• auckland aslen bizim marmaris'e benziyor. tamamıyla bir liman şehri . şehirde milyonlarca koyun var. halkının büyük bir çoğunluğunun geçim kaynağı bu koyunların yünleri. dünyanın en iyi işlenmiş , en ince yünlerini üretiyorlar. zamanında yetersiz nüfus nedeniyle ciddi meblağ karşılığı çinli vatandaşların ülkelerine göç etmesine müsade etmiş bir şehir. fakat şu anda göçmenler nerdeyse yerli nüfusla aynı sayıya ulaşmış. güzelim sokaklar sarmısak ve susam yağı kokuyor.
    şehirde genel olarak kaldırım yok. kaldırıma da ihtiyaçları yok.
    fiziki yapısı volkanik olduğu için hala aktif durumda volkanları bünyesinde barındırıyor. hali hazırda 43 adet non aktif volkanik dağ var. muazzam yeşil bir şehir. bilindiği üzere yüzüklerin efendisi filmi genel olarak bu şehrin sahillerinde çekilmiş.
    bu şehrin diğer adı city of sail... yıllardır üst üste america s cup bu şehirde düzenlendiği için halkın hayvancılıkla uğraşmayan diğer yarısı yat turizimciliği ile geçiniyor. turiste çok alişik bir şehir, son derece saygılı ve huzurlu bir halkı var.
    şehrin 3 ayrı limanı bulunuyor. 3 limandaki kayıtlı toplam tekne sayısı 4500-5000 civarında. neredeyse yaşayan her ailenin bir teknesi var. şehrin orta göbeğindeki skytower kulesi en yüksek binası. 231m uzunluğunda isteyenler bu restaurantın 220. ci metresinden asfalta bungee jumping yapabiliyor.

    tüm gün yaz kış hava puslu gibi. fakat puslu olmasına rağmen kavurucu sıcağa sahip. saniyelik tropik yağmurlar yağabiliyor.
  • cinli, irakli, iranli bilumum girisimciler tarafindan turk yemekleri kisvesi altinda turkish cafe, turkish takeout gibi isimlerle acilmis bir suru lokantasi olan sehir.
  • kiwi komedyen guy williams, auckland'da dolanan turist otobusunun pesine takilip, reklami yapilan 14 adet duragin nereler oldugunu inceliyor. nitekim auckland'da gezecek 14 adet yer var mi, muallakta.. auckland's 14 big attractions

    su videonun auckland'i baya iyi anlattigini dusunuyorum. durum aynen bu.

    yeni zelanda zaten genel olarak gereksiz pahali, ada ulkesi malum, hersey uzak yollardan geliyor, dandik bir sey bile pahali oluyor. ozellikle konser, gosteri filan gibi etkinlikler cok pahali, cunku burada cok az insan yasiyor, buraya gelmeye zahmet eden insanin masrafini cikarabilmek icin bileti pahaliya satmasi gerekiyor.

    tarih desen, zaten cok o da yok. avrupa'da filan sokakta yurursun, eski binalar, tarihi mekanlar gorursun, burada yok. maori kulturunu tanimak cok guzel ama, ona laf yok. fakat o da muzeler ve sehir disi aktivitelerle sinirli.

    auckland cirkin de bir sehir. sevimli sevimli evler, dukkanlar, cafelerle dolu, yurumesi keyifli yollar filan yok. bir kac ufak caddesi var, kendilerinin cok buyuk zannettikleri (ponsonby, queen st, new market) onlar da ne bileyim bir ankara 7. cadde kadar dolu degildir yani. oyle kizilay taksimle filan kiyaslamiyorum bile. o 2-3 ufak cadde disinda insanin agzinda baya endustriyel bir tat birakiyor sehir. hep sanki fabrikalar, buyuk depolar, otomativ sirketleri, otoyol ustu alisveris merkezleri ve suburblerden olusuyor.

    yani icinde dolasmasi keyifli degil, cafe kulturu yok, kahveni al arabana bin git kulturu var, toplu tasima rezalet zaten illa araban olmak zorunda, yuruyerek bir yerden bir yere gitmek keyifli degil, cogu zaman da imkansiz zaten. hep otoyol tadinda yollar, sehir cok genis, herkes mustakil evde oturdugu icin mesafeler uzak. bar kulturu yok (bar var ama hem erken kapaniyor hem de sokaklar erken uyuyor, oyle o bardan cikip bu bara gidelim gibi bir ortam olamiyor).

    bu kadar kotu yanini soyledikten sonra guzel yanlarini yazayim.

    sehre yakin cok sayida plaj var. 45dk - 1 saat arabayla gidilecek mesafede cidden guzel deniz kenari yerler var hep. bizdeki plaj kulturu yok, her sey dogal. plaja gittiginde oyle cafe, bakkal, semsiye, sezlong filan yok. baya doganin icine gitmis oluyorsun, ne lazimsa kendin goturmen gerekiyor. ege-akdeniz'den gelen insani cok hayalkirikligina ugratacak bir deniz var. bulanik yesilimsi. yani temiz kesin, ama ege'nin, akdeniz'in kristal suyu yok. okyanus bir de sonucta, dalgali, ruzgarli genelde. auckland'da zaten havanin guzel olacagina da guvenemiyorsun bir turlu, mevsimine gore 5dk'da bir hava degisiyor bazen bu asiri gercek bir sey.

    ha guzel yonlerini yazacaktim.. plajlar var yakin mesafede. istersen her haftasonu plajdasin yani.

    sehir icinde buyuk parklar var bolca. kucuk parklar ise her kose basinda. buyuk parktan kastim, bir ucundan bir ucuna yurumenin butun gun surecegi, arada cangilin icinde yuruyorsun hissi veren parklarin sehrin gobeginde olmasi. oyle dev, oyle salmislar buyusun. bizim turkiye'de park'tan anladigimiz acik agacli, cimlik alan ise her kose basinda var. tabi otoyol'dan cikip suburblere girdiginizde. benim evin cevresinde 10dk yurume mesafesinde 3 tane farkli park var, kopek gezdirmek o yuzden baya keyifli oluyor.

    evler mustakil oldugu icin herkesin bahcesi var zaten. yani soyle cafeler, dukkanlarin oldugu bir sokakta yurumek mumkun degil ama sevimli bahcelerle bezeli, temiz, duzenli sokaklarda yurumek mumkun.

    parklar, bahceler ve plajlar disinda auckland'in guzel olan birseyi gelmiyor aklima. dedigim gibi, arabaniza binip parka ya da plaja gitmezseniz genelde otoyol, endustriyel bir his veriyor insana sehir. asagi yukari dukkanlara gire cika, barlara cafelere gire cika yurunecek keyifli caddeleri sokaklari yok, 1 adet bulunan muze disinda tarihi herhangi bir sey de yok. sosyal, kulturel aktivite de yok.

    genel olarak yeni zelanda boyle. ama daha cok sosyal kulturel aktivite, cafeler, degisik dukkanlar, orijinal seyler icin wellington cok daha guzel bir sehir.

    is imkani konusunda da opsiyonlariniz auckland ya da wellington. onun disinda is bulmakta baya zorlanirsiniz. hasbel kader hamilton'da filan is bulsaniz mesela, hamilton'in tamami bizim bi beylikduzu etmez.

    trafik konusunda bazen auckland haddinden fazla geriyor insani. sehrin dizayni sanki cok daha az sayida insanin yasayacagi varsayilarak yapildigi icin, bazen bir yerden bir yere gitmek icin sadece 1 adet yol oluyor ve o yol is cikis saati elbette tikaniyor. bir istanbul'la filan asla kiyaslanmaz ama istanbul'da mesela gidebilecegin ara yollar, arka yollar oluyor, dolmus, tramvay, metro, metrobus, vapur gibi trafik atlatma opsiyonlari oluyor, burada oyle bir sey yok. o arabada oturuyorsun. ciddiyim, burun kivirmayin, newmarket'ta otobuste, 20metrelik mesafeyi yarim saatte gitmisligim var, otobusten inip yuruyeyim bile diyemedim, otobus illa duraga yanasacak da indirecek, disarida beni bekleyen esime camdan el sallayarak hapis oturdum iceride.

    aslinda bu olay yeni zelanda'nin isguzar kuralciliginin da cok iyi bir ornegi. burada her sey kurala kaideye cok uygun, isguzarlik derecesinde. turkiye' de olsa sofor der ki, duraga cok yakinim, niye bu insanlari hapis tutuyorum, acayim kapiyi insinler. burada o olmuyor, illa durakta indirecek. o yuzden boyle sacma durumlar olusuyor bazen.

