnam savaşının ve orada ölme gereğinin sebebini anlayamıyordu. vietnam savaşı, amerikan kamu oyu için sebebi anlaşılamayan manasız ve amaçsız bir savaş haline gelmişti. o kadar ki, amerikan kongresi de başkan johnson'ın aleyhine bir tutum almaya ve johnson'ın yanlış değerlendirme ile kendilerini yanılttığını söylemeye başladı. amerika'nın avrupalı müttefikleri de amerika'nın vietnam macerasını tasvip etmediler.

    batı ittifakı vietnam'da bir prestij yarası alırken, öte yandan amerika kendi müttefiklerine yeteri kadar danışmadan bir maceraya girmişti ki, bu maceranın sonu batı avrupa'yı da işin içine çekebilirdi. bu konuda en fazla tepki gösteren de fransa oldu. halbuki amerika'nın bu savaşı değerlendirmesindeki faktörler şöyle idi. amerika güney-doğu asya ile pasifiği kendi milli menfaatlerinin ve güvenliğinin hayati bir bölgesi olarak telakki ediyordu.

    ii. dünya savaşında japonya ile çatışmaya sürüklenmesinin sebebi de, çin'i korumaktan ziyade, japonya'nın güneye sarkıp güney-doğu asya ve pasifiği tehdit etmesiydi. kuzey vietnam'a da bu sefer çin açısından bakıyor ve kuzey vietnam'ı çin'in bir uzantısı olarak görüyordu. bilhassa çin'in 1959 da tibet'i işgali ve 1962'de de hindistan'a saldırması, 1964'de çin'in kendi atom bombasını yapması ve nihayet 1965'de savunma bakanı lin piao'nun güney-doğu asya'dan söz etmesi, amerika'nın bu konudaki endişelerini arttıran gelişmeler olmuştur.

    bütün bunlardan başka, vietnam'ın yüzlerce yıl çin hakimiyeti altında yaşamış olmasını ve ayrıca, çin vietnam'a hakim olduğu takdirde, bölgede yaşayan geniş çin azınlıklarını da harekete geçirebileceğini de unutmamak gerekir. bununla beraber, başkan johnson, bir yandan vietnam savaşında tırmanmaya giderken, öte yandan da, çeşitli kanallardan barış için teşebbüslerini de eksik etmedi. bu teşebbüsler 1966-1967'de yoğunlaştı. bu gelişmelerin neticesi olarak 1968 mayısında paris'te kuzey vietnam ve amerika arasında barış görüşmeleri başladı ve görüşmeler biraz ilerleyince de, başkan johnson 31 ekim 1968 tarihinden itibaren vietnam'ın bombardımanını durdurdu.

    bu arada johnson, 31 mart 1968'de yaptığı bir konuşmada, vietnam savaşı karşısında amerikalıları birlik ve bütünlüğe davet etti ve bu birlik ve bütünlüğün korunması için, kendisinin 1968 kasımındaki başkanlık seçimlerine adaylığını koymayacağını bildirdi.

    1968 kasımında yapılan başkanlık seçimlerini cumhuriyetçi partiden richard nixon kazandı. nixon, 20 ocak 1969'da başbakanlık görevine başladığında vietnam'da 540.000 amerikan askeri bulunuyordu ve 31.000 amerikan askeri de vietnam'da ölmüştü. bu sebeple nixon ve dışişleri bakanı henry kissinger, vietnam politikasına yeni bir şekil verdiler. buna göre, amerika bir yandan vietnam'daki askerini yavaş yavaş geriye çekerken, bir yandan kuzey vietnam'ın bombalanması daha da arttırılacaktı. bunun da sebebi, kuzey vietnam'ı barışa zorlamaktı. nitekim, nixon idaresi bütün bunları yaparken paris'te devam etmekte olan barış görüşmelerini de hızlandırmaya çalıştı.

    nixon, amerika'yı vietnam bataklığından çekip çıkarmaya kararlı idi. bundan dolayı, 1969 haziranında 25.000 amerikan askerini vietnam'dan çekti. 1971 yılı sonlarında geri çekilen asker sayısı 200.000'i bulacaktır. bu arada da, nixon, 1969 temmuzunda pasifik bölgesinde yaptığı bir gezi sırasında, 25 temmuzda guam adasında yaptığı basın toplantısında, guam doktrini veya nixon doktrini denen görüşlerini ortaya attı.

    "işbirliği yolu ile barış" (peace through partnership) prensibine dayanan bu görüşlere göre, amerika bundan böyle dünyanın neresinde olursa olsun, vietnam örneği savaşlara girmeyip müttefiklerine amerikan askerini kullanarak değil, ekonomik ve askeri yardım suretiyle destek olacaktı.

    nixon doktrini, bir bakıma, 1957 ocak tarihli eisenhower doktrinin tersi oluyordu. çünkü eisenhower doktrini amerikan askerinin kullanılması esasına dayanmaktaydı. paris'te sürmekte olan barış görüşmeleri ancak 1973 yılı başında bir neticeye ulaşabildi. bunda, 1972 yılında amerika'nın çin'le münasebetlerini düzeltmesi ve ayrıca sovyet rusya ile amerika arasında 1972 mayısında salt-i antlaşmasının imzası büyük rol oynamıştır. çünkü, kuzey vietnam'ın iki destekçisi olan, hem sovyetlerin ve hem de çin halk cumhuriyeti'nin, amerika'nın vietnam'da sıkışık bir durumda bulunduğu bir sırada, bu ülke ile münasebetlerini yumuşatması, kuzey vietnam için müspet bir gelişme değildi.

    ho chi minh, bir yalnızlık ihtimalinden endişe etti. kaldı ki, amerikan bombardımanlarının kuzey vietnam'da yaptığı tahribat da öyle kolay onarılacak cinsten değildi. ülke gerçekten harap bir duruma girmişti. bu faktörler, ho chi minh'i savaşı sona erdirmeye sevketti. amerika'ya 55.000 amerikan askerinin ölümüne malolan vietnam barışı paris'te 27 ocak 1973'de imzalandı.

    esas metni 23 maddeden ibaret olan bu barış ile, 1954 cenevre anlaşmalarına dönülüyor, yani 17'nci enlem yine kuzey ve güney vietnam arasında sınır oluyordu. amerika altmış gün içinde vietnam'daki bütün askerini ve malzemesini geri çekecek ve mevcut üslerini de tasfiye edecekti. buna mukabil, kuzey vietnam da güney vietnam halkının kendi kaderini kendisinin tayin etmesine ve istediği siyasi rejime kendisinin karar vermesine müdahale etmeyecekti.

    kuzey ve güney vietnam'ın birleştirilmesi, kuvvet ve zor yoluyla değil, iki tarafın aralarında yapacakları müzakereler, karşılıklı anlaşma ve barış yoluyla gerçekleştirilecekti. bundan başka, kamboçya ve laos'un tarafsızlığına ve bağımsızlığına taraflar tam saygı göstereceklerdi. nihayet, kuzey vietnam ile amerika arasında meydana gelen bu yeni münasebet düzeni dolayısıyla, savaş yaralarının sarılmasında ve kalkınmasında amerika, kuzey vietnam'a yardım edecekti.

    amerika, bu barış ile nihayet yakasını vietnam'dan kurtarmaya muvaffak olmuştu. lakin vietnam meselesi bu barış ile kapanmadı. barış ancak 22 ay devam edebildi. bu sürenin sonunda güney vietnam komünistlerin eline geçti. amerika, vietnam'dan çekildikten sonra, güney vietnam'ın yaklaşık 1 milyon kadar askeri, 1.600 uçağı ve 600 tankı vardı. fakat, viet cong gerillalarının faaliyeti dolayısıyla, bu asker sabit mevkileri savunmakta idi. saldırı gücü yoktu.

    diğer taraftan, vietnam savaşının amerikan kamu oyunda uyandırdığı tepki dolayısıyla, barıştan hemen sonra amerikan kongresi de güney vietnam'a yapılan yardımları, azaltmaya başladı. askeri yardım 1 milyar dolardan 700 milyona ve ekonomik yardım da 750 milyon dolardan 425 milyona indirildi. buna karşılık güney vietnam'daki askeri durum da iyi değildi.

    saygon rejimine karşı savaşan vietnam halk ordusunun güneyde 200.000 askeri bulunuyordu. viet cong gerillalarının kuvveti de 100.000 civarında idi. bütün bunlara bir de saygon hükümeti içindeki suistimalleri ilave etmek gerekiyordu. bu şartlardan yararlanan kuzey vietnam 1974 aralık ayı başlarında kamboçya'dan mekong nehri deltasından güney vietnam'a doğru saldırılara geçti. bu saldırıları kuzeyden ve diğer yerlerden de yapılan bir çok saldırılar takip etti. bu saldırılar o kadar çabuk gelişti ki, güney vietnam başlıca birer birer komünistlerin eline geçmeye başladı. güney vietnam ordusu bu saldırılar karşısında çabucak çöktü.

    en son 30 nisan 1975'de başkent saygon'un komünistlere teslim olması ile, bütün vietnam, otuz yıllık bir mücadeleden sonra komünistlerin kontrolü altına girmiş oluyordu. bu ise güney-doğu asya bölgesindeki kuvvet münasebetlerinin yapısında mühim değişiklikler meydana getirerek yeni bir dönemi açacaktır.

    vietnam savaşından sonra

    kuzey vietnam'ın güneyi ele geçirmesi ve bu suretle, ii. dünya savaşı'ndan sonra bölünmüş olan bu ülkeyi kendi kontrolu altında birleştirmiş olması, bir diğer bölünmüş ülkenin kuzeyi olan kuzey kore'yi de harekete geçirdi. komünist kuzey kore'nin lideri kim ii sung 1975 nisanında peking'i ziyaret ederek, güney kore'ye karşı girişeceği hareket için çin'den destek istedi. halbuki şimdi çin'in güney-doğu asya gelişmelerine bakışı çok farklı idi ve çin'in değerlendirmelerinde sovyet faktörü ağır basıyordu. bu sebeple çin, kuzey kore'nin girişmek istediği teşebbüsü desteklemeye yanaşmadı. kaldı ki, kuzey kore'nin niyetini sezinleyen birleşik amerika, hemen ağırlığını güney kore'nin yanına koydu ve güney kore'ye herhangi bir saldırı halinde amerika'nın her türlü yardımı yapacağını bildirdi.

    bu durum karşısında, kim ii sung hevesinden vazgeçmek zorunda kaldı. kuzey vietnam'ın güney vietnam'ı işgali, güney-doğu asya'nın diğer ülkelerinde büyük bir telaş ve korkuya sebep oldu ve tarafsızlık eğilimlerini kuvvetlendirdi. bunun birinci sebebi, gerilla savaşı ve yıkıcı faaliyetlerde kuzey vietnam'ın gerçekten yetenekli olduğunun ortaya çıkması idi. ikincisi ise, güney vietnam'ın teslim olması çok miktarda amerikan silah ve askeri malzemesinin komünistlerin eline geçmiş olmasıydı.

    o zaman amerikan savunma bakanlığının tahminlerine göre, 2 milyar dolarlık amerikan silahı komünistlerin eline geçmişti. gerçekte, vietnam'ın hemen yeni bir saldırıya geçecek hali yoktu. fakat bölge ülkeleri, belirttiğimiz sebeplerden dolayı, korkuya kapıldılar.

    1967'de kurulan asean (güney-doğu asya devletleri birliği- association of south-east asian nations) üyelerinden malaysia, tayland ve filipinler, hemen çin'le diplomatik münasebetler kurdular. vietnam'a karşı çin'de bir denge unsuru arıyorlardı. zira, biraz aşağıda açıklayacağımız üzere, vietnam meselesi sovyet rusya ile çin arasında daha 1975 mayısından itibaren yeni bir mücadele konusu olduğu gibi, eski adı ile kamboçya, fakat 1975'den itibaren yeni adı ile kampuchea'nın vietnam ile arası bozulacak ve vietnam sovyet rusya'ya dayanma yoluna giderken, kampuchea da güvenliğini çin'in kanadının altında bulacaktır.

    diğer taraftan, vietnam'ın tepkisini çekmemek için, malaysia güney-doğu asya'nın bir "tarafsızlık bölgesi" olmasını teklif ederken, tayland ve filipinler, ülkelerindeki amerikan askerlerinin çekilmesini istediler. bunun neticesi olarak, 24 eylül 1975'de seato dağıtıldı. bu ülkelerin içinde en fazla korkuya kapılanı, laos ve kamboçya'ya karadan ve vietnam'a da denizden komşu olan tayland idi. hatta tayland güney-doğu asya'da kurulacak yeni bir gruplaşmaya kamboçya, laos ve vietnam'ı da katmak gibi bazı tasarıların peşinde oldu ise de bu sırada hanoi'nin meseleleri ve tasarıları bambaşka idi.

    mamafih 1975 yılı sonlarına doğru ortalık sakinleşmeye başlayınca güney-doğu asya bölgesinin heyecanı da geçmeye başladı ve bu bölge ülkeleri yine güvenliklerini, amerika'nın bölgeye olan alakasına bağlamaya başladılar. çin yine bu ülkeler için bir dayanak unsuru olmaya devam etti. zira, vietnam'ın 1978 aralık ayı sonundan itibaren kampuchea'yı işgale başlaması, çin ile bölge ülkeleri arasında dolaylı bir menfaat ortaklığı ortaya çıkardı.

    vietnam'ın kampuchea'yı işgali

    eski adı ile kamboçya, yeni adı ile kampuchea, 1954 cenevre anlaşmaları ile bağımsız olmakla beraber, 1941-1970 arasında prens sihanouk'un idaresinde kalmış ve 1970 yılında da mareşal lon nol'un yaptığı bir darbe ile sihanouk iktidardan düşürülmüştür. fakat lon nol'un diktatörlüğüne karşı, ordunun içinden de olmak üzere çeşitli çevrelerden muhalefet ortaya çıkmakla beraber, kızıl khmer'ler (khmer rouge) denen komboçya komünistlerinin mücadelesi daha müessir olmuştur. çünkü kızıl khmer'leri kuzey vietnam desteklemekteydi.

    yani, kuzey vietnam, güney vietnam'a karşı mücadele ederken kamboçya'da da kızıl khmer'ler lon nol'rejimine karşı mücadele etmekte idiler. fakat kızıl khmerlerin en büyük destekçisi çin halk cumhuriyeti idi. çin kızıl khmer'lere silah ve malzeme yardımı yaparken, kuzey vietnam da vietnam halk ordusundan 30.000 kişilik bir kuvvetle kızıl khmer'lere yardım etmekteydi.

    1973 ocak ayında kuzey vietnam'ın amerika ile barış yapması kızıl khmer'lerin hoşuna gitmese ise de; mücadelelerine devam ettiler ve 17 nisan 1975'de başkent phnom penh'in kızıl khmerlerin eline geçmesi ile kamboçya da komünistlerin kontrolü altına giriyor ve ülkenin yeni adı kampuchea oluyordu. çünkü kamboçya komünist partisi 1973'de kampuchen komünist partisi adını almıştı.

    kampuchea komünistlerinin 1975'te ülkeye hakim olmasından sonra, kampuchea ile vietnam'ın münasebetleri gittikçe bozularak 1977'den itibaren çatışmalara dönüşmeye başladı. bu gelişmede iki sebep mühim rol oynamıştır. birincisi, daha 1950'lerden itibaren vietnam komünistlerinin kamboçya komünist partisi üzerinde kurduğu hakimiyettir. bu ise, kamboçya komünistlerini, kamboçyo'nın menfaatlerini bir tarafa bırakarak vietnam komünist partisi'nin kendi çıkarlarına göre çizdiği çizgiye uyma zorunluluğunda bırakmıştır. yani, bu işbirliği kamboçya'nın değil, kuzey vietnam'ın menfaatlerine göre şekillenmiştir. bu ise kamboçya komünistlerini memnun etmemiştir. burada ikinci faktör ortaya çıkmaktadır.

    vietnam'ın menfaatlerinin kamboçya'nın menfaatlerinin üstünde tutulması kamboçya komünistlerini memnun etmemiştir; çünkü, 17'inci yüzyıldan 19'uncu yüzyıla kadar, kamboçya'daki khmer krallığı ile vietnam krallığı arasında daima rekabet ve mücadeleler olmuş ve bu sebepten de khmer'lerin vietnamlılara karşı bir sempatisi mevcut olmamıştır.

    khmerlerin vietnamlılara karşı bu tarihi düşmanlığı iki ülke komünist partileri arasındaki münasebetleri de tesir altına almaktan geri kalmamıştır. ayrıca kuzey vietnam, güney vietnam'a karşı yürüttüğü mücadele sırasında kamboçya topraklarını da kullanmış, daha önce de belirttiğimiz gibi, buraya asker sokmuş ve 1975'den sonra da bu askerlerini kamboçya topraklarından çekmediği için, bu sınır topraklarında kampuchea ile vietnam kuvvetleri arasında üç yıl sürecek bir çatışmalar dönemi başlamıştır.

    çatışmaların şiddetlenmesi 1977 aralık ayının son günlerinde olmuştur. vietnam bu çatışmalarda kampuchea kuvvetlerine 8 bin kişilik bir kayıp verdirmiştir. bu sebeple vietnam 1978 şubatında kampuchea'ya çatışmaları durdurmayı, sınırın her iki tarafında 5 km. genişliğinde askerden arınmış bölge tesisini ve birbirlerinin içişlerine karışmamayı öngören bir antlaşma yapmayı teklif etmiş ise de, bu tekiif kampuchea tarafından reddedildiği gibi, vietnam topraklarına kampuchea saldırıları devam etti.

    bu sırada çin'in sahneye girdiğini görmekteyiz. çünkü vietnam'ın sovyet rusya'ya kaymaya başlaması üzerine, kampuchea da çin'e yanaşmaya başladı. çin başlangıçta kampuchea'yı yatıştırarak bölgede yeni bir çatışmanın çıkmasını önlemek istedi. çin'in baskısı üzerine kampuchea 1978 mayısında, vietnam'a, çatışmaların durdurulmasını ve vietnam'ın, kampuchea'nın toprak bütünlüğü ile bağımsızlığına saygı göstermeyi taahhüt etmesini öngören bir anlaşma teklif etti. bunu da vietnam reddetti. reddettiği gibi, kampuchea'dan kaçan halkı eğiterek, aralık 1978 başında kamboçun milli selameti için birleşik cephe adı ile bir teşkilat kurdu.

    ayrıca vietnam, kampuchea sınırlarına 12 tümenlik yani 200.000 kişilik bir kuvvet yığmış bulunuyordu. kampuchea ile vietnam'ın münasebetleri bu şekilde kötüleşirken çin-vietnam münasebetleri de giderek bozulmakta idi. vietnam kampuchea sınırına asker yığarken çin de vietnam sınırına asker yığmaya başladı. bu durum vietnam'ı sovyetler birliğine daha çok yaklaştırdı ve 3 kasım 1978'de vietnam ile sovyetler birliği arasında bir barış, dostluk ve işbirliği antlaşması imzalandı.

    bu antlaşmanın 6'ncı maddesi ittifaka yakın bir hüküm taşımaktaydı. çünkü bu maddeye göre, taraflardan biri saldırı veya saldırı tehdidi ile karşılaşırsa, taraflar gerekli tedbirleri almak amacı ile, derhal birbirlerine danışacaklardı. bu suretle vietnam, çin'in karşısına sovyetleri çıkarmak suretiyle dengeyi sağlıyor ve arkasından emin bir duruma geliyordu.

    vietnam, 27 aralık 1978 günü, tanklarla ve zırhlı araçlarla desteklenen 120.000 kişilik bir kuvvetle kampuchea'ya karşı saldırıya geçti. 1975'ten beri ülkeyi, diktatörlüğün ötesinde, tam bir zulüm ve işkence ile idare eden pol pot rejimi vietnam'ın saldırısına fazla dayanamadı.

    7 ocak 1979 günü başkent phnom penh vietnam kuvvetleri tarafından işgal edildi ve pol pot da yanına aldığı bir kısım kuvvetle tayland sınırı yakınlarındaki dağlık ve ormanlık bölgelere kaçtı. pol pot'un komutasındaki 30 bin kadar khmer rouge (kızıl khmer) kuvveti, bundan sonra gerilla muharebelerine başlayacaktır ki, tayland ve çin pol pot'u destekleyeceklerdir. başkent phnom penh'in düştüğünün ertesi günü, 8 ocak 1979 da, pol pot'un muhaliflerinden heng samrin, kendi başkanlığında bir kampuchea halk ihtilal konseyi kurdu ve kampuchea halk cumhuriyeti'nin de kuruluşunu ilan etti. bununla beraber, vietnam'ın kampuchea'yı istila ve işgali dünyada o kadar tepki uyandırdı ki, sovyetlerin bütün çabalarına rağmen, kampuchea'yı birleşmiş milletlerde heng samrin değil, pol pot rejimi temsil etmeye devam etti.

    çin'in vietnam'a saldırısı

    vietnam'ın kampuchea'yı işgali, çin-vietnam münasebetlerinde bardağı taşıran damla oldu. vietnam'ın 1978 kasımında sovyetlerle ittifaka yakın bir antlaşma imzalaması ve arkasından da kampuchea'yı işgali, çin'i son derece sinirlendirdi. çünkü vietnam şimdi bütün güney-doğu asya'ya hakim olma yolundaydı. şu halde, çin'e göre, meydanın boş olmadığını ve sovyetlere dayanmanın da pek işe yaramayacağını vietnam'a göstermek gerekliydi. yani vietnam'a bir "ders" verilmeliydi.

    çin 17 şubat 1979 günü 100 bin kişilik bir kuvvetle vietnam sınırlarından içeri girmeye başladı. kuzey vietnam'da bir kısım toprakları işgal ettikten sonra, bu askeri harekatla tasarlanan amacın gerçekleşmiş olduğunu bildirerek 16 martta kuvvetlerini geri çekti. çin'in vietnam'a yaptığı saldırının vietnam üzerinde çok fazla müessir olduğu söylenemez. belki vietnam'a bir çin faktörünün varlığını gösterdi, lakin vietnam'ın politikasında mühim değişiklik meydana getirmedi. aksine, vietnam'ın dış politikası, çin'e rağmen iki istikamette gelişme gösterdi. bunlardan biri, vietnam ile sovyetler birliği arasındaki münasebetlerin daha da sıkılaşmasıdır.

    çin-vietnam savaşı sırasında, bir tanesi füze taşıyıcısı olmak üzere, 14 sovyet savaş gemisi vietnam'ın cam ranh körfezine geldi. 1979 mayısında da bir sovyet denizaltısı yine aynı körfeze geldi ki, ilk defa bu sularda bir sovyet denizaltısı görünmekteydi.

    vietnam, sovyetlere bu kıyılarda resmen herhangi bir deniz üssü vermemekle beraber, sovyet savaş gemileri bilhassa danang deniz üssünün kolaylıklarından yararlanmaya başlamışlardı. vietnam-sovyet münasebetlerinin gelişmesi bu kadarla da kalmadı. vietnam ekonomik bakımdan da her geçen gün sovyetlere dayanmak zorunda kaldı. daha önce de belirttiğimiz gibi; vietnam savaşı 1975'de sona erdiği zaman, bilhassa kuzey vietnam bir harabe halinde idi.

    savaşın yıkıntılarını tamir etmek ve ülkenin kalkınmasını hızlandırabilmek için sovyetlerden yardım aldı. kampuchea'nın işgali ise, vietnam'a yeni ekonomik dertler çıkardı. çünkü üç yıldır iktidarı elinde tutan pol pot ve rejimi, ülkede tam bir zulüm idaresi tatbik etti. bu zulüm bilhassa aydınlara yönelmişti. bir çok aydın öldürüldüğü gibi, bir çoğu da kırsal alanlarda çok güç şartlarda çalışmaya zorlanmıştı. daktilo, televizyon, otomobil gibi medeni vasıtalar, yozlaşmış bir hayatın unsurları olarak yasaklanmıştı.

    kısacası, vietnam'ın kampuchea'ya saldırısı ne kadar gayri insani ve medeniyetten uzak bir hareket olmuş ise, pol pot rejimi de o kadar gayri insani ve gayri medeni idi. dolayısıyla, vietnam kampuchea'yı tam bir perişanlık içinde buldu. yeni lider, vietnam'ın kuklası heng samrin ve vietnam, kampuchea'nın ekonomik problemlerinin çözümü için de sırtını sovyet rusya'ya dayamak zorunda kaldı.

    bütün bu sıkıntılara rağmen, vietnam hindiçini bölgesindeki yayılma ve genişlemesini arttırmaktan da geri kalmadı. dış politikasındaki ikinci mühim gelişme buydu. bu gelişme de iki istikamette oldu. laos'ta da bir komünist rejim olmakla ve bu rejim de sovyet rusya'ya dayanmakla beraber, laos'un içinde de mevcut rejime karşı bir hareket başlamıştı. bu sebeple vietnam, 1979 yılında laos'a 50.000 kişilik bir kuvvet sevketmiş bulunuyordu. yani laos da vietnam'ın kontrolü altına girmişti.

    mamafih, 1980 eylülünde laos'un champassak eyaletinde laos halkının milli kurtuluş birleşik cephesi kurulmuş ise de, bu kuruluş kuvvetli ve müessir bir organizasyon olamamıştır. diğer taraftan vietnam pol pot'un tayland'dan ve tayland vasıtasıyla çin'den devamlı yardım alması sebebiyle, 1979 yılından itibaren tayland üzerindeki baskısını arttırdı. zira, tayland, 1975 vietnam şokunu atlattıktan ve bilhassa vietnam'ın kampuchea'yı işgalinden sonra, üç istikamette faaliyette bulundu. birincisi, pol pot'un kızıl khmerlerine yardım ettiği gibi, çin'den gelen yardımları da kızıl khmer'lere geçirdi. ikincisi, çin'le olan münasebetlerini geliştirdi. üçüncüsü asean ülkeleri tayland'ı destekledikleri gibi, aynı zamanda amerika ile de tekrar eski münasebetlere dönme zaruretini hissettiler.

    bilhassa amerika tayland'a askeri yardımını arttırdı. zira tayland'ın kızıl khmer'lere yardım etmesi vietnam'ı büsbütün sinirlendirdi. bu sebeple, vietnam tayland sınırlarına asker yığdığı gibi, bilhassa 1980 yılında tayland sınırlarından içeri girmeye başlamıştı.

    vietnam'ın amacı, kızıl khmer'leri kampuchea topraklarından tamamen sürmek ve aynı zamanda da tayland'daki rejimi devirmekti. kampuchea'daki heng samrin rejimi, ülkeye vietnam tarafından yani dışardan zorla kabul ettirilmiş bir rejim olduğu için birleşmiş milletler tarafından tanınmadığı gibi, gerek batılılar ve gerek asean ülkeleri, heng samrin rejimine karşı mücadele eden grupları ve kuruluşları biraraya getirip birleştirmek suretiyle güçlü bir mücadele yaratmaya çalışmışlardır.

    bunlar, pol pot'un liderliğindeki kızıl khmer'ler, son sann liderliğindeki khmer halkının milli kurtuluş cephesi ve prens sihanouk taraftarlarıdır. lakin bugüne kadar heng samrin rejimine ve vietnam'a meydan okuyacak kadar güçlü bir kuvvetin ortaya çıktığı söylenemez.

    kaynak;
    maximumbilgi.com - tarih hocamin bazi anektotlari - ve ufaktan birazcik benim yorumlarimdan olusmaktadir yukardaki yazi.
  • uyarı niteliğinde bir üst not: vietnam savaşı hakkında tüm bildiklerinizi unutun. birazdan okuyacağınız bu uzun entry, tamamen el emeği göz nuru olup, yalnızca türkçe yazılı kaynaklarda değil, ingilizce yazılı kaynaklarda dahi bir arada bulamayacağınız bir yazıdır. belgeselin yapımcıları ve savaşın her iki tarafının hayatta kalan gazileriyle kısa da olsa görüntülü olarak görüşme şansı bulmuş birisi olarak, çevirisini ellerimle özene bezene yaptığım, benim için the world at war belgesi ile birlikte yapılmış en güzel ve özel belgesel olan the vietnam war belgeseli yazımın ana kaynağıdır ve beraberinde onlarca kaynaktan da teyit ile eklemeler yaptım. ülkemizde bu savaş, muharebeler, çatışmalar, pusular, savaşın tarihi, vuku bulduğu dönem, o dönemdeki dünya, taraflar, tarafların yönetenleri, askerleri ile toplumları ve büyük hikaye ile bu büyük hikayenin içindeki küçük ama özel hikayelerden haberdar olmayanlar için bu yazıyı yazmayı kendime ödev bildim. sözlüğün en uzun, en detaylı ve en açıklayıcı yazılarından bir tanesidir.

    üst ara not: benim için yazmak ve paylaşmak, hobiden öte birer ihtiyaç. sözlük'ün evrildiği yeni hale karşı inatla yazmak ve insanlara katkı sağlamak ise benim için önemli. sözlük yönetiminin başındaki kişi tarafından yazarlığın ve ekşi sözlük'ün fazla abartıldığı söylense de, -yazarlığım konusunda yorum yapmadan- yazdığım yazıların benim için çok değerli olduğunu elbette söyleyebilirim. vaktimi buna harcamak; insanlara en doğru, en anlaşılabilir ve en iyi şekilde vaktimi ve emeğimi harcayarak hazırladığım bu yazıları aktarmak, benim için abartısız bir görevdir. elbette buna herhangi bir karşılık beklemiyorum, sadece bir türlü anlam veremediğim kasıtlı kötü tepkiler ve yazılarımın ya da yazarlığımın değersiz görülmemesi dışında. bu notu eklememin sebebi ise; emeğimin hiçe sayılmasına tepkisiz kalmayacak olmam ve bütün bu olanlara ve insanlara rağmen, olanlar ve insanlar için burada dikilecek olmamdır.

    öncelikle, white rabbit'i, somebody to love'ı, cry baby'i, summertime'ı ve paint it black'i arka fona oturtalım ve herkes hazırsa başlayalım.

    birleşik devletlerin vietnam'a girişi büyük bir gizlilikle başlamış, 30 yıl sonra fiyaskoyla sonuçlanmış ve bütün dünya buna tanık olmuştu. savaş, düzgün ve sıradan insanların iyi niyetleriyle başlamış olup, hayati yanlış anlaşılmalarla, amerika'nın kendine aşırı güveniyle ve soğuk savaş'ın yanlış hesaplamalarıyla sürmüştü. sebebin her iki siyasi partiye mensup olan 5 başkanının verdiği trajik kararlar olduğunu kabul etmektense bu bataklıkta debelenmek daha kolay göründüğünden savaş uzadıkça uzadı. savaş bitene kadar 58.000'den fazla amerikalı ölecekti. savaşta en az 250.000 güney vietnam askeri ile 1.000.000'u aşkın kuzay vietnam askeri ve viet kong gerillası da hayatını kaybetti. kuzeyde ve güneyde 2.000.000'dan fazla sivil canından oldu. ayrıca komşu ülkeler laos ve kamboçya'da da on binlerce kişi canından oldu. bu birçok vietnamlı için vahşi bir savaştı, geri kalan için ise asırlık bağımsızlık mücadelelerinde kanlı ve zirve niteliğinde bir bölümdü. vietnam savaşı, savaşa katılan amerikalılar ve amerika'da savaşla mücadele edenler için olduğu kadar, savaşı sadece akşam haberlerinde görenler için de acı dolu yılları ifade ediyordu. bu savaş, amerikan iç savaşı'ndan bu yana ülke içindeki en bölücü dönemdi. vietnam, birleşik devletler'de bütün her şeyin sorgulanmasına neden olmuş gibiydi; şeref ve yiğitliğin değerlerinin, zulüm ve merhamet kavramlarının, amerikan hükümetinin dürüstlüğünün ve vatansever olmanın. savaşı yaşayanlar bu savaşın anısını asla akıllarından silemediler, gerçekte neler olduğu, neden her şeyin kötü gittiği, kimin suçlu oduğu ve bütün bunlara değip değmediği konusunda daima düşünüp durdular ama savaşta kazanan ya da kaybeden yoktur, sadece yıkım vardır; yalnızca hiç savaşmamış olanlar kimin kazanıp kimin kaybettiği konusunda tartışmayı severler. iyisi mi, gelin biz bu savaşı başından sonuna, bütün detaylarıyla inceleyelim. huzurlarınızda vietnam savaşı;

    bölüm 1: savaşın kökenleri
    fransızlar 19. yüzyılın ortasında vietnam'a saldırdılar ve buraya hakim oldular. işgal oldukça kanlı ve zalimceydi. fransa'nın hindiçin'i fethi 1858'de vietnam limanı da nang'a yapılan saldırıyla başladı. fransızların bu bölgeyi tamamen ele geçirmesi ise 50 yıl sürdü. 2.000 kilometre uzunluğundaki alanın yanı sıra laos ve kamboçya da vietnam ismini aldı. bölgenin tamamı fransız bir vali-general tarafından hanoi'deki saraydan yönetiliyordu. fransızlar genelde sömürge çiftliklerinde yaşarlardı ve saygon gibi şehirlerde birçok yeri mümkün olduğunca kendi ülkelerine benzetmeye çalıştılar. çoğu fransız, sömürgeleri olan bu halkın konuştuğu dili öğrenmeye bile kalkışmadı. bunun yerine bir dizi kukla imparatoru tahta geçirip istediklerini yapmaya gönüllü olan, fransızca konuşabilen vietnamlı yetkililerden, yani mandarinlerden oluşan bir ağ kurdular. fransızlar sömürgelerini çalıştırarak caddeler, kanallar, tren yolları ve köprüler inşa ettirdiler. fransızlar kendi medeniyetleriyle gurur duyuyor, bu vahşilerin ıslah edilmeye ihtiyaç duyduklarını belirtiyor ve vietnamlıları medenileştirdikleriyle övünüyorlardı. vietnamlıların ihtiyaçları olan tek şey ise bağımsızlıklarıydı.

    fransız işgali öncesinde de çinlilerin işgallerine karşı koyan vietnamlılar, bu işgali de kolayca kabullenmediler. 20. yüzyılın başlarında milliyetçilik oldukça popülerleşmişti ama sömürge egemenliğine direnmeye cesaret edenler ya sürülüyor, ya hapse atılıyor ya da giyotine yollanıyordu. fransızlar bu toprakların her şeyini kontrol ediyorlardı. ülkenin bütün kaynaklarına sahiplerdi ama en kötüsü de vietnamlıların özgürlüklerini ellerinden almışlardı. fransızlara göre vietnamlılar aşağı bir halktı ve égalité* bu topraklarda mevcut değildi. vietnamlılar, kendilerine bunu çok gören fransızlardan doğal olarak nefret ediyordu.

    1919'un ilkbaharında, büyük cihan harbi'nin muzafferi olan itilaf kuvvetleri, harbin paramparça ettiği dünyayı yeniden inşa etmek için paris'te buluştuğunda, crillon otel'de konaklayan amerikan heyetinin başında başkan woodrow wilson vardı. bir gün 29 yaşında uzun boylu ince yapılı bir adam, diğer vietnam milliyetçileriyle birlikte başkan'a yazdığı dilekçeyle ortaya çıktı. wilson'ın sömürge halklarının çıkarlarına avrupalı yöneticileri kadar önem verilmesi gerektiğine dair beyanından etkilenen adam, bu prensibin kendi vatanında da uygulanmasını istiyordu. wilson'ın sekreteri, dilekçeyi başkana göstereceğine dair söz verdi ama gösterdiğine dair bir kanıt yoktur. adamın adı nguyen tat thanh idi ama o esnada nguyen ai quoc takma adıyla yaşıyordu. uzun ve müphem kariyerinde 70'e yakın farklı sahte ve takma isim kullanmış, sonunda "en aydınlanmış olan" isminde karar kılmıştı: ho chi minh.

    ho chi minh hayatını, ülkesini yabancı işgalcilerden temizlemeye tamamen adamış bir imaj çizme konusunda başarılı bir adamdı. bu yolda kendi hayatı için bir şey yapmamış, bir aile dahi kurmamıştı. bu, vietnamlılar için büyük bir fedakarlıktı çünkü vietnam'da aile her şey demekti. ho chi minh 1890'da fransız rejimindeki küçük çaplı bir yetkilinin oğlu olarak doğdu. ho, kukla imparator ve onun iplerini elinde tutan fransızlar aleyhindeki bir gösteriye katıldığı için okuldan atılıp tutuklanmak üzere mimlendi. vietnam'ı 1911'de terk etti ve 30 yılını sürgünde geçirdi. bir fransız gemisinde aşçı yamağı olarak çalıştı. new york ve boston'ı ziyaret etti, buradayken bir süre pasta şefi olarak çalıştı, londra'da kar küredi, paris'te fotoğraf renklendirdi. paris'te fransız sosyalist partisi'ne katıldı ama lenin'in sömürgecilik karşıtı yazılarını keşfedince komünist oldu. moskova'ya eğitim almak için davet edildi ve sovyet ajanı olarak eğitim aldı. ho için milliyetçilik birinci, komünizm ikinci sırada geldiği için zaman zaman eleştirilere hedef oldu. devamında diğer vietnamlı sürgünlerden oluşan bir hücreyi organize etmek ve hindiçin komünist partisi'nin kurulmasına yardım etmek için çin'e gönderildi ama aklı hep ülkesi vietnam'daydı.

    1940 yılı gelip çattığında dünyanın çoğu yine savaşa tutuşmuştu. almanya, fransa da dahil olmak üzere batı avrupa'nın çoğunu ele geçirmişti. japon imparatorluğu ise asya'daki birçok avrupalı devletin sömürgelerini tehdit etmiş ve vietnam'ı işgal ederek oradaki müttefiklerine, yani işbirlikçi vichy fransası'na sömürgelerini denetlemeye devam etme izni vermişti. bazı vietnamlılar için japonların gelişi, beyaz sömürgecilerin saltanatının arzulandığı biçimde bitmesi demekti ama hala çin'de sürgünde olan ho chi minh, japonları da fransızlar kadar istenmeyen yabancı işgalciler olarak görmekteydi. japonlar ise, sadece onun ülkesini istismar etmekle ve pirinç kaselerini vietnam ekinleriyle doldurmakla ilgileniyorlardı. ho chi minh'e göre, sonunda japonları ve işbirlikçi fransızları yenmek için her yaş ve cinsiyetten vatanseveri, çiftçiyi, işçiyi, tüccarı ve askeri birleştirme vakti gelmişti. ho chi minh, şubat 1941'de 30 yıl vatan özlemi çektikten sonra çin sınırından gizlice vietnam'a girdi ve pac bo adlı ücra köyün yakınlarında, karl marx adını verdikleri bir dağın eteğindeki ormana ve lenin adını verdiği akarsuya bakan kireç taşından bir mağaraya üs kurdu. orada, vietnam bağımsızlık hareketi, yani viet minh adını verdiği bir devrim hareketi başlattı. kısa süre içinde herkes viet minh'e katılmaya başladı. ülkesi için savaşa katılmak isteyenlerin arasında viet minh'i komünist bir örgüt olarak bilen çok az kişi vardı.

    ho, devrimi için bir savaş gücü kurmak ve onu yönetmek için bir zamanlar fransız tarihi öğretmeni olan ve hanoi'nin elitlerinin çocuklarına ders veren vo nguyen giap'tan medet umdu. giap, komünizmi erkenden benimsemişti ve fransızlara hayatı boyunca beslediği nefret, fransızlar eşini hapiste döverek öldürdüğünden beri artmıştı. napoleon'dan, arabistanlı lawrence'tan ve komünist çin devrimcisi mao zedong'tan karma olarak etkilenen giap, tam kapsamlı konvansiyonel bir saldırı mümkün olana dek gerilla taktiklerine bel bağlayan özgün bir savaş teorisi geliştirmeye çoktan başlamıştı. giap, yaklaştığına inandığı bağımsızlık savaşında, yönettiği ordularının "her yerde olacağını ve hiçbir yerde olmayacağını" söylüyordu. vietnamlıların hep gerilla taktiklerine başvurmasının sebebi, vietnam'ın küçük bir ülke olmasıydı. bu taktik, zayıfların güçlülerle savaşmasının yegane yoluydu ve gerilla taktiğinde sürpriz önemli bir ögeydi. örnek olarak 1966 yılında gözü açık olan 45 kişilik bir amerikan birliği orman içerisinde bir konuma yerleştiğinde en öndeki asker "vk patikada" diye seslenir ve birlik bu kötü sürprizi sindirmeye fırsat bulamadan seslenen asker göğsünden vurularak düşer, çok iyi planlanmış olan pusu başlar ve amerikalılar birçok kayıp verir. 30 yıl boyunca bu neredeyse sürekli tekrarlanır.

    savaşın tarihine dönecek olursak, 1945 ilkbaharında, pearl harbor'daki japon saldırısından üç yılı aşkın zaman sonra, birleşik devletler hükümeti vietnam'da, cephelerin ardında müttefik arıyordu. amerikalılar oradaki japon güçlerini bir şekilde baltalayabilmenin bir yolunu bulmayı umarken, ho chi minh onlarla iletişime geçti. bir ekip gönderilmesi kararı alındı, ekip viet minh liderleriyle görüşmek için oraya intikal etti. ekip karaya ayak bastığında ilk olarak, ekibin sıhhiyecisi olan paul hoagland'a çok hasta olan liderlerini muayene etmesi gerektiği söylendi. sıhhiyeci otlardan yapılma bir barakaya götürüldü. orada bıyıklı, sıska ve çok hasta olan ho chi minh'in saman yığınının üzerinde yattığını gördü. cia'in ikinci dünya savaşı zamanında kullandığı gizli öncüsü oss*, ho'nun gerillalarına silah tedarik etti ve yetkililer, vietnamlıların silah kullanmayı hızlıca öğrendiklerini görünce hayrete kapıldı. ho chi minh, takipçilerine "vietnam-amerikan ordusu" demeye başladı ve birleşik devletler'i sömürgeciliği bitirmelerine yardım edecek olan demokrasi önderi ilan ederek övdü. vietnamlılar, savaşta amerikalıların avrupa'yı mihver devletlerinden kurtarıp özgürleştirdiğini görmüşlerdi.

    bu arada kıtlık ülkenin kuzeyini pençesine almıştı. yüz binlerce vietnamlı açlıktan ölürken, japonların depoları pirinçle doluydu. bu zor günlerde çöpleri el arabalı insanlar toplardı çünkü çöplerde biriken cesetleri toplayıp bu el arabalarıyla taşırlardı. yönetimde bulunan fransız kuklası mandarinlerin bu felaketle nasıl bas edecekleri konusunda en ufak bir fikirleri yoktu ama ho chi minh'in vardı. viet minh'e girebildikleri bütün japon depolarına girip buldukları pirinci insanlara dağıtma emri verdi ve vietnam halkı, viet minh ve ho chi minh'i kurtarıcıları olarak görmeye başladı.

    6 ağustos 1945'te bir atom bombası hiroşima'yı yok edince ve üç gün sonra ikinci bir bomba nagazaki'yi vurunca, japonların hemen teslim olacağı düşünüldü. ho chi minh bütün vietnamlıları, charles de gaulle önderliğindeki özgür fransa'nın eski sömürge rejimini yeniden kurma fırsatını bulamadan ülkelerini geri almaya çağırdı. ülkenin dört bir yanında, şehir ve kasabalarda bunu yaptılar. 2 eylül 1945'te, japonların resmen teslim olduğu gün, yüz binlerce vietnamlı, viet minh'in gizemli liderini ilk kez görmek ve onun vietnam'ın bağımsızlığını ilan edişini duymak için hanoi'deki ba dinh meydanı'na akın etti. yanında bir oss yetkilisi olan ho chi minh, konuşmasına thomas jefferson'ın sözleriyle başladı: "bütün insanlar eşit yaratılmıştır. yaratıcıları onlara bazı devredilemez haklar bahşetmiştir ve bunlar arasında yaşam, özgürlük ve mutluluk arayışı vardır." o anda bütün vietnamlılar, vietnam'ın artık bağımsız ve özgür olacağına, bölünmeyeceğine, topraklarının güvende olacağına ve dünya haritasında resmen yer bulacağına inandılar. ho chi minh'in, abd'nin vietnam'ın bağımsızlığını destekleyeceğine dair büyük umutları vardı. bunu müdahaleyle değil, bağımsızlık hareketini desteklemek için elinden geleni yaparak gerçekleştireceklerine inanıyorlardı. ho chi minh'in birleşik devletler'den destek alma umudu hesapçı ama anlaşılır bir durumdu. başkan franklin delano roosevelt savaştan sonraki dünyada, "bütün halkların yönetilmek istedikleri biçimde yönetilme hakkına saygı duyulacağını" vadetmişti. ama roosevelt savaşın sonunu göremeden ölmüş ve halefi harry s. truman'a çok farklı bir dünya miras kalmıştı.

    sovyetler birliği ile yapılan, abd'ye ikinci dünya savaşı'nı kazandıran ittifak çökmüştü. sovyetler, istila ettiği doğu avrupa ülkelerini işgal ediyor ve etkisini daha da ötelere, iran, türkiye ve akdeniz'e yaymak istiyordu; soğuk savaş başlamıştı. fransa lideri de gaulle uyarıda bulunmuş, eğer birleşik devletler fransa sömürgeleri için bağımsızlık isteğinde ısrarcı olursa, fransa'nın mecburen sovyetler'in yörüngesine girebileceğini belirtmişti. birleşik devletler, vietnam da dahil olmak üzere, fransa imparatorluğu'nun yeniden inşa edilmesini hiçbir şekilde baltalamamalıydı.

    o yıllarda vietnam'da tek tük amerikalı vardı. amerikalı dışışleri bakanlığı çalışanları, büyükelçilik görevlileri ve birkaç iş adamı bu topraklardaydı. vietnam'ın haritadaki yerini bilen amerikalı sayısı ise oldukça azdı. birleşik devletler, de gaulle'ün açıklamalarından sonra resmen tarafsızlığını ilan etmişti, fransa ve viet minh'in kendi aralarında barışcıl bir çözüme ulaşacaklarını umuyordu. müttefik liderler vietnam'ı geçici olarak iki ayrı bölgeye ayırma kararı vermişti. kuzeyde düzeni milliyetçi çin birlikleri sağlayacaktı. ingiliz sömürge askerleri, aynı görevi güneyde, fransızlar ve viet minh de dahil olmak üzere, rakip grupların hali hazırda savaşmakta olduğu saygon'da gerçekleştirmeye çalışacaktı. savaşan her iki grubun güneyde liderleri yoktu ve her iki tarafta da vahşet, zulüm ve şiddet vardı. buna tam olarak bir iç savaş denemezdi ama saygon sokaklarındaki durum iç savaşa dönüşmek üzereydi. orada bulunan amerikalı oss görevlileri olan bitenleri anlamaya çalışıyorlardı, başından beri herkesle irtibat kurmaya çalıştılar. çok geçmeden sırf fransızlarla değil, çeşitli vietnamlı gruplarla da bağlantı kurdular. viet minh kısa süre içinde başarısını kanıtladı. amerikalı oss yetkilileri fransızlarla viet minh'in irtibata geçmesini sağladılar. amerikalıların bu çabası, güneyde müttefik birliklerine kumanda eden ingiliz general douglas gracey'yi çileden çıkardı. ingiliz general, bu topraklardaki egemenliğin derhal fransızlara geri verilmesi gerektiği kanısındaydı. viet minh ile konuşan general gracey, amerikalı oss görevlisi yarbay peter dewey'in işine çomak soktuğunu belirtiyordu. saygon'un merkezinde ve dışında şiddet dozu tırmanıyordu. yarbay dewey aceleyle üstlerine telgraf çekti. onlara "vietnam yanıyor" diye yazdı ve sözlerini "fransızların ve ingilizlerin burada işi bitti. birleşik devletler de güneydoğu asya'dan çıkmalı" diyerek bitirdi. yarbay dewey iki gün sonra, 26 eylül 1945'te, oss karargahına gitmek üzere havalimanının yolunu tuttu. bir yol barikatında, viet minh dewey'i fransız sanarak üzerine ateş açtı, dewey o anda öldü. ho chi minh, birleşik devletler'e yazıp davasını desteklediğini bildiği dewey için taziyelerini bildirdi. vietnam bağımsızlık hareketine yardım etmek için elinden geleni ardına koymayan dewey'nin, vietnamlılar tarafından yanlışlıkla öldürülmesi, kaderin feci bir oyunu gibidir.

    1945'in sonbaharında, yarbay dewey'nin ölümünden bir hafta sonra, saygon'a yeni fransız birlikleri gelmeye başladı ve fransızlar görevi ingilizlerden devraldılar. şehrin kontrolünü çabucak kazandılar ve bütün ülkeyi yeniden işgal etmeye koyuldular. ho chi minh, vietnam'ın her nasılsa fransa'yla savaşmadan bağımsızlık kazanabileceğini sanmıştı ve hala abd'nin müdahale edeceğini umuyordu. ziyaretine gelen amerikalı bir gazeteciye, "siz hiç imparatorluk kurmadınız, asya halklarını sömürmediniz, bu komünizm meselesi sizi kör etmesin" diyecekti. ho chi minh, fransızlarla abd'nin düşmanı olarak savaşmak istemiyordu. hatta başkan truman'a yazdığı mektuplarda, "biz de sizin inandığınız şeylere inaniyoruz" demişti. bu mektuplar başkan truman'a asla verilmemişti. haziran 1946'da ho chi minh yine paris'e gelerek, fransızların, ülkesinde özerkliğin artacağına dair vaatlerini yerine getirmesini sağlamak için boşu boşuna çabaladı. ho chi minh ülke dışındayken, general giap devrimin komünist kontrolünü pekiştirmekle meşguldü. rakip milliyetçi partilerin üyelerini acımasızca mimleyip yakalattı. bunlar arasında "gerici sabotajcılar" dediği mülk sahilleri, tefeciler, troçkistler, katolikler ve fransızlarla iş birliği yapmakla suçladığı erkek ve kadınlar vardı. yüzlercesi vuruldu, boğuldu ve diri diri yakıldı. birçok kişi viet minh'in vietnam için savaşmadığını, uluslararası komünist sistem için savaştığını düşünmeye başladı. 9 aydır iyice tırmanan gerilimin ardından 19 aralık 1946'da, hanoi'deki viet minh ile fransızlar arasında savaş çıktı. viet minh, fransız ateş gücüyle rekabet edemedi. ho chi minh, giap ve yoldaşları şehirden kaçtılar ve kuzeye, dağdaki sığınaklarına döndüler.

    ho chi minh, ulusal çapta gerilla savaşı çağrısı yaptığı radyo konuşmasında "tüfeği olanlar tüfeklerini, kılıcı olanlar kılıçlarını kullanacaklar. tüfeği ve kılıcı olmayanlar mızrak ya da sopalarına davranacaklar." vietnamlılar için ülke adına savaşma sorumluluğu çok derin bir histi. gerilla savaşı için hazırlanma dönemi, birçok viet minh askeri için güzel günler olarak hatırda kalmıştır. çarpışmaya giderken dokunaklı şarkılar söylerlerdi ve ülkeyi kurtaracaklarını umarlardı ama ho chi minh'in birleştirmeyi umduğu ülke, kendi içinde acı bir biçimde parçalanmıştı. aileler birbirlerinden koparılıyordu. güneyli mandarin ailelerinden bile ho chi minh'in bu çağrısına uyanlar olmuştu, aileler ikiye ayrılıyordu. yani vietnam savaşı aslında aile seviyesine kadar inen bir iç savaşa dönüşmüştü.

    bu esnada fransa, vietnam'a binlerce asker yollamaya devam etti. fransız askerleri, avrupalı paralı askerler ve fas, cezayir, tunus ile senegal'den gelip kamboçyalı, laoslu ve komünizm karşıtı vietnamlılardan oluşan bir orduyla omuz omuza savaştılar. fransız kuvvetleri büyük şehirlerin çoğunu ve bölge başkentlerini işgal etti, buralara yüzlerce izole karakol kurdu. fransızlar ayrıca "uzlaşma" adını verdikleri bir programla vietnam köylülerinin kalbini kazanmaya çalıştılar. uzlaşma adı altında su yolları, okullar, caddeler inşa edip çocuklara aşı yaptılar. fransızlar bu sayede köylüleri yatıştırıyor ve gündüzleri köyleri kontrol edebiliyorlardı ama geceleri viet minh geri dönüyordu. uzlaşma vietnam için işe yaramazdı çünkü elde hiç dökülmemesini umarak kum tutmaya çalışmaktan farksızdı. viet minh yollara mayın döşüyor, köprülerle tren yollarını havaya uçuruyor, fransız devriyelerini pusuya düşürüp tekrar ortadan kayboluyordu. fransız askerleri bazen en yakın köyden intikam alıyor, evleri yakıp kadınlara tecavüz ediyor, viet minh'e yardım ettiğinden kuşkulandıkları erkekleri infaz ediyordu. fransızlar tanklarla köylere girip bütün evleri yerle bir ediyorlar, köylülerin toprağı sürerken kullandığı sığırları vuruyorlardı. komünistler de fransızlar kadar acımasızdı. bir viet minh subayı "suçluları elimizden kaçırmaktansa masum olabilecek kişileri öldürmek daha iyidir" demişti. özellikle fransızlarla bağı olanları hedef alıyorlardı. viet minh, fransız ordusundaki vietnamlı askerleri tutuklayıp çırılçıplak soyup diri diri gömerek öldürüyordu. bu vatan haini gördükleri insanlara kurşun harcamak istemiyorlardı.

    fransızlarda zayiat artıyordu. bir fransız askeri annesine, "bazı günler cesaretimiz o kadar kırılıyordu ki, vazgeçecek gibi oluyorduk. konvoylar saldırı altında, yolları kestiler. her gece her yönden kurşunlar yağıyor ve memlekettekiler ilgisiz" diye yazmıştı. tıpkı yıllar sonraki bir başka oğulun annesiyle konuşması gibi; 1967 yılında amerikalı bahriyeli roger harris annesini arama fırsatı bulmuştu. annesine orada olanları anlatıyordu. ona gazetelerde ve televizyonda gördüğü şeylere inanmamasını çünkü savaşı kaybetmek üzere olduklarını söyledi. "muhtemelen beni bir daha göremeyeceksin çünkü en kuzeydeki deniz piyadesi karakolundayız" dedi. denizci, oradan kuzey vietnam'ı görebiliyordu. annesine "birliğimdeki herkes ölüyor, muhtemelen geri dönemeyeceğim" dedi. annesi "hayır döneceksin. her gün tanrıyla konuşuyorum, sen özelsin" diye cevapladı. cevap keskindi: "anne, bütün anneler çocuklarını özel sanır. özel insanların parçalarını her gün ceset torbalarına koyuyorum."

    20 ağustos 1949'da sovyetler birliği kendi atom bombasını deneme amaçlı patlattı ve bu gelişme ile bütün dünyadaki dışişleri bakanlıklarının huzursuz olmasına yol açtı. birleşik devletler, bir savaşta olduğunun ve düşmanın sovyetler birliği olduğunun farkındaydı. abd bir kutupta, sovyetler birliği öbür kutuptaydı ve amerikalılara göre iyi olan onlar kötü olan da komünistlerdi. sovyetler'in nükleer bir güç haline gelişinden sadece birkaç hafta sonra yeni şaşırtıcı haberler de alındı. mao zedong liderliğindeki komünist kuvvetler, çin'de kontrolü ele geçirmişti. ayrıca ingiliz sömürgeleri burma ve malaya'da komünist ayaklanmalar başlamıştı. mao, ocak 1950'de ho chi minh'in isyanını resmi olarak tanıdı ve viet minh'in peşinde olduğu silahları, ekipmanı ve askeri eğitimi onlara sundu. sovyetler de viet minh'i tanıyarak yardım teklifinde bulundular. çin'i kaybettiği ve komünizmin yükselmesine engel olamadığı için siyasi rakiplerince suçlanan başkan truman, vietnam'daki fransızlara yönelik 23 milyon dolarlık bir yardım programını onayladı. birleşik devletler artık tarafsız değildi. abd ikilemde kalmıştı. eskiden kendileri de sömürge olan amerikalılar, vietnamlıların özgürlük ve bağımsızlık duygularına sempati beslerken, fransızlarla olan dostluklarını ve ittifaklarını nasıl devam ettirip onları hindiçin'de destekleyecekti?

    haziran 1950'de, çin'in müttefiki olan komünist kuzey kore, güney kore'yi işgal etti. başkan truman on binlerce amerikan kara kuvvetleri askerine kore yarımadası'na gitmelerini emretti. abd ve nato müttefikleri, bir süre sonra işgalcileri kuzeye itebildi. bu arada çin'in güneyinde, mao'nun ordusu, viet minh'i fransız işgalcilere büyük hasar verebilecek modern bir savaş gücüne dönüştürmeye başlıyordu. temmuz ayinda truman yönetimi nakliye uçaklarını sessiz sedasız kaldırarak vietnam'a bir gemi dolusu askeri araç gönderdi. 35 askeri danışman da kullanımlarını denetlemek için ciplerle beraber gitti. ne onlar, ne de amerikan büyükelçiliği'ndekiler tek kelime vietnamca konuşamıyordu ama birleşik devletler artık resmen vietnam'a girmişti.

    ekim 1950'de, yüz binlerce çin askeri kuzey kore'ye akın ederek nato kuvvetlerini yarımadaya geri ittiler. savaşın şiddeti arttıkça, truman vietnam'daki fransız savaşı için askeri yardımı arttırmaya devam etti, toplamda 336 milyon dolarlık yardım yapılmıştı. truman: "kore'deki saldırı başarılı olursa, savaşın asya'ya, avrupa'ya ve bu kıtaya yayılmasını bekleyebilirsiniz. kore'de kendi ulusal güvenliğimizi sağlamak ve hayatta kalmak için savaşıyoruz."

    1951 sonbaharında, jonh f. kennedy adındaki massachussetsli genç bir meclis üyesi, majestic otel'in saygon'a tepeden bakan teras barında akşam yemeği yedi. beraberindekilerle yemeğini yerken saygon nehri'nin üzerinden vızır vızır geçen mermileri duyabiliyorlardı. fransız kumandanlar kennedy'ye, abd'den daha fazla destek alırlarsa fransız egemenliğini yeniden tahsis edebileceklerine garanti verdiler. ama kennedy deneyimli bir muhabir olan ve olayları çok farklı bir bakış açısından aktaran amerikalı seymour tapping ile iki saat geçirdi. muhabir, "fransızlar kaybediyorlardı ve bir zamanlar amerikalılara hayran olan birçok vietnamlı, fransızları destekledikleri için onları hor görmeye başlıyordu" dedi. kennedy muhabire inandı ve ülkesine döndüğünde seçmenlerine, birleşik devletler'in vietnamlıları, hamlelerinin komünizme karşı olduğu kadar adaletsizliğe ve eşitsizliğe de karşı olduğuna ikna edemezse süregelen çabaların kaçınılmaz bir fiyaskoyla sonlanacağını söyledi.

    1952'de, general dwight eisenhower birleşik devletler başkanı seçildi. sebep kısmen komünizme karşı daha sert bir duruş benimseyeceğine söz vermesiydi. o yıl amerikalı vergi mükellefleri, vietnam'daki fransız savaşının faturasının %30'undan fazlasını ödedi. iki yıl içinde bu rakam neredeyse %80'e ulaşacaktı. başkan yardımcısı richard nixon: "çoğunuz bu soruyu soruyorsunuz. birleşik devletler neden fransız birliği kuvvetlerini hindiçin'de komünizmle mücadelelerinde desteklemek için yüz milyonlarca dolar harcıyor? hindiçin düşerse tayland çok zor bir durumda kalır. aynı şey malaya ve ürettikleri kauçuk ile teneke için de geçerli. hindiçin'deki savaştan bahsedecek olursak, orada muharebe alanında ya da yakınında bulunduğumu söyleyebilirim. oradaki savaş çok kanlı ve çok acı."

    1953 geldiğinde, fransızlar 7 yıldır savaşıyorlardı. 100.000'den fazla kayıp vermişlerdi ve kırsal bölgelere barış götürememişlerdi. 6 kumandan gelip geçmişti ama 7. kumandan general henri navarre bütün bunlara rağmen zaferin yakın olduğu konusunda teminat vermişti. "artık açıkça görebiliyoruz, tünelin ucundaki ışık gibi" demişti. bu arada fransız nüfusunun büyük bir kısmı dehşet içindeydi. bunun sebebi fransız gaddarlığına, yaygın biçimde napalm, yani jelatinize petrol kullanılarak bitki örtüsünün, evlerin ve insan etinin yakıldığına dair haberlerdi. ülkelerine dönen fransız askerleri marsilya'da gemiden indiklerinde, liman işçileri sendikası tarafından taşlandılar. paris'teki solcular hindiçin'deki uzlaşmazlığa la sale guerte yani kirli savaş demeye başladılar.

    temmuz 1953'te kore'de üç yıllık savaş, birleşmiş milletler'in ve panmunjom'daki komünist delegelerin ateşkes imzalamasıyla sona erdi ama kore yarımadası hala bölünmüş bir haldeydi. amerikalı karar mercileri, bunun asya'daki komünizmin kontrol altına alınabileceğine kanıt olduğuna hüküm verdi. o sonbaharda fransızlar vietnam'daki savaşı bitirmek için görüşmelere başlamaya hazır olduklarını belli ettiler. ho chi minh görüşmeyi kabul etti ama delegeler cenevre'de toplanmadan önce her iki taraf da savaş alanındaki konumunu iyileştirmeye çalıştı. general navarre vietnam'ın kuzeydoğusundaki dien bien phu adlı ücra bir köye surlar içinde bir karargah kurdu. viet minh'i oraya çekip kesin olarak yenmek istiyordu. navarre, üstün fransız ateş gücünün ve hava desteğinin viet minh askerlerini ezip geçeceğinden emindi. navarre ve kurmayları, vadi zeminine konuşlanmış 11.000 askerine tepeden bakan ormanlarla kaplı tepeler konusunda endişelenmeye gerek görmediler. fransız topçu komutanı kazanacaklarından o kadar emindi ki, "gereğinden fazla silahım var" sözleriyle şikayette bulundu. general giap fırsatı gördü ve "dien bien phu'daki düşman kuvvetlerini ne pahasına olursa olsun silip atmaya karar verdik" dedi. bunun için harp tarihindeki en önemli lojistik planlarından birini yaptı. bu hamle propaganda filmlerinde yeniden canlandırılacak ve on yıllarca kutlanacaktı. neredeyse tamamı kadın olan çeyrek milyonluk sivil taşımacı, pirinç çuvallarından sökülmüş top parçalarına kadar, kuşatma için gereken her şeyi ormanda yaya olarak taşıdı. giap, vadinin etrafına 50.000 asker ve 200 büyük top yerleştirdi. bunlar öyle iyi saklanıp kamufle edilmişti ki, havadan görünmüyorlardı. 13 mart 1954'te, viet minh'in tepelerdeki bataryaları, aşağıda konuşlanmış fransız askerlerinin üzerine dakikada 50 top şeklinde yağmaya başladı. iniş pisti mahvolmuştu. kuşatılan birlikler ancak paraşütle atılan ekipman ve erzakla desteklenebilirdi. düşmanı küçümseyen fransız topçu komutanı intihar etti. fransız hükümeti, başkan eisenhower'a müdahale etmesi için yalvardı. eisenhower, kongre onayı ve avrupalı müttefiklerin desteği olmadan harekete geçmeyi reddeti. ingiltere direkt hayır dedi ve abd kongresi tek taraflı eylemi desteklemeye yanaşmadı. eisenhower günlüğüne "bu durumda askeri zaferin mümkün olmadığına inanmıyorum" diye yazmıştı. yine de, başkan kongreye danışmadan gizliden gizliye yine amerikan nakliye uçakları göndermişti. amblemleri boyanarak saklanan ve sivillerin uçurduğu uçakların amacı, dien bien phu'daki çaresiz fransız askerlerine erzak yollamaktı. amerika vietnam'ın tek başına önemsiz olduğunu ama vietnam giderse bütün asya'nın gideceğini düşünüyordu ve başkan eisenhower buna domino teorisi adını vermişti. "dominoları sıra sıra dizersiniz ve ilkini devirdiğinizde sonuncunun başına gelecek şey de kesinlikle çabucak devrilmek olur."

    55 günlük kuşatmanın ardından 7 mayıs 1954'te, öğleden sonra dien bien phu'daki bitkin düşen fransız kuvvetleri teslim oldu. 8.000 fransız asker ölmüş, yaralanmış ya da kaybolmuştu. general giap, üç kat fazla asker kaybetmiş ama büyük bir zafer kazanmıştı. ülkenin yarısı, dien bien phu'daki zafer sayesinde özgür kalmıştı ve fransızların tamamı ülkeden atıldı. bu zafer, vietnamlılar için kazanabileceklerine dair büyük bir umut sağlamıştı. abd senatosundaki muhalefet lideri lyndon johnson, "düşman blöfümüzü gördü. bugün alev alev yanan hindiçin ama yarın yanan bütün asya olabilir. ondan sona da batı ittifakı yerle bir olacak." demişti. amerikalılar, bunu güneydoğu asya'da sömürge çağının sonu olarak görmeleri gerekirken, soğuk savaş'ın koşulları içinde olarak baktılar ve çin'in yükselişinden ötürü yaşanan özgür dünyaya mal olan bir yenilgi olarak gördüler.

    dien bien phu'nun düşüşünün ertesi günü, dokuz ülkeden gelen diplomatlar vietnam'ın geleceğini belirlemek için cenevre'de buluştular. doğu ile batının bir araya geldiği uzayan görüşmeler neredeyse iki buçuk ay sürdü. ho chi minh ve general giap, kazandıkları zaferlere rağmen çin ve soyvetler'den destek almadan savaşmaya devam edemezlerdi. ama çin, kore'de 1.000.000 asker kaybetmişti ve sınırında başka bir savaşa daha karışmak istemiyordu. sovyetler birliği ise, batı'yla arasındaki gerilimi gidermeyi umuyordu. ho chi minh'in her iki komünist hamisi, onu uzlaşarak ateşkes yapmaya teşvik etti. bu, kore savaşı'nı bitirene benzer bir uzlaşma olacaktı. ho chi minh mecburen bunu kabul etti ama sonucundan kimse tatmin olmadı. vietnam, geçici olarak 17. paralelden bölünecekti, fransa komutasındaki kuzeyde konuşlanmış 130.000 asker güneye çekilecekti ve güneydeki 50.000-90.000 viet minh askeri yeniden kuzeyde toplanacaktı. silahsızlandırılmış bir bölge iki yarıyı, kuzey ve güney vietnam'ı birleştirecek bir seçim yapılana kadar birbirinden ayıracaktı. herkes bu seçimde ho chi minh'in kazanacağını biliyordu. cenevre mutabakatına göre, iki yıl içinde genel seçim yapılacaktı ve iki yıl içinde ülkeyi birleştirecekti, herkes buna inanıyordu. kimse 20 yıldan fazla süreceğini tahmin etmemişti.

    cenevre mutabakatına göre vietnam'ın iki yarısından birinde yaşayan ve diğer tarafa geçmek isteyen sivillerin 300 gün süresi vardı. kuzeyde yaşayan katoliklerin yarısından fazlası da dahil olmak üzere, 900.000'e yakın mülteci güney'e kaçtı. birleşik devletler bir şekilde, güney'de meşru bir hükümet kurulmasını teşvik etmeyi umuyordu. o hükumetin başındaysa artık ngo dinh diem vardı. çoğunlukla budizm'in egemen olduğu bir ülkede, hem roma katoliği hem de konfüçyüs takipçisi olan diem, bir zamanlar rahip olmayı planlayan, dini sebeplerden dolayı evlenmeyen biriydi. amerika birleşik devletleri için savaş aslında başkan diem'in ortağı ve kurbanı olduklarında başladı. güney vietnam'a demokrasi getirmesine yardım edeceklerdi. ho chi minh gibi, ngo dinh diem de yıllarca yurt dışında kalarak kendi vietnam milliyetçiliği anlayışı için destek aramıştı. deneyimli bir siyasetçiydi ve fransızlara beslediği tiksinti, onu hapse atıp en büyük ağabeyini ve yeğenini diri diri gömen komünistlere yönelik nefretiyle yarışıyordu. diem soğuk bir despottu ve ailesinden olmayanlara pek güvenmezdi. ayrıca kurnaz, yaratıcı ve rakiplerinin zaaflarını kullanma konusunda yetenekli olduğu ortaya çıktı. ama yeni bir ülke yaratmak gibi zorlu bir görevle yüz yüzeydi. güney'de hala binlerce askeri olan fransızlar, diem'den nefret ediyordu. birçok bölge, kendi orduları olan dini mezheplerin etkisi altındaydı. on binlerce viet minh askeri kuzeye gitmişti ama eğitimli ve görevine adanmış komünist parti çalışanlarından oluşan birkaç bin kişilik kadro, taşrada direnişi organize etmek için geride kalmıştı. saygon'u o sırada, fransızların desteklediği bir suç örgütü olan binh xuyen yönetiyordu. cia'in bir kısmı, diem'in güney vietnam'ın kurtarıcısı olabileceğine inanıyordu, diğerleri ise bundan emin değildi. amerikalı bir diplomat washington'a ilettiği bir yazıda diem için, "mesajı olmayan bir mesih gibi" diye bahsetmişti, abd büyükelçisi de hemfikirdi. 27 nisan 1955'te, başkan eisenhower, abd'nin diem'in rejimine verdiği desteği kesmesine karar verdi. ama diem, olayın hemen ardından binh xuyen örgütüne tam teçhizatlı bir saldırıda bulundu. uzun sokak çatışmalarının ardından diem'in askerleri üstün geldi ve eisenhower, diem ile işbirliğine devam etmeye mecbur kaldı. fransızlar bunun ardından güney vietnam'dan tamamen çekilme kararlarını duyurdular. böylece bir asırlık fransız işgali sona erecekti.

    bölüm 2: sular ısınıyor, abd, bir kaplanın sırtında savaşa giriyor
    diem, güney'de milliyetçi davayı temsil eder gibi göründüğü için aşırı popülerleşti. fransızları vietnam'dan tamamen atmayı başarmıştı. ho chi minh onları sadece ülkenin kuzey yarısından çıkarabilmişti. zafer sarhoşu olan diem, güney'de halkı referanduma çağırdı. cia, onu oylarla fazla oynamaması için uyardı ama oylar sayıldığında diem, oyların %98,2'sini kazandığını iddia etti. 26 ekim 1955'te, ngo dinh diem kendisini yeni vietnam cumhuriyeti'nin ilk başkanı ilan etti. cenevre'de verilen, kuzey ile güney'i birleştirme sözü asla yerine getirilmeyecekti. abd'nin sorunlu müttefiki olan diem'in, güney'i ele geçiren komünizme engel olma amacı o kadar güçlüydü ki, birleşik devletler diem'in kaybetmesini hiçbir şekilde göze alamazdı. buna güvenen diem, abd'ye patronluk taslamaya başladı ve kuyruk zamanla baş olmaya başlamıştı. başkan eisenhower, nadiren yaptığı havalimanında karşılama törenini, 4 günlük abd ziyaretinde diem için düzenlemişti. hem demokratlardan hem de cumhuriyetçilerden birçok siyasetçi, artık senatör john f. kennedy'nin değişen görüşlerini paylaşıyor gibiydi: "güney vietnam abd'nin evladıdır. onu terk edemeyiz. vietnam düşerse abd sorumlu tutulacaktır ve asya'daki prestijimiz iyice yerle bir olacaktır."

