1 entry daha
  • //(...)

    nâzım çok gezdiği, belli bir yerde uzun süre kalmadığı için, genelde ona yazılan mektuplar zekeriya sertel'e gönderilirdi. o bilirdi nâzım'ın nerede olduğunu.

    1958 ağustosunda istanbul'dan gene böyle zekeriya sertel aracılığıyla gönderilen bir mektup kıskanç şairi allak bullak etti.

    mektup sana çevrelerinde dolaşan bir dedikoduyu aktarıyordu. kemal tahir bir kahvede, "yengenize atlamaktan geliyorum" gibi bir söz edince orhan kemal onun üstüne saldırmış, arkadaşları iki yazarı zor ayırmışlardı.

    mektubu yazan, nâzım hikmet'in piraye'den ayrılıp münevver'le * evlenmesine, toplumsalcı düşünce adına karşı çıkanların başında gelen bir akrabasıydı. ama münevver'i kötülemek için yalan söyleyecek bir kimse değildi.

    nâzım'ın aklı almıyordu böyle bir şey olabileceğini: karısıyla en güvendiği, canı gibi sevdiği arkadaşı...

    inanmak istemiyordu. bir yanlış anlama vardı. ama bu dedikodunun çıkmış olmasına bile katlanmak kolay değildi.

    "ben sen o" başlıklı dört düzelik bir şiir yazdı:

    (bkz: #2957662)

    tam bu sırada münevver'den aldığı bir mektupta, memet'in * okul yaşının geldiği, oğlunu artık nüfusuna geçirmenin bir yolunu bulması gerektiği uyarısı vardı. nâzım, büyük öfkesi içinde, bir çözüm arıyormuş gibi, "imalı" bir yanıt verdi: kemal tahir alabilirdi çocuğu nüfusuna.

    böylece başlayan yazışmalar sonunda, kadının kocasını ortada erkek gevezeliğinden başka bir şey olmadığına inandırması aylarca sürdü.

    aslında tam erkek egemenliğindeki toplumların insanlarına uygun bir duyarlığın içindeydiler.

    türkiye'den ayrıldığı 1951 haziranından beri karısına duyduğu ardı arkası kesilmez özlem, nâzım hikmet'in başka kadınlarla ilişki kurmasına engel olmamıştı. doktoru durumunda, kendisine âşık bir kadınla aynı evde yaşıyordu. gittiği kentlerde pek çok kadınla birlikte oluyordu. sonsuz inceliğiyle hiçbir kadına hayır demiyordu.

    ama nikâhlanma fırsatı bile bulamadığı karısı, evinde oturup, çocuğuna bakacak, kocasının uzaklarda nasıl yaşadığını çok iyi bilerek, eli erkek eline bile değmeden yıllarca bekleyecekti.

    yoksa kocası bunalımlar geçirir, küser, mektuplarında "imalı" sözlerle "ihanetini" yüzüne vururdu.

    nâzım hikmet bu konuda tam bir türk insanıydı. inanılması güç bir özelliği ise evine çok bağlı, karılarına çok saygılı bir koca olmasıydı. âşık değilse kesinlikle kadınların peşinde koşmazdı. kadınlar onun peşinde koşarlardı. kimseyi kırmak istemediği için zaman zaman zor durumlara düşerdi. ayrıca, onunla ilişkisi olan her kadın en çok kendisini sevdiğine inanırdı.

    (...)//

    memet fuat

    iç. "nâzım hikmet" (yaşamı, ruhsal yapısı, davaları, tartışmaları, dünya görüşü, şiirinin gelişmeleri), adam yayınları, 4.b., istanbul-ekim 2001, s. 644-646.
28 entry daha
hesabın var mı? giriş yap