• şarkılarının her biri ayrı ayrı mükemmel olduğu gibi, albüm/konsept dahilinde de sizi bambaşka dünyalara götürür.

    bir albümü baştan sona sırayla dinlemek, insanın damağında çok güzel bir film tadı bırakır.

    albümleri peş peşe dinlemek sizi derin bir hikayenin içine sürükler.

    --- spoiler ---

    the final experiment'ta ayreon'ı izlersiniz, insanlara dünyanın geleceğini gördüğünü anlatmaya çalışmasını, kendine inanmamalarını, merlin'in onu bir büyü ile öldürüşünü..

    into the electric castle ile zamanda yolculuk yaparsınız. kendinizi bir eski mısır'da bulursunuz, bir hippilerin yanında...

    the universal migrator ile dünyadaki ilk insanın hislerine ortak olur, ay'a adım atıldığı güne tanık olur, rüzgarla sürüklenirsiniz.

    the human equation başlı başına bir filmdir, trajik bir kaza kahramanımızı hayatının göz ardı ettiği gerçekliği ile yüzleştirir, ızdırabı, korkuyu, ihaneti, acıyı, aşkı, umudu keşfeder kahramanımız tek tek.

    01011001'de geleceği görürsünüz, dünyayı nasıl yok ettiğimizi. ayreon'ın haykırışlarını hatırlarsınız, internetin, sanallığın verdiği soğukluk tüylerinizi ürpertir. ikinci bir şans istersiniz, yeni bir dünya yaratmayı. aynı şeylerin yaşanacağını bile bile...

    --- spoiler ---
  • 17 eylül 2023 günü kendi yerinde, tilburg, hollanda'da dinleme şansı bulduğum ve bu şans için minnettar olduğum, muhteşem insan arjen anthony lucassen'in yarattığı muhteşem superband.

    15, 16, 17 eylül'de art arda toplam 5 konserde 01011001 albümünün yanı sıra encore kısmında this human equation, fate of man (star one şarkısı) ve the day that the world breaks down'ı çaldılar.

    tüm biletleri 5 dakika içinde tükenen konserlerden birine bilet bulmak için saat kurup bekleyerek bilet alabilmiş, vizem çıkana ve konser tarihi yaklaşana kadar da gitme fikrine tam inanamamıştım, çünkü hayatın biz aylar öncesinden plan yaparken başımızdan geçenler olduğunu coronavirus bize çok güzel öğretmişti. neyse, bu defa her açıdan şanslıydım ve bu çok nadir etkinliği izleyebildim.

    çok nadir, çünkü bilenlerin bildiği üzere, yaklaşık 20'si dünyanın en iyi vokallerinden olan ve hepsinin kendi grubu (bazılarının birden fazla projesi) olan sanatçılar artı diğer müzisyenlerin hepsini bir araya toplayıp turneye çıkamazsın. o yüzden kendi memleketinde birkaç yılda bir konser düzenlersin ve kendini her ne kadar antisosyal diye adlandırsan da muhteşem bir insan olduğun için sanatçılar seni kırmayıp gelir, projeni sahneye taşır, böyle olunca da 60 ayrı ülkeden insan senin şovuna gelir ve biletler 5 dakikada tükenir. 60 ülke olduğunu arjen bizzat kendisi söyledi ve bu yüzden kendi ülkesinde olmasına rağmen baştan sona tüm konuşmaları ingilizce yaptı.

    01011001, planet y (01011001=y) adlı gezegende yaşayan, ölümsüz ancak makinelerin kölesi haline gelmiş ve duyguları hissetme yetisini büyük oranda kaybetmiş "forever" adlı alien ırkının o duyguları ve özgürlüğü telepatik olarak da olsa geri kazanmak için (time telepathy) dünyadaki dinozorları bir asteroid yoluyla yok ederek yine o asteroid üzerinde gönderdikleri dna'larıyla milyonlarca yıllık bir süreçte insan ırkını yaratmasını ve bu sürecin başından, insanın da onlar gibi hey şeyi mahvetmesine kadar olanları ve bu sırada karakterlerin insanla ilgili yaşadığı ikilemleri anlatıyor. bu konseri izledikten sonra plot'u çok daha iyi anladım ve özümsedim. şarkı sözlerinin her bir satırı anlam dolu ve arjen böyle bir şeyi yarattığı için gerçekten bir dahi, çok sempatik ve alçakgönüllü bir dahi.