    önceden güney vietnam ulusu diye bir şey yoktu ama yeni düzen sırasında ülkelerinin çoğunu yeniden inşa eden ve marshall planı vasıtasıyla batı avrupa'nın yeniden inşasına yardım eden amerikalılar, her şeye rağmen güney vietnam'ın kurulabileceğine inanıyorlardı. eisenhower, vietnam halkının gönlüne ve zekasına hitap ederek onları kazanmak için, aklı ekonomik gelişmeye yönelik planlarla dolu çok sayıda sivil amerikalıya güney vietnam'a gitme emri verdi. ama artık vietnam halk ordusu, kısaca arvn adı verilen diem'in kuvvetlerini modernleştirme, eğitme ve donatma emri almış askeri danışmanların sayısı, sivillerinkine üstün gelecekti. bazı arvn subayları, amerikan yöntemlerinin, komünistlere açmak istedikleri gerilla savaşına uygun olmadığını gördü. amerikalı askeri danışmanların çoğu kore gazisiydi ve güney vietnam kuvvetlerini, kuzey'den gelecek konvansiyonel bir saldırıyı yavaşlatmak üzere hazırlamaya kararlıydı. ama kuzey vietnam'da hiç kimse konvansiyonel bir işgal planlamıyordu. ho chi minh, on yılı aşkın süredir devam eden savaşın harap ettiği ülkesini yeniden inşa etmeye odaklanmıştı. komünistler, çin'den örnek alarak katı toprak reformları dayatıyordu. onların gaddarlığından ötürü, yalnızca fransızlardan yana olan toprak sahipleri değil, viet minh ile omuz omuza çarpışan çok sayıda köylü de dahil olmak üzere, binlerce kişi hayatını kaybetti. ho chi minh, hala vietnam'ı birleştirmeye kararlıydı ama güney'e karşı doğrudan askeri harekat düzenlerse birleşik devletler'in iyice mücadelenin içine çekileceğinden korkuyordu. güney'deki yoldaşlarını siyasi ajitasyona bel bağlayıp şiddetten kaçınmaları konusunda uyardı. ama bu mesaj, diem'in gitgide sertleşen rejiminde hayatta kalma mücadelesi veren güneyli devrimcilerin bir kulağından girip diğerinden çıktı. diem, komünistleri ifşa ediyoruz adını verdiği kampanyayla on binlerce vatandaşı yargısız, duruşmasız hapse attırdı ve yüzlercesinin infaz emrini verdi. komünistler iş başa düştü diyerek güney vietnam yetkililerine saldırmaya başladılar. silahları olmayan güneyli komünistler, pala kullanırlardı.

    güney vietnam'da şiddet tırmanırken, kuzey'de, hanoi'de yeni liderler ortaya çıktı. ho chi minh dünyanın dört bir yanında hep devrimin yüzü olarak anılacaktı ama artık gücünü kendisi fazla temkinli olduğu için sabırsızlanmaya başlayan, amerikalıların hakkında hemen hemen hiçbir şey bilmediği adamlarla paylaşıyordu. bu adamlardan en önemlisinin, güney'deki quang tri vilayetinde doğmuş, marangoz bir babadan olma, le duan adlı biri olduğu ortaya çıkacaktı. le duan, hindiçin komünist partisi'nin kurulmasına yardım etmiş, bir fransız hapishanesinde neredeyse on yıl yatıp hayatta kalmış ve partisinde başkanlığa yükselerek kurnaz bir savaşçı olduğunu kanıtlamıştı. le duan, diğer kuzeyli liderlerden çok farklıydı, güneyli komünistlerin isteklerini anlıyordu ve bu istekleri kuzeye taşıdı. 1959 gelmiş çatmıştı ve le duan ile radikal müttefikleri, kuzey vietnam komünist partisi'nde nüfuz kazanmaya ve partinin politikalarını değiştirmeye başlamışlardı. hanoi'nin, güneyli devrimcilerin diem'i zorla görevden uzaklaştırmasına yardım etmek için elinden geleni yapması gerektiğini iddia ediyorlardı. kuzey vietnamlılar ülkenin bölünmesini kabul etmiyorlardı ve ne pahasına olursa olsun ülkeyi yeniden birleştireceklerdi. bu kez pala yerine silahlı olan 40-50 kişilik viet minh üyesinden oluşan gruplar, amerikalıların yakında ho chi minh yolu adını vereceği, laos dağlarında palalarla açılmış orman patikalarını izleyerek memleketleri güney vietnam'a dönmeye başladılar.

    diem rejimine karşı şiddet sürekli olarak tırmanıyordu. 8 temmuz 1959 akşamı, saygon'un 30 km. kuzeydoğusundaki bien hoa'da, 6 amerikalı askeri danışman yemekhanede film izliyordu. tesise sessizce ve gizlice girmiş olan viet minh gerillaları pencereden askerlerin üzerlerine ateş açtılar. nebraskalı yüzbaşı dale buis ve teksaslı uzman çavuş chester ovnand saldırıda hayatını kaybetti. onlar, vietnam savaşı'nda düşman ateşiyle ölen ilk amerikalı askerlerdi. 8 kasım 1960'ta, john fitzgerald kennedy, birleşik devletler başkanı seçildi, başkan yardımcısı ise senatör lyndon johnson idi. önceki başkan yardımcısı richard nixon'ı ve aynı partiden senatör henry cabot lodge'u kılpayı mağlup etmişlerdi. kampanya sırasında kennedy de nixon da uluslararası komünizmi, tehdit oluşturur göründüğü her yerde bastıracağına ant içmişti. ama vietnam'da neler olduğunu bilen ya da umursayan çok az amerikalı vardı. kennedy'nin seçilişinden altı hafta sonra, kamboçya sınırları yakınlarında, tan lop adlı ücra bir orman köyünde, ngo dinh diem'i görevden almak ve onu destekleyen yabancıları ülkeden atmak isteyen güneyli devrimci grupların temsilcileri, viet minh'in yerini alacak olan yeni bir örgüt kurmak için toplandı. le duan ve hanoi'deki komünist yoldaşları, perde arkasından her şeyi yönetiyordu. yeni örgütün adı ulusal kurtuluş cephesi, yani nlf olacaktı. nlf'in silahlı kanadının adı, halk kurtuluş ordusu'ydu ama saygon'daki ve washington'daki düşmanları daha küçümseyici bir isim kullanıyorlardı. devrimciler, onların gözünde, vietnam ulusuna ihanet eden hain komünistler, yani viet kong'du. viet kong (yazımın devamında hakaret için değil, yalnızca kısaltma olarak bunu kullanacağım) liderleri, özgürlük ve tam bağımsızlık için gerekirse bütün vietnamlıların feda edilebileceğini söylüyordu. bir benzerini başkan kennedy, 20 ocak 1961'te: "bize iyilik de kötülük de dileseler, bütün uluslar bilsin ki, özgürlüğün devamını ve başarısını sağlamak için her türlü bedeli ödemeye, her yükü taşımaya, her dostu desteklemeye ve her düşmana kafa tutmaya hazırız" sözleriyle söyleyecekti.

    savaşmak bir zamanlar, düşman siper ve sığınaklarına cesurca saldırmak ve ateş edilirken ayakta durmaktı ama vietnam'da böyle sahneler çok nadir yaşanacaktı. vietnam'da savaşacak olan askerlerin bir önceki nesillerinden, ikinci cihan harbi'nde dünyayı kurtardıklarını düşündükleri kahramanlardan duydukları kadarıyla savaşmak, pasifik'te ada ada ilerleyip düşmanın işgal ettiği yerleri zapt ederek özgürlüğe kavuşturmak, üzerine mitralyöz mermileri yağarken bir amfibi kızağından omaha kumsalına ayak basıp gözünü kırpmadan seni öldürmek için orada olan düşmana doğru koşmaktı. amerikalı askerler için vietnam'da savaşmak ise, tek bir gün bile sektirmeden köyden köye yürümek, pirinç tarlalarından geçip dağlara tırmanmak, bir pusuya karşı her an tetikte olmak, sabah kalkıp manzaraya bakmak ve birkaç dakika sonra o manzaraya gidildiğinde her askerin "acaba benim de cesedim orada mı olacak? bacağımı burada mı kaybedeceğim?" diye sorduğu bir şeye dönüşecekti. vietnam'da yürümek bile cesurca bir şeydi.

    john f. kennedy'nin 20 ocak 1961 tarihli başkanlık konuşması: "bu sözlerimiz bu zamandan ve mekandan dostlarımıza da düşmanlarımıza da ulaşsın. meşale yeni kuşağa, bu yüzyılda doğan, savaşla yorulmuş zorlu ve acı bir barışla disiplini öğrenmiş, ülkemizle gurur duyan amerikalılara geçti."

    amerikan gençleri, bu kahraman amerika kavramına inanıyordu; abd'nin özel bir ülke olduğuna, dünyanın en iyi ülkesi, en iyi demokrasisi olduğuna. onların gözünde, vietnam'da abd'nin haklı olduğu su götürmez bir gerçekti çünkü kennedy döneminde başlamıştı ve kennedy birçoklarına göre peşinden gidilebilecek bir adamdı.

    43 yaşındaki başkan kennedy, birleşik devletler tarihinde başkan olan en genç kişiydi. cesur yeni bir liderlik sözü vermişti ve başkanlığı devralma töreni, destekçileri için yeni bir günün işareti gibiydi.

    "özgür olanların yanına hoş geldiniz dediğimiz tüm o yeni devletlere sömürgeci kontrol biçiminden yerini çok daha katı bir diktatörlük alsın diye kurtulmuş olmadıklarına dair söz veriyoruz. her zaman görüşlerimizi desteklemenizi beklemeyeceğiz. ama onları her zaman özgürlüklerini savunurken bulmayı ve geçmişte kaplanın sırtına binerek güç sahibi olmaya çalışanların sonunda kaplana yem olduklarını hatırlamalarını umuyoruz." -başkan john f. kennedy

    yeni başkan, çevresine komünizmle yüzleşmeye kendisi kadar kararlı olağanüstü danışmanlar toplamıştı. aralarında dışişleri bakanı dean rusk, ulusal güvenlik danışmanı mcgeorge bundy, yardımcısı walt rostow, özel askeri danışman general maxwell taylor ve ülkesine hizmet etmek için ford motor şirketi'nin başkanlığından istifa eden savunma bakanı robert mcnamara da vardı. mcnamara, sistem analizi alanında bir öncüydü. kendilerini seçen başkan gibi, kennedy'nin tüm adamları da ikinci dünya savaşı'nda görev almıştı. hepsi o savaştan alınmasını gerektiğini düşündükleri dersi iyice sindirmişti, hırslı diktatörlükler dünya barışını tehdit edecek ciddi tehlikelere dönüşmeden durdurulmalıydı. bu arada güney vietnam'da viet kong, komünizm karşıtlarını ve ngo dinh diem'in gittikçe despotlaşan hükümetini devirmeye kararlıydı. kuzey vietnam'da, washington'ın haberi olmasa da, vietnam'ın bağımsızlığının babası ho chi minh, daha saldırgan bir lider olan ve ülkeyi birleştirmek için sabırsızlanan le duan ile gücü paylaşıyordu.

    fransızların çekilmesinden sonra ülkeye amerikalılar girmişti ve vietnamlıların gözünde fransızlardan bir farkları yoktu. fransızlara duyulan kin, ideolojik bir miras olarak sonraki nesle amerikan karşıtlığı olarak geçmişti. amerikan halkı ise vietnam hakkında hiçbir şey bilmiyordu. abd için vietnam o günlerde satranç tahtasındaki bir piyondu. stratejik bir satranç tahtasıydı, abd'nin büyük gücüne rağmen değiştirmenin imkansız olacağı kültürü ve tarihi olan bir yer değildi. sonraki üç yılda birleşik devletler, kurtarmaya geldiği karmaşık ülkeyi anlamakta zorlanacak, düşmanın kararlılığını takdir etmeyi başaramayacak ve güney vietnamlıların hükümetleriyle ilgili hislerini yanlış yorumlayacaktı. yeni başkan, kendisini savaşın ivmesiyle barış arzusu arasında, alçak gönüllülük ve kibir arasında, idealizm ve çıkarcılık arasında, gerçek ve bir yalan arasında sıkışmış bulacaktı.

    "ve bu yüzden amerikalı yurttaşlarım, ülkenizin sizin için ne yapabileceğini sormayın, ben ülkem için ne yapabilirim diye sorun." -başkan kennedy

    vietnam savaşına katılan amerikan askerlerin birçoğu, ikinci dünya savaşı'ndan dönebilmiş gazilerin çok sayıda doğmuş olan oğulları ya da etraflarındakilerden duydukları ikinci dünya savaşı hikayeleriyle büyümüş çocuklardı, onlar gibi olmak hayalleriydi.

    başkan kennedy'nin güçlü söylemine ve etrafına topladığı tüm o yeteneklere rağmen başkanlığın ilk ayları iyi gitmedi. cia'in planladığı küba'ya işgal projesi'ni, domuzlar körfezi çıkarması'nı onaylamış ama sonu felaket olmuştu. viyana'daki zirvede nikta kruşçev tarafından itilip kakıldığını hissetmişti. sovyetler'in berlin duvarı'nı örmesine engel olamamıştı. güneydoğu asya'da komünistlerin yükselişine müdahaleyi reddetmişti. toy ve kararsız olmakla, güçlenen komünist tehlikeyle savaşma görevine uygun olmamakla eleştiriliyordu. 1961 ilkbaharında, "bir yıl içinde verip de siyaseten sağ çıkabileceğimiz ödünlerin bir sınırı var" diyecekti bir yardımcısına. kennedy, güney vietnam'da harekete geçme zorunluluğunu hissetti. başkan, viet kong'un nüfus yoğunluğunun yüksek olduğu mekong deltasının yarısından fazlasını ele geçirmiş olabileceğini duyduğunda, general maxwell taylor ve walt rostow'u vietnam'a gönderdi. başkandan, amerikan askerlerini yollama taahhüdünde bulunmasını istediler, kennedy reddetti: "ilk içkiyi almak gibi olur. etkisi çabucak geçer ve bir tane daha, bir tane daha ve bir tane daha istenir" dedi. bunun yerine, nükleer savaş riskinin hep hissedildiği soğuk savaş'ın ortasında, başkan, komünizmle yüzleşip onu kontrol altına almanın yeni ve esnek bir yolu olan sınırlı savaş'ı destekledi. "bu yeni bir savaş türü, yoğunluğuyla yeni, kökenleriyle eski. gerillalarla, bölücü örgütlerle, asilerle, suikastçılarla verilen bir savaş; çarpışma yerine pusuyla yapılan bir savaş, saldırıyla değil, gizlice sızarak savaş." sınırlı savaş'a ayak uydurmak için kennedy gerilla savaşında ve kontrgerilla harekatında uzmanlaşmış yeşil bereliler denen özel kuvvetleri kullanmayı umuyordu. yeşil bereliler, dünyadaki sorunlu bölgelere gönderileceklerdi. kruşçev, "sizi nükleer silahlarla yok etmeyeceğiz, ulusal özgürlük savaşlarıyla yok edeceğiz" demişti. herkes komünizmin yayıldığı ve durdurulması gerektiği gerçeğinden bahsediyordu.

    kennedy, viet kong ile savaşmaları için dağ kabilelerini örgütlemeleri, gizli görevleri üstlenmeleri, laos ve kamboçya'da ikmal üslerini sabote etmeleri için yeşil berelileri yolladı. ama kennedy, kontrgerilla harekatının tek başına yeterli olmayacağını anladığı için güney vietnam ordusu'nun ödeneklerini ikiye katladı ve helikopterler ile zırhlı personel taşıyıcılarını* görevlendirdi. kennedy ayrıca, napalm kullanımına, viet kong'un saklanmasını engellemek için ve onları besleyen ekinleri yok etmek için yaprak dökücü zehir serpilmesine yetki verdi. geniş yelpazede zehir kullanıldı, buna içinde geldiği 150 litrelik tenekelerdeki çizgilerin adını verdikleri kimyasal da dahildi: agent orange*.

    başkan sessiz sedasız amerikalı askeri danışmanların sayısını arttırmaya devam etti. iki yıl içinde kennedy'den miras kalan danışman sayısı 11.300'e ve toplam 16.000'e çıkacaktı. vietnam cumhuriyeti ordusu arvn'e sadece geleneksel savaşta çarpışmayı öğretmekle değil, savaşta onlara eşlik etmekle de yükümlüydüler ve bu, 1954'te vietnam'ı bölen anlaşmanın ihlaliydi. yönetim, dünyayın öteki ucuna ne kadar asker yığdığını amerikan halkından saklamak için elinden geleni yaptı, halkın bu danışmanların daha aktif bir rol oynamasını desteklemeyeceğinden korkuluyordu. bir muhabir kennedy'e, "bay başkan, cumhuriyetçi ulusal kongre yayınlarından biri vietnam'a ne kadar müdahil olduğumuz konusunda amerikan halkına karşı dürüst olmadığınızı yazdı. bu konuyu biraz aydınlatabilir misiniz?" diye sordu. kennedy: "hükümete ve lojistiklerine desteği arttırdık. oraya muharebe birlikleri göndermedik. ama oradaki eğitim görevleri sırasında üzerlerine ateş açılacak olursa elbette askerlerimiz kendilerini korumak için karşılık verecektir. ama kelimenin genelde kullanılan anlamıyla muharebe birliği göndermedik. o yüzden bana kalırsa, ne kadar dürüst olunabilirse o kadar dürüstüz. bence biz... size söylediğim şeyler oradaki eylemlerimizi tanımlıyor."

    yeni m-113 zırhlı personel taşıyıcılar nehirlerle çeltik tarlalarını geçebiliyor, bir tarlayı diğerinden ayıran hendekleri rahatça aşabiliyordu. viet kong'da ise, onları durdurabilecek hiçbir şey yoktu. amerikalı ordu danışmanlarının yüksek ateş gücüne sahip abd silahlarıyla yönlendirdiği arvn, pek bir direnişle karşılaşmıyordu. doğu almanya'dan batıya kaçmak isteyenlere komünistlerin neler yaptığını gören abd askerleri, şimdi vietnam'da viet kong'un da aynı şeyleri yaptığına şahit oluyorlar ve bu nedenle orada bulunmalarını haklı gerekçelere sığdırıyorlardı. arvn ve amerikalı danışmanları viet kong'un peşindeyken, ngo dinh diem hükümeti taşranın kontrolünü geri almak için kırsal kesimlerde yaşayanları, kaleyi andırdan, viet kong'u dışarıda tutacak dikenli teller, hendekler ve bambu kazıklarıyla çevrili binlerce yere toplayan hırslı bir çalışma başlatmıştı. bunlara stratejik yerleşim deniyordu; kalpleri, zihinleri ve vietnam halkının sadakatini kazanma çabasının bir parçasıydı bu. fransızlar on yıl önce, uzlaşma adı altında benzer bir girişimde bulunmuştu.

    "başkan diem'in stratejik yerleşim girişimi kayda değer bir ilerleme sergiliyor. bugüne dek 14.000 yerleşimden 1.600'ünün savunması güçlendirildi. " -robert mcnamara

    1962 yazında, güney vietnam'dan gelen haberler öyle umut vericiydi ki, savunma bakanı mcnarama, pentagon'dan amerikalı danışmanları 1965'te tamamlanacak şekilde kademeli olarak geri çekme planını uygulamaya hazır olmasını istedi. o an için çoğu amerikalının bildiği kadarıyla birleşik devletler, güney vietnam'da istikrarlı, bağımsız, komünizm karşıtı bir devlet kurma hedefine yaklaşıyordu. new york times, "bu, ülkenin görmezden gelemeyeceği bir mücadele ve abd bunu kazanıyor gibi gözüküyor" diye yazmıştı. ama aynı yaz ho chi minh, çinlilerden yardım almak umuduyla pekin'e gitti. güney vietnam'a amerikan askeri yığılması, onu ve hanoi'deki diğer liderleri alarma geçirmişti. ho, çinlilere amerikalıların kuzey vietnam'a saldırmasının an meselesi olduğunu söylemişti. çin, on binlerce vietnamlı askere ekipman ve silah vermeyi taahhüt etti. bu arada hanoi'deki politbüro, eli ayağı tutan tüm kuzey vietnamlı erkeklerin orduya katılmasını zorunlu kılmıştı.

    başkanlarının çağrısından ilham alan binlerce genç amerikalı, dünyanın çeşitli yerlerinde amerikan ideallerini ve iyi niyetini korumak üzere barış gücü ve benzeri organizasyonlara katıldı. vietnam'a da gelerek burada sevgilerini kazanıp yerel halka eğitim gibi birçok konuda yardımcı olmaya çalışan birkaç amerikalı genç, viet kong gerillaları tarafından öldürüldü. vietnam'da öldürülen ilk sivil amerikalı pete hunting idi ve kafasına 5 el ateş edilmişti. vietnam'da kalpleri ve zihinleri kazanmakla ilgili şaka yapılmamalıydı, bu ciddi bir sorundu. askeri bir harekat düzenlenirse, askeri açıdan başarılı olsa bile, bir köy yok edildiğinde, bir köy dolusu direnişçi yaratılmış oluyordu.

    vietnam'daki asilere karşı savaşmanın kendine özgü zorluklarını çok az danışman, yarbay john paul vann'dan iyi anlıyordu. virginia'dandı, askerliği kariyer olarak seçmişti, mekong deltasındaki arvn 7. tümeni'nin kıdemli amerikalı danışmanıydı. ufak tefek, ince ve geçimsiz biri olan jean paul vann, viet kong'u nasıl yeneceğini bildiğinden emindi. o sıralarda amerika'dan birçok gazeteci vietnam'a gitti ve burada askerlerin yanında yer alarak araştırmalar yaptı. amerikalıların, arvn'e öğrettiği taktiklerin dosttan çok düşman kazandırdığı vann'ın kafasında netleştiğinde, bu haberleri yaymaları için gazetecilere ulaştı. vann'a göre önemli olan halkı kendilerine düşman etmemekti; bir köyden keskin nişancı ateşi açılırsa köye keskin nişancıyı avlamaları için tüfekli birlikleri yollarsınız, orayı bomba yağmuruna tutmazsınız çünkü kadınları ve çocukları öldürüp evlerini yok ederseniz, halkı kendinize düşman edersiniz. vietnamla ilgili haberlerin çoğu, önceki savaşların geleneğine uygun olarak olumluydu. ama vakitlerini sahada vann gibi subaylarla geçiren neil sheehan, david halberstam ve malcolm browne gibi bir avuç genç muhabir, vietnam'da köylerden görülen manzaranın, washington veya saygon'daki ofislerden görülenden çok farklı olduğunu anlamaya başlıyordu. idealist gazeteciler için sadece savaşı kazanmaları değil, savaşın kazanılmasına yardım edecek gerçekleri bildirmeleri de çok önemliydi. sheean ve meslektaşları, neyin ilerleme sayılacağı, zaferin neye benzeyeceği ve güney vietnam nüfusunun %80'inin yaşadığı taşradaki halkın saygon'daki hükümete hiç güvenip güvenmeyeceğiyle ilgili zor sorular sormaya başladılar. savunma bakanı mcnamara'nın vietnam'a düzenlediği ziyaretlerinden biri sırasında, o stratejik yerleşimlerden birinde gazeteci sheean da vardı. bölgeyi yöneten vietnamlı general, mcnamara'ya bu sistemin ne harika olduğunu anlatıyordu. köylülerden bazıları çamurun içinde yerleşkenin etrafına hendek kazıyordu. gazeteci bu insanların yüzlerine baktığında öfkeyi gördü. sheean'a göre bu insanlar, yapabilseler hepsinin boğazlarını keseceklerdi.

    köylüler evlerini terk etmeye ve stratejik yerleşimlere taşınmaya zorlandıkları için öfkelilerdi. yolsuzluk yapan idareciler ödenekleri cebe indiriyordu. taşradakiler, gerilla saldırılarını durdurmadığı için diem rejimini suçluyordu. halkın öfkesi arttıkça viet kong'a katılanların sayısı da arttı. kısa süre sonra, viet kong'un tam da bu stratejik yerleşim denen yerlerden adam topladığı ortaya çıkacaktı ve o zaman tüm program çöktü. saygon buna "balık tutmak için suyu kurutmak" diyordu. devrimcilerin balık, halkın ise su olduğunu düşündüler; suyu kuruturlarsa balıklar da gün yüzüne çıkmış olacaktı ama başarılı olamadılar. viet kong bu esnada halkın kendilerini katılımını teşvik etmek için şiirler, şarkılar ve sloganlar yazdı. "acınızı eyleme dönüştürün. bir şey yapın, bize katılın. birlikte savaşacağız. ülkeyi bu yozlaşmış adaletsiz hükümetten kurtaracağız. yabancıları ülkeden atacağız. ülkeyi birleştireceğiz. size bakacak bir rejim, ekonomik ve sosyal adalet getireceğiz."

    viet kong, kendi vergi toplayıcıları, öğretmenleri, casusları, propagandacıları ve bölge şefleri olan rakip bir yerel hükümet kurmuştu. arvn askerlerinin ve amerikalı danışmanların kendilerini yeni bir tehditle karşı karşıya bulması, durumu daha da kötüleştirdi. artık karşılarında iyi silahlanmış viet kong müfrezeleri ve yerel gerillalar olacaktı. viet kong'u silahlandıran da abd olmuştu. 1962'nin başlarında viet kong'da müfreze başına yalnızca 1 taramalı tüfek vardı ve tek tük ateş açılırdı. sonra, ele geçirdikleri amerikan silahlarının sayısı arttığında, sıcak temasta otomatik ve yarı otomatik silahların gürlemeleri duyulur olmuştu.

    savunma bakanı mcnamara kazanıp kazanmadıklarını belirlemek için bir çizelge hazırlamaya karar verdi. ele geçirilen silah sayısı, öldürülen viet kong sayısı, taraf değiştiren viet kong sayısı, viet kong saldırıları gibi istatistikleri tutuyordu. mcnamara, pentagondaki özel harekatlar şefi edward lansdale'den gelip çizelgeye bakmasını istedi. landsdale geldi ve "bir şey eksik" dedi. mcnamara "ne?" diye sordu. landsdale, "vietnam halkının hisleri. onu istatistiklere indirgeyemezsiniz" diye cevapladı.

    robert mcnamara, amerikan ordusunun maliyetini düzenlemeye yemin etmişti. her şeyin hesaplanmasını emretti ve saygon'da macv olarak bilinen askeri destek komutanlığı başkanı general paul donal harkins bu emre* uydu. general ve personeli, yüzlerce ayrı başlık altında günlük, haftalık, aylık ve mevsimlik veriler hazırladılar, hatta etkili bir şekilde analiz edilebilecek olandan çok daha fazlasını. general harkins'in, neil sheehan gibi şüpheci gazetecilerle işi yoktu, kötü haberler hasıraltı edilecekti. harkins, john paul vann ve diğer subayların sahadan yolladığı tedirgin edici olay sonrası raporları görmezden geldi.

    donald gregg, cia genel merkezindenki vietnam masası'nın başına getirilecekti. tanıştığı ilk önemli kişi general harkins'ti ve ona ilk söylediği şey şu olmuştu: "bay gregg, başkalarından ne duyduğunuz umurumda değil, size altı ay içinde buradan askeri zaferle çıkacağımızdan en ufak bir kuşku duymadığımı söyleyebilirim." ama aslında olan: "ülkenin 12 milyon köylüsü, barışın ne olduğunu artık hatırlamıyor bile. vahşi gerillalarla aynı ölçüde talepkar askerler arasında sıkışıp kalmışlar. hayatları, hükümet kuvvetlerinin viet kong adındaki komünist asi kuvvetleriyle kanlı çarpışmalarıyla bölünen sonsuz bir çelişki içinde geçiyor."

    tüm güney vietnam savaş alanıydı. amerikalılar, o yıkıntıların üstüne demokrasi inşa edilmesini talep ederken gerçekçi davranmıyordu. güney vietnam'ın kuzey'e göre daha demokratik olduğu açıktı ama öyle vahşi bir mücadele sürerken hangi tarafın askerinin daha az şüphesi varsa ve daha az soru soruyorsa o taraf kazanacaktı.

    ho chi minh, insanlarla iletişimde çok başarılıydı. vietnamlıların yaşlılara saygı duyduğunu biliyordu ve daha yaşlı görünmek için uzun bir sakal bıraktı. herkese, kendisine "amca" diye hitap ettirirdi. bilerek çok alçak gönüllü bir imaj yaratmıştı. hep yalın bir dil kullanırdı. ho chi minh, babavatan'ı korumaları için halkına seslendi ve onlara dedi ki: "bu savaş 10 yıl da sürebilir, 20 yıl da, daha uzun da. ama vietnam halkının gözünü korkutamayacaklar. hiçbir şey bağımsızlık ve özgürlükten kıymetli değildir." güney tarafıysa, bu kadar kendisini adamış değildi. güney'in lideri beceriksizdi ve bu yüzden güneydeki vietnamlıların içlerini sonunda komünistlerin kazanacağı korkusu kaplamıştı.

    başkan kennedy, en iyilerin en iyileri sandığı grubu toplamasından 20 yıl önce, vietnam'ın kuzeyindeki bir mağarada ho chi minh de en iyilerin en iyilerini toplamıştı, bu adamlar uzun süredir iş üstündeydi ve amerikan ordusu vietnam'a geldiğinde, ho chi minh ve kennedy'nin vizyonlarının kaçınılmaz çatışması üzerine zaferlerini inşa etmek için planları hazırdı. amerikan stratejisini ne kadar düşünürseniz, işe yaramasının pek mümkün olmadığından da o kadar emin olursunuz.

    vietnam'a savaşmaya gelen tüm amerikalılar, şehirlerde yaşayanlara dost canlısı gözüyle bakardı. ama köylerde yaşayanlara viet kong gözüyle bakarlardı çünkü viet kong'un üniforması yoktu. amerikalılar bir gerçek düşmanı öldürseler onun yerini sadece bir kişi alırdı. yanlış kişiyi öldürürlerse, on yeni düşman edinirlerdi ve çoğu zaman yanlış adamı öldürüyorlardı. bu şekilde nasıl kazabilirlerdi?

    güney vietnam'ın 44 bölgesinin her birinin kendi şefi vardı. bazıları siyasi atamalardı, başkan diem'in rüşvetçi müttefikleriydi. kien hoa'nın bölge şefi tran ngoc chau ise farklıydı. eski imparatorluk şehri hue'den seçkin bir yargıcın oğluydu. kardeşleriyle birlikte viet minh'le fransızlara karşı savaşmıştı ama komünist parti'ye katılmayı reddetmişti. viet minh'in kendilerini adamışlıklarına hayrandı ama kendilerinden farklı olmaya cesaret edenleri cezalandırışlarından hoşlanmazdı. viet minh'ten ayrıldı, onlara karşı savaşan orduda binbaşı oldu ve sonunda komünist taktikleriyle ilgili birinci elden bilgileriyle diem'i o kadar etkiledi ki, albaylığa terfi etti ve viet kong kalelerinden kien hoa'nın yöneticiliğine getirildi. yozlaştırılması imkansız biriydi. insanlar, zamanla onun seçimle gelmemiş olsa bile gerçekten kendilerini temsil eden biri olduğunu anladılar. chau, "bana bir amerikan helikopterinin fiyatına eşit bütçe verin, ben de size pasifleştirilmiş bir bölge vereyim" demeyi severdi. "o kadar parayla pirinç yetiştiricilerinin yaşam standartlarını yükseltebilirim ve hükümet yetkililerine çalmaya gerek duymayacakları kadar ödeme yapabilir." chau, viet kong'u avlamak yerine ikna etme yoluna gitti. "onları öldürmek değil, aramıza katmak istiyorum. gerçek bir viet kong ailesinin yerini öğrendiğimde aileyi kazanmaya çalışıyorum ve onlar aracılığıyla ailesini bırakıp viet kong'a katılan adamı kazanıyorum. ve ancak başarısız olursanız, bu adımlar işe yaramazsa onu öldürürsünüz." cia ve vietnamlıların ise, bu konuşmanın yalnızca son bölümü ilgilerini çekmişti.

    yurtta, amerikalılar vietnam'da olanlara çok az dikkat ediyordu. televizyonda the beverly hillbillies ile gunsmoke izliyorlar ve yankeeler yine dünya kupasını kazanacak mı, diye merak ediyorlardı, bir de marilyn monroe'nun ölümünü. ama bazı amerikalılar, sosyal değişimin yavaşlığı karşısında sabırsızlanmaya başlamıştı. 1950'lerde amerikalılara, dünyanın en iyi ülkesinde yaşadıkları söyleniyordu. dünyanın en iyi ülkesinin vatandaşı olmanın manasını çözmeye çalıştıkları sırada, sivil haklar hareketi toplum bilincini harekete geçirdi. başta güçsüz olduklarını düşünüyorlardı, tarihi değiştirebilecek oyuncular olduklarını düşünmüyorlardı. aniden, güneydeki siyahi öğrenciler bunu yaptılar. bu olay, bütün amerikanın aklını başından almıştı. diğer amerikalılar, nükleer silahların dünyaya yayılmasından endişeliydi ve amerika'da hareketlilik başlamıştı.

    saygon'da, diem konuşma yaparken bir kafeteryadaysanız biri kalkıp radyoyu kapatırdı, kendi halkıyla teması kaybetmişti; diem, demokrasinin tam tersiydi. güney vietnam'ın kuzey ile rekabeti, basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğüyle açık bir toplum oluşturmak için altın bir fırsat olmalıydı. ama iki sistem de yapısal diktatörlükler ve baskıcı sistemlerse, ortada bir seçenek yok demektir. biri komünist parti'nin, diğeri bir ailenin baskısı altındaydı. hükümeti yöneten aslında diem değil, kardeşiydi. diem'in kardeşi ngo dinh nhu, stratejik yerleşim planının mimarıydı. komünistlerin acımasızlığını ve yöntemlerini taklit ederek partiyi yönetir, rejim düşmanlarını izleyip tutuklayan özel güvenlik birimlerini denetlerdi. diem ve nhu'nun neler yaptığını fazla didikleyen bazı gazetecilere ülkeden ayrılmaları emredildi. amerikalı bir gazeteci itiraz ettiğinde, nhu'nun sivri dilli karısı ona, "vietnam'da sizin çılgın özgürlüklerinize yer yok" dedi.

    bu arada taşrada, john paul vann ve diğer danışmanlar, diem rejiminin yozlaşmışlığının sahadaki komutanlara kadar indiğini fark etmeye başlamıştı. bir zamanlar düşmanla savaşmaya gönüllü olan askerler artık isteksizdi. artık çatışmaya gitmek dahi istemiyorlardı. john paul vann vietnamlılarla geceleri ilerlerdi ve viet konglar pusuya yaklaşırken her zaman birinin öksürdüğü veya başka bir ses çıkardığı dikkatini çekmişti, savaşmak istemiyorlardı. güney vietnamlı subaylar, muharebe becerilerinden çok başkan diem'e sadakatlerine göre seçiliyordu ve adamları da bunu biliyordu. birleşik devletlerin yapması gerektiği şey, vietnamlıları yozlaşmanın önüne geçmeye zorlamaktı. şayet geçmezlerse "biz gidiyoruz, kaybedecek ata oynamayız ve siz kaybedecek at olmaya heveslisiniz. bu savaşı kazanamayacaksınız" denmeliydi.

    ekim 1962'de, abd ve sovyetler birliği birbirlerini yok etmeye hiç olmadıkları ve olmayacakları kadar yaklaştı.

    "iyi akşamlar sevgili vatandaşlarım. bu hükümet söz verdiği gibi, sovyetler'in küba adasına yaptığı askeri takviyeleri yakından izlemeyi sürdürdü. geçtiğimiz hafta, şüphe götürmeyen deliller bu kuşatılmış adaya bir dizi füze fırlatma sahası kurulmakta olduğunu göstermiştir." -başkan kennedy

    sovyetler birliği, abd'nin 150 kilometre yakınına gizlice nükleer füze yerleştirmişti. genelkurmay başkanlığı, başkan kennedy'den küba'yı bombalamasını istedi. kennedy ise karşı çıktı ve sovyet gemilerinin adaya ikmal yapmasını engellemek için deniz ablukası kurulmasını emretti. gergin bekleyişle dolu 13 gün boyunca dünya nefesini tutmuştu. sonunda, türkiye'den amerikan füzelerini kaldırma vaadi karşılığında, kruşçev de küba'dan füzeleri kaldırmayı kabul etti. ne abd ne de sovyetler birliği bir daha bu şekilde doğrudan karşılaşmak istiyordu. bundan sonra vietnam'daki büyüyen uzlaşmazlık gibi sınırlı savaşlar daha da büyük öneme kavuşacaktı.

    amerikalı gençler, böylesi bir dönemde, bir mantar bulutunun gölgesinde yetiştiler. başkan kennedy küba füze krizi hakkında konuşurken, "acaba bir kızı öpebilecek miyim" diye düşünen bu gençler, ruslara karşı savaşın devam ettiği bir döneme büyüdüler. ama bu savaş direkt ruslarla değil, uyduları olan vietnamlılarla yapılıyordu ve bu vietnamlılar, rus komünizminin uzantısıydı. hükümet nereye gidilmesi gerek diyorsa, bu gençler oraya gidecekti. bu genç nesil, hükümetlerinin kendilerine yalan söylemeyeceğine inanan son neslin çocuklarıydı.

    vietnam'daki amerikalı gazeteciler, saygon tarafının kusurlarıyla, nasıl savaşmadıklarıyla, yozlaşmışlıklarıyla, emirlere uymayışlarıyla, örgütsüzlükleriyle ilgili haberler yazıyorlardı. o esnada aniden, general harkins'in saygon'daki adamlarının taktığı "baldırı çıplak küçük piçler" lakaplı viet kong ilk defa ayağa kalkıp savaştı. böylece birden bire saygon tarafının kusurları iyice ortaya çıkmış oldu. bu durum, gökyüzüne atılmış bir işaret fişeğinin muharebe alanını aydınlatması gibiydi ve her şey açığa çıkmıştı. 1962 noelinden birkaç gün sonra arvn'in 7. tümeni, saygon'un 60 km güneybatısındaki tan thoi köyünde bir yerden yayın yapan bir viet kong telsizini ele geçirme emri aldı. köy pirinç tarlalarıyla çevriliydi. sulama kanalıyla komşu ap bac köyüne bağlanıyordu. istihbarata göre telsizi koruyan gerillaların sayısı 120'den fazla değildi. john paul vann kusursuz görünen bir saldırı planı hazırlanmasına yardım etti. helikopterlerin ve zpt'lerin desteğiyle 1200 güney vietnam askeri üç yönden köye saldıracaktı. sağ kalan viet konglar modern silahlarla karşılaştıklarında veya sayı üstünlükleri olmadığında hep yaptıkları gibi bırakılan açıktan kaçmaya kalktıklarında topçular ve hava saldırıları onları yok edecekti. albay vann, gözlem uçağından çarpışmayı gözlemleyecekti. ama gelen istihbarat tamamen yanlış çıktı. bölgede 120 değil, 340'tan fazla viet kong vardı. komünist casuslar onlara saldırıya uğrayacaklarını haber vermişti ve bu sefer savaşmadan kaçmayacaklardı. viet kong gerillaları, saklanabilecekleri hendekler kazıp sığınaklar hazırladılar, önlerini net olarak görebiliyorlardı, yani ateş açınca düşman askerlerini öldürebileceklerdi çünkü arvn askerleri açık arazide yürümek zorundaydılar. 2 ocak 1963 sabahı saat 06:35'te, 10 amerikan helikoperi bir arvn bölüğünü tan thoi'nin kuzeyine bıraktı. arvn bölüğü bir direnişle karşılaşmadı. bu arada iki arvn sivil muhafız taburu, güneyden yaya olarak ap bac köyüne yaklaştı. viet kong komutanı ateş emri vermeden önce sivil muhafızların 30 metre mesafeye gelmesine izin verdi ve ateş açıldı. birçok arvn askeri öldürüldü, sağ kalanlar bir hendeğe saklandı. silahlı 5 helikopterin eşlik ettiği askerlerle dolu 10 helikopter yardıma geldi. viet kong'un amacı helikopterleri vurmaktı ve yere indikleri an havan topu ve mitralyöz ateşine tutuldular. viet kong mitralyözleri 15 helikopterden 14'ünü vurdu, helikopterlerin 5'i yok edildi ve amerikalı mürettebatın tamamı öldü ya da yaralandı. o andan itibaren viet kong artık düşmandan korkmayacaktı. düşman ateşi düşen helikopterlerden inmeye çalışan arvn askerlerine odaklanmıştı. albay vann çaresizce tepelerinde uçuyordu. telsizle arvn komutanını aradı, ondan adamları kurtarması için zpt birliklerini yollamasını istedi. amerikan helikopterleri vurulmuş ve viet kong mevzilerinin hemen önündeydiler, amerikalılar öldürülmüş ve yaralanmıştı, karargahtaki danışmanlar hemen oraya ulaşmalıydı ama amerikalılar yalnızca danışmandı ve arvn komutanlarının saldırı emri vermesi gerekiyordu. amerikalı danışman yüzbaşı james scanlon, mevkidaşı ly tong ba'ya "hemen oraya gitmemiz gerektiğini biliyorsun" dedi. yüzbaşı tong ba, yüzbaşı scanlon'a "hayır, gitmiyorum" dedi çünkü üstleri yerinde kalmasını emretmişti. scanlon'un üstü albay john vann, telsizden onları oraya götürmesi için bağırıyordu. scanlon'un tong ba'yı harekete geçmeye ikna etmesi bir saatini aldı. zpt'ler pirinç tarlalarını aşıp tuzağa düşen adamlara ulaşana dek iki saat daha kaybedildi. nihayetinde kurşun sesleri dinmişti, her şey sakin gibiydi. ilk iki zpt rampalarını indirdi ve piyadeler dışarı çıktı ilerlerken ağaçlara yaylım ateşi açmaya hazırlandılar. geçmişte bu kadarı viet kong'u kaçırmaya yetmişti ama bu sefer farklıydı. zpt'lerin 8'i saldırıya uğradı, dakikalar içinde topçu subaylarının 6'sı öldürüldü, başlarından vuruldular. viet kong, arvn'i duman etmişti. tıpkı bir bilardo masası gibiydi; arvn askerleri yeşil alanın ortasındaydı ve viet kong gerillaları deliklerden onlara ateş ediyorlardı. yüzbaşı tong ba birkaç zpt'yi daha ilerlemeye ikna ettiğinde, gerillalar tilki deliklerinden fırlayıp el bombaları fırlattı. hiçbiri ciddi hasara yol açmadı ama zpt sürücülerinin morali öylesine bozulmuştu ki, durdular, geri döndüler ve helikopter enkazlarının arkasına çekildiler. gözcü uçağındaki albay vann, güney vietnam ordusuna kalan tüm askerlerle düşmana saldırması için yalvardı ama arvn komutanları reddetti. o gece viet kong ortadan kayboldu, ölü ve yaralıların çoğunu da beraberlerinde götürdüler. en az 80 güney vietnamlı ve 3 amerikalı danışman öldürülmüştü. cesetleri zpt'lere yüklediler, zptler ağızlarına kadar dolmuştu. yüzbaşı scanlon, ölen amerikalı danışmanlara vietnamlıların dokunmasına izin vermedi, tek başına kendisi taşıdı.

    güney vietnamlıların cesetleri götürülemeden saygon'dan gazeteciler geldi, gördükleri karşısında dehşete düştüler ve gerçekte neler olduğunu öğrenmeye çalıştılar. albay vann, gazetecileri kenara çekip her şeyi anlattı. "ap bac muharebesi, sefil bir performans oldu. arvn ordusu bizi dinlemedi. aynı şekilde aynı hataları tekrarlayıp durdular."

    ama saygon'da general harkins hemen zafer ilan etti. "arvn kuvvetlerinin bir amacı vardı ve o amaca ulaştık. viet kong gitti ve kayıpları hükümet güçlerininkinden fazlaydı. daha ne istiyorsunuz?" gazeteciler halberstam ve sheehan, ap bac'ın aslında yenilgi olduğunu yazdıklarında, pasifikteki abd komutanı hepsini reddetti ve gazetecileri takım oyuncusu olmaya çağırdı.

    ap bac çok önemliydi, viet kong gerillaları beş helikopter düşürdüler ama öncesinde helikopterlerden korkuyorlardı, zptleri de durdurdular. daha da önemlisi; kendi insanlarına amerikalılara direnip kazanabileceklerini gösterdiler.

    ap bac ile viet kong hareketi enerji kazanmıştı. en zor çarpışmalarda viet kong gerillaları, ap bac'tan ilham alp bağıra çağıra ateş etmeye başlarlardı. düşmandan artık korkmuyorlardı.

    hanoi'de ap pac muharebesi, partinin birinci sekreteri le duan ve politbüro'daki müttefiklerince, güney vietnam rejiminin zayıflığının ispatı olarak görüldü. amerikalı danışmanlar ve silahlarıyla yüzleşildiğinde bile, viet kong, nasıl saygon güçlerini ağır kayba uğratıp paçayı sıyıracağını öğrenmişti.

    saygon'da başkan diem, arvn'in kaybetmediğini, kazandığını iddia etti. ap bac geçici bir aksaklıktı ve amerikalıların ülkesini nasıl savunacağını veya nasıl yöneteceğini söylemelerine de içerlemişti. başkan'ın yengesi madam nhu daha ileri gitti ve amerikalıları "sahte kardeşler" ilan etti.

    aynı ilkbaharda başkan kennedy bir arkadaşına: "vietnam'da kalma şansımız yok. bu insanlar bizden nefret ediyor ama öyle bir bölgeyi komünistlere verip de halkın beni tekrar seçmesini bekleyemem."

    diem hükümeti, güney vietnam'da inançlarına getirdiği kısıtlamaları protesto eden budist keşiş ve rahibelere binlerce sempatizan kazandırdı. diem, köylü nüfusu kendisine düşman ederek başlamıştı ki, viet kong böyle oluşmuştu. şimdi de şehirli nüfusu kendisine düşman ediyordu. ap bac muharebesi'ni izleyen aylarda, nüfusunun %70'i budist olan güney vietnam, viet kong ile ilgisi olmayan sivil çatışmaların pençesindeydi. sorunun kalbinde din ve milliyetçilik vardı. nüfusun çoğunluğunun budist olduğu ülkeyi, yıllardır katolik azınlık yönetiyordu. aynı yılın ilkbaharında, hue şehrinde, diem'in abisinin katolik piskoposu oluşunun 25. yılını kutlamak için her yana bayraklar asılmıştı. ama şehrin budistleri, gotama buda'nın 2557. doğum gününü kutlamak için kendi bayraklarını astıklarında, polisler tüm bayrakları parçaladı. protestocular sokaklara döküldü. katolik bölge şefi yardımcısı, göstericileri bastırmak için güvenlik güçlerini görevlendirdi ve askerler ateş açtı. 9 protestocu öldü, en gençleri 12, en yaşlıları 20 yaşındaydı. diem rejimi viet kong'u suçladı. ülkenin dört bir yanındaki keşişler özür talep ettiler. ayrıca katolik memurların yaptığı ayrımcılığın bitmesi için çağrıda bulundular. çoğu budist, diem'in politikalarını dini inançları için tehdit olarak görmeye başlamıştı. amerikalı yetkililer diem'i ve kardeşi nhu'yu komünizmle mücadelede ülkenin bütünlüğünü korumak adına budistlere önemli ayrıcalıklar tanımaya davet ettiler ama diem ve kardeşi reddeti. 10 haziran 1963'te, gazeteci malcolm browne isimsiz bir ihbar aldı. ertesi gün saygon'daki büyük bir kavşakta önemli bir şey olacaktı, fotoğraf makinesini yanına aldı. diem rejiminin baskılarını protesto etmek için quang duc adında 73 yaşındaki keşiş kendini yaktı. büyük ve sessiz bir kalabalık onun ölümüne yanışını seyrederken, başka bir keşiş hiç durmadan ingilizce ve vietnamca şunları söylüyordu: "budist bir keşiş şehit oluyor. budist bir keşiş şehit oluyor." bu keşişin küllerini ana tapınaklarından birine götürdüler. insanlar sıralar halinde önünden geçerken, sıradan vietnamlı kadınlar üstlerindeki bir parça altını veya alyanslarını çıkarıp mücadeleye destek olmak için bir şişeye attılar. o an anlaşıldı ki, diem rejiminin işi bitmişti.

    kısa süre içinde birçok keşiş de kendini yakarak şehit oldu. madam nhu'nun yeni söylemleri durumu daha da kötüleştirdi. "keşişlerin yandığını gördükçe alkışlayasım geliyor. keşişler kendilerini yakacaklarsa kibritler benden" diyordu. "yaptıkları tek şey, kendi keşişlerinden birini, uyuşturucu verdikleri, özgüvenini yok ettikleri bir adamı kızartmak oldu. ve o kızartma işlemini bile kendi kendilerine yeterek yapamadılar, ithal benzin kullandılar."

    madam nhu kibirli ve güce aç biriydi. eşi mösyö nhu da, insanları tutuklayıp işkence eden gizli polisin başıydı ve bütün aile yolsuzluk yapıyordu. insanlar da bu rejimden haklı olarak korkuyordu ama nefret duygusu artık korkudan daha fazla yer etmişti.

    pek çok katolik de dahil olmak üzere, öğrenciler budistlerin amacı uğruna birleşti ve bazı ordu subayları da onlara katıldı. ordu mensubu, ülke budistlerin protestolarıyla yanmak üzereyken, bu durum böyle devam edebilir mi, diye kendilerine sormak zorundaydılar.

    amerikalıların birçoğu, vietnam'dan ilk olarak yanan keşiş sebebiyle haberdar olmuştu. güneyli siyahilerin sivil haklar hareketini izlemişlerdi ve amerikalılar için standardı bu belirlemişti. adaletsizliğe baş kaldırıyor, dayak atılmasına, köpeklerin saldırmasına veya polislerin copla vurmasına karşı duruyorlardı. bu kadar ileri gitmeyi göze alan insanlara büyük bir saygı duyuyorlardı. derken 1963 yılında televizyonda saygon'daki keşişi gördüler, bu olağandışı bir eylemdi. budist bir keşiş kendisini neden saygon sokaklarında yakıyordu?

    protestolar sürerken washington ve saygon arasındaki gerilim iyice arttı. kennedy yönetimi ne kadar değişim talep ederse, diem ve kardeşi nhu da o kadar direniyordu. beyaz saray, yeni amerikan büyükelçisi olarak eski senatör henry cabot lodge'un saygon'a gönderileceğini duyurdu. başkan, onun gibi yüksek merciden birinin, diem'in amerikan tavsiyelerini dinlemesini sağlayacağını umuyordu. diem etkilenmediğini itiraf etti: "isterlerse on tane lodge göndersinler. toplarını bu saraya doğrulttukları sürece beni ve ülkemi küçük düşürmelerine izin vermeyeceğim" dedi ancak giden büyükelçi frederick nolting'e, budistlere baskı yapacak yeni adımlar atmayacağına dair söz verdi.

    derken 21 ağustos 1963'te, gece yarısından birkaç dakika sonra, eski büyükelçi nolting gitmişken ve yeni büyükelçi lodge'un gelişine bir gün varken, başkan diem saygon'daki tüm kıdemli amerikalı yetkililerin telefonlarını kesip, kendi özel kuvvetlerinden yüzlerce askeri saygon, hue ve diğer güney vietnam şehirlerindeki budist tapınaklarına baskına yolladı. 1400 keşiş, rahibe, öğrenci ve sıradan vatandaş o gün toplanıp götürüldü. sıkıyönetim ilan edildi, mitingler yasaklandı, askerlere akşam 9'dan sonra sokakta kimi görürlerse vurma yetkisi verildi. üniversite öğrencileri keşişleri desteklemek için protestolara katıldığında, diem vietnam'ın üniversitelerini kapattı. o zaman lise öğrencileri sokaklara doldu ve diem liseler ile orta okulları da kapattı ve kendi hükümetinin yetkililerinin çocukları da dahil olmak üzere binlerce çocuğu tutuklattı. henry cabot lodge, bu kargaşanın ortasında abd büyükelçiliği görevini devraldı. lodge, başkan diem'in kardeşi nhu'nun görevden alınmasını talep etti, yoksa abd'nin vietnam'a yardımlarının kesileceğini bildirdi.

    tapınak ayaklanmalarının ışığında, vietnamlı generallerden oluşan ufak bir grup saygon'da cia ile irtibata geçti ve cia yetkililerine, diem'in kardeşi nhu'nun hükümeti büyük ölçüde kontrol ettiğini söylediler ve darbe yaparlarsa washington'ın tepkisi ne olurdu, diye sordular. başkan kennedy ve danışmanları tesadüfen şehir dışındaydı, bu yüzden uzak doğu'dan sorumlu bakan yardımcısı ve diem rejimi eleştirmenlerinden roger hilsman, büyükelçi lodge'a yeni talimatlar içeren bir telgraf mesajı yazma görevini üstlendi. "abd hükümeti, nhu'nun gücü elinde tuttuğu bir duruma daha fazla müsamaha gösteremez" diye yazmıştı. diem'e kardeşinden kurtulma şansı verilmeliydi. diem reddederse, lodge vietnamlı generallere "diem'in kendisinin korunamayacağı gerçeğiyle yüzleşmek zorundayız" diyecekti.

    başkan kennedy, massachusetts'te tatildeydi. bakanlık müsteşarı george ball, başkana telgraf mesajının bir bölümünü telefonda okudu. 1950'lerin başlarından itibaren abd hükümeti iran, guatelmala, kongo ve başka yerlerdeki soğuk savaş darbelerini desteklemiş, hatta planlamıştı. kennedy, kıdemli danışmanların hilsman'ın telgrafını çoktan onayladıklarını zannederek onaylamaya karar verdi, oysa onaylamamışlardı. ve bir şekilde, washington'dan gelen telgraf yüzünden, büyükelçi lodge tek çözümün sadece kötü kardeşten, ngo dinh nhu'dan değil, diem'in kendisinden de kurtulmak olduğuna karar verdi. böylece bütün bu darbeyi destekleme olayı başlamış oldu.

    2 eylül 1963'te, işçi bayramı'nda*, cbs news'tan walter cronkite, başkan kennedy ile bir röportaj yaptı. kennedy, bu fırsatı başkan diem'e mesaj iletmek için kullandı:

    cronkite: "bay başkan, şu anda devam eden tek sıcak savaş vietnam'daki ve orada da belli ki bazı zorluklar çekiyoruz."
    kennedy: "hükümet kamuoyu desteğini kazanmak için daha büyük çaba sarf etmedikçe, oradaki savaşın kazanılabileceğini sanmıyorum. son kertede, bu onların savaşı."
    cronkite: "saygon'dan gelen tüm işaretler, başkan diem'in yöntemlerini değiştirme niyetinde olmadığını göstermiyor mu?"
    kennedy: "değiştirmezse bu elbette kendisinin kararı. on yıldır o görevde ve dediğim gibi, pek çok kez devre dışı kalmasına rağmen bu yükü taşımaya devam etti. bizim görüşümüz bu şekilde başarılı olamayacağı yönünde. ama çekilmemiz gerektiğini söyleyenlere katılmıyorum. o büyük bir hata olurdu. büyük bir hata. amerikalıların böyle girişimlerde bulunmasının sevilmediğini biliyorum. 47 amerikalı öldürüldü. komünist sisteme karşı çaresiz bir mücadele içindeyiz. asya'nın çinlilerin kontrolüne geçmesini istemiyorum."
    cronkite: "bu hükümetin hala halkın desteğini kazacanak vaktinin olduğuna inanıyor musunuz?"
    kennedy: "inanıyorum. politika ve personel değişiklikleriyle bence olabilir. eğer o değişiklikleri yapmazsa kazanma şansının yüksek olacağına pek ihtimal vermiyorum."

    telgrafa rağmen kennedy ve danışmanları darbe konusunda ikiye bölünmüştü. robert mcnamara, maxwell taylor, başkan yardımcısı lyndon johnson ve cia başkanı darbe karşıtı uyarılarda bulunmuştu. hiçbiri diem'e özel bir sempati duymasa da başka bir alternatif olduğuna inanmıyorlardı. fritz nolting çağırıldı ve "onlarla uğraşmak zor olsa da, vietnam'da diem ve kardeşı nhu'nun cüretine ve soğukkanlılığına sahip kimse yok. onları bırakırsak vasat generaller döngüsünün içine düşeriz" dedi ve kesinlikle haklıydı. ama dışişleri bakanlığı'ndaki pek çok kişi yeni bir yönetim olmadan güney vietnam'ın ayakta kalamayacağına inanıyordu. tartışma şiddetlendi. kennedy, "aman tanrım! hükümetim parçalanıyor" dedi. sonunda kennedy, lodge'la asi generallere abd'nin darbe yapmayı istememekle birlikte, yapılan darbeyi engellemeyeceği haberini yolladı.

    generaller planlarını yaptı. 1 kasım 1963'te darbecilere sadık askerler saygon'daki kilit noktaları ele geçirdi ve diem ile nhu'nun teslim olmasını talep etti. şehir için verilen mücadele 18 saat sürdü ve çoğu saldırı başkanlık sarayına odaklanmıştı. cumartesi günü sabah saat 06:30'u biraz geçe vuruşma sesleri kesildi. diem ve nhu kaçıp bir kiliseye sığındı ve ülkeyi sağ salim terk etmelerine izin verilmesi koşuluyla asilere teslim olmayı kabul ettiler. zpt'lerle alındılar ve araca biner binmez infaz edildiler. madam nhu darbeden sağ kurtuldu, abd'de iyi niyet turundaydı.

    1 kasım'da bütün sistem devrildi. saygon'daki en heyecan verici an bu andı. güney vietnamlılar bunun iyi bir şey olduğunu düşünüyorlardı çünkü diem savaşı kazanmayı imkansız kılıyordu ve halk ona karşıydı.

    büyükelçi lodge, washington'a "bugün bütün vietnamlıların yüzü gülüyor. artık bunun daha kısa bir savaş olması ihtimali var. tabii generaller bir arada kalmayı başarabilirse. böyle bir operasyonu başaran subaylar ve askerler, kalplerini ortaya koyarlarsa savaş alanında da iyi iş çıkaracaklardır."

    başkan kennedy bundan o kadar da emin değildi. diem ve nhu'nun öldürülmesinden rahatsız olmuştu. üç gün sonra darbeyle ilgili kendi hüzünlü tasvirini ve gelecekle ilgili endişelerini deklare etti:

    "pazartesi, 4 kasım 1963. hafta sonunda saygon'da darbe gerçekleşti. üç ay devam eden tartışmalar buradaki ve saygon'daki hükümetleri böldü. ağustos'taki darbeyi önerdiğimiz telgrafımızdan başlayarak bunun sorumluluğunu üstlenmemiz gerektiğini düşünüyorum. yuvarlak masa toplantısı yapmadan buna rıza göstermemeliydim. diem ve nhu'nun ölümleri beni çok sarstı. öldürülüş şekilleri durumu daha da iğrenç kıldı. şimdi mesele şu: generaller bir arada kalıp istikrarlı bir hükümet mi kuracak, yoksa saygon kamuoyu baskıcı ve demokrasi düşmanı olduğu için yakın gelecekte bu hükümetin aleyhine mi dönecek?"

    başkan kennedy, sorusunun yanıtını görecek kadar uzun yaşamayacaktı. 18 gün sonra dallas'ta suikasta uğradı ve öldürüldü. artık güney vietnam'da 16.000 amerikalı danışman vardı. bu askerlerin kaderleri ve savaş hazırlığındaki ülkenin kaderi, artık başka bir başkanın, lyndon baines johnson'ın ellerindeydi.

    bölüm 3: lyndon johnson dönemi başlıyor, abd'nin bizzat savaşa dahil olma süreci
    lyndon johnson: "dün gece bu konuyu düşünerek sabahı ettim. düşündükçe anlam veremedim. başka bir kore'ye daha giriyormuşuz gibi duruyor. bu beni çok korkutuyor. kendimizi adadığımızda oradan ne elde etmeyi umabileceğimizi anlamıyorum. savaşmaya değer görmüyorum ve oradan çıkabileceğimizi sanmıyorum."
    ulusal güvenlik danışmanı mcgeorge bundy: "şimdiye kadar gördüğüm en güç durum. içinden çıkılmaz bir hal."
    başkan johnson: "oradaki çocuklara talimat vermeyi düşündüm ama ne diye talimat vereceğim? vietnam'ın benim için ne değeri var? bu ülke için ne değeri var? şimdi tabii komünistleri kovalamaya başlarsanız onlar da sizi kendi meskeninde kovalamaya başlayabilir."
    danışman bundy: "evet, işte sorun tam da bu. bu sorun elimizde patlarsa, dünyanın geri kalan yarısı bu şekilde düşünecek."
    başkan johnson: "savaşa girmek çok kolaydır ama savaştan paçayı sıyırmak bir hayli zordur. walter ve mcnamara'nın bunu değerlendirmesini istiyorum."

    lyndon johnson'ı 1963'ün kasım ayında başkanlığa getiren şey trajediydi. ertesi sene seçmenlerle yüzleşene dek kendini tamamen yetkili görmedi. ama ülkesine olan sevdası, kahramanı başkan franklin roosevelt'e olan hayranlığı kadar büyüktü. beyaz saray'daki yıllarında 200'ü aşkın yasanın meclisten geçmesi için mücadele verdi. 1964 yurttaş hakları kanunları, 1965 oy hakkı kanunu, eğitim alanında federal yardım, head start programı, tıbbi bakım sigortası ve birleşik devletler'deki fakirliğin kökünü kazımayı amaçlayan nice yasalar. hepsi, onun tabiriyle büyük toplum'u kurmak içindi. dış ilişkilerde ise kendine daha az güveniyordu. bir keresinde "yabancılar alışkın olduğum halk gibi değil" demişti. onlarla baş edebilmek için kennedy'nin en iyi danışmanlarını ofiste tuttu. devlet danışmanı olarak dean rusk, savunma danışmanı olarak robert mcnamara, ulusal güvenlik danışmanı olarak ise mcgeorge bundy bulunuyordu. "eski başkandan daha çok size ihtiyacım var" demişti. johnson halka şu vaatte bulundu: "bu ülke, güney vietnam'dan batı berlin'e kadar taahhütlerini gerçekleştirecektir." ama vietnam içten içe onu dehşete düşürüyordu. büyükelçisi ona "işler giderek daha da sarpa saracak" demişti. başkan: "güney vietnamlıların kıçlarını kaldırıp o ormanlara girmelerini ve komünistlerin canlarına okumalarını istiyorum. sonra da beni rahat bırakmalarını istiyorum çünkü ülkemde yapacak daha büyük işler var" diye yanıt verdi. johnson, güney vietnam başkanı diem'i deviren ve öldüren askeri darbeye karşı geldi. bu durumun yangını körüklemesinden korkuyordu.

    öyle de oldu. viet kong ülke çapında koordineli saldırılarda bulunuyordu. yalnızca iki haftada 400 kişi saldırmıştı çünkü viet kong, diem devrildiğinde heyecanlanmıştı ve tüm ülkeyi özgürlüğüne kavuşturacağını sanmıştı. gece gündüz demeden sürekli saldırdılar. birçok paralı asker teslim oldu veya viet kong tarafına geçti. tahmini olarak güney vietnam taşrasının %40'ı ve halkın %50'sinden fazlası etkin bir şekilde viet kong'un elindeydi. diem'i deviren güneyli generaller de kendi aralarında atışıyorlardı. diem suikastının ardından bir darbe serisi başladı. gücü ele geçiren her hükümet, bir öncekinden daha az etkindi.

    1964 senesinin ocak ayında, abd teşvikiyle general nguyen khanh bir darbe daha gerçekleştirdi. mart ayında başkan johnson, khanh'ın amerikadan yana olduğunu insanlara göstermek talimatıyla mcnamara'yı vietnam'a yolladı. johnson: "onu meydana çıkartalım ve halkla konuşturalım. mcnamara da yanında gitsin. böylece bu insanlar khanh'ın arkasında birleşik devletler'in olduğunu bilsinler."

    general khanh ile mcnamara taşra bölgesinde bir geziye çıktı. khanh sıkıcı, uzun ve yorucu konuşmasını vietnamca şu sözlerle sonlandırdı: "binlerce yıl vietnam! binlerce yıl vietnam!" mcnamara mikrofona doğru eğildi ve vietnamca'da aynı kelimeleri tekrarlama çalıştı ama telaffuzu yanlıştı ve söylediği sözler: "küçük ördek uzanmak istiyor" gibi bir anlama çıkıyordu, ton farklılığının farkında değildi ama halkın da umurunda değildi. mcnamara khanh'ın yumruğunu kavradı ve havaya kaldırdı. izlemeye gelen insanlar kaldırımlarda resmen birbirini eziyordu. başkan johnson danışmanlarına "bu darbe saçmalığı yetti artık" demişti ama khanh meşruiyetini halktan almamıştı ve diğer generaller güç savaşına devam etti. washington, budistlerin diem devrildiğinde sahip olmayı umdukları gerçek temsili hükümet talebine kulak asmadı. 1964 ocak ayı ve 1965 haziranı arasında sekiz farklı hükümet başa geldi. liderlerinin hepsi birleşik devletler'e o kadar yakındı ki, halk tarafından kukla olarak görüldüler. johnson'ın bezgin bir emir astsubayı, güney vietnam'ın ulusal simgesinin turnike şeklinde olması gerektiğini önerdi.

    bir gün ho chi minh'e bir kıdemli subayı, "ho amca, nasıl oluyor da plastik çarık ve böyle basit haki renkte kıyafetler giyiyorsun?" diye sormuştu. ho chi minh: "senin halkın çıplak ayakla gezse sen ne yapardın? kim kimden üstün?" diye cevapladı.

    ho chi minh, kuzey vietnam'da hala sevilen bir kişiydi. ülkenin hassas kalmasından hala kaygı duyuyordu. güneydeki çatışmayı kızıştırmak, amerikalıları daha aktif bir rol üstlenmeye zorlayacak diye hala tetikteydi ama gücü artık daha genç ve daha sabırsız liderlerle paylaşıyordu. kuzey vietnam'da da değişim ve kargaşa hakimdi, tıpkı saygon ve washington'da olduğu gibi. fakat amerikalıların bundan haberi yoktu.

    kuzey'de iki cephe vardı. güney'i özgürleştirmek konusunda anlaşsalar da, hala şiddetin ne kadar kullanılması gerektiğini tartışıyorlardı. 22 kasım 1963'te hanoi'de başlayan dokuzuncu parti genel kurulunda, başkan kennedy'nin dallas'ta suikasta uğradığı gün, politbüro savaşta en iyi şekilde nasıl ilerleneceği üzerine tartıştı. kuzey vietnam'ın iki komünist destekçisi ve üstü olan sovyetler birliği ile çin çelişkili tavsiyelerde bulundu. kuzey vietnamlılar, sovyetler ve çin'e "büyük biraderler" diyordu. sovyetler'in yeni politikası, soğuk savaş'ın şiddetini hafifletmekti. çin ise şiddet yoluyla dünya çapında devrim arayışlarındaydı. ara ara sertleşen iki haftalık tartışmada, sovyet stratejisini savunan hi chi minh, çinlilerin tarafını tutan birinci genel sekreter le duan tarafından köşeye sıkıştırıldı. sonrasında ho chi minh'in asıl gücü büyük ölçüde azaldı. o andan itibaren mutlak güce sahip olan ve savaşı kontrol eden kişi le duan'dı.

    diem'in düşüşü ve saygon hükümetinin düzensiz olmasıyla, le duan 1964'te hemen harekete geçmesi gerektiğine inandı. güney vietnam'da zafer elde etmek için iki aşamalı bir plan önerdi. ilk aşama vietnam halk ordusu'nu büyük ve nihai sonuç alınacak muharebelerle yok etmekti. ikinci aşama ise, le duan'ın içinde isyanı tetikleyeceğine inandığı şehirlere saldırmaktı. plana karşı çıkmasından şüphelenilen parti liderleri ve diğerleri revizyonist olarak yaftalandı, rütbeleri düşürüldü, ihraç edildi veya hapse atıldı. yüzlercesi esir kamplarına yollandı. le duan: "ho amca bocalıyor ama benim tek bir emelim var: nihai zafer" demişti.

    bakan mcnamara hatta:
    -"bob."
    +"buyurun bay başkan."
    -"rahatsız etmek istemezdim ama askeri zekaya sahip, savaşı kazanmak için bize askeri plan yapabilecek birileri var mı? mesafe katedelim dostum çünkü katetmezsek kalp krizi geçireceğim. bize elimizdekilerden daha iyi planlar sunabilecek biri lazım çünkü 1954'ten beri aynı plana sahibiz. işi bitiremiyoruz, kaybediyoruz."
    +"geriye dönmek istememin bir sebebi de bu. kuyruklarına basmak bu noktada işe yarayacaktır."
    -"benim istediğim, bu adamları tuzağa düşürüp günlerini göstermek için birisinin plan hazırlaması. birkaçını öldürelim, bunu yapmak istiyorum."
    +"bu amaca hizmet eden bir şeyle geri dönmeye çalışacağım."

    danışmanları bunun için onu zorladıklarında, johnson sene sonuna doğru amerikan askeri personel sayısını 16.000'den 23.300'e çıkardı ama saygon'da kendi ekibini istedi. henry cabot lodge'un yerine başkasını getirdi, general maxwell taylor'ı büyükelçisi yaptı ve amerikan askeri mücadelesini yönlendirmesi için ikinci dünya savaşı ve kore'de pek çok madalya kazanmış olan 49 yaşındaki general william westmoreland'i seçti. başkan, askeri baskıyı arttırarak hanoi'nin güney'deki gerilla mücadelesine olan desteğini kesmesini umuyordu. kuzey vietnam'daki birlikleri ve komşu ülke laos'taki tesisleri vurmaları için amerikalı pilotlara yetki verdi. askerlere kuzey vietnam adalarını bombalayıp kıyı üslerine baskın yapan güney vietnamlıları izleme talimatı verildi. tüm bunlar gizlice icra edilecekti, amerikan halkının haberi olmayacaktı çünkü seçim senesiydi. bu süre zarfında abd genelkurmay başkanlığı, abd'nin düşman şartlarına göre savaştığından emin oldu ve daha etkili ve çarpıcı icraatların yapılması, kuzey vietnam'daki kritik hedeflere hava saldırısı yapılması ve abd kuvvetlerinden kara birliklerinin güney vietnam'da konuşlandırılması için baskı yaptı. başkan johnson ise karşı çıktı, böyle saldırgan hamlelerin savaşa çin'i de çekmesinden korkuyordu. tıpkı çin'in 1950'de kore savaşı'na katıldığı gibi.