    saglik konusunda da benzer isguzarlik var tabi. once gp (general practitioner - aile doktoru) goruyor seni, ona gore yonlendiriyor. bunun sana kaca mal olacagi biraz vize durumuna bagli. auckland yerlisiysen ve oturumun varsa 15-55 dolar arasi. eger burada bir kaza sonucu yaralandiysan filan, acc ucretsiz tedavi ediyor seni, vizene bakmaksizin.

    ama basima gelen bir seyi anlatmak istiyorum, kulak iltihabi oldum. gp'ye gittim, antibiyotik vermedi. 3 gun sonra agridan bogurerek agliyordum, yine gittim, yine antibiyotik vermedi. antibiyotik receteli, gidip kendim de alamiyorum. bi 1-2 gun sonra iltihap kana karistigi icin yuksek ates ve intihar istegi uyandiran agriyla tekrar gittim, 'oouuvv cok kotu olmus, biz tedavi edemeyiz' diyip hastaneye yolladilar beni. hastanedeki doktor cat diye cikarip antibiyotigi verdi, baska da bir sey yapmadi. kapidan cikarken resepsiyona ugrayip 'bir borcumuz yok di mi?' dedik. kadin arandi tarandi, bakindi, '450 dolar' dedi. bu mudur medeni ulke? haliyle biz 'yav manyak misiniz kardes??' filan derken kadinin bizim tipimize bakip kendi kendine vizesiz oldugumuza karar verdigini anladik. 'biz burada oturuyoruz, oturumum var' dedigimde, 'ha o zaman beles' dedi. bi antibiyotik almak icin cektigim aciyi ben bilirim, ustune de bana 450 dolar fatura cikarmalari kafalarina gore... ilk gittigim doktor cikarip antibiyotigi verseydi bunlarin hicbiri olmayacakti. ama son ana kadar antibiyotik vermek istemiyorlar.

    ya da omur boyu hergun almam gereken ilacim. 15 senedir 1 gun aksatmamisim, bitmesine yakin aradim, recete yenilemek icin, doktor demesin mi, kan tahlili yapmadan yenilemem. lan kan tahlili minimum 2 hafta suruyor, ilaci ver, kan tahlilini yine iste ona gore doz ayarlayalim. o da tiroid ilaci yani, boyle tuhaf agir bi ilac olsa anlayacagim.. ittiriboktan tiroid ilaci icin bu naz. recetesiz alamiyorsun, illa doktorun yazmasi lazim. 15 senedir ilk defa ilacimi alamadim, kacirdim.

    bu prosedurlerin niye oldugunu anliyorum ama iste bu durumda ben isguzar kuralciligin kurbani olmus oluyorum. kurallari yuzde yuz uygulamak adina resmen sagligim riske atilmis oluyor.

    ha baska bir bilgi daha vereyim, gece acik eczane yok. baya yok. birgun acil isimiz dustu, hem internetten, hem arabada auckland'i dort done done eczane aradik, gece eczane lazim olursa vay halinize yani. merak edip google'dan bakan olursa medicines to midnight diye bi eczane gorur, 'to midnight' demek, gece yarisi kapaniyor demekmis meger.

    ev kiralari ve ev fiyatlari gecen sene gibi tavan yapti auckland'da. su aralar affordable housing projesi diye hababam ev insa ediliyor. bu durum kiralari biraz dusurecek mi gorecegiz ama genelde zaten insanlar o mustakil evleri arkadaslariyla paylasiyorlar. yani 'flatting' dedikleri bir durum organize ediyorsun. mesela 4 odali ev tutuyorsun, her bir oadada biri oturuyor, kirayi, faturalari filan da bolusuyorsunuz. en uygunu da bu auckland'da. bizde ogrencilerin yaptigi bir is ama burada evli cocuklu ciftler, gayet 40+ insanlar filan da boyle yasiyor yani. normal karsilaniyor. cunku malum auckland. kiralar fantastik.

    ama iyi tarafi da su, kirayi paylasacagin kafa dengi insanlar bulursan, bahceli mustakil evde oturuyor oluyorsun. evler de genelde genisce oldugu icin cok da birbirinizin agzinin burnun icinde olmamis oluyorsunuz. cok rahatsiz edici bir ev arkadasligi olmuyor.

    evden ise, isten eve bir hayat icin uygun sehir auckland. haftasonu da iste parka plaja filan gidersiniz. 60+ yasindaki babam ziyarete geldi de adamin ici daraldi, yapacak hicbirsey yok diye. ev islerine verdi kendini. o kadar da kastik, gezdirelim yedirelim icirelim diye ama adam hakli, cidden yapacak hicbirsey yok, is hayati disinda auckland ustune olu topragi serpilmis gibi bir sehir. bol isgurazlik ve burokrasiyle ugrasacaginiz, arada parka gitmenin sizi yatistiracagi bir yer.

    isin komik tarafi da su ki, kiwiler auckland'dan bahsederken, 'devasa sehir, buyuk metropol, cilgin trafik, kalabaliklarin ustune ustune geldigi caddeler, bir kayboldun mu icinden cikamazsin, seni yutar sehir' filan diye bahsediyorlar.

    'jafa' diye bir terim var, kufur niyetine de kullanilan 'just another fucking aucklander'in kisaltmasi, yani 'sehirli pis ibne' demek istiyor, auckland'lilari parlatilmis ayakkabilari, havali gunes gozlukleri, surekli cep telefonuyla konusan gotu kalkik sehirliler olarak goruyorlar. cunku yeni zelanda'nin cougunlugu ciftliginde calisan, duz yolda kamyonunu suren, atina binen, ayaginda lastik camurlu botla doga'nin icinde yasayan insanlar.

    pie burada en temel ve basit bulup yiyecegin sey. bizdeki pogaca gibi mesela. aciktin mi, hicbir sey yoksa pie satan bir yer bulur, pie alir yersin, bakkalda bile satilir. hic unutmuyorum bir gun sehir merkezinde dolanirken cok korkmus ve kaybolmus gorunen yasli bir cift yaklasti bana, hem tiplerinden hem aksanlarindan 7 gobek yeni zelandali olduklari belli. yorgun ve canlarina tak etmis bir ses tonuyla bana sunu sordular, 'kizim evladim, su allahin auckland'inda bir pie satan dukkan nerede bulunur, allahaskina bir gosteriver bize' diye. etraf restoran filan dolu.

    iste oyle bir sehir auckland, yeni zelanda'nin kalanina kiyasla. yeni zelandalilar da oyle insanlar. o hanim teyze ve bey amcaya da bi pie satan dukkan soyleyemedim. 'su ileride mcdonalds var' filan dedim anca. yani bu pie olayinda tam ne demek istedigimi anlatamadim sanirim ama burada yasayan biri okuyorsa kesin anlamistir. oyle bir kombinasyon auckland.
  • kimi ne kadar ilgilendirir bilinmez de 40 kusur yldan sonra ilk defa kar yagdi bu sehirde. yakin tarihinin en soguk kisini yasamakta sanirim. hayatinda ilk defa kar goren insanlarin deneyimlerini de sicagi sicagina dinlemek te ilgincti.
  • bir gün içinde yağmur kaç kere yağar ve durur? auckland için bu sorunun cevabı "sonsuz"dur. bulutların hızına yetişmek imkansız.

    kış aylarında, güneşin ve yağmurun dakikada 10 defa yer değiştirdiği, gökkuşağının eksik olmadığı diyar.
  • niue'ye giden ucaklar sadece buradan kalkar.
  • guney yarimkure'nin en yuksek yapisi olan sky tower'i barindiran, yeni zelanda'nin en hareketli, en kalabalik ve bir o kadar da pahali sehridir. ayrica sehir sinirlari icerisinde her an patlayabilecek potansiyele sahip irili ufakli volkanik tepeler oldugu soylenmektedir.
  • 2011 dunya rugby kupasi'nin finaline ev sahipligi yapacak olan sehirdir. eden park stadyumu guzeldir, ulasimi acilisi kutlamalarinda problem yasamis olsa da, kolaydir aslinda. sirf bu dunya kupasi icin deniz kenarindaki eski liman yenilenmis ve maclarin buyuk ekranlardan yayinlandigi, insanlarin acik havada ellerinde ickileriyle mac seyredebilecekleri bir ortam yaratilmistir. dunya'da en yasanilabilir sehirler listesinde ilk 10 sirada yer almaktadir kendileri ayrica.
  • gece hayatı, cup village civarında şehir merkezindedir. daha avangart alternatifi k'road'tur.
  • uber yapanlar haftalık $1500 dolar civarında kazandığı, yeni zelanda’nın en kalabalık şehri.

    ailenizin yeni zelandalı yuçubırı olarak tabii ki bu konuya da değindim;

    https://youtu.be/yzyfkteyev0
hesabın var mı? giriş yap