    tom englund, daniel gildenlöw (burada ayrıca bir kalp olacak), hansi kursch, jonas renkse (buraya da siyah bir kalp yakışır), anneke van giersbergen, simone simons, wudstik, marjan welman, liselotte hegt, maggy luyten, phideaux xavier (kendisi yoktu ama özel olarak çekilmiş görüntüsüyle simone simons'un yaptığı düet muhteşemdi), damian wilson, brittney slayes, michael mills, john jaycee cuijpers, ve elbette arjen anthony lucassen'in yanı sıra back vokallerde (encore'da direkt vokal de yaptılar) marcela bovio, ırene jansen ve jan willem ketelaers'den oluşan yıldızlar geçidi gibi vokal kadrosu aynı anda kaç kere görülür bilmiyorum, yine başka bir ayreon şovunda görülebilir ancak.

    orijinal albümde olup da konserlere katılamayan floor jansen'in yerini brittney slayes, hiç nota kaçırmadan, duyabildiğim kadarıyla sıfır hata ile çok başarılı bir şekilde doldurdu, arjen'in kendisini keşfetmesi ise ayrı bir hikaye. kendisini star one'ın revel in time albümünde de duyabilirsiniz. jorn lande, bob catley ve steve lee'nin vokallerini ise threshold, arena gibi gruplardan tanıdığımız damian wilson ile benim yeni tanıştığım john jaycee cuijpers harika performanslarıyla üstlendi. cujipers özellikle fifth extinction'da jorn lande'nin "so alive" diye kükrediği o muhteşem bölümü çok iyi kotardı. connect the dots çalınırken ty tabor'un rolünü ise bizzat arjenciğim üstlendi. çok güzel şarkı söyleyen, bir de üstüne bunu duymak zorunda kaldığımız için özür dileyen çok tatlı bir adam, ne kadar övsem az.

    o kadar çok vokal var ve hepsi o kadar muhteşemdi ki, hangi biriyle ilgili ne yazayım bilmiyorum ama kalbimde özel bir yeri olan daniel gildenlöw ve karanlık zamanları karanlık şarkılarla güzelleştiren jonas renkse'ye değinmeden geçersem olmaz. daniel konserden birkaç akşam önce instagram'da trende giderken age of shadows'a çalıştığı bir fotoğraf paylaşınca heyecanlanmış ve bi dakika ya, ben ciddi ciddi gidiyorum demiştim. her bir şarkıda çok iyiydi, çok mutlu ve tatmin olmuş bir hali vardı, bu bize de geçti tabii. jonas ise sanki bir adım daha öne çıktı, zaten rolü ve line'ları gereği bizi acayip duygular yaşattı, bazı noktalarda tüyler diken oldu. özellikle insanlığın yok oluşunu anlatan the sixth extinction'da brittney slayes'in mezzo-soprano vokaliyle eş zamanlı brütal vokalle "all the world's a blazing funeral pyre" diye bağırırken zaman dursun istedim. the sixth extinction, age of shadows ve waking dreams'de de onsuz bir performans düşünemiyorum. öyle bir ses rengi var ki yerini doldurmak için çok geniş bir vokal aralığına sahip olmak yetmiyor, jonas olmak gerekiyor.

    konserlere ismini veren beneath the waves'de (live beneath the waves) ise gözlerimden yaşlar süzüldü.

    anneke'ye gelecek olursak, canım anneke, o kadar duru bir sesi var, o kadar akıyor ki vokali ve sıfır zorlanma belirtisiyle, o kadar kolaylıkla çıkarıyor ki o muhteşem sesi, hayran hayran dinliyorsunuz. o harika enerjisiyle birleşince izlemeye doyamıyorsunuz.

    damian wilson da konserden sonra threshold ve arena'ya ve tabi solo çalışmalarına daha fazla ağırlık verme sebebi oldu benim için. çok güzel ve duygulu bir sesi var. üstelik insan içine karışmaktan hiç çekinmiyor, ben yakalayamadım ama iki kişiye konserin yapıldığı 013'te bir odada akustik gitarıyla özel olarak şarkı bile söylemiş. benim yakalayabildiğim şey ise konser bitiminde tam önümde stage dive yapması ve o sırada holy diver çalmaya başlaması oldu. çok güzel bir andı.

    encore bölümünde toehider olarak bazılarımızın bildiği michael mills'in the day that the world breaks down'da th-1 rolünde ekrandaki kendi görüntüsüyle birlikte şarkı söylemesi de unutulmaz bir andı. instagram hesabında o anı fotoğraf olarak paylaşmış. beni takip etmeye başlaması ise ayrıca gülümseten bir şey oldu benim için.

    simone simons ise sadece iki şarkı söylemesine rağmen büyüledi. kadın veya erkek bu kadını tanıyıp büyülenmeyen kaç kişi vardır, bilmiyorum. web of lies'da, daha önce belirttiğim gibi, phideaux xavier'in görüntüsü ile düet yaptı, albümde de öyleydi zaten. şarkıda "dear, px" diye seslendiği kişinin phideaux xavier olması da bir fun fact olarak burada dursun. hatta "dear ol" diye seslendiği kişi de eşi oliver palotai (ne kadar çok isim oldu).

    arjen'i ise connect the dots ve truth is in here'da dinledik. 2 metrelik boyu ve siyah üzerine giydiği kırmızı uzun pardesüsü ile birazdan anlatacağım sahnenin en üst katında, ortada dururken oraya nasıl da yakışıyordu. truth is in here'da sahneye bir sedye üzerinde yatarak geldi. getiren de doktor önlüğü giymiş liselotte hegt idi. dünyada yaşayan, forever'lar tarafından yaratılmış sıradan bir adamı oynuyordu o sırada arjen.

    vokaller dışındaki ayreon band olarak adlandırılan grup üyelerinden bahsedecek olursam, cayır cayır gitarlarla marcel coenen ve timo somers (özellikle timo), davulda ed warby, basta johan van stratum, flütte - ki flüt performansına ayrıca şapka çıkarmak gerek, insan flüt çalarken headbang yapabilir mi sorusunun cevabını verdi ve şarkılarda çok önemli bir unsurdu - jeroen goossens, kemanda ben mathot ve çelloda jurriaan westerveld harikalar yarattılar. ayrıca adı geçirilmesi gereken joost van den broek ise klavyedeki müthiş performansının yanı sıra bu konserlerde majör bir rol oynamış, arjen onu ayrıca sahneye davet edip özel olarak konuşturdu. o acayip atmosferde klavyesini konuştururken hava akımı ile uçuşan saçları bile atmosfere özel olarak katkıda bulunuyordu. blue ray'i çıktığında (önümüzdeki yaz çıkmış olur tahminimce) görür meraklıları. şimdiden amatör çekimler internete düşmüş durumda, belki oradan görebilirsiniz ama çekim yapılmaması istendiğinden çok fazla değil sayıları. bir insanın saçları uçuşarak konsere nasıl katkıda bulunur demeyin, olabiliyor*

    sahne de şimdiye kadar gittiğim hiçbir konserde görmediğim kadar iyi tasarlanmıştı. önce normal sahne, arkada solda ve sağda iki metal kule, ortalarında da onları birleştiren bir platform, toplam 2,5-3 kat vardı yani. joost soldaki kulenin en üstünde, back vokaller sağdaki kulenin en üstünde, joost'tan biraz daha aşağıda, orta kısımda en üste arada bir vokaller çıkıp iniyor, sağdaki kulenin en altında davul, soldakinin en altında ise yaylılar ve flüt. bunların etrafındaki ekranlarda konsepte uygun görüntüler dönüyordu. bu ayrıntıları kendim için anlatıyorum aslında, buraya not düşmüş olmak için. üzerinden 3 hafta geçti ve çok detay hatırladığıma göre kafama o not zaten düşülmüş zaten besbelli ama burada da dursun.

    bu arada encore'da çalınan ve daha önce sıraladığım şarkılar başka albümlerden olsa da hepsi 01011101 ile bağlantılı. ayreon universe diye boşuna söylenmiyor. insanların filmlerde, kitaplarda yarattığı evren konseptini albümlerde yapabilmek ve hepsinin o muhteşem kurgu lezzetini vermesi çok takdir edilecek ve benzersiz bir şey. benzerini yine arjen, yine kendine ait başka projelerde yapıyor.

    kendisi andrew lloyd weber'in jesus christ superstar'ı ve pink floyd'un the wall'u gibi albümlerden ilham alarak böyle çalışmalar yapmaya başlamış ama onların çok ötesine geçmiş durumda sonuç olarak. the wall demişken, şimdiye kadar beni en çok etkileyen konserler roger waters'ın dark side of the moon ve the wall konserleriyken ayreon'u izledikten sonra artık bundan emin değilim. belki kıyaslamaya gerek bile yok ama insan kıyaslıyor işte. ayreon konseri büyük eşit roger waters konserleri diyeyim. o eşiti pink floyd'a saygımdan ve konserlerin üzerinden zaman geçmiş olması nedeniyle koyuyorum.

    sonradan aldığım küçük (mü yoksa büyük mü) bir haber ise yukarıdaki saydığım vokallerle aynı otelde kalmış olmam :s meğerse konser bitip saatler ilerledikten sonra ben yukarıda yatağımda uyurken daniel'cığım, hansi, damian, irene jansen, simone simons ve daha niceleri aşağıda şarap içip yorgunluk gideriyormuş!!! belki ertesi sabah karşılaştım ve her zamanki dalgınlığımla yanlarından geçip gittim. yapmış mıyımdır, bence yapmışımdır.

    tilburg küçük bir yer ve merkezdeki otel sayısı az, çok seçenek yok ve 3 günlük konser serisi nedeniyle her yer tamamen doluydu, ben de geç kalıp biraz uzaktaki bir otelde oda ayırtmıştım. gitmeme birkaç gün kala belki yer açılmıştır diye kontrol etmem sonucu merkezdeki bu otelde boş yer olduğunu fark edip anında harekete geçtim. bunu kaçırmayan o sanatçıları nasıl kaçırır bilmiyorum! neyse, zaten çoğu kişi görüp rahatsız etmek istememiş. ben de öyle yapardım sanırım. bu da böyle yaşanamamış bir anımdır aşslaşslaş. neredeyse yaşıyordum (of ya assaklskakaj).

    daha anlatacak çok şey var var ama bu kadar çok isim söz konusuyken baya ders çalışır gibi çalışmam gerekir bazı bilgilerin karışmaması için. meraklıları kendi araştırmalarını yapsın. saydığım vokallerden tanımadıklarınıza bir göz atın mesela, çok güzel keşiflere götürebilirler sizi.

    pandemi süresince hiç covid olmayıp döndükten sonra covid olmuş olsam da iyi ki yapmışım diyerek, ağzım kulaklarıma vararak anacağım bir şey olacak bu konser ve bu uğurda çıktığım macera (hahah, şarkı sözlerinde bile geçiyordu "their greatest foe is but a small microbe"). daniel da covid olmuş zaten.

    neyse, benden bu kadar. eklemeler yaparım belki zaman içinde. benden 1 gün önceki konserden waking dreams çekimleri ile kapatıyorum.
  • progressive metal yapan bu insanlar aslında tek bir insandır diyebiliriz ki bu da hollandalı arjen anthony lucassen isimli multi enstrüman çalan şarkı yazan bir adamdır... albümlerde misafir muzisyenler olur ve bunlar aslına bayaa johan edlund veya bruce dickinson gibi moşşak sahibi adamlar olur... genellikle albümleri 2 cd boyunca tek bir hikaye anlatılan epik güzelliklerdir...
  • radyo tiyatrosu gibi grup..
  • çok uzatmaya gerek yok aslında. birkaç paragraflık bir şey yazmıştım onu silerek tekrardan yazıyorum. ben bu adamı samimi buluyorum. kendi halinde "raksıtar olacam" demeyen, karınca kararınca kafasında "niye yiyo bu insanlar birbirlerini delirecem!" tandansında olan birisi. hiçbir albümü ve projesi ile bende "lan of sıkıldım allahım bitse de kurtulsam" tadı yaratmayan nadir sanatçılardan. adının bu kadar duyulmaması da kendi halinde birisi olup işine gücüne bakmasından diye düşünmeden edemiyorum...
  • bu adam(lar) sanki sadece müzik değil de film yapıyor ve ben dinlerken her seferinde aynı zamanda sanki oturup izliyorum. kafamda bir beyaz perde açılıyor ve kareler geçmeye başlıyor. büyük tatmin. ruhuma en iyi gelenlerden.

    albümleri rock operaya uyarlasalar da bi şekilde ulaşıp izlesek canlı canlı.

    geç gelen edit: yaptılar.

    (bkz: the theater equation)

    çok da güzel oldu. keşke canlı izleme şansım olsaydı.
  • şöyle bir gruptur ki,
    bundan yıllar evvel dream theater'ın scenes from a memory albümünü ilk dinlediğimde aylarca kendime gelememiştim ancak ayreon'un tüm albümleri tabii ki bir yana özellikle the human equation gibi bir albümü dinledikten sonra hala kendime gelebilmiş değilim. benim için scenes from a memory'i ikinci sıraya kaydıran grup olmuştur. sen nasıl bir insansın dedirten bir projedir. * *
  • yeni albüm 2017'de ve james labrie'yi de almış adam. ulan kim kaldı almadığın.
hesabın var mı? giriş yap