    "işine gelirse dediler. ben de onlara bizimle savaşa girecek meclisin ve annelerin olmadığını, seçimleri kazanmam gerektiğini, akabinde karara varabileceklerini söyledim." -başkan johnson

    oylar cumhuriyetçi rakibi arizonalı senatör barry f. goldwater ile arasında açık ara fark olduğunu gözler önüne serdi. goldwater, yönetimin komünist saldırıları karşısında zayıf olduğuna dair açık sözle ve taviz vermeden eleştiride bulunan birisiydi.

    "neden vietnam ile ilgili ne yapılacağı sorusundan kaçıyor? amerikan halkıyla yüzleşmek için seçimlerin bitimine dek beklemeyi mi umuyor? rakibim soğuk savaş hususundaki planını size söylemedi!" -senatör goldwater

    amerikalıların gözünde, komünistler güneydoğu asya'yı işgal ediyorlardı ve johnson kılını kımıldatmıyordu.

    johnson, vietnam'da gereğinin yapılması için siyasi güce sahip olmadığını düşünmüştü ama vakti geldiğinde capitol hill'e göndermek üzere, gerektiği takdirde güç kullanmasına izin veren meclis kararnamesini william bundy'den hazırlamasını istedi.

    30 temmuz 1964'te amerikan askerlerinin emriyle güney vietnam gemileri tonkin körfezi'ndeki iki kuzey vietnam adasını bombaladı. küçük kuzey vietnam deniz filosu teyakkuza geçirildi. ardından yaşananlar amerikan tarihinin en tartışmalı ve en önemli olaylarıydı. 2 ağustos günü öğleden sonra muhrip uss maddox, kuzey'e karşı güney vietnam hareketinin lehine istihbarat toplama görevinde uluslararası körfez sularında yavaşça hareket ediyordu. kuzey vietnam torpido botu timinin komutanı, uss maddox'a saldırmak üzere harekete geçti. amerikalılar ateş açtı ve ıskaladılar. kuzey vietnam torpidoları da hedefi ıskaladı. ama uçak gemisinde üslenmiş abd uçakları iki kuzey vietnam gemisini vurdu ve üçüncüsünü de denizde hareketsiz bıraktı. ho chi minh, donanmasının saldırısını duyunca çok şaşırdı ve emri kimin verdiğini öğrenmek istedi. görevli subay düşünmeden hareket ettiğinden ötürü resmi olarak kınandı. saldırı emrini kimin verdiği bilinmiyor. bugüne kadar vietnamlılar bile uzlaşamadı ama birçoğu le duan olduğuna inanıyor çünkü le duan savaşı bir üst seviyeye taşıyıp kızıştırmak istiyordu. bazılarına göre ise, le duan gibi zeki ve kurnaz bir lider neden böyle bir emir vermiş olabilirdi ki? taşra zaten onun elindeydi, amerikalılar 1965'e doğru büyük askeri kuvvet ile doğrudan müdahale etmemiş olsalar belki de güney vietnam rejimi düşecekti.

    washington'da, abd genelkurmay başkanlığı kuzey vietnam'a misilleme yapmak için çağrıda bulundu. başkan johnson reddetti. onun yerine beyaz saray sonraki kışkırtılmamış saldırıları takip edecek olan ağır sonuçlardan bahseden bir uyarı yayımladı, başkan johnson, güney vietnam'ın kuzey vietnam adalarına yaptığı baskınlardan dolayı saldırının kışkırtıldığını bilse bile. her iki taraf da tehlikeli bir oyun oynuyordu.

    4 ağustos'ta amerikalı telsiz operatörleri kuzey vietnam telsiz trafiğini yanlış çevirdiler ve yeni bir askeri operasyonun pek yakında olduğu sonucuna vardılar. aslında hanoi sadece torpido botu kumandanlarını güney vietnamlıların yeni baskınına karşı hazır olmaya çağırıyordu. uss maddox ve diğer muhrip uss turner joy yeni bir saldırıya hazırlanmıştı, beyaz saray da öyle.

    robert mcnamara: "gemilerimize yapılan ikinci saldırıdan sonra size şahsen öyle ya da böyle kuzey vietnam kıyısına misilleme yapma tavsiyesinde bulunuyorum."
    başkan johnson: "kahvaltı yaparken düşünüyordum da, üzerimize gelip bize ateş açtıklarında sadece ateş etmekle kalmayalım, aynı zamanda hani şu köprülerin birinde yaptığınız işler gibi bir şeyler falan yapalım." mcnamara: "kesinlikle. size tamamen katılıyorum sayın başkan."
    başkan johnson: "ama keşke halihazırda seçilmiş bir şey olsa ve üçünü hemencecik vursak."

    ikinci bir saldırı hiç olmadı ama o zaman uss maddox ve uss turner joy gemilerindeki endişeli sonar operatörleri, bir savaş olduğuna kendilerini inandırdı. johnson'a saldırının olası ama kesin olmadığı söylendi ve böyle bir ihtimal taşıdığından, başkan karşılıksız bırakılmaması gerektiğine karar verdi.

    "güney vietnam'ın barışçıl köylülerine karşı yapılan terör saldırısı, artık açık denizlerde abd'ye karşı yapılan açık bir saldırı halini almıştır. fakat şimdilik buna tepkimiz sınırlı ve uygundur. diğerleri unutmuş gibi dursa da, biz amerikalılar savaşı yaymanın riskini biliyoruz. yine de savaşı büyütmenin peşinde değiliz." -başkan johnson

    uss constellation uçak gemisindeki douglas a4 skyhawk hava filosuna, hon gai limanı yakınındaki torpido botu iskeleleri ve petrol tesislerine saldırma emri verildi. amerikan pilotları ilk defa kuzey vietnam'ı bombalayacaktı. bu saldırıda amerikan uçağı düşürüldü ve bir pilot kuzey vietnamlılarca esir alındı. savaş esiri olarak nitelendirilmeyi bekliyordu ama ortada bir savaş ilanı yoktu. everett alvarez kuzey vietnam'da havada vurulup düşen ve esir alınan ilk amerikalı havacıydı.

    başkan johnson, william bundy'den istediği kararnameyi capitol hill'e planlanandan iki ay önce gönderdi. yaşanan bu pilot krizi ile başkan johnson, sonuca daha hızlı ulaşmak için gerekli fırsatı yakaladığını düşünmüştü ama eline geçen tonkin körfezi kararnamesi oldu. bu kararname, büyükanne geceliği gibi her şeyi örtecekti ve o an kuzey vietnam'a abd'nin güney'i desteklediği mesajını iyice akıllarına kazımak için doğru zamandı. mesaj gönderilmişti ama abd düşmanı yanlış anlamıştı çünkü kuzey vietnam da en az abd kadar ciddiydi.

    7 ağustos 1964'te, 88'e 2 oyla senato tonkin körfezi kararnamesi'ni yürürlüğe koydu. beyaz saray'da tek bir meclis üyesi bile karşı çıkmadı. senatör goldwater artık johnson'ın kuzey vietnam'a karşı direnemediğini makul şekilde iddia edemeyecekti. bu süre zarfında birleşik devletler'in savaşa fazla müdahil olmasından kaygı duyan seçmenler, başkanın ölçülü tepkisine hayran kaldılar. johnson'ın savaşı idaresine verilen destek bir gecede %42'den %72'ye fırladı, amerikan halkı başkanına inanmıştı.

    le duan ve hanoi'deki yoldaşları ise inanmadı. başkanın savaşı büyütme peşinde olmadığı iddiasına çok az inançları kalmıştı. amerika muharip birlikleri göndererek varlığını arttırmadan önce, le duan güney vietnam'daki mücadeleyi kazanmak için canla başka çalıştı. hanoi ilk defa kuzey vietnamlı muvazzafları güney'e, laos ormanını keserek açtıkları yol ağları olan ho chi minh yolu'ndan gönderdi.

    1 kasım günü, viet kong gerillaları saygon yakınındaki bien hoa hava üssünü bombaladı. 5 amerikalı öldü, 30'u yaralandı. beş martin b-57 canberra bombardıman uçağı yerde yok edildi ve 15 tanesi de hasar gördü.

    muhabir: "sayın büyükelçi, sizce bu viet kong'un yeni bir gücü olduğunu mu gösteriyor?"
    büyükelçi taylor: "daha önce böyle yapmadıklarını kolayca söyleyebilirim."

    abd genelkurmay başkanlığı, başkan'a kuzey'deki 94 hedefe karşı acil ve topyekün bir hava saldırısı gerçekleştirmeyi ve güney vietnam'a daha çok danışman değil, ordu ve deniz kuvvetleri birliklerini göndermeyi teklif etti. başkan bunu yapmayacaktı çünkü seçimlere 2 gün kalmıştı.

    lyndon johnson başkanlığı kendi başına ve açık ara farkla kazandı. bir ay içinde başkan, laos'taki ho chi minh yoluna yapılacak olan sınırlı hava saldırısı ve kuzey vietnamlı hedeflere karşı dişe diş misilleme saldırılarını kapsayan ölçülü tepkiyi kabul edecekti. ama güney vietnamlılar toparlanana dek kuzey'in bombalanmasına karşı çıktı. johnson, yalnız hava gücünün işe yarayacağından içten içe şüphe duyuyordu ve bunu alenen söylemeye razı olmasa da er ya da geç kara birliklerini göndermek zorunda kalacağına inanıyordu.

    birleşik devletler'de deniz piyadeleri en iyi askerleri temsil eder. mücadeleci, hırçın, vatansever ve kahraman olmak isteyen amerikalı gençler, özellikle bahriyeli imajından çok etkilenmişlerdir ve johnson'ın başkan seçilmesinden kısa süre sonra bu imaja dahil olmak isteyen yeni askerler danışman sıfatıyla vietnam'a gönderildiler. general westmoreland yeni gelenleri bizzat karşıladı. general, etkileyici rekorlarla birlikte etkileyici bir görünüşe sahip bir adamdı. ikinci dünya savaşı'nda tunus, sicilya ve normandiya'da liderlik ettiği askerler ona superman diyordu. kore'de çok başarılıydı, 101. hava indirme tümeni'ni komuta etmişti, west point'te amir olarak hizmet vermişti. time dergisi ondan "amerikan savaşçı erkeğinin zinde simgesi" diye bahsetmişti.

    danışman olarak gönderilen amerikalılara, oradaki küçük adamlara rehberlik etmek, onları eğitmek ve geliştirmek için orada oldukları söyleniyordu. aslına bakılırsa vietnamlılar savaşmayı çok iyi biliyorlardı, amerikalılar yalnızca eklentiydi ve sadece onlara ait olmayan amerikan silah ve araçlarını denetlemek için oradaydılar.

    4. güney vietnam taburu, bien hoa hava üssü'nün yakınında ihtiyat olarak konuşlanmıştı. öncekilerden daha büyük olan bir düşman kuvvetinin taşrada olduğuna dair söylentiler vardı. le duan'ın hızlı ve kesin bir zafer elde etme planı yolunda gidiyordu. viet kong yeni birlikler oluşturuyordu. bu birlikler, haftalardır phuoc tuy'a usulca sızan 2.000'den fazla viet kong ve kuzey vietnamlılardan bir araya getirilmişti. phuoc tuy, saygon'un güneydoğusuna 64 kilometreden yakın, güya huzurlu bir taşraydı. viet kong'un hedefi, stratejik binh gia köyüydü. köy, 6.000 katolik antikomünist mülteciye evsahipliği yapıyordu. planları, köyü ele geçirip saygon'un bölgeyi geri almak için gönderdiği kuvvetleri ortadan kaldırmaktı. bunu başarmak için tonlarca ağırlıkta silah, gecenin karanlığında kıyıdan gizlice sokuldu. havan topu, makineli tüfek, anti-tank silah köye taşındı. komünistler daha önce bu ölçüde bir işe hiç kalkışmamıştı. 28 aralık günü şafaktan önce, viet kong öncü birlikleri kolaylıkla köylü milis kuvvetlerini bozguna uğrattı ve binh gia'yı işgal etti. güney vietnamlı iki yetenekli komando birliği 4 amerikalı danışmanla birlikte ertesi gün helikoptere bindirildiğinde pusuya düşürüldüler ve katledildiler. 30 aralık sabahı 4. güney vietnam taburu, komandoları kurtarmak ve destek olmak ümidiyle amerikalı danışman phillip brady ile birlikte oraya uçtu. viet kong köyün doğusuna çekildi. havada uçan helikopterleri hedef alan viet kong, tam komuta merkezlerinin üstlerindeyken helikopteri vurmuştu ve helikopter yere çakılmıştı, 4 amerikalı da orada ölmüştü. ertesi gün saygon'daki merkezden 4. tabur'a oraya gidip amerikalı askerlerin naaşlarını almaları emredildi, 4 amerikalı için tüm tabur gönderilmişti. geride tek bir amerikalı bile bırakılmamalıydı. öncü birlik helikopterin düştüğü yere ulaştı ve viet kong tarafından saldırıya uğrayıp fena hırpalandı, 12 güney vietnamlı asker öldürüldü. ölenlerin yanındakiler 12 vietnamlıyı pançolara sarıp ölen amerikalıların yanlarına bıraktılar. başka bir amerikan helikopteri meydana iniş yaptı. ateş altındayken helikopterden amerikan askerleri indiler, 4 amerikalının cesetlerini aldılar, helikoptere taşıyıp uzaklaştılar. vietnamlılar oradaki bütün cesetleri almalarını söylediler ama amerikalılar reddettiler.

    üç saat boyunca sağ kalan vietnamlılar helikopter enkazının yanında kendilerinin de alınmalarını beklediler. güneş batmak üzereydi ve oradan çıkmaları gerekiyordu çünkü viet kong geliyordu. on dakika sonra ateş başladı. güney vietnamlıların cesetlerinin olduğu bölge bombalandı. vietnam savaşı'nda ilk defa saldırmadan önce bombaladılar. bombalama nihayet bitmişti ama peşinden borazan sesi geldi ve viet kong akın akın sayıca az olan güney vietnamlılara doğru saldırdı. saldırıyı yavaşlatmak için amerikalılar helikopterlerde hangi silah varsa hepsini kullandılar ama durdurmanın bir yolu yoktu, güney vietnamlıların etrafı sarılmıştı. 26 asker sonunda ormana doğru kaçabildi ama yalnızca 11'i sağ kurtuldu. gece boyunca viet kong ağaçlar arasında ilerlemiş, kendi yaralılarını taşımış ve canlı buldukları güney vietnamlıları vurmuştu. güney vietnamlı teğmen tron ngoc toan bacağından 2 ak-47 mermisi ile yaralanmış ve ormanda viet kong geldiğinde ölü taklidi yapmıştı, acıyı hissedecek vakit bile bulamamıştı. göğsüne 1 el daha ateş edip gittiler ana toan ölmedi ve tüfeğinden destek alarak 3 gün boyunca ormanda binh gia'ya doğru süründü. en sonunda bir paraşütçü onu buldu. askerler kokusundan ötürü rahatsız olmuşken yaralarındaki kurtçuk ve karıncalara baktığında artık acıyı hissedecek vakti vardı. bing gia'da her şey bittiğinde 5 amerikalı öldü, 32 viet kong cesedi muharebe meydanında bırakıldı, 200 arvn askeri öldürüldü, 200'den fazlası da yaralandı.

    muharebeden sonra, binh gia olayı ile akıllara gelen asıl soru, 1.000'i aşkın düşman askerinin saygon yakınındaki taşrada fark edilmeden nasıl gezindikleriydi. hanoi sevinçliydi. ho chi minh buna küçük dien bien phu demişti. le duan stratejisinin işe yaradığına emindi, "güney vietnam'ın özgürlük savaşı büyük bir hızla gelişti. iki yıl önceki ap bac muharebesi'nden sonra düşman bizi yenmenin zor olduğunu biliyordu. binh gia'dan sonra düşman bizim tarafımızdan bozguna uğratıldığının farkına vardı" dedi. binh gia, vietnam savaşı'nın dönüm noktasıydı. eğer birleşik devletler müdahale etmeseydi, kuzey vietnam saygon'a 1966'da girebilirdi.

    binh gia muharebesi sonra erdikten 20 gün sonra ve başkan johnson'ın yemin töreninden bir hafta sonra, 20 ocak 1965'te, mcgeorge bundy başkana bir muhtıra verdi. mevcut stratejinin işe yaramadığının çok bariz olduğu yazıyordu. viet kong harekete geçmişti ve yükselişteydi. tedarikliydi ve kuzey vietnamlı askerlerin desteği ile durmadan güç kazanıyordu. bağımsız bir güney vietnam ayakta kalacaksa, birleşik devletler hızlı hareket etmeliydi. bundy, yönetimin iki seçeneğinin olduğunu iletti. eskisi gibi devam edebilirdi ve itibar kurtarıcı bir anlaşma imzalaya çalışabilirdi ya da kuzey'i ülkeyi birleştirme emelinden vazgeçirmek için amerikan askeri gücünü daha fazla kullanabilirdi. bundy ve mcnamara bu seçeneği desteklediler, başkan bunu desteklemezse güney vietnam'ın düşeceğini söylediler. başkan johnson mcnamara'ya "hiçbir şeyin kaybetmek kadar kötü olduğunu sanmıyorum" dedi.

    bir hafta kadar sonra, viet kong gerillaları merkezi dağlık arazide bulunan pleiku üssünde bulunan amerikan helikopterlerine saldırdılar. 8 amerikalı danışman öldürüldü ve 100'ü aşkın kişi yaralandı. başkan johnson, kuzey vietnam ordu kışlasına yapılacak hava saldırısını hemen onayladı. 10 şubat 1965'te viet kong, qui nhon'daki bir oteli havaya uçurdu. 23 amerikalıyı öldürdüler ve 21 kişiyi enkaz altında bıraktılar. başkan johnson, ikinci bir hava saldırısı için emir verdi. olan bitenlerin yarattığı kaygı dünyayı kasıp kavurdu. vietnam'da neredeyse bir yüzyıl geçiren fransa, bölgedeki tüm yabancı müdahalelere son verilmesi çağrısında bulundu. ingiliz başbakanı itidale davet etti. başkan johnson'ın partisinden birçok lider alenen olmasa da bunu onayladı. şahsi bir bildiride johnson'ın yardımcısı hubert humphrey, savaşı büyütmenin büyük toplum'un itibarını zedeleyeceğini, abd'nin denizaşırı ülkelerdeki imajına zarar vereceğini ve sovyetler birliği ile ilişkileri geliştirme umudunu bitireceğini söyledi. johnson buna asla karşılık vermedi. onun yerine 2 mart 1965'te birleşik devletler, rolling thunder operasyonu ile kuzey vietnam'daki hedefleri sistematik olarak bombalamaya başladı. büyükelçi taylor, artan şiddetteki hava saldırılarıyla güney'in moralini yükseltmenin ve kuzey'in moralini tarumar etmenin amaçlandığını yazmıştı. dozu arttıran kuzey vietnam ve viet kong'a daha büyük dozda karşılık veren abd, komünistlerin er ya da geç pes edeceklerini umuyordu. bombardımanın bir duraksama yaratması bekleniyordu ve abd de bu durumdan anlaşma kapısını açmış olacaktı ama bu aldatıcı bir varsayımdı, pes etmeyeceklerdi.

    başkan sıkı bir gizlilik için ısrarcı olmuştu. amerikan halkının, yönetimin politikasının misilleme hava saldırısından stratejik bombardımana dönüştüğünden ve aslında savaşı büyüttüğünden haberi olmayacaktı.

    başlarda vietnam'a kara birlikleri çıkarmakta tereddüt eden general william westmoreland, kuzey'i bombardımana tutan danang hava üssündeki uçakları korumak için 3500 kişilik iki tabur deniz piyadesi istiyordu. önceleri asker çıkarma çağrısında bulunan büyükelçi taylor, artık tüm bu fikre karşı çıkıyordu: "o kıyıya 1 asker koyarsanız peşinden kaç kişi geleceğini asla bilemezsiniz" demişti. ama başkan johnson, westmoreland'e istediğini vermekten başka çaresi olmadığını hissetti. daha çok amerikalı danışman ölürse kendisinin suçlanacağını biliyordu. "kendimi teksas dolusuna yakalanmış bir ahmak gibi hissediyorum. kaçamıyorum, saklanamıyorum ve durduramıyorum" sözleri, durumu net olarak açıklıyordu.

    1965 yılının mart ayında, başkan johnson uzun zamandır göz ardı ettiği eylemi sonunda gerçekleştirdi; amerikalı askerleri vietnam'a gönderiyordu.

    bölüm 4: başkan johnson dönemi sürüyor, amerikan ordusu vietnam'da
    başkan johnson amerikan ordusunu vietnam'a gönderme kararı aldığında güney vietnam yönetimine danışmadı bile, abd'nin daha büyük çekinceleri vardı. birleşik devletler buna soğuk savaş bağlamında bakıyordu. savunma bakanı yardımcısı john mcnaughton dedi ki: "vietnam'daki çıkarımızın %70'inin itibarımızı kurtarmak, %20'sinin çin'i kontrol altına almak ve %10'unun da vietnamlılara yardim etmek."

    başkan johnson, georgialı yakın dostu senatör richard russel'a olacakları usulca anlattı: "galiba başka çaremiz yok ama bu ödümü kopartıyor. deniz kuvvetlerini gönderiyoruz, savaşa giriyoruz diye düşünülüyor. elbette deniz kuvvetleri oraya giderlerse savaşa girecekler. bombardıman yapan uçakları vururlarsa herkes onları güvenceye alamadığım için bana küfredecek, geçen sefer baskında yaptıkları gibi. ne düşünüyorsun?"
    senatör russell: "sayın başkan benim de ödüm kopuyor ama nasıl arka çıkacağımı bilmiyorum. bana kalırsa bir belaya bulaştık ve kurtulmak imkansız."
    başkan johnson: "richard, büyük bir belaya bulaştım, bir adam yolun sonunda gün ışığını görürse mücadele edebilir ama vietnam'da gün ışığının zerresi yok."

    8 mart 1965'te, güney vietnam'ın bir başka başbakanı olan dr. phan huy quat, özel kalemi bui diem'i çağırdı ve ona dedi ki: "şu anda danang'a çıkarma yapan 3 tabur deniz piyadesi var. soru sorma sonra konuşuruz. bir bildiri hazırla ve bu bahriyelileri karşıladığımızı duyur."

    deniz piyadeleri güney vietnam'ın doğu kıyısında, kuzey'i güney'den ayıran silahsızlandırılmış bölgenin 160 km güneyine çıkarma yaptılar. hepsi kıyıya kadar kalabalığı yararak ilerleme hazırdı ama buna gerek yoktu, vietnamlı genç hanımefendiler tarafından karşılandılar. yemyeşil çeltik tarlalarından oluşan uçsuz bucaksız araziler, bambu ve palmiye ağaçlarının içinde yer alan o sevimli köyler... çok uzakta açık mavi renkte yarısına kadar ormanlı dağlar ve onları karşılamak için ellerinde çiçekten kolyeleriyle egzotik kadınlar vardı. askerler vietnam'ın güzellikleri ile büyülenmişti ama garip olan durum; bu kadar güzel ve mest edici bir yer, nasıl olur da savaşta olabilirdi?

    güney vietnamlılar da amerikalıların gelişi ile sevinmişti çünkü amerika onları sadece parası ve kaynaklarıyla değil, kendi hayatları pahasına kurtarmaya karar vermişti. böylesine bir güçle amerikalıların savaşı kesin kazanacağını düşünmüşlerdi. yabancı birliklerin köyünden geçtiğini gören ihtiyar bir adam evinden çıkıp "vive les français!" diye bağırdı, fransızların döndüğünü sanmıştı.

    devriye gezen donanma komutanı bir muhabire "burada sorun şu, kim kimin tarafında?" diye sordu. amerikalı danışmanlar, ordu gönderme fikrine sert tepki vermişlerdi çünkü vietnam'ı vietnamlılar adına kurtaramazlardı. gereken destek verilmeliydi lakin savaşı kendi çabalarıyla kazanmalıydılar ama dikkate alınmadılar ve birlikler gönderildi. istisnasız bütün vietnamlıların akıllarının bir köşesinde bütün yabancılar istilacıydı. bu nedenle amerikalılar geldiğinde, viet kong'a istilacılara karşı savaşmak için daha çok talep oluştu.

    yurtta, birleşik devletler'de ise protestolar başlamıştı. dow kimyasal tesisi napalm üretiyordu ve vietnam köylerine napalm atılıyordu. tesis önünde protesto planlandı ama sadece 40 kişi katılmıştı. çoğu amerikalı, hindiçin hakkında çok az şey biliyordu ve devletin 12.000 km ötede hayali çıkarlar olduğu iddiasını sorgulamak için sebep görmüyordu ama yine de cılız da olsa itiraz edenler vardı. danang'a deniz piyadeleri çıktıktan iki hafta sonra, michigan üniversitesi fakültesi akademisyenleri ve öğrencileri, savaşın kızışmasıyla alakalı gece boyunca süren bir münazara düzenlediler. kısa süre içinde birçok üniversitede benzer münazaralar başladı. münazaralara birçok görüşten insan katılıyordu. kuzey'in bombalanması ve deniz piyadelerinin gönderilmesi, protestocuları washington'a da çekti. protestoyu düzenleyen demokratik toplum için öğrenciler adlı örgüttü ve bu protestoya 25.000 kişi katıldı. bu kalabalık protesto, insanlara savaş karşıtı hareketin mümkün olduğunu göstermişti. savaş karşıtı hereket büyürken gönüllü askerlik için başvurular da hızla artıyordu.

    o sıralarda vietnamda aktifliğini iyice arttıran amerikan ordusu, kuzay vietnam köylerini bombalamaya devam etti. köyleri yakıp yok eden bombardımanlar, kuzey vietnamlılara savaşın kapılarına geldiğini hissettirmişti. gönüllü asker çağrısını yenileyen kuzey vietnam'a binlerce katılım oldu ve bunların yarısından fazlası kadındı. kadınların büyük çoğunluğunun görevi, güney'deki çatışmanın ana damarı olan ve sürekli bombalanan ho chi minh yolu'nu açık tutmaktı.

    başkan johnson'ın korktuğu gibi, bombardıman stratejisinin işe yaramadığı ansızın gün yüzüne çıktı. viet kong kuvvetlerini destekleyen taze birlikler ve ikmaller, ho chi minh yolu'nun güneyine doğru akmaya devam etti. general westmoreland ve genelkurmay başkanı daha çok asker talep etti, on binlerce. başkan ihtiyatlıydı, yeteri kadarını yapmak istediğini, aşırıya kaçmak istemediğini söyledi ama iki tabur deniz piyadesi daha göndermeyi sessizce kabul etti ve görevlerini üs güvenliğinden aktif çatışmaya çevirdi. amerikan birliklerinden ilk defa vietnam'da kendı başlarına savaşmaları isteniyordu. başkan johnson bu gerçeğin de amerikan halkına duyurulmasını istemedi ama kuzey'in bombalanması ve gelecek olan daha ağır önlemlerin söylentisi dünya çapında kaygıları arttırdı. bm genel sekreteri u thant üç aylık bir ateşkes önerdi. birleşik devletler'in en yakın müttefiki ingiltere, 1954'te vietnam'ı bölen cenevre görüşmelerini vietnam'ı birleştirmek amacıyla yeniden toplamayı alenen teklif etti. 7 nisan günü, john hopkins üniversitesi'nde, başkan johnson dünyayı birleşik devletler'in iyi niyetlerine ikna etmeye ve yine amerikalıların daha büyük savaş korkusunu yatıştırmaya çalıştı ve bahriyelileri doğrudan muharebeye gönderme emri hakkında bir şey söylemedi. onun yerine başkan, hanoi ile şartsız görüşmeler düzenleme çağrısında bulundu ve eski bir yeni görüşçü olarak güneydoğu asya genelinde geniş bir kalkınma planı teklif etti. başkan johnson barış konuşmasını yaparken, ironik bir şekilde bir köyden üzerine ateş açılan amerikan bahriyelileri, köye napalm yağdıran uçakların altında çatışıyordu.

    hanoi başkanın teklifini hile olduğu gerekçesiyle reddetti. johnson'ın danışmanları ve genelkurmay başkanlığı, ne kadar askere ihtiyaç olduğunu ve ne hızda konuşlandırılmaları gerektiğini tartışmaya devam etti. bu arada başkan vietnam'a ilk muharip birlikleri gönderdi, birleşik devletler'in uzun bir süre savaşta kalacağı gün gibi ortadaydı.

    amerikan muharip birliklerinin vietnam'da artan varlığı, muhabir sürüsünü bölgeye çekti. ikinci dünya savaşı'nda olduğu gibi bir basın sansürü yoktu. mevcut operasyonların güvenliğini tehlikeye atmamak için muhabirlerin askeri talimatlara uyması gerekiyordu. tehlikeli bir işti, 200'ü aşkın gazeteci ve fotoğrafçı güneydoğu asya'daki savaşı aktarırken ölecekti.

    deniz piyadeleri danang'a hava üssünü korumak için gelmişlerdi ama öyle kolayca koruyamayacaklarını biliyorlardı, en az 25 km kadar etrafa yayılmaları gerekiyordu. ne kadar güçlü olursanız olun, muharebe meydanında iklime, yerel geleneklere hakim değilseniz çatışma çok zor geçecektir. amerikalılar ise vietnamlılara göre oldukça uzun ve yavaşlar. o noktada amerikalıların gözünü arazi ve coğrafi koşullar, viet kong'dan daha fazla korkutuyordu. ormanın a noktasından b noktasına gitmek bir hayli zordu. palayla yolu açıp ilerlemek oldukça yorucuydu. burada doğup büyümüş olan ve yıllardır bu jungle ormanlarında savaşmış olan viet kong, doğal olarak araziye deniz piyadelerinden çok daha fazla hakimdi.

    güney vietnam'da işler gitgide daha kötü bir hal alıyordu. mayıs ayında artık kuzey vietnamlı 5.000 kadar askerden oluşan dört alay tarafından desteklenen viet kong, her hafta neredeyse bir arvn taburunu yok ediyordu. güney vietnam'ın çöküşüne sadece haftalar kalmış gibiydi. umutsuzluğa kapılan general westmoreland, derhal on binlerce yeni amerikan askerinin yollanmasını istiyordu. ama ne devam eden bombardıman, ne de abd'nin artan geniş çaplı müdahelesi honoi'yi korkutuyor gibi gözükmüyordu. abd ordusu gönderilmeden savaşı kazanmayı başaramayan le duan, fransız kamuoyunu ikna ettiği gibi amerikan halkını da bu savaşın evden çok uzakta, bıktırıcı, maliyetli ve kanlı bir savaş olacağına ikna etmişti. "kuzey'in aklı başına gelmeyecek" diyerek inadını dile getirmişti. le duan'ın özgüveni, amerikan müdahalesinin sovyetler birliği ve çin'i yardım teklifinde bulunmaya itmesiyle arttı. moskova, çok miktarda modern silah ve harp malzemesi vermeyi kabul etti. hanoi nihayetinde yeryüzündeki en ağır silahlarla korunan şehir olacaktı. çin de birliklerini göndermeyi, güneydeki savaş için kuzey vietnamlı askerleri kurtarmayı kabul etti. 320.00 çinli, kuzey vietnam'da, savaş hattının gerisinde hizmet edecekti. le duan "amerika ne şekilde isterse öyle savaşacağız" diye vaatte bulundu.

    1965 haziran ayında mcnamara vietnam'a geldi. bir sürü yüzbaşı, binbaşı ve üsteğmen vardı. hepsi mcnamara'ya durumun vahim olduğunu ve amerikan kuvvetlerinin devreye sokulması gerektiğini söyledi. üç hafta boyunca başkan ve danışmanları, general westmoreland'in acil birlik talebine nasıl cevap vereceklerini tartıştılar. genellikle sayı ve zamanlama konusunda anlaşmaya varamadılar. müsteşar george ball artan gerginliğin aleyhinde konuştu. başkan'a savaşın kazanılamayacağını söyledi. "amerikan halkı yorgun düşecek, amerikan askerleri ormanlar ve pirinç tarlalarında batağa saplanacak. biz de bu sırada ülkeyi paramparça edeceğiz" diyerek ikazda bulundu. kimse ona katılmadı. en sonunda başkan johnson, general westmoreland'e 50.000 asker gönderdi. 1965'in sonuna kadar 50.000 askerin daha sözünü verdi ve ihtiyaç halinde daha fazlasının.

    1965'te güney vietnam'a gelen amerikalı askerlerin hiçbiri bu ülkeyi ve insanlarını tanımıyordu. vietnam'dan yapılan çoğu televizyon röportajı, amerikalıların ikinci dünya savaşı'nda izlemek için üşüştüğü haberlerin benzerlerini yansıtıyordu: kötü adamları yenmek için savaşan hevesli, tereddütsüz, iyi kalpli askerler. ama 5 ağustos 1965'te bir yemek vakti, amerikalılar savaşın diğer yüzünü gördüler. cbs muhabiri morley safer ve ekibi, danang yakınlarında deniz piyadeleriyle birlikte devriyeye çıktılar. verilen ilk emre* göre düşmana ayrılan silah ve pirinç zulaları dört köyde araştırılacak, ardından da yok edilecekti. o gün muhabir safer ve ekibi, 150 ev yakılırken çekimdeydi: "vietnam'da savaş bundan ibaret. yaşlılar ve çocuklar... deniz piyadeleri bu yaşlı çiftin kulübesini yaktı çünkü buradan ateş ediliyordu. artık köye girdiğinizde genç olan kimseyi görmüyorsunuz. bugünkü operasyonda 150 ev yakıldı, üç kadın yararlandı, bir bebek öldü, bir amerikalı yaralandı ve dört tutsak ele geçirildi. bugünkü operasyon vietnam'daki hüsranın sadece birazıydı. amerikan ateş gücünün burada askeri zafer elde edebileceğine şüphe yok. ama evi bir ömürlük ağır işe bedel olan vietnamlı bir köylüyü onun tarafında olduğumuza ikna etmek için başkanın sözünden daha fazlası gerekecek."

    ertesi sabah başkan johnson, cbs'in başkanı ve dostu olan frank stanton'ı aradı: "merhaba frank, ben başkanın. beni bitirmeye mi çalışıyorsunuz? safer amerikan bayrağına ihanet etti. muhtemelen bir kremlin ajanı ve kovulması gerek."

    deniz piyadeleri, muhabir safer'ın zippo çakmak temin edip piyadelerden kulübeyi görüntü için yakmalarını istediğini iddia etti. danang deniz kuvvetleri, basın ofisindeki binbaşı, cbs'e komünist yayın kanalı dedi.

    ama operasyondan sonra, muhabir safer cam ne köyünü yakan piyadelerden bazılarıyla röportaj yapmıştı:
    "evsiz bıraktığınız bu insanlar hakkında şahsi bir fikriniz ya da pişmanlığınız var mı?"
    "hiç pişman değilim. kimsenin pişman olduğunu da sanmıyorum. sizden hem işinizi yapmanız hem de bu insanlara acımanız beklenemez."

    1965 senesinin eylül ayında, yeni oluşturulan 1. süvari tümeni 16.000 asker, 1600 araç, 435 helikopterle an khe'ye gelmeye başladı. merkezi dağlık arazinin kenarında otlakların biçilmesiyle oluşturulan devasa üsse yerleştiler. helikopter pistine golf sahası denecekti. 1. tümen, çevresine alışmaya çalışırken, binlerce kuzey vietnamlı asker ho chi minh yolundan dağlık araziye doğru sızıyor, halihazırda bölgeye yerleşen viet kong birliklerine katılıyordu. ia drang nehri'nin güneyinde gür ormanlı dağların ve vadilerin içinde ve çevresinde kendi üslerini kurmuşlardı. 19 ekim akşamı komünist komandolar plei me'deki abd özel kuvvetler mevzisinin çit hattının 36 metre içine girdiler ve saldırdılar. karakol 12 yeşil bereli amerikan askeri, 14 arvn askeri ve 400 kişilik yerel kabilelerce korunuyordu. 12 yeşil bereliden 9'u vuruldu, silah arkadaşları tarafından "hücum charlie" olarak bilinen binbaşı "charles beckwith" kumandanlığında 15 yeşil bereli ve 160 arvn askeri gelene kadar iki gün dayanmayı başardılar. ertesi gün muhabir joe galloway, helikopter pilotunu kuşatma altındaki kampa gitmeye ikna etti. galloway oraya gittiğinde binbaşı beckwith, "benim burada her şeye ihtiyacım varken, ordu hangi akla hizmet bana kahrolası bir muhabir gönderdi?" dedi ve galloway'i kenara çekip 30 kalibrelik hava soğutmalı bir makineli tüfek gösterdi, silahı nasıl doldurup, nasıl temizleyeceğini anlattı: "çitin dışındaki küçük esmer adamları vurabilirsin, çitin içindeki küçük esmer adamları vuramazsın, onlar benim" dedi ve "ben de kendimi silahsız ve tarafsız bir gazeteci sanıyordum" tepkisiyle karşılaştı. "bu dağlarda öyle bir şey olmaz evlat."

    bir hafta kadar kuzey vietnam, plei me'ye ardı ardına saldırdı. amerikan bombaları ve napalm, çevredeki bölgeyi ay yüzeyine çevirdikten hemen sonra komünistler geri çekildi.

    muhabir: "kuzey vietnamlılar sizce nasıl savaşçılar?"
    binbaşı beckwith: "200'ü komutam altında olsun diye her şeyimi verirdim, gördüğüm en iyi askerler. kendilerini adamışlar ve gerçekten iyiler."

    askerlerinin plei me'de verdiği kayba rağmen, kuzey vietnamlı general chu huy man, amerikalılarla bir kez daha çatışmak için can atıyordu. destek kuvvetler ho chi minh yolundan ia drang vadisine geçmeye devam ediyordu. 14 kasım 1965 sabahı, 1. tümenin helikopterleri ia drang'den chu pong dağı'na doğru uçup düşman aradı. kentucky doğumlu kore gazisi komutan yarbay hal moore'a, dağın eteklerinde bir yerde büyük bir düşman üssü olduğu söylenmişti. verdiği emir 29 subay ve 411 erden oluşan yetersiz alayını alıp düşmanı bulmak ve öldürmekti. moore'un 8 helikopteri aynı anda indirmesine yetecek iki meydan vardı. dağa en yakın olan iniş bölgesi x-ray'i seçti. moore cephede öncülük etti, helikopterlerden inen ilk asker oydu. 6'şar askerden oluşan 4 mangayı her yönde 90 metreye gönderdi. dakikalar içinde moore'un adamları bir asker kaçağını yakaladı, titriyordu. dağda 1600 kişilik 3 tabur olduğunu söyledi, "amerikalıları öldürmeyi çok istiyorlar ama şimdiye kadar hiç bulamadılar" diye de ekledi. moore, hemen meydanda benek gibi görünen termit höyüklerinin bir tanesinin arkasına komuta merkezi kurdu. tüm askerlerinin taşınması akşamüstüne dek sürecekti ama harcayacak vakti yoktu. "onlar bizi vurmadan evvel iniş bölgesine inip onları haklamalıyız" dedi ve iki birliğini gizlenmiş düşmanlarına, bayıra doğru yolladı. kuzey vietnamlıların çoğu amerikalılar gibi savaşta yeniydiler. süngülerini takma emri verildi, süngü hücumu geride kalmıştı ama takmaları emredilmişti çünkü süngünün savaşçı ruhu temsil ettiği söylendi. yarbay moore'un, dağda 1.600 düşman askeri yerine, kendi kuvvetinin yaklaşık 7 katı olan 3.000 asker olduğunu bilmesinin imkanı yoktu. dakikalar içinde amerikalılar kendilerini yüzlerce kuzey vietnamlı askerin taarruzu altında buldular. muharebede heyecanlı bir teğmen, birliğini ormanda olmaması gereken bir yere götürdü ve etrafları sarıldı. teğmen öldürüldü, yerine geçen çavuş başından vuruldu. akşama doğru kapana kısılan birlikten sadece 7 asker hala ateşe karşılık verebiliyordu. yarbay moore aynı anda üç şeyle mücadele ediyordu; iniş sahasını korumak, kuzey vietnamlılar'a saldırmak ve kapana kısılan birliğini kurtarmanın bir yolunu bulmak. o gece muhabir joe galloway yine ikna ederek helikoptere binmeyi ve etrafları sarılan amerikalılara mühimmat ile su götürmeyi başardı. helikopter muharebe meydanına yaklaştığında galloway bomba sandığının üzerine oturmuş karanlığa bakıyor ve dağdan gelen iğne büyüklüğündeki mermi ışıklarını görebiliyordu. oraya inip saldırdılar ve sabahın ilk ışıklarına doğru kuzey vietnamlıları püskürttüler ama güneş tepeye tırmanırken iş bir anda çığırından çıktı. her köşeden mermi yağmaya başladı ve ateş kesilmeden yüzlerce kuzey vietnamlı amerikalıların üzerine atıldı. otlarla kamufle edilmiş ağlı kompozitleri vardı ve saldırırken düdükler çalıp çığlık atıyorlardı. oradaki amerikalıları biçmek için koşuyorlardı ama amerikan askerlerinin lehine iki şey vardı: askerlerine değer veren harika bir komutan ve fazlasıyla büyük bir ateş gücüne sahip olan silahlar. amerikalıların topları vardı ve kuzey vietnamlıların yoktu. yine de batarya ve hava bombardımanı kullanmak tehlikeli olabilirdi. moore'un birliklerindeki her asker gökyüzündeki havacılar tarafından düşmanla karıştırılmaması için konumunu sisle işaretledi. tam bu anda vietnamlıların düşmana yaklaşması gerekiyordu çünkü yaklaşmazlarsa hemen öleceklerdi. bu çatışmalar boyunca 18.000 top mermisi atıldı, bazıları moore'un askerlerinin 22 metre kadar yakınına düştü. helikopterler 3.000 roket ateşledi. vietnam'daki mevcut olan tüm hava taşıtlarına yardım çağrısında bulunuldu. uzun menzilli b-52 stratejik bombardıman uçakları dahil tüm savaş uçakları muharebe alanı üstünde 30'ar metre aralıklarla 7.000 ila 35.000 feet yükseklikte dizildi. hedefleri bomba yağmuruna tutmak ve orayı yakmak için beklediler. "vay canına! bizi buraya komünist öldürmeye gönderdiler ve biz de bunu yapıyoruz" dedi yarbay moore. o esnada 2 jet, yanlışlıkla kuşatılan askerlerin merkezini hedef almıştı ve 2 teneke napalm bıraktı. amerikan askerleri önceden kazdıkları siperler atıldılar ama napalm ağaçlık alanı vurduğunda ateş içinde 2 amerikalıyı yakmıştı. sesleri başta duyulmadı çünkü oksijen çekilmişti ve bir gürültü kopmuştu. bir iki dakika sonra çığlıkları duyulur oldu ve etleri kemiklerine kadar erimişti, 2 gün sonra öldüler. o sabah saat 10'u gösterdiğinde, amerikan hava gücü düşmanı püskürtmüştü. kapana kısılan birliklerden hayatta kalanlar öğleden sonra kurtarıldı. o kadar uzun süre yere yatıp ateş altında kalmışlardı ki, ayağa kalkmaları için ikna edilmeleri gerekti.

    ertesi günün sabahında kuzey vietnam askerleri, moore'un hattındaki aynı bölgeye dört kere daha hücum ettiler ve top ile makineli tüfek ateşiyle yok edildiler. hayatta kalan viet minh ve viet kong askerleri ormana çekildiler, arkalarında iniş bölgesini etraflıca saran korkunç bir ceset çemberi bıraktılar; vurulan, havaya uçurulan ve yanan 634 ceset. savaş dolu 3 gün 2 gece sonunda helikopterler hayatta kalan amerikalı askerleri alıp ölüleri toplamaya başladı. ikinci dünya savaşı'na katılan nesil için en iyileri denirdi ama vietnam savaşı'na katılan askerler de en az onlar kadar yürekli ve cesur olduklarını kanıtlamıştı. yarbay moore'un 79 askeri ia drang vadisi'nde, x-ray iniş üssünde hayatını kaybetti ve 121'i de yaralandı. "lütfen amerikan halkına burada ne muazzam askerlere sahip olduğumuzu iletin. cesur, saldırgan ve nazikler. gitmeni söylediğin yere giderler. öz disiplin sahibidirler ve her biri iyi de bir birlik disiplinine sahiptir. bu taburu 18 aydır komuta ediyorum, duygularımı mazur görün ama o askerlerden birkaçını yola çıkarken görünce... ben, onlarla ne kadar gurur duyduğumu kelimelerle anlatamam. muazzamdırlar." -yarbay hal moore

    yarbay moore, komutasındaki her bir askerin intikamını alana dek gitmek istemedi. x-ray iniş bölgesine ilk o inmişti ve en son da o gidecekti.

    kuzey vietnamlılar ia drang vadisi'nde çok fazla kayıp verdiler ve hayatta kalanların çoğu travma yaşadı. bir asker, yaşadıklarını anlatmak için küçük bir şiir yazdı:
    "yengeç kütüğün üzerinde hareketsiz yatıyor
    bıçağın ne zaman düşeceğini hiç bilmiyor."

    ia drang'de 1 amerikalıya karşılık 10 vietnamlı ölmüştü. ordu 1'e 10 oranını vermişti. ama kuzey vietnam çıkardığı derslerin değeri için bu bedeli ve daha fazlasını ödemeye hazırdı. anlamışlardı ki amerikalılarla savaşmak için yaklaşmaları gerekiyordu. kemer tokalarını kavrayacak kadar yaklaşırlarsa kendi askerlerini öldürme korkusundan hava saldırısı veya topçu ateşi kullanamayacaklardı. o kadar çok yaklaşın ki teke tek olsun, işte bu noktada her şey eşitlenecekti. ia drang vadisi muharebesi'nde kuzey vietnamlılar yüzlerce kayıp verdiler ama birkaç gün sonra bir amerikan taburunu köşeye sıkıştırıp yok ettiler. bir diğer iniş noktası olan albany iniş üssünün yakınlarında kuzey vietnamlılar, topların ateşlenemeyeceği kadar yakına gelmişlerdi. 425 deniz piyadesinden 155'i öldürüldü, 124'ü yaralandı. her iki taraf da ia drang vadisi muharebesi'ni zafer olarak duyurdu. amerikalılar x-ray'deki öldürülen düşman sayısından övgüyle bahsetti. kuzey vietnamlılar ise derslerini almışlardı ve albany iniş bölgesinde bunu kullandılar.

    "bu çıkmazın yakın zamanda sonuçlanacağına inanmıyorum. bizi bekleyen daha zor günlerle karşılaşabiliriz. buna kesinlikle hazır olmalıyız." general william westmoreland

    ia drang vadisi'nin bir sonuçu olarak da kuzey vietnam ilk defa bir saldırıda resmi olarak yer aldığını duyurdu ve amerika'da birçok genç, bu muharebenin ardından gönüllü olarak askerlik hizmetine katıldı, vietnam'a intikam için gideceklerdi ve öfkeliydiler. bu gibi gençler için ise tek adres deniz piyadeleriydi. bu muharebede amerikan ordusu zafer ilan etmiş olabilir ama general westmoreland ve başkan johnson yönetimi içten içe korkuyordu. amerikalıların havadan intikal yeteneklerine rağmen, düşman muharebenin yerini ve zamanını seçmeyi başarmıştı. washington'da temel kararların dayandığı istihbarat oldukça kötüydü. artık güney vietnam'da sadece 5 değil 12 viet kong alayı ve 3 değil 9 viet minh alayı olduğu düşünülüyordu. aylarca süren bombardımana rağmen üç kat fazla kuzey vietnam askeri, esasında askerden arındırıldığı düşünülen bölgenin güneyine geçmişti. hanoi de kızışıyor gibiydi ve amerikan zayiatı büyüyordu. ia drang vadisi muharebelerinden sonra senatör fritz hollings'in saygon'u ziyaretinde general westmoreland kendisine "10'a 1 oranla bu insanları öldürüyoruz" dedi. hollings ise onu uyardı: "westy, amerikan halkı 10'u umursamıyor ama 1'i oldukça fazla önemsiyor."

    savaşı 3 yıl içinde kazanacağını söyleyen westmoreland, 200.000 ek asker talebi için washington'a telgraf çekti. robert mcnamara bu yıkıcı talep üzerine başkan johnson'a yine iki seçenek sundu: hanoi ile uzlaşma sağlamaya çalışmak yahut westmoreland'in talebine razı olmak. sonra hep birlikte masaya oturup ikinci seçeneği onayladılar. on binlerce amerikan askeri vietnam'da konuşlandırılmak için hazırlanıyordu ve general westmoreland ile kurmayları, ana saldırılar için planlarını 1966 yılbaşına çektiler. bu süre zarfında sovyetler'in hanoi'yi pazarlık masasına getirmesini uman mcnamara, başkana kuzey vietnam'daki bombardımanı durdurması için baskı yaptı. düşmana savunma hattını yeniden oluşturmak için zaman kazandıracağını düşünen genelkurmay'ın itirazına rağmen, başkan johnson noel arifesinde bombardımanı durdurmayı kabul etti. "hiçbir işe yaramasa bile daha fazla evladını savaşa göndermeden önce amerikan halkına son düzlüğe girdiğimizi gösterir."

    1966 yılının başı itibarıyla abd başkanı johnson, hanoi'deki politbüro'nun en güçlü üyesi olan adamın adını daha yeni öğreniyordu. savaşın harareti abd tarafından tırmandırıldıkça, ikinci dünya savaşı ve kore'de yeteneklerini kanıtlamış amerikalı komutanlarının vietnam'da sahada olanları anlayamamasına johnson ve mcnamara çok kızıyordu. gelecek aylar ve yıllar içinde amerikan varlığı arttıkça, hanoi de savaşı tırmandıracak, güneye daha çok asker yollayacak, hava savunmalarını güçlendirecek ve yabancıaştırılmış güney vietnam kırsalından daha fazla savaşçı toplayacaktı. johnson yönetimi saygon'daki hükümeti desteklemek için tüm gücüyle uğraşıyor ve aynı zamanda da hükumetin kendi halkının sadakatini kazanmasına yardım etmeye çalışıyordu. johnson güney vietnam'ı savunmak için uluslararası bir koalisyon oluşturmaya çalıştı ancak sadece 5 ülke daha savaşa birlik gönderecekti; avustralya, yeni zelanda, tayland, filipinler ve güney kore. abd'nin en önemli müttefikleri olan ingiltere, fransa ve kanada savaşta yer almayı reddetti ve onun yerine barış görüşmeleri çağrısı yaptı. gitgide daha fazla birleşik devletler vatandaşı ve ülkenin en saygın dış politika uzmanlarından bazıları savaşın yürütülüş şeklini, kazanılıp kazanılamayacağını ve amerika'nın vietnam'daki varlığını sorgulamaya başlamıştı. 1966 yılı başladığında vietnam'da 2.344 amerikalı hayatını kaybetmişti. orada konuşlanan yaklaşık 200.000 asker vardı ve daha fazlası da yoldaydı. bu askerler kısa sürede kendilerinden istenilen savaşın, babalarının ve dedelerinin savaşı olmadığını anlayacaktı. ikinci dünya savaşı'nda olan şeyler vietnam'da geçerli değildi. yola çıkarken yıkıcı bir güçle oraya gidip her şeyi temizleyip düşmanı yeneceklerini umuyorlardı ama karşılarında buldukları yağmur, orman, kulübeler, pirinç tarlaları, pusu, mermi yağmuru, tuzak ve ufak ama cesur düşmanlardı.

    1966 yılının şubat ayında başkan johnson daha kötü haberler almaya başladı. senato dış ilişkiler komitesinin güçlü başkanı ve başkanın eski dostu william fullbright, vietnam savaşı ile ilgili oturum düzenlemeyi planlamıştı ve televizyon kanalları oturumları baştan sona dek yayımlayacaktı. bir zamanlar savaşı destekleyen fullbright, artık savaşa karşı çıkıyordu. başkan alarma geçti. kendi danışmanları yıllardır vietnam konusunda çelişkili tavsiyelerde bulunuyordu ancak milyonlarca amerikalı önünde savaşı nasıl yürüttüğü konusunda yapılan bir kamuoyu tartışması ona korku salmıştı. oturum başlamışken başkan bir anda yaptığı açıklama ile dikkatleri dağıtmaya çalıştı. honolulu'da bir askeri toplantı gerçekleştirecek, o an saygon hükümetinin başında bulunan iki generalle ilk defa buluşacaktı. general nguyen van thieu devlet başkanıydı ancak asıl güç thieu'nun dişli rakibi arvn hava kuvvetleri eski komutanı başbakan nguyen cao ky'daydı. amerikalı bir diplomatın deyimiyle cao ky, güdümsüz bir füzeydi. gösterişli üniformaları, şatafatlı özel hayatı ve bildirileriyle meşhurdu. bir seferinde bir gazeteciye vietnam'ın asıl ihtiyacının "beş adolf hitler" olduğunu söylemişti. başkan johnson onunla tanıştığında "tıpkı bir amerikalı çocuk gibi. içmeyi ve kadınlara kur yapmayı iyi biliyor, onu tuttum" demişti ama cao ky, güney vietnamlıların deyimi ile kendi ülkesine yabancı olan bir şarlatandı. başkan johnson vaktinin çoğunu honolulu'da geçiriyor ve cao ky'ı asayiş ile uzlaşmayı sağlamaya davet edip, amerikalıların on yılı aşkın süredir istediği ekonomik ve sosyal reformları gerçekleştirerek güney vietnam halkının desteğini almayı umuyordu.

    başkanın honolulu ziyareti dikkatleri dağıtmaya yetmemişti. amerikan halkı oturumları can kulağıyla dinliyordu. fullbright saygın diplomat george kennan'ı ifade vermeye davet etti. 20 yıl boyunca sovyet büyümesini durduran ket vurma doktrini, abd'nin dış politikasının temelini oluşturmuştu ve abd'nin vietnam'da vekalet savaşı sürdürmesinin bazı konularda gerekçesini oluşturuyordu. kennan: "belirtmek istediğim ilk konu, bugün vietnam'a şimdiki gibi müdahil olmasaydık, bu kadar müdahil olmamıza dair başka bir sebep bulamazdım. ve tabii orada olmamamız için de birçok sebep sayabilirim. ket vurma* konusuna gelecek olursak, asya ve afrika'daki küçük ülkelerde olanlar konusunda daha rahat ve daha az ürkmüş bir tavır sergileyebilirsek ve bu olayların her vuku buluşunda fareden korkan fil gibi sıçramazsak çok daha iyi olacaktır."

    cbs kanalı son anda kennan'ın ifadesi yerine the real mccoys, the andy griffith show ve i love you lucy'nin tekrarlarını yayımlayınca johnson rahatlamıştı ancak nbc kameraları kayda devam etmişti:
    -"bu sadece bizi ilgilendirmiyor ama bence bunu başarılı şekilde yapamayız."
    +"bu sözlerinizden şunu anlıyorum: bu ülkede uygulanabilir bir hedef değil bu. büyük bir irade göstersek bile başaramayız."
    -"doğru ve korkum şudur ki; tüm sorun hakkındaki düşüncelerimizi, yenilmez olduğumuz konusundaki bazı yanılsamalar hala etkilemekte."

    oturumlar başlamadan hemen önce, başkan johnson kuzey vietnam'daki hedeflerin bombalanmasına devam edilmesine karar verdi. 1965 yılı noel arifesinde başlayan 37 günlük duraksama, müzakere masasına gelme konusunda hanoi'nin bir istek sergilemesini sağlamamıştı. güney vietnamdaki viet kong gerillalarının artık ülkenin yaklaşık %75'ini kontrol ettiği düşünülüyordu. ancak general william westmoreland en acil görevin hanoi'nin güneye yolladığı kuzey vietnam düzenli ordu birliklerini yok etmek olduğunu düşünüyordu. westmoreland'in gelecek 2 yıl boyunca sürecek hedefi "geçiş noktası" olarak adlandırdığı noktaya ulaşıyordu: amerikan ve arvn güçlerinin ikame edilenden daha çok öldürdüğü nokta. bir yıpratma savaşı olacaktı ama bu daha çok amerikan askeri gerektiriyordu.

    ülkenin dört bir yanından geldiler; idealist ve vatansever olanlar, eğer ölürse annesine 10.000 dolarlık sigorta parası bırakabileceğini veya yaşarsa döndüğünde kahraman olacağını düşünenler, işsiz olanlar, önemli bir şeyin parçası olmak isteyenler, en iyi arkadaşıyla birlikte birbirlerini gaza getirip deniz piyadelerine başvuran yetişkin olma heveslisi çocuklar, her bağımsızlık günü kutlamalarında önlerinden madalyaları ve tören kıyafetleriyle geçen ikinci dünya savaşı gazilerini hayranlıkla izleyenler, kendilerini o gösterişli deniz piyadesi üniforması içindeyken kadınların peşlerinden koştuğunu hayal edenler ve daha nicesi. nereden gelirlerse gelsinler, orduya katılma sebepleri ne olursa olsun, eğitim onları değiştirdi. talim komutanları, askerleri oldukça sert bir şekilde karşılardı ve öleceklerini söylerlerdi. eğitimler oldukça sert ve meşakkatli geçiyordu çünkü deniz piyadeleri ölmek ve öldürmek için eğitilirlerdi ama söz gelimi en az 3 vietnamlı öldürmeden ölmeleri yasaktı. eğitimden geçen askerlerin neredeyse tamamı, ülkesinin ve kendisinin yenilmez olduğunu düşünüyordu ve bu yüksek beklenti ile vietnam'a gidiyordu.

    merkezi kıyı şehri binh dinh, yarım milyondan fazla insana ev sahipliği yapıyordu. yıllardır viet kong'un güneydeki kalesi haline gelmişti. 1966 yılının başlarında kuzey vietnamlı düzenli birliklerle güçlendirilen viet kong'un bu şehirdeki varlığı 8.000'di. general westmoreland 20.000 amerikalı, arvn ve güney koreliden oluşan birliklerini buraya yolladı ve düşman ile tedarik kaynaklarının peşinde şehre taarruz etti. önce broşürler dağıtıp hoparlörlerden şehre yayın yaparak helikopterlerine ateş açanları bekleyen korkunç son konusunda köylüleri uyardılar ve evlerinden ayrılmalarını istediler, teslim olmayı isteyen her viet kong mensubuna güvenli geçiş sözü verdiler. ardından da hava saldırısı ile bataryalarla her şeyi un ufak ettiler, savaşın ilk büyük ölçekli arama ve yok etme operasyonuydu. saldırı 42 gün sürdü. ordu, 2.389 viet kong'un öldürüldüğünü rapor etti, westmoreland durumdan gayet memnundu ama sahadaki komutanlar endişeliydi. kendilerine saldıran büyük amerikan ateş gücüne karşın, kuzey vietnamlı askerlerin çoğunun orta dağlık bölgeye kaçtığını düşünüyorlardı. operasyon sonucunda 100.000'den fazla sivil evinden olacaktı. benzer arama, yok etme ve bombalama operasyonları, sadece 1966 yılında gerçekleşen 17 büyük ölçekli amerikan saldırısı tüm ülkede toplamda 3.000.000'dan fazla insanı evsiz bırakacaktı. bu, güney vietnam nüfusunun yaklaşık beşte biriydi.

    birinci ve ikinci dünya savaşlarının aksine vietnam'da herhangi bir cephe olmadığından, hiçbir toprak temelli kazanılıp kaydedilmediğinden, vietnam'daki amerikan askeri komutası*, son çare olarak sözde başarılı olan korkunç bir yönteme başvurdu ve cesetleri saydı. savaşın sorunu genelde hesaplamalar ve ölçü birimleridir. önemli olan şeyi sayamazsanız, sayabildiğiniz şeyi önemli kıldığınız bir durumdur. böyle bir durumda sayabileceğiniz yegane şey düşman cesetleriydi. ölü sayısından ise ayrıntı alamazsınız sadece rakamlar alırsınız ve rakamların çoğu yalandır. ölü sayısını başarı göstergesi kabul etmek, normalde şerefli adamlar ve onurlu savaşçılar olan kişileri yalancı ve canavar olmaya zorlamak demektir. ve en önemlisi de eğer ölü sayısı başarı göstergesiyse, öldürülen herkesi düşman askeri olarak sayma eğilimi baş gösterir. cesetleri sivil veya asker fark etmeksizin saygısızca üst üste yığma ve belki de normalde kullanılacak olandan daha az seçici ateş gücü kullanma eğilimi başlar, zira askerler elde etmekle görevlendirildikleri sonucu elde etmeye çalışırlar.

    kuzey'in bakış açısından sorunlara göz gezdirecek olursak, güneyi tedarik etmek zorundaydılar. insan, ekipman, mühimmat ve bunun gibi savaş için gerekli olan her şeyle destek olmalıydılar. ho chi minh yolunu açtılar, sürekli bakımını yaptılar ve aksamaması için daima çalıştılar. hanoi yıllar boyunca tedariğinin çoğunu güney'e rastgele filolarla, trol tekneleriyle ve yük gemileriyle kaçak olarak soktu. abd donanması etkili bir şekilde güney kıyı şeridini ablukaya aldığında, kuzey vietnamlılar tedariğin neredeyse tamamını laos ve kamboçya yoluyla karadan geçirmek zorunda kaldı. bunlar, hanoi'nin büyük savaş alanının bir parçası olarak gördüğü tarafsız ülkelerdi. amerikalılar buna ho chi minh yolu diyordu, kuzey vietnamlılar ise 559. güzergah adını koymuştu, zira 559. kolordunun kadın ve erkekleri, keçi yollarından oluşan bu ağı insan ve malzemenin geçtiği 19.300 kilometrelik orman içi araç yoluna dönüştürmeyi başarmıştı. fransızlarla savaşırken viet minh on binlerce hamala ve bisiklet alaylarına bağımlıydı. artan amerikan varlığını dengelemek için ise kuzey vietmanlılar artık karanlığın gölgesinde hareket eden daha mekanize bir ulaşıma sahipti, altı tekerlekli rus yapımı kamyonlar kullanılıyordu. macv, ho chi minh yolunun yeterli bir şekilde zarar görmesi halinde düşmanın kendini idame ettiremeyeceğini savunuyordu. nihayetinde yolun sadece laos'daki kısmına 3 milyon tondan fazla bomba bırakılacaktı. bu rakam, ikinci dünya savaşı sırasında almanya ve japonya'ya atılandan 1 milyon ton daha fazladır. bazı önemli geçitler o kadar çok vuruldu ki, işçiler onlara "ölüm kapısı", "kızarmış et tepesi" ve "kayıp ruhlar boğazı" adlarını vermişti. düşman trafiğini açığa çıkarmak için uçaklardan atılan yaprak dökücü ilaçlar da kullanıldı. bunların arasında en dikkat çekeni agent orange'tı. amerikalı pilotlar bu zehre "yeryüzünü kemikli gümüşi bir toza çeviren ilaç" lakabını da takmıştı. yolda bir delik açınca bunu aşamayacağı düşünülen kuzey vietnamlılar, amerikalı pilotların ertesi gün o çukuru orada bulamamasını sağlardı. birçoğu genç kızlardan oluşan 230.000 kişilik kuzey vietnamlı gönüllü, yolları açık tutup trafiğin devam etmesi için var gücüyle çalıştı. açlık, kazalar, yılan sokması, ateşli humma, aşırı yorgunluk ve ardı arkası kesilmeyen bombardımandan dolayı binlercesi yol üzerinde öldü. bir grup çukurların derinliği ile sayısını hesaplarken diğer grup çukurları dolduruyordu. her iki taraf için de amansız bir rekabet vardı.

    silahşör olarak bilinen quanc duc'taki tabur komutanı yarbay henry emerson, cesur, amansız ve acımasızdı. askerlerine, en az bir düşmanın kesik kafasını getirene iki şişe viski ısmarlayacağını söyleyen bir vahşiydi ve askerleri de bu iddiayı kazanacak kadar saldırgan. mayıs 1966'nın başlarında tabur, dokuz gün boyunca arazi dışında bir şeyle mücadele etmedi. dev otlar, dikenli çalılar, üç adam boyunda bambulardan oluşan bir labirent ile boğuşuyorlardı. orman o kadar sıktı ki, bazen 30 metre ilerlemek bir saatten fazla sürüyordu, muson da başlamıştı, ormanın zeminine güneş ışığı nadiren ulaşıyordu. parmak boyundaki kara sülükler hemen enfekte olan yaralara sebep oluyordu. yarbay emerson, dört kuzey vietnam bölüğünün pusu hazırlığında olduğunu öğrenince, pusuculara pusu kurmaya karar verdi. 11 mayıs'ta askerlerine saldırı emri verdi, büyük bir hava ve topçu desteği de almıştı. çatışma bitmeden önce düşman mevzilerine 2.000 top mermisi düşmüştü. her yer kan gölüne dönmüştü, yapraklar, otlar ve bambular kızıla bürünmüştü. paramparça olmuş veya havaya uçmuş, çalılarda saklı, eşilen mezarlara yarım gömülmüş birçok ceset vardı. çatışmaların dozu iyice artıyordu.

    1966 yılında, savaş amerikan orta sınıfını iyice etkilemeye başlamıştı çünkü celp kağıtlarının artması gerekiyordu. birleşik devletler ordusu, üniversitedeki öğrencilere celp yollamaya başladı. işte o zaman amerikan savaş karşıtlığı, kısmen insanların kendi çıkarlarını düşündükleri bir harekete dönüştü. savaşa gitmek istemeyen insanlar ve onların savaşa gitmelerini istemeyen sevdikleri bunun öncülüğünü yapıyordu. 1942 yılından beri abd'nin her erkek vatandaşı, askerliğe 18 yaşında kayıt olmak zorundaydı. ancak vietnam savaşı zamanında reşit olan yaklaşık 27 milyon erkeğin yarısından fazlası muafiyet ve tecil yoluyla askerlikten kaçmıştı. yaklaşık 500.000 amerikalı dini veya ahlaki gerekçelerle vicdani ret durumuna başvurmuştu. bu, ikinci dünya savaşı'ndaki başvurunun 6 katıydı. nihayetinde 170.000 kişiye hastane, evsizler barınağı ve okullarda alternatif hizmet hakkı verildi. bazıları sıhhiye olarak eğitildi ve vietnam'a yollandı. çatışmaya hiçbir zaman yollanmayacakları beklentisiyle 1 milyon genç yedek kuvvet ve milli muhafız göreve alındı. yedeklerin ve muhafızların neredeyse tamamı beyazdı ve bunlar genelde iyi eğitimli, askere çağırılanlara göre daha yüksek maaşlı çalışanlardı. başkan johnson bunların savaşa gönderilmesinin savaş karşıtlığını arttıracağını düşünüyordu. nihayetinde azınlıklar ve sosyal haklardan yoksunlar yönünden ordu çarpık bir hal aldı. nüfusun sadece %12'sini oluşturan afroamerikalılar aşırı derecede zayiat veriyordu. öfke artmaya başladı.

    "toplumumuzu inşa etmek için o kadar çok güç toplamalıyız ki, bizden bir kişiyi almaya gelirlerse, hepimizle uğraşmaları gerekecek. işte bunu yapmalıyız. toplumumuzun içinde o kadar çok güç toplamalıyız ki, lbj*, 'hadi evlat savaşıma gel' dediğinde, 'hayatta olmaz, gitmiyoruz' demeliyiz." -stokely carmichael

    "kimsenin zencilerimin sahip olmadığı bir şeye sahip olmasına yardım etmem. öleceksem şimdi ölürüm. öleceksem burada bizim için savaşarak ölürüm. benim düşmanım beyazlar, viet kong ya da çin ile japonya değil. özgürlük istediğimde karşımdaki sizsiniz. adalet ve eşitlik istediğimde rakibim sizsiniz. bir yere gidip savaşmamı istiyorsunuz ama burada, kendi evimde bana destek bile olmuyorsunuz." -muhammed ali

    başta her ay 10.000 kişi askere çağrıldı ama 1966'da vietnam'da yeni birliklere duyulan ihtiyaç, bu sayıyı 30.000'e çıkardı. artık binlerce üniversite öğrencisi tecil yaptıramıyordu. öğrenciler, not ortalamaları belli bir sınırın altında kaldığında üniversiteden atılıyorlardı. buna karşı üniversitelerde protestolar başladı. ancak genç ve yaşlı amerikalıların büyük çoğunluğu savaşa destek veriyordu. muhafazakar yazar william buckley'nin kurmuş olduğu genç amerikalılar özgürlük istiyor hareketi, ülke çapında kampüslerde savaş karşıtı gösteriler düzenledi.

    viet kong'un motivasyonunu araştıran amerika, ele geçirilen tutsaklar ile görüşerek bir rapor hazırladı. görüşülen tutsaklar davalarına kendilerini tamamen adamış ve hayatları pahasına yabancı işgalini reddedip ülkeyi bağımsız tek bir hükümet çatısı altında birleştirmeye yemin etmiş kişilerdi. viet kong'u "sadece devasa bir bedelle yenebilecek" bir düşman olarak tanımlayan rapor, mcnamara'nın pentagon'daki üst düzey yetkililerine sunulduğunda, birisi söyle demişti: "söyledikleriniz doğruysa yanlış tarafta savaşıyoruz, savaşı kaybedecek tarafta."

    genel söylence amerikan ordusunun siyaset, strateji, dehşet yaratma, öldürme ve güney vietnam'ın masum nüfusunu kurban etme taktikleriyle sorumsuz davrandığı yönündedir. bu imaj, orada görev yapan askerlere haksızlık etmek olur, ordunun aslını kesinlikle tam olarak yansıtmaz. johnson yönetimi başından beri taşrada yaşayan fakir çiftçileri savaşın viet kong'un değil, saygon'daki hükümetin kendi yararlarına olduğuna ikna etmeden kazanılamayacağını anlamıştı. orduya ek olarak, vietnam köylerinde faaliyet gösteren birçok amerikalı yardım kuruluşu bulunuyordu. su kuyuları açtılar, değirmenler* yaptılar, okullar kurdular, daha kaliteli pirinç getirdiler, sağlık hizmeti verdiler ve taşranın büyük bir kısmına elektrik getirdiler. robert mcnamara'nın baskısı altındaki macv, güney vietnam'ın 44 vilayeti, 220 mahallesi ve 13.000 köyünde uzlaşma sürecinin ilerlemesini ölçmenin yollarını bulmakta zorlanıyordu ve sonunda köy değerlendirme sistemi'ni hayata geçirdiler. kısa süre içerisinde her ay 90.000 sayfa veri oluşturmak için 22 amerikalı danışman gerekti. böylesine göz korkutucu bir bilgi dağını kimse anlayamıyordu.

    savunma bakanı robert mcnamara'ya göre her şey ölçülebilirdi. yani "bu köyde uzlaşma ne kadar sağlanabilmiş" diyebiliyordunuz. cevap olarak örneğin "%35 sağlanmış" karşınıza çıkıyordu ama bunun anlamı neydi? bir amerikalı size şöyle der: "bu köyde ya da vilayette bir olay yaşanmadı. olay oranı düşürüyor ve biz kazanıyoruz." uzlaşma planı başarılı olduğu sürece okullar inşa ediliyor, su kutuları temizleniyordu ve bir noktaya kadar işe yarıyor gibi görünüyordu. sonra, güzel bir akşamda bir köye 400 kuzey vietnamlı geldi ve köyün muhtarını idam edip 12 genci kaçırdı, okulla bütün köyü yaktı. o köyün insanları güney vietnam hükümetine ve abd ordusuna "bizi koruyacağınıza söz vermiştiniz ama kalıp korumadınız" dediğinde, tıpkı önceden defalarca olduğu gibi, uzlaşma planı suya düşmüş oluyordu, köylülerin sadakatleri, haklı olarak güvenilmez bir hale dönüşüyordu ama bu durum amerikan ordusu içindeki askerleri de psikolojik yönden etkiliyordu. örneğin 1. süvari tümeni, yoğun nüfuslu bir vietnam bölgesinde konuşlanmıştı. bölük orada kendisini kuzey vietnamlı casuslar ve tarafları belli olmayan köylüler arasında bulmuştu. böylesi bir ortamda kimin düşman olduğu asla net bir şekilde tahmin edilemezdi. bölük onurlu askerleriyle meşhurdu ve bir kişinin düşman olduğundan tam emin olmadan kimseye silah doğrultmazdı. emin olsalar bile, düşman silahlı değilse veya hiçbir şekilde tehdit oluşturmuyorsa vurmazlardı. bir gün bir köye gittiler, orada düşman askeri olarak tanımlayabilecekleri kimse yoktu ama büyük bir pirinç zulası buldular. o günkü kesin talimatlar: "havaya uçur, yak, yok et ve zehirle" türündendi. bunu yapmak istemediler çünkü etraflarına bakınca bu insanların o pirince muhtaç olduğunu görmek için dahi olmaya gerek yoktu. bu onların yiyeceğiydi. bazen sazdan kulübeleri yakmaları söylenirdi, askerler isteksizce çatıyı yakmaya çalışırdı. zipponun alevi sönünce de tekrar denemezlerdi. sivillerin yiyeceklerini ve evlerini yok etmek içlerinden gelmiyordu. bu durum askerlerde şöyle bir huzursuzluk yaratıyordu: "bu savaş ne için? hangi amaçla savaşıyoruz?"

    vietnam'da çatışmaların çoğu küçük ölçekli, yakın temaslı ve tespiti zor viet kong ile kuzey vietnamlıların başlattığı türdendi. ordu buna temas diyordu. deniz piyadeleri ise "savaş cehennemdir ama temas annedir" demeyi severdi. piyadenin görevi genelde düşmanı korkutmak ve onu yok etmeye çalışmaktır ama aslında taktikleri yem gibi davranmaktı, bir noktada bütün abd askerleri bunu biliyordu. ormanlarda dolaşıp ateş ederek hedef şaşırtıyorlardı. 1. süvari tümeni'nin bir birliği, an khe'deki üslerinden pek uzakta olmayan bir yamaca tırmanacak ve düşmana ait ufak havan topu gücünü sırt hattından uzağa püskürtecekti. takım ilerlerken iniş bölgesinin kenarındaki çamurda bot izleri ve sırta tırmanmak için kullanılan güzel bir patika keşfettiler, içlerini kötü bir his kapladı. yazımın ilk başlarında bahsini geçirdiğim o olay başlıyordu: bir anda en öndeki çavuş m16'sını omzuna yükleyip bir el ateş etti. döndü ve "patikada vk* var" diye bağırdı ve sözünü bitirir bitirmez göğsünden vurulup düştü. bir anda çok iyi planlanmış bir pusu kendini gösterdi. o kadar gürültülü ve beklenmedikti ki, deniz piyadelerinin bir kısmı dona kaldı. o esnada takımın telsizcisi bölük komutanına ulaştı, takım komutanı olan teğmen, bölük komutanına "çok boktan bir şeyin ortasında kaldık" dediğinde telsizci kafasından vuruldu. teğmen derhal iki makineli tüfeğin gelip ateş açmasını emretti ama makineli tüfekçiler de öldürüldü, takımın öncülerinden teğmen mike heaney hariç kimse kalmamıştı. gece çöktü, teğmen heaney'nin takımından geriye kalanlar, şafakta geleceğini sandıkları saldırıya hazırlanmışlardı. viet kong birlikleri, heaney'nin takımının olduğu yere havan toplarıyla saldırdı. teğmen o esnada acı bir nefes aldı ve "tanrım eğer takımımdan birisini daha alacaksan beni al, adamlarıma dokunma" diye dua etti ama sonra şoku atlatıp "siktir! bu duayı geri alabilir miyim" diye düşündü. bu duadan sonra takımından tek bir adam daha kaybetmedi çünkü amerikan topçuları düşmanı aralıksız vurmuştu. takımdan sağ kalanlar güvenli bölgeye indirildiler ve hastaneye götürüldüler. teğmen hıçkırıklar içinde ağlarken hemşire ona kızmıştı: "teğmen gözyaşlarınızı tutup ağlamayı kesmelisiniz, askerleriniz harap haldeler." o esnada takımın çavuşu sam hunt geldi, detroit'li sevilen bir siyahiydi. teğmeninin baş ucuna oturdu, elini tuttu ve hemşireye "bu teğmenin hiçbir şeyi kesmesine gerek yok hanımefendi, her şeyini orada bizim için verdi zaten."

    birbirlerinin dillerini bilmeseler de, viet kong askerleri ile amerikan askerleri birbirlerinin ölümlerine, gözyaşlarına, korkularına ve cesaretlerine tanık oluyorlardı. biri öldüğünde diğerleri hemen ona kenetleniyorlardı, cesedi uzağa götürüp ağlıyorlardı. böyle bir sahneye tanık olan her iki taraf da, düşmanlarının kendilerinden hiçbir farkları olmadığını anlıyorlardı. her iki taraf da omuz omuza savaştığı dostlarını önemsiyordu.

    güney vietnam'da hararet yeniden yükseliyordu. 15 mayıs 1966'da, birçok amerikalının uğruna hayatını tehlikeye attığı ülke olan güney vietnam'ın hükümeti yine dağılmanın eşiğindeydi. 1963'ten beri savaşın bitmesi için müzakereler ve temsili bir hükümet talep eden budistler, başbakan ky için büyük bir tehlike teşkil ediyordu. ky bir anda popüler bir budist komutan olan rakip bir generali vurdurunca, protestocular hue ve danang'taki sokaklara akın etti. abd tedariğinin geldiği limanı kapattılar. vurulan generale sadık olan bazı güvey vietnamlı askerler, komünistlerle mücadeleyi bıraktılar ve şehre yöneldiler, öfkeli kalabalıklar amerikan ciplerini yaktılar. "barış!" ve "amerikalılar defolun" yazılı pankartlar her yerde boy göstermeye başladı. başkan johnson o kadar endişeliydi ki, danışmanlarından eğer ky hükümeti düşerse geri çekilme pozisyonuna hazırlanmalarını istemişti. gerekirse abd vietnam'dan çıkmaya hazır olacak ve vietnam yerine belki de tayland'da komünizmle mücadeleye devam edecekti. başbakan ky, askerlerine danang'ı kuşatıp kontrol altına alma emri verdi. askerler burada eski yoldaşlarıyla çatışmaya girdiler. ky'in kuvvetleri danang'taki budist tapınaklarını basarken, uçakları da muhalif birlikleri bombalıyor ve merkezi işgal ediyordu. isyan bastırılmıştı, washington rahatladı. ky kontrolü tekrar sağladı ancak şehrin dışında geçici karargahından bir amerikan deniz piyadesi teğmeni, iki çatışmanın aynı anda ortaya çıkışını kuşkuyla izliyordu. batıda bahriyeli arkadaşları viet kong ile mücadele ediyordu, doğuda ise arvn kendi kendisiyle savaşıyor gibi görünüyordu. "kimin için savaşıyoruz?"

    west point'ten 1966 haziranı'nda mezun olup vietnam'a gitmek için gönüllü olan 300 asker, komando eğitimi için önce florida'ya yollandı ve 9 hafta ağır eğitime dahil edildi. burada hücum charlie olarak bilinen binbaşı charlie beckwith'in emrine girdiler. hücum charlie eğitime yeni katılan askerleri "bir adam çok aptalsa, annesine oğlunuz çok aptal olduğu için öldü yazısı gidecek. umalım ki sizin telgrafınızda sadece oğlunuz öldü yazsın. ama size burada vereceğimiz eğitimle belki annenize hiç telgraf gitmez, o yüzden dikkatli öğrenin" diyerek karşılardı. komando adaylarının başarılı olmaları için uykusuz günler geçirmeleri, susuz ve yiyeceksiz kalmaları, ayakları kanayana dek dik dağlara tırmanmaları, çıngıraklı yılan ve su mokaseniyle dolu bataklıklarda devriye gezmeleri, bubi tuzaklarını tespit etmeyi öğrenmeleri ve viet kong numarası yapan kıdemlileri alt etmeleri gerekiyordu. binbaşı beckwith eğitim alan komando adaylarına sürekli olarak "beklenmeyeni bekleyin. hayat adil değildir" diyordu. 5 yıl boyunca liderlik ve hayatta kalma üzerine eğitim alan askerler, vietnam'a gitmeyi iple çekiyordu ve kendileri gidemeden savaşı abd'nin kazanmasından korkuyorlardı ama savaşın bitmesine henüz yıllar vardı.

    aynı tarihlerde savaşın içindeki küçük ama en değerli hikayelerden birisini, savaşın yarattığı acının ne olduğunu anlatan bu bölümü aktarmak isterim; 3 haziran 1966'da, ailesinin mogie diye hitap ettiği denton crocker jr. isimli genç bir asker ile dahil olduğu bölüğe, mogie'nin 19. yaş günü olan bu tarihte, laos'tan orta dağlık bölgeye sızan viet kong ve kuzey vietnamlıları öldürme görevi verildi. gece çöktüğünde abd birliklerine, viet kong tarafından kuşatılmış bir arvn karakolunun olduğu tepeye bakan noktaya gitmeleri emredildi, böylece oraya topçu birlikleri de getirilebilecek ve viet kong vuruş mesafesine girmiş olacaktı. yamaca yavaş ve temkinli bir şekilde ilerlediler. mogie öncüydü ve bir anda karanlığın içinden bir makineli tüfek gürlemesi duyuldu, mogie tepenin zirvesine varamadı. mogie'nin baba evinde bahçede vakit geçirmek için oldukça güzel bir gündü, küçük kız kardeşi bir yaş günü partisi için arkadaşına gitmişti, diğer kardeşleri evdeydi. öğle vaktinde annesi verandaya çıkmıştı ve üniformalı iki adamın eve geldiğini gördü. korkunç bir şey olduğunu anlamıştı, hemen merdivenlere koştu, adamlardan birini tutup "sakın söylemeyin, sakın! benim güzel oğlum olmaz, sakın" dedi. adam "evet" diyebildi sadece. mogie'nin kız kardeşi o esnada salonda oturuyordu ve annesinin babasına seslendiği çığlığını duydu, tıpkı filmlerdeki bir sahne gibi bir askerle bir rahip merdivenlerden çıkıyordu, annesi ise "hayır" diye ağlıyordu. mogie ile büyüyen kız kardeşi, küçük erkek kardeşinin elinden tutup yürümeye başladı. "benimle gelmelisin, sana bir şey göstereceğim" diyordu ama nereye gittiği hakkında en ufak bir tahmini yoktu. "hayır, böyle bir şey olmayacak" derken geri döndü orada öylece duran babasına koşup "bunun gerçek olmasına izin verme baba, bu doğru mu?" diyerek kollarına yığıldı. babası da tıpkı annesine cevap veren o asker gibi sadece "evet" diyebildi. crocker ailesi için her şey artık değişmişti. anne crocker kanepede oturup ailesinin hepsine sarılmış "birbirimizi seveceğiz ve hep birlikte olacağız" diyordu ama bunun etkili olmadığını biliyordu. ertesi gün mogie'nin kız kardeşi carol annesine öfkeyle "tanrıya nasıl inanabiliyorsun?" diye sormuştu. annesi de "çünkü o bize mogie'mizi verdi. onun varlığı bizim için lütuftu ve bir ayrıcalıktı." on gün sonra bir yüzbaşı mogie'nin naaşına cenaze evine dek eşlik etti. ailenin rahibi mogie'nin saratoga springs'e gömülmesini önerdi, böylece ailesinin onu kolayca ziyaret edebileceğini düşünmüştü. ancak annesi onun yerine arlington ulusal mezarlığı'nı seçti çünkü demişti ki, "kalbimin bir köşesi biliyordu; eğer bize yakın gömülseydi, onun sıcaklığını yanıma getirmek için tırnaklarımla toprağı kazırdım."

    "arkadaşlarım bana 'canım sıkkın', 'kafam karışık' veya 'öfkeliyim' diyor. hepimiz bu insanları anlayabiliriz. bazen sırf onları dinlerken neredeyse mide ülserim yükseliyor. hepimiz savaşın bitmesini istiyoruz. hepimiz askerlerin eve dönmesini istiyoruz. bunların gerçekleşmesini ve dünyaya barış gelmesini abd başkanı kadar isteyen biri dünyada yoktur." -başkan johnson

    amerikan ordusu, 1966 yılının ilk 6 ayında 57.000 düşman askerini öldürdüğünü iddia ediyordu. ancak yönetim içten içe general westmoreland'in geçiş noktası diye tabir ettiği, yerine konabilecekten daha fazla düşman askerinin öldürüldüğü o noktanın hiç yaklaşmadığından endişe duyuyordu. genelkurmay ilk andan beri başkan'ı daha saldırgan olması, amerikalı birliklerin düşmanı laos ve kamboçya'ya takip etmesine izin vermesini ve kuzey vietnam'ın bombalanacak hedef listesini genişletmesini söylüyordu. çin'i, hatta sovyetler birliği'ni savaşa çekme korkusuyla johnson, düzenli kara birliklerinin sınırları geçmesine hala izin vermiyordu. ağır bombardımana da dikkat ediyor, daha fazla sivili vurmaktan korkuyordu. ancak endişesine karşın rolling thunder operasyonu isimli bombardıman harekatını güçlendirmeyi kabul etmişti. tüm kuzey vietnam'daki petrol tesislerine saldırıya onay vermişti. buna haiphong ve hanoi şehrine komşu bazı alanlar da dahildi. komutanlar güvence vererek bunun düşmana ölümcül bir darbe olacağını ve kuzey vietnam'ı pazarlık masasına getirmeye zorlayacağını söyledi. on binlerce sorti yapıldı, birçok bomba istenilen hedefleri vurdu ancak daha fazlası ıskaladı ve başkanın korktuğu gibi yerleşim yerlerine düştü.

    başkan johnson: "güney'de durum epey iyi gidiyor değil mi?"
    robert mcnamara: "evet, sanırım öyle. zira onların üzerine çok kuvvetli bir şekilde saldırıyoruz ama orada ne yaptığımızı görmek beni korkutuyor. tanrı bilir bir avuç yarı aç dilencinin peşinde kaç uçak, helikopter ve ateş gücü vardır. güney'de bunlar oluyor. asıl büyük tehlike, bunu neredeyse süresiz olarak devam ettirebilme ihtimalleri. bunu engelleyecek yegane şey sayın başkan, onların moralinin kırılması. buna şüphe yok ancak güney'deki birlikler, viet kong ve kuzey vietnam, kuzey'i bombaladığımızı biliyorlar. üstelik tam yetki aldık. güney'de büyük oranlarda öldürüldüklerini görünce ve kuzey'den tedarik gelme ihtimalinin daha az olduğunu fark edince, bu onların moralini daha fazla bozacaktır. bana göre kazanmanın tek yolu bu çünkü kuzey'in savaşa devam etmesini imkansız kılmaya yetecek kadar düşman öldürmüyoruz. ancak bunun sonsuza kadar süreceğini düşünenler varsa oradakilerin moralini bozacak kadar öldürüyoruz."
    başkan: "pekala, böyle devam et bob."

    1966 yazına gelinirken, kuzey vietnam'da ilk vurulan savaş pilotu everett alvarez, yaklaşık iki yıldır esir tutuluyordu ve hanoi yakınlarında kendisine ele geçirilmiş 100 başka havacı eşlik ediyordu. kuzey vietnamlılar onları insancıl muameleyi hak eden savaş esirleri olarak görmek yerine saldırgan, suçlu ve hava korsanları diye nitelendirse de, alvarez ve diğerlerine başta oldukça iyi davranılıyordu ama bu pek uzun sürmedi. birbirleriyle konuşmaları yasaklandı, gardiyanların önünde diz çökmeye zorlandılar ve ülkelerinin onları unuttuğunu söyleme başladılar. tecrit, dayak ve işkenceye maruz kaldılar. bu şekilde suçlarını kabul etmeye ve savaşı kınayan açıklamalar yapmaya zorlandılar. askerleri sıra sıra çağırıp kollarını kelepçe ile morartıp kemiklerini kırarak işkence ederken ölmelerine izin vermezlerdi. alvarez bitmek bilmeyen işkencelerin bir tanesinde yenik düştü ve onlara bir şey verdi, kendisini küçük ve aşağılık hissetmişti. açıklama yapmaya zorlanan askerlerden bazıları, gerçek hislerinin ülkelerinde bilinmesi için ellerinden geleni yaptılar. komutan jeremiah denton, kamera kayıttayken mors alfabesiyle "işkence" anlamına gelecek şekilde gözlerini kırpmıştı.

    6 haziran'da, amerikan bombaları hanoi ve haiphong'a ilk kez düştükten sadece bir hafta sonra, gardiyanlar alvarez ile diğer esirleri topladı ve kameralar kayıttayken şehrin öfkeli kalabalıkları arasında, hanoi şehrinin merkezinde yürüttüler. ingilizce bilenler küfür ediyor, diğerleri ise askerlere bir şeyler fırlatıyordu. gardiyanlar kalabalığı uzakta tutmakta güçlük çekiyordu. kuzey vietnamlılar ellerindeki esirleri savaş suçluları olarak yargılamak için destek bulacağını ummuştu ama kimse destek olmadı. savaş karşıtı olanlar bile bu tökezleyen çaresiz askerlere yakınlık duyuyordu. bu askerleri açık yargılama planları iptal edildi. bombardıman ise devam etti ve daha çok amerikan uçağı düşürüldü. kuzey vietnamlılar amerikalı havacıları yakalamaktan gurur duyuyorlardı. çocuklardan bile üzerlerine düşeni yapmaları bekleniyordu, çocuklara ingilizce "eller yukarı, teslim ol" kelimeleri öğretiliyordu.

    birçok amerikalı havacının esir olarak düşmesine neden olan hanoi ve haiphong bombardımanı, beyaz saray'ın bodrum katında tartışıldı. başkan hedefleri bizzat seçti ve artık saldıracaklarına karar verdi ama bir süre sonra da durmaları yönünde emir verdi. hava gücü vietnam'da yanlış kullanılıyordu, hem de çok yanlış.

    rolling thunder operasyonu kuzey vietnam'ın benzin depolama tesislerinin büyük çoğunluğunu yok etti. ancak kuzey vietnamlılar petrollerin çoğunu yer altı depolarına taşıdı ve her gün sovyetler birliği ile çin'den daha fazlası geldi. kuzey boyunca derme çatma da olsa yeterli hava saldırısı sığınağı yapılmıştı. zeminden bir buçuk metre aşağı gömülü beton borulardan oluşmakta ve 18.000.000 insanı alabilecek kapasitedeydi, bu rakam neredeyse nüfusun tamamına denk geliyordu. 1 milyondan fazla insan da amerikan hava gücünün yarattığı hasarı onarmak için 7 gün 24 saat çalışıyordu. önemli köprüler yok edilince, trafiğin akmasını sağlamak için bir gecede seyyar köprüler yapıyorlardı. ekipler bomba kraterlerini doldurmak için yol boyunca taş, çakıl, toprak ve tahta yığınları ile bekliyordu. şu sloganla çalışıyorlardı: "düşman yok eder, biz onarırız. düşman tekrar yok eder, biz tekrar onarırız."

    hanoi, amerikan bombalarının siviller üzerindeki hasarını göstermek için her şeyi yaptı. çoğu amerikalı bu haberleri komünist propagandası diyerek reddetti. ancak new york times'dan harrison salisbury, vietnam'a gidip 1966 noelinde gördüklerini haber yapınca savaşın ahlakı konusunda halkın şüphesi iyice artmıştı. rolling thunder operasyonu baştan sona oldukça hatalıydı. görevdeki her askere bunun sonucunu sorduklarında hiçbir şeye etki etmediğini söyleseler de, resmi raporlarda hep biraz daha fazlası olması gerektiği yazıyordu. bombardıman birleşik devletler'e bir şey kazandırmak şöyle dursun, savaşın gidişatını olumsuz yönde etkiliyordu. ikinci dünya savaşı'nda müttefiklerin stratejik bombardımanını yöneten bombacı sir arthur harris'in yarattığı sladgehammer taktiği işe yaramıyordu. kuzey vietnamlılar, bir noktada amerikalıların onları öldürmekten bıkacaklarını ve amerikalılardan daha fazla dayanacaklarını biliyordu.

    robert mcnamara'nın evinde asla vietnam ile ilgili konuşulmazdı. savunma bakanı robert mcnamara'nın oğlu craig mcnamara, new hamphire'daki st. paul's okulunda öğrenciydi ve burada savaşla ilgili bir münazara yapılacaktı. craig babasını telefon kulübesinden aradı, yaşayacağı deneyimi anlattı ve babasından savunmasını düşündüğü destekleyici bir materyali varsa haber vermesini istedi. materyaller gelmedi çünkü baba mcnamara oğlunu olabildiğince vietnam kokusundan korumaya çalışıyordu ya da onun da elinde somut bir savunma materyali yoktu.

    "bugün size söyleyebilirim ki, 12 aylık askeri ilerleme beklentilerimizi bile aşmış durumda. viet kong, ülkeyi en dar noktadan ikiye bölmek üzere tasarladığı saldırıyı gerçekleştirme fırsatı bulamadı. amerikan kuvvetlerinin onlara karşı gösterdiği baskı, bu saldırıyı önledi ve büyük zayiatlar vermelerine yol açtı. nasıl ölçerseniz ölçün, şu noktada beklediğimizden çok daha iyi durumdayız." -robert mcnamara

    deniz piyadeleri, abd'nin vietnam'da savaşan ilk savaş birlikleriydi. ordudaki diğer meslektaşlarından daha uzun süre, 12 ay yerine 13 ay savaşmaları bekleniyordu. danang'a ilk geldiklerinde komünist zulmünden halkı kurtarmanın ilk amaçları olduğunu düşünüyorlardı ama oraya varınca anladılar ki, durum hiç de öyle değildi. vietnamlıların çoğu amerikan kamyonlarına tükürür ve amerika'ya geri dön diye bağırırlardı. kimin kimden olduğunu anlamak en güç şeydi. iki zpt esirlerle kampa gelir, piyadeler zpt'lerin üstünden elleri ve ayakları bağlı olan esirleri aşağı atardı, düşüşlerini hafifletmenin hiçbir yolu yoktu. kırılan kemiklerin ve çıkan omuzların sesi duyulurdu. her kampta çiçeği burnunda bir asker olur ve bu manzara karşısında irkilip onları atan askerlere çıkışırdı ama her seferinde en düz ve hissiz sesle "burada neler döndüğünü anlayana dek ağzını kapalı, gözünü açık tutarsan iyi olur. arkamda görmüş olduğun birliğimdeki iz sürücüler, her gün kum yığınlarındaki mayınlara basıyorlar, ölüyorlar veya sakat kalıyorlar. ve bu elleri kolları bağlı olan vietnamlılar o mayınların yerini biliyorlar. iz sürücülerin önünde bu insanlara iyi davranırsan, bu iz sürücüler kafanı ve kıçını yer değiştirip sana gülüp döner giderler" ve benzeri şeyler söylerlerdi. amerikalı gençlerin büyük umutlarla geldikleri bu yerde hüsrana uğramaları 3 günü geçmezdi.

    "bu, amerika'nın itibarını ve liderliğini zedeliyor. dahası, savaşın askeri açıdan kazanılamayacağını düşünüyorum. binlerce amerikan gencinden lyndon johnson'ı kurtarmak için ölmeleri isteniyor. başkan şu ana dek savaşın kazanılamayacağını anlamıştır ama nasıl pes edeceğini bilmiyor. bu yüzden, genç amerikalıların böylesi iğrenç bir savaşta yer almayı reddetmesi sadece haklı değil, teşekkür edilmesi gereken bir şey." -dr. benjamin spock

    benjamin spock, döneminin en sevilen çocuk doktoruydu. milyonlarca amerikalı, onun çok satan "bebek ve çocuk bakımı" kitabına danışıyordu. 1967'nin başlarında solcu dergi ramparts'ta yayımlanan amerikan napalm bombasının vietnamlı çocuklar üzerindeki etkisine dair hazırlanmış bir makalenin önsözünü yazdı. dr. martin luther king jr. da o yazıyı okuyanlar arasındaydı. aylardır savaş konusunda ıstırap çekiyordu ancak vatandaşlık hakları konusunda çok şey yapmış olan başkan johnson'a bu konuyu açmakta isteksizdi. artık sessiz kalmaya dayanamıyordu.

    "bu akşam bu muhteşem ibadet yuvasına geldim çünkü vicdanım bana başka seçenek bırakmadı. sessizliğin ihanet olduğu bir an gelir, vietnam ile ilgili olarak bizim için o an geldi. şimdi, başlangıçta bu savaşı adaletsiz, kötü ve nafile bir savaş olarak gördüğümü açıklığa kavuşturalım. bugün vietnam'daki savaş hakkında size vaaz veriyorum çünkü vicdanım bana başka seçenek bırakmıyor. amerika'ya bu trajik savaş hakkındaki gerçeği duyurmanın sırası geldi." -martin luther king jr., 4 nisan 1967*

    11 gün sonra central park'ta, martin luther king jr., dr. spock ve yarım milyon insanın katıldığı bir protesto gösterisi düzenlendi. gösteriyi "vietnam'daki savaşı bitirmek için ulusal seferberlik" adındaki yeni bir koalisyon düzenlemişti. bu sefer protestoya katılanların tamamı öğrenci değildi ve bu durum artık savaşın biteceğine dair insanların içine umut olmuştu.

    "bombardımanı durdurun! milli şerefimizi koruyalım. bombardımanı durdurun ve savaşı bitirin. izin verin amerikalıların ve vietnamlıların hayatlarını kurtaralım. derhal bir adım atarak barış masasına oturalım. bombardımanı durdurun!" -dr. martin luther king jr.

    savaş karşıtı hareket, hem sayı hem de saldırganlık açısından gittikçe büyüyordu. artık savaşı sadece protesto etmekle ilgilenmiyorlardı, onu durdurmak için yola çıkmışlardı. bu arada johnson hükümetindeki bazı isimler savaş karşıtı hareketin moskova tarafından yönlendirilen bir komünist komplosu olduğu fikrindeydi. yasa gereği abd içerisinde faaliyet göstermesi yasak olan cia ve fbi, talepleri baltalamak için hareket içerisine sızmaya, liderlerini gizlice dinlemeye ve hatta şiddeti körüklemeye başladı.

    o dönemde savaşı destekleyenler "kendinizi yakın, bayrağımızı değil.", "doğru ya da yanlış fark etmez, bu benim ülkem.", "sev ya da terk et!", "komünist olmaktansa ölmeyi yeğlerim", "en iyi komünist ölü komünist" gibi cümleleri tercih ediyorlardı. bu davranış, savaş karşıtı olanları çıldırtıyordu. savaş karşıtı olanlar, doğru ya da yanlış destekleyecekleri bir ülkede yaşamak istemiyorlardı. doğru hareket eden, yanlış yapmayan bir ülke istiyorlardı. eğer ülke bunu yapmıyorsa düzeltilmeliydi. yani tarafların çok farklı vatanseverlik görüşleri vardı. yani amerika'da öyle bir dönem başlamıştı ki, vatansever hareket ettiğini düşünen iki zıt grup birbiriyle çatışmaya başlamıştı.

    "şöyle ifade edeyim: yurt dışında zalimce bir mit var, hanoi'nin yarattığı ve inandığı bir mit. işte bu yüzden birleşik devletler bölünmüş durumda. savaşan askerlerimizin kuzey vietnamlıları sahada mahrum bıraktığı zaferi, washington ve birleşik devletler'de elde edebilecekleri görüşüne tutunuyorlar." -eski başkan yardımcısı richard nixon (geleceğin başkanı)

    manhattan'daki protestolardan iki hafta sonra general westmoreland ortak kongre oturumunda konuştu. kendisi, başkan tarafından muharebe alanından ülkeye çağrılan ilk generaldi.

    "daha önce dediğim gibi, düşmanın stratejisini incelediğimde şu açıktır ki, zayıf noktamızın kararlılığımız olduğunu düşünüyorlar. ülkemizdeki kararlılık, sabır, azim ve sürekli destek sayesinde vietnam'daki komünist saldırganlığına karşı galip geleceğiz." -general westmoreland

    perde arkasında ne westmoreland ne de hizmet ettiği yönetim, birleşik devletler'in muzaffer olacağından emin değildi. westmoreland son istatistiklere göre o yılın ilkbaharında, sonunda geçiş noktasına ulaşıldığını ancak askerden arındırılmış bölgenin güneyindeki askeri bölgenin bundan muaf olduğunu başkana iletmişti ve başkana, birleşik devletler'in kendini tutmaktan biraz fazlasını yapmasını söyledi. kendisine 200.000 ek asker verilip laos ve kamboçya'ya girmesine izin verilseydi, ho chi minh yolu'nu keseceğini ve iki yıl içinde savaşı bitireceğini beyan etti. johnson şöyle sordu: "biz yeni askerler eklediğimizde düşman da yenilerini ekleyemez mi? her şey ne zaman bitecek?" general bir yanıt veremedi, bunun yerine genelkurmay başkanı ile birlikte çin sınırına yakın alanları bombalamak ve kuzey vietnam limanlarına mayın döşemek için izin vermesini istedi. böylece hanoi'nin çin ile kara ve sovyetler ile olan deniz bağlantılarını kesmiş olacaktı. bu arada vietnam'daki amerikan stratejisinin baş mimarı olan bakan mcnamara, nihai başarıya ve ordunun sürekli talep ettiği daha şiddetli bombardıman isteklerine olan güvenini yitirmeye başlamıştı. mcnamara washington'da çok önemli bir isimdi, zeka ve özgüvenin vücut bulmuş hali gibiydi. ona göre bir sorun varsa, çözümü de olmalıydı; bu onun ölümcül zaafıydı. işin şaşırtıcı yanı, söylediklerinden hiç şüphe etmiyor gibi görünen bu adam, vietnam'da ne yaptığı konusunda artık büyük şüpheler duymaya başlamıştı.

    mcnamara başkan'a sunduğu özel bir notta söyle yazmıştı: "dünyanın en büyük süper gücünün ufak ve geri kalmış bir ulusu itaat ettirmeye uğraşırken, getirileri oldukça tartışılan bir konuda, her hafta en az 1.000 sivili yaralaması ve öldürmesi pek hoş bir tablo değildir." başkandan asker sayısını sınırlamasını, arttırmamasını ve 20. paralelin kuzeyindeki tüm bombardıman operasyonlarını koşulsuz şekilde bitirmesini istedi. ncnamara: "vietnam'daki savaş durdurulması gereken bir ivme kazanıyor. amerikan birliklerini ve kuzey'e yapılan saldırıları büyük ölçüde arttırmak gereksizdir ve çözüm değildir. düşman onları yutup karşılık verebilir, bizi daha da batağa sürükleyebilir ve savaşın daha ciddi bir boyuta evrilmesine yol açabilir" şeklinde görüşünü de ekledi.

    başkan johnson nihayetinde bir orta yol bulmaya çalıştı. bombalanacak hedef listesini genişletti ama limanlara mayın döşemeyi reddetti ve westmoreland'e yalnızca 47.000 ek asker yollamayı taahhüt etti. bu sayı, vietnam'daki amerikan askeri varlığının toplamda 500.000'den fazla olması demekti.

    robert mcnamara 17 haziran 1967'de askeri danışmanı yarbay robert gard'ı aradı. "bob, vietnam'daki mevcudiyetimiz hakkında etraflıca bir araştırma yapılmasını istiyorum" dedi ve telefonu kapattı. ardından uluslararası güvenlik işleri'nin 30 yaşındaki üyesi leslie gelb, truman yönetimine kadar uzanan mühim kararların nasıl alındığına dair çok gizli bir analiz yürütmekle görevlendirildi. mcnamara, yarbay gard ve gelb'e, tüm evraklarını tuttuğu odasındaki bir dolaba erişim izni vermişti. bu evraklarda bölgedeki asayişi sağlamak adına alınacak önlemleri, bombardımanın etkileri ve böyle devam ederse savaşın sonuçlarına dair şüphelerini başkan'a aktardığı yazıyordu. savaşı şekillendirip bugüne getiren adam, artık savaşın aldığı yeni halinden hiç memnun değildi.

    "general westmoreland'in itfaiyecileri" olarak adlandırılan, zor olan her göreve gönderilen 173. hava indirme tugayı'na, west point'ten büyük bir hevesle mezun olup florida'da komando eğitimini başarıyla tamamlayan 8 çiçeği burnunda teğmen dahil edildi. idealist ve gururluydular. ömürleri boyunca yapacakları en önemli şeyin, amerikan askerlerine komuta etmek olacağını düşünüyorlardı. derken bu 8 subaya tugay'daki ilk günlerinde, aylardır orada olan bir asker kayısıya benzeyen tuhaf bir şey gösterdi. görüp ne olduğunu anlayamadıkları şey, bir viet kong askerinin kurutulmuş kulağıydı. bu idealist teğmenler, savaşta olmanın ne demek olduğunu o zaman anlamışlardı.

    173. hava indirme tugayı, yeni teğmenlerinin de yer aldığı charlie ve alpha bölükleriyle, birkaç gün içinde dak to yakınlarındaki orta dağlık bölgenin merkezine helikopterle intikal etti. burası, özel kuvvetler kampını tehdit ettiği söylenen kuzey vietnamlı askerlerin bulunduğu yerdi. ormanla kaplı bir yamaca iniş yaptılar. burası metre bazında yüksekliğinden ötürü amerikalıların 1338 rakımlı tepe adını verdiği bir dağdı ve askerlere düşmanı temizleme emri verilmişti. iki gün boyunca yürüdüler, epey yıpranmış bir düşman patikasını takip ettiler, pusuya ve bubi tuzaklarına karşı tetikteydiler. 21 haziran akşamı charlie bölüğü gece için bir alana yerleşti. alpha bölüğü de aynı orman yolundan üç kilometre güneyde bir kamp kurdu. kimse yaklaşık 500 askerden oluşan kuzey vietnam taburunun sadece birkaç yüz metre ötede, sırt hattının diğer tarafında konuşlu olduğunu bilmiyordu. ertesi sabah 06:58'de alpha bölüğünden bir devriye, kuzey vietnam taburuna rastladı. amerikalılar geri çekildi ve bir çeper oluşturmaya çalıştı. dakikalar geçmeden susmayan bir ak-47 mermisi yağmuruna tutuldular. kuzey vietnamlılar saldırı üstüne saldırı gerçekleştiriyor, her seferinde daha da yaklaşıyordu. alpha bölüğü telsizle hava ve topçu desteği istedi ancak sık orman görüşü engelliyordu.

    "alpha 6 konuşuyor, batı yönümüzdeki vadiden büyük bir güç bize saldırıyor. acil hava saldırısı gerekiyor, tepenin etrafına bir şey koyun ve sırt hattından uzak durun."

    "paragon 6 konuşuyor. batıdan size yaklaşan büyük kuvvet olduğunu söylediniz."

    "ağır bir saldırı var ve sol kanadımıza ateş ediyorlar. gerçek kahramanlarımız var ve onlarla çok gurur duyuyorum. ama unutmayın, bu adamlar siyah bereli, her birinde ak-47 var ve neredeyse benimkinin iki katı kadar cephaneleri var."

    "en kısa sürede orada olacağız, tamam."

    öğle vakti charlie bölüğüne, tuzağa düşürülen alpha bölüğünü kurtarma emri verildi. oraya birkaç yüz metre kala durdular çünkü yol çok dik ve kaygandı. artık patikanın her iki tarafına da siper kazan kuzey vietnamlılar, charlie bölüğünün oraya ulaşmasını engellediler. akşam karanlığı çöktüğünde çatışma hafiflemişti ve charlie bölüğü bir sırtın zirvesine siper kazıp uyumak için ellerinden geleni yaptı. 22 haziran gecesi orada yatarlarken, kuzey vietnamlılar orada gezinip yaralıları vururken seslerini duyabiliyorlardı. şafak söktüğünde kuzey vietnamlılar kaybolmuştu. charlie bölüğü yamaca sürünüp alpha bölüğünden kalanları kurtardı. 137 askerden 76'sı patikada ölü yatıyordu. 43'ü yakın mesafeden, kafadan vurulmuştu. bazılarının kulakları kesilmiş, bazılarının gözleri oyulmuştu, bazılarının da yüzük parmakları yoktu. 23 asker yaralanmıştı. tugaya yeni katılan 8 teğmenden 2'si de ölüler arasındaydı. hayatta kalan askerler savaşa bu şekilde giriş yapmışlardı, vietnam onlara işte böyle "hoş geldin!" demişti. günün geri kalanını ölenleri ceset torbalarına doldurmak ve oradan götürmekle geçirdiler. hayatta kalan teğmenler, daha bir hafta önce bira içip şakalaştıkları 5 yıllık okul ve eğitim arkadaşlarını ceset torbasına koymuştu ve artık onlar yoktu. charlie bölüğü 10 kuzey vietnamlı cesedi buldu. acısı büyük olan charlie bölüğüne yamaçta ceset aramaları emredildi çünkü komutanları topçu ateşinin daha fazla adam öldürmüş olabileceğini düşünüyordu, macv, yüksek düşman zayiat sayısı istiyordu. macv üst yetkilileri, kendi kaybettiği asker sayısı kadar düşman zayiatı olduğunu amerikan halkına göstermenin kazandıkları hissini yaratacağını umuyordu ama bu muharebede beklentileri suya düşmüştü. yine de yalan söylediler ve 173. tugayın burada 475 düşman askerini öldürdüğünü basına aktardılar. bir amerikan subayı, general westmoreland'e verilen sayının inanılmayacak kadar çok olduğunu söylediğinde, general "artık çok geç, söz ağızdan çıktı" dedi.

    çatışmadan bir iki gün sonra, general westmoreland 173. birlikle konuşmak için yanlarına geldi. oldukça kırışık olan üniformasıyla bir cipin kaputuna çıktı, çatışmayı yöneten komutanı iyice süzdü ve moral verici bir konuşma yaparak birliği ile gurur duyduğunu, muhteşem bir iş çıkardıklarını söyledi. ancak askerlerin karşılaştıkları manzara, savaşın liderlerinin ya bilgisiz ya da yalancı olduklarıydı.

    bölüm 5: başkan johnson döneminin devamı ve sancılı sonu, hem vietnam hem de abd iyice karışıyor
    askerler uyum sağlar. oraya belli bir zihniyetle giderler ve sonra uyum sağlarlar. savaşın vahşetine, ölmeye ve öldürmeye uyum sağlarlar. bir süre sonra hiçbiri o askerleri hiç rahatsız etmez ya da en azından o kadar çok rahatsız etmez. vietnam'a yeni gelen her asker başta karşılaştıklarını sorgular ama sonunda bunun bir savaş olduğu ve işlerinin bu olduğunu fark etmeleri sağlanırdı. bir süre sonra hepsinin aklına şu sözler kazanırdı: "bu bir savaş ve bizim işimiz bu!"

    "bu akşam buraya, size vietnam'dan bahsetmek için geldim. savaşta gelişmeler var. 1965'te askerlerimizi oraya gönderdiğimizde hakim olan durumu düşünürsek oldukça büyük gelişmeler var. viet kong'un halk üzerindeki hakimiyeti kırıldı." -başkan johnson

    1967 yazında, vietnam'daki savaşı yönetenler, içlerinde nasıl şüpheler olursa olsun, iyimser görünmeye dikkat ediyorlardı. vietnam'daki amerikan askeri komutası macv, 200.000 düşman askeri öldürdüklerini iddia etmiş ve başkan'a, amerikan ve arvn kuvvetlerinin düşmanın yerini doldurabileceğinden daha fazla viet kong ve kuzey vietnamlı asker öldürdüğünü ve neredeyse tüm güney vietnam'da hayati önem taşıyan geçiş noktası'na ulaşıldığını söylemişti. fakat abd, yaralı ve ölü toplamda neredeyse 75.000 kayıp vermişti. 4 temmuz'da 14.624 amerikalı hayatını kaybetmişti ve dile getirmeseler de, sahadaki birçok subay, üstlerinden daha karamsardı. saygon'daki new york times muhabiri r. w. apple, subayların görüşlerini özetlemişti: "zafer yaklaşılmış değil. aslına bakarsanız, zafer erişilemez olabilir."

    viet kong'un amerikalıları bölgeden sürecek kadar geleneksel askeri anlamda fazla muharebe kazanmadığı doğruydu fakat hiçbir amerikan zaferinin bir işe yaramadığı da doğruydu. yıpranmış viet kong birlikleri hızlıca takviye ediliyor ve tekrar silahlanıyordu. güney vietnam halkının aklını ve gönlünü kazanmayı amaçlayan uzlaşma planı da işe yaramıyordu. saygon, yaklaşık florida büyüklüğündeki bir ülkenin hala sadece bir kısmını kontrol ediyordu ve yozlaşmış hükümeti halk tarafından sevilmiyordu.

    başkan johnson ise, savaşın artan maliyetlerini karşılamak için vergileri arttırmak zorunda kalmıştı ve tutkulu soysal programı "yoksulluğa karşı savaş" geri planda kalmıştı. aynı yaz, ırk çatışmaları amerikan şehirlerine hakim oldu. başkan, 43 kişinin ölümüne ve yüzlerce binanın talan edilmesine neden olan isyanları bastırmak için orduyu detroit'e göndermek zorunda kaldı. newark, new jersey'de 26 kişi daha öldü ve siyahi ile beyaz amerikalılar arasındaki uçurumun büyüklüğünü bir kez daha ortaya serdi. ülkenin yalnızca üçte biri, vietnam'da gelişme gösterildiğini düşünüyordu ve ülkenin yarısı başkan'ın savaşı yürütme şeklini onaylamıyordu.

    bu sırada, le duan ve hanoi'de işleri yürüten yoldaşları, gizlice saygon'daki kukla hükümeti ortadan kaldıracağına ve abd'yi bu savaşın muharebe meydanında asla kazanılamayacağına ikna edeceğine inandıkları yeni bir saldırı planlıyorlardı.

    doğrulu şüpheli bir hikayeye göre, 1967'de merkezi işlem birimleri pentagon'un bodrumuna girmişler ve miktarı ölçülebilen her şeyi eski delikli kartlara yüklemişler: gemi sayısı, uçak, tank, helikopter, toplar, obüsler, makineli tüfekler, cephane, miktarı ölçülebilen her şeyi. besleme gözüne koyup "vietnam'da ne zaman kazanırız?" yazmışlar. cuma günü çıkmışlar, makine bütün hafta sonu çalışmış. pazartesi gelmişler ve çıktı tepsisinde tek bir kart varmış. üstünde de "1965'te kazandınız" yazıyormuş. sorun şuydu ki, düşmanın da söz hakkı vardı ve delikli kartlara katılmıyorlardı.

    1967 yılının ortasına gelindiğinde vietnam'da yaklaşık 500.000 amerikan askeri vardı ve daha binlercesi gelecekti. askerlerin yalnızca %20'si muharebeye girmişti, geri kalanlar destek birimlerde hizmet etti. hiçbiri, savaşacakları veya uğruna savaşmaları istenen insanlara dair bilgilendirilmemişti. askerler, vietnamlılara "balçıklar" diyorlardı. ilk olarak amerikan deniz piyadeleri tarafından haiti ve nikaragua halkı için bu ülkelerin işgali sırasında kullanılan ve daha sonra kore'deki uzak doğulu düşmanlar için de kullanılan bir terimdi. eğitimler boyunda balçıklarla savaşacaklarını söylüyorlardı, marşlarında bile yer etmişti. vietnamlıların evlerine de, japoncada mesken yerleri anlamına gelen sözcüğün bozuk haliyle "hooches" diyorlardı, bu sözcüğü ikinci dünya savaşı sırasında okinawa muharebesi'nde öğrenmişlerdi. vietnamlı yaşlı kadınlara "mama san" diyorlardı. bu sözcüğü de işgal altındaki japonya'da genelevleri işleten kadınlar için kullanırlardı. viet kong ve kuzey vietnamlılar, amerikan askerlerine "işgalciler", "emperyalistler" ve "giac my (amerikalı haydutlar)" derlerdi.

    güney vietnam 4 taktiksel bölgeye ayrılmıştı. 1967 yazına gelindiğinde, amerikan askerleri batıdan kuzeydoğuya dört bölgede de savaşıyorlardı;
    -iv. kolordu, "kahverengi su donanması" lakaplı yoğun nüfuslu mekong deltası'nda ırmakları, kanalları ve bataklıkları devriye gezerek düşman arıyordu.
    -iii. kolordu, yılın ilk aylarında amerikan operasyonları ile düşmandan tamamen temizlenmiş olması gereken, "demir üçgeni" lakaplı bölgenin sık ormanlarını devriye gezip saygon yakınlarındaki viet kong sığınağını temizlemeye devam ediyordu.
    -ii. kolordu, dak to çevresindeki merkezi dağlık bölgede vuku bulan bir dizi kanlı muharebe ile, kuzey vietnam askerlerini bir süreliğine laos ve kamboçya'ya geri itmişti.
    -en yoğun çatışmaların bazıları ise güney vietnam'ın en kuzeyindeki beş vilayetten oluşan, deniz piyadelerinin savaşın en ağır yükünü sırtladığı i. kolordu'nun bulunduğu yerde gerçekleşiyordu. burada 2.5 milyondan fazla insan yaşıyordu, %2'si hariç tamamı güney çin denizi kıyısındaki dar, pirinç yetişen akarsu vadilerinde yaşıyordu. deniz piyadeleri burada viet kong'un kökünü kurutmaya ve köy köy, mezra mezra halkın güvenliğini sağlamaya çalışıyordu.

    deniz piyadelerine göre batıya doğru laos'a kadar uzanan geniş, büyük ve bir kısmı boş olan dağlık alan düşmana bırakılabilirdi. "gerçek savaş halkın arasında, dağlarda değil" demişti korgeneral victor krulak ama general westmoreland, kuzey vietnam ordusunun binlerce askerle iki kuzey vilayetini almayı planlamasından korkuyordu. onları bulmak ve yok etmek ilk amacıydı. general westmoreland, 3. deniz tümeni'nin bunu başarmak için kuzeye hareket etmesi, dong ha'da bir üs kurması ve gio linh, con thien, cam lo, carroll kampı, rockpile ve khe sanh'da, kuzey vietnam ile aralarındaki askerden arındırılmış bölgenin sınırına doğudan batıya doğru bir hat çekip mukavemet noktaları kurmasında ısrarcı oldu. kha sanh, westmoreland'in bir gün amerikan askerlerinin sınırdan laos'a geçmek için kullanmasını umduğu doğu-batı otoyolu olan 9. yolu tepeden görüyordu. laos'ta, kuzey vietnamlı askerler ve teçhizatları ho chi minh yolu'ndan güneye gidiyordu. fakat sınırı gözleyen binlerce deniz piyadesi, kendilerini askerden arındırılmış bölgede gizlenmiş oldukça etkili kuzay vietnam ağır silahlarının ve roketatarlarının menzilinde buldular. birçok asker öldürüldü ve i. kolordu'nun 3. tümeninin yerleştiği bu yerin adı artık "ölüm bölgesi" olmuştu.

    kuzey vietnam ordusu ile yapılan her büyük çatışma, kuzey vietnamlıların amerikalıları pusuya düşürmesiyle başlıyordu. amerikalılardan sayıca fazla değillerse saldırmazlardı. bu bölgeyi deniz piyadelerinden daha iyi biliyorlardı ve çatışma konusunda çok iyilerdi. amerikalıların ise çok önemli bir zaafı vardı; sigara içip kuzey vietnamlıların kolayca takip edebileceği izler bırakırlardı. kuzey vietnam ordusu, sovyet yapımı yok edilmezmiş gibi görünen ak-47 kullanıyordu. deniz piyadeleri ise yeni çıkan ve tehlikeli bir tasarım hatası olan m-16 piyade tüfeğiyle savaşmak zorundaydı. silahı sürekli temizlemeleri gerekiyordu ve çatışmanın ortasında sürekli tutukluk yapıyordu. amerikan askerlerinden biri yaralandığında veya öldüğünde ve bir diğeri onu almaya koştuğunda kuzey vietnamlılara hedef oluyordu. iki taraf birbirine hem sempati besliyor hem birbirinden korkuyor hem de nefret ediyordu ama çatışma anında nefret baskın olan duyguydu. iki taraf da diğerini öldürmeye kararlıydı. amerikan uçakları üstlerine napalm bombası atarken ak-47'lerle onlara ateş açan gözü kara vietnamlıları gören amerikalılar, bu savaşın çok uzun süreceğinden emin olmuşlardı. vietnamlıların her zaman olduğu gibi pusu ile asıl amacı, amerikalıların hava desteği alamayacağı kadar yakınlarına sokulmaktı, deniz piyadeleri buna "arbede" diyordu.

    deniz piyadeleri, büyük bedellerle aldıkları bölgeleri ellerinde tutmak için aynı anda pek çok işe koşuyorlardı. düşman askerlerini bulmak için tekrar tekrar sığınaklardan askerden arındırılmış bölgeye gönderiliyorlardı. çoğu zaman daha önce savaştıkları yerlere tekrar dönüyorlardı. orada daha önce savaşmış, ölmüş ve öldürülmüşlerdi, sonra oradan ayrılmışlar ama kuzey vietnamlılar geri dönmüşlerdi. 2 temmuz 1967 sabahında, i. kolordu'nun iii. tümeninin "temizlik" işini yapan hareketli avcısı i. tabur, con thien'in kuzeydoğusuna düşman avlamaya gitti. pazar adı verilen, üslerinden iki kilometre ötede olan bir kavşağa zar zor ulaştıklarında pusuya düşürüldüler. bir bölük neredeyse tamamen yok edildi. hayatta kalanları kurtarmaya çalışan diğer bir bölük ilerledi ve kapana kısıldı ama yine de cesurca direndi. deniz piyadelerinin vietnam'da göğüs gerdiği en kötü günlerden bir tanesiydi. 53 ölü ve 190 yaralı asker muharebe alanından taşındı. 34 ölü arkada bırakılmak zorunda kalındı ve deniz piyadeleri, naaşları almak için iki gün sonra geri döndüğünde bazı askerlerin, düşman onları kuşattığında m-16'ları tutukluk yaptığı için öldüğünü anladı. birçoğu infaz edilmişti, suratlarından veya yakın mesafeden kafalarının arkasından vurulmuşlardı. bazıları bubi tuzağına yakalanmıştı. deniz piyadeleri komuta merkezi, kuzey vietnamlı tutsak almayı o kadar çok istiyordu ki, canlı kuzey vietnamlı getiren askerlere ülke içinde 3 gün izin vermeyi bile teklif etmişlerdi. ama hiçbir deniz piyadesi onları getirmedi çünkü öfkeliydiler ve yakaladıkları her kuzey vietnamlıyı direkt infaz ettiler.

    28 temmuz'da temizlikçi 1. tabur iyice zayıfladığında takviye edilmesi ve dinlenmesi için geriye çağrıldı. onların yerine 2. tabur bu bölgeye atandı ve askerden arındırılmış bölgenin güneyine yollandı. 2. tabur kuzey vietnamlıları açığa çıkarmak için bir yem bırakıyor ve çıktıklarında hava yardımı çağırıp bomba yağdırıyordu. 2. tabur bir gün, askerden arındırılmış bölgedeki ben hai nehri'ne çıkan engebeli bir at arabası yolundan ilerledi ama taburu komuta edenler, aşılamaz bir akarsuyun üzerindeki beton köprünün zpt'leri taşıyamayacak kadar dar ve dayanıksız olduğunu fark edemediler. şimdi 2. tabur'un, deniz piyadelerinin temel kurallarından birini ihlal etmekten başka seçeneği yoktu: geldikleri yoldan geri dönmek. düşman onları bekliyordu. deniz piyadeleri birçok havan topuna, makineli tüfeğe ve roketatara göğüs germek zorunda kaldılar. 2. tabur askerden arındırılmış bölgeden, ölü ve yaralı askerleri üzerlerine yığdıkları hasar almış zpt'lerle yalpalayarak zor da olsa geri döndü. bu çatışmada 2. tabur 214 zayiat vermişti. kuzey vietnamlılar üç gün boyunca 2. taburu takip etmişlerdi. 2. tabur kuzey vietnamlıları arıyordu ama düşman arkalarındaydı. bu zaferde kuzey vietnamlılar da ağır bir bedel ödemişti, taarruza katılan askerlerin üçte ikisi ölmüş ya da yaralanmıştı. üslerine döndüklerinde günlerce yas tuttular. çatışmayı yöneten komutanları günlerce ağlamış ve tek lokma yememişti. bu büyük zafer sayesinde kahraman madalyası almıştı ama bedelini askerlerinin kanıyla ödemişti.

    güney vietnamlı başbakan nguyen cao ky, 1966'da budist rakiplerini elimine etmişti fakat amerikalılar ve politik rakipleri tarafından en azından demokrasiye yönelik geçici adımlar atmaya, ulusal meclis seçimi ile yeni bir anayasa yapmaya ve başkanlık ile yardımcı başkanlık için seçim sözü vermeye zorlandı. fakat cao ky'nin eski muhalifi nguyen van thieu koltuk için cao ky'nin karşısına çıkacağını duyurduğunda saygon'da işler yeniden bozulma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. ky ve thieu arasında büyük bir rekabet başladı ama hangisinin halkın desteğini aldığı değil, hangisinin abd'nin desteğini aldığı sonucu şekillendiriyordu. amerikan büyükelçisi ellsworth bunker, iki adayı da konutuna çağırdı ve onları abd'nin yeni bir iktidar savaşına tahammül etmeyeceği konusunda uyardı. thieu ve ky'nin diğer generallerle buluşup kimin başkanlığa, kimin başkan yardımcılığına aday olacağına karar vermeleri gerekiyordu. başkan adayı thieu oldu. mütevazı ve temkinliydi, büyük oranda güç kazanmak ve zengin olmakla ilgileniyordu ve washington'a sıkıntı çıkarmasına pek ihtimal verilmiyordu. ky ise başkan yardımcısı olacaktı. birlikte, oyların yalnızca %35'ini alarak kazandılar. savaşa son verilmesini isteyen kimsenin seçime katılmasına izin verilmedi. birçok budist seçimleri protesto etti ve viet kong'un gözdağı, birçok insanın sandığa gitmemesine neden oldu. fakat abd dışişleri bakanlığı, seçimi çabucak ileriye doğru atılan önemli bir adım ilam etti. bazı güney vietnamlılar, nihayet belli bir derece istikrara ulaşıldığına inanıyordu, geri kalanlar bundan pek emin değildi. hem ky hem de thieu yozlaşmışlardı ve mevkilerini suistimal ediyorlardı. güney vietnam, böylesi liderlere sahip olduğu için büyük bedeller ödemişti ve ödemeye devam edecekti.

    "westmoreland dün akşam benimle görüştü ve geçen hafta askerden arındırılmış bölgede ateş gücünü ve bombardımanı arttırdıklarını, onların da bize saldırılarını savaş tarihinde eşdeğer durumlarda hiç rastlanmadığı kadar arttırdıklarını söyledi. berlin ve tokyo'ya yapılan saldırılardan çok daha şiddetli olduğunu ve askerden arındırılmış bölgede kuzey vietnamlılarla yaşanan çatışmaları durdurmak için tek savunmasının batarya mevzilerini bombalamak olduğunu söyledi. o aptalların dediği gibi bombardımanı durdurmak yalnızca intihar olur. bombardımanı durdurun deyince, 'daha fazla deniz piyadesi öldürün' demiş oluyorlar, tek anlamı bu. onlarla görüşmeden, onlar aynı şekilde karşılık vermeden bombardımanı kesmek yalnızca daha fazla amerikalıyı öldürmek olur." -başkan johnson

    ne kuzey vietnam'da süren bombardıman, ne askerden arındırılmış bölgedeki çatışmalar, ne de başkan johnson'ın bunu durdurmak için perde arkasında yaptığı teklifler, le duan ve kuzey vietnam'ı yöneten diğer liderler üzerinde fark edilir bir etki yaratmıştı. fakat o yaz le duan'ın başı, tıpkı başkan johnson gibi dertteydi. amerikalılarla savaş, le duan'a kanlı bir beraberlikten biraz fazlasını getirmişti. güney'deki bazı viet kong komutanları, hanoi'nin stratejilerini yönlendirme ısrarına içerliyordu. kuzey vietnamlı birçok sivil, savaştan ve yaşamlarını alt üst eden, altyapılarının büyük kısmını çökerten bombardımandan yorgun düşmüştü. ülkenin en saygıdeğer isimleri, ho chi minh ve vo nguyen giap, insanları sabırlı olmaya davet ediyor, sonunda karşılığını alacaklarına hala inandıkları bir zayiat savaşını sürdürmeye devam ediyorlardı. hanoi'nin ortakları sovyetler ve çin de çelişkili tavsiyelerde bulunuyorlardı. le duan, eleştirileri susturmak ve beraberliği bozmak için 1964'te denediği zafer planının yeni ve daha riskli bir halini tertiplemeye başladı. planın adını "genel taarruz, genel ayaklanma" koydu.

    kuzey vietnam ve viet kong birlikleri, güney vietnam şehirlerine, kasabalarına ve askeri üslerine eş zamanlı taarruzlar düzenleyeceklerdi. le duan'a göre bu taarruz, kitlesel bir sivil ayaklanmayı tetikleyecekti. aynı anda gerçekleşen patlamalar saygon rejimini çökertecek ve washington'a geri çekilmekten başka çare bırakmayacaktı. le duan zaferden oldukça emindi ve hanoi, güney'de iktidarı devralmaya hazırlanıyordu. kuzey vietnam güney'i elde edeceğine o kadar eminlerdi ki, yeni bir para dahi bastırıldı ve güney'deki şehirleri alacakları zaman kurulacak yerel kolluk kuvvetler için polis üniforması üretildi. güney'deki şehirlerin amerikalılar ve güney vietnamlıların baskısı altında olduğuna, insanların isyana hazır olduğuna inanıyorlardı. kuzeyli bir lider güney vietnam için "içi yumurta dolu hamile balıklar gibi, biraz gıdıklamak yeterli olacak ve bütün yumurtalar dökülecek" demişti. kuzeyliler bunun başarılı olacağından o kadar eminlerdi ki, kendilerini uyaran, o bölgede yıllardır savaşan viet kong liderlerini bile dinlemediler ve onları taraflı olmakla suçladılar, le duan planına karşı çıkanları bir bir elimine etti. general giap'ın kurmay heyeti ve ho chi minh'in yardımcısı tutuklandı. abd'nin savaştaki kibri kuzey vietnam'da da bolca bulunuyordu. general giap'ın sağlık durumu kötüydü ve temmuz ayında tedavi için macaristan'a gitmişti. ho chi minh de eylül'de tedavi için çin'e gönderildi. kendini savaşa adamış yüzlerce isim, gazeteciler, öğrenciler, hatta fansa savaşı'nın göğsü madalya dolu kahramanları tutuklandı. birçoğu amerikalı savaş esirlerinin tutulduğu hanoi hilton lakaplı eski fransız hapishanesine gönderildi.

    saldırı için nihayetinde seçilen tarih, 31 ocak 1967 olmuştu. bu tarih, tet adıyla bilinen vietnam yeni ay yılı kutlamalarının ilk günüydü. önce yüzlerce, devamında binlerce kuzey vietnam askeri, halihazırda orada bulunan on binlerce viet kong askerine katılmak için sivil kıyafetlerle güney'e gitmeye başladı. kuzey vietnamlı komutanlara birden bire askerlerini muhabere alanlarından çekmeleri emredilmişti ve birliklerine daha çok silah, cephane, pirinç, kurutulmuş balık, tuz ve hatta konstantre süt verilmişti. uzun bir süreliğine güney cephesine gidiyorlardı. kuzey vietnamlı askerler köylerinden coşkulu bir törenle uğurlandılar ve güney'de savaşmaya oldukça istekli bir şekilde yola koyuldular. savaşa gitmek için askerlik hizmetine başvuran kuzey vietnamlılar, fiziki yeterlilik testini geçmek için kilo ölçümüne ceplerine taş doldurarak girdiler. veda törenlerinde kimse üzülmüyordu ve kimse bu askerlerin geri dönemeyeceklerini düşünmüyordu, kimse onları bekleyen trajediyi göremedi.

    yaklaşan saldırının hazırlığı için kuzey vietnamlılar, amerikalıları ve güney vietnamlıları şehirlerden ve büyük askeri üslerden uzağa çekmeyi umuyorlardı. bunun için kamboçya, laos ve askerden arındırılmış bölgenin yakınlarındaki ücra karakollara bir dizi saldırı düzenleyeceklerdi. bu ön saldırılara hudut muharebeleri denildi. ilk saldırı con thien'e olacaktı. eylül ve ekim aylarında 1. ve 2. tabur, kuzey vietnamlılar onları köşeye sıkıştırmaya çalışırken con thien'i sırayla savundu. üsse giriş çıkış yalnızca helikopterle mümkündü. con thien, vietnam dilinde "melekler tepesi" anlamına gelir ama bu muharebede burası ölüm melekleriyle dolup taşacaktı ve cehennem tepesine daha çok benzeyecekti. amerikalı askerler burada çantada keklik gibiydiler. deniz piyadeleri keklikti ve kuzey vietnamlılar da çantaya silahlarını sokup keklikleri sıkıştıran avcılardı. con thien çok küçük bir alandı ve kuzey vietnamlı topçuların hedefiyken pek ıskalama şansları yoktu. amerikalılar oldukça kötü bir durumdaydı, ne ikmal yapabiliyor ne de ölülerini alabiliyorlardı. üsteki deniz piyadelerinin yapabilecekleri pek bir şey yoktu, sadece üstlerine gelen füzenin kendi başlarına düşmemesi için dua edebiliyorlardı. bütün bu zor şartlara rağmen amerikalılar da inatla üssü koruyorlardı ve olası bir hücuma karşı mümkün olduğunca destek birliği con thien'e göndermeye çalışıyorlardı. askerler suda yemek yiyip suda uyuyorlardı çünkü çukurlar yağmur sebebiyle suyla doluydu, günlerini kum torbası doldurup mevziyi yükseltmekle geçiriyorlardı. bölge kırmızı kil kaplıydı. bu toprak tipi oldukça yapışkandı ve koşmayı imkansız hale getiriyordu. böyle bir yerde üzerlerine topçu ateşi gelirken, deniz piyadeleri için koşmak çok önemliydi. kuzey vietnamlılar her saat başı baraj ateşi yapıyordu, amerikalılar kelimenin tam anlamıyla paramparça oluyordu. askerler içinde bir ayak olan bir buluyor ve "bu ayak siyahi mı beyaz mı? burada kim mevzilenmişti?" diye hatırlamaya çalışıp etiketliyor ve yeşil torbaya koyuyorlardı. bazen etiketlerken doğru kişi olduğundan bile emin olamıyorlardı çünkü ceset paramparça olmuş ve geriye kalan tek şey bir ayak veya kol parçası oluyordu.

    dennis stout isimli asker, 20 yaşında orduya alınmış ve savaşta 9 ay görev yapmıştı. üç kez yaralandı ve 101. hava indirme tugayı 327. alay'da ordu muhabiri oldu. vaktinin çoğunu tiger force adındaki özel bir komando müfrezesiyle geçirdi. tiger force itinayla seçilmiş, haftalarca ormanda kalabilen, hızlı ve etkili bir birlikti ve viet kong gerillalarını ortadan kaldırmakla görevlendirilmişti. tiger force 6 farklı eyalette savaştı ve çok kez büyük kayıplar verdi. bir asker en iyi arkadaşını kaybettiğinde intikam almak ister ama subaylar "hayır bunu yapamazsın" derdi, yaparlarsa sonuçları olurdu. fakat müfreze lideri ve tabur komutanı dahil olmak üzere subaylar size yapmanız gerekenin intikam almak olduğunu söylediğinde işler kontrolden çıkar. macv komutasındaki bazı isimler, kendi başına çalışan böyle bir ekibin kontrolünün güç olacağından endişeliydi ancak general westmoreland ve sahadaki komutanlar tiger force'u güvenilir buluyor ve gaddarlığından dolayı takdir ediyordu. 1967 yazında tiger force, verimli song ve vadisi'ne yollandı. tüm bölge sakinleri halihazırda evlerinden sürülmüş ve bir mülteci kampına doldurulmuştu ama bazıları, daha önce yaptıkları gibi çiftçiliğe devam etmek için geri dönmüştü. vadi resmen serbest atış bölgesi ilan edilmişti ve tiger force subayları bunu tam manasıyla kabul etti. bir teğmen askerlerine "kaza kurşunu diye bir şey yok, hareket eden her şeyi vurun" demişti. 7 aylık sürede yüzlerce silahsız sivili vurdular. kurbanları arasında iki kör kardeş, yaşlı bir budist keşiş, kadınlar, çocuklar, yeraltı sığınağına saklanan yaşlılar ve pirinç ekmeye çalışan üç erkek çiftçi vardı. hepsi çatışmada öldürülen düşman olarak raporlandı.

    "bu zulümler, ordu gazetesi muhabiri olarak tayin edildiğim birliklerin askerleri tarafından yapıldı. olaylardan biri, vietnamlı bir kızın tecavüz edilip öldürülmesiydi. yakalanmıştı, sorgu için tutuluyordu, iki gün boyunca kıza tecavüz ettiler ve üçüncü günün şafağında da kızı öldürdüler. ben, sıhhiyeci ve müfrezedeki bir asker hariç herkes bu tecavüze katıldı. tecavüzden sonra taburun kıdemli başçavuşuna şikayet ettim ve verdiği cevap bu tür şeylerin her savaşta olduğu, bundan bahsetmemem gerektiğiydi, yaygın bir vakaymış. sonra papaza gidip ona anlattım. kendisi bir soruşturma yaptı, doğru olduğunu öğrendi ve beraber başçavuşa gittik. başçavuş papaza kendi din işlerine bakmasını söyledi ve onu gönderdi, bana da ağzımı sıkı tutmamı, sıradaki operasyondan canlı dönemeyebileceğimi söyledi."

    yıllar sonra başka bir asker daha fazla savaş suçu iddiasıyla ortaya çıktı. ordu soruşturmasıyla tiger force'un 18 askerinin cinayet ve tecavüzle yargılanması için geçerli birçok sebep bulundu ama hiçbir suçlama yapılmadı. resmi kayıtlar arşivlere kapatıldı. hiçbiri hapse girmedi ama bu durum bütün vietnam gazilerini lekeledi.

    1967 yılında new york ve washington'da gerçekleştirilen büyük protestoların yeni hedefi pentagon oldu. ancak eylemciler, pentagon'da naifçe savaş karşıtı konuşmalar yapmak yerine daha saldırgan davranacaklardı. lincoln anıtından pentagon'a yürümek için insanlar davet edildi ve 50.000 kişi bu çağrıya kulak verdi. oraya vardıklarında eylemcileri binadan uzak tutmak için pentagon'un çevresine kurulmuş iç içe bir savunma çemberiyle karşılaştılar ve süngülü silahlara çiçek uzatan jan rose kasmir adındaki genç bir kız, savaş karşıtlığını sadece bir fotoğrafla bütün dünyaya duyurdu. askerlerin üzerlerine yürüdüler, tel örgüleri parçaladılar, bazıları bina duvarına dahi ulaştılar, havada devrim kokusu vardı. hippiler binayı tutup havaya kaldırmaktan bahsediyorlardı, bazıları içini yakmayı düşünüyorlardı, bazıları da binadakilerle savaş karşıtlığı hakkında konuşmak istiyordu. savaş karşıtları ilk defa görevdeki askerlerle yüz yüze geliyordu, onları düşman olarak değil, savaş kurbanı olarak görüyorlardı ama hükümeti artık düşman olarak görmeye başlamışlardı. başkan johnson, protestonun arkasında bir şekilde komünizmin olduğuna inanıyordu. cia'ye kanıt bulma talimatı verdi ve bir kanıt bulunamayınca öfkelendi.

    eski başkan dwight eisenhower: "nasılsınız bay başkan?"
    başkan johnson: "şartları düşünürsek iyiyim diyebilirim ama şu üniversiteliler kıyameti kopardı, sonra hoover* geldi. 600'ünü tutukladık, 29'unu bayağı zorladık. çoğunun akıl hastası olduğunu anladık. hoover sözde celp kağıdını teslim eden 256 kişiyi aldı."
    eisenhower:"sıkıntınız akıl hastalıkları yani. sivil özgürlükler ve bireylerin anayasal haklarından çok bahsederken kitlelerin haklarından yeterince söz etmiyoruz."
    johnson: "sorun da bu. hükümet oyla başa geldi ve arkasında durmalılar."
    eisenhower: "sanırım hükümetinizin başı dertte."
    johnsom: "evet general. bu solcular, 3 yıl önce göreve geldiğimden daha tehlikeli pozisyondalar. partimin içini dahi etkiliyorlar."

    38 yaşındaki new york'lu avukat allard lowenstein, protestocuların savaş karşıtı duygularını paylaşıyordu ama savaşı durdurmanın en iyi yolunun politik sistemin dışında değil, içinde çalışmak olduğunu düşünüyordu. ona göre çözüm, lyndon johnson'ın ikinci defa başkan olmasını engellemekti. demokratların ön seçiminde başkan'ın karşısına çıkmaya gönüllü birini bulmak için tüm yıl ülkeyi dolaştı. savaş boyunca johnson yönetimini eleştiren new york senatörü robert kennedy'ye, korgeneral james gavin'e ve güney dakota senatörü george mcgovern'e bunu tekilf etti, hepsi reddetti ama lowenstein arayışını sürdürdü.

    17 kasım 1967'de, oklahoma, fort sill'de şehit düşen bir askerin ailesi ve arkadaşları cenaze töreni için toplandı. burada o ay yapılan 5. cenaze töreniydi. kıdemli başçavuş pascal cleatus poolaw, loch ninh köyü yakınlarında yaralanan emrindeki bir askeri muharebe alanından çıkarmaya çalışırken öldürülmüştü. fevkalade bir askerdi. ikinci dünya savaşı'nda bir, kore savaşı'nda iki gümüş yıldız madalyası almıştı. ölümünden sonra, vietnam'daki kahramanlığından dolayı dördüncü madalyasını aldı. kiyova yerlisiydi. o ve üç oğlu, abd'deki kişi başına düşen en yüksek hizmet oranına sahip etnik grup olan kızılderililer'in 42.000 askerilerinden birkaçıydı. pascal poolaw'ın eşi törende konuşma yaptı: "büyük şeflerin izinden gitti. halkı onu büyük bir saygıyla baş tacı etti. hayatını çok sevdiği halkı ve ülkesi için feda etti."

    vietnam'daki deniz piyadeleri, postayla kendilerine playboy dergisi gelene kadar "hippi" kelimesini hiç duymamışlardı. playboy onlar için çok değerliydi. dergide üstsüz gezinen kızların fotoğrafları vardı ve hippi yazıyordu. iki p harfi olduğu için "hippay" diye okunduğunu sanıyorlardı. görevden döndüklerinde bu hippaylardan birisi olmak istiyorlardı çünkü kızlar çıplaktı, herkesle yatarlar diye düşünüyorlar ve "belki ben bile sevişebilirim" diyorlardı. ama barış hareketine dair tek bilgiyi "stars and stripes" dergisinden aldılar ve onları tanımadan onlardan nefret ettiler.

    muson yağmurları con thien'deki deniz piyadelerine hayatı zindan etmeye devam ediyordu ama kasım ayının başlarında yoğun bombardıman bitmişti. amerikan hava, topçu ve donanma saldırıları, kuşatma kuran düşmana büyük zayiatlar verdirmişti. 7 kasım şafağından evvel, 1. tabur'dan iki bölük bölgeyi tekrar temizlemek için üssün 800 metre kuzeybatısındaki kırsal bölgeye gönderildi. üzerinde ormanın büyüdüğü eski çalı çitlerin olduğu bir bölgeye girdiler. uzağı görmek oldukça zordu. açık alandayken üç kuzey vietnam askeri ortaya çıkıp ak-47'leriyle yaylım ateşi açtı ve kaçtı. bölük komutanı "ölülerini istiyorum, bana cesetlerini getirin" dedi, tek önemli olan ölü sayısıydı ama bu çok eski bir taktikti. üç asker, deniz piyadesi bölüğünü pusuya çekmek için ortaya çıkmıştı. askerler "bunu yapmayın teğmen, lütfen. o adamlar yem" dediler ama komutan "gitmek zorundayız" dedi ve gittiler. deniz piyadeleri, eğitimlerinin ilk günlerinde arkada ölü bırakılmayacağını öğrenirler, yaralıların ise asla ve katiyen bırakılmayacağı akıllarına kazınırdı. ilk yaylım ateşinde vurulanlar derhal geri götürüldü. çok yakın bir temasa sahip olan bir pusuydu, yani bir arbedeydi. makineli tüfek ateşi, deniz piyadelerinin 3-4 metre ötesinden geliyordu. yaralı bir askeri boynuna dolayıp götüren bir diğer deniz piyadesi vurularak öldü. 18 yaşındaki louisiana'lı genç bir asker yaralıyı ve onu kurtarmak için çabalarken ölen askeri gördü, bu dehşet sahneye rağmen çatışmanın ortasında o askere doğru koştu, boynunda ellerini kavuşturdu ve sürükleyerek onu oradan çıkarmak için ilerledi ama o da kolundan vuruldu. çatışma tüm sıcaklığı ile sürerken arkadan gelen askerler, iki yaralı askerin üzerlerine yatıp onları korurken ateş açıyorlardı. ikisinin de öleceklerinden eminlerdi ama henüz yaşıyorlardı ve kendileri ölseler dahi onları bu şekilde bırakmayacaklardı. yaralı askerlere siper olup düşmana ateş ediyorlar, sonra bir an yakalayıp yaralıları biraz daha geriye taşıyorlardı. yaralılar "bizi bırakın" diye bağırsalar da silah arkadaşları bir an bile bırakmayı düşünmediler ve o yaralıları oradan çıkardılar. ağır yaralı deniz piyadesi john musgrave için alandaki sıhhiyeci "ya kalbinden ya da akciğerinden vurulmuş bir şey yapamam" dedi ve musgrave ile ilgilenilmedi. sonra helikopter geldi, oradaki doktor da bir şey yapamayacağını söyledi. hastaneye götürüldü, bilinci hala yerindeydi ama hastanedeki doktor göğsündeki büyük deliğe bakınca bahriyeliye dinini sordu, "protestanım" yanıtını aldı ve bir papaz çağırdı. sonra oradan geçen başka bir cerrah musgrave'i gördü, piyade göğsünde koca bir delikle ne kadar gülümsenebilirse o kadar gülümseyip başıyla doktora selam verdi. cerrah "bu askere neden kimse bakmıyor?" diye bağırdı ve hemen uyutularak ameliyata alındı. musgrave öldüğünü düşünüyor ve henüz bir kızı öpmeden öleceğine üzülüyordu. gözlerini bir barakada açtı, inanamıyordu. doktor sayesinde hayatı kurtulmuştu.

    hanoi semaları amerikan uçaklarıyla doluydu ve bir kısmı düşürülmüştü. pilotlar genelde kendilerini uzak bölgeye fırlatıyorlardı ama bir tanesi vurulduğu yerin yakınına düştü. birçok amerikalı pilot esir edilmişti ama bu kez ele geçirilen john mccain olunca radyoda adını duyurdular. hanoi, bir amerikan amiralinin oğlunu ele geçirdiği için öyle mutluydu ki, bir fransız gazetecinin hastanede mccain ile röportaj yapmasına bile izin verildi. kırık kemikleri, ağrısını dindirmesi için ilaç dahi verilmeden alçıya daha yeni alınmıştı.

    "isminiz nedir?"
    "kıdemli yüzbaşı john mccain."
    "son saldırınıza kadar toplam kaç saldırıda yer aldınız?"
    "yaklaşık 23."
    "vurulduğunuz koşullar neydi?"
    "hanoi şehri semalarında uçuyordum ve bomba bırakıyordum. beni ya bir füze ya da bir uçaksavar vurdu, hangisi olduğundan emin değilim. uçak düşmeye başladı, kendimi fırlattım, bacağımı ve iki kolumu kırdım, paraşütle bir göle indim. birkaç kuzey vietnamlı beni aldı ve hastaneye getirdi. burada az kalsın ölüyordum. şunu söylemek istiyorum, karıma... iyileşeceğim, onu seviyorum ve yakında onu görmeyi umuyorum." röportajdan sonra mccain onu ele geçirenlere minnetini yeteri kadar dile getirmediği için dövüldü.

    1967 sonbaharı boyunca, kuzey vietnamlılar ve viet kong yapılmasına hala aylar olan beklenmedik taarruzlarına hazırlık için hudut muharebeleri'ne devam ettiler. askerden arındırılmış bölgenin sınırındaki con thien ilk hedefti. onu, song be'deki arvn üssü izledi. sonra sırada loc ninh eyalet başkentinin sınırındaki güney vietnam karakolu vardı. burada, kuzey vietnamlılar ve viet kong askerlerinden oluşan büyük birlikler eş zamanlı bir taarruz düzenlediler ve daha önce hiç yapmadıkları bir şekilde, kazandıkları toprakları korumak için 5 gün boyunca savaştılar. amerikan kurmayları afallamıştı.

    daha sonra, kasım ayının ilk günlerinde macv'ye, beş kuzey vietnam alayının ve bir viet kong taburunun toplam 7.000 askerle dak to'daki amerikan özel kuvvetleri kampı çevresindeki merkezi dağlık bölgede yeniden toplanmaya başladığı bilgisi geldi. kuzey vietnamlı komutanların taktiği, amerikalıları kuzeye çekip merkezi dağlık bölgede imha etmekti. kuzey vietnamlılar askerlerini yerleştirirken, westmoreland de askerlerini dak to'ya yolladı, tam da düşmanlarının istediği gibi. amerikalılar arasında seçkin 173. hava indirme tugayı'nın askerleri, yani westmoreland'in itfaiyecileri de vardı. bu birlik, önemli bir olay olmasa oraya geri getirilmeyeceklerini biliyordu. bölgenin kuzey vietnamlılarla dolu olduğu, niyetlerinin amerikalılardan uzak durmak değil, onlarla çatışmak olduğu gün gibi ortadaydı. haziran ayında 1338 rakımlı tepede fena hırpalanan tugay, takviye edilmiş haliyle buraya gönderildi ama karşılarındaki bulunca öldürebildikleri viet kong gibi değildi. sorun onları bulmak değildi, onları bulunca ne yapacaklarıydı. kuzey vietnam ordusunun 174. alayı, amerikalıların hakim olmayı isteyeceklerini adları gibi bildikleri 875 rakımlı tepe'de çoktan mevzilenmişti. tepenin etrafına siper, sığınak ve hendek kazmak için bir ay evvel oraya gelmişlerdi.

    19 kasım 1967'de, pazar sabahı, 173. tugayın alpha, charlie ve delta bölüklerine 875 rakımlı tepeyi almaları emredildi. charlie bölüğünün komutanı üsteğmen matt harrison yakın zamanda yaralanmıştı ve ekibine eşlik etmesine izin verilmemişti, bölüğünün ilerleyişine telsizden dahil oluyordu. bataryalar ve uçaklar, tepeyi askerler gelmeden önce bombaladılar ve mevzileri çökertmeye çalıştılar. bombardımandan sonra tepede neredeyse hiç ağaç kalmamıştı ama bombalar düşerken kuzey vietnamlılar sığınaklarda güvendeydi. üç amerikan bölüğü sırtı tırmandı. charlie ve delta öndeyken, alpha hemen arkalarındaydı. paraşütçüler zirveden 275 metre uzakta, bombardman sonucu devrilmiş ağaçlarla dolu bölgede temkinli bir şekilde temizliğe başladı. onlar tırmanırken kuzey vietnamlılar onları bekliyordu. siperlere 5 metre kadar yaklaştılar ve yüzleri göründüğünde kuzey vietnamlı komutanlar "ateş serbest" diye bağırdılar. binlerce ak-47, yaylım ateşiyle havayı yardı, çin yapımı el bombaları bayırlardan yuvarlanarak patladı. paraşütçüler devrilmiş ağaçlar arasında siper noktası aradılar ve miğferleriyle toprağı eşeleyerek çukur kazmaya çalıştılar. charlie ve delta bölüğü sıkıştırıldı ve paramparça edildi. bu sırada, tepenin başladığı yerin yakınlarında diğer kuzey vietnamlı birlikler alpha bölüğünü arkadan sardı. ağaçların arasından tepeye tırmanırken kuzey vietnamlıları ilk tespit eden carlos lozanda adındaki bir er oldu. bölüğündeki askerler yaralıları sürükleyerek tepeye tırmanırken, lozanda m-60 makineli tüfeğiyle ateş açarak onları elinden geldiğince korudu, ta ki kafasından bir mermi ile vurulana dek. öldükten sonra onur madalyası ile ödüllendirildi.

    öğlen olduğunda üç bölüğün de sahadaki komutanlarının neredeyse tamamı ölmüştü. üç bölükten hayatta kalanlar ağaçlık alanda kümelendiler ve bir savunma çemberi kurmak için ellerinden geleni yaptılar. amerikan bombaları ve napalm, düşman mevzilerini her yer neredeyse görünmeyecek seviyede kararana dek vurdu. mevzilerin çoğu alevler içinde kaldı. sonra bir başka amerikan uçağı gökte gürledi ve iki bomba daha attı. biri saklanan düşman askerlerinin içine düştü, diğeri ise doğrudan amerikalıların üstüne. bir anda 42 amerikalı öldü. kötü yaralanan bir teğmen çalışan bir telsize ulaşmayı başardı. "artık s*ktiğimin uçaklarını yollamayın, burada bizi öldürüyorsunuz!" diye bağırdı. 2 gündür sırttaki çatışma sürüyordu. askerlerin suyu bitmiş, mermileri azalmıştı. tedarik sağlamaya çalışan helikopterler de düşürülmüştü. sonraki gün charlie bölüğünün üsteki komutanı üsteğmen harrison helikopterle oraya gelmeyi başardı. bulduğu şey bir kaostu. bütün askerler tünel kazıp ağaçların ardına mevzilenmiş ve susuz kalmışlardı, neredeyse hepsi yaralıydı. her tarafta parçalanmış cesetler vardı.

    23 kasım'da 173. tugayın iki diğer zinde birliği, uğruna çok sayıda askerin feda edildiği tepeye nihayet vardı. fakat önceki gece hayatta kalan kuzey vietnamlılar diğer tarafa kaymış ve kamboçya ile laos'a kaçmışlardı. komutanlar zirveyi ele geçirmenin askerlerin moral kazanması adına önemli olduğuna karar verdiler. üsteğmen harrison'ın 140 kişilik charlie bölüğünden sadece 26 kişi ayakta kalabilmişti. harrison ve yürüyebilen askerleri helikopterle başka bir tepenin zirvesine götürüldüler, şükran günüydü. chinook helikopterleri gökten uğuldayarak inip büyük kaplarda sıcak hindi, patates püresi ve kızılcık sosu getirdiler. bir haber muhabiri, harrison ve askerlerini arka fon kullanarak haber yapıyordu. harrison sinirlendi, sanki işleri insanları eğlendirmekmiş gibi davranılmasına dayanamıyordu. 875 rakımlı tepeyi alırken 107 amerikalı hayatını kaybetti, 282'si de yaralandı, 10 asker kayıptı. kuzey vietnamlıların zayiatı ise kesin olarak bilinmiyor ancak çok fazla olduğu tahmin ediliyor.

    kamboçya-laos hudutlarında uzanan üç katmanlı ormandaki dağların zirvelerini ele geçirmek önemli hiçbir başarı sağlamadı. o tepeyi almanın hiçbir mantıklı sebebi yoktu ve bu durum vietnam savaşı'nda abd'nin neleri yanlış yaptığının özeti gibiydi. tepenin zirvesine 23 kasım'da gün ortasında varıldı, orada yaklaşık 1 saat duruldu, chinooklar geldi ve askerleri aldı. o tarihten sonra o tepede tek bir amerikalı bile bulunmadı. abd'nin eline hiçbir şey geçmemişti ve terk edecekleri bir tepeyi almak için iyi adamlarını feda etmişti.

    harrison ve askerleri 875 rakımlı tepe için mücadele verirken, johnson yönetimi savaşa ve sürdürülme şekline destek toplamayı hedefleyen bir halkla ilişkiler kampanyası olan "başarılı saldırı" programının ortasındaydı. macv, abd'nin düşmanda ne kadar zayiata yol açtığını göstermek için düşman kuvvetlerinin yeni ve şaşırtıcı şekilde küçük bir ölçümünü yayımladı. toplam sayı, cia'in önerdiğinin yalnızca üçte ikisi kadardı çünkü perde arkasında dönen uzun ve amansız bir tartışmanın ardından westmoreland toplam sayıya yarı zamanlı gerillaları, çiftçileri, yaşlıları, kadınları ve hatta tüm amerikan kayıplarının üçte birinden fazlasına neden olarak gösterilen mayınların, el bombalarının ve bubi tuzaklarının yerleştirilmesine yardım eden çocukları dahil etmemeyi tercih etti. westmoreland basına ayrıca komutanlarının bildirdiği etkileyici ölü sayısının çok ama çok ihtiyatlı olduğunu, muhtemelen öldürülen düşman sayısının yüzde ellisini ve hatta daha azını gösterdiğini söyledi. büyükelçi bunker, koroya katılarak 13 yıl önce vietnam'da savaşan bir fransız komutanın dien bien phu'daki büyük yenilgilerinin hemen öncesinde kullandığı benzetmeyi kullandı: "şimdi tünelin ucundaki ışığı görmeye başlıyoruz."

    başkan johnson'ın "başarılı saldırı" programı beklenen etkiyi yarattı. birleşik devletler'in savaşta ilerleme kaydettiğine inanan amerikalı sayısı artmıştı. savunma bakanı mcnamara ise bu kampanyada yer almadı. planlayıp yürütmek için çok çaba harcadığı savaş onu öyle büyük bir hayal kırıklığına uğratmıştı ki, başkan'a gizli bir not daha yazarak müzakereleri başlatabilmek için amerikan askeri faaliyetlerini durdurma, saha hizmetlerini güney vietnamlılar'a devretme ve kuzey vietnam'ı bombalamayı kesme tavsiyesinde bulundu. mcnamara "uzayan ağır kayıpların sıkıntısının veya bombardımanın ağır sonuçlarının, kuzey vietnamlıların ve viet kong'un azmini kırmaya yeterli olacağına inanmak için hiçbir sebep yok. güneydoğu asya'daki mevcut yol haritamızın sürmesi tehlikeli olacak, daha büyük kayıplar verilecek ve amerikan halkını tatmin etmeyecektir" diye yazdı. başkan johnson ise yanıt vermedi, bunun yerine mcnamara'nın dünya bankası'nın başkanı olması için düzenlemeler yaptı. mcnamara sonraki 20 yıl boyunca kara harekatının başından beri beslediği şüphelerden hiç bahsetmedi. mcnamara'nın yerine clark clifford atandı. seçkin bir washington avukatı ve demokrat başkanların güvenilir bir danışmanıydı. başkan onun savaşı destekleyeceğinden emindi.

    bu arada, allard lowenstein'ın yıl boyunca süren başkan'a demokrat parti'den bir rakip bulma çabası sonunda başarıya ulaştı. 30 kasım 1967'de, minnesota senatörü eugene mccarthy başkanlığa aday olduğunu açıkladı.

    1967 yılının sonuna gelindiğinde, vietnam'da 20.057 amerikalı hayatını kaybetmişti. general westmoreland "tüm cephelerde topyekün bir saldırının vakti geldi" demişti. fakat kuzey vietnam'ın da kendi topyekün saldırısını başlatmasına bir ay kalmıştı.

    helikopterler fevkalade araçlardır, havada süzülürsünüz, tanrı gibisinizdir ama helikopter ile 150 metrenin üstünde uçmak, ölüm bölgesinde dans etmek gibidir, ne kadar alçak o kadar iyi. helikopterlerin büyük kısmının asıl görevi yem olmaktı. helikopterde çatışırken düşmanın silah sesleri pek duyulmaz, bir anda bir mermi veya bir roket gelir, fark edip kaçabilirse şanslıdır. helikopterdeki silahçılar, helikopter ani bir manevra ile 90 derecelik dik açıya doğru dönerken silahları tutukluk yapmasın diye delirmiş gibi ateş ederler. vietnam gerçek anlamdaki ilk helikopter savaşıydı. helikopter pilotları savaş boyunca en az 36 milyon kalkış yaptılar. mürettebat düşmana yukarıdan propaganda bildirileri fırlatıyor ve üzerlerine yoğun ateş açıyordu. askerleri, teçhizatları ve silahları savaşa taşıyor, yaralıları muharebe alanından muazzam bir hızla uzaklaştırıyorlardı. birçok yaralı, helikopterler sayesinde 15 dakika içinde hastaneye götürülebilmişti. helikopterler güzel araçlardır, oldukça da işe yaramışlardır ama vietnam savaşı'nda hayatta kalan helikopterde görev yapan askerler öyle büyük çatışmalara girip derin şoklar yaşamışlardır ki, neredeyse tamamı savaşla ilgili tek bir anıyı dahi hatırlamamak için çıldıracak raddeye gelmişti.

    "düşman, muharebe üstüne muharebe ile bozguna uğratılmıştır. amerika'nın direnme gücünün kırılabileceği sanılmıştır. ama yanılıyorlar." -başkan johnson

    1968 senesi, birleşik devletler ve vietnam savaşı tarihinde bir dönüm noktasıydı. sene başında, vietnam'da 485.600 amerikan askeri vardı ve amerikalı liderler, zaferin nihayet yakında olduğunu, tünelin ucunda gerçekten ışık olduğunu söylüyorlardı. fakat sonra kuzey vietnam, kendileri için kötü bir yenilgiyle sonuçlanacak, fakat uzun vadede daha büyük zafer olarak görülebilecek büyük bir taarruz düzenledi. birleşik devletler, savaş ve insan hakları üzerinden sokakta çıkacak çatışmalar ve suikastlar ile sarsılacaktı. işleri rayına koymayı iyi bilen, usta bir politikacı olmasıyla nam salan başkan johnson ise, kendisini çözemeyeceği sorunlarla kuşatılmış halde bulmaya devam edecekti. robert kennedy, vietnam'daki durumu kızıştıran ve bir suikasta kurban gitmiş olan başkanın küçük kardeşi, o sene çokça insana hitap ettiği görülen, şair william butler yaets'in şiirinden alıntı yaptığı bir yazı kaleme almıştı:
    "dünyaya mutlak kargaşa salınmış. her taraf yıkılıyor, merkez dayanamıyor."

    ve savaşın 1968 yılındaki dönemi başlıyor:

    "general westmoreland, hiçbir zaman şu an olduğunuz kadar cesur olmadığınızı söyleseniz de, öte yandan bazı muhalifler bahsettiğiniz kadar cesur olduğunuzu hissetmediklerini söylüyorlar. bu kadar cesur hissetmenize neden olan şeylerden birkaç örnek verebilir misiniz, merak ediyorum."
    "bunun için kullanıma açılan karayolları, öldürülen düşman sayısındaki artış gibi önemli olan bazı istatistikleri paylaşabilirim. üstelik buna yol katettiğimizi ve kazandığımızı gösteren başka istatistikleri de ekleyebilirim. ayrıca bana kalırsa, ortada güven verici, iyimserliğe neden olan bir hal var. bu, bütün ülke için geçerli. benim için bu, gerçekten yılmadan yol katedildiğine dair size verebileceğim en güçlü kanıttır."

    1 ocak 1968'in akşamında, ho chi minh radyo aracılığı ile bir şiir okudu: "amerikalı istilacılara karşı savaşta, kuzey ve güney bir arada. ileri! zafer bizim olacak."

    komünist komutanlar bu şiiri, aylardır planladıkları taarruzun çok yakında gerçekleşeceğine yordular. taarruzun gerçekleşmesinde ısrarcı olan ve karşı çıkanları elimine eden parti lideri le duan, bu taarruzun nihayet savaşa bir son getireceğine inanıyordu. viet kong birlikleri, kuzey vietnamlı askerlerin desteğiyle güney tarafı boyunca şehir ve üsleri eş zamanli olarak vuruyordu. le duan, birliklerine söz vermişti. taarruz başladığında, güney vietnam halkı ayaklanıp saygon hükümetini devirecekti, tıpkı vietnamlıların ağustos 1945'te japonlara karşı ayaklanışı gibi. saygon'un düşüşüyle amerikalıların vietnam'dan çekilmekten başka bir seçenekleri kalmayacaktı. bu sürpriz saldırı, ay sonunda tet gününde başlayacaktı.

    viet kong halihazırda birçok şehir ve kasabaya gizlice sızmıştı. on binlerce kuzey vietnam birliği de güney vietnam'daki yerlerini almışlardı. binlerce sovyet ve çin yapımı silah, kayıklar, çiçek arabaları, otobüsler ve el arabalarıyla önceden belirlenen yerlere gizlice götürülüp, zamanı gelince çıkarılmak üzere, çeltik tarlalarına, çöplüklere ve mezarlıklara gömülmüştü. askerlere gündüzleri de faal olabilmeleri için çiftçi ve kadın kılığına girmeleri emredilmişti. kadınlar ve çocuklar dahi ellerinden geldiğince silahları gizlice belirli noktalara götürüyorlardı.

    sayıları 10.000'i geçen amerikan askeri ve sivil istihbarat görevlisi de güney vietnam'da bulunuyordu. oradan buradan gelen fısıltılar sayesine, çok kısa süre sonra neler olacağına dair bilgiler yavaşça komuta kademesine ulaşmıştı. düşman birlikleri esrarengiz şekillerde hareket ediyordu. ele geçirilen düşman raporlarında, farklı şehirlerde gerçekleşecek saldırılar tarif ediliyordu. qui nhon şehrinde, ellerinde yerel halkı saygon hükümetine karşı ayaklandırmak için kullanılacak önceden kaydedilmiş kasetler bulunan 11 viet kong gerillası tutuklandı.

    tüm bunların amerikalılara anlatmak istediği, bir şeyler olacağıydı fakat tam olarak ne olduğunu kestiremiyorlardı. general westmoreland ise neler olduğunu bildiğini düşünüyordu: "sanıyorum ki düşman, tet günü öncesinde ülke çapında bir güç gösterisine kalkışacak. asıl sahne khe sanh olacak" diye washington'a telgraf çekmişti. yaklaşık 30.000 kişilik kuzey vietnam kuvveti, khe sanh yakınlarındaki askerden arındırılmış bölgenin güneyinde, 6.000 amerikalı deniz piyadesinin tuttuğu üssün etrafında toplanmıştı. westmoreland, kuzey vietnam'ın oradaki amerikan birliklerini kuşatıp ortadan kaldıracağını düşünüyordu, tıpkı 14 sene önce dien bien phu'da fransızlara yaptıkları gibi. general westmoreland, başka bir yerde olabilecek düşman saldırılarının yalnızca bir oyalama olacağına inanıyordu. general frederick weyand ise o kadar emin değildi ve üstü olan westmoreland'i saygon'un etrafına asker yerleştirmeye zor da olsa ikna edebilmişti.

    21 ocak'ta, kuzey vietnamlılar kha sanh'ı bombalamaya başladı. amerikan askerleri kuşatma altında oldukça zor bir durumda kalmıştı. general westmoreland bunun amerikalıların dien bien phu'su ve belirleyici bir muharebe olacağını söylemişti ama kuzey vietnam ordusu çoktan harekete geçmişti ve asıl birliklerinin çoğu başka yerlerdeydi. başkan johnson kha sanh'daki saldırıdan haberdar olunca, bu üssün asla kaybedilmeyeceğine dair kurmaylarından taahhüt almıştı: "lanet bir dinbinphoo istemiyorum!" başkan'ın muharebeyi anlık olarak takip edebilmesi için, beyaz saray'a muharebe alanının bir kopyası olan bir maket getirilmişti. fakat westmoreland ve johnson'ın tahminleri boşa çıkmıştı, kha sanh genel taarruzun sadece ufak bir kısmıydı. tüm güney vietnam'da şehirlere ve kasabalara başlatılacak olan saldırı asıl olaydı.

    fakat le duan'ın tahminleri de sınanmak üzereydi. başlayacak olan taarruzun başarıya ulaşabilmesi için arvn'in çökmesi ve güney halkının devrime katılması gerekliydi. slogan şöyleydi: "böylesi bir fırsat ancak bin yılda bir gelir." kuzey vietnamlılar ve viet kong askerleri kendilerinden eminlerdi. sefere giderken askerlere, saygon'u ele geçirdiklerinde giyebilmeleri için en yeni üniformalarını götürmeleri emredilmişti. hazırlıklar büyük bir titizlikle devam ediyordu. çoğu yerlerdeki askerler, ormanlardaki üslerini terk etmeden önce mutfak gereçlerini imha edip barakaları ateşe veriyorlardı, asla geri dönmek zorunda kalmayacaklarına inanmışlardı. tet taarruzunun başlangıç tarihi yaklaşırken, ülkede bulunan yüz binlerce amerikalı için savaş hala devam ediyordu.

    yüzbaşı hal kushner, virginia, danville'deki tıp fakültesinden yakın zamanda mezun olmuş 26 yaşında bir gençti. üç yaşında bir kız babası ve yakında doğacak olan bir çocuğu daha varken, vietnam'a gönüllü olarak gitmiş ve 1. hava süvarileri'ndeki ilk uçuş doktoru olmuştu. bir gece helikopterle uçarken gece uçuşunun tehlikeleri hakkında bir eğitimdeydi ve hava da oldukça berbattı. yolun bulunduğu rotadan batıya doğru ilerliyorken helikopter bir dağa çarptı. kendine geldiğinde, yanan bir helikopterden baş aşağı sarkıyordu. helikopterden aşağı atlarken alevler bütün helikopteri sardı. helikopterde bir m-60 tüfeği vardı ve mermiler patlamaya başladı, birkaç mermi iki omzunun birkaç santim üstünden geçti, vurulmuştu ama öldürmeyecek bir yaraydı, şanslıydı. yerde başçavuşu buldu, kötü yaralanmıştı. bir dal buldu ve bacağını sabitledi. kurallar belliydi, kurtarılana kadar helikopterden uzaklaşamazlardı. orada öylece oturdular ve bir gün beklediler ardından ikinci gün oldu. yiyecek ve su yoktu. üçüncü günün sabahında başçavuş öldü. yüzbaşı kushner, en iyi seçeneğinin helikopter enkazını ardında bırakıp dağdan aşağı inmek olduğunu düşündü. dağdan aşağıya sendeleyerek inmesi 4 saatini aldı. aşağı indiğinde dönüp ardına baktı ve enkazın orada iki amerikan helikopterinin uçtuğunu gördü, pilotlar ise onu görmedi. bir süre ilerledikten sonra pirinç tarlasında bir çiftçi gördü. çiftçi, yüzbaşıyı bir buçuk kilometre ötedeki ufak bir eve götürdü ve ona süt verdi. hayatı boyunca içtiği en güzel şey olan sütü yudumlarken, köylü ona "teslim olursan ölmezsin" dedi. köyde bir viet kong bölüğü vardı, yüzbaşı ellerini havaya kaldırıp evden çıktı ve o anda gergin viet kong tarafından tam m-60 mermisinin girdiği yerinden vuruldu. ellerini sıkıca bağladılar ve cüzdanını çıkarıp beyaz zemin üzerinde kırmızı haç motifi bulunan cenevre konvansiyonu kartını aldılar ve parçaladılar. onu vuran viet kong, yüzbaşının gözlerine bakıp ingilizce "savaş esiri yok, suçlu! suçlu!" dedi. botlarını da aldılar ve yürümeye başladılar, tam bir ay boyunca gündüzleri saklanıp yalnızca geceleri yürüdüler.

    güney'de pozisyon alan kuzey vietnamlılar ve viet kong, şehirlerin tam sınırlarına geldiler. taarruzdan evvel şehirlere rahatça girip çıkabiliyorlardı. 30 ocak tarihinde, tet bayramı için 36 saatlik gayri resmi bir ateşkes ilan edilmişti. binlerce arvn askeri, tatil için evlerine gitmişti, düşmansa kalmıştı. kuzey vietnamlılar tet kutlamalarına erken başlamışlardı. bayram tatlıları, et ve turşu yiyorlardı, herkes çok mutluydu. sonraki gece saygon nehri'ni geçip şehrin batısına ilerlediler.

    31 ocak 1968 sabahının erken saatlerinde, 84.000 kişilik viet kong ve kuzey vietnamlılardan oluşan birlikler, güney vietnam'ın 44 eyalet başkentinden 36'sına, onlarca amerikan ve arvn üssüne ve hue, danang ile saygon dahil olmak üzere en büyük 6 güney vietnam şehrine saldırdı. hedefleri, komutanlarının söylediği gibi, gökyüzünü yarmak ve dünyayı yerinden oynatmaktı. saygon'da general westmoreland, ilk patlama seslerinin bayram kutlamalarından geldiğini sandı. westmoreland'in yardımcısı general creighton abrams uyuyordu ve yaverleri onu uyandırmaya gerek duymamıştı. havan topları ve roketler pistleri vurmaya başladığında, saygon'un dışında kalan tan son nhut hava üssü'ndeki macv'de, doğu'nun pentagonu'nda tek bir üst düzey komutan hazırda bulunmuyordu. viet kong birlikleri tan son nhut üssüne girdiğinde şafak söküyordu. plana göre kuzey vietnamlılar ve viet kong, kamyonlarla başkanlık sarayına gideceklerdi ama görünürde bir kamyon yoktu. viet kong askerleri, saygon'un içinde ve çevresinde belli hedefleri vurmak için dağılmıştı, savaş saygon sokaklarına sıçramıştı. general weyand, şehrin etrafına asker yerleştirmekte ısrarcı olmasaydı, saygon çok daha büyük bir tehlike altına girmiş olacaktı.

    saygon sakinleri silah seslerini duyduğunda, çatışmanın bir başka darbe girişimi olduğunu düşündüler. sonra viet kong ile kuzey vietnamlıların saldırdığını öğrendiler. bu onlar için büyük bir şoktu çünkü saygon'un güvenli olduğunu düşünürlerdi. viet kong bölüklerinden bir tanesi başkanlık sarayına kadar ilerleyebilmiş fakat güney vietnam tankları tarafından durdurulmuştu. yolun karşısındaki bir binaya saklanan sağ kalan viet konglular, arvn ve amerikan ordusu tarafından vurulmuştu. saygon'un tamamında hiçbir şey planlandığı gibi gitmiyordu. viet kong askerleri, amerikan ve arvn kuvvetlerinden ağır bir darbe yiyordu.

    amerikan ordusu arvn kuvvetleriyle birlikte saygon'da karşı taarruza geçti. birçok viet kong askeri öldürülmüştü. viet kong, güney vietnam'ın ulusal radyo kanalını ele geçirmeyi başarmış ve ho chi minh'in insanları ayaklanmaya davet ettiği kasedi yayımlamaya hazırlanmıştı. fakat bir tekniker radyo kulesinden yayımı kesmiş ve bunun yerine johann strauss ii'nin mavi tuna valsi* gibi avusturya valslerini ve beatles şarkılarını açmıştı. mermiler, yoğun çatışma, göğüs göğüse süngülü muharebe, ölümler, yaralanmalar ve bir savaşta olabilecek her şey, valsler ve beatles şarkıları arka fonda çalarken saygon sokaklarında vuku buluyordu.

    saygon'un bien hoa banliyösü de saldırı altındaydı. viet kong ve kuzey vietnamlılar hem hava üssüne hem de long binh'e, yani vietnam'daki en büyük amerikan üssüne saldırıyorlardı. evlerin tepesinde, kaldırımlarda, her yerde hareket halinde viet kong kuvvetleri vardı. çatışmalar ve karışıklıklar sokaklar boyunca sürüyordu. ailesiyle orada olan amerikan subayları evlerinden düşmana silahlarıyla ateş ediyor, silahın şarjörünü de eşleri dolduruyordu. viet kong'un en seçkin komandoları long binh'teki telleri aşmayı başarıp koca bir cephaneliği havaya uçurdu. bir mantar bulutu hava üssünden yükseliyordu. öyle büyüktü ki, bazı amerikalılar nükleer bir patlama olduğunu sandılar. long binh üssüne girmeye çalışan viet kong komandoları büyük bir direnişle karşılaşmış ve ağır bir bedel ödemişlerdi. üssün girişinde sıra sıra viet kong cesetleri vardı, amerikan ordusu onları harap etmişti.

    taarruzun ilk saatlerinde özel eğitilmiş 19 viet kong ve kuzey vietnam komandosu, amerikan büyükelçiliği yerleşkesinin içine girebilmek için önlerine çıkan her duvarı patlatarak yol açtılar ve elçilikteki ek binaya girdiler. elçiliğin dışında büyük bir çatışma başladı, komünist komandolar sıkışıp kalmıştı. büyük bir direniş gösterseler de bütün komandolar ya öldürüldü ya da canlı ele geçirildi. komandolar elçilik saldırısında başarısız olsalar da, saatlerce binayı ellerinde tutmayı başarmışlardı. bir amerikan deniz piyadesi ve dört asker, büyükelçilik baskınında ölmüştü.

    "general westmoreland, dünkü saldırılar ile bugün yapılan saldırıları nasıl karşılaştırırsınız? düşman ne istiyor? bunlar sizce de büyük saldırılar mı?" bir patlama sesi duyulur.
    "bu duyduğunuz ses birkaç m-79 bombaatarın patlatılarak imha edilmesinden geliyor. düşman, büyük bir hilekarlıkla tet ateşkesinden yararlanmıştır. bundaki amaç, en yüksek seviyede dehşet ve korku yaşatmak istemeleridir. bana kalırsa bu bir şaşırtma taktiği."

    abd büyükelçisi saygon'un güvenli olduğununu muhabirlere söylese de, güvenli olmaktan çok uzaktı. çatışmalar hala bütün şiddetiyle sürüyordu. bir kısmını kuzey vietnamlı şeflerin yönlendirdiği viet kong infaz timleri, komünist parti'nin "kan düşmanı" dedikleri insanları öldürmek için sokaklardaydı. bürokratlar, istihbarat subayları, arvn komutanları, ev iznindeki düşük rütbeli askerler ve aileleri hedefleri olmuş ve birçoğu infaz edilmişti.

    çatışmaların ikinci gününde, nguyen van lem isimli bir viet kong ajanı, güney vietnam ulusal polisi başkanı nguyen ngoc loan'ın huzuruna çıkarılmıştı. bir ap haber ajansı fotoğrafçısı ve bir nbc kameramanının önünde, loan polislerden birine esir alınan ajanı vurmasını emretti. polis tereddütte kalınca, silahını çıkarıp, "seni infaz ediyorum" dedi ve ajanı kendisi vurdu.

    washington star gazetesinden jack horner: "merhaba sayın başkan."
    başkan johnson: "merhaba jack."
    horner: "bu sabah için yönlendirilmeye ihtiyacımız var efendim."
    johnson: "yönlendirme mi? sadece bu mu?"
    horner: "evet efendim."
    johnson: "alıntı olmayacak. ima olmayacak. bağlantı olmayacak. sakın belli etmeyin. gazeteniz her gün sarhoş denizciler gibi yalan söylüyor. cbs'i ve başka kanalları izledikten sonra bu sabah gördüğüm ilk şey, basının yalanlarıyla uğraşıp nasıl kazanabileceğimiz, nasıl muhtemelen kazanabileceğimiz ve millet olarak ayakta kalabileceğimizdi. ben ülkemi korumaya çalışırken onlar beni kırbaçlıyor. bir or*spu çocuğu da çıkıp ho chi minh hakkında tek kelime bile etmedi. onlar bizim bombardımanımızdan bahsederken, o or*spu çocukları gelip elçiliğimizi bombalıyor ve 19 tanesi içeri hücum ediyor. 19'unun tamamı halledildi ama yine de elçiliği suçluyorlar. anlayamıyorum. 20.000 tanesini öldürdüğümüzü ve 400 asker kaybettiğimizi düşünüyoruz. o 400 tanesinden bir tanesini kaybetmemiz bile çok kötü fakat bu bize tanrının bir yardımıydı. dolayısıyla bu büyük ve dramatik bir zaferdir. 20.000 kişiyi kaybeden ben, 400 kişiyi kaybeden onlar olsaydı neler olurdu? size bunu soruyorum."
    horner: "bu korkunç olurdu."

    amerikan basını neredeyse yalnızca saygon'daki çatışmalara odaklanmıştı. fakat tet taarruzu neredeyse her yerdeydi. arvn ve amerikan kuvvetleri, hızla karşılık veriyordu. komünistler her yerde çok büyük kayıplar veriyordu. kuzey vietnamlılar quang tri hisarını kolayca ele geçirmişlerdi ancak bu kaleyi sadece bir gün ve bir gece boyunca ellerinde tutabildiler. tüm komutanlar ve 400 asker öldürüldü, 150 tanesi yakalandı. amerikalılar, mekong deltasındaki ben tre şehrinde bulunan bir viet kong alayını yerinden etmek için büyük bir hava ve topçu ateşi saldırısı gerçekleştirdi. sonrasında bir muhabire, amerikan bir binbaşı, "şehri kurtarmak için yerle bir etmemiz gerekti" diyerek durumu açıkladı.

    tet taarruzunun en uzun ve en kanlı çatışması, ülkenin en güzel şehirlerinden biri olan, eski görkemli başkent hue'nin sokaklarında gerçekleşiyordu. parfüm nehri, hue şehrini ikiye ayırıyordu. kuzey vietnam ve viet kong askerleri, şehrin iki tarafını da ele geçirmişti. yalnızca şehrin güney kısmındaki amerikalı askeri danışmanlar ve kuzeydeki kalın duvarlı kalenin içindeki arvn 1. tümen karargahı onlara direnmişti. hue'de yıllardır örgütlenen gizli bir komünist gücü vardı. devrimci kuvvetler şehri ele geçirdiğinde, devrimci bir hükümet kurmak için gizlenmeye son verdiler. şehrin tamamını özgürlüğe kavuşturacaklarına inanıyorlardı.

    deniz piyadesi onbaşı bill ehrhart, askerlik hizmetinin son günlerindeydi ve eve dönme hazırlığına başlamıştı. fakat dahil olduğu bölüğü, hue'deki ablukaya alınmış amerikan karargahını kurtarmakla görevlendirildiğinde o da silah arkadaşlarına katıldı. vietnam'da neredeyse 13 ay boyunca vuracak birini aramıştı ama ortalıkta kimse yoktu. sonra birden bire, tüm kuzey vietnam ve viet kong askerleri, onları öldürmek için oraya gelmişlerdi. ehrhart ve birliği, kanlı pusuya dayanmış ve amerikan karargahına çatışma halinde girmeyi başarmıştı. böylece çevre mahallelerin alınabilmesi için korkunç bir sokak muharebesi başlamıştı. her ev bir muharebe alanıydı. tam anlamıyla berbat bir çatışmaydı çünkü her evin bütün odalarını tek seferde temizlemeleri gerekiyordu. tek seferde bir kat veya bir ev, sonra sıradaki eve geçiyorlardı. 5 şubat gününde ehrhart, bir b40 roketi yüzünden yaralandı, patlama ile geçici sağır olmuştu. başka şartlar altında olsaydı derhal tahliye edilirdi fakat o esnada yürüyüp görebiliyor ve ateş edebiliyordu, bu yüzden kaldı ve delirtici bir çınlama sesiyle çatışmaya devam etti. sivillerin hepsi üniversiteye götürülmüştü, ne de olsa salonlarına fırlatılan el bombalarından uzaklaştırılmaları gerekliydi. bir deniz piyadesi yanında bir vietnamlı kızla geldi ve askerlere "yemek karnesi karşılığında hepimizle yatacak" dedi. bill ehrhart, bunu duyduğunda çatışmanın ortasında aç kalmamak isteyen bir kıza bunu yapmanın yanlış olduğunu söyleyemeyip askerlere itiraz edemeyeceğini düşündü ve kendisi de askerlerle birlikte sırayla o kız ile birlikte oldu. yıllar sonra ehrhart'ın gördüğü vahşetlere ve öldürdüğü onlarca insana rağmen kendisine en utanç veren şey bu yaptığıydı. aklına o günden beri o kızla birlikte hep annesi, eşi ve kızı geliyordu. sonraki gün bir başka çatışma sırasında ehrhart ve birliği bir binadaki viet kong gerillaları ile çatışırken, binanın önüne bir subay ciple gelip orada durdu, "hadi ehrhart, helikopter iniş bölgesinde. eve gitmek istiyor musun, istemiyor musun?" dedi. dumana boğulmuş yıkık dökük bu şehre onu alıp götüren helikopterden bakınca, sanki savaş yokmuş gibi su altında kalmış bir tarlada mandasıyla beraber çalışan bir çiftçiyi ve pirinç tarlasında aceleyle sepetlerini götüren komik şapkalı bir kadını görebiliyordu. vietnam'a dair gördüğü son şey buydu.

    hue'de ise viet kong ve kuzey vietnam birlikleri şehrin içinde kapana kısılmışlardı ve kaçabilmek için çatışmak zorundaydılar. bu, kanlı ve çok zorlu bir kaçış olacaktı. deniz piyadelerinin, düşmanı tümen karargahlarını bozguna uğratmaktan azimle koruyan arvn ordusuna destek olmaya gitmek için çatışma altında nehirden geçmeleri iki hafta sürecekti. muharebeler tam bir vahşetti. iki taraf da elinden geldiği en iyi şekilde savaşıyor ve ağır kayıplar veriyordu. kuzey vietnam ve viet kong birlikleri hue şehrinde 26 gün dayandılar ve sonunda geri çekildiler. ölen yoldaşları için yas tuttular ama cesetlerini geri alamadılar. ölenlerin öcünü ve cesetlerini almak için kararlıydılar ama bunu yapamadılar.

    acı ve kan dolu 26 günün sonunda, güney vietnam bayrağı hue hisarı'nın tepesinde yeniden dalgalanıyordu. hayatta kalan kuzey vietnam ve viet kong birlikleri nihayet şehirden geri çekilmek için izin alabilmişlerdi. yaklaşık 6.000 sivil öldü. şehirdeki 135.000 vatandaşın 110.000'i evini kaybetmişti. bir muhabir, hue şehrinden geri kalanları söyle anlatmıştı: "bir nehrin ikiye böldüğü harabeler."

    "en büyük gerçek, genel ayaklanma'nın belirtilen amaçlarının askeri veya psikolojik zafer anlamında başarısız olduğudur." -başkan johnson

    haftalar süren geceler boyunca, amerikan televizyon ekranlarında halkın daha önce çok nadiren gördüğü kan, şiddet ve yıkım görüntüleri her yeri doldurmuştu. fakat çoğu insan için bir fotoğraf tet taaruzu'nu tanımlıyordu. viet konglu, kare desenli bir gömlek giyiyordu. fotoğrafçı çok yakınına gelmişti. deklanşörüne bastığında polis şefi nguyen ngoc loan da tetiği çekmişti. yani kamera ve silah aynı anda patlamıştı. adamın kafasında merminin çıkmak üzere olduğu tarafın şişkinliği görülebiliyordu. çoğu amerikalı bu fotoğraf ile "yanlış tarafı mı destekliyoruz" diye kendisine sormaya başlamıştı. bu fotoğrafın süslediği gazete manşetleri, amerika'da halkın kahvaltı masasına vahşeti ve savaşın hiç bitmeyeceği gerçeğini getirmişti. bu fotoğraf güney vietnam için dönüm noktasıydı çünkü amerikalılar paralarını ve gençlerinin hayatlarını böyle bir sisteme harcamak istemiyorlardı.

    bir ay sonra yüzbaşı hal kushner'ı esir alanlar, onu merkezi dağlık bölgenin daha da derinliklerine yürüttü. tabip kushner'ı bir mağaraya götürdüler, birçok yaralı vardı. bir hemşire geldi, kushner'ın yarasını açıp ağzına bir bambu kamışı verdi. sonra tüfek temizleme çubuğunu aldı, ateş kırmızısı olana dek ısıttı ve yarasına bastırdı. sonra bir aspirin verdi ve onu oraya götürenler, ormandaki diğer amerikalı esirlerin olduğu kampa naklettiler. sonra, ingilizceyi düzgün konuşabilen bir subay elinde ses kaydedici ile birlikte ona geldi ve ailesine güvende olduğunu bilmeleri için bir mesaj gönderebileceğini söyledi. bunun karşılığında ise savaş karşıtı bir açıklama yapmasını istedi. yüzbaşı kushner, büyük bir cesaret örneği sergileyerek ülkesine karşı açıklama yapmaktansa ölmeyi tercih edeceğini söyledi. kuzey vietnamlı subay da gülümseyip ona, "ölümü çok kolay bulursun, asıl zor olan yaşamak" dedi.

    mart ayının başında, hue'nin nihayet ele geçirilmesinden iki hafta sonra, 82. hava kuvvetleri tümeninden bir bölük parfüm nehri boyunca ilerleyip geri çekilmiş olan düşman kuvvetlerinin gömmüş olabileceği silahları aradı. bölük kumlu toprakta dikili bir şey gördü, yaklaşınca bir kol olduğunu anladılar. askerler buranın bir kuzey vietnam mezarlığı olduğunu düşündüler. kazdılar ve ilk cesedi buldular, bir kadındı. beyaz bluzu ve siyah pantolonu vardı. elleri arkasında bağlanmış ve kafasının arkasından vurulmuştu. onun hemen yanında ikinci cesedi buldular, bir çocuktu ve o da vurulmuştu. sonra ikinci bir kadın cesedi buldular, o an durum netleşmişti. bunlar kuzey vietnamlılar ya da viet kong değildi. kuzey vietnamlılar hue'den çekilirken devrimin karanlık tarafı kendini açığa çıkarmıştı. eğer esir aldıkları insanları serbest bırakırlarsa o insanlar kendilerini tanıyabilirlerdi. şehri terk etmeden önce komünistler sistematik bir şekilde "holigan" ve "gerici" dedikleri en az 2.800 sivili infaz etmişlerdi. hanoi ise her zaman masum sivillerin öldürüldüğünü inkar etti. güney vietnam hükümeti ile amerikalılarla çalışanlar infaz edildi ama bunu yaparken hue'de siviller de öldürülmüştü. bu, devrimciler için bir leke olarak kalacaktı.

    başkan johnson, tet taarruzu'nun kuzey vietnam ve viet kong için yıkıcı bir yenilgi olduğu konusunda ısrarcıydı, askeri açıdan haklıydı. kuzey vietnamlıların saldırıları temel alarak yaptıkları varsayımların yanlış olduğu da ortaya çıkmıştı. hanoi liderleri, arvn'in parçalanacağını ve bu ordudaki askerlerin kendi tarafına geçeceğini ummuştu ama tek bir asker bile taraf değiştirmedi. hanoi'nin ayaklanmasını beklediği sivil halk saygon hükümetinden memnuniyetsiz olabilirlerdi fakat komünizme karşı da sempati beslemiyorlardı ve çatışmalar başladığında sokaklardaki vahşetten kaçmak için evlerine saklanmışlardı. en başından beri saldırıya karşı çıkan kuzey vietnamlı usta general giap, daha sonra tet taarruzu'nu, "kan ve kemik ile ödenen pahalı bir ders" olarak niteleyecekti. kuzey vietnam ordusunun birçok üst rütbeli subayı öldü veya teslim oldu. zarar görmemiş olan tek bir birlik dahi yoktu, bazı bölüklerde sadece birkaç asker hayatta kalabilmişti. tet taarruzu'nda yer aldığı tahmin edilen 84.000 düşman birliğinin yarısından fazlasının, çoğunluğu viet kong olduğu düşünülen 50.000 kadar erkek ve kadın olmak üzere, öldürüldüğü, yaralandığı veya esir alındığı tahmin ediliyordu.

    amerikan ordusu tet taarruzu'nu zafer olarak kutladı. "nihayet bize geldiler ve onları darmadağın ettik." fakat yönetim, amerikan halkına 1967'nin sonu ve 1968'in ilk ayında savaşın kazanılıyor olduğunu, kuzey vietnamlılar ve viet kong'un yetersiz bir seviyeye düştüğünü ve savaşın sonunun zafer olarak görülebileceğini söylüyordu ama tet taarruzu, yönetimin son 4-5 aydır söylediği her şey ile çelişiyordu. tet taarruzu, amerikalıların bu savaşta bulunma isteğini kırmıştı ve ülke tekrar kaynamaya başladı. ve daha sonra, abd hükümeti içinde olabilecek en şiddetli tartışma birden patlak verdi çünkü savaştaki gözcüler diyorlardı ki, "tet taarruzu kuzey vietnam'ın son nefesiydi, savaşı kazanmak için son bir denemeydi ve başarısız oldular. onları yendik ve bu onların sonu oldu." karşıt görüşlüler ise, "savaşla geçen bunca yılın ardından bu devasa saldırıyı dahi yapabiliyorlarsa, onların savaşa olan bağlılıkları ve bunun bize bedeli hakkında ders çıkarmalıyız" diyorlardı.

    10 mart'taki new york times haberinde, ordunun vietnam için 206.000 ek askere ihtiyacının olduğu yazıyordu. "ama abd savaşı kazanıyorsa, tet taarruzu düşman için felaket olduysa, neden hala daha fazla askere ihtiyaç var" diye sordu çoğu amerikalı. başkan'ın kendi partisinden daha fazla üye, kendi kuşkularını ifade edebilmekte artık özgürdü.

    "düşman sonunda resmi aldatma maskesini paramparça etti. onları yenemez ya da iradelerini kıramazsak, aktif bir şekilde barışçıl çözüm arayışında bulunmalıyız." -robert kennedy

    cbs akşam haberlerinin saygı duyulan haber sunucusu walter cronkite, zaferin artık mümkün olmadığına ikna olup tet taarruzu'nun haberlerini yapmayı bırakıp vietnam'dan ülkesine dönmüştü: "hem vietnam hem de washington'daki amerikalı liderlerin kapkara bulutlarda buldukları küçük bir güneş ışığına umut bağlamalarından dolayı defalarca hayal kırıklığı yaşadık. bugün zafere yakın olduğumuzu söylemek, kanıtlarıyla birlikte geçmişte bizi hatalara sürükleyen iyimser pollyanna'lara inanmaktır. yenilginin sınırında olduğumuzu söylemek, mantıksız bir karamsarlığa uymaktır. çatışmanın içine gömüldüğümüzü söylemek ise, tatmin edici bir sonuç çıkarmasa da gerçekçi olmaktır. fakat bu muhabir gittikçe daha net bir şekilde anlıyor ki, bundan sonrası için tek mantıklı yol, savaşı kazananlar olarak değil, demokrasilerini korumak için verdikleri sözle yaşayan ve elinden geleni yapan onurlu insanlar olarak anlaşmaya çalışmaktır. ben walter cronkite, iyi geceler."

    "1966'da, 1967'de ve yine 1968'de, son zamanlarda zafere doğru ilerlendiği söylenen aynı boş iddiaları duyuyoruz. oysa gerçek şu ki, son haftalardaki bildirmekten üzüntü duyduğumuz olaylardan bildiğimiz üzere, düşman hiç olmadığı kadar cesur hale gelmiştir." -eugene mccarthy

    12 mart akşamında başkan johnson, new hampshire'daki demokratik başkanlık seçiminden gelen raporları izliyor, beklenmedik yeni bir zorlukla karşı karşıya kalıyordu. son anketlerde görünene göre, eugene mccarthy'yi ikiye bir oranla yenmesi bekleniyordu fakat johnson, rakibinin %41.9'luk oy oranına karşı, oyların sadece %49.6'sını alabildi. başkan aleyhinde oy kullananların çoğu, aslında savaşın daha dikkatli bir şekilde takip edilmesini istiyordu. johnson başının dertte olduğunu biliyordu ve daha fazla dert yoldaydı.

    new hampshire seçimlerinin sadece 4 gün sonrasında, robert f. kennedy başkanlığa aday olduğunu açıkladı ve anketler, onun başkan johnson'dan daha popüler olduğunu gösteriyordu.

    "sadece birine karşı koymak amaçlı başkanlığa aday olmuyorum. aday oluyorum çünkü yapılması gerekeni yapıyorum, çünkü artık açık bir şekilde anlaşılıyor ki, felaket getiren, insanları bölen politikayı değiştirmenin tek yolu, o politikayı sürdüren insanları değiştirmekten geçiyor." -robert kennedy

    başkan johnson: "sanırım yapmak zorunda olduğumuz şey, savaş meraklısı olma duruşundan çıkmak. bizi bu duruma mccarthy, bobby, çocuklar ve gazeteler sokuyor. bir şeyle ortaya çıkmamız gerek.
    savunma bakanı clark clifford: "o da şu ki, kazanmaya kararlı olmak. fakat biz savaşı kazanmaya kararlı değiliz, barışı kazanmaya kararlıyız. biz de bunu sunacağız."
    johnson: "sloganımız da şu olur, 'barışı onurunuzla kazanın.' ama kazanacağımızı söyleyeceğimiz ifadelerle birlikte oraya yeni ve taze şeyler de eklememiz gerekiyor."
    clifford: "doğru fakat kazanacağımızı söylerken çok dikkatli olmalıyız. askeri anlamda kazanmak için insanları vietnam'a yığmaya devam edeceğiz diye düşünürler. fakat peşinde olduğumuz şey bu değil."
    johnson: "barış güvercinleri olmayacağız fakat ülkeyi bu konuda tarafsızlaştırabiliriz. eğer bir şey bulursak onları takip etmezler."

    26 mart'ta, bilge adamlar isimli soğuk savaş kıdemlileri grubu, önceden başkanın vietnam'da istikrarla ilerlemesini söylerken, artık rotasını değiştirmesini tavsiye ediyordu. harry truman'ın dışişleri bakanı dean acheson, çoğunluk adına konuştu: "sahip olduğumuz kalan zamanda, yapmaya koyulduğumuz işi artık yapamayız. geri çekilmek için adımlar atmalıyız."

    başkan johnson, general westmoreland'in talep ettiği 206.000 askeri değil, sadece 13.500 asker göndermeyi kabul etmiş ve ordunun genelkurmay başkanı olarak william westmoreland'i washington'a geri çağırmaya karar vermişti. westmoreland'in yerine, yardımcısı creighton abrams geçti.

    başkan'ın yüzünden yenilgi ve karamsarlık okunuyordu. 30 mart'taki kamuoyu araştırması raporunda halkın %63'ünün, başkan johnson'ın savaşı yürütme şeklini onaylamadığı ortaya çıktı. başkanlık süresindeki en düşük destek oranıydı. sonraki akşam, 31 mart 1968'de, başkan üç televizyon kanalından ortak yayın yapmalarını istedi:

    "iyi akşamlar amerikalı dostlarım. bu akşam sizinle birlikte, vietnam ve güneydoğu asya'daki barışı konuşmak istiyorum."

    kuzey vietnam'ın nihayet anlaşma masasına oturmaya istekli olması ümidiyle johnson, hanoi ve haiphong çevresindeki yoğun bölgeleri bombalamayı durdurduğunu açıkladı. artık sadece ülkenin güney yarısı, askerden arındırılmış bölgenin kuzeyindeki yerleşim alanları bombalanmaya devam edecekti. derken ülkeyi ve tüm dünyayı şaşkına çevirdi:

    "vaktimin bir saatini veya bir gününü, herhangi bir parti taraftarı işe ya da bu ofisin bana verdiği harika görev olan ülkenizin başkanlığı haricinde bir göreve harcamak istemiyorum. buna göre, partimden başka bir dönem için başkanlığa beni aday göstermesini istemeyecek ve kabul etmeyeceğim."

    savaşta aktif hizmet süresini tamamlayan amerikan askerleri ülkelerine dönüyordu. ülkeleri için savaşmışlar ve hayatta kalmışlardı, üniformaları üstlerindeydi. afroamerikalı deniz piyadesi roger harris hava alanına indiğinde gururla yürürken taksiciler yanlarından geçip gitmişti. bir eyalet polisi onu görüp bir taksiye el etti ve şoföre "o bir asker, onu almak zorundasın" dedi ama taksici "o bir zenci ve onu almam" deyip bastı gitti. onlara göre hala roxbury'li bir zenciydi. ülkesi için tam 13 ay boyunca savaşmıştı ama evine gitmek için bir taksi bile bulamıyordu.

    "hepiniz için çok üzücü bir haberim var. bence vatandaşlarım ve dünyanın her yerindeki barışı sevenler için oldukça üzücü bir haber. dr. martin luther king jr., bu akşam memphis, tennessee'de vurularak öldürüldü. bu zor günde, birleşik devletler için bu zor zamanda, belki de en iyisi ne tür bir millet olduğumuzu ve hangi yönde ilerlemek istediğimizi sorgulamaktır." -robert kennedy, 4 nisan 1968

    suikasttan sonraki hafta boyunca yas tutan, öfkeli afroamerikalılar, 100'den fazla kasaba ve şehrin sokaklarına döküldüler.

    "dr. king'i öldürdüklerinde, eline silah almaya korkan pek çok siyahi gözlerini açtı. şimdi o silahları alacaklar." -stokely carmichael

    "iğrenç bir dünyada yaşıyoruz. içinde yaşadığımız ırkçı topluluk, tetiği çeken oldu." -jesse jackson

    "şiddet şiddeti doğurur. baskı intikam almayı doğurur ve sadece tüm toplumumuzun ıslah edilmesi, bu hastalığı ruhlarımızdan silebilir." -robert kennedy

    on binlerce ulusal muhafıza, düzenli ordu birliklerine ve roger harris'in dahil olduğu abd'deki deniz piyadelerine, sokakları gözleme ve koruma emri verildi. roger harris derhal gitti, bir cop vereceklerini ve sadece binaları koruyup grupları dağıtacağını sanıyordu. oysa çelik yelekler, kasklar ve m-16'lar verdiler, yani vietnam'dakilerle aynılarını. bunu gördüğünde "gitmiyorum. washington'da ailem var" dedi.
    bölük komutanı "kamyona bin asker!" dedi. "gitmiyorum" diye tekrarladı. çatışmalarda 46 amerikalı öldü, 2.600'ü yaralandı ve 20.000'i tutuklandı.

    aynı ayın sonunda, savaş karşıtı öğrenciler manhattan'daki columbia üniversitesi'nin birkaç binasına el koydular. işgal 1 hafta sürdü. amerikan tarihinde ilk kez öğrenciler, bir üniversiteyi güç kullanarak kapatmışlardı. sonunda polisler göstericileri binalardan çıkardılar ve 100 öğrenciyi hastanelik ettiler. artık abd, iç savaş'tan beri en büyük bölünmesini yaşıyor gibi görünüyordu. o baharda protestocular, londra'dan tutun paris'e, berlin'e, prag'a, rio'ya, jakarta'ya kadar birçok şehrin sokaklarını zapt ettiler. dünya parçalanıyor gibi görünüyordu.

    başkan johnson'ın bombardımanı kısmi olarak durdurması, arzu edilen etkiyi sağladı. hanoi ilk kez washington ile görüşmeyi kabul etti. müzakereciler paris'teki hotel majestic'de görüşmeye başladılar. fakat komünistler artık yeni bir çifte politikayı benimsemişlerdi. bunun adına "savaşırken konuşmak, konuşurken savaşmak" diyorlardı.

    5 mayıs'ta yeni bir taarruz başlattılar. le duan, tet taarruzu'nun başaramadığı şeyi bir şekilde elde etmek istiyordu. küçük tet taarruzu olarak adlandırılacak olan saldırıda 119 hedefi vurdular. saygon sokaklarında yeni çatışmalar oldu, şehrin yarısı yerle bir olmuştu. fakat viet kong ve kuzey vietnamlılar yine başarısız oldu. güney vietnam hükümetini devirmeye hala yakın değillerdi ve 36.000 daha kayıp verdiler.

    birleşik devletler için 1968 yılının mayıs ayı, vietnam savaşı'nın en kanlı ayı oldu. 2.416 amerikalı, ülkelerindeki amerikalıların isimlerini hatırlamaya zorlanacağı yerlerde hayatlarını kaybetti. dai do, phu lam, kham duc, chalon ve daha nice yerde.

    ilkbahar aylarında, robert kennedy başkanlık için demokrat parti adaylığını kazanabilir gibi görünüyordu. savaşı sona erdirmeye söz verdi ve siyah ile beyaz amerikalılar arasında açılan boşluğu köprüleyeceğine dair umut aşıladı. fakat haziran'da, kaliforniya seçimlerinde eugene mccarthy'yi yendikten sonra, tıpkı abisi gibi o da suikasta uğradı.

    martin luther king ve robert kennedy suikasta uğradığında, kuzey vietnamlılar bunu büyük bir mesele yaptılar. kuzey vietnamlıların elinde esir olan tabip yüzbaşı hal kushner ile beraberindeki diğer tutsaklara, amerikan halkının hükümetlerine karşı mücadelesinin, kendi direnişlerinin bir parçası olduğunu söylüyorlardı. "sizden bir kişi için bizden on kişiyi öldürebilirsiniz ama amerikan halkı buna karşı çıkacak. ve biz 10, 20 veya 30 yıl boyunca, ne kadar sürerse sürsün, burada olacağız. hepimizi öldürmediğiniz sürece bu savaşı biz kazanacağız."
    esir yüzbaşı kushner ülkesinde olanları duyduğunda dehşete kapıldı ve etrafındaki diğer esir askerlere baktı, onlar da aynı endişeye düşmüştü. 4 temmuz gecesiydi, bağımsızlık günü olduğunu sonradan hatırladılar. aralarında siyahi, beyaz, kızılderili, latin amerika kökenli ve protestan, katolik ile türlü türlü inançlara sahip askerler vardı. geldikleri yer, ırkları, dinleri ve statüleri farklı olabilirdi ama onlar amerikalıydı ve ülkelerinin bunu da atlatabileceğine inanıyorlardı. vatansever şarkılar söylemelerine izin verilmezdi ama bazı geceler yaptıkları gibi o gece de sessizce ama gurur ve umutla şarkılarını söylediler.

    amerikan halkı ise o sonbaharda yeni liderlerini seçecekti ve herkes ingiliz muhabirin yazdıklarına katılıyor gibi görünüyordu:
    "kasım ayında başkanlığı kim elde ederse etsin, savaşı aylar içerisinde sona erdirmek zorunda kalacak. bunun nasıl yapılacağı veya hangi tavizlerin verileceği ise bu işin sadece detayları."

    bu detayları sonunda konuşmak için ise neredeyse 7 sene daha vardı ve 27.184 amerikalı, yüz binlerce kamboçyalı, laoslu ve kuzey ile güney olmak üzere vietnamlı daha ölmek zorunda kalacaktı.

    haziran 1968'de devrim ruhu, vietnam savaşı konusunda, adaletsizlik konusunda, insan hakları konusunda her yere yayılmıştı. savaşı sona erdirme baskısı artıyordu. başkan johnson yeniden aday olmamaya karar vermişti. suikastlar ve huzursuzluk amerikan ulusunu sarmıştı ve ülke yeni başkanını seçmeye hazırlanıyordu. bu arada paris'teki amerikalı ve kuzey vietnamlı diplomatlar hiçbir ilerleme kaydetmiyordu. komünistler, abd kuzey vietnam'ı bombalamayı kesmeden somut bir pazarlık yapılamayacağında ısrarcıydı. yeni savunma bakanı clark clifford, görevi devraldıktan birkaç ay sonra, savaş şahininden barış güvercinine dönüşmüş, başkan'a savaşı durdurması için yalvarmıştı. başkan'a, "tek umudumuz pazarlık masasında başarılı olmak. kazanamayacağımız bir savaşa girdik" demişti. başkan ise bombardımanı durdurmayı reddetti.

    sonraki aylarda muharebe alanı ve kırsal bölgelerdeki gelişmelere dair raporlar gelecekti. ama bu gelişmeler o kadar yavaştı ve can kaybı o kadar fazlaydı ki, abd'de "savaşa karşı savaş" güçlendi, sınıflar ve kuşaklar birbirleriyle çatıştı, bu kavgaları sona erdiremiyormuş veya erdirmek istemiyormuş gibi görünen siyasi liderlere güvensizlik arttı. ülkenin dört bir yanından genç erkekler, babalarının ve dedelerinin diğer savaşlarda savaşmaları istendiğinde ender olarak yüzleşmek zorunda kaldıkları sorular ve seçimlerle yüzleşmek zorunda kalacaklardı. bir vatandaş ülkesine ne borçluydu? doğru olduğuna inanmadığı bir savaşta savaşması istendiğinde ne yapmalıydı? bir asker, üniformasız bir düşmanla savunmaya gittiği vietnamlı sivilleri birbirinden nasıl ayırt edebilirdi? yaklaşan 1968 yazı, amerikan tarihinin dönüm noktalarından bir tanesi olacaktı.

    şimdi vietnam'da başta yeni bir kumandan vardı: ikinci dünya savaşı kahramanı general creighton abrams. bir muhabir kendisi için "askerlerin askeri. bir begonya'ya bile savaşması için ilham verebilecek birisi" demişti. general abrams, vietnam savaşı'nda hoş karşılanan yeni bir yüzdü. muhabirler onu, selefinden daha dürüst ve açık sözlü buluyordu. birçok asker hayatları boyunca, eğer abrams komutayı daha erken almış olsaydı sonucun farklı olacağına inanacaktı.

    askerlere açık bir şekilde "ölü sayısını arttırmalıyız. bugün kaç çekik gözlü öldürdün?" diye sorarlardı. bu şeye yenilgi mi, zafer mi deneceğini ölü sayıları söyleyecekti. yani bir çatışmada 20 vietnamlı öldürüp 2 zayiat verdiklerinde buna büyük zafer deniyordu.

    23 ağustos sabahı, 25. piyade tümeninin 27. alayının 2. taburunun 1. ve 2. bölüğü, kamboçya yakınlarındaki bir alana 19 helikopterle götürüldü. 1. bölüğün başında japon asıllı teğmen vincent okamoto vardı. 7 erkek kardeş içinden en küçüğü olan vincent'ın abileri ikinci dünya savaşı'nda italya ve fransa'da savaşmıştı. bölüklerin görevleri inmek, konumlarını korumak ve sınırı geçmeye çalışan bir tümen dolusu kuzey vietnam askerini bir şekilde engellemekti. bu iki birliğe bir mekanize birlik üç zpt ve bir tank ile eşlik ediyordu ama sayı üstünlüğü kuzey vietnamlılardaydı. bölükler 36 saat boyunca bir saldırıya olabildiğince dayanabilmek için siper kazıp mevzi kurdular, mayınlar döşediler ve dikenli teller gerdiler. 24 ağustos akşamı ağır havan topu saldırısına maruz kaldılar. saldırının ilk on saniyesinde zptler ve tank etkisiz hale getirildi. işaret fişeği alanı güç bela aydınlatıyordu. sürüyle kuzey vietnamlı asker, iki metrelik fil çimenleri içinden onlara doğru koşuyordu. havan saldırısı tellerde iki gedik açtı, eğer o delikler kapatılamazsa abd askerlerinin mahvolacağı kesindi. teğmen okamoto askerlerine zptlerdeki makineli tüfeklere geçmelerini emretti ama askerler "oraya s*kseler gitmeyiz" diyerek emre* karşı geldiler. okamoto ilk zpt'ye koştu, ölen topçu subayını dışarı çekti, içeri girdi, makineli tüfeğin başına geçti ve mermi bitene dek ateş etti. sonra ikinci ve üçüncü zpt'lere sırasıyla girdi ve mermi yağdırmaya devam etti. kuzey vietnamlılar ise hala gelmeye devam ediyorlardı. okamoto gedikten giren düşmanın 10 metre yakınına kadar süründü ve el bombasıyla bir kısmını öldürdü. düşmanın ona fırlattığı iki el bombasını da patlamadan yakalayıp geri fırlattı. üçüncü bomba ise uzanamayacağı bir mesafedeydi. şarapnel parçaları sırtı ile bacaklarına saplandı. cesurca koca bir tümene karşı koyan 2 bölük, zor da olsa geceyi atlabildi. o gece düşman kamboçya'ya kaçmış, taşıyabildikleri kadar ölüyü de beraberlerinde götürmüştü. teğmen okamoto, adamlarının üçte birini kaybetmişti. o günkü kahramanlıkları için, kara kuvvetleri'nin ikinci en yüksek madalyası olan seçkin hizmet madalyası ile ödüllendirildi. görev süresi bitmeden önce, vietnam savaşı'ndan sağ kurtulan en çok madalya kazanmış japon kökenli amerikalı olacaktı. okamoto ise asıl kahramanın ölen askerleri olduğunu hep dile getirecekti.

    o dönemde kuzey vietnam'da kimse kayıplardan bahsetmezdi. şu anda bile vietnam'da tam olarak kaç vatan evladının savaşta öldüğü bilinmez. başlangıçta kuzey vietnam radyosu, tet taarruzu'nu "binlerce insanın ayaklanıp düşman mevzilerini yok ettiği muhteşem zafer" diye tanımlamıştı ve ne radyoda ne de gazetelerde tek bir yenilgiden bile bahsedilmedi. ama birkaç hafta sonra haber almaz oldular. saygon rejimi hala yerindeydi ve gökyüzünde abd uçakları hala üzerlerine bombalar bırakıyordu. ölü sayısı hiçbir zaman açıklanmadı ama gizlice bbc'yi ve saygon radyosunu dinleyen kuzey vietnamlılar, ağır kayıplar verildiğini anlamışlardı.

    1968 ağustos ayının sonlarında le duan ve kuzey vietnam liderleri bir taarruz daha düzenledi. sonuç tet ve küçük tet ile aynıydı. 17.000 asker daha kaybettiler. bu kayıpların yerlerini dolduracak binlerce yeni gönüllü bulunması gerekiyordu. bir kuzey vietnamlı general hatıralarında savaş ve gençler için şöyle söylemişti: "savaş dipsiz bir kuyu gibi. ne kadar genç o kuyuya indiyse, onların peşinden bir o kadar daha gönderdik." parti yetkililerinin oğullarından bazıları ve arkadaşları, askere alınmamaları için yurt dışına gönderilmişti, üniversite öğrencileri muaftı. zengin olanlar, askere alma memurlarına çocuklarını es geçmeleri için rüşvet verdiler veya doktorlara para yedirip çürük raporu aldılar. bazı liderlerse çocuklarını cepheye yolladı ama sayıları azınlık olarak kaldı. askere alınanların çoğu, sloganlara ve devrim vaatlerine kapılan kırsal kesimden olan yoksul insanlardı. binlerce yeni asker ho chi minh yolu'ndan ilerleyip, yanmış araçların, ölülerin adlarının ve ölüm tarihlerinin düzgünce yazıldığı mezar taşlarıyla dolu askeri mezarlıkların yanından geçtiler, diğer yöne giden yaralı erkeklerden oluşan küçük gruplarla karşılaştılar. kolları olmayanlar yürüyordu, bacakları olmayanlar ise kamuflajlı kamyonlardaydı. kör olmuş olan askerler ve napalm ile yanmış olanlar da vardı. güney'e giden taze askerlere "güney'de her türlü zevki tadacaksınız" diyordu yaralı askerler. güney'e inen herkes çok korkuyordu ve bu yaralılarla karşılaştıklarında ise dehşete kapılıyorlardı; onlar için bu yaralılarla karşılaşmak, birkaç gün veya birkaç ay sonraki hallerine bakmak gibiydi.

    richard nixon, amerikan siyasetinde 20 yıldan uzun süredir bulunan tartışmalı bir isimdi. kongre üyeliği ve senatörlük yapmıştı. komünizm karşıtlığı ile tanınıyordu ve eisenhower döneminde 8 yıl başkan yardımcılığı görevinde bulunmuştu. 1960'da başkanlık seçimini az bir farkla john f. kennedy'e kaybetmişti ve iki yıl sonra kaliforniya valisi olmaya çalışırken yine hüsrana uğramıştı. kariyeri bitmiş gibi görünüyordu. ama sonra abd siyasi tarihindeki en olağandışı geri gelişlerden biriyle rakiplerini devre dışı bırakıp zekası ve manevralarıyla 1968 yılının cumhuriyetçi parti başkanlık adaylığını kazandı. başkan yardımcılığına iyi bir hatip olan ama az tanınan maryland valisi spiro agnew'u seçti. nixon kendisini, bölünen abd'yi birleştirecek ve savaşı onurlu bir şekilde bitirecek adam olarak lanse etti.

    "dünyanın en güçlü ulusunun eli kolu vietnam'daki sonu görünmeyen bir savaşta dört yıl bağlandığında, dünyanın en zengin ulusu kendi ekonomisini idare edemediğinde, en büyük kanun geleneğine sahip ulusa eşi benzeri görülmemiş bir kanunsuzluk salgını çöktüğünde, yüzyıldır fırsat eşitliğiyle tanınan bir ulus benzersiz ırk çatışmalarıyla parçalandığında ve abd başkanı düşmanca gösterilerden korkmadan yurt dışına veya başka bir şehre gidemediğinde, işte o zaman abd'de yeni bir liderin zamanı gelmiş demektir." -richard nixon

    chicago'da demokrat partinin kongresi düzenlenecekti ve 15.000 kadar protestocu şehirde toplandı. çoğu savaş konusunda öfkelerini dile getirmek için gelmişti, bazıları ise kongreyi dağıtmaya kararlıydı. chicago'nun demokrat partili belediye başkanı richard daley, şehrinde sorun istemiyordu. 12.000 polis ve 6.000 askere ek olarak 6.000 ulusal muhafız ile cia, fbi ve ordudan istihbarat ajanları alarma geçirildi. belediye başkanı daley, kongrenin yapılacağı chicago amfitiyatrosunu polis kordonuna aldırdı ve protestoculara yürüyüş yapma veya şehrin parklarında uyuma izni vermedi.

    başkan yardımcısı hubert humphrey, başkan'ın seçtiği halef ve seçimin favorisiydi. partinin liberal kanadının kahramanıydı ama savaşı ve başkanı sadakatle desteklediğinden ötürü çoğu delege ve kongre salonunun dışındaki çoğu gösterici, humphrey'nin savaş karşıtı rakibi olan eugene mccarthy'yi destekliyordu. kongre'nin ikinci gecesinde, polis yüzlerce göstericiyi coplar ve göz yaşartıcı gazlarla lincoln parkının dışına sürdü. o gün öğleden sonra, demokratlar savaşı bitirme çağrısını parti sloganı yapıp yapmamayı büyük bir hararetle tartıştılar. humphrey'yi destekleyenler oylamada bunu reddettiğinde savaş karşıtları isyan etti.

    o akşam kongre salonuna yaklaşmaları yasaklanmış binlerce gösterici, onun yerine michigan caddesi'ndeki demokrat parti genel merkezine yürüyordu, polislerle ulusal muhafızlar da onları orada bekliyordu. balbo ve michigan caddelerinin kesiştiği noktada büyük bir kargaşa çıktı ve polislerle göstericiler birbirlerine girdiler. haberleri izleyenler polisler mi yoksa göstericiler mi haklı diye kafa yorarken, kongrede kafalar daha karışık bir haldeydi. öldürülen robert kennedy'ye sadık olan savaş karşıtı delegelerden bazıları, şimdi başka bir delegeye, güney dakota senatörü george mcgovern'a destek veriyorlardı.

    kargaşayı televizyondan izleyen başkan johnson, derhal chicago'ya uçup yarışa bizzat katılmayı düşündü. belediye başkanı daley, başkan johnson'a adaylığı kazandıracak kadar delege bulacağına söz vermişti ama gizli servis giderse güvenliğini garanti altına alamayacağını belirtti ve johnson gitmedi. nihayetinde humphrey, ilk turda adaylığı kazandı ama chicago sokakları kaosa sahne olmuştu. cumhuriyetçi aday richard nixon ise, başkanlık kampanyasını chicago'da motorlu kortejle geçerek başlatmayı seçtiğinde, ona tezahürat etmek için neredeyse yarım milyon chicago'lu sokaklara dökülmüştü, abd halkı tarafını seçmiş gibi görünüyordu.

    "merhaba anne. size bu ülke hakkında pirinç tarlalarının ne pis koktuğu dışında pek bir şey söyleyemem. pirinç tarlaları kilometrelerce uzanıyor. aralarında da hendekler var. görüntüleri çok güzel. zpt'lerle tarlalardan geçiyoruz, her şeyi yıkıyoruz." -m. holmes

    29 ağustos'ta, chicago'da polislerle göstericilerin çatışmasından bir gün sonra, 20 yaşındaki er michael holmes vietnam'a geldi. ozarks, missouri'nin merkezindeki williamsville kasabasında doğup büyümüştü. babası ve annesi, michael'ın her gün okul çıkışı çalıştığı bakkalı işletiyordu. nehirlerde yüzer, geyik ve sincap avlardı. darlene adında yıllardır çıktığı bir sevgilisi vardı. liseye ayak uydurmakta zorlanmıştı ve devlet üniversitesini bitiremedi. bunun sonucunda hemen orduya alındı. vietnam'da danang'ın 35 km. güneyindeki baldy isimli geçici üste, 196. hafif piyade tugayı'na bağlı olan 17. zırhlı birliğin foxtrot bölüğüne atandı.

    "baldy ne kadar büyük diye soruyorsunuzdur. yaklaşık williamsville kadar, belki biraz daha büyük. size silah arkadaşlarımla çekildiğim bir sürü fotoğrafımı yolladım. o kadar da kötü değil, hatta burada olmayı bazı açılardan seviyorum. sevmediğim şey evden ve her şeyden uzak olmak." -m. holmes

    williamsville'de ailesi, arkadaşları ve sevdiği kız, michael'ın vietnam'dan gönderdiği ses kayıtlarını dinlemek ve ona evde neler olup bittiğini anlatmak için toplanırlardı.

    "-bu gece hepimiz annenlerin yanındayız ve biz de sana bir şeyler söyleyelim dedik. ve düşündük ki, sesimizi duyarsan belki eve dönmüş gibi hissedersin.
    -merhaba mike, son zamanlarda sık sık sincap avına çıkıyorum. bir sürü avladım. ozarks yılın bu zamanı çok güzel dostum, seni görmek için sabırsızlanıyorum.
    -selam mike, ben jerry. sanırım rick ve carol ayrıldı. ricky şimdi av peşinde.
    -mike, ben küçük kız kardeşin glenda. bir erkek arkadaşım var, ismi danny.
    -mike ben glen, diğer çocuklar avlanmaktan bahsetti. ben kızlardan bahsedeceğim, kızlardan ve hızlı arabalardan. gene bilbury yeni bir pontiac bonneville aldı.
    -michael ben annen. bize yolladığın fotoğraf çok hoştu, tıpkı sana benziyor. bıraktığın bıyığı bile sevdim, oysa hayatta sevebileceğimi düşünmezdim. seni çok özledik.
    -ben baban. üstesinden geleceğini düşünüyoruz. burnunu başkalarının işine sokma ve bubi tuzaklarına dikkat et. kasetin sonuna geldik, şimdilik hoşça kal."

    "merhaba anne, baba. bugün bizimle iş birliği yapmayan bir sürü insanın evini yaktık. aslında bunu anlamıyorum çünkü bu köylüler viet kong değillerse ve biz onlara bunu yapıyorsak, kötü davranıyorsak, o zaman viet kong'a katılacaklar. ordu her şeyi tersten yapıyor."

    o yılın sonbaharında bir gün, f bölüğünden zpt'ler birinci otoyoldan danang'a doğru temkinli bir şekilde ilerliyordu. michael ikinci araçtaydı. "bum!"

    michael'ın zpt'si yolda gömülü 150 kiloluk bombaya denk geldi. üç arkadaşı hemen öldü. michael kurtulmuştu ve beş saat sonra gözlerini hastanede açtı.

    "merhaba anne, baba. benim. şimdiye dek burada gerçekten savaş olduğunu anlamamıştım. bir tür oyun oynuyorlar gibi gelmişti. ama uzansam ölenlerden ikisine dokunabilirdim. onları iyi tanıyordum. lütfen yaralandığımı düşünüp endişelenmeyin çünkü çok kötü yaralanmadım. iki mor kalp daha kazanırsam muharebe alanından kurtulacağım ve hatta belki bütün vietnam'dan."

    altı ay sonra michael holmes yaya olarak devriye gezerken kuzey vietnamlı bir asker tarafından vurularak öldürüldü.

    viet kong, tet taarruzu ve ardından başlatılan iki saldırıdan sonra iyice zayıflatıldığından, general abrams yüz binlerce arvn askerinin taşrayı güvence altına almak ve taşralıların saygon hükümetine güvenini kazanmak için rahat bırakılabileceğine inanıyordu. ama viet kong'un siyasi altyapısı, vergi toplayıcıları, köy şefleri, casusları ve sempatizanları öldürülmedikçe, yakalanmadıkça veya taraf değiştirmeye ikna edilmedikçe kalıcı güvenlik mümkün değildi. bu amaçla cia, phoenix programı'nı yürürlüğe koydu. yaraları iyileştiğinde teğmen vincent okatomoto bu programda istihbarat subayı oldu.

    phoenix programı, kuzey vietnamlıların ho chi minh yolu'ndan güney'e girdikleri, amerikalılar gibi yabancı oldukları teorisine dayanıyordu. onlar da bölgeyi ve insanlarını bilmiyorlardı. yani düzgün çalışabilmek için viet kong altyapısına ihtiyaçları vardı. programın amacı, bu kişileri ortadan kaldırmaktı. kuzey vietnamlılar phoenix programı'nı devrim için ciddi bir tehdit olarak görüyorlardı çünkü viet kong aradan çıkarılırsa güneyin sivil halkını kontrol etme becerileri de darbe yemiş olacaktı. phoenix programı'nın viet kong'a indirdiği darbe, viet kong takipçileri arasında yayılıyordu ve depresyon ile moral bozukluğu gibi, çarpışmaya giden askerleri ve genel olarak herkesi etkileyen tehlikeli belirtilere yol açıyordu.

    ama phoenix'in başarısı gelen istihbaratın başarısıyla doğru orantılıydı ve pek de istikrarlı değildi. phoenix programında amerikalılar danışman olarak yer aldılar, gündelik işlerin çoğu güney vietnam'ın bölge keşif ekiplerince yürütülüyordu ve bu ekipler bazen komünistleri bulmaktan çok intikam almakla ilgileniyorlardı. phoenix kötüye kullanılmaya açıktı ve kullanılıyordu da. saygon'daki üst yetkililer bir liste hazırlardı ve okamoto gibi amerikalı subaylar listeyi alıp bölgedeki istihbarat subaylarıyla birlikte kontrol edip, o bilgi ile bir havuz oluşturmaya çalışırlardı. sonra güney vietnamlı bölge keşif ekipleri o bölgeye gidip, belirlenen kapıları çalıp açan kişiyi vururlardı ve kimseye hesap vermezlerdi.

    daha sonra phoenix programı'nın direktörü, kongre'ye öldürülen 20.000'den fazla kişinin kaçının masum olduğunu kimsenin bilmediğini itiraf edecekti. program viet kong altyapısını zayıflatmakta başarılı olduysa da, nguyen van thieu hükümetine olan desteği de iyice azalttı. long an delta bölgesinde yapılan bir anket, bölge halkının %35'inin thieu'ya oy vermeye hazır olduğunu, %20'sinin viet kong'u desteklediğini ve %45'inin viet kong veya amerikan destekli saygon rejimi dışında başta kim olursa onu destekleyeceğini gösteriyordu.

    hubert humphrey'nin başkanlık kampanyasının başı beladaydı. nixon anketlerde arayı açmıştı.

    "savaşı kazanmanın bir yolunun olmadığı sonucuna vardım ama pazarlık için elimizde koz olması adına aksini söylemek zorundayız." -richard nixon

    humphrey'nin durumunu daha da güçleştiren üçüncü parti adayı, ırk ayrımı yanlısı olan eski alabama valisi george wallace'tı. normalde demokratlara oy veren beyazların bir kısmını çalacağı kesindi. humphrey savaşla ilgili çekincelerinden başkan johnson'a bahsetmiş ama gözler önündeyken bütün inadıyla ona sadık kalmıştı. şimdi ise humphrey'ye danışmanları, kazanmak istiyorsa başkandan kopması ve savaşı bitirmekle ilgili büyük bir jest yapması gerektiğini söylüyorlardı. 30 eylül'de kuzey vietnam bombardımanının tamamen durdurulması çağrısında bulundu: "barış yolunda kabul edilebilir bir risk olarak bombardımanı durdururdum çünkü bunun görüşmelerin başarılı olmasını sağlayacağına ve dolayısıyla savaşı kısaltacağına inanıyorum. askerlerimizi korumanın en iyi yolu bu olurdu."

    başkan johnson ihanete uğradığını hissetti ve bir süre yardımcısıyla konuşmayı reddetti. ama 31 ekim'de, seçimden sadece 5 gün önce başkan sürpriz bir duyuru yaptı, tüm kuzey vietnam bombardımanını durduruyordu. paris'te ilk kez somut adım atılmıştı; hanoi ilk kez saygon ile görüşmeyi kabul etmişti ve abd de viet kong'u görüşmelere dahil etmeye razı olmuştu. aniden barış mümkünmüş gibi göründü. humphrey sevinç içindeydi, bir gecede anketlerdeki oranı yükselmişti. artık nixon'ı alt edebileceğinden emindi.

    derken 2 kasım'da, amerikalıların sandık başlarına gitmesine 3 gün kala, saygon hükümeti başkanı thieu aniden güney vietnam hükümetinin davet edildiği görüşmelere katılmayacağını duyurdu. nixon kampanyasının bir temsilcisi, nixon'ın şahsi talimatıyla, gizlice saygon hükümeti ile iletişime geçmiş, thieu'yu görüşmelere katılmamaya ikna etmiş, nixon seçildiğinde hanoi ile humphrey'nin yapacağından daha sıkı pazarlık edeceğine söz vermişti. thieu'nun ofisine yerleştirilen cia mikrofonu ve cia'in washington'daki güney vietnam elçiliğini dinlemesi sayesinde başkan johnson neler olduğunu öğrendi ve arkadaşı cumhuriyetçi senato azınlık lideri everett dirksen'i arayıp nixon'ın adamlarının vatana ihanet suçu işlediği konusunda uyarıda bulundu.

    "ellerini okuyorum everett. bunun kampanyaya sızmasını istemiyorum. bunu yapmamalıydılar. bu vatana ihanet. bence bir adayın böylesine önemli bir konuda kaynaklarla oynadığını bilmek amerika'yı sarsardı. şunu biliyorum, savaşın ortasında yabancı bir devletle iletişim kurdular. bu çok büyük bir hata."

    richard nixon: "bay başkan? benim richard."
    başkan johnson: "evet dick?"
    nixon: "az önce meet the press'teydim ve muhabire, size hem seçimden önce hem de seçilirsem seçimden sonra işbirliği adına elimden gelen her şeyi yapacağıma şahsen garanti verdiğimi söyledim. bu konuda ve saygon hükümetinin duruşunu sabote etmesiyle ilgili dedikodular konusunda çok öfkeli olduğumu ve bunların bana göre hiçbir inanılırlığı olmadığını bilmenizi istedim."
    johnson: "bunu duyduğuma sevindim dick çünkü söylediğin şeyler konuşuluyor."
    nixon: "tanrım! saygon'u masaya oturmamaya teşvik edecek hiçbir şey yapmam çünkü bunu siz sağladınız."
    johnson: "pekala dick."
    nixon: "bu savaşı ne kadar çabuk gündemden çıkarabilirsek çıkarmalıyız. oy oranlarının canı cehenneme. inanın bana."
    johnson: "teşekkürler dick."

    nixon yalan söylüyordu ve johnson bunu biliyordu. ama bu bilgiyle halka gidecek olursa, cumhuriyetçi adayın hilesini öğrenmesini sağlayan yöntemleri de açıklamak zorunda kalacaktı ve bu yöntemleri açıklamaya istekli değildi. nixon'ın sırrı güvendeydi. uğruna 35.000 amerikalının öldüğü rejimin, nixon'ı seçtirmek için barış görüşmelerini boykot ettiği ve nixon'ın seçilebilmek için bu kanlı savaşın bitişini ertelediği amerikan halkına hiç söylenmedi.

    seçim günü richard milhous nixon, oyların %43.4'ünü alarak başkanlığı kazandı. hubert humphrey ise %42.7 oy aldı. nixon kampanyasının gizli hamleleri seçimi kazanmasını sağlamış olabilirdi ama yeni seçilen başkanın bu hamlelerinin bir gün ortaya çıkabileceğinden duyduğu korku, kısmen sonunu getirecekti. saygon rejimi lideri thieu, paris'e delege yollamayı kabul etmeden önce seçimlerin üstünden haftalar geçmesini bekledi. o zaman da oturma düzeni yüzünden her şey uzadı. kuzey vietnam dört tarafın, yani hanoi, saygon, viet kong ve abd'nin, ayrı köşelere oturacağı kare bir masada ısrarcı oldu. saygon ise hanoi ve viet kong masanın aynı tarafında oturmadıkça masaya oturmayı reddetti. bu uzlaşmazlık 10 hafta sürdü. sonunda çözümü üreten yuvarlak masa önerisi ile sovyetler birliği oldu.

    kocaman kalbi olan 19-20 yaşlarındaki çocuklar... ne söylerseniz yaparlar. mesele, sizin onlardan buna değecek bir şey isteyip istemeyeceğinizdir, işte orası yetişkinlere kalmıştı ve başarısızlık da tam o noktada doğuyordu. başarısızlık çocukların "bunu yapmayacağım" demesi değil çünkü öyle yaratılmamışlardı. 19 yaşındakiler yağmur yağıyorsa yağmurluk almaları gerektiğini bilmezler. bu yüzden savaşçı ve asker olmakta iyidirler. söyleneni yaparlar, soru bile sormazlar. onların ziyan olmamasını sağlama sorumluluğu yetişkinlerdedir çünkü çocuklar söyleneni yaparlar, hem de çok iyi yaparlar.

    karl marlantes astoria, oregon doğumluydu. bir bulge muharebesi gazisinin oğluydu. deniz piyadeleri yedek kuvvetlerine, yale üniversitesi'ne başlamadan bir önceki yaz katılmıştı. kendisine bir şeyleri ispatlamaya ve ülkesini savunmaya hevesliydi. rhodes bursu aldığında, deniz piyadesi olarak aktif göreve gidişi ertelenmişti ve böylece vietnam'a gitmek yerine 1967 sonbaharında oxford'a gitti. oraya gittikten sonra ailesine bir mektup yazdı:

    "bu mektubu içimdeki kaygı duygusuyla yazıyorum. bursumdan vazgeçtim ve 3 mayıs'ta aktif göreve gideceğim. bildiğiniz gibi ülkemin savaşa girmekle büyük bir hata yaptığına inanıyorum. sebepsiz yere bir sürü iyi insan ölüyor. ancak kendimde artan bir öfke ve hayal kırıklığı hissediyorum ve tam bir çaresizlik. aslında saklanıyordum ve artık bunu yapmayacağım. sanırım oldukça ahlaksız bir şey yapmak üzereyim. yüzyılımızın en büyük suçlarından birine ortaklık edeceğim ve bunu hayal kırıklığı, burukluk ve ancak bir önceki yıl takdir etmeye başladığım bir saçmalık hissiyle yapacağım. bundan sonra mantığım değişecek. bir şeyler yapabilirim, 40 çocuğu vietnam'dan sağ salim çıkarmak gibi. bunu yapmak için şeytani ve ruhsuz bir makineye dönüşmem gerekiyorsa, o zaman andım olsun öyle olacağım."

    karl, eğitim alırken vakit geçirdiği arkadaşlarına ihanet ettiğini düşünüyordu. onlara katılmaz ve ağır yüklerini paylaşmazsa düzgün biri olamazdı.

    1968 sonbaharı, kuzey vietnamlıların elindeki abd'li savaş esirleri için muhtemelen en zor dönemdi. günler hayatta kalma mücadeleleri ile geçiyordu. erzaktaki payları günde üç kase pilavdı. geniş bir bambu yatağında uyuyorlardı, yatağa 10-12 kişi sığıyordu. hepsi hastaydı. bir ayda 4 kişi öldü, sonra 2 kişi daha. tabip yüzbaşı hal kushner oradayken güney vietnam'daki kuzey vietnam orman hapishanesinde toplam 13 amerikalı öldü. kushner bir doktordu ama arkadaşlarını tedavi edebileceği hiçbir ilaç, antibiyotik, serum veya araç gereç yoktu. yapabildiği tek şey, ölenleri bambudan tabutlarla gömmek ve gömdüğü yerlerin cıvalı krom sürülmüş bir sürü taşla işaretli olmasını sağlamaktı.

    esir askerler açlıktan kırılmak üzereydi. bir gün kamp komutanın etrafta özgürce dolaşan kedisini gördüler. birisi "hadi kediyi yiyelim" dedi ve o açlıkla bu vahşeti sorgulamadan kabul edip kediyi öldürdüler. kafasıyla patilerini kestiler, yaklaşık 1 kiloluk bir et parçası kaldı. gardiyanlardan birisi geldiğinde onu sansar sandı, taşla onu öldürdüklerini söylediler. gardiyan etrafa bakındı, askerlerden birisi patilerden bir tanesini gömmeyi ihmal etmişti. gardiyan patiyi gördü ve yemek üzere hazırlandıkları şeyin komutanının kedisi olduğunu anladı. işler bir anda çok ciddileşti. amerikalıları sıraya dizdiler ve bunu kimin yaptığını sordular. kimse cevap vermedi ama sonra bir asker "ben yaptım" dedi, sonra yüzbaşı kushner de "ben de yaptım" dedi ve sonra hepsi birden "biz yaptık" dedi. ilk öne çıkan askeri ve yüzbaşı kushner'ı aldılar. gardiyanlar askeri yere yığılana kadar tekmelediler. yüzbaşı kushner'ın da suratını yumrukladılar ama o, diğer asker kadar fena dövülmemişti, sonra yüzbaşıyı bir kulübeye sıkıca bağlayıp bir gün orada bıraktılar, kedinin leşi de boynuna asılıydı. yüzbaşının tek düşüncesi ise "belki de kediyi yememe izin verirler" şeklindeydi ama kediyi gömdüler. feci dayak yiyen asker 2 hafta sonra öldü ama o an yüzbaşı için en büyük trajedi kediyi yiyememiş olmaktı.

    yıllardır süren amerikan varlığı ve onunla birlikte gelen milyarlarca dolar güney vietnam'ı değiştirmiş, amerikalıların varlığının kalıcı olmasına dayanan sahte bir ekonomi yaratmıştı. ülkeye bu denli fazla para akarken yolsuzluk ve suç da arttı. devlet memurları ve arvn subayları rüşvet alıyorlardı. polis güvenilmezdi. savaşın ekonomik yanından en çok generaller karlı çıkmıştı. para onlara gidiyordu ve daha da zenginleştiler. güney vietnam'da o dönemlerde savaş vurguncusu diye bir tabir vardı, thieu ve ky'den başlayıp en aşağıya kadar, hepsi bu tabire ayaklı kanıttı. "balık baştan kokar" deyimi de güney vietnam'ın yolsuzluğunu özetlemek için doğru tercih olacaktır. amerika'dan gelen kargoların en az %20'si karaborsaya karışıyordu. abd'den çalıp kime olursa olsun satıyorlardı. yolsuzluk vietnam için bir salgın haline gelmişti ve amerikalılar da bunun farkında olmalarına rağmen göz yumuyorlardı. tonlarca amerikan malı her gün saygon limanlarına yığılıyordu. karaborsa abd'ye yılda 2 milyar dolar zarara yol açıyordu.

    abd askerleri gelmeden önce, güney vietnam'ın %80'i köylerde yaşardı. 1960'ların sonunda ise toplam nüfusun neredeyse yarısı şehre göç etmişti. saygon'un nüfusu üçe katlanıp 3 milyona çıktı. göçmenlerin yarısının kalıcı bir barınağı yoktu. kolera ve tifo binlerce insanı öldürdü. aç çocuklar çöpleri karıştırıyor, dileniyor, yapacak iş veya soyacak adam arıyorlardı. on binlerce genç kız, köylerinden ayrılıp saygon'a fahişelik yapmaya gelmişti. hanoi'deki komünist hükümet bundan faydalanmaya çalıştı. abd'yi ve kukla saygon hükümetini güney'deki vietnam kültürünü yozlaştırmakla suçladı. ama saygon halkı kuzey vietnamlılardan daha özgürdü. yüzlerce gazete ve derginin sayfalarında hükümetlerine karşı görüşlerini dile getirebiliyorlardı. yolsuzluğu protesto eden, dini özgürlük ve gazilere daha daha iyi hayat koşulları isteyen gösteriler düzenleyebiliyorlardı. saygon yolsuzluk ve adaletsizlikle doluyken bile, güney vietnamlılar'a göre kuzey'den daha özgürlükçüydü.

    büyük bir asker cepheye gidip ilk düşmanını öldürdüğünde korkar. gerçekten korkar çünkü bir insanı öldürmek korkunçtur. ama sonra alışır çünkü savaş insanın vahşi yanını uyandırır. viet kong askerleri uzun zamandır ormanlardaydılar ve hiçbir hayvan, insan kadar vahşi değildi. kaplan sadece karını doyuracağı zaman öldürürdü ama insanlar aç oldukları için değil, savaşın vahşiliği yüzünden öldürürdü.

    yoğun nüfuslu mekong deltasındaki kırsal bölgelerde savaş aniden şiddetlendi. general abrams, 9. tümenin komutanı general julian ewell'ı, saygon'un güneyindeki geri kalan viet kong birliklerini bitirmekle görevlendirdi. harekatın adına speedy express koyuldu.

    "kalpler ve zihinler operasyonunda aşırıya kaçılamaz. delta'da viet kong'u dizginlemenin tek yolu ise, korku ve kaba kuvvettir." -general ewell

    devriyeler 24 saat düşmanı izliyordu; geceleri gökyüzü helikopter doluydu ve bazıları da zeminde hangi taraftan olduğu bilinmese de birilerinin olduğunu gösteren karbon ve amonyak izlerini tespit edebilen cihazlar taşıyordu. "serbest atış bölgesi" olarak belirlenen bölgelerde, sokağa çıkma yasağından sonra görülenler vurulurdu. gündüzleri de koşarken görülenler hedef alınırdı. general ewell, tümeninin istatistiksel kayıtlarını hızlıca arttırdı: 6 ayda 10.899 viet kong öldürülürken, sadece 242 amerikalı öldü. 1/45'lik inanılmaz bir öldürme oranıydı. sadece düşman askeri öldürmekle 40 küsüre 1 orandan söz etmek ise oldukça büyük bir sorundur, koşan herkesi vurmak çok yanlış bir tercihtir çünkü korkan kaçan herkesi viet kong olarak değerlendirmek bir suçtur. general abrams'ın tavsiyesiyle general ewell terfi ettirildi ama ordu genel müfettişi 9. tümen'in iddia ettiği 10.899 ölümün yarısından çoğunun silahsız siviller olduğu sonucuna ulaştı. yine kimseden hesap sorulmadı.

    amerikan gençleri vietnam savaşı boyunca sırasıyla düşündüler, tartıştılar, ayaklandılar ve isyan ettiler. bu haklı bir savaş mıydı, diye düşündüler ve nihayetinde olmadığına karar verdiler. aralarında ikinci dünya savaşının gazilerinin çocukları, siyahiler, solcular, anti-militaristler, vietnam şehit ve gazilerinin kardeşleri ve askerden kaçmak için elinden geleni yapanlar gibi nicesi vardı. bir devrimin yaklaştığını düşünüyorlardı. kuşak çatışmaları, aile içi uyumsuzluk ve arkadaşlarla zıt düşmek... her şey değişiyordu.

    amerikan aile yapısı ve iç ilişkileri çökerken, aileleri için o koca gönülleriyle fedakarlık yapanlar da vardı. vietnam savaşı'nın en kanlı muharebelerinden ikisinde, 875 ve 1338 rakımlı tepeler muharebelerinde görev almış olan matt harrison sağ salim bir şekilde görev süresini tamamlayıp eve dönmüştü. kendisinden küçük bir erkek kardeşi vardı ve onun da askerlik yaşı gelmişti. eskiden abisine özenip asker olmak isteyen robin harrison, büyüdükçe hippilerle takılıp savaşın yanlış olduğunu hissedip bu isteğinden soğumuştu ama artık yaşı gelmişti ve deniz piyadelerine kayıt oldu. matt harrison, çok sevdiği kardeşinin deniz piyadesi olarak büyük ihtimalle vietnam'a gönderileceğini ve ölüm riskinin yüksek olduğunu biliyordu. kardeşi robin, matt'e göre sıska, çekingen ve biraz da çelimsizdi. hal böyleyken matt, askerlik yürütmeliğine göre, eğer savaş bölgesinde bir kardeş varsa, diğer kardeşin buraya gitmeyi reddedebileceğini biliyordu. böylece robin'i savaştan uzak tutmak için vietnam'a ikinci defa gitmek için gönüllü oldu. vietnam'dan döneli henüz 30 gün olmuştu, yakaları ve üstü hala barut kokuyordu. deneyimli bir askerdi ve subay olarak kendi bölüğünü komuta edecekti, yani yaralanma ya da ölme ihtimali robin'e göre daha düşüktü. ayrıca harrison'a göre, olası askeri kariyer için ikinci gidişi de olumlu bir etki yaratacaktı, yani bunu tamamen kardeşi için yapmamıştı ama gözleri ve gönlü tam aksini söylüyordu: tek endişesi küçük robin'i korumaktı.

    matt harrison'ın ikinci kez vietnam'a gitme kararı kardeşi robin'i tamamen korumadı. robin askere alındı ve sonra askerden kaçtı, mahkemeye çıkarıldı, 3 ay hapse mahkum edildi. cezası ertelendi ve rahip asistanı olarak deniz kuvvetlerine döndü, vicdani ret başvurusu yaptı ve yine askerden kaçtı. bir gün phi harrisonların evinin kapısına geldi ve robin'i sordu, ailesi evde olmadığını söyledi ve kapıyı kapattı. robin arka kapıdan çıktı, bir arabaya bindi ve kanada'ya kaçtı. bir daha ailesinden kimse onu görmedi.

    matt harrison, 25. piyade tümeni'ne bağlı 14. alay'ın 2. taburu'ndaki alpha bölüğünün başına geçtiğinde, yaklaşık 2 ay önce bıraktığı ordusu oldukça değişmiş bir halde buldu. emrindeki askerlerin neredeyse hiçbiri orada olmak istemeyen zorunlu askerlik yapan adamlardı. orduda olmayı istemiyorlardı, vietnam'da olmayı ise hiç istemiyorlardı. yıllar sonra robin harrison, evden 16.000 km uzakta, hong kong'ta bir otel odasında aşırı dozda uyuşturucudan öldü. abisi matt'e göre, kardeşi robin de bir vietnam askeri zayiatıydı.

    vietnam'da devasa abd hava gücü heba ediliyordu. uçaklar saygon çevresindeki ağaçlık alanları bombalıyor, bir iki baraka yıktıklarında istatistiklere ekleniyordu. amaçsız, sadece sorti sayısı istatistiği için yapılan vakit ve kaynak israfıydı. sonra misty adı verilen bir hava kuvveti görevi oluşturuldu. hedef ho chi minh yolunun trafiğini durdurmaktı ve saygon'da pirinç tarlası vurmaktan daha mantıklıydı. ho chi minh yolunda sürekli ilerleyen kamyonların şoförlerinin çoğu kadındı. kuzey vietnamlı kadınlar güney'e mühimmat ve silah taşıyıp, güney'den yaralıları kuzey'e götürüyorlardı. yollar virajlı, kaygan ve dikti. şoförler kamyonları kademe kademe sürerlerdi. yolu ezbere biliyorlardı çünkü geceleri far ışığı olmadan ilerlemek zorundaydılar, güneş doğmadan hedefe ulaşamazlarsa abd uçakları tarafından vurulurlardı. en tehlikeli pozisyon ise, tek şeritli olan bu yolda saplanıp kalmak veya aracın bozulmasıydı. böyle anlarda abd uçakları onları kolay bir av olarak vururdu. en kanlı muharebelerde bile savaşmış olan çoğu kuzey vietnamlı askere göre, ho chi minh yolu savaşın en tehlikeli yeriydi. 20.000'den fazla mühendis, asker ve kamyon şoförü ho chi minh yolu'nda öldü. onları gömmek için yol boyunca 72 ordu mezarlığı hazırlanması gerekmişti. savaşta atılan bombaların en büyük çoğunluğu ho chi minh yoluna atılmıştı ama abd buna rağmen o trafiği durduramamıştı, bu uçakların pilotlarına göre kuzey vietnamlı kadınlar savaşın gördüğü en cesur askerlerdi.

    "aradığımız barış, başkalarını ezerek zafer kazanmak değildir. aradığımız barış, iyileştirerek gelen barış, acı çekenlere merhamet sunan barış, bize karşı çıkanları, dünyadaki herkesin kendi kaderini seçebileceğini anlamakla gelen barıştır." -richard nixon

    lyndon johnson gibi richard nixon'ın da başkanlığı için hırslı planları vardı. sovyetler birliği ile 25 yıldır devam eden gerginliği yumuşatacak ve komünistler 1949'da yönetime geldiğinden beri abd'nin tanımayı reddettiği çin'e kapıları açacaktı. ama johnson döneminde olduğu gibi, vietnam'da devam eden savaş onun da bütün planlarını bozuyordu. görevi devraldığında vietnam'da 37.563 amerikalı ölmüştü.

    "sonum johnson gibi olmayacak, yüzümü sokaklarda göstermekten korkup beyaz saray'a hapsolmayacağım. savaşı bitireceğim, hem de hemen" demişti bir görevlisine, iddialıydı ama sonu pek de iyi olmayacaktı.

    nixon'ın ulusal güvenlik danışmanı henry kissinger olmuştu. kissinger nazi almanyası'ndan kaçıp gelmiş, harvard'ta akademisyenlik yapmıştı ve daha ilk zamanlarında ideolojiye değil pragmatizme dayanan dış siyaset politikasıyla tanınıyordu. beyaz saray önünde eylem yapanlara "bize 6 ay verin. o zamana kadar savaşı bitirememişsek geri gelip beyaz saray'ın demirlerini yıkabilirsiniz" demişti kissinger.

    şubat 1969'da, kuzey vietnam yeni bir saldırı daha başlattı. bu sefer üç haftada 1.100 amerikalıyı öldürdüler. nixon yurttaki savaş karşıtı hareketi kışkırtmaktan çekindiği için kuzey'i bombardımana tutamayacağını biliyordu. o da mart ayında b-52 bombardıman uçaklarının gizlice kamboçya'daki kuzey vietnam üslerini vurmasını emretti. amerikan halkına bu bombardımandan bahsedilmedi ve kongre de bilgilendirilmedi, hatta nixon'ın kendi kabinesindekilere bile söylenmedi. new york times sonunda ne olduğunu öğrendiğinde, beyaz saray her şeyi inkar etti ve haberi sızdıranı bulmak için 17 muhabirle hükümet görevlilerinin telefonlarının yasa dışı olarak dinlenmesini emretti.

    "hayır biz geçmişteki aynı hataları tekrar yapmayacağız; kendi hatalarımızı yapacağız" -henry kissinger.

    ve savaş kaldığı yerden nixon dönemi ile devam etmeye böyle koyuldu. amerikan askerleri orman içlerinde devriye geziyor, tepeleri kanlı çatışmalarla ele geçirip birkaç saat sonra terk ediyor, bubi tuzaklarına düşüyor, viet kong birliklerinin pususuna yakalanıyor, pirinç tarlalarında zpt'lerle gezip helikopterlerle muharebe alanlarının birkaç kilometre yakınlarına bırakılıyorlardı. savaş cehennemdi ve o cehennemin zebanisi değişse de, aynı acıları amerikalılara ve vietnamlılara yaşatmaya devam ediyordu. vietnam savaşı'nda lyndon johnson dönemi böylece kapanmıştı, artık richard nixon dönemi başlıyordu.

    bölüm 6: huzurlarınızda, richard nixon dönemi
    cesaret, korkusuzluk ve yürek isteyen şeyler, sadece biz erkeklere atfedilebilen meziyetler değildir. televizyonlarda ikinci dünya savaşı filmleri gösterilirken, hemşirelerin azim ve cesaret dolu çabalarını gören amerikalı genç kızlar hemşire olmaya karar veriyorlardı.

    teğmen joan furey, çocukluğundan beri hemşire olmak istiyordu. hemşirelik okuluna gitti ve liseden bir arkadaşı tet taarruzu'nda öldürüldüğü zaman, yaralılar için elinden geleni yapmak adına orduya katıldı. furey, merkezi dağlık bölge'nin kalbindeki pleiku'da bulunan 71. tahliye hastanesine atandı. sonraki 12 ayda göreceklerine ve yapacaklarına ise hiç hazır değildi. yaralılar gece gündüz demeden sürekli helikopterlerle geliyordu. viet kong ile kuzey vietnamlılar da geliyordu ve hemşireler bazen düşmanın kollarını, bacaklarını ya da hayatlarını kurtarmak için tıbbi personellerle kavga ediyorlardı. hastane havan topu ateşine tutulduğunda bile kompozit ile çelik yeleklerini giyip en ağır yaralıların ameliyatlarına devam ediyorlardı.

    bir triyaj görevlisi, kimlerin kurtarılacağına ya da kimler için umut kalmadığına karar veriyordu. hastane görevlileri için "gidici" dedikleri yaralılar en zoruydu. bu gidiciler, muharebe alanından getirilen ve yaşama şansı olmadığına karar verilen askerlerdi ancak henüz ölmemişlerdi. bir keresinde kafasından vurulan bir asker geldi ve gidici olduğu belirlendi. teğmen furey çılgına döndü, hatalı olduklarını düşünüyordu ve yaralı ile ilgilenmeye karar verdi. personelden kan istedi ve askerin kafasındaki sargıyı çıkardı ama gördüğü şey ile irkildi, askerin kafasının arkası tamamen kopmuştu. dışarı çıktı, sadece 2 dakika nefes alabildi ve döndüğünde yine aynı dehşetin içine daldı.

    richard nixon, 1969 yılının ocak ayında başkan oldu. kanunu ve nizamı tesis edip savaşı onurla bitirmeye yemin etti. ülkede her şey sakindi ama vietnam'da barış hiç yakın değildi. amerikan askerleri hala hayalet gibi bir görünüp bir kaybolan gerillaların peşinde ölüyordu; tartışmalı kamboçya bombardımanına rağmen güney'e hala asker ve cephane akıyordu; tepe tepe çatışmalar sürüyordu ve bütün bunlar olurken hanoi hiç taviz vermiyordu. komünistler, saygon hükümeti değişene ve abd savaştan çekilene dek barış yapılmayacağında ısrarıcydı. bu sırada amerikan halkı sabrını yitiriyordu.

    nixon, şahsi olarak askeri bir zaferin imkansız olduğunun farkındaydı. işlerin paris'te, pazarlık masasında çözüleceğini biliyordu. amerikalıları, teslim olmuş görüntüsü vermeden orduyu vietnam'dan çıkarmanın bir yolunu bulması gerekiyordu. başkan nixon, amansız bir komünizm karşıtı olarak bilinmesinin hanoi ile görüşürken avantaj sağlayacağına inanıyordu: "onlara söyleyiversek yeter. hani mesela, 'nixon komünizme takmış durumda, sinirlendiğinde ona engel olamıyoruz ve elinin altında kırmızı bir nükleer bomba düğmesi var' desek, ho chi minh iki gün içinde paris'e barış için yalvarmak adına bizzat kendisi geliverir" diye düşünüyordu. ama ho chi minh artık yaşlı ve zayıftı. hanoi'de yıllardır kararları alıp emirleri veren le duan ve diğer liderlerin ise ülkelerini komünist yönetim altında birleştirme amaçlarından vazgeçmeye hiç niyetleri yoktu.

    başkan nixon, kendisinden önceki tüm başkanlar gibi, savaşı çabucak bitirme sözü vermişti ama sonuçta savaşı daha da genişletmişti. bu arada amerikan üniversiteleri kampüslerindeki, ülkeyi yeniden parçalayabilecek savaş karşıtı hareketi canlandırdı. 1960'ların sonu, çeşitli hareketlerin birleşme noktasıydı; savaş karşıtı hareket, ırk eşitliğini savunan hareket, çevrecilik hareketi, kadın hakları hareketi ve daha nicesi, hayal edilebilecek en güzel rock and roll müziğinin adeta marş niteliğindeki eserleriyle bir araya gelmişti. iyisiyle ve kötüsüyle abd'nin sonraki yıllarda bulunduğu halini almasını sağlayan, bu birliktelik olacaktı.

    paris'teki barış görüşmelerinde, nixon yönetimi yeni bir talepte bulundu. abd askerleri, bütün amerikan esirleri vatana dönmeden ve hanoi, kayıp askerlerin hesabını vermeden çekilmeyecekti. kaç esir olduğunu kimse bilmiyordu. çoğu hanoi ve civarında tutulan havacılardı ama tabip yüzbaşı kushner gibi bazıları da güney vietnam'daki derme çatma orman kamplarında yaşam savaşı veriyordu. hanoi elindeki amerikalıların isimlerini vermeyecekti çünkü onların hala savaş esiri değil savaş suçlusu olduğunu iddia ediyordu. birçoğuna ağır işkence yaptılar, itiraflar aldılar ve uluslararası kızıl haç'a inceleme yetkisi vermeyi reddettiler. johnson yönetimi meseleyi büyütmemişti, sessiz diplomasinin askerleri yurda döndüreceğini umuyordu. nixon başkanlığı ise halka açılma kampanyası başlattı ve savaşta kaybolanları paris görüşmelerinin merkezine koyma sözü verdi. kampanya ayrıca, bombalanan kuzey vietnamlı sivillere, o bombardıman yapılırken vurulan abd havacılarından daha çok sempati duyan savaş karşıtı harekete yüklenme fırsatı veriyordu. hanoi'deki en yüksek rütbeli amerikalı esir olan james stockdale'in eşi sybil stockdale, güneydoğu asya'da kaybolan ve esir düşen askerler için askerler ulusal birliği'ni kurdu ve başkan nixon tarafından kuzey vietnamlı müzakerecilerle yüzleştirilmesi için tüm asker eşleriyle birlikte paris'e gönderildi. 5 milyon amerikalı, üstünde kayıp bir askerin adı ve kaybolma tarihi yazılı, kalaydan veya bakırdan bileklikler takmaya başladı. sonraki 4 yıl içinde 50 milyondan fazla savaş esirleri veya kayıplar için bastırılmış olan bileklik, çıkartma ve tabela satıldı. gardiyanlarının onlara söylediğinin aksine tutsaklar, ülkelerinde unutulmamışlardı. sonunda bir gazeteci, "birçok insan kuzey vietnamlıların 400 amerikalıyı kaçırdığından ve birleşik devletler'in onları kurtarmak için savaşa gittiğinden bahsediyor" diye yazmıştı.

    o sırada saygon'daki thieu hükümetinin kendine ait tutsakları vardı. sonuç olarak 40.000 kadar kuzey vietnamlı ve viet kong esiri, dört büyük kampta toplanmıştı. 200.000 güney vietnamlı sivil de mahkemeye çıkarılmaksızın tutuklanmıştı. güney vietnamlıların işkence çeşitleri ise oldukça dehşet vericiydi. duvardaki prizden elektrik alıp esirlere verdiler. ağızlarından su döküp kapattılar, nefes alması kesildiğinde durdular. en acı veren ise, gün içinde maruz kaldıkları işkence bittikten sonra uyumaya yeltendikleri anda, geceleyin tekrar karanlık bir odaya götürülüp tavana asılarak dövmeleriydi. kafalarına çuvallar geçirdiler, yüzlerini havlularla kapatıp su döktüler, kemiklerini kırdılar ve daha birçok korkunç yöntemle işkence uyguladılar. bunları sağ atlatan vietnamlılar hala bu işkencelerin acılarını hissediyorlar ve geceleri kabuslar içinde uyanıyorlar.

    vietnam savaşı'nın bir diğer muharebe türü olan tünel muharebelerinde bazı kurallar vardır; yalnız olduğundan kesinlikle emin değilsen ışık açma, duyularını kullan, ilk düşmanı elinden geldiğince sessizce öldür, yani ateş etme. oldukça vahşet dolu bir muharebe alanı olan zifiri karanlık bir tünelde yalnız olduğunu düşünürken düşmanın nefesinin kokusunu alan bir tünel askeri, hiçbir şeyi görmeden bir düşmanı öldüresiye dövüp soluk borusunu ezerek öldürdüğünde, yalnızca bir düşmanı değil kendi medeni yanını da öldürmüş olur.

    1969 yılının nisan ayında amerikan ordusunun vietnam'daki varlığı zirveye ulaşmıştı; abd, 543.482 kadın ve erkekle vietnam'daydı. on binlerce kişi de ülke sınırlarının dışındaki hava üslerine ve gemilere yerleştirilmişti. 40.794 amerikalı ölmüştü. 70 milyar dolardan fazla para harcanmıştı.

    o bahar, yeni bir mücadele amerikan halkının dikkatini çekti: bir diğer rakımlı tepeyi alma mücadelesi olan 937 rakımlı tepe muharebesi. amerikan ordusu inatla hem havadan hem karadan taarruz ediyor, kuzey vietnamlılar da aynı inatla direniyordu. 50 amerikalı ve 250 kuzey vietnamlı öldü, bu yüzden tepeye hamburger tepesi adı verildi. taarruza katılan bitkin bir asker bir muhabire, tabur komutanlarının her birini öldürene kadar durmayacağını söylediğini aktarmıştı. 11 günlük kanlı çatışmaların ardından hamburger tepesi muharebesi sona erdi. 56 amerikalı öldü, 420'si de yaralandı. bir hafta sonra amerikalılar, yıllar içinde vietnam'dan büyük bedeller ödeyerek ele geçirdikleri birçok tepe gibi, bu tepeyi de terk ettiler.

    muhabir: "general, günler süren bu çatışmaların ve yitirilen askerlerin ardından 937 rakımlı tepe veya hamburger tepesi'nin ele geçirildikten sonra terk edilmesinin mantıklı bir izahını yapabilir misiniz?"
    general john wright: "hiçbir toprak parçasının bizim için önemi yok."

    savaşta daha kanlı haftalar, daha maliyetli çatışmalar, daha büyük kayıplar olmuştu ama giderek daha fazla amerikalı "yeter!" deme noktasına ulaşmıştı. sonraki ay life dergisi, sadece bir hafta içinde ölen 242 amerikalı askerin hepsinin ismini ve fotoğrafını yayımladı. ilk kez ulusal bir yayımda kayıp rakamları insan yüzleriyle beraber yer alıyordu.

    vietnam'daki başarıyı ölçmenin tek yolu ölüm oranlarıydı, abd ordusu kaç kişi, düşman kaç kişi kaybetmişti ve oran neydi, sorusu bunu sağlıyordu. 3 amerikalıya karşı 30 düşman öldüğünde büyük bir zafer deniyordu ama amerikan halkına göre asıl önemli olan amerikan kayıplarıydı, yani 3 amerikalıya karşı 30 vietnamlı öldüğünde önemli olan 3 rakamıydı, 30 değil.

    yapılan anketler, amerikan halkının ölen düşman sayısını umursamadığı ve vietnam'ın bir hata olduğu düşüncesinde olduğunu gün gibi ortaya koyarken, nixon, savaşı yakında bitireceğine yönelik bir işaret vermesi gerektiğini iyice anlamıştı. ulusal güvenlik konseyi başkan nixon'ı uyardı. genelkurmay başkanı, devlet ve savunma bakanlıkları, cia ve abd saygon büyükelçiliği bir konuda aynı fikirdeydi: amerikan muharip birlikleri olmadan güney vietnamlılar ne şimdi ne de öngörülebilir gelecekte, hem viet kong'a hem de kuzey vietnam kuvvetlerine karşı direnemezdi.

    yine de, savunma bakanı melvin lard savaşın artık "vietnamlılaştığını" söyledi. saygon birlikleri yavaş yavaş düşmanla çatışmaya girme sorumluluğunu alabilirdi. arvn'i bu role hazırlamak ve amerikan kayıplarını azaltmak general creighton abrams'a düşünüyordu. bu esnada amerikan birlikleri yurda dönmeye başlayabilirdi.

    nixon vietnam'dan çekilme ve savaşı arvn birliklerine devretme evresini duyurduğunda, güney vietnamlılar arvn kuvvetlerinin bu savaşın altından kalkamayacağını biliyordu. bunu daha öncesinde fransızlar da denemişti ve buna "savaşı sarıya dönüştürmek" anlamına gelen jaunissement demişlerdi. amerikalılar varken bile başaramadıkları bir şeyi, amerika gidince nasıl başaracaklardı?

    washington, arvn'e askeri desteği arttırmayı planlasa da, general abrams vietnamlılaştırma'nın tek başına düşmanı yenemeyeceğini biliyordu. ama emir kesindi. vietnamlılaştırma bir yalandı ama hakikatten de tamamen yoksun değildi. amerikan ordusu çekilmeye başlıyordu ve bu da güney'in kaderini düğümleyecekti.

    nixon, midway adası'na güney vietnam lideri thieu ile buluşmaya gitti. thieu'yu kitlesel eylemlere yol açmasından korktuğu için washington'a davet etmeye cesaret edememişti.

    nixon sonrasında yaptığı basın açıklamasında:
    "başkan thieu, beni arvn birliklerini eğitme ve donatma programının çok başarılı olduğu ve artık birleşik devletler'in, amerikalı muharip birliklerinin yerine güney vietnam birliklerinin yerleştirilebileceği konusunda bilgilendirdi" demişti. thieu aslında öyle bir şey dememişti ama sesini çıkaramadı. bir dostuna "elimden bir şey gelmez. tıpkı eisenhower, kennedy ve johnson vietnam'a girmeye karar verdiklerindeki gibi" dedi.

    "açık bir şekilde vietnam'dan çıkma ve çekilme yolundayız. mümkünse müzakere ederek, gerekiyorsa tek taraflı çekilerek." -henry kissinger

    kissinger ve başkan nixon, zaferin tanımını baştan yaratıyorlardı. onlara kalan ortalığı temizlemek olmuştu. savaşı kazanamayacaklarını biliyorlardı ve yapabilecekleri tek şey savaştan çekilmekti. böylelikle strateji değiştirdiler ve "teslim olduk" demeden teslim oldular. bu savaşın onlara bıraktığı tek stratejiydi.

    amerikan askerleri güney vietnam'dan ayrılırken, amerikan silahları ve araç gereçleri vietnam'a yığılıyordu. 1 milyondan fazla m-16 tüfeği, 40 bin bombaatar, binlerce araç gönderildi. bırakılan şeyler o kadar fazlaydı ki, bir meclis üyesi "sanki amerikan vergi mükelleflerinden her bir güney vietnamlıya araç alması iştenmiş" diye şikayet etmişti. bu plan da mantıklı değildi çünkü abd, 1962 ve 1963'te de bunu denemişti. güney vietnamlılar hala aynı potansiyeldeydiler ve öncekilere göre 3 kat fazla askeri yardım yapmak bir şeyi değiştirmeyecekti. kukla arvn birlikleri eğitilip güçlendirilmişti ama buradan abd dahi zaferle ayrılamadıysa, bu ordunun kazanması imkansızdı.

    güney vietnam silahlı kuvvetleri personel sayısı 850.000'den 1.000.000 üstüne çıkartıldı ancak hiçbir şey artan yozlaşmışlığın, ordunun gücünü giderek erittiği gerçeğini değiştiremezdi. arvn'de işler, bir askerin tüm maaşını komutanına vermesi ve karşılığında hiçbir göreve katılmayıp çatışmaya girmemesini sağlaması şeklinde yürüyordu. sadece haftada bir törenlere katılım gösteriyorlardı. bu sayede hem orduda bulunup hem de sivil bir iş sahibi olabiliyorlardı. bir diğer hile de, isim listelerine hayali kişiler eklemekti. komutanlar bu hayali askerlerin maaşlarını ceplerine indiriyorlardı.

    çoğu arvn birimi iyi savaşmıyordu ama hepsine bunu atfetmek yanlış olacaktır. savaşın en ağır darbesini tet taarruzu ile almışlardı ve 1969 ortalarında 90.000 arvn mensubu çatışmalarda öldürülmüştü. cesaretleri çoğu zaman amerikalılarca göz ardı ediliyordu. amerikan askerleri kendi önemlerini arttırmak için güney vietnamlıların zayıf yanlarını öne çıkarıyordu ve büyük cesaret örneği gösteren güney vietnamlı askerler de yok değildi.

    15 ağustos'ta yarım milyon amerikalı hala vietnam'dayken, yarım milyon amerikalı da new york'un dışındaki woodstock'ta bir müzik festivali için toplandı. vietnam'da hala çatışmalar sürerken, deniz piyadeleri pusulara düşüp arbedeler ile boğuşurken, woodstock'ta hippiler olağanüstü şarkılar eşliğinde dans edip içiyordu. helikopterler yaralıları ve ölüleri almak için iniş yaparken, gitarlar alkolden uyuyakalmış kalabalıkları uyandırıp tekrar dansa davet ediyordu. savaş karşıtı bu festival ile insanlar, umursamazca görünseler de savaşın dehşeti bitsin diye tüm dünyaya meydan okumuştu.

    afroamerikalılar amerikan devrimi'nden bu yana, birçok çatışmada çok fazla orantısız kayıp verdiler. buna karşı abd'de hareket başladığında savunma bakanlığı, dengeyi sağlamak için çaba harcadı ve 1969'da başarıya ulaştı ama cephe ardında hala beyazlardan daha kötü muamele görüyorlardı. vietnam küçük boyutlardaki abd gibiydi. abd'de olan her şey, vietnam'da da öyle veya böyle bir şekilde oluyordu. afroamerikalıların arkasında güneyli beyaz amerikalıların yurtlarından getirdikleri konfederasyon bayrağı dalgalanıyor, saç kesim boyu gibi yönetmelikler sadece afroamerikalılara uygulanıyordu. afroamerikalılara cephe ardında hala "pis zenci" ve "tom amca" deniyordu ama çatışma bölgesinde ellerinde silah varken bunu yapamıyorlardı. orman içinde olası bir pusuya doğru yürürken ise birlik olmayı bir şekilde sağlıyorlardı.

    ayrıca amerikalı hispaniklerden 170.000 kadarı da vietnam'da görev yapmış, 3.000'den fazlası da ölmüştü. birçok hispanik, bu savaşa katılarak toplumdaki konumlarını güçlendirmeyi ummuştu ama can kayıpları arttıkça ve öğrenci hareketlerine meksikalı katılım yükseldikçe, hispanik savaş karşıtlığı da bu oranda arttı. askere alma durumu amerika'nın en büyük tartışmalarının yaşandığı konu başlıklarından biri olmayı vietnam savaşı boyunca sürdürdü.

    savaş amerikalı gençler için başlangıçta amerika'yı korumak ve enternasyonel komünizm'i durdurmaktı ama zamanla abd başkanının itibarını korumaya evrildiğinde hiçbir amerikalı orada olmak istemiyordu. artık askerler verilen emirlere uymuyor ve subaylara tehdit oluşturuyordu. parça işi denilen, adını parça tesirli bombadan alan subaylara karşı girişimler oluyordu. 1969 yılında binlerce amerikalı asker eve dönmeye başladığında, üstlerini öldüren veya öldürmeye teşebbüs eden asker sayısı kaygı verici düzeyde artmıştı. ordu yaklaşık 800 dosya inceledi, olayların çoğu çatışma alanı dışında olmuştu. genelde ırk, kadın veya uyuşturucu üzerine yapılan tartışmalardan şiddet doğuyordu ama bu gibi istisnalar da vardı. amerikan ordusu 1965'teki ilk halinden oldukça farklıydı. yeni bir teğmen gelir, öldürme sayısı konusunda çok heveslidir, çatışma ister ve askerleri arasından gönüllü ister. bu yeni hevesli subay, askerlerin canları ve bedenleri için bir tehdittir. askerler teğmeni önce ufak ufak uyarırlar ve komutanın çadırına sis bombası atarlar. bunun üzerine subay davranışını ya da fikrini değiştirmezse parça tesirli bombayı kullanırlardı.

    paris'teki dörtlü barış görüşmeleri hala bir sonuca varmıyordu. başkan nixon, tıkanıklığı aşmak için kissinger'a gizli görüşmelere başlama talimatı verdi. bu gizli toplantıların ilki sadece kuzey vietnamlılar ile yapıldı ve rue de rivoli'deki bir apartmanda gerçekleşti, güney vietnam hükümeti ile viet kong dahil edilmemişti. hanoi hiç taviz vermedi; askerlerini geri çekmek bir yana, güney vietnam'da askerleri olduğunu bile kabul etmediler. kissinger onları, 1 kasım'da başkan'ın bombardımanı sonlandırmasının ilk yıl dönümüne kadar pozisyonlarında değişiklik olmazsa, nixon'ın ağır sonuçları olacak adımlar atmayı düşündüğü konusunda uyardı.

    2 eylül 1969, ho chi minh'in hanoi'deki ba dinh meydanı'nda vietnam'ın bağımsızlığını ilan edişinin 24. yıl dönümüydü. o sabah 09:45'te ho chi minh hayata gözlerini yumdu. 79 yaşında olduğu söyleniyordu ama hakkındaki çoğu şey gibi doğum tarihi de gizemlerle çevriliydi. on yıllarca ho amca diye tanınmıştı. japonlara, fransızlara, saygon hükümetine ve sonunda amerikalılara karşı verilen mücadelenin sembolleşmiş haliydi. komünist parti'nin genel sekreteri, kuzey vietnam'ın yıllardır askeri politikasının mimarı olan le duan, milli meclis'te yaptığı konuşmada, ho'nun vizyonu dediği şeyi, yani ülkeyi komünist sistem ile birleştirmeyi başarma sözü verdi.

    ho chi minh'in öldüğü gün, bethesda hava tıp merkezi'nde sıra dışı bir konferans düzenlendi. kuzey vietnamlılar tarafından bir süre önce serbest bırakılan robert frishman ve douglas hegdahl isimli iki zayıf savaş esiri, kendilerinin ve diğer esirlerin maruz kaldığı sert muamele hakkında konuşmak için ilk kez halk karşısında çıktı. hegdahl, sessiz, geri planda kalmayı seven ve görünüşte cahil biriydi. kuzey vietnamlı gardiyanları ondan "aptal" diye bahsediyordu. ama serbest kalınca bilgi almak için aranan kişi olmuştu. 200'den fazla esirin adını, "old mcdonald had a farm" melodisiyle ezberlemişti. onun sayesinde birçok amerikalı aile, oğullarının, kocalarının ve babalarının sağ olduklarını ilk kez öğrenebilecekti. basın toplantısından sonraki birkaç gün içinde, hanoi'nin esirlere karşı davranışı düzelmeye başladı.

    vietnam'da, yaşam ile ölüm arasında köprü görevi gören sıhhiyeciler, askerlere devriyelerde, arama ve yok etme görevlerinde, geniş çaplı operasyonlarda eşlik ederdi. önceki savaşların aksine, vietnam'da birçok sıhhiye silah taşımayı tercih etti ve çatışma başladığında kendileriyle yaralıları korumak için silahlarını kullanacaklardı. yaklaşık 2.000 sıhhiyeci vietnam'da öldürüldü.

    abd'de, vietnam'dan çekilmek isteyen önemli bir çoğunluk yaratabileceğine inanan, savaşı bitirmek için başlatılan moratoryum hareketi başlamıştı. moratoryum'un organizatörleri polisle karşı karşıya gelmek ya da kavga etmek istemiyordu. onun yerine, mümkün olan en çok sayıda insanı, ne kadar ufak olursa olsun, bir protestoda bulunmaya ve yönetime, amerikalıların çoğunun savaşı kazanıp kaybetmeye değil, bitirmeye önem verdiğini göstermeye çalışıyordu.

    "anlıyorum, vietnam'daki savaşa karşı olanlar hep vardı ve olmaya da devam edecek. hem kampüslerde hem de yurt genelinde bu böyle, beklediğimiz bir şey. ancak ne olursa olsun, bunlar beni etkilemeyecek." -başkan nixon

    nixon, moratoryum'a olan desteği azaltmayı umarak, askere almayı 1969'un kasım ve aralık aylarında durdurdu. ayrıca erkeklerin doğum tarihine dayalı bir kura sistemi kurdu. zenginlere ve fakirlere eşit muamele uygulanmasına ve haksız tecilleri engellemeye çalıştı. bu, iyi bir politika ve zekice bir siyasi manevraydı.

    ülke genelinde insanlar barışçıl moratoryum için organize olurken, demokratik toplum öğrenci birliği, diğer adıyla the weathermen radikal grubu, daha doğrudan eyleme geçti. savaşı bitirmekten çok, şiddetli bir devrimin kıvılcımını yakmakla ilgileniyorlardı. chicago'da öfke günleri dedikleri dört günlük bir eylem yaptılar. örgüt liderlerinden birisi "bütün zenginleri öldürün. arabalarını ve evlerini harap hale getirin. ülkede devrim yapın. anne ve babalarınızı öldürün, her şey orada başlıyor" demişti. örgüt, adını bob dylan'ın bir şarkısından almıştı. şarkıdaki "rüzgarın ne yönden estiğini anlamak için meteoroloji uzmanı olmak gerekmez" sözleri, örgütün isim babası olmuştu. örgüt, davalarına destek mitingine binlerce kişinin katılacağını beklemişti ama sadece 600 kişi katıldı. katledilmiş bir polis adına dikilmiş olan bir heykelini yıktılar, ellerinde zincir ve demir borularla sokaklarda koşturdular, binaların ve araçların camlarını kırıp polis bariyerlerine saldırdılar. 6 kişi vuruldu, 250 kişi tutuklandı, 75 polis yaralandı ve bir savcı ömür boyu felçli kaldı. kara panterler örgütü, the weathermen'i anarşist ve fırsatçı olarak niteledi. 1969 yılı, herkesin kendisini daha devrimci hissettiği bir yıldı ve doğal olarak birçok çılgınca sonuca gebe kaldı. ülkede refah ve eşitliğin herkese uygulanması isteniyordu ama bunu silahlı mücadele ile gerçekleştirmeye çalışmak delilikti. bunu daha barışçıl yolla yapmaları gerekiyordu.

    "tepki göstermesi gerekirken susanlar korkaklardır." - 16. abd başkanı abraham lincoln

    15 ekim'de ülke çapında düzenlenen moratoryum, amerikan tarihindeki en geniş katılıma sahip olan halk eylemi oldu. bu büyük eylemde hiç şiddet yotku. amerikan orta sınıfı, özenle sadece savaşı bitirmeye odaklanmıştı. 8 milyon nüfuslu new york'tan, 800 nüfuslu wyoming'e kadar bütün amerikan eyalet ve şehirleri savaşa karşı birleşmişti. 45.000 kişi sessizce kongre binasının merdivenlerinde dikilmişti. başkanın en yakın yardımcılarından bazılarının çocukları ve kabine üyeleri de moratoryum'a katıldı. başkan yardımcısı agnew'un 14 yaşındaki kızı da yürümek istedi ama izin verilmedi. dr. martin luther king'in dul eşi coretta scott king, binlerce sessiz göstericiye liderlik etti ve bu kalabalık, başkan nixon'ın ikamet ettiği beyaz saray önünden sessizce yürüyüp geçti. amerikan halkı sessizce çığlık atıyordu.

    3 kasım'da, başkan nixon inisiyatifi tekrar eline almak istedi ve ulusal televizyon yayınına çıkarak sabır çağrısında bulundu ve amerikan halkından arkasında toplanmalarını istedi: "iyi akşamlar saygıdeğer amerikan vatandaşları. sizden, bu büyük sessiz çoğunluktan destek istiyorum. başkanlık yarışı kampanyamda, barışı kazanabileceğimiz bir şekilde savaşı bitireceğime söz verdim. amerikan halkından daha fazla destek alırsam, bu sözü daha çabuk yerine getirebilirim. vatanımızda ne kadar çok bölünürsek, paris'teki müzakerelerde de elimiz o denli zayıflar. gelin barış için birleşelim." konuşma tam bir zaferdi. başkan nixon'ın halk tarafından onaylanma oranı %68'e çıktı.

    "senatör fullbright birkaç ay önce vietnam savaşı çok uzarsa en iyi gençlerimizin kanada'ya gideceğini söyledi. elbette, bu kaçaklar, hoşnutsuzlar, radikaller, tahrikçiler, gençler arasındaki sivil ve sivil olmayan itaatsizler, sds, plp, the weathermen, devrimci eylem hareketi, panterler, aslanlar, hippiler mippiler, kaplanlar... bütün bu hayvanat bahçesini, vietnam'da gördüğüm genç amerikalılardan oluşan tek bir müfrezeye değişmem." -başkan yardımcısı spiro agnew

    "liberal piçler artık kaçıyor. kaçmaya devam etmelerini sağlayacağız." -başkan nixon

    vietnam'da quang ngai kıyı bölgeleri kadar hiçbir vilayet, amerikan saldırılarından zarar görmedi. bu bölgedeki köylerin %70'i gemiler tarafından vuruldu, bombalandı, yakıldı ve yıkıldı. 1968 yılına kadar vilayetin %40'ı mülteci kamplarına gönderilmişti. bölgede her gün köyler aranıyor, nadiren bir şeyler bulunuyordu, hayalet kovalamak gibiydi. bölgedeki en tehlikeli şeyler, mayınlar ve bubi tuzaklarıydı. bu bölgedeki amerikan kayıplarının %80'i mayın ve bubi tuzakları kaynaklıydı. vietnam savaşı'nda birçok bölgede düşman mevzilerine taarruz en cesurca hareket olsa da, quang ngai'de en cesurca şey yürümekti çünkü her an bir mayın patlayabilir ve bir bubi tuzağı devreye girebilirdi.

    aynı cesurca hareket, kuzey vietnamlılar ve viet kong için de bombardıman altında ilerlemekti. amerikan ateş gücü, ormanda hareket eden bir şey gördüğünde bütün ormanı yakardı ve napalm bırakan amerikan uçaklarının altından gökyüzüne bakmak oldukça cesaret isteyen bir hareketti. birinci ve ikinci cihan harplerinde savaştan kaçanlar vurulurdu ama kuzey vietnamlılar bunu yapmazlardı çünkü herkesi vurmaları gerekirdi. güney'e çatışmaya giden askerler savaşın dehşetiyle annelerini özlediklerinde 1.000 kilometre yürüyüp evine döner, annesinin dizinde bir iki gün huzur bulup tekrar cepheye dönerlerdi.

    quang ngai'de, my lai adındaki bir mezrayı da içeren, bir dizi köy olan, amerikalıların "pembeköy" dediği bir operasyon bölgesi, bütün askerlerin gitmekten nefret ettiği bir yerdi. askerler "pembeköy'e gidiyorsunuz" lafını duyduklarında "birisi bacağını kaybecek" ya da "muhakkak birisi ölecek" diye tepki veriyorlardı. orada toprak mayın kaynıyordu ve köylülerin yüzleri korku ile düşmanlık karışımı bir ifadeyle doluydu. diğer köylerde de köylülerin amerikan askerlerine kucak açtığı söylenemezdi ama bu köy özeldi.

    12 kasım 1969'da, washington'daki dispatch haber servisi bir haber geçti. bunu ordu fotoğrafçısının çektiği şiddet içeren fotoğraflar izledi. haber ve resimler ülkeyi sarstı.

    20 ay önce, 16 mart 1968 sabahı, americal bölüğü'ne bağlı silahlı 105 askere, yüzbaşı ernest medina ve teğmen william calley önderliğinde helikopterlerle my lai bölgesine inmeleri emredilmişti. vietnam'a vardıklarından beri mayınlar, bubi tuzakları ve kesin nişancılar yüzünden 28 adam kaybetmişlerdi ve iki gün önce çok sevilen bir takım komutanı ölmüştü. askerlere, my lai'de bir viet kong birliğinin beklediği söylenmişti, onlar da intikam almak için can atıyorlardı. ama hiçbir düşman ateşi açılmadı, hiçbir düşman askeriyle karşılaşmadılar. bunun yerine, sonraki dört saat boyunca yüzbaşı medina, teğmen calley ve askerleri, 407 savunmasız yaşlıyı, kadını, çocuğu ve bebeği öldürdü. öldürülmeden önce birçok kadına tecavüz edildi. helikopter pilotu hugh thompson, kendi adamlarıyla köylülerin arasına iniş yapıp kendi ekibine, eğer sivillere ateş etmeyi kesmezlerse americal bölüğü'ne ateş açmalarını emretmemiş olsaydı, katliam daha büyük olacaktı. bu sırada 1.5 km. ötede bir başka bölük de 97 köylüyü öldürmüştü.

    işte bu çocuklarla kadınların yüzlerinde o korku ile düşmanlık karışımı duyguların sebebi bu my lai katliamı'ydı. 100 kadar amerikalı asker, 4 saat gibi bir sürede masum insanları katletmişti. derileri yüzülmüş, kuyulara atılmış, kanallarda boğulmuş, tecavüz edilmiş, kafaları ezilmiş ve m-16 tüfeği ile vurulmuşlardı. sistematik bir katliamdı.

    spiker: "ne tür insanlar? erkek, kadın ve çocuk mu?"
    americal bölüğü'nden er paul meadlo: "erkek, kadın ve çocuk."
    spiker: "bebekler de mi?"
    er meadlo: "bebekler de. teğmen calley gelip şöyle dedi: 'onlarla ne yapacağımızı biliyorsunuz değil mi?' evet, dedim. onları gözlememiz gerektiğini söylediğini farz etmiştim. emri verdi ve gitti. 10-15 dakika kadar sonra geri geldi ve 'ne oldu da hala onları öldürmediniz?' dedi.
    spiker: "o sırada kaç kişiyi öldürdünüz?"
    er meadlo: " otomatik tüfeğimi ateşledim. yani... o silahlarla o şekilde hedefleme olmaz. kaç kişiyi öldürdüğünüzü bilemezsiniz çünkü mermiler çok hızlı çıkar. yani... 10 veya 15 kişiyi öldürmüş olabilirim."
    spiker: "erkek, kadın ve çocuk, değil mi?"
    er meadlo: "erkek, kadın ve çocuk, evet."
    spiker: "ya bebekler?"
    er meadlo: "bebekler de... neden mi yaptım? çünkü bana bunun emredildiğini hissettim. bana şöyle geldi, o sırada doğru şeyi yaptığımı hissettim çünkü dediğim gibi, arkadaşlarımı kaybettim, çok iyi bir dostum olan bobby wilson'ı kaybettim. bu benim aklımdaydı. öldürdükten sonra iyi hissettim ama günün ilerleyen saatlerinde olayı anlamaya başladım."
    spiker: "sanırım çoğu amerikalı için bu genç, yetenekli ve cesur amerikalı gençlerin, masum yaşlıları, kadınları, çocukları ve bebekleri dizip soğukkanlılıkla üzerlerine ateş etmelerini anlamak çok zor olacaktır. bunu nasıl açıklıyorsun?"
    er meadlo: "ben... bilemiyorum..."

    siviller her savaşta öldürülmüştür. vietnam'da da bu resmi politika veya rutin işlem değildi ama anormal bir durum da değildi. yine de, boyutu, kasten olması ve mahremiyeti itibarıyla my lai'da olanlar farklıydı. o gün bütün americal bölüğü askerleri katliama dahil olmadı. bazıları köylüleri güvenli alanlara götürdü. my lai haberleri amerikan halkını şoka uğratmış yeni bir şey olabilirdi ama ordu için yeni bir şey değildi. helikopter pilotu hugh thompson katliamı durdurmaya çalışmış ve olanları rapor etmişti ama emir komuta zincirindeki kimse harekete geçmeye istekli olmamıştı ve katliamın üstü örtülmüştü. sonra, ronald ridenhour adında eski bir onbaşı, orada bulunan birkaç kişiden olanları duymuş ve abd başkanına, savunma bakanına ve iki düzineden fazla üst seviyedeki yetkiliye mektuplar yazmıştı. başkan nixon'ın ilk yaptığı şey, katliamı ihbar eden ridenhour'u soruşturmak oldu. nihayetinde sonradan, vietnam'da 30 ay komutanlık yapmış bir gazi olan korgeneral william peers, gerçekte olanları inceleyecek bir ekibin başına atandı. peers, içlerinde tümen komutanı general samuel koster'ın da bulunduğu 30 kişinin ya suç işlediğini, ya da suçun üzerini örttüğünü saptadı. peers my lai olayını "katliam" olarak nitelemek istedi. üstleri onu şu ifadeyi kullanmaya zorladılar: "büyük çaplı bir trajedi."

    15 kasım 1969'da yarım milyon insan washington'da tekrar savaş karşıtı olarak toplanmıştı. bu kez otobüsler beyaz saray çevresine aşılmaz bir duvar örmüşlerdi. başkan nixon televizyonda maç izlediği için ilgilenemeyecek kadar meşgul olduğunu iddia etmişti ama yürüyüşçülerin mumlarını söndürmek için ordu helikopterlerinin kullanılabileceğini söylemişti. san francisco ile new york'ta da yüzbinler toplanmıştı. şükran gününe doğru en çarpıcı savaş karşıtı protesto ise abd'de değil vietnam'da yaşandı. pleiku'da 100 kadar abd askeri, geleneksel şükran günü hindi yemeğini yemeyi reddetti. bu yemek reddini, savaşa karşı pasif bir protesto olarak nitelediler.

    vietnam'dan hizmet vermiş bir deniz piyadesi gazisi olarak amerika'ya dönmek pek iyi bir izlenim yaratmıyordu. denizci onbaşı john musgrave, 1967 sonbaharında askerden arındırılmış bölgedeki çatışmada neredeyse ölüyordu. çenesinden ve omzundan yaralandı, kaburgaları kırıldı, akciğeri delindi ve sinirleri koptu. askeri hastanede 17 ay geçirdi ve sonrasında kansas'taki baker üniversitesi'nde okumaya başladı ama nereye giderse gitsin savaş peşini bırakmıyordu. savaş karşıtları vietnam gazilerine "bebek katilleri" diyorlardı. bu durum gazileri sinirlendirmekle birlikte kalplerini derinden kırıyordu. musgrave de ailesi hariç herkesten nefret ederek vietnam'a tekrar dönmek için gönüllü oldu ama yaraları nedeniyle reddedildi ve ondan kendisinin gelmesi yerine gönüllü bulmaya yardım etmesi istendi. bir süre bunu yaptı ama diğer öğrenciler kendisine savaşla ilgili sorular sorduklarında cevaplayamıyordu. ayrıca savaşın neden ve nasıl başlayıp devam ettiğine dair kitaplar okumaya da başlamıştı. kendisini hala deniz piyadesi olarak görse de, okudukça vietnam'daki amerikan varlığını savunulamaz bulmaya başladı ve insanlarla konuşmayı kesti. artık kendisini iki parçaya ayrılmış hissediyordu. kendisi hayatta kalırken can veren silah arkadaşları olan deniz piyadelerinin hatırası hala aklındaydı. her gece bu yük ile içti ve arabaya bindiğinde, vietnam'daki tabancasına benzeyen silahını her gece çenesine ya da şakağına dayadı, tetiği çekecek cesareti bir türlü bulamıyordu. cidden yapacağını düşündüğü bir gece, iki köpeği arabanın şoför tarafına gelip kapıyı çizmeye başladılar, içeri girmek istiyorlardı. musgrave tabancanın emniyetini açtıktan sonra bıraktı ve köpekleri içeri aldı. sevgi gösterileri o kadar masum ve güzeldi ki, "cidden bunu yapacaksam yarın da yapabilirim" dedi. odasına çıktı, silahı çekmecesine koydu. intihara en yaklaştığı anı buydu. o gece belki de gerçekten kendisini vurabilirdi ama köpeklerinin oraya gelişi gibi ufak bir şey bunu engellemişti. o sırada intihar hala mantıklı gelse de, musgrave kendisini vurmadığı için hala oldukça mutlu.

    1967'de aylarca subaylık eğitimi almış olan jack todd, bir süre sonra dizlerindeki rahatsızlık sebebiyle muaf sayılmıştı. tam zamanlı bir işe girip hayatını normal bir şekilde sürdürürken, kendisine celp kağıdı geldi. subaylıktan muaf tutulmuştu ama 1969'da er olarak orduya çağırıldı. eğitimde içine işlemiş olan subaylık, zamanla yerini savaş karşıtı bir adama bırakmıştı ve savaşa katılmak istemiyordu. ya hapse girecekti ya da kanada'ya gidecekti ve kanada'yı tercih etti. seattle'dan vancouver'a sınırdan geçerken vatanına son bir defa baktı ve bir daha asla abd'ye dönmedi. yıllarca korkak olarak anıldı ve bunu korkaklık ile yaptığı düşüncesinden sıyrılması yıllarını alacaktı. bugün ise yaptığı bu şeyin hayatı boyunca en cesurca hareket olduğunu biliyor. abd'den kanada'ya giden 30.000 amerikalı'nın sadece 1/4'ü oturma izni alabildi. aynı dönemde yaklaşık 30.000 kanadalı da vietnam'a gitmek için gönüllü olmuştu.

    aynı vakitlerde orman içinde esir tutulan tabip yüzbaşı hal kushner, ailesini ve çocuklarını düşünüyordu, diğer çocuğu da 1968 nisan ayında dünyaya gelmişti. bu küçük bebeğini hiç görmemişti ama esaretinin en üzücü yanı, artık ailesinden hiçbirinin nasıl göründüğünü hatırlayamıyordu. kushner'ın eşi valerie, 1967'de yakalanmasından sonra kocasından tek bir haber alamamıştı. kocasının durumunu iyileştirebilmek adına uzakdoğu'ya seyahat etti, basın bu hikayenin takibindeydi.

    1970 yılının şubat ayında, paris'in endüstriyel banliyölerinden birindeki bir evde, henry kissinger yeni bir gizli müzakereler dizisi başlattı. görüşmeler o kadar gizliydi ki, dışişleri bakanı'nın dahi haberi yoktu. müzakeredeki partneri, le duan'ın yakın siyasi müttefiki le duc tho'ydu. 40 yıllık devrimci savaş gazisi tho, parti oyunlarını iyi bilirdi. uyanık, amansız ve vietnamlılaştırma'dan tiksinen biriydi. "yığdığınız yarım milyon asker ve devasa ateş gücünüzle siz bunu başaramamışken, kukla hükümetiniz bunu nasıl başarabilir?" diye sormuştu kissinger'a. cevabı olmayan soruydu ve kissinger sadece sessiz kalabildi.

    paris'teki çıkmaza rağmen nixon'ın bakanlıktaki ilk yılı nispeten başarılıydı. vietnam'dan 115.000 asker çekmiş, amerikan kayıplarını azaltmış, askerlik celp sayısını düşürmüş ve yeni kura sistemiyle bir kısım savaş karşıtlarını susturmuştu. bazı devrimcilerin şiddet içeren eylemleri de savaş karşıtı harekete zarar vermekteydi. 1969 eylülü ile 1970 mayısı arasında bankalara, adliyelere, askerlik şubelerine, yedek subay okullarına binlerce bomba yerleştirildi. 1 polis memuru öldürüldü. 3 bombacı greenwich köyü'nde kazara kendilerini havaya uçurdu. savaş karşıtı hareket bölünmüştü. şiddete şiddetle karşılık vermek isteyen gruplar vardı ve bunu istemeyen daha büyük bir çoğunluğu da olumsuz etkiliyordu.

    30 nisan 1970'de, başkan nixon kamboçya'ya 30.000 asker gönderdiğini açıkladığında dünya şaşkına dönmüştü. bir ay önce, prens norodom sihanouk bir darbeyle devrilmişti. yıllar boyu kuzey vietnamlıların ülkesine sığınmalarına izin vermişti ama amerikan uçakları kamboçya'yı bombardımana tuttuğunda, abd'yi protesto etmemişti. yeni kamboçya başkanı lon nol, abd tarafından desteklenen bir anti-komünist'ti. nixon artık, amerikan generallerinin yıllardır istediği şeye, düşmanı güney vietnam sınırları dışında da takip etmelerine izin vermişti. 30.000 amerikan askeri, 50.000 arvn askeriyle birleşti. amaç, kuzey vietnam üslerine ve ikmal hatlarına saldırarak kendi başına savaşmaya hazırlanan arvn için zaman kazanmaktı. nixon, halka işgal değil harekat emri verdiğini, tek amacın güney vietnam'daki amerikan evlatlarını korumak ve kuzey vietnam saldırılarına karşılık vermek olduğunu söyledi.

    kamboçya sınırını geçen amerikan askerlerinin görüntüsü, savaş karşıtı hareketi canlandırmıştı. madem askerler eve dönüyor ve savaş bitiyor, neden nixon savaşı genişletme kararı vermişti? bir başka ülkeye girmek, güneydoğu asya'ya nasıl barış getirecekti? birçok üniversitedeki öğrenciler derhal protestolara başladılar. 4 mayıs 1970 pazartesi sabahı, ohio kent eyalet üniversitesi'nde 2.000 kadar öğrenci, ortak alanlarda toplandı. vali james rhodes, eski ahşap yedek subay okulunu bir çetenin ateşe vermesinden ve itfaiyenin ateşi söndürmedisini engellemelerinden sonra, okula muhafızları eylem başlamadan iki gün öncesinden çağırdı. vali rhodes, eylemcileri nazi olarak niteledi ve bunu bu okulda tekrar yapacak olan kişilere her silahla ateş açılacağını duyurdu. muhafızların silahlarında gerçek mermiler vardı ama kalabalığın bundan haberi yoktu. öğrencilere dağılma emri verildi ama geri adım atmadılar. önce göz yaşartıcı gaz atıldı ama öğrenciler yine dağılmadılar. muhafızlar geri çekiliyor gibi görünüyordu ama sonra g bölüğü döndü ve bir park yerinin etrafında toplanan öğrencilere ateş açtı. 13 saniyede ateşlenen 67 kurşun, 4 kişiyi öldürdü. ölenlerin içinde, sadece olayları izleyen bir yedek subay okulu öğrencisi de vardı. 9 öğrenci de yaralanmıştı, bir tanesi kalıcı olarak felç olmuştu. yüzlerce öfkeli ve yaslı öğrenci de oturdu ve muhafızların neden arkadaşlarına ateş ettiklerini öğrenmeyi talep etti. bir memur, "dağılın yoksa yine ateş ederiz" anonsu yaptı. sadece öğrenciler tarafından çok sevilen jeoloji hocası glenn frank'in acı dolu ricaları başka trajedilerin doğmasını engelleyebilmişti: "size yalvarıyorum, hemen dağılmazsanız saldıracaklar. bunun sonu katliam olur. beni dinleyin lütfen! tanrı aşkına, bunun parçası olmak istemiyorum, gidin!"

    ohio kent eyalet üniversitesi katliamı, savaşın abd'yi ne hale getirdiğini gösteriyordu. iki tarafta da çocuklar vardı ve ölüyorlardı, tıpkı vietnam'daki gibi. yapılan anketlerde amerikan halkının %58'i öğrencilerin öldürülmesini haklı bulmuştu. ölen yedek subay okulu öğrencisinin ailesi birçok tehdit mektubu aldı. mektuplarda oğulları öldüğü için şanslı oldukları, aksi halde oğullarının "komünistin teki" olacağı yazıyordu. sonraki günlerde ülke çapında 4 milyondan fazla üniversite öğrencisi savaş karşıtı gösteriler yaptı ve ohio'da olanları protesto etti. 448 kampüs kapatıldı ve milli muhafızlar 16 eyaletten çekildi. mississippi'deki jackson eyalet üniversitesi'nde, eyalet polisi bir yurda ateş açtı. iki öğrenci öldü, 12 öğrenci yaralandı. bu eylemlere savaştan dönen askerler de katılmıştı. dudakları ile söyleyemeseler de, bedenlerini o kalabalığın içine ekleyerek "hayır!" diye çığlık atıyorlardı. o sıralarda saklanan ve insanlardan izole bir hayat yaşayan birçok vietnam savaşı askeri, ohio olayından sonra, devletin kendi çocuklarını öldürmesine kayıtsız kalamamıştı, amerika artık uyanmalıydı.

    1970 baharında kamboçya'nın işgali ve kent eyalet üniversitesi'nde 4 öğrencinin öldürülmesi ile çıkan ayaklanmalara rağmen, başkan nixon "sessiz büyük çoğunluk" dediği dayanağı güvenli görüyordu. manhattan'daki savaş karşıtı bir gösteride yüzlerce baretli inşaat işçisi, eylemcilere saldırarak 70'ini hastanelik etti. işçiler birkaç gün sonra belediye meclisine yürüyüş düzenleyince, başkan nixon işçilerin sendika başkanına, muntazam ve cesaret verici toplantıda ülkeye verilen desteğin muazzam dışa vurumunu görmekten ne kadar mutlu olduğunu iletmişti.

    amerikan askerleri haziran ayı sonunda kamboçya'dan çekildiğinde, beyaz saray 11.349 düşman askerinin öldürüldüğünü, 22.000 silah ele geçirildiğini, 11.000 sığınak ve yapının imha edildiğini bildirdi. ancak yıllar süren savaşın ardından daha çok amerikalı artarak savaştan bıkmıştı. abd'nin güneydoğu asya'dan çıkmasını istiyor ve başkan nixon'ın savaşı genişletmesini istemiyorlardı. kongredeki temsilciler arasında da savaş karşıtı fikirler istikrarlı bir şekilde artmıştı. başkan nixon, itibarını kaybetmeden savaşı bitirmenin bir yolunu ararken, vietnam'daki askerlerini çekmeye devam etti ancak yitirilen amerikan askeri sayısı azalsa bile, abd'deki vatandaşlar arasındaki uçurum büyümüştü; toplulukları, mahalleleri, hatta aileleri paramparça ediyordu.

    başkan nixon, tıpkı başkan johnson gibi, savaş karşıtı hareketlerin bir şekilde hanoi, pekin ve moskova'dan yönetildiğine inanıyordu. "beyaz saray'ın demir kapıları ardında bir kuşatma anlayışı vücut buluyordu. artık durum, biz ve onlar şeklindeydi. biz çemberimizi gitgide küçülttükçe, onların safları büyümeye başladı" demişti nixon'ın bir görevlisi. ülke iç savaş'tan bu yana en çok kutuplaştığı dönemi yaşıyordu ve sonraki yıllarda da bu kutuplaşma hep varlığını koruyacaktı.

    the david frost show isimli televizyon programı, özel bir yayın ile ekranlardaydı. başkan yardımcısı agnew, öğrencilerle bir tartışmaya katılmak istemişti ve david frost da başkan yardımcısının hoşuna gidebileceğini düşündüğü bu formatı önerdi. programa northwestern üniversitesi'nde siyaset bilimi eğitimi alan ve kampüs protestoları için scranton komisyonu'na ifade veren eva jefferson da katıldı. babası vietnam'da görev alan eva jefferson, northwestern üniversitesi'nin öğrenci birliği başkanıydı. kent eyalet üniversitesi olaylarından sonra öfkeli eylemcilerin, okulundaki yedek subay eğitim birliği binasını yakmalarını engellemiş ve öğrenci hareketlerini araştıran başkanlık komisyonuna ifade vermişti. komisyonu, bazı öğrencilerin hissettikleri büyük hüsrandan ötürü tek çare olarak şiddete başvurmayı gördükleri konusunda uyarmıştı. birkaç öğrenci ile başkan yardımcısı agnew, programa başladı:

    başkan yardımcısı angew: "söylediğin bir şeye kısaca itiraz edeyim. toplumun dikkatini çekmenin tek yolunun bina bombalamak olduğunu söylemiştin."
    eva jefferson: "scranton komisyonu'ndaki amacım, birini bir binayı havaya uçurmaya neyin itebileceğini açıklamaktı. bunu onayladığımı söylemedim. ifademi dikkatlice okursanız, bunu söylemediğimi görürsünüz. bu şekilde, asıl söylediğimin irdelenmesi yerine, güya ifade ettiklerim üzerinden bana saldırılması beni çok rahatsız ediyor. çünkü insanları kendi çocuklarından korku duymaya sevk ediyorsunuz. halbuki onlar sizin çocuklarınız, benim ailemin çocukları, bu ülkenin evlatları. insanların çocuklarından korkmalarına neden oluyorsunuz. bu, ülkeye verilebilecek en büyük zarardır. meselelere dair açık bir uzlaşmazlık olabilir ancak insanların birbirlerinden korkmalarına neden olduğunuzda onları dışlamış olursunuz. belki amacınız tam da budur ama bence bunun ülkeye tek getireceği, felaket sonuçlar olur."
    agnew: "öncelikle şunu söyleyeyim, insanları dışlamak amacım değil. öyle olsaydı bu akşam burada olmazdım. sürekli tekrar ettiğin, şiddetin çözüme ulaşmanın tek yolu olduğu mantığına itiraz etmeme izin ver."
    eva jefferson: "size, açıkca devrimci bazı öğrencilerin gerekçesini açıklamaya çalışıyordum. dediğimi dinlemiyorsunuz."
    agnew: "neyi savunuyorsun?"

    başkan yardımcısı öğrencileri saldırgan ve korkunç göstererek protestolara olan desteği azaltmak ve imaj olarak kötü bir konuma oturtmaya çalışıyordu. eva ve öğrenciler ise sadece protesto haklarını kullanarak savaşı bitirmeye çalışıyorlardı ve aralarındaki saldırgan tutuma sahip olanları da açıklamaya çalışıp onlar gibi olmadan da bu karşıt hareketin başarıya ulaşacağını düşünüyorlardı.

    1970 yılından itibaren, kuzey vietnam ve viet kong'un sahadaki asıl düşmanı güney vietnam ordusu olan arvn'di, yani onlar da vietnamlılardı ve asıl acı olan da buydu, vietnamlıların birbirlerini öldürmeleriydi. amerikan silahları ve akan vietnamlı kanı, akan kardeş kanıydı. iki taraf da kendisini haklı taraf olarak, diğer tarafı ise en kötü vietnamlılar olarak görüyordu. savaşan her iki tarafın askerleri, bunu çocuklarına nasıl açıklayacaklardı?

    kamboçya istilası, bu ülkeden gerçekleşen kuzey vietnamlı asker ve tedarik akışını en azından geçici olarak azaltmıştı. fakat laos'taki ho chi minh yolu hala akıyordu. beyaz saray bu yoldaki akışın da durdurulmasını emretti. ancak bu kez arvn askerleri, bu görevi tek başlarına başarmaya çalışacaklardı. 1970 yılının sonuna gelindiğinde, iki kongre de tüm amerikalı saha personellerine, danışmanlarına ve özel kuvvetlerine karadan sınırı geçmelerini yasakladı. 8 şubat 1971'de, 17.000 arvn askeri düşmanın orman üslerini ortadan kaldırmak ve ho chi minh yolu'nu imha etmek için laos'a hareket etmeye başladı. amerikan ordusu sadece hava desteği sağlayacaktı. başkan nixon ve henry kissinger, başarılı bir harekatın saygon'da moralleri yükselteceğine ve güney vietnam halkı ile amerikan halkına, arvn kuvvetlerinin tek başlarına savaşıp zafer elde edebileceğini ve vietnamlılaştırma politikasının işe yaradığını göstereceğine inanıyorlardı.

    hedefleri, kuzey vietnam lojistik merkezi olan terk edilmiş şehir tchepone'du. abd istihbaratı, bölgede en fazla 22.000 kuzey vietnam askeri olduğunu düşünüyordu. fakat en sonunda 60.000'den fazla asker olduğu ortaya çıktı ve komutanları, arvn birliklerinin kullanmaları olası tek bir rota olduğunu biliyordu. arvn birlikleri cesurca savaşmalarına rağmen, işgal başarısızlıkla sonuçlandı. laos'a giren 17.000 güney vietnam askerinin neredeyse yarısı öldürüldü, yaralandı veya esir alındı. aynı suyu içip aynı pirinci yiyen, aynı düzeyde korkuları ve cesaretleri olan iki taraf da her yönleriyle aynıydı. bu bir iç savaştı. hayatta kalan arvn askerleri dağınık bir şekilde kaçıp sınırı geçerken, yas tutan güney vietnam kadınları beyaz yas kıyafetlerini giymiş kayıp eş ve çocuklarını soruyorlardı. vietnam'da ölülerin ruhlarının huzura kavuşabilmesi için düzgün bir cenaze töreni yapılması ve ailelerin her yıl onlara hürmet gösterebilmeleri için ölüm vakitlerinin bildirilmesi gerekirdi ama neredeyse hiçbiri bunu yapamadı.

    başkan nixon, işgal henüz sonuçlanmadan bir yaverine, "sonuç ne olursa olsun zafer ilan etmeliyiz" demişti.

    henry kissinger: "operasyonu gördüm ve şunu söyleyebilirim ki, güney vietnam ordusu sandığımız kadar iyi değilmiş."
    başkan nixon: "o kadar iyi olmadıklarını biliyorduk. bu kahrolası mesele konusunda iyice kaderci oldum henry. sağlam bir saldırıya hazır olduklarını sanmıyorum. çekilseler, biz de çekilsek ve 1972'den evvel bir şey olmasın diye dua etsek daha iyi. ama unutmayalım, tekrar seçilmem önemliyse bu işi halletmem gerekiyor."

    "netice itibarıyla, bu akşam vietnamlılaştırma politikasının başarılı olduğunu duyuruyorum. güney vietnamlıların artan kuvveti nedeniyle, kamboçya harekatı'nın başarısı nedeniyle, laos'taki arvn harekatındaki başarılar nedeniyle geri çekilen amerikan oranının yükseleceğini duyurmaktan mutluluk duyarım. vietnam'dan cesur insanlara gerçekçi bir özgürlük umudu verecek şekilde ayrılma gücümüz var. dünyadaki dostlarımıza abd'nin sorumluluk duygusunun dünyanın en büyük ve tek barış umudu olmaya devam ettiğini kanıtlama gücümüz var. gelecekteki nesiller, amerikan tarihindeki bu zor ve sınayıcı günlere dönüp bakacaklar ve asil bir cesaretimizin ve karakterimizin olduğunu gösterdiğimiz için gurur duyacaklar." -başkan nixon

    kissinger: "sayın başkan, başkanlık döneminiz boyunca yaptığınız en iyi konuşmaydı."
    nixon: "tek bir şey söyleyeyim, bu konuşmam ustalık eserimdi. yazı hazırlama konusunda iyiyimdir ve en önemlisi rol de yapmıyordum ve hiçbir hollywood aktörü bunu başaramazdı. başarılı olduğumu düşünüyorum, sence?"
    kissinger: "öncelikle evet hiçbir aktör bunu başaramazdı. gerçekten içinizden gelmese bunu yapamazdınız."
    nixon: "işe yaramazsa da umrumda değil. o piçleri öyle bir bombardımana tutacağız ki yeryüzünden silinecekler. ciddiyim."

    "abd silahlı kuvvetlerinin morali, disiplini ve muharebe gücü. muhtemelen birleşik devletler tarihindeki en düşük ve en kötü dönemini yaşıyor" demişti emekli bir albay 1971 baharında. resmi bir rapor, vietnam'da kayıtlı olan her dört askerden birinin düzenli olarak marihuana kullandığını, ancak muharebe sırasında neredeyse hiç kullanmadıklarını tespit etmişti. eroin ucuz ve ulaşılması kolaydı. pentagon, sonunda 40.000 amerikan askerinin eroin bağımlısı olduğunu kabul etti. vietnam'daki harekatlar bütününün komutanı general abrams bile, artık şahsen kabul etmişti: "bu orduyu kurtarmak için yurda geri götürmeliyim."

    29 mart 1971'de, georgia'da bir askeri mahkeme yalnızca teğmen william calley'yi, 1968'de my lai'de vietnamlı sivilleri öldürmekten suçlu buldu. ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldı. katliamın bir kısmını helikopterden seyreden ve durdurmak için hiçbir şey yapmayan, calley'nin bölük komutanı olan general samuel koster ise, artık west point'teki abd askeri akademisinin müdürüydü ve istifaya zorlandı. diğer 23 subay ve asker, ya aklandı ya da davaları düşürüldü. calley davasının mahkeme kararı, savaşın kendisi kadar tartışmalıydı. kimileri, olaya karışan herkesin hapse girmesi gerektiğini düşünüyordu. kimilerine göre ise calley, üstlerinin cani suçlarının günah keçisi yapılmıştı. yine de çoğuna göre, emir komuta zincirinde başkomutana kadar varan sistematik bir yönetim başarısızlığı söz konusuydu. bir kamuoyu araştırmasına göre, amerikan halkının %79'u kararı doğru bulmuyordu. başkan nixon müdahale etmeye karar verdi. teğmen calley hapiste sadece 3 gün kaldı. başkan, temyizi beklerken federal hapishaneden ev hapsine nakledilmesi için talimat vermişti. calley'ye başarıyla kovuşturma açan yüzbaşı yüzbaşı aubrey daniel, nixon'a yazarak başkanı masum insanların katlinin doğasında olan hukuksuzluk gibi, temel bir ahlaki kuraldan taviz vermekle suçladı. bir askeri yargıtay sonunda calley'nin cezasını 20 yıla, sonrasında da kara kuvvetleri komutanlığı 10 yıla indirdi ve yalnızca 3.5 yıllık ev hapsinin ardından şartlı tahliyeden yararlandı. sivillerin ve bir bebeğin kafasına silah dayayıp ateşleyenlerin ve buna göz yumanların hiçbirine bir şey olmadı.

    güneydeki amerikan savaş esirleri, ho chi minh yolu'ndan 57 gün boyunca 940 kilometre yürüdüler ve kuzey vietnam'a geldiler. yolda her iki istikamete giden insanlar gördüler, silahlı gençler ve yalnızca kadınlardan oluşan taburlarla karşılaştılar. yaralılar kuzeye dönüyor, yeni ve körpe oldukları her hallerinden anlaşılan askerler de güney'e gidiyorlardı. 1971 yılında, 3 yıldan uzun süredir esir olan tabip yüzbaşı kushner, kötü muamele, açlık ve birçok hastalığı atlatmıştı ve buna dayanamayıp ölen 13 arkadaşını gömmüştü. şimdi ise kushner ve diğer esirler, kuzey vietnam'a götürülüyorlardı. yolculuk esnasında kushner uğradıkları bir köyden haki rengi bir üniforma çalmıştı. yorucu bir yolculuktan sonra vinh şehrine ulaştılar ve burada hanoi'ye giden bir trene bindirildiler. trenden indiğinde çaldığı üniforma üstündeydi ve onu gören kuzey vietnamlı bir subay cipinden indi ve kushner'ı yanına çağırdı. kushner o trenden indiğinde düzgün göründüğü için gururluydu. kuzey vietnamlı subay ona "bir subaysın değil mi, buraya gel" dedi. kushner ve beraberindekiler, hanoi çevresindeki 5 hapishaneye dağıtılan yüzlerce amerikalı esirin arasına katıldılar. hapishanedeki subaylardan birisi, "ya buradan birlikte gideceğiz ya da burada birlikte öleceğiz ama kimse işbirliği yapmayacak" diyordu. sonraki gün aynı subay, "işbirliği yapın" anonsu yapıyordu, sesinden işkence gördüğü belli oluyordu. en sonunda tabip yüzbaşı hal kushner da, diğer birçok esir amerikalı gibi savaş karşıtı beyanda bulunmaya zorlandı: "savaş karşıtı hareketin gidişatını büyük bir ilgi ve hevesle takip ediyorum. siz, vietnam savaşı'nın gazileri, bunun ne acı bir ziyan olduğunu diğer tüm amerikalılardan daha iyi biliyorsunuz. bir savaş esiri olarak kendi adıma, gösterdiğiniz çabaya minnettarım. iyi şanslar, başarılarınızın devamını diliyorum. minnettarım. doktor hal kushner."

    teğmen calley'nin suçlu bulunmasının üstünden üç hafta geçmemişken, savaşa karşı vietnam gazileri derneği, yaklaşık 2.000 üyesiyle washington'a yürüdü. abd tarihinde ilk defa gaziler, savaştan dönüp yurtlarına geldiklerinde ve savaş hala devam ediyorken savaş karşıtı protesto düzenliyordu. amerikan halkı bir grup hippiye kulak asmayabilirdi ama başkan nixon'ın sessiz çoğunluk dediği işçi sınıfının çocukları olan bu vietnam gazilerini bütün abd dikkate alacaktı. savaşta vatanı için onurlu bir şekilde hizmet veren bu askerlerin bazıları, savaşa karşı hareketlerinde de en onurlu şekilde hizmet veriyorlardı. onlar birer askerdi ama her şeyden önce vatandaştı ve yanlış bir şey yapılıyorsa buna dur deme cesaretine de sahiplerdi. dernekte, vietnam'daki zulümlere dahil olmuş olan gaziler de vardı. mekong deltası'nda sürat teknesi komutanı ve derneğin liderlerinden olan denizci yüzbaşı john kerry, hala william fullbright'ın başkanlığını yaptığı senato dış ilişkiler komitesi'ne konuşma yapmaya davet edildi. yüzbaşı kerry, dernekteki bütün gaziler adına konuşmaya başladı: "ülkemize dönüp sesimizi çıkartmayabilirdik. sessiz kalabalirdik. vietnam'da olanlardan bahsetmeyebilirdik ama bana göre, ülkemizin üzerindeki tehditten dolayı konuşmak zorundayız. kendilerine şiddet kullanarak geçim sağlamaları öğretilen ve tarihteki en büyük hiç için ölme fırsatı verilen milyonlarca asker. hala kimsenin kavrayamadığı bir öfke ve ihanet duygusuyla geri dönen askerler. onları kurtarmak için yaptığımızı söyleyerek köyleri yıkmayı meşrulaştırdık. amerika'nın ahlak duygusunu kaybedişini gördük; my lai'de soğukkanlılıkla bunu kabul ederek ve çikolata ile sakız dağıtan amerikan askerleri görüntüsüne inanmayı sürdürerek. serbest atış bölgesi teriminin anlamını, hareket eden her şeyi vurmayı öğrendik. ve amerika uzakdoğuluların yaşamını ucuzlaştırırken bunu seyrettik. birleşik devletler'in ölü sayılarını çarpıtmasını, hatta ölü sayılarını övmesini seyrettik. bir general bilmem kaç rakımlı tepenin alınması gerekiyor dedi diye, askerlerin tepelere saldırmalarını seyrettik. bir ya da iki müfreze kaybettikten sonra alınan tepeyi ise oradan ayrılarak kuzey vietnamlıların geri alması için bırakmayı seyrettik. amerikan halkından bunu düşünmelerini istiyoruz. çünkü bir adamdan nasıl vietnam'da ölen son kişi olmasını istersiniz? bir adamdan, bir hata yüzünden ölen son adam olmasını nasıl istersiniz? bu yüzden, bundan 30 yıl sonra silah arkadaşlarımız sokakta bacağı, kolu veya yüzünün bir parçası olmadan gezerken bir çocuk gelip sebebini sorduğunda, vietnam diye cevap verebilecek ve çirkin, tiksinti uyandırıcı bir hatırayı değil, amerika'nın nihayet değiştiği ve bizim gibi askerlerin bu değişime katkısı olduğu bir yeri kastedeceğiz. teşekkür ederim."

    arkada yığılan vietnam gazileri, hayatları boyunca duygular bütünlerini bu kadar iyi ifade edebilen başka bir konuşma duymamışlardı ve gözyaşları içinde alkışlamaya başladılar. ama bazı gaziler, yüzbaşı kerry'nin bu beyanının farklı bir kısmına kulak kesildiler; diğer gazilerden duyduğu zulüm söylentilerini yinelediği beyanı: "şahsen tecavüz ettikleri, kulak ve kafa kestikleri, cinsel organlara taşınabilir telefon kablosu bağladıkları ve elektrik verdikleri, uzuvlarını kestikleri, cesetleri havaya uçurdukları, sivillere rastgele ateş açtıkları, cengiz han'ı andırır biçimde köyleri yakıp yıktıkları zamanları anlattılar."

    yüzbaşı kerry'nin vietnam'daki vahşeti genel bir durummuş gibi anlatması onları kızdırmıştı. onlara göre bu savaşta vahşet elbette vardı ama bunu yapan birlikler belliydi ve genelmiş gibi söylenmesi yanlıştı. sonraki gün 700 savaş karşıtı vietnam gazisi derneği üyesi kongre binasında toplandı. aslında madalyalarını bir ceset torbasına doldurup kongre'ye vermeyi düşünmüşlerdi. fakat nixon yönetimi, gazileri dışarıda tutmak için kongre binasının merdivenlerine büyük tel örgüler dikmişti. bu durum gazileri kızdırmıştı ve onlara olabilecek en sansasyonel fotoğrafı sunma şansını tanımıştı. gümüş yıldız, mor kalp, bronz yıldız, cesaret haçı, ordu takdir madalyası, havacı madalyası, ulusal savunma madalyası, seçkin hava haçı ve geri kalan tüm madalyalar. bu madalyaları fırlatmak bu gaziler için savaşa gitmekten de zordu. "madalyalar bu kadar önemliyse fırlatıp onlara verelim, bu madalyaları alabilmek için silah arkadaşlarımı kaybettim, bu madalyaları duvara asıp oğlumun buna saygı duymasını isteyemem hatta isteyeceğim en son şey bu olur. bu yanlış bir savaş, alın madalyalarınızı ama savaşı durdurun!"

    gaziler madalyaları fırlattıklarında dikkat çekmeyi başardılar çünkü abd madalyalara değer veriyordu. polise hiçbir gaziyi tutuklamamaları talimatı verildi çünkü bir beyaz saray yaveri olan pat buchanan, "gaziler diğer eylemcilerden çok daha sempatik bir şekilde karşılanıyorlar. 'deliler' yakında gelirler. çatışma istiyorsak onlarla yapalım" diye emir yazmıştı ve haklıydı. gazilerin eyleminin hemen sonrasında, günler sonra diğer savaş karşıtı eylem grupları başkente geldiler. en radikal grubun adı 1 mayıs idi ve şehri kapatma tehdidinde bulundular. üç gün boyunca washington'ın her yanında vurkaç akınları düzenlediler, köprüleri ve döner kavşakları kapattılar, pencereleri kırdılar, taşlar attılar, arabaları yaktılar. olaylar sırasında 12.000 kişi tutuklandı. 7.000 tutuklama sadece 1 günde gerçekleşti ki bu abd tarihinde 24 saatte gerçekleşmiş en yüksek rakamdı. amerika'da savaş karşıtı hareketin büyüdüğü vakitlerde olan bu saldırganlık, halkı bu harekete karşı soğutuyordu. beyaz saray başta bundan memnundu. sokakların savaş alanına döndüğü bu günler karşısında halkın gazilere duyduğu sempati büyük oranda unutulmuştu. anketler, halkın çoğunun tutuklamaları doğru bulduğunu gösteriyordu. ancak aynı anketler, aynı halkın vietnam konusunda kendilerine doğruların söylendiğine inanmadığını da gösteriyordu.

    12 nisan 1971'de, başkan nixon'ın kızı tricia, beyaz saray gül bahçesinde edward cox ile evlendi. ülke düğünün tamamını televizyondan seyretti ve ertesi gün gazetelerde de kendisine yer buldu ama başkanın dikkatini çeken, new york times'ın baş sayfasındaki başka bir haber oldu. neil sheehan'ın yazdığı haber, daha sonra pentagon belgeleri adıyla anılacak, eski savunma bakanı robert mcnamara'nın emriyle gizlice derlenen 7.000 sayfalık çok gizli belgelerin ve tarihsel anlatıların ilk haberiydi. abd'nin vietnam'da derin bir müdahaleye girmesine neden olan karar alma sürecinin araştırılmasının, gelecekteki politika üreticilerinin benzer hataları yapmaktan kaçınmasına yardımcı olacağını ummuştu. bu belgeler, muhabirlerin gözünden değil bizzat savaşı yönetenlerin gözünden hazırlanmıştı. belgeler, amerikan başkanlarının ve en yakın danışmanlarının, zafere ulaşma ihtimalinden ciddi şüpheleri olmasına rağmen, birleşik devletler'i vietnam'da daha derin bir müdahaleye girişmeye yönelttiğini kanıtladı. saygon hükümetinin zayıf ve yetersiz olduğunu biliyorlardı. düşmanın disiplinli ve azimli olduğunun farkındaydılar. kuzey vietnam'ı bombardımana tutmanın bir işe yaramadığını da biliyorlardı. bütün bunlara rağmen, bu konularda kongre ve amerikan halkına düzenli bir şekilde yalan söylemişlerdi.

    raporun iki kopyası, kaliforniya'daki düşünce kuruluşu rand corparation binasında tutuluyordu. kurumun 36 çalışanından biri olan daniel ellsberg, burada bir analist olarak çalışıyordu. ellsberg bir dönem savaşı desteklemişti. pentagon'da hizmet vermiş ve vietnam'da 2 yıl dışişleri bakanlığı için çalışmıştı. ancak zamanla savaşın son derece ahlak dışı olduğunu anlamasıyla, amerikan halkının baştaki her bir hükümet tarafından kendi adlarına yapılanlar konusunda kandırıldıklarını anlarlarsa buna bir son vermeye yardımı olacaklarını ummuştu. ellsberg ve bir diğer rand çalışanı anthony russo, gizlice raporun çoğunun kopyasını aldılar. ellsberg, içeriğini ortaya sereceklerini umarak, raporu önde gelen 3 savaş karşıtı senatöre teklif etti. senatörlerin hiçbiri buna cesaret edemedi.

    bu arada, 1962 yılından beri vietnam haberleri yapan new york times muhabiri neil sheehan, belgelerin bir kısmını gizlice okumuştu ve ellsberg'den raporun tamamını göstermesini istedi. sheehan'a göre, savaşın kazanılamayacağı belliydi, bu yanlış bir savaştı ve amerikan halkının oğullarının ölümlerinin sebeplerini bilmeliydi.

    "gazetedeki haber pentagon'un çok büyük bir güvenlik açığı. tabii hepsi biz başa gelene kadarki döneme ilişkin. johnson'a, kennedy'ye ve lodge'a haksızlık ediyorlar." -richard nixon

    başkan nixon, ilk başta gazetenin ifşalarından fazla rahatsız olmadı. belgeler kendisini değil, demokrat seleflerini kötü gösteriyordu. ancak henry kissinger, times'ın önceki başkanların gizli sırlarını ifşa etmesine izin verilmesi durumunda, nixon'ın sırlarının da ifşa edilmesinin an meselesi olduğuna başkan'ı çabucak ikna etti. adalet bakanlığı, ulusal güvenliği gerekçe göstererek times'ın raporunun geri kalan kısmının yayımlanmasını yasaklayan geçici bir mahkeme kararı çıkarttı. fakat çok geçmeden hem boston globe hem de washington post, rapordan kesitler yayımlamaya başladı.

    30 haziran 1971'de, birleşik devletler yüksek mahkemesi birinci anayasa değişikliğine atıf yaparak üç oya karşı altı oyla times'ın çalıntı belgeleri yayımlama hakkı olduğuna karar verdi. baskı makineleri çalıştı ve gazeteler boy boy bu gizli belgeleri yayımladı. amerikan halkının hükümete bakış açısı hızlı bir şekilde değişti. raporların tekrar yayımlanmaya başladığı gün, başkan nixon başsavcı john mitchell'a, 1971 casusluk yasası uyarınca bir federal tahkikat kurulu tarafından, hakkında hırsızlık ve komplo soruşturması açılan daniel ellsberg'in itibarsızlaştırılması için talimat verdi.

    başkan nixon: "sence de ellsberg davasını takip etmemiz gerekmiyor mu?"
    başsavcı mitchell: "buna hiç şüphe yok. insanların üstüne gitmek için elimizdeki yaptırım bu."
    nixon: "or*spu çocuğunu hapse attıralım."
    mitchell: "onu tutuklamalıyız. davasını merak etmeyin."
    nixon: "onu basın yoluyla yargılayın. elinizde soruşturmaya dair ne varsa yayımlayın john, hepsini sızdırın. onu basın yoluyla mahvetmek istiyorum. anlaşıldı mı?"

    başkan nixon, ellsberg'in elinde kamboçya ve laos'a yapılan gizli bombardımana dair yalan söylediğini gösteren daha fazla gizli belge olduğundan korkuyordu ve komplocu olduğuna dair büyük şüpheleri vardı. başkan, beyaz saray'da özel ve gizli bir araştırma birimi oluşturdu. birimin adı tesisatçılar olarak bilinir. başkan nixon'ın en yakın yaverlerinden john ehrilchman, sonunda birime onu şantajla susturabilecek malzemeler bulmaları için ellsberg'in los angeles'taki psikiyatristinin ofisine girmelerini emretti. nixon, gizlice başka bir şeyden daha korkmuş olabilirdi. ona, washington'daki bir başka düşünce kuruluşu brookings institution'ın kasasında, üç yıl kadar önce başkan seçilmeden evvel kampanyasının barış görüşmelerini baltalamakta oynadığı gizli rolü ortaya çıkarabilecek dosyaların olduğu söylenmişti. başkan johnson o zaman bunu vatana ihanet olarak tanımlamıştı. nixon, tesisatçılarını brookings'e gizlice girmelerini, kasayı açıp dosyaları imha etmelerini istedi. bunların hiçbiri yasal değildi ama nixon umursamadı bile. "yani hırsızlık şeklinde yapılmasını istiyorum, öyle görünmeli. oraya girip o dosyaları alın! kasayı patlatın ve alın."

    1 eylül 1971:
    nixon: "dün gece brookings'i bastılar mı?"
    beyaz saray genel sekreteri bob haldeman: "hayır."
    nixon: "yapın hemen. bu işin halledilmesini istiyorum. kasanın derhal boşaltılmasını istiyorum. bob ilgilen lütfen, kasanın yok olmasını istiyorum."

    brookings hırsızlığı asla gerçekleşmedi. tesisatçılar, psikiyatristinin ofisinde ellsberg'in dosyasını da bulamadılar. fakat nixon'ın düşmanlarına olan takıntısı, başkanlığının sonunu getirecekti.

    1962 yılından beri amerikan ve arvn kuvvetleri, güney vietnam topraklarının yaklaşık 1/4'ünden daha geniş bir alana 75 milyon litrenin üzerinde bitki öldürücü kimyasal dökmüştü. niyetleri, abd üslerinin çevresini temizleyerek kayıpları azaltmak ve orman kamuflajı ile düşman ekinlerinden kurtulmaktı. en çok kullanılan yaprak dökücü, 2, 4, 5-t kimyasal içeren agent orange idi. çevre gönüllüleri, nixon yönetimini bitki öldürücünün amerikan tarlalarında kullanılmasını yasaklamaya ikna edince, pentagon da vietnam'da artık agent orange kullanılmamasını gönülsüzce kabul etti. yaprak dökücünün yol açtığı ekolojik tahribat gün gibi ortadaydı. askerlere ve sivillere verilen tahribat, on yıllarca sürecek olan hararetli bir tartışmanın konusu olacaktı.

    güney vietnam başkanı thieu, tekrar seçilmek için kampanya yürütüyordu. amerikalılar, abd'nin düzenli olarak kınadığı düzmece komünist seçimlerine fazla benzeyeceğinden korkarak, thieu'nun seçime hile karıştırmamasında ısrarcı oldular. fakat thieu, karşısına ciddi bir rakip çıkmamasını sağladı ve oyların %94'ünü aldığını iddia etti. seçim, "tek adam seçimi" olarak nitelendirildi.

    "temel hedefimiz, kara kuvvetlerimizi seçimlerden çok önce oradan çıkartmak. bombardımana hazır olun." -başkan nixon

    1971'in ortalarına gelinirken başkan nixon ve kissinger, sonraki yıl nixon'ın seçim kampanyası başlamadan önce, bütün amerikan askerlerini vietnam'dan çıkartmanın bir yolunu arıyorlardı. ancak bunu saygon'un çok erken düşmesine sebep olmadan yapmalıydılar.

    henry kissinger: "tek sorun 1972'de çöküşe engel olmak. komünistler ele geçirecekse bunun sürekli gündeme gelmesi, yeni dönemin ilk altı ayında olması daha iyi olur. bu konuda oldukça soğukkanlıyım."
    nixon: "ne yapmaya çalıştığımızı biliyorum."
    kissinger: "ama diğer yandan kamboçya, laos ve vietnam eylül 1972'de göt altına giderse*, 'bu işe siz girdiniz, bir sürü hayatı mahvettiniz ve sonunda henüz ilk yılda varabileceğiniz noktaya vardınız' derler."

    paris'teki gizli müzakerelerde, kissinger kuzey vietnamlı mevkidaşı le duc tho'ya birleşik devletler'in o ana dek verdiği en büyük tavizi teklif etti. kuzey vietnam, on binlerce askerini güney'de tutabilecekti ve tüm amerikan savaş esirlerinin iadesine karşılık bütün amerikan askerleri 7 ay içinde vietnam'dan çekilecekti. duc tho da kendi teklifiyle yanıt verdi; hanoi, esirleri amerikan kuvvetleri çekildiği zaman serbest bırakacaktı fakat washington, başkan thieu'yu koltuğundan uzaklaştırmalıydı. kissinger, kuzey vietnam'ın ilk defa ciddi olarak müzakerede yer almasından cesaret aldı. bir dostuna neredeyse barış tadını dudaklarında hissettiğini söylemişti. hanoi'ye verilen yeni amerikan tavizlerinden başkan thieu'nun haberi yoktu, kendisinin başka bir derdi vardı.

    gaddar bir komünizm karşıtı olmasıyla tanınan başkan nixon, çin ile 20 yılı aşkın süredir bozuk olan ilişkilerini düzeltmeyi planladığını duyurarak dünyayı hayrete düşürdü. abd, vietnam savaşı'na çin yayılmacılığını engellemek amacıyla da girmişti. nixon'ın ziyareti, thieu'nun ve ülkesinin geleceği için ne anlama geliyordu? thieu hoşuna gitmese de biliyordu. bir yaverine, "amerika yeni bir metres arıyordu ve nixon şimdi de çin'i keşfetti. artık eski metresini istemiyor. vietnam yaşlandı ve çirkinleşti" demişti.

    1971 sonbaharında, kuzey vietnam'daki esir askerlere projeksiyondan yurtlarındaki protestolar ve onlardan biri olan yüzbaşı kerry'nin konuşmasını izlettiler. kerry, amerikan askerlerinin işledikleri savaş suçlarına dair detaylar paylaşıyordu ve esirler de bunu izliyordu, şok olmuşlardı. esirler arasındaki tabip yüzbaşı kushner birkaç ay sonra daha büyük bir şok yaşadı. kushner'ın eşi, yılbaşı arifesinde new york times gazetesinde bir yazı yayımladı. siyasi aktivist olmuştu. savaş esirlerinin eşleri, nixon yönetimini yoğun bir şekilde destekliyorlardı ama kushner'ın eşi valerie desteklemiyordu. kuzey vietnamlılar da onun bu savaş karşıtı görüşlerini kullanmakta gecikmediler. kocasının onun için kaydetmesine izin verdikleri bir mesajı yayımladılar, kocasının sesini dört yıldır ilk kez duyuyordu: "gözlükleri aldım val ve gözlerim bir hayli düzeldi. lütfen bana küçük dostumuzdan haber ver. artık 4 yaşına geldi ve babasının nerede olduğunu, hiç görüşmemiş olsak da onu ne kadar sevdiğimi anlayacak yaşta. hesaplarıma göre t-bird şimdi ikinci sınıfta ve derslerinin iyi gittiğinden eminim. artık yetişkin bir hanimefendi oldu ve umarım yakında onu piyano veya bale kursuna göndermeyi planlıyorsundur. sekizinci yaşın kutlu olsun sevgili t-bird ve mutlu noeller. seni bırakırken, sen beş yaşına gelmeden döneceğime söz vermiştim. bu sözü üzülerek yerine getiremedim ama döndüğümde seni bir daha asla yalnız bırakmayacağım."

    başkan nixon'ın şubat 1972'de çin'e gerçekleştirdiği ziyaret yalnızca başkan thieu'yu değil, hanoi'yi de endişelendirdi. kuzey vietnamlılar, moskova ve pekin onları 1954'te cenevre antlaşması'nı imzalamaya zorlayarak vietnam'ı ikiye böldüğünde, ho chi minh'in nasıl ihanete uğradığını hissettiğini hatırladılar. şimdi, birleşik devletler ve çin ilişkilerinin düzelmesinin yakında pekin'den daha az destek görmek anlamına gelmesinden endişe duyuyorlardı. nixon ayrıca sovyetler birliği lideri leonid brejnev ile görüşerek, kuzey vietnam'ın diğer komünist destekçisiyle gerginliği yatıştırmak için moskova'ya gitmeyi planlıyordu.

    bu görüşme gerçekleşmeden evvel, hanoi politbürosunun başındaki birinci sekreter le duan, yeni bir tür taarruza girişmeye karar verdi. taarruz bu kez daha önce hiç kalkışmadığı boyutta bir geleneksel savaş olacaktı. le duan'ın aklında birçok hedef vardı; güney vietnam'daki askeri güç dengesini değiştirerek barış görüşmelerinde elini güçlendirmek, arvn'in tek başına ayakta kalamayacağını göstermek ve sovyetler ile çin'e devrimin hala desteklenmeye değer olduğunu göstermek.

    taarruz, 30 mart 1972'de başladı. 14 kuzey vietnam piyade tümeni, yani 120.000'den fazla asker, bu kez ilk defa yüzlerce sovyet ve çin yapımı tank ve diğer zırhlı araçların desteğiyle, askerden arındırılmış bölge, merkezi dağlık bölge ve saygon'un batısındaki mekong deltası olmak üzere üç cepheden saldırdı. amerikan ordusu bu saldırıya paskalya taarruzu adını verecekti. güney vietnamlılar tarafından ise alevler yazı olarak anılacaktı. bütün bir arvn alayı camp carroll'da teslim oldu. kuzey vietnam askerleri ardından hızla quang tri vilayetini istila etti ve on binlerce korkmuş mülteciyi güneye itti. taarruz, güney vietnam'ı merkezi dağlık bölgeden neredeyse ikiye böldü ve kuzey vietnam askerleri, kamboçya sınırında uzanan geniş bölgelerden ilerleyip ele geçirme umuduyla saygon'a yürüdüler. güney vietnam ordusu mutlak bir yenilgi yaşayacak gibi görünüyordu. güney vietnam'da yalnızca 60.000 amerikan askeri personeli kalmıştı ve bunların çok azı muharebe askeriydi. nixon ve kissinger'ın kurtuluşu için çabaladığı her şey birdenbire tehlikeye girdi. bir şey yapmaları gerekiyordu, hem de hemen.

    kissinger: "panik yapmamalıyız bence. bir açıdan bu bir lütuf. onlara büyük bir ceza vermeliyiz."
    nixon: "arvn birlikleri düşerse ne olacağından bahsetmeyelim. daha büyük bir oyun oynuyoruz. rus oyunu, çin oyunu, seçim oyunu oynuyoruz. arvn düşmeyecek."

    başkan nixon, linebacker operasyonu için talimat verdi. ilerleyen kuzey vietnamlılar'a büyük bir hava saldırısı düzenlenecekti. paskalya taarruzu'nun en kritik muharebesi an loc'ta, yalnızca 95 kilometre ötedeki saygon'a açılan asfaltlı ana yol 13. otobanı kontrol eden şehirde gerçekleşti. kuzey vietnam ağır topçu gücü, dev bir piyade ve zırhlı araç saldırısı, şehirdeki arvn müdafaasını 2.5 km² kadar ufak bir alana sıkıştırdı. tekrar tekrar denenen takviye ve ikmal çabalarının tamamı başarısız oldu. arvn askerleri cesurca direndi. çatışma sürerken abd kurmayları uçmaya hazır bütün b-52 bombardıman uçaklarını göreve gönderdiler ve nihayetinde de farkı abd hava kuvvetleri yarattı. açık alanda toplanan kuzey vietnamlılar ve zırhlı araçları, amerikan pilotları için kolay hedef olmuşlardı.

    kuzey vietnamlı genç askerlere sadece 3 ay eğitim verilmişti. silah tutmayı bile henüz öğrenmişler ve bu kıyma makinesinin ağzına gönderilmişlerdi. savaşa dair bildikleri bir şey yoktu ama yine de kurban edildiler. birçoğu aşkı, sevgiyi, öpüşmeyi tatmamışlardı bile, savaşın içinde doğup savaşın içinde ölmüşlerdi.

    kuzey vietnam, yalnızca an loc'ta 10.000 kayıp verdi ve tanklar ile ağır silahların çoğunu yitirdi. muharebenin asıl gerçeği; arvn kuvvetleri direnerek savaşmış olmasaydı, dünyanın bütün hava kuvvetleri de oraya gelse, bir fark yaratılamazdı. arvn kuvvetleri an loc'ta ve kon tum'da direndiler, quang tri'yi geri aldılar. kuzey vietnam'ın yapabileceği en büyük saldırıya direndiler. abd eğer bu tür desteği sağlarsa bir şansları olduğunu düşünmeye başladı.

    amerikalılar, komünistlerin güney'e girmesini durdurmak için abd hava kuvvetlerinin tekrar kullanılmasını onaylamış olabilirlerdi fakat başkan nixon ayrıca amerikan uçaklarının kuzey vietnam'a yaptığı, johnson yönetiminden beri durdurulmuş olan bombardımanın da artık kesintisiz bir şekilde devam etmesini emretmişti. amerikan halkının bir kısmı, boyutu önceki tüm operasyonlardan daha büyük olan bu bombardımanı, nixon'ın bitireceğine söz verdiği bu savaşı tekrar kızıştırdığının bir kanıtı olarak değerlendirdi. bu bombardıman, müzakere masasında abd'nin elini güçlendirmek için nispeten doğru bir hamleydi fakat kuzey vietnamlıların üzerinde bir işe yaramadı. kuzey vietnamlılar bu devasa bombardımana, büyük acılar çekseler de direndiler.

    paskalya taarruzu'nda hayatını kaybeden on binlerce güney vietnamlı olmuştu. hayatlarını ne için feda etmişlerdi? vietnamlıların kendisi dahi bu kayıplara gerekli değeri vermiyor gibi görünüyordu. cesurca savaştılar, kendi kanlarından olan insanlarla birbirlerini öldürdüler ve yitip gittiler...

    "bu ölümleri durdurmanın tek bir yolu var. o da savaş silahlarını kuzey vietnam'ın uluslararası haydutlarının elinden almak. birleşik devletler vietnam'daki savaş boyunca, savaş tarihi boyunca emsali olmayan bir baskı uygulamıştır." -richard nixon

    le duan'ın paskalya taarruzu, tet taarruzu gibi büyük bir kumar olmuştu. tıpkı başkan nixon'ın sonraki hamlesi gibi. başkan, "büyük kuzey vietnam taarruzu başarısız oldu. fakat çin ve sovyetler birliği'nin sağladığı silahlar ve tedarik olmasaydı, bu taarruz hiç başlatılamayabilirdi" demişti. bu doğrultuda, haiphong limanı'na erişimi kesmek için kuzey vietnam sularına 11.000 mayın döşenmesini emretti. bu, genelkurmay başkanlarının yıllardır almak istediği bir emirdi. sovyetler birliği ile yapılması planlanan zirve yalnızca iki hafta sonraydı ve bazı danışmanlar, zirvenin iptal edilmesinden korktukları için başkan nixon'ı sovyet gemilerini doğrudan tehdit eden eylemlerde bulunmamaya teşvik ettiler. başkan nixon ise risk almak zorunda olduğunu hissetti ve doğrudan moskova'ya seslendi: "gelin, geride kalmış bir çağın karanlığına tekrar düşmeyelim. sizden istediğimiz şey; prensiplerinizi ya da dostlarınızı feda etmeniz değil, fakat hanoi'nin uzlaşılamaz tutumunun, birlikte büyük bir sabırla hazırladığımız beklentileri de ortadan kaldırmasına da izin vermemeniz."

    nixon'ın kumarı işe yaradı. sovyetler birliği ve çin, başkan nixon'ın bombardıman emrini kınadılar fakat sonra hiçbir şey yapmadılar. 26 mayıs 1972'de, birleşik devletler ve sovyetler birliği, tarihi anti-balistik füze antlaşması'nı imzaladılar. bu, nükleer silahlanmayı sınırlamak için soğuk savaş başladığından beri yapılan ilk antlaşma olmuştu. sovyetler birliği, çin ve aynı zamanda abd için vietnam'ın önemi giderek azalıyordu.

    nixon: "bu konuda son derece soğukkanlı olalım. çünkü tarihin gidişatına bakıyorum da, güney vietnam muhtemelen asla kurtulamayabilir. şunun da farkına varmalıyız henry, seçimi kazanmak son derece önemli. bu yıl oldukça önemli."
    kissinger: "bir ya da iki yıl sonra kuzey vietnam güney vietnam'ı silip süpürürse, sonucu güney vietnam'ın yetersizliğinden oluyormuş gibi gösterecek bir dış politika uygulayabiliriz. dolayısıyla bir-iki yıl dayanmalarını sağlayacak bir formül bulmalıyız. ondan sonra, bir yıl sonra sayın başkan, vietnam önemsiz bir yer olacak. diyelim ki ocak 1974'e kadar anlaşmayı sağlarsak, sonrasında vietnam kimsenin umrunda olmaz."

    8 haziran 1972 sabahında, associated press için çalışan 21 yaşındaki güney vietnamlı fotoğrafçı nick ut, 1. otobandan trang bang adındaki bir köye, paskalya taarruzu sırasında köyü işgal eden kuzey vietnam kuvvetlerini buradan çıkarmaya giden arvn askerlerine eşlik ediyordu. nick ut, saygon'a dönmek üzere aletlerini kaldırmaya başlarken, bir güney vietnam avcı uçağının, pilotun düşman sandığı kaçan mültecilere doğru alçaldığını gördü. napalm bombaları yavaştır, düşene dek sürekli dönerler. napalmın patlaması ise cehenemin kapılarının açılması gibidir. fotoğrafçı ut, patlama anının fotoğrafını çektiğinde " bu iyi bir fotoğraf" diye düşündü ama sonra kaçan insanları gördü. insanlar o alev ve kapkara dumanların içindeydi hala. sonra çıplak bir kız çocuğunun kollarını açıp koştuğunu gördü. "çok sıcak, yanıyorum. lütfen yardım edin." diye bağırdığını duydu. sırtı ve neredeyse bütün derisi yüzülüyordu. bbc de oradaydı ve kıza su verdiler. sonra fotoğrafcı ut, bir askerin yağmurluğunu aldı ve üzerine örttü. sonra kızın amcası gelip nick ut'a baktı ve "çocukları hastaneye götürememe yardımcı olabilecek kimse yok mu?" diye bağırdı. ut, ağır bir şekilde yanan kız çocuğu kim phuc'u ve yaralanmış diğer birçok çocuğu saygon'daki hastaneye götürdü. kızın vücudunun %30'undan fazlası yanmıştı. sonra çektiği fotoğrafı görmek için aceleyle karanlık odaya gitti. fotoğrafın iyi olduğunu biliyordu. saygon'daki fotoğraf editörü ona kız çıplak olduğu için fotoğrafı ajansa yollayamayacaklarını söyledi. ancak daha sonra ut'un patronu, efsanevi savaş fotoğrafçısı horst faas fotoğrafları gördü. "fotoğraflar için bir editör yazısı istiyorum" dedi ve direkt ap new york merkezine yolladı. nick ut'ın çektiği fotoğraf dünyanın dört bir yanında baş sayfalarda yayımlandı ve pulitzer ödülünü kazandı. birçok amerikalı için, savaşı desteklemiş olan birçok insan için dahi, bu fotoğraf bardağı taşıran son damlaydı. fotoğraftaki küçük kız olan kim phuc hayatta kaldı, vietnam'dan ayrıldı ve toronto dışına taşındı.

    valerie kushner, esir eşi hal kushner'ın bir an önce dönmesini sağlamayı umarak, güney dakota senatörü george mcgovern'ın adaylığının azılı bir destekçisi olmuştu. ikinci dünya savaşı'ndan madalyalı bir bombardıman uçağı pilotu olan mcgovern, kuzey vietnam bombardımanın erkenden sona erdirilmesini, savaşın kongre tarafından fonlanmasının durdurulmasını, savaş esirlerinin salıverilmesini ve ordunun vietnam'dan derhal çekilmesini istiyordu.

    "eşimi bana getireceğini biliyorum. ama daha da önemlisi, amerika'yı yurda geri getirecek. işte bu yüzden, bir sonraki başkanlık için senatör george mcgovern'ın adaylığını gururla destekliyorum." -valerie kushner

    1972 yılı demokrat parti başkanlık adayı seçimlerinde valerie kushner'ın adaylık davetini mcgovern kabul ettiğinde, saatler gece 02:48'i gösteriyordu, çoğu amerikalı uykudaydı.

    "her iki partinin 4 dönemlik yönetimi boyunca, kapalı kapılar ardında korkunç bir savaş planlandı. o kapıların açılmasını ve o savaşın bitmesini istiyorum." -george s. mcgovern

    mcgovern'ın kampanyası kısa sürede çöktü. başkan yardımcılığı adayı seçmekte başarısız oldu, gizlice paris'teki bir personelinden savaş tutsakları konusunda kuzey vietnam ile konuşmasını istedi ve daha sonra müzakere sürecine karıştığını inkar etti. geleneksel olarak demokratların en güvenilir müttefiki olan örgütlenmiş işçi gücü, 20 yıldır ilk defa, partinin adayını desteklemeyi reddetti. mcgovern'ın anket yüzdeleri o senenin yaz mevsimi boyunca istikrarlı bir şekilde düştü. buna rağmen, başkan nixon'ın rakibi lekelemek için kullanılabilecek materyaller bulmayı uman tesisatçıları, bir haneye tecavüz emri daha vermişti. bu kez, washington'daki demokratik parti merkezi, watergate adındaki apartman bloğu hedefti ama 5 tesisatçı, demokratik parti merkezine ses dinleme cihazları yerleştirirken yakalanmıştı.

    yıllar boyunca savaş karşıtı amerikalılar düzenli olarak hanoi'yi ziyaret etmişti. şarkıcı joan baez, savaş direnişçileri birliği'nden david dellinger, yazar susan sontag ve hindiçini barış kampanyası'ndan tom hayden bunlardan bazılarıydı. fakat hiçbiri, aktris jane fonda kadar çok gündem olmadı. 1972 yazında iki hafta boyunca, hanoi radyosunda en az on yayın yaptı. amerikan savaş esirlerini savaş suçu işledikleri için kınadı, kuzey vietnamlıları amerikan emperyalizmine karşı direnmeye teşvik etti. jane fonda, vietnam'daki ve genel bütün erkeklerin en büyük fantezilerinin merkezindeydi ama o fantezi kuzey vietnam'a gidince buna inanamadılar. askerlerin hayallerini süsleyen kadın, onlara ihanet etmişti. birçok amerikalı, yaptıkları ve söylediklerinden ötürü onu asla affetmeyecekti.

    "uluslararası hukuka göre bu adamlar savaş suçlusu. hukuka göre, nuremberg ilkelerine göre, cenevre sözleşmesi'ne göre ve diğerlerine göre de. mahkemede yargılanmalılar ve muhtemelen yaptıklarından dolayı idam edilmeliler." -jane fonda

    "yarım milyondan fazla askeri yurda geri getirdik ve daha fazlasını da getireceğiz. abd'nin kara harbi rolüne son verdik. vietnam'a asker gönderilmiyor. zayiatımızı %98 oranında azalttık. gerekenden fazlasını yaptık. hatta savaşa müzakere yoluyla çözüm bulma doğrultusunda çok ama çok mesafe katettik. bununla birlikte, teklif etmediğimiz ve etmeyeceğimiz üç şey var: öncelikle, savaş esirlerini asla orada bırakmayacağız. ikincisi, müttefikimize, güney vietnam'ın 17 milyon kişilik halkına komünist bir hükümet dayatan düşmanlarımıza izin vermeyeceğiz. ve sonuncusu, abd'nin onurunu asla lekelemeyeceğiz." -başkan nixon, cumhuriyetçi parti başkan adaylığı seçim konuşması

    kissinger: "planladığımız her şey gerçekleşiyor. ruslar ve çinliler onlara baskı yapıyor. gerçekten antlaşma yapabileceğimizi düşünüyorum. ancak aynı zamanda thieu'nun da haklı olduğunu, şartlarımızın onları sonunda mahvedeceğini biliyorum."
    nixon: "bu kadar kolay çöküyorlarsa, belki de çökmeliler. şunu unutmamalıyız, dört yaşına gelmiş çocuğa artık meme emdiremeyiz."

    paris'te, henry kissinger seçim gününden evvel bir barış antlaşmasına ulaşmaya kararlıydı. bu kez le duc tho da kilit bir ödün vermişti. hanoi artık başkan thieu'nun görevden ayrılmasında ısrarcı değildi. iki taraf da çok geçmeden geçici bir anlaşmaya, bir yerinde ateşkes anlaşmasına vardı. 60 gün içinde amerikan askerleri vietnam'dan çekilecek ve tüm amerikan savaş esirleri iade edilecekti. abd o esnada kuzey vietnam'ı bombalamayı durdurdu. kimse başkan thieu'ya anlaşmanın herhangi bir şartını söylememişti. kissinger onu bilgilendirmek için saygon'a gitmeden bir gün evvel thieu'ya quand tin vilayetindeki bir düşman sığınağında bulunan bir belge verildi. başlığı "ateşkes için genel talimatlar" idi. bu, kendi ülkesindeki izole bir şehirde bulunan alelade komünist kurmay heyetinin bile kissinger ve duc tho'nun paris'te yaptığı anlaşmaya dair kendisinden daha çok bilgiye sahip olduğu anlamına geliyordu. kendi ülkesinin kaderi hakkında söz sahibi olmaktan öte, bu kaderin düğümünün atıldığından bile haberi yoktu.

    thieu şartları kabul etmeyi reddetti. kuzey vietnam askerlerinin güney'de kalmasına izin vermek ülkesinin sonunu getirirdi. buna rağmen, henry kissinger seçimden 12 gün önce yurda döndüğünde basına "barışın eli kulağında" dedi.

    7 kasım 1972'de, richard nixon müthiş bir zafer kazandı. halk oylarının %60'ından fazlasını ve seçici delege oylarından mcgovern'ın 17 oyuna karşılık 521 oy alarak tekrar seçildi. massachusetts ve washington d.c. hariç bütün eyaletlerde kazandı. şimdi, ikinci döneme başlama töreninden evvel, kendini vietnam'dan tamamen kurtarmaya karar vermişti. başkan nixon, thieu'nun endişelerini gidermek için güney vietnam'a askeri ekipmanlardan oluşan dev bir hava nakli daha gerçekleştirdi. bir amerikalı general, "bu kadar yardımı kuzey vietnam'a göndersek, bu yüzyıl bitene dek bizimle savaşmaya devam edebilirlerdi" diyerek yardımın büyüklüğünü özetler.

    paris barış müzakereleri devam etti. fakat aniden le duc tho fikir danışmak için hanoi'ye dönmesi gerektiğini duyurdu. abd, güney'e yapılan bu büyük tedarikten ötürü olduğunu düşünmüştü ama komünist cephede de anlaşmazlıklar olduğu ortaya çıktı. hanoi, tıpkı washington gibi, güney'deki silah arkadaşlarına danışmaya tenezzül etmemişti. bu yüzden, viet kong için en önemli iki talep anlaşmaya dahil edilmemişti: thieu'nun görevden uzaklaştırılması ve 30.000 civarındaki viet kong esirinin salınması. hanoi'nin tutumu açıktı, viet kong esirlerinden çok amerikan esirleri umursanıyordu.

    nixon, kissinger'a görüşmelere ara verilmesi talimatını verdi ve hanoi'yi daha da cezalandırmak ve hem hanoi'ye hem de saygon'a abd'nin bir barış anlaşması imzaladıktan sonra dahi güney vietnam'ı savunmak için hava gücünü kullanabileceğinin işaretini vermek için kuzey vietnam bombardımanını devam ettirdi.

    18 aralık'ta başkan nixon, hanoi ve hapihong civarındaki yerleşim alanlarını harap hale getiren kesintisiz bir hava saldırısı başlattı. bu saldırı, noel bombardımanı adıyla anılacaktı. esir amerikan askerlerinin bulunduğu bölge de vurulmuştu. ormanlar, köyler ve kasabalar yanıp kül oldu; balıklar, mandalar ve insanlar öldü.

    dünyanın dört bir yanında savaş karşıtları yeniden sokaklara döküldü. isveç başbakanı abd için nazi almanyası benzetmesi yaptı. papa, 1.600'den fazla sivili öldüren bombardımanı "gündelik keder sebebi" olarak tanımladı.

    kuzey vietnam 15 b-52 uçan kale bombardıman uçağını ve 11 diğer uçağı düşürdü. 93 uçak mürettebatının kaybolduğu bildirildi. 45 yeni savaş esiri hanoi'de hapsedildi ve bir tanesi bu esaret altında öldü.

    bu sırada, hem çin hem de sovyetler birliği hanoi'ye müzakerelere devam etme baskısı yaptı. çin başbakanı zhou enlai bir kuzey vietnam yetkilisine, "en önemli şey, amerikalıların gitmesine izin vermek. durum 6 ay veya 1 yıl kadar bir süre içinde değişecek" demişti.

    hanoi, 26 aralık'ta paris görüşmelerine dönme niyetinin işaretini verdi. son bir anlaşmaya varmak 6 gün sürecekti. abd kendi verdiği tavizleri kuzey vietnamlıların kabul etmesi için onları bombardımana tutmuştu.

    başkan thieu anlaşmayı imzalamakta hala tereddüt ediyordu. başkan nixon ise son derece kararlıydı. thieu, washington ve hanoi'nin üzerinde anlaştığı kararlara razı olmak zorundaydı. fakat başkan nixon, kongreyi bilgilendirmeden, kuzey'in anlaşmayı ihlal etmesi durumunda abd'nin tüm gücüyle karşılık vereceği konusunda thieu'ya yazılı bir güvence vermişti.

    "amerikalılar bana başka seçenek bırakmıyor. ya imzalayacağım ya da yardımı kesecekler. diğer yandan, başkan nixon ülkeyi savunacağına mutlak garanti veriyor. imzalamayı kabul edecek ve ona verdiği bu sözü hatırlatacağım. o dürüst bir adam ve ben ona güvenmeyi tercih ediyorum." -güney vietnam başkanı thieu

    22 ocak 1973'te, teksas, hill country'deki çiftliğinde, vietnam'da ülkesini kara harbine sokan ve savaşın yurt içindeki toplumsal planlarının altını oymasına ve siyasi kariyerini sona erdirmesine tanık olan, önceki amerika birleşik devletleri başkanı lyndon baines johnson, konjektif kalp yetmezliğinden yaşamını yitirdi.

    ertesi akşam başkan richard nixon halka seslendi. abd'nin vietnam'a girmesinden 28 yıl sonra sorun nihayet çözülüyordu:

    "bu akşam radyo ve televizyonda süre talep etmemin nedeni, bugün savaşı sonlandırmak ve vietnam ile güneydoğu asya'ya onurlu bir şekilde barış getirmek konusunda anlaşmaya vardığımızı duyurmaktır. uluslararası gözetime tabi ateşkes, bu cumartesi, 27 ocak tarihinde, washington saatiyle akşam 7'de başlayacaktır. bu cumartesinden itibaren 60 gün içerisinde, hindiçini genelinde tüm amerikan savaş esirleri serbest bırakılacaktır." -başkan nixon

    toplam 591 amerikalı savaş esiri, 40 kişilik gruplar halinde serbest bırakılacaktı. en uzun süre esir kalan askerler, yurda ilk dönenler olacaktı. 5 ağustos 1964'te, vietnam'da ilk esir düşen everett alvarez de ilk dönen grup arasındaydı. hal kushner'ın dönüşü de mart ortasında gerçekleşti. hapiste ismini seslendiler, gün ışığı arasında ilk gördüğü şey mini etekli bir muhabir olmuştu, mini eteği ilk defa görüyordu. bir tarafta kuzey vietnamlılar diğer tarafta da amerikalılar duruyordu. bir havacı tuğgeneral muhteşem üniformasıyla onu bekliyordu, selam durup tokalaştılar ve sarıldılar, terfi almıştı: "yuvaya hoş geldin binbaşı. seni gördüğümüze sevindik doktor." generalin gözyaşları dökülüyordu. sonra bir irtibat subayı geldi, kushner'ı alıp c-141 uçağına bindirdi. kuyruğunda birleşik devletler hava kuvvetleri yazısı ile bir abd bayrağı vardı. kushner'ın hayatı boyunca yaşadığı en güzel anlardan bir tanesiydi. uçaktaki hostesler "ne arzu edersiniz, ne isterseniz var" dediğinde, tabip binbaşı kushner ezilmiş buzlu kola ve sakız istedi. onun için özgürlüğün tadı sonsuza dek bu iki şey olacaktı. yıllardır onları özleyen aileleri, onları bekliyordu.

    29 mart 1973'te, toplam 58.126 amerikalı ve 2.000.000'dan fazla vietnamlı hayatını kaybetmişti.

    kushner serbest kaldıktan sonraki birkaç gün içinde, son muharip amerikan birlikleri de vietnam'dan ayrılacaktı ancak geride cevaplanmamış birçok soru bırakacaklardı. güney vietnam hükümeti onlar olmadan ne kadar ayakta kalabilirdi? amerikan vaatlerinin ve amerikan evlatlarının fedakarlıklarının değeri neydi? peki savaşın yaralarının sarılması ne kadar sürecekti?

    24 mayıs 1973'te, başkan nixon yurda dönen bütün savaş esirlerini ve ailelerini washington'a davet etti:

    "şunu söyleyebilirim ki, geride kalan aylara ve yıllara baktığımda, bu süre içerisinde tanışmış olduğum siz savaş esirlerinin anneleri ve eşleri, hayatımda tanıdığım en cesur ve en muhteşem kadınlarsınız. ve eğer şimdi bana resmi kadehimi verirlerse kadeh kaldıracağım." -başkan nixon

    29 mart 1973'te, son amerikan muharip birlikleri vietnam'dan ayrılmıştı. kalan 200'den az deniz piyadesi konsolosluk binasını, amerikan büyükelçiliği'ni ve saygon'daki diğer üsleri korumak için kaldılar. cia ajanlarının, diplomatların ve paralı askerlerin dahil olduğu binlerce amerikalı da aynı şekilde arkada kaldılar. sonraki iki yıl boyunca kuzey ve güney vietnam kuvvetleri birbirlerini parçalamaya devam edecekti. vietnamlı insanlar da kendilerini başladıkları yerde bulacaklardı; sonsuza dek sürecekmiş gibi görünen iç savaşta yutulmuş ve ne tür bir geleceğe sahip olacaklarına yönelik mücadele edecek şekilde.

    amerika birleşik devletleri için çatışma artık bitmişti.

    bölüm 7: kapanış
    1973'ün kış mevsimine kadar her gece, amerikan halkı nixon yönetiminin yavaşça düşmesini izledi. şantaj, düşman listeleri, kirli oyunlar, istifaya zorlanan bir başkan yardımcısı, yalancı şahitlik, örtbas etme, başkanlık gücünün kötüye kullanımı, gizli beyaz saray kasetleri...

    "watergate'e zorla girilmesi konusunda daha önceden bir bilgi sahibi değildim. hiçbir örtbas eyleminin parçası olmadım, gelecekte olacaklar hakkında da bilgi sahibi değilim." -başkan nixon

    savaşı bitiren ve barışı sağlayan antlaşma diye duyurulan şey, vietnam'da ne savaşı bitirmiş ne de barışı sağlamıştı. 27 ocak 1973'te paris'te imzalanan antlaşma aslında amerikan esirleri karşılığında muharebe alanından çekilmekti. amerikalılar, antlaşma ile güney vietnam'daki 145.000 kuzey vietnam askerinin orada kalmasına razı olmuştu.

    ne kuzey ne de güney vietnam bu ateşkesi sürdürmeye gönüllüydü. ateşkes ardından kuzey vietnam güney'e saldırmaya başladı. daha mürekkep bile kurumamışken, iki taraf da olabildiğince fazla toprak ele geçirmeye çalıştı ve bu harp, bayrakların savaşı haline geldi. ateşkesin ilk üç haftasında, iki taraftan da toplam 3.000 kadar kural ihlali yapılmıştı. dünyadaki en büyük 5. orduya komuta eden güney vietnam başkanı thieu, arvn'in güney vietnam'ın her santimetre karesini alıp elinde tutmasında ısrarcıydı. bu, yaklaşık 600.000 amerikan askerinin desteğiyle bile yapamadığı bir şeydi.

    bu sırada, kuzey vietnamlılar kamboçya sınırı yakınındaki tay ninh'e saldırmışlardı. umdukları şey, güney'de rakip bir başkent kurmaktı. hanoi, askerden arındırılmış bölgenin hemen güneyindeki khe sanh'a, karadan havaya füze tertibatı kurmuştu.

    aynı esnada arvn birlikleri, kuzey vietnamlıların ele geçirdiği yerleşim bölgelerine saldırmıştı. savaş aylarca sürmüştü. hanoi, güney vietnam'a taşla döşenmiş bir karayolu inşa etmişti. oradan 200 araçlık konvoylar geçmeye başladı. kamyonlar, tanklar ve ağır silahlar gündüz vaktinde dahi ilerliyordu. güney'deki araçlarına yakıt tedarik etmek için dev bir petrol hattı da kurmaya başlamışlardı.

    başkan nixon, başkan thieu'ya özel olarak söz vermişti. saygon'un ciddi bir şekilde tehdit edildiğini görmesi halinde amerikan hava gücüyle misilleme yapılacaktı. ancak washington'da haftalar boyunca watergate sırları ortaya çıkmaya devam ederken, nixon'ın capitol hill üzerindeki nüfuzu da istikrarlı bir şekilde zayıflamıştı.

    1973'ün haziran ayında, amerikan halkının çoğunluğunun görüşlerini yansıtan güçlü bir kurultayda, 15 ağustos tarihine kadar vietnam, laos ve kamboçya'daki tüm askeri harekatları durdurma kararı alındı ve meclis onayı olmadan yeniden başlatılmaması için ısrar edildi.

    "amerika barış istiyor. kongre, ölümleri sona erdirme konusunda kararlı." -massachusetts senatörü edward kennedy

    barış antlaşmasının imzalanmasını takip eden kanın gövdeyi götürdüğü 18 ayda, güney vietnam'ın konumu daha da belirsiz bir hale geldi. ancak 1974'ün yaz döneminde, az sayıda amerikalı buna kulak veriyordu. amerikan halkı kendi ülkelerinde olan olaylara kulak kesilmişti.

    27 temmuz 1974'te, beyaz saray yargı komitesi, başkan'ın görevi kötüye kullanmasından dolayı itham edilmesini önerdi. 9 ağustos tarihinde, richard nixon suçlamalarla yüzleşmek yerine, amerika tarihinde istifa eden ilk başkan oldu.

    "bunu hep hatırlayın. diğerleri sizden nefret edebilir fakat siz onlardan nefret etmediğiniz sürece, bir şey kazanamazlar ve sonra kendinizi yok edersiniz." -richard nixon

    saygon'daki başkanlık sarayında başkan thieu ofis kapısını kapattı ve kimseyle görüşmedi. güney vietnam'ın hayatta kalma umudunu nixon'ın vaatlerine bağlamıştı. o da kuzey vietnam saldırganlığının, yenilenmiş amerikan hava gücüyle karşılanmasıydı.

    yeni başkan gerald ford'un beyaz saray'a taşınmasının sadece birkaç gün sonrasında, nixon'ın saygon'a sözünü verdiği askeri ve ekonomik yardım fonların yarısı meclis tarafından kesildi.

    güney vietnam'daki koşullar kötüleşmeye devam etti. amerikan askerlerinin varlığının kaybolmasıyla birlikte her beş sivilden biri işsiz kaldı. fiyatlar yükseldi. başkan thieu giderek daha otoriter bir hale geldi. gazeteleri kapattı, muhalefet partilerine kısıtlama getirdi, rüşvet karşılığında siyasi ve askeri atamalar yaptı. katolikler ve budistler koalisyonu, başkan thieu'yu güney vietnam hayatının her yönünü bozmak ve yozlaştırmakla suçlayarak istifasını talep etti. binlerce gösterici saygon sokaklarına döküldü.

    bu arada zaten hep yetersiz maaş alan güney vietnam ordusu arvn askerlerinin maaşlarından daha fazla kesinti yapıldı. ordu parçalanmaya başlamıştı. her ay 20.000 kadar asker görevini terk ediyordu. çoğu, ailelerinin zor zamanlarda hayatta kalabilmesi için eve dönüyordu. kalıp savaşmaya devam eden arvn askerleri, çoğunlukla bunu amerikalıların onları kullanmaları için eğittiği sofistike silahlar olmadan yapmak zorundaydı. nixon'ın sağladığı ekipmanların çoğu, güney'in savaşına uygun değildi. ne pilotların, ne de kara birliklerinin eğitimini görmediği savaş uçakları vardı. yedek parçaları olmayan havan topu ve askeri araçları vardı. abd meclisi de daha fazlasını sağlayacak fikirde değildi. yakıt ve cephane azaldı. kısa bir süre sonra, merkezi dağlık bölgesindeki topçular, günde sadece 4 top atabilir hale geldi. piyadeler de aylık 1 el bombası ve 85 mermiyle sınırlandırılmıştı.

    1974'ün kasım ayında, komünist parti yönetim kurulu ve merkez askeri komitesi, hanoi'de bir araya gelip genel strateji üzerine görüştü. bazı üyeler ihtiyatı elden bırakmadı. eğer saygon'u çöküş noktasına getirmeye çok hızlı zorlayacak olurlarsa, amerikalıların dönebileceğinden endişeliydiler. yaptıkları hesaplamalara göre nihai zafer 1976'da gelebilirdi. parti lideri le duan ise aynı fikirde değildi: "birleşik devletler artık geri çekildi. dönmeleri çok zor olur" dedi ve bir deneme saldırısı emretti. bu emre* göre taarruz, amerikalıların, iki buçuk yıl önce paskalya taarruzu'nda olduğu gibi, hava kuvvetleriyle müdahale edip etmeyeceğini görmek için yapılacaktı.

    1974'ün aralık ayında kuzey vietnam ordusu, saygon'un kuzeydoğusundaki phuoc long'a saldırdı. üç hafta içinde bütün şehri ele geçirdiler ve binlerce arvn askerini öldürdüler, yaraladılar veya esir aldılar. birleşik devletler bu taarruz karşısında hiçbir şey yapmadı.

    enflasyon, işsizlik ve orta doğu'daki tırmanan gerilimler gibi diğer sorunlarla gündemi yoğun olan başkan ford, güney vietnamlıları hiç de rahata erdirmeyen bir basın konferansı düzenledi.

    muhabir: "güney vietnam hükümetine destek olmak için tedarik yardımı haricinde herhangi bir şey düşünüyor musunuz?"
    başkan ford: "şu an için tedarik yardımının daha ötesinde bir hareket beklemiyorum."

    washington, nixon'ın thieu'ya defalarca verdiği gizli sözleri yerine getirmekle ilgilenir gibi görünmüyordu. thieu serseme dönmüştü. saygon'daki amerikalılar güney'de dalgalanan kuzey vietnam bayraklarını gördükçe, bekledikleri şeyin çok yakında olacağını anlamıştı.

    bundan sonra kuzey vietnamlılar, merkezi dağlık bölgedeki şehirlere yeni saldırılar düzenlediler. buna, kuvvetlerinin zaten zorlanan arvn birliklerinden neredeyse altı kat fazla olduğu ban me thuot şehri de dahildi. ban me thuot şehri iki günde düştü. böylece güney'de ikinci şehir de oldukça hızlı bir şekilde düşmüş oldu. bu noktada kuzey vietnamlılar, 1976'ya kadar beklemelerinin gerekmediğini, şimdi başlayabileceklerini fark ettiler. abd'nin karşılık vermemesi hanoi'yi hoşnut etmişti. fakat le duan'ın harekete geçirdiği önceki saldırıların hepsi, 1964'teki, 1968'deki, 1972'deki taarruzlar hüsranla sonuçlanmıştı ve bu sefer, tet taarruzu sırasında gözden düşürülen, fransızlara karşı dien bien phu'da alınan büyük zaferin mimarı general vo nguyen giap'a yüzünü çevirecekti. le duan, yıllar süren savaşı büyük bir zaferle nihayete erdirebilecek büyük bir generale ihtiyacı olduğunun farkına varmıştı.

    haftalar boyunca arvn kurmayları başkan thieu'yu, halihazırda zayıflamış olan güçlerinin çok zayıf bir şekilde ülkeye yayıldığı, tüm ülkeyi bu şekilde savunmanın mümkün olmadığı konusunda uyarmıştı. thieu ise buna öfkelenerek karşı çıkmıştı ama aniden karar değiştirdi. thieu, arvn birliklerine merkezi dağlık bölgeyi terk etmelerini, ateş hattından çekilmelerini ve ban me thuot'u geri almak için toplanmalarını emretti. ban me thuot, dikkatlice üzerinde çalışılmış bir plan olmadan neredeyse imkansız bir hedefti ve thieu'nun hiçbir planı yoktu. sonuç tam bir faciaydı. bir hafta içinde pleiku ve kon tum şehirleri de kuzey vietnam'ın eline geçti.

    arvn askerleri bu bölgeden çekilip kuzey vietnamlılar gelirken, bölgedeki 400.000 kadar sivil de güneye kaçmaya başladı. kuzey vietnam birlikleri ana yolları kapatmıştı ve bu sebeple diğer yolları kullanmak zorunda kaldılar. binlerce asker ve sivil, yollarda kuzey vietnam topçu ateşi ve makineli tüfekleri tarafından öldü. birçok sivil ayrıca, kabalıktaki insanlar ve geri çekilen arvn tankları altında ezilerek can verdi. bazıları da düşmanla karıştırıp üzerlerine bomba yağdıran kendi uçakları tarafından bombalanarak öldürüldü. gazeteciler bu olaya gözyaşı konvoyu adını uygun gördüler.

    ardından hue şehri düştü. askerden arındırılmış bölgeden ilerleyen kuzey vietnam ordusu doğruca hue üzerine yürümüş ve kadim şehri ele geçirmişti. duraklamadan derhal danang şehrine yöneldiler. 29 mart 1975'te kuzey vietnamlılar, güney vietnam'ın en büyük ikinci şehri danang'e girdiler. siviller ve arvn askerleri kaçmayı denediler ve hava limanlarına koştular ama kaos orayı da sarmıştı ve uçaklar kaçarcasına kalktı. birçoğu orada kapana kısıldı ve kuzey vietnamlıların gelişiyle öldürüldü. abd deniz kuvvetleri'nin yaklaşık 10 yıl kadar önce ayak basarak vietnam savaşı'na bizzat dahil oluşunu başlattığı aynı sahilde, 16.000 arvn askeri ve 75.000 sivil, yük gemileriyle balıkçı teknelerinde yer kapmak için savaştı. tekne, mavna ve botlara ulaşmak için binlerce kişi boğuldu ve en az bir o kadarı da kuzey vietnam topçu ateşiyle öldürüldü. danang'ın ardından tam ky, quang ngai, qui nhon, nha trang, cam ranh şehirleri de düştü. kuzey vietnam ordusu, saygon'a daha da yaklaşmaya devam etti.

    mart ayı sonunda, 18 kuzey vietnam tümeni 5 yedek tümen ile birlikte, eski sayısından eser kalmayan 6 güney vietnam tümenine karşı dizilmişti. kuzey vietnamlılar artık harekete geçerek saygon'u, ho chi minh'in doğum günü diye belirlenen 19 mayıs tarihi öncesinde ele geçirmeye karar vermişlerdi.

    saygon'daki abd büyükelçiliği de tahliye için hazırlıkların başlaması gerektiğini anlamıştı. saygon'da hala 5.000 kadar amerikalı ve birleşik devletler ile işbirliği yapmış 200.000 güney vietnamlı ile aileleri vardı. herkes gitmek için hazırlanırken, büyükelçi graham martin aynı fikirde değildi. büyükelçi, başkan thieu'ya abd desteğinin güvencesini vermek için görevlendirilen, oğlunun vietnam'daki ölümü ile duyguları yoğunlaşan azimli bir soğuk savaşçıydı. yardımcılarından birine, büyükelçiliğe atanma sebebinin güney vietnam'ı komünistlere bırakmak olmadığını söylemişti.

    "cia ortalığı ateşe veriyor, saygon'a saldırı olmayacak ve bu sebeple tahliye yapılmayacak." -büyükelçi martin

    başkan thieu da her şeyin kaybedilmediği konusunda ısrarcıydı. arvn askerlerinin son kurşuna ve son pirinç tanesine kadar savaşmaya hazır olduğunu söylemişti.

    saygon'un yaklaşık 65. km doğusunda, kuzey vietnamlı askerler 1. otoban üzerindeki xuan loc kasabasına saldırdılar. bu kasaba, saygon'a açılan yoldaki son engeldi. her ne kadar sayıca ve mühimmatça dezavantajlı olsalar da güney vietnamlı komutan, ordusunu geri çekmeyi reddetti. başkenti düşmandan korumaya kararlıydı.

    10 nisan'da başkan ford, saygon'a acil yardım için kongreye çağrıda bulundu. eğer reddederler ve saygon düşerse, bunun sorumlusu beyaz saray değil kongre olacaktı.

    "vietnam ve kamboçya'daki dostlarımızın başına büyük bir insanlık trajedisi geldi. 5 başkan ve 12 kongre döneminde, abd hindiçini bölgesinde savaşa dahil oldu. milyonlarca amerikalı asker oraya gitti, on binlercesi öldü ve daha fazlası yaralandı, esir düştü ya da kayboldu. yardımımıza ihtiyaçları var." -başkan gerald ford

    başkan, kongreden 722 milyon dolarlık askeri yardım istedi, alkışlayan olmadı. çoğu kongre üyesi ve onların seçmenleri, fark yaratmak için artık çok geç olduğunu düşünüyordu. oylama sonucunda kongrede askeri yardım talebi reddedildi.

    bütün bunlar olurken büyükelçi hem saygon'daki amerikalıların hem de washington'ın önünü tıkıyordu. saygon'daki genç subaylar, neredeyse bütün kuralları ihlal ederek tahliye sürecine hazırlandılar. tahliye için 4 seçenek vardı. saygon limanına demir atmış kargo gemilerini kullanarak deniz yoluyla, sivil yolcu uçaklarıyla, askeri uçaklarla veya son çare olarak helikopterlerle güney çin denizi'ndeki abd donanmasının filolarına uçma yoluyla tahliye gerçekleşecekti. büyükelçi martin, bu duruma ilgi göstermemeye devam etti: "birleşik devletler'in güney vietnam'ı terk etmesine yönelik en ufak bir izlenim bile sokaklarda paniğe yol açar."

    21 nisan'da, xuan loc kasabası büyük direnişe rağmen düştü. arvn ordusu kanlı 12 gün boyunca kuzey vietnam birliklerine cesurca dayanmış, ancak kaçınılmaz olan geç de olsa gerçekleşmişti. saygon'a açılan 1. otoban artık tamamen serbestti.

    xuan loc'un düştüğü akşam, başkan thieu istifa etti. dört gün sonra cia thieu'yu tayvan'a kaçıracaktı. amerikan temsilcisinin ona, başkan ford'dan özel bir mesajı vardı; thieu'nun abd'yi ziyaret etmesi için iyi bir vakit değildi çünkü savaş karşıtı duygular artık amerikan halkında kalıcı hale gelmişti.

    "birleşik devletler'in düşmanı olmak çok kolay, ancak dostu olmak çok zor." -eski güney vietnam başkanı thieu

    thieu'nun istifa haberi, paniğe kapılan binlerce güney vietnamlıyı ülkelerinden kaçmak umuduyla tan son nhut hava limanı'na koşturdu. bazılarının çıkış vizesi vardı, çoğunun yoktu. hava alanındaki amerikan deniz piyadeleri düzeni sağlamak için ellerinden geleni yaptılar.

    başçavuş juan valdez, astsubay olarak saygon'daki deniz kuvvetleri güvenlik görevlilerinden sorumlu olan kişiydi. 1965'te vietnam'a gelen ilk deniz piyadelerinden biriydi. insanlar, ülkeden çıkabilmek için deniz piyadelerine rüşvet vermeye çalışıyorlardı. fırtına ortasında kalmışlardı ve kaçmak zorundaydılar. oradan kaçıp amerika'ya gidebilen vietnamlılar, beraberlerinde kaçarken hissettikleri üzüntüyü de götürdüler. abd'de iş bulmak için kuyruklara girdiklerinde, amerikalılara nefret ettikleri o savaşı hatırlatacaklarını da biliyorlardı. uluslarıyla birlikte gururlarını da kaybettiklerini düşünüyorlardı.

    savaşın cesur kadınlarından olan nguyen thanh tung'un 8 erkek kardeşi vardı ve ailedeki tek kız çocuğu kendisiydi. 4 abisi fransızlarla savaşırken öldü. kuzey vietnam zafer kazanana dek kalan 4'ü de ölmüştü. evlenmek istemiyordu ama komutanları ona ısrar ettiler: "eğer çoğalmadan sadece savaşmaya odaklanırsan, gelecekteki savaşçılarımız nereden gelecek?" ve evlendi, iki oğlu oldu. büyüdüklerinde onlar da orduya katıldı. sonra 1975'te, zaferin eşiğinde oldukları zaman, 1 şubat'ta iki oğlu da öldürüldü. o yıldan beri, her ölüm yıldönümlerinde yan yana yatan oğullarının mezarlarına gidip tütsü yakmayı tek bir sene bile sektirmedi. aynı şeyi dünyanın öbür ucunda, oğulları bu savaşta ölen amerikan anneleri de her sene mezarlarına çiçekler bırakıp tekrarladılar. savaş onların en değerli şeylerini söküp almıştı; kalpleri olan oğullarını.

    "bugün amerika, vietnam'dan önce sahip olduğu gurur duygusunu yeniden kazanabilir. ancak bu, amerika'nın bildiği kadarıyla bitmiş olan bir savaşı yeniden savaşarak kazanılamaz." -başkan ford

    27 nisan 1975'te, roketler saygon merkezine atıldı. bu, kuzey vietnam ordularının şehre olan ana taarruzunun başlaması için bir işaretti. şehre 5 yönden saldırdılar. beyaz saray, bütün amerikan yük gemilerine herhangi bir yolcuyu beklemeden denize açılmalarını emretti. bu da artık organize bir deniz tahliyesi olmayacağı anlamına geliyordu.

    kuzey vietnamlılar saygon'un güneydoğusundaki kıyı kasabası vung tau'yu bombardımana tuttuğunda, dehşete kapılan binlerce insan, amerikalılar tarafından kurtarılma umuduyla buldukları her deniz taşıtına tırmandı. toplu düzensiz göç bitmeden önce, 60.000'den fazla vung taulu mülteci gemilere alındı. fakat arkada kalan binlercesi umutsuzca kayıklarla denizde yüzüyorlardı.

    amerikan büyükelçiliği'nde büyükelçi martin, yeni dışişleri bakanı henry kissinger'a telgraf çekti: "buradaki üst düzey personellerin ortak oy birliği ile alınan görüşü, saygon'a doğrudan yapılacak ciddi bir saldırının olmayacağı yönündedir."

    saygon'daki amerikalı personellerin çoğu, büyükelçi martin'in akli melekelerini kaybettiğinden emindi. büyükelçi, son günlerde zatürreye yakalanmıştı ve korkunç derecede zayıf düşmüştü. tahliyeyi planlayanlar sessiz bir şekilde, helikopter iniş noktası olarak elçilik içinde iki nokta belirlemişti. büyük helikopterler için bahçede bir yer sağlanacaktı. elçilik çatısındaki helikopter pisti ise küçük helikopterler içindi. bahçenin ortasında eski bir demirhindi ağacı duruyordu. deniz piyadeleri, büyükelçi martin'den o ağacı kesmek için defalarca izin istediler. böylece yakında başlaması kesin olan helikopter kalkış ve inişleri engellenmeyecekti. büyükelçi ise, o ağacın amerikan azminin sembolü olduğunu söyleyerek her seferinde reddetti. ona göre ağacı kesmek kötü bir mesaj olurdu.

    bu sırada, 12 yıl önce başkan diem'i indiren darbenin bir parçası olan general duong van minh, güney vietnam'ın yeni başkanı olarak yemin etmişti. acil ateşkes çağrısı yapıp, amerikalılardan 24 saat içinde ülkeden çekilmelerini istedi.

    29 nisan'da, sabah saat 03:58'de kuzey vietnam roketlerinin yağmaya başladığı nokta tan son nhut hava limanı oldu. uçak pisti, yakıt tankları ve uçaklar harap edildi. iki deniz piyadesi, iowa'dan erbaş darwin judge ve massachussets'ten onbaşı charles mcmahon jr., baraj ateşinde öldürüldü. bu iki deniz piyadesi, vietnam savaşı'nda ölen son iki amerikan askeriydi. bu durum büyükelçinin daha önce harekete geçmemesinin bir sonucuydu.

    amerikalıların tahliye seçenekleri artık tükenmişti ve açık denizler filosundan helikopter çağırma vakti gelmişti. geride kalan vietnamlıların tahliye edilebilmesinin bir yolu yoktu.

    elçilik bahçesinin ortasında duran demirhindi ağacı sonunda kesildi ve oradan kaldırıldı. bahçe, helikopter motoruna bir şey kaçmasın diye titizlikle temizlendi, böylece helikopterler inmeye başladı. öğleden önce saat 11:00'de, önceden ayarlanmış olan tahliye sinyali, başkentteki özel bir radyo frekansından yayımlandı: "saygon'da sıcaklık 40 derece ve daha da artıyor." bu haberin ardından da bing crosby'nin white christmas'ı söylemesi gerekiyordu. fakat yayını yapan kişi bu şarkının plağını bulamadı ve onun yerine şarkının tennessee ernie ford versiyonunu çaldı. uygun evraklar sahip olan amerikalılar ve vietnamlılar, önceden belirlenen toplanma noktalarında bir araya geldiler ve otobüs konvoylarına bindiler. öfkeli güney vietnamlı kalabalığı içinden hava alanına doğru ilerleyen otobüslere taş ve yumrukla saldıranlar oldu. bir kısmı hava limanında onları bekleyen helikopterlere binip gitti. geri kalanlar ise büyükelçiliğe vardılar ve duvarlar insan doluydu. deniz piyadeleri içeri girmek isteyenlere silah kabzalarıyla vurup engel olmaya çalışıyordu.

    7. filonun tamamı kıyı şeridindeydi ve helikopterleri abd büyükelçiliğine göndermeye başlamışlardı. o esnada helikopter ile gemilere giden bir abd personeli "tünelin ucundaki ışığı işte şu an görüyorum" diyerek acı bir şaka yaptı.

    12.000 kadar güney vietnamlı, büyükelçiliğin etrafını sarmıştı. elçilikteki deniz piyadelerinin amerikalıları oradan çıkarmaları gerekiyordu. ayrıca onlar için çalışan güney vietnamlıları da çıkarmaları gerekmekteydi. cia ajanları, deniz piyadelerinin hemen arkalarındaydı ve çıkması gereken insanları işaret ediyorlardı. deniz piyadeleri ne zaman belirlenen bir kişiyi çekmek için duvardan aşağı uzansalar, diğer insanlar onlara yardım edebilsinler diye deniz piyadelerinin ellerini tutup aşağı çekmeye çalışıyorlardı. amerikalıların bazıları hızlıca konutlarını terk etmiş ve telsizlerini arkada bırakmışlardı. telsizleri bulan vietnamlılar telsizden kurtarılmak için yalvarıyorlardı. o esnada amerikalılar vietnamlılara sıkça yaptıkları şeyi yapıyorlardı; onların insan olduklarını unutmuşlardı.

    elçiliğin bir başka köşesinde, deniz piyadeleri telaş içerisinde gizli belgeleri imha ettiler. çatıdaki helikopter pistinin altında iki adet çöp yakma fırını vardı, gün boyunca belgeler yakıldı ama oradan ayrıldıklarında bile geride belgeler kalacaktı. ayrıca helikopterler iniş yaptıkça bavulları savurup açmıştı ve gizli belgeler otoparkın her tarafına saçılmıştı. kuzey vietnamlılar geldiklerinde belgeleri bantlayıp birleştirdiler ve bu belgeleri, amerikalılara çalışanları tespit edebilecekleri bir kara liste olarak kullandılar. büyükelçilikteki paralar da petrol varillerine dolduruldu ve ateşe verildi.

    "bu saygon ofisinin son mesajı olacak. uzun bir savaş oldu ve kaybettik. tarihten ders almayı başaramayanlar, onu tekrarlamak zorunda kalırlar. umarım ki, başka bir vietnam deneyimi yaşamak zorunda kalmayız ve dersimizi almışızdır. saygon ofisi artık erişim dışı." -cia şefi thomas polgar

    50'den fazla abd helikopteri, saygon gökyüzünde hatlar çizmişti. belirlenmiş çatılardan tahliye edilenleri ve elçiliktekileri alacaklardı. onları denizde bulunan filoya götürecekler ve daha fazlası için geri döneceklerdi. çaresiz kalan bazı arvn subayları da kendileri ile aileleri için helikopterlere el koymuşlardı. amerikan gemilerinin güvertesini tehlikeli bir şekilde kalabalık bir hale getiriyorlardı ama onlara yer yoktu ve helikopterler bir bir denize atıldılar.

    son akşam dokuz çeyrek sularında cia şefi polgar herkesin gitmesini söyledi. genel merkezden ayrılmaları için emir gelmişti. büyükelçi martin, oradan ayrılan son kişi olmak istedi fakat 30 nisan sabahı 4 sularında, bir ch-46 elçilik çatısına indi. helikopterin pilotu, bizzat başkan ford'dan aldığı emri büyükelçiye iletti; martin'in oradan derhal ayrılması gerekiyordu. martin helikoptere bindirilmeden evvel göndere çekilmiş amerikan bayrağı indirildi ve sıkıca sarılıp ona verildi. saat 04:58'de helikoptere binip denize doğru yola çıktı. ayrıca başkan ford, o noktadan sonra sadece amerikalıların tahliye edilmesini emretti.

    on binlerce güney vietnamlı arkada bırakıldı ve 400'den fazlası hala elçiliğin bahçesinde bekliyordu. onlara defalarca helikopterlerin yolda olduğu ve onların da alınacakları söylendi. büyükelçilikte 129 deniz piyadesi kalmıştı. vietnamlılara geride bırakılmak üzere olduklarını sezdirmeden elçiliğe yanaşıp çatıya çıkmak için ellerinden geleni yaptılar. elçiliğin kapılarını içeriden kilitlediler ve çatıya çıktılar. kalabalık grup kapıları kırmış ve elçilik binasına girmişlerdi.

    "artık yapmamız gereken yaralarımızı iyileştirmek ve vietnam'ı ardımızda bırakmaktır." -henry kissinger

    129 asker için helikopterler büyükelçiliğe gönderildi. en sonunda çatıda sadece başçavuş valdez ile emrindeki 10 kişilik güvenlik ekibi kalmıştı. başka bir helikopterin ufukta görünmediği 1 saat boyunca çatıda beklediler. telsizler de bozulmuştu ve deniz piyadelerinin filoyla irtibat kurmalarının bir yolu yoktu. geride bırakıldıklarını düşünürken deniz üstünde iki gölge belirdi. gölge yaklaştıkça helikopter oldukları anlaşıldı.

    30 nisan 1975, saat sabah 07:53'te, son amerikan helikopteri de büyükelçilik binası çatısından havalandı. başçavuş juan valdez, helikoptere binen son amerikalıydı.

    güney vietnam hükümetinin ise 5 saatten az bir ömrü kalmıştı. başkan minh, öğleden sonra sarayından konuştu. kalan güney vietnamlı askerlerin savaşmayı bırakması konusunda ısrar etti.

    "daha fazla kanın boşu boşuna dökülmemesi için, burada hakimiyeti teslim etmek için bekliyoruz." -başkan minh

    eğer başkan minh teslim olma emri vermeseydi, sonuç çok daha korkunç olacaktı. güney vietnam askerleri hala başkan minh'e sövüyorlar çünkü komünistlere devleti teslim etmişti. ancak şunu unutuyorlardı; eğer o emir verilmemiş olsaydı hiçbiri hayatta kalmayabilirdi.

    o gün öğle vakti, dalgalanan kuzey vietnam ve viet kong bayrakları ile bezeli kuzey vietnam tankları, kapıları kırarak başkanlık sarayına girdiler. muzaffer askerler daha birkaç saat içerisinde, saygon'a "ho chi minh şehri" demeye başladılar. şehrin her yerinde arvn askerleri, üniformalarını yırtıp atıyor ve kalabalığa karışmak için ellerinden geleni yapıyorlardı. aileler fotoğraf albümlerini yaktılar, böylece oğullarının ya da kocalarının güney vietnam için savaştığına dair kanıt olmayacaktı.

    albay tron ngoc toan, 12 yıldan uzun bir süredir komünistlere karşı savaşıyordu ve binh gia muharebesi'nde aldığı korkunç yaralardan sonra hayatta kalmıştı. saygon'un 32 km. doğusundaki bien hoa'da, güney vietnam 4. deniz taburundan arta kalanları komuta ediyordu. üstü olan general çoktan gemiye binmek için rüşvet vermiş ve ülkeyi terk etmişti. amerikalı bir dostu, toan'a ülkeden çıkması için ısrar etmişti ama toan reddetti. ölmek istiyordu ama hala saygon'da olan ailesi, 4 ve 9 yaşındaki çocukları aklındaydı, yani ölemezdi. bu sebeple yanlarına dönmeye çalıştı.

    güney vietnamlı bir polis memuru, güney vietnam'ı savunurken ölen askerleri onurlandırmak için dikilmiş olan heykelin önüne gitti. anıta selam durdu ve bir süre orada bekledi, sonrasında da kendisini kafasından vurdu. yıllar süren savaş karmakarışık duygular bütünüyle bitiyordu.

    "sen gittin, üç vakit geçti ve asla dönmedin."

    kuzey vietnamlılar ne zaman bu şarkıyı duysa göz yaşlarına engel olamazlar. savaş nihayet bitiyordu ama geride bıraktıkları silah arkadaşları, hala akıllarındaydı.

    "gelecekte bir politikacı, herhangi bir sebeple bu ülkeyi savaşa sürükleme ihtiyacı hissederse, arlington'a, buraya gelebilir ve duyurusunu mezarlıkta şurada bir yerde dikilip yapabilir." -muhabir david brinkley

    vietnam savaşı 1945'ten 1975'e 30 yıl sürdü. eve dönebilen kuzey vietnamlı asker sayısı ise çok azdı. eve dönüp annelerine sarılan askerler, komşularından dönenler olmadıkları için tek bir kutlama dahi yapamadılar. savaşı kazanmışlardı ama o kadar fazla genci kaybetmişlerdi ki, dönenler için katıksız bir mutluluk dahi duyamadılar.

    vietnam'da komünist parti galip gelmişti ana vietnam halkında da kutuplaşmalar yerleşmişti. askeri bir zaferle ülke birleşmişti ama genel anlamda asla birleşemediler. denediler ama başaramadılar. savaşın sonunda herkesin korktuğu büyük bir toplu kıyım yaşanmadı. fakat kırsal bölgedeki yüzlerce insanın kişisel veya siyasi intikam sebebiyle öldürüldüğü düşünülmektedir. thieu rejimine hizmet veren generallerden sıradan halka kadar bütün insanların yeniden eğitime tabi tutulması gerekiyordu. gönüllü askerler 3 gün, subaylar ise 1 ay kamplardaki eğitimlere katılacaktı. basın kamplardan bahsederken kısa süreli olduğunu yazıyordu ve kimse hapis olduğunu yazmamıştı ama kamplara gönderilen yaklaşık 1 milyon eski güney vietnam asker ve sivilleri çok uzun süre orada kaldılar ve denetlendiler. arvn askeri mezarlıkları buldozerlerle yıkıldı veya kapatıldı.

    komünist yönetim eski rejimin izlerini silmeye çalışırken, savaşta evlatlarını kaybeden güney vietnamlıların yas tutmalarına izin vermedi. bu hareket, günümüze kadar süren bölünmeye neden olmuştu. kazananlar kaybedenlere hoşgörü göstermeyeceklerdi. tek bir ülke olmuşlardı ama aslında vietnam daha önce hiç böyle bölünmemişti.

    vietnam 30 yıllık savaşın ardından harabeye dönmüştü. kuzey ve güney'de yaklaşık 3 milyon insan öldü. yaralıların sayısı ise daha fazlaydı. amerikalı askerlerden olma binlerce çocuk terk edilmişti. köylerin yeniden inşa edilmesi ve toprağın temizlenmesi gerekiyordu. şehirler mültecilerle dolmuştu. milyonlarca işsiz vardı. başkan ford vietnam'a ekonomik ambargo dayatıyordu. washington yeni vietnam hükümetini tanımayı reddetti.

    fakat le duan ve komünist parti politbüro yetkilileri ise iyimser kalmaya devam ettiler. "bugün karşılaştığımız sorunlar, geçmiştekiler ile kıyaslanamaz" demişti bir politbüro üyesi. le duan, sovyetler birliği yardımıyla bütün vietnam'ı kendi deyişiyle "sosyalist sistemin zapt edilemez karakolu"na çevirmeye kararlıydı. hanoi güneyi ortaklaşa tarıma zorladı, kapitalizmi hemen hemen tamamen ortadan kaldırdı, sanayiyi millileştirdi ve bütün bunların katı komünist sınırlarında yürütülmesi için planlamacılar atadı. sonucu ekonomik bir facia olacaktı. enflasyon %700'e kadar yükseldi ve insanlar aç kaldı. savaş sırasında insanlar zorluğa dayanabilir ama savaş sonrasında olanlar katlanılamaz gibiydi ve stalinst ekonomi ilkelerinin dev hatalarıydı.

    sorunları çözmek için vietnam, kendisini bir kez daha savaşın içinde, bir zamanlar sadık müttefik olan iki komünist güç olan çin ile soyvetler birliği'nin çıkarlarının arasında bulmuştu. kamboçya'daki acımasız çin destekli rejim vietnam sınır bölgelerini bastıktan sonra, sovyetlerin silahları ve teşvikleriyle vietnamlı askerler, 1978'de sınırı geçip rejime saldırdılar. beyhude geçen on yıllık kontrgerilla harekatını takip eden, vietnam'ın vietnam'ı diye adlandırılan savaş ile kamboçya rejimi yıkıldı. savaş bitmeden önce, vietnam 50.000 kişi daha kaybedecekti. yaklaşık olarak amerikalıların vietnam savaşı'nda kaybettikleri sayıya denk gelen bir rakam olması ise manidardı.

    bu sırada komünist çin, kamboçya'yı işgal ettiği için vietnam'ı cezalandırmaya ve moskova'ya, güneydoğu asya'da tam yetki alamayacaklarını göstermeye kararlıydı. vietnam'ın kuzey bölgesine taarruz amacıyla 85.000 çin askeri gönderildi. vietnamlılar onları püskürmeden önce, sınır boyunca uzanan bölgeleri tahrip ettiler.

    eski saygon rejiminin destekçileri, kamboçya sınırı boyunca savaşan yeni rejimin mültecileri ve yeni rejimin özellikle sert davrandıkları vietnam'daki çin kökenlilerden oluşan 1.5 milyon insan vietnam'dan kaçmaya çalıştı, deniz yolunu kullanan yüz binlercesi öldü ve denizden sağ kurtulanlar güneydoğu asya'daki diğer ülkelerin mülteci kamplarında büyük acılar yaşadılar ama yaklaşık 400.000 kadarı sonunda abd'ye ulaşabildi. neredeyse her eyalete yerleştiler. amerikan vatandaşı olabilmek için hevesliydiler ama özellikle göçen ilk neslin vietnam özlemi hep kalplerinde kaldı. yaşlanınca vietnam'a dönüp orada ölmek istiyorlardı ama gidemediler, oradakileri gücendirmek istemiyorlardı.

    antik yunanlar'ın "kutsal delilik" dediği şey, savaşın kendisi kadar eskiydi. buna, amerikan iç savaşı'nda "asker yüreği" dendi, birinci cihan harbi'nde "savaş bunalımı" ve ikinci harp'te "savaş yorgunluğu" olarak nitelendi. vietnam'dan sonra ise "travma sonrası stres bozukluğu" adını aldı.

    nisan 1981'de, mimar ve heykeltraşlardan oluşan bir panel, washington'ın dışındaki andrews hava kuvvetleri üssündeki bir uçak hangarında toplandı. 1.400'den fazla başvuru arasından, ülkenin başkentinde yapılacak olan vietnam anıtının tasarımını seçmek için gelmişlerdi. anıtın fikir babası, jan scruggs adındaki inatçı bir gaziydi. kaybedilen bütün amerikan askerlerinin isimlerinin yazacağı bir anıt yaptırmak istiyordu. diğer gazilerle birlikte, vietnam gazileri anıtı fonu adında, kâr amacı gütmeyen bir organizasyon kurdu ve para toplamaya başladı. sonucunda, 650.000 kadar amerikalı 8 milyon dolardan fazla katkı sağlamıştı. uzmanlar, bu anıt seçimi için 1026 numaralı başvuruyu seçtiler.

    yale üniversitesi'nde mimarlık okuyan 21 yaşındaki çin göçmeni maya ying lin'in kazanan tasarımı, siyah granitten yapılan, bir tepeye gömülmüş ve savaşta ölen 57.692 erkek ile kadının isimlerinin yazılı olduğu iki uzun üçgeni içeriyordu.

    "genel fikrimde bir yolculuğu tanımlamak istiyordum. ölümü tecrübe edebileceğiniz bir yolculuk. izlemek zorunda kalacağınız, asla ölülerle birlikte olmayacağınız bir yolculuk. şöyle diyeceğiniz bir şey olmayacak, 'her şey yolunda. her şey bitti.' çünkü bitmedi."

    savaşla ilgili farklılıklar, insanların tasarım hakkındaki hislerini etkiledi. savaşın ahlaksız ve adalete aykırı olduğunu düşünen bazı insanlar, anıtın bir şekilde savaşı yüceltmek anlamına gelmesinden korktular. diğerleriyse anıtın sade tasarımının, amerikalıların uğruna savaştığı şeyi iyi temsil etmeyeceğinden çekinmişti.

    bir kısım söyle düşünüyordu: "sanatsal algılar umrumda değil. bu anıtın tasarımının ne olduğunu görmek için sanat eğitimine gerek yok. kara bir yara izi. siyah, dünyadaki bütün ırklarda ve toplumlarda üzüntünün, utancın ve yozlaşmanın evrensel rengidir. utançtan saklanır gibi bir çukurun rengi."

    diger bir kısım ise şöyle: "vietnam'daki savaşın akılda kalan görüntüleri nelerdir? bir viet kong gerillası çok yakın bir mesafeden kafasına ateş edilerek infaz ediliyor. çıplak, alevler içindeki küçük bir kız, tozlu bir yolda çığlık atarak koşuyor. bence maya lin, bu tarz görüntülerin ötesine geçmekte haklıydı. o mutsuz zamanın acısını ve çatışmasını basit bir fedakarlık ve sessiz kahramanlık mesajıyla açıkladı."

    maya lin'in tasarımına, gümüş yıldız madalyalı askerlerin anneleri birçok kişi adına böyle konuşmuş ve konuyu kapatmıştı: "bugünlerde vatanseverlik karmaşık bir mesele. ama belki de bu yüzden "v" şeklinde siyah granit çizgiler eğik toprakla nazik şekilde birleşirken, savaşla ilgili insanların katılabileceği tek şeyi iletiyor: ölenlerin hatırlanması gerektiğini."

    13 kasım 1982'de vietnam şehitler anıtı tamamlanıp ziyarete açıldı. bir baştan diğer başa, vietnam'da ölen 58.318 kişinin isminin yazılı olduğu bu duvarda parmaklarını o isimler üzerinde gezdiren şehit aileleri ve gazilerin hissettikleri çok yoğun duygulardı. duvarda yazan her bir ismin yanında adı yazmayan bir aile de vardı, savaşın hayatlarını paramparça ettiği aileler. duvarda sadece ölenlerin isimleri yazıyordu, sağ dönen gazilerin isimleri yoktu çünkü duvardaki isimler bu savaşın asıl kurbanlarıydı ama o gaziler için duvara gitmek ve silah arkadaşlarının isimlerini okumak bile başlı başına bir muharebeydi. duvarı ziyaret eden eski savaş karşıtları bile, o askerlere söyledikleri için pişmanlık duyuyorlardı. anıtın üst kısımlarında oğullarının adlarının yazdığı yerlere erişemeyen şehit anneleri, yardım alıp oğullarının isimlerine dokunuyorlardı. yaşlı gözlerini iki tarafa çevirdiklerinde fark ediyorlardı ki, oğulları yalnız değildi ve hiçbiri unutulmamıştı. bu anıt vietnam'ı ve yitirdiği oğulları amerikan halkının aklına kazımıştı.

    abd her ne kadar vietnam ile diplomatik ilişki kurmayı reddetse de, 1985 yılı itibarıyla vietnam gazileri vietnam'a dönüp savaştıkları yerleri ziyaret ediyor ve eski düşmanlarla tanışıyorlardı. her iki tarafın savaş gazileri bir araya gelip savaşı arkada bırakmak ve ilişkileri düzgün bir şekilde kurmak için çabaladılar. abd hükümeti 2.500 kayıp amerikalıya ne olduğu açıklanmadan bunu yapmayı reddetti ve hanoi de kendi 300.000 kayıp askerinin akıbeti konusunda diretti. ancak bölgedeki hareketler ve gazilerin ön ayak olduğu sıkı ilişkiler, bu 30 yıl boyunca savaşmış olan iki ülkeyi yakınlaştırdı. sorunları görenler gaziler olmuştu; kanlarını muharebe alanında döken, sonrasında da memleketlerine dönen gaziler.

    le duan 1986 yılında vefat etti. halefleri doi moi dedikleri, daha pragmatik ve daha reformcu bir ekonomi politikasını desteklediler. soğuk savaş'ın sona ermesi ve sovyet yardımlarının kesilmesiyle birlikte, hanoi nihayet abd askeri ekiplerine kalan amerikalıları bulmak için yardım etmeye başladı. normalleşmenin mimarı vietnamlılardı. normalleşme süreci, vietnam komünist partisi'nin dünyaya katılmak için gerçekleştirdiği bir stratejiydi. abd ise durumu zorlaştırıyordu ve kamplardaki esirlerin salınması ile kayıp amerikan askerlerinin bulunması gibi talepleri vardı.

    1994'te vietnam abd'nin taleplerini karşıladıktan sonra, abd vietnam'a uyguladığı ambargoyu kaldırdı. tam normalleşme ise sonraki yıl uygulandı. abd'nin yeni büyükelçisi, hanoi'de 6 yıl savaş esiri olarak kalan pete peterson idi.

    2000 yılının kasım ayında, başkan bill clinton vietnam'ı ziyaret etti. richard nixon'ın 31 sene önce abd askerlerini orada ziyaret etmesinden sonra, ülkeyi ziyaret eden ilk amerikan başkanıydı.

    "bir zamanlar hayal edileni artık şu an dile getirebiliriz. bugün birleşik devletler ve vietnam ortaktır. düşünce ve duyguların değişebileceğini, farklı bir geleceğin mümkün olduğunu, geçmişin esiri olmayı reddederek gösterdik." -başkan barack obama 2016, hanoi ziyareti konuşması

    amerikalı ve vietnamlı savaş gazileri, 1985'ten bu yana sürekli görüşüp birlikte vakit geçirmekten çok mutlular. her ne kadar vücutlarında yaralar, şarapnel parçaları ile mermiler bulunsa ve kayıp uzuvları olsa da, düşmanlıkları ve geçmişi arkalarında bırakmışlardı. hepsi artık birer dede olmuştu ve bir zamanlar çığlıklar atıp üzerlerine atladıkları o adamların ne kadar nazik ve sevecen olduklarını fark etmişlerdi. birbirlerine korku ve acı dolu hikayelerini anlattılar, kaybettikleri silah arkadaşlarını andılar ve bir nebze de olsa huzura erdiler.

    vietnam'da toprak büyük ölçüde iyileşti. eski düşmanlıklar büyük ölçüde geçmişe gömüldü fakat izleri daima kalacaktı. amerikalılar ve vietnamlılar, agent orange zehrinin dünyada zehirlediği yerleri temizlemek için birlikte çalıştılar. toprağa gömülü patlamamış kovanlar, hala her sene can kaybına neden oluyor. vietnam'ın kuzeyindeki yaşlı anne ve babalar, oğullarına ve kızlarına ne olduğunu öğrenmek için hala güney'e gidiyorlar. her gün vietnam ordusunun telefonları çalıyor ve arayan kişiler hala kızları ile oğullarını soruyorlar. birçoğu asla bulunamadı. vietnam savaşı kuzey vietnam tarafı için kahramanlık dolu bir destandı ama aynı zamanda büyük bir trajediydi. vietnam için savaş artık bitmişti ve bundan bir ders çıkarılması en önemli şeydi. odaklanmaları gereken yegane şey uğruna canlarını verdikleri özgür bir yaşam ve gelecekti.

    abd vietnam'ı 1975'te terk ettiğinde kendisinden şüphe etmeye başlamıştı. şüphe hissi amerikalılar için oldukça yabancı bir duygudur çünkü kendilerinden asla şüphe etmezlerdi. vietnam savaşı, abd tarihindeki en acı, en yıkıcı ve en bölücü ikinci savaş olmuştu. savaş boyunca büyük dersler çıkarılmış ama sonra hemen unutulmuştu. uçurumlara köprüler kurulmuş, sonra bir bir yıkılmıştı. eski sırlar açığa çıkmış, yenileri ise gizlenmişti.

    kuzey vietnam askerleri özgürlükleri için yıllarca direndiler, savaştılar, öldüler, öldürdüler, ormanlar içinde yattılar, yıllarca ailelerini görmediler ve gelecek için kendilerini feda ettiler.

    amerikan askerleri, hatıranın ağırlığını paylaştılar. başkalarının dayanamayacağı şeyleri kabullendiler. genelde yaralanmış ve bitkin halde birbirlerini taşıdılar. satranç takımlarını, basketbol toplarını, vietnamca-ingilizce sözlüklerini, rütbe nişanlarını, madalyalarını, davranış kurallarının yazılı olduğu plastik kartları ve arasında sıtma ile dizanterinin olduğu hastalıkları; bit, saçkıran, sülük, çeltik yosunu ve çeşitli küfleri taşıdılar. köy köy ilerleyip tepe tepe sessizce yürümenin zorluğunu taşıdılar. muson yağmurlarını, atmosferi, ormanlarda ve çeltik tarlalarında yürümenin ağırlığını taşıdılar. toprağın kendisini taşıdılar; vietnam'ı.

    vietnam savaşı anlamsız ve geri alınamaz bir trajediydi. ama savaşın içindeki küçük hikayelerden büyük dersler çıkarılabilir; cesaretin, dostluğun, silah arkadaşlığının, anlayışın, dürüstlüğün, karar alma yetisinin, affediciliğin ve nihayetinde uzlaşmanın hikayeleri...
  • bu savaş esnasında batı gazetelerinde vietnamlılar, kafalarında koni şapkaları ve çekik gözleri ile ebleh ebleh bakan tipler olarak karikatürize ediliyordu. enterasandır daha önce afrika sömürülürken de, siyahlar kafalarına kemik bağlamış yamyam dansı yapan baldırı çıplaklar şeklinde karikatürize edilmişlerdi.

    şimdi aynı şekilde, ırak'a ve muhtemelen iran'a karşı bir saldırı durumu var ve müslümanlar batı medyasında** saldırgan, terörist ve geri insanlar olarak karikatürize ediliyorlar. ne diyelim, oryantalizm, emperyalistlerin her zaman önemli bir silahı olmuştur.
  • amerikan tarihi dersinde hakkinda hazirladigim raporun icinde
    1- amerika birlesik devletleri neden vietnam'a gitti? ( efendim, ders kitabimizda komunizm korkusu, komunizmin yayilimini engellemek ve insanlara yardim etmek yaziyor- yani cevabi verilmis bir soru)
    2-eger yardim etmek icinse, vietnamli insanlar yardim istedi mi ?
    3- eger istedilerse, savas bir yardim midir ?
    4- yardim silahlarla mi yapilir? yardim oldurmek midir?
    5- eger yardim istemedilerse amerika nasil istemeyen birine yardim etmeye kalkisir ?
    seklinde ard arda siraladigim sorular yuzunden 1063 puan ustunden 507 aldigim rapor.

    puanimi gorup kipkirmizi ya da mosmor olduktan sonra, bir vietnam gazisi olan, dersin profosoruyle konusmaya gidiyorum..
    biz onlara yardima gittik, diyor. hic boyle olsun istemezmis.
    salak numarasina yatiyorum.. -yani bunlarim hepsini komunizmi engellemek icin mi yaptiniz ? diye soruyorum.
    evet, evet diyor. oylesine emin kendinden. bir orada baris kuracaktik.
    -haa irak'a yaptiginiz gibi.
    evet diyor. o gunun gazetesinde irak savasi preview'i var. bir asker, bir irakli cocuga oyuncak veriyor.
    -peki bir seyi anlamiyorum, profesor diyorum;
    -o kadar yil kaldiniz, savastiniz- komunizmi engellemeye calistiniz, ama basarili olamadiniz ve geri cekilme karari aldiniz.peki neden geri cekilme kararina siddetle karsi cikti bazi insanlar.hawks.
    sanki bir aptalim, yuzumde anlamayan ama dusunceli bir ifade.
    ama profosor sasiriyor
    -yani kazansaydiniz nolcakti ? diye soruyorum.
    -sey mey tiy miy, orada bir adalet bir duzen kuracaktik. tipki iraktaki gibi
    -irak'tan petrol aliyor musunuz ? diye soruyorum
    -bilmem. diyor.
    yeme beni profesor gibisinden bakiyorum yuzune, hani o kadar da salak degilim?
    -muhtemelen diyor. anlasiyoruz.

    iyi niyetime derste birakmiyor beni. o bir vietnam gazisi. kazansalardi ne olacagini hic dusunmemis.
  • tarihe kısaca ho amcanın ,sam amcanın eline verdiği savaş diye geçmiştir.
  • beyaz adamın yeni dünya'ya gelip kızılderili adamı öldürdükten sonra siyah adam'ı afrika'dan getirerek onları çalıştırdıktan sonra gücünü sarı adam'ı öldürmek için kullandığı savaştır.
  • vietnamda ölen abd askerleri için "bira içmek için ehil değildiler ama ölmek için yeterince yetişkin sayıldılar" ifadesi de mevcuttur.
  • usa'nın ebesininkini gördüğü, büyük protestolara neden olan, daha sonra filmlere hedeye hodoya malzeme olan savaş.
  • her ne kadar kağıt üzerinde "abd boyunu ölçüsünü aldı" vietnam abd'yi püskürttü" içerikli beyanatlarla savaş bir şekilde vietnamlıların kazanç hanesine hibe edilse de,şu bir gerçek ki abd'nin en fazla bir süre itibarının sarsılmasına sebebiyet veren ve vietnam sendromu ile hayatı kararan bir öbek asker yaratan bu savaş,cephenin diğer yanındaki vietkongluları ise kelimenin tam anlamıyla yıkmıştır.
    gerçekten de abd için bir karın ağrısından öte gitmez iken vietnam için mutlak bir yıkımdır vietnam savaşı..sovyet rusya ile abd'nin "tepişmesi" sırasında ezilen çimendir vietnam..amerika'nın kaybı on binlerle ifade edilirken kuzey vietnam milyonlarca insanını kaybetmiştir ve bunların önemli bir kısmı da aslında amerika diye bir ülkenin varlığından dahi bihaber olan vietkong köylüleridir..

    olayın iç yüzü böyleyken bu uğursuz savaş,neden-i ehemmiyeti meçhul bir şekilde uzuvlarını-hayatlarını kaybeden amerikalı askerler için de çok acı bir savaştır..soğuk savaşın en dondurucu günlerine denk gelmesi açısından bu savaşa giden amerikalı gençlerin aklını çelen şey,orduya yazılarak biraz prestij sahibi olmaktı..çünkü ordu,o dönemler kendini cazip kılmak ve gençleri kendine çekmek için büyük çabalar gösteriyordu..ayrıca dönemin işsiz ve paraya muhtaç olan gençleri için de "kolay para" demekti ordu..ama evlerinde yaptıkları hesap vietnam'a uymadı hiç..

    vietnam'da,amerika'dan binlerce mil uzakta neden savaşıldığına anlam veremeyip büyük tepki gösteren geniş bir kitlenin oluşması da gecikmedi amerika'da..onların varlığı ordunun vietnam'daki çuvallamalarıyla birleşince gaziler ülkeye döndüğünde ne saygı bulabildiler ne de itibar..bir hiç uğruna hayatlarını kararttıklarını idrak eden bu insanlara holywood'un epik ve düzmece savaş destanları da ilaç olamadı..(bkz: vietnam sendromu)
    yine de gerçeği tokat gibi insanın suratına çarpan born on the 4th of july ya da platoon gibi filmler de çıktı holywood'dan..

    iki tarafa da yıkım ve acı vermişti vietnam savaşı..ama bir tarafın temellerini yıkan,diğer tarafın ise sıvalarını çatlatan bir savaştı..
  • toplum evrimi acisindan belkide en onemli savas.68 devrimini baslatmisitr.john lennon,jimi hendrix ve muhammad ali savasi protesto edip binlerce gencin de savasi protesto etmesin ve cicek cocuklarin olusmasini saglamistir.(bkz: peace)
hesabın var mı? giriş yap