• al... hatırladım işte...

    john carpenter'in en beğenilmeyen filmlerinden biri olmasının yanında benim için eşsiz bi gelirim filmi, değişilmez bi eğlencedir. stephen king'in bi romanından uyarlanmış olması da ayrı bi özelliği.

    yine carpenter abinin sinir eden, kısıtlayan, daraltan müziği eşliğinde filmin ilerlemesi de son derece etkili olmasını sağlıyor diyebiliriz.

    filmde pek fazla kan yoktur ortalıkta lakin "christine" ismindeki psikopat -şevrole- (1958 plymouth fury) araba, marketleri basar, yayaları ezer, yollara meydan okur falan. sahibi sahiplenen, 'ulan kimse bizi şöyle sevmedi' dedirten rüya gibi bir arabadır christine başlarda ama sonra katil araba'ya dönüşürek illallah ettirir. aslında filmde christine 50'lerden kalma bir hayalet olarak 80'lerle savaşır, nostaljiyi çağırıp duran radyosundan yayılan müzikler de, captenter'in tüm film boyunca yaptığı gibi modern ve postmodern ayrımını mıhlar durur. tam kış gecesi filmidir.
  • 1958 model plymouth fury e stephen king in romanında takılan isim.
    kitap arnie cunningham ın yolda 1958 model plymouth fury i görüp ona aşık olmasıyla başlar.annesi ve babasıyla kavga eder bu araba icin ama sonunda onu alır.araba çok kötü durumdadır ama onu bill in garajında tamir eder vs..bu arada okulda bi kaç kişi ile kavga etmiştir dayak yemiştir.arabayı satın aldığı roland lebay ölmüştür.garipliklerde burdan sora başlar arnie git gide roland lebay a benzemeye baslamıştır.felan filan..
    alınması okunması gereken bi kitap.. aslinda gerilim yada korku kitabi degildir sadece asik olmaktan ve kor olmuscasina sevmekten bahseder
  • barbaros devecioglunun "$eytanin esiri olmu$ bir otomobili konu alan bir kitap yazarsaniz bu kitaptaki otomobil hicbir zaman toyota ya da honda olamaz.$ayet oyle olursa, $eytan bile buna itiraz eder." yorumunu yaptigi film/roman.

    p.s.: $eytanın esiri olmuş otomobil tabii ki bir amerikan arabası idi.

    (bkz: plymouth fury)
  • bad to the bone'la başlar,bad to the bone'la biter.
    şaşırtıcı biçimde carpenter bu sefer tüm müzikleri kendi bestelemeye kasmamış, filmlerinde aynı boktan klavye melodilerini duyup "sana da, müzik zevkine de ulan" diyen izleyicilerinin küfürlerini duymuşcasına 50lerden bir çok rock n roll parçasını filmine dahil etmiştir. bunun yanında çok beklenmedik bir şeye daha imza atmıştır; bu filminde kurt russell'ın herhangi bir rolü yoktur.

    filmde 4 sahne var kesinlikle izlenmesi ve tadının sonuna kadar çıkartılması gereken;

    --- spoiler ---
    1- arnie'nin "show me" diyişinin ardından gelen nefis kendi kendini tamir etme sekansı

    2- alev içerisindeki christine'in benzinciden ilk çıkışından ardında yanan bir ceset bırakışına kadarki kısım

    3- arnie'nin christine'e karşı hissettiği hastalıklı aşkı dostuna betimlediği sahne

    4- arnie öldükten kısa bir süre sonra christine'in mil metresinin 0lanmış olduğunu gördüğümüz sahne
    --- spoiler ---

    toparlarsak carpenter'ın en iyi filmi olmasa da iyilerinden biri olduğunu düşünüyorum ve görsel efektlerin filme artı katma değer kattığı günleri bana anımsattığı için de teşekkür etmek istiyorum. ekran kartı benchmark'ı kıvamında film yapımlarının düğmesine basan jurassic park isimli üretime de fırsattan istifade kafam girsin demek istiyorum. i'm gonna take you by surprise and make you realize, amanda.
  • şayet hasbelkader türkiye'de, bir türk romancı tarafından yazılmış olaydı, hatırı sayılır bir bölümü darnel'in garajında değil, bostancı sanayide hayrettin abinin dükkanında geçmesi ihtimaller dahilinde olacak olan romandı.

    lakin olmadı. şartlar elvermedi.
  • --- spoiler ---

    valla kim ne derse desin benim hastası olduğum bir stephen king uyarlamasıdır.

    * arnie'nin gözlüklerini atması kesinlikle hata değil, arkadaşı da bu duruma dikkat çekiyor filmde. muhtemelen christine'in doğaüstü güçlerinden kaynaklandı bu durum.
    * arnie christine'i ilk tamir ettikten sonra kılık kıyafeti de arabanın üretildiği yıllara uygun şekilde değişiyor. hele futbol maçına geldiği ilk sahnede baştan aşağı siyah giyinmesi hoş olmuş.
    * christine'in john carpenter babanın etkileyici müziği eşliğinde serseri takımını harcadığı ve alevler içerisinde takip sahnesi çok etkileyici.

    https://www.youtube.com/watch?v=znsdaaeih7u

    --- spoiler ---
  • bazilarinca nasil kotu film olarak nitelendirildigini anlamadigim film.. film acikcasi farkli sekillerde okunabilir..

    --- spoiler ---
    christine arnie icin bir aynadir*.. arnie christine gelmeden once annesinin sozunden cikmayan bir kisiyken, christine'i alarak ona sahip olarak, kendi "ben"ligine dogru gider.. dis gorunusten, kendisine gelen guvene kadar bu degisim fark edilebilir..
    --- spoiler ---
  • harcanan 58 plymouth'ların (7 veya 8 tane olacak sanırım) yarısına yakını fury değil belvedere olan film. ayrıca chrysler orijinal seride gerek roman, gerekse filmde belirtildiği gibi kırmızı beyaz fury üretmemiştir, orijinal fury'ler gri imiş. o ne arabadır o.. 50'li yıllara gidesim var. ah ulan...

    carpenter filmde 50'lerin müziklerini kullanmıştır, iyi de etmiştir 12'den vurmuştur zira romanda da bolca rock'n roll parçaya yer verilmektedir, rock'n roll ve 50'ler üzerine dönmektedir roman da, hikaye de, ambiyans da.

    harbiden 50'lere gidesim var.
  • okuduğum zamanlar (90'lara tekabül eder takriben) uzunca bir zaman etkisinden kurtulamadığım roman. roland le bay kesilmiştim milletin başına. birisi kıllık mı yaptı? "ssoysuzlarrr..." (dişlerin arasından tıslanacak burada). hasbelkader bir yerde rock'n roll mu duyuldu? hemen gözler kısılacak, surata pislik bir ifade yerleştirilecek, 58 plymouth direksiyonunda oturulduğu hayal edilecek (bulunamayan yerlerde 56 şevrole de olur, buick de).

    böyle böyle, gencecik bir kızı (o dönemler tabi) takriben bir 2-3 sene pezo kılıklı, pislik suratlı bir ihtiyar modunda dolaştırmayı başarmıştır bu eser. stephen king'i alnından öperim buradan.
  • türkiye'de yazılmış olsaydı şeklinde bir yaklaşım sergilenen eser ül edebiyye. şimdi, şöyle de bir şey var, eğer ki christine bir türk romancının elinden çıkmış olsaydı, adı kesinlikle christine değil, dönemin konjönktürüne istinaden kerime veya keriman, ya da nebleym 50'lerin 60'ların trendi doğrultusunda suzan filan olabilirdi. o zaman esas oğlan direksiyona geçende rock'n roll yerine şecaattin tanyerli ezgilerinden zeki müren şarkılarına (50'lerdeki kayıtlar) kadar geniş bir yelpaze uçuşacaktı ortamda. bu durumda da roman kendi kendini nötrlemiş olacaktı.

    zeki müren şarkılarının arabayla kombine olarak tırstırıcı bir etki yaratabileceğini aklım kesmiyor, kesmeyecek.
hesabın var mı? giriş yap