• bir müzik eserini icra eden sanatçının ya da icra ettiren orkestra şefinin, o eseri bestecinin düşünce ve duygularına uygun olarak sunma amacıyla uyguladığı duygusal davranışın ve bilimsel inceleme sonuçlarının tümü.
  • eğitimin 21. yy'da yaptığı en büyük yanlışlardan biri; yanılmaya denemeden daha hoşgörülü yaklaşması. hata yapma lüksü(?) ve reyon kültürünün sıkıştığı alanda dinlenilen her yorum ve kullandığı dil lokal anestezi etkisi yapıyor.

    cümlelere amk ile başlamamak için gösterilen direnci hala asil buluyorum. gerçek ve köklü yorumların getirdiği devrimle; başkalarının alım gücü yükseldikçe irtifa kaybeden yaşam benim olmamalıydı.
  • türkiye'de içine bolca arsenik enjekte edilmiş, yanlış anlaşılmış tuhaf bir garipçilik akımıyla, şuursuzca önüne gelen bilgi ve anlamla çiftleşen beyan.

    bir ülkenin eğitim seviyesini şemalandırmak için, soru sormaktan öteye geçemeyen, yanlış bağıntılar kurarak bilgiye ihanet eden, yeniye hizmet edemeyen hiyerarşi ve görevleri görmek yeterli.

    hüdhüd kuşunun nesnel bir ulema olduğunu düşünmek ve hüdhüd kuşu üstüne zekice espriler yapmak...

    sınıfa giriyorsun, gürültü içeri sığmıyor. tüm kuşları susturdun, iç sesleri otorite tanımıyor, ilgisiz olduklarını görüp, hepsini özgür bırakıyorsun.
  • (bkz: grup yorum)
  • (bkz: yorum yok)
  • (bkz: yorumsuz)
  • post scriptum: (bkz: #75102529)

    metnin içerdiği bilgiler, bu bilgilerin arasındaki ilişkiler ve bu ilişkilerin paradoksları üzerinde düşünebilmek ve bir yorumda bulunabilmek için, metni anlamak gereklidir. yorum yapabilmek için, anlamak ve anlatmak kavramlarının dolayımından geçilmelidir. yalnızca keşfedilmek için orada duran bilgi, yalnızca anlamanın vuku bulması yoluyla ve anlamanın kendisinde gerçekleşir. bunun yanı sıra, metinlerin aktardığı şeyi anlamamızı sağlayacak olan pek çok arka plan bilgisine de ihtiyaç duyabiliyoruz. bu sebeple, yorumun gerçekleşmesi için, yorumcuda gerçekleşen sübjektif süreçlerin de bilgiyi özümsemekte yeterli olması gerekiyor. bu arka plan bilgisini ve subjektif süreçleri görmezden gelmek, ancak insanları cahil yerine koymakla mümkün olurdu.

    üç kişilik bir insan topluluğunun, tek başına bir bireye karşı, sağduyudan biraz daha ödün veren, fakat politik açıdan ondan daha güçlü bir yapı olduğunu kabul edebiliriz. burada sağduyu, kilit kelimedir. ingilizler'de benzeri bir ifade, "common sense" ifadesidir, fakat onda da, buradaki sağduyuda olmayan, toplumsallık vurgusu söz konusudur. bizim sağduyumuz, daha çok, "aklıselim" ifadesine yakındır; bu aklın "selim" olduğunu söyler, fakat bu iyi akıl üzerinde anlaşanların kimler olduğu konusunda bir itirafta bulunmaz. ingilizce'de, bir "ortak duyu" vardır. eh, türkiye'de, oradakinden çok daha güçlü bir "sağduyu" vardır, fakat bu genellikle, aklıhabis bir duyudur. fazlaca lince meraklı, asıp kesen, sıcakkanlı ve kontrolsüz bir duyudan söz ediyoruz (bkz: linç). bizler, bu duyunun algılayabileceği düzeyden konuşmaya çabalarken; hatta bu duyudan puan toplamaya çabalarken, aslında bu duyuyu sürdürmekten başla bir şey yapmıyoruz. başka bir deyişle, o kafalar o terimlere basmadan, maalesef toplumsal bir dönüşüm söz konusu olamayacak. tamamen kendi arka plan bilgilerime dayanarak düşündüğümde, insan beyninin, yeni nöral ağlara, yeni bilgi ilişkilerine verdiği tepkinin, yeni sosyal ağlara ve yeni politik yaklaşımlara yol açabilecek bir potansiyelde olduğunu seziyorum.

    yani, ikili kodlardan oluşan bilginin, bir cihazdan başka bir cihaza aktarılmasından söz etmiyoruz. alıntı, tekrar ya da palimpsest değil bahsettiğimiz şey ki palimpsest olsa hiç değilse parşömenin ruhundaki tarihi okuyup bir şeyler öğrenebilirdik. tedirginlik yaratmayan bir yazın pek çoğunun tercihi olabilir, fakat birazcık verim için, bir yerlerde daemonik tedirginliğin de olması gerekir. bu çeşitliliği ortadan kaldırma teşebbüsü, başta bu tedirginliğe talep oluşuran kitlesel ruh tarafından bertaraf edilmeye mahkûmdur.

    ***

    iyi bir yorum için gereken ham madde şu iki şeyden en az birine ihtiyaç duyar: çok bilgi ya da çok tecrübe. ham madde yeterliyse bunları işleyecek altyapı ve enerjiyi karşılayan şey, bilinç ve kompozit zekâ seviyesidir.

    tıpkı yüksek teknoloji gibi, artık bilgi her yerde ve her şeyde, istemediğimiz kadar olduğu için, yorumlama eylemi de kompleks bir düşünme sürecine gebedir. tek bir disiplin yeterli olmayabileceği gibi, herhangi bir disiplinde bile yüksek seviyede bilgi gerekebilir. ayrıca bu tip bir yorumu ortalama bir bünyeye yedirebilmek için, asgari düzeyde bilgiyle katkılamak gerekir ki bilgiyi daha rahat taşıyabilelim (bkz: yarı iletken). daha açık bir ifadeyle, kavram kargaşası olmasın, okuyucunun kafası karışmasın diye, bilgiyi düzgün bir mimari ile yükseltmek.

    "samimi yorum" sevdası, 90 dakikalık maçın ardından 3 saat yorum izleyen adamlardaki gibi, esasen haz temellidir. kişi hazza o kadar odaklıdır ki bilgiyle uğraşmak istemez. büyük resmi görme sevdasında da bu yatar, ön yargıda da bu yatar. neden yüksek bilgi seviyesiyle, muhakeme ile, duyguları karıştırmadan, manipüle edilmeden, tıpkı denklem çözer gibi bir şeylere ulaşmaya çalışasın ki?

    hâlbuki "duygusal yorum" öyle mi? senin hayatta kalma içgüdülerinden miras olan; çabucak etiket yapıştırıp adını koyma sevdandan türeyen yorum, hayatını bu kadar kolaylaştırır ve kafanı bu kadar rahatlatırken, neden başka türlü bir şeyle uğraşasın? laboratuvar ortamında böyle davranmamamız, yaptığımız şeyler yanlışlanabilir olduğu için, ebemizin örekesini kolaylıkla görebileceğimizi bilmemizden. yoksa orada da sezgilerimizle ve kabile hayatından kalma "topluluk duygusu" dediğimiz şeyi besleyerek yorumu yapar, geçerdik. geçildi de zamanında. çok sosyal ve çok "insan" insanlar için bazı şeyler can sıkıcı olabilir; bazı insanlar için bilgi, insandan ve insan ilişkilerinden, topluluğun duygusal tatmininden önce gelebilir. kolaya kaçmak yerine tarz meselesi demek gerekiyor bence.

    velhasılıkelam, bilgi vermek asil bir iştir ama aralıksız bir biçimde başkalarını eleştirmek, dedikodu ve kumkumalıkla pek bir ilgisi yoktur. yorum yapmakla "ayar vermek" aynı şey değil. yorum görüntüsü altında, sürekli birilerine "ayar veren", sürekli insanların duruşunda bir eğrilik arayan, bulduğunda ise buna vuran bir insanın temel sorunu, kendine yönelik yapıcı bir eyleme girişemediği için, başkalarına karşı yıkıcı olmasıdır. yapmakla ilgilenmez. yükseldiğini gördüğü her şeye karşı huzursuzluk duyar. haz temelli yaklaşımının sebebi, haz gözlükleriyle baktığında, herkesin, her şeyde görebileceği bir şey olmasıdır. içgüdülere oynamak en garanti yoldur. fakat eleştiri hastalığının altındaki nedeni anladığımı düşünüyorum. çünkü tüm bardaklar kirlenmiş, bütün kül tablaları dolmuş, bütün köşelerde sevişilmiş, metrekarelere sığmayan, apartmanı inleten seks çığlıkları atılmış, sonra ilişki bir sebepten tüketilmiş ve bitmiş. yalnızlık. meşgul olacak bir şey yok. e daha ne olsun ki? mutsuz.

    dünya savaşları başlayıp biterken doğup büyüyen travmatik filozofların, yönetmenlerin ve yazarların bugün bu kadar popüler olmalarının sebebi de bu mutsuzluktur esasında. bunun yanı sıra, travmatik her olay, insanda tırmandığı yerden geçmişine doğru bakma ve anı biriktirme arzusuna sebep olduğu gibi, insanlıkta da durup tarihin yüksekliklerinden geçmişe doğru bakma ve koleksiyon yapma arzusuna sebep olur. koleksiyonculuk bugün de en kolayıdır. sanatçı olamıyorsan, biraz parayla (ya da insanla) küratör olabilirsin. eklektik tarzların imparatorluğunda, eğer topluluğun özgünlüğe ulaşması zaman alacaksa bunun için atılan erken adımlar pek hoş karşılanmaz. bilginin her an her yerde olması hiçbir şey ifade etmez, çünkü değerli olan, insanın bilgi karşısındaki pozisyonudur. bilgi her yerde olduğu için mi gayet çağdaş bir toplumuz, bunu bir düşünmek lazım. bu ezberin bozulması gerekiyor.
  • olaylara tepkinizi bilinç düzeyiniz belirler.

    yağmura yakalanan iki kişiden biri lanet olsun sırılsıklam ıslanacağım derken diğeri bereket yağıyor diye sevinebilir.

    farkı yaratan şey başınıza gelen olayların kendisi değil sizin olayları yorumlama şeklinizdir.
  • "yorum, doğru anlamaktan daha çok, yanlış anlamamak için verilen bir uğraşıdır."

    diyor ihsan fazlıoğlu `ışk imiş her ne var âlem'de/ilm bir kîl u kâl imiş ancak` kitabında. (s. 8)

    bu cümle kafamdaki bazı meseleleri çözmeme yardımcı oldu.

    misal: sosyal bilimlerde yorum esastır. tedavülde pek çok bilgi vardır. önemli olan kişinin bu bilgiyi nasıl yorumladığıdır. kendinize bir yer edinmek istiyorsanız kendinize has bir yorum ortaya koymanız gerekir. yorumunuz ne kadar orijinalse siz de o kadar değerlisinizdir.

    bu durum herkesin bilgiye ve kaleme erişebilir olmasıyla beraber umum için geçerli bir hal aldı. yazdığı her tivit ya da entry ile herkes kendi özel yorumunu ortaya koymakta. her köşe yazısı biricik bir yorum olarak yerini almakta. her roman, her kitap, her makale ayrı bir yorum serdetmekte. sonuç: yorumlar havuzunda kaybolmuş insanlar yığını. üstelik yorumların esas aldığı net bir kıstas da yok. yorum bugün böyleyken yarın şöyle olabilir. bugün şu doğruyken yarın bu doğru olabilir. tabii olarak bu yorumlar dehlizinde hakikat arayışı da imkansız bir hâl alıyor.

    yukarıdaki cümle imdada yetişiyor: yorum nedir; amacı nedir; hangi yorum sahihtir? cevap veriyor: yorum yanlış anlamamaktır; amacı yanlış anlamamaktır; yanlış anlamayan yorum sahihtir.

    teşekkürler ihsan fazlıoğlu.
  • (bkz: yorum yorar)
hesabın var mı? giriş